30 Kasım 2015

yeni terfi; şam şeytanı...




Bizim böcük terfi etti artık, ortaokula başlamasıyla şam şeytanı oldu :)))

Öyle böyle değil hem de...

İlk okula gittiği günün akşamında eve geldiğinde öğretmenim kelimesinin yerini hocam almıştı bile... Bakakaldım...
Öğretmene ne oldu oğlum dedim... Hocam işte dedi :)))
Hani Perran Kutman'ın bi dizisi vardı, hoca camide, hoca camide der gezerdi...

Her hocam dediğinde ben de aynısını diyorum ama zzztttt bir kulaktan bir kulağa ışın hızında girip çıkıyor :)))

Artık ben de alıştım...

Okulla ilgili ilk şikayeti kantinin pahalılığıydı bizim şam şeytanının...

Neymiş efenim bir kutu içecek şu kadar paraymış, olurmuymuş hiç yahu... Bunu kazıklıyorlarmış.... İçme o zaman dedim... Çözüm olmadı tabi ki :)) Okul kapısının karşısında hemen bi market var... Aynı paraya 1,5 litresini alıyormuş okula girmeden önce... Kağıt bardak al da arkadaşlarınla paylaş bari dedim... Ohoooooo dedi, hepsini ben içiyorum :)))

Mide fesatı geçirirsin çocuğum dedim, dinlemedi tabi ki... Baktım bildiğin canavar gibi bugün ne tüketsem acaba diye geziniyordu ki vetoyu yedi benden... YAASSSSSAAAAKKKK :))) Şimdilik paşa paşa uyuyor ama bakalım ne zamana kadar devam edecek...

Bu sene ilk defa etüte başladık... Anneannemiz Amerikaya gittiği için biraz da mecburi oldu gerçi ama şimdi iyi ki vermişim diyorum... Memnunum etüdümüzden yani... Ama bizim şam şeytanı memnun değil tabi ki :)) Sıkıya gelemedik...

İlk birkaç haftadan sonra müdüre hanımla öğretmeni sormuşlar bizimkine;
-Oytun ilk defa etüde geliyorsun, etüdü sevdin mi, ne düşünüyorsun diye...
Bizimki "hayal kırıklığına uğrattınız beni" demiş hiç düşünmeden...
İkisi de şokta tabiki... Aaaaa neden demişler...
Oytundaki açıklama bomba;
"Ben zannediyordum ki ödevlerimi getireceğim, siz yapacaksınız... Hem yapmıyorsunuz hem de üstüne bir sürü test yaptırıyorsunuz" diye yapıştırıvermiş....

Şok şok şokkkkk :))))
Bana anlattıklarında kahkahalarla güldümmm :)))
Adam kendince benim yaptığım ödevlerine yardım edecekler açıklamasına oldukça çıkarcı ve bencil bir yorum yapıvermiş işte...
Ben buna şam şeytanı demiyim de ne diyim...

Peki bu kadarla kalmış mı, tabiki hayır...
Şimdiye kadar anlattığım kısmı eğlenceli kısmıydı... Ayıplarımız da var tabi ki...

Hastahaneye yattığımda bunun yanına harçlığının üstünde bir para verdik... Kimi zaman arkadaşlarımızda kaldı çünkü... Bişeye ihtiyacı olur vs diye... Ne ince düşünceliyiz dimi :)))

Peki o ne yapmış bu parayı....

Öğretmenine rüşvet teklif etmiş.... Yaaaaa yanlış duymadınız...
Hala hatırladıkça kulaklarımdan ateş çıkıyor...

Zor bir ödevi varmış, yapamamış... Hoş yapmak da işine gelmemiş biraz da anladığım kadarıyla... Etüt öğretmenine tenefüste gidip " Cebimde şu kadar para var, o ödevi yapmak isterseniz sizinle paramı paylaşabilirim" demiş....

Öğretmeni gerçi gereken cevabı usturubuyla vermiş...
Ama bendeki durum eyyyyy yer yarıl da ben içine giriveriyim moduydu...
Çok utandım hakikaten...
Kadıncağızım hala iyi niyetli anlatıyor bana durumu ama ben kuruldum saatli bomba gibi...

Akşam evde şam şeytanına kızıyorum, oğlum saygısızlık bu... Nasıl yaparsın diye.... Çatlak ben olsam alırdım diyor hala :)))

Gülerim ağlanacak halime....

Bu olayın ardından iki hafta harçlık cezası geldi tabi ki....

Bunlardan çıkarılacak sonuç neymiş, dinsizin hakkından imansız gelirmiş....
Bundan sonra böyle :))

Bizdeki durumlar şimdilik böyle...
Yeni haberlerle geleceğim inşallah :)
Mutlu haftalar efenim...
Bu haftayı inşallah yüreğime inmeden atlatmayı başaracağım...
Azimliyim ahahaaaaa :)))

Öpüldünüz ♥






26 Kasım 2015

Bu hafta bu son :) Söz veriyorum ;)




EŞ RUHUMUN EŞ ZAMANI (2012)

Nerden aklıma takıldığını, neden listeme aldığımı bilmiyorum ama kendileri uzun zamandan beri listedeydi...

Hadi dedim bu sefer izliyim... Atık üzerine bir çentik atma zamanı geldi bu filmin...

Hayatımda hep pozitif olmaya çalıştım, olumlamalar da yaptım... Kuantum fiziğinden anlamam, ucundan bucağından neyi kapsadığını bilirim sadece...

İşte bu filmde bunun gözünü çıkartmışlar :)

Gerçek yaşam hikayesinden yola çıkılarak yapılmış olmasına rağmen ıııı-ıııı yok olmamış...

Pozitiflikler, güzellikler gözümüze gözümüze sokulmuş, insanların enerjisinin birbirine geçişi yıldırım efektleriyle verilmiş vs... Bi dolu absürdlükler...

Şanal (Uğur Çavuşoğlu) ve Işık (Aylin Kabasakal) 'ın birbirlerinin ruheşi olmaları ve evlenmeleriyle ilgili gerçek bir hikayeymiş....

Ama yok içim bunaldı...

Kuantumcular lütfen kusuruma bakmayın ama sizin filminizi inanın yapamamışlar, üzgünüm...

Sonuç olarak SEVMEEEEEDİMMMMM 'in en koca hali oldu bu film maalesef  benim için...



HAYATIMIN EN KÖTÜ GECESİ (2014)

Bahtsız bedevi tanımını işte bu sarı elbiseli kız için kullanabiliriz...
Arkadaş bir gecede insanın başına ne kadar olay gelebilir ki...
Mesela en fazla terk edilebilir :))))

Evet bir terk edilmeyle başlıyor... Meghan (Elizabeth Banks) salya sümük depresyona girmişken üstte gördüğünüz seksi elbiseyi kıza giydirerek eğlenmeye çıkartıyorlar arkadaşları... Hayyyy çıkartmaz olaydınız dedim :)))

Sabah da aslında hayatının kariyer fırsatı için bir şans yakalamıştır kızımız... Ama kader ağlarını örmüş işte ahahahaa :)))

Biskrem çocuğumuz Gordon (James Marsden) 'la tanışır barda ve geceyi yakışıklı çocuğumuzla geçirir.. Gecenin köründe uyandığında nerde olduğunu bile hatırlamamaktadır.... Sabahki randevusuna yetişmek için 3-4 saati kalmıştır....

Ve başlar aksilikler zinciri :)))) Ordan oraya koştururken ay yok bu kız öldü bitti dedirten çatlakça hikayelere dalar... Film ya bu :)))

Neyse efenim sonuç çıtır çerezlik bir film...

Çok şahane olmasa da izlenebilecek kıvamda....

EHHHH İŞTEEEEE kategorimde yerini almış bulunmakta... Fazladan zamanınız varsa izleyebilirsiniz :))



SİHİRBAZLAR ÇETESİ (2013)

Bu film tamamen Oytun'un seçimiydi... Baktım Morgan Freeman var filmde, hiç mırın kırın etmeden kabul ettim bu filmi izlemeyi...

Bu arada hakikaten bu adamı çok seviyorum ben... Ama son zamanlarda yüzünde oluşan kara beneğimsi şeyleri temizlemek geliyor içimden ahahaaaa :)) Bu da ayrı bir takıntım işte benim... Takıntı mı al takıntının alası ahahahaa ;)

Neyse efenim gelelim filme.... Bilirsiniz küçük büyük herkesin ilgisini çeker hokus pokuslar... Altında hep bi oyun vardır ama göremeyiz... Aaaaaa diye ağzımız açık kalır... İşte bu filmin hemen hemen her sahnesinde ağzım açık acaba şimdi ne olacak diye bekler bildum kendimi... Mahşerin dört atlısı adı verdikleri birbirinden maharetli 3 adam 1 kadından oluşan bu sihirbazlar grubu gösteri sırasında taaaa diğer kıtada bir banka soyup seyirciye dağıtıyorlar ki dillere destan.... Seyircilerin arasında olmak isterdim şahsen :)))

Tabiki FBI da peşinde bu çetenin...

Her saniyesi dolu dolu bir film... Sonu ise ayrı bir enterasan ;) Kadro mükemmel.... Sırıtan hiçbir karakter yoktu diyebilirim...

Ben inanılmaz şaşırdım... Vay beee deme garantili... Tabi ki aramızda aşırı öngörülü arkadaşlar olup sonu tahmin ediyorlarsa lütfen bana salak muamelesi çekmesin :))))

Oytun'u baz alacak olursam 10 yaş ve üstü  çocuğunuzla rahat rahat izleyebilirsiniz ;)

Sonuç olarak biz bu filmi ÇOOOKKKK SEVDİİİİKKK ve tavsiye ederiz. Aksiyonseverlere tavsiyemdir efem ;)




KAYIP KIZ (2014)

Kendimi bile şaşırtıyorum bazen... Gerilim filmi izledim... Hormonlarıma bişeyler oldu ameliyat sırasında galiba :)) Tamam abartıyorum, polisiye/gerilimdi... Gerilimin hafif dozlusu...
Gerilmeyi sevmiyorum ne yapıyım... Ama bu filmi o kadar çok anlattılar ki meraklı kedi işbaşındaydı ;)

Bu filmi anlatmak o kadar zor ki... Spoiler vermekten kaçınmaya çalışsam da ufak kaçamaklar yapabilirim şimdiden haberiniz ola...

Amy (Rosamund Pike) ve Nick (Ben Affleck) oldukça romantik bir çift... Tabi ki evlenene kadar :)) Evlendikten kısa bir süre sonra Nick işten çıkartılıyor ve evin salonunda 24 saat oyun oynayan pijamalı bir erkek haline dönüşüyor... Şaşırdık mı peki buna tabi ki hayır :))))

Çiftimiz daha sonra Nick'in memleketi Missouri'ye taşınırlar... Nick kardeşiyle bar işletmeye başlar ve sorunlar çözülmüş gibi gözükmektedir... Ya da biz öyle algılıyoruz....

5. evlilik yıldönümlerinde Amy birden ortadan kaybolur... Arama kampanyaları başlatılır ve medyanın gücü çok etkin bir şekilde kullanılır...

Acaba Amy gibi ideal bir genç kadın, ideal eş nasıl olur da ortadan kaybolmuştur... Nick'e acıyan bakışlar birden medyanın etkisiyle acaba katil mi sorularını milletin kafasına sokar...

Film boyunca geri dönüş anıları tam da yerinde verilerek izleyicinin de kafası karıştırılmaya başlanır... Ve ınınınnnn ınınınnnnn şimdi ne olacak diye iğne üzerinde bekleme psikolojisine büründürülür...

Allah zeki kadının şerrinden erkek kişilerini hakikaten korusun :))) Filmin sonunda bunu dedirtti bana Amy...

Spoiler vermeden anlatmayı başardım mı ki :))))
Neyse takılmayın siz bana...

Sonuç olarak ben bu filmi SEVDİMMMMMM ve yaşasın kötülük kategorime ekledim :))))
Gerilimseverler zaten izlemişlerdir eminim ama, benim gibi aşk ve dram severler de gönül rahatlığıyla izleyebilir... Bikaç yerde gözünüzü kapatmanız yeterli :)))

Bugünlük de bu kadar yetsin...
Bu hafta bir daha size film alatmayacağım söz veriyorum :)))
Kocaman öpüldünüz filmseverler ♥






25 Kasım 2015

filmler, filmler ve yine filmler....


Hastahane ve evde istirahat sürecimde yine bir sürü film izledim...
Kış kapıda malum, battaniyelerin altına gömülerek film izleme zamanı da yaklaşıyor...
Belki size de fikir olurum...
Hem bende izleme arşivimi kayıt altına almış oluyorum böylece...
Sıkılırsanız es geçin bu yazımı ;)



HER / AŞK (2013)

2014 Oscar ödüllerinde en iyi özgün senaryo dalında heykelciği kucaklamış filmimiz.
Hakikaten özgün, farklı bir senaryosu var....

Theodore rolüyle Joaquin Phoneix bir harikaydı... Yalnızlığın çaresizliğini o kadar güzel yansıtmış ki... Her hücreme kadar hissettim desem yalan olmaz...

Filmin adı bize "aşk" olarak yansısa da filmde yaşanan aşk başka... Bir yazılım firmasının hazırladığı yapay zeka programını kullanmaya başlayan Theodore bilgisayarıyla aşk yaşamaya başlıyor...
İlginç değil mi?

İlk başlarda ah ne güzel diyerek imrenmiştim bu Samantha'ya... Samantha kişisel yazılımın adı bu arada... Sabahları günaydın diyor, sizin adınıza e-maillerinizi okuyor, hatta ayıklıyor... Sevdiğiniz müzikleri biliyor, sizin için araştırmalarda bulunuyor ve en güzeli istediğiniz zaman istediğiniz konuda sizinle sohbet ediyor... İşte bunları yaparken bu yapay zekamız kendini sürekli geliştiriyor, hatta ve hatta duyguları gelişiyor... Üzülüyor, korkuyor, aşık oluyor o da :))

Sonrasında ise yalnızlığın çaresizliğini izliyorsunuz o yaşanan sanal ilişkide....

Gerçekten farklı bir enerjisi var filmin... Biraz daha anlatırsam filme dair çok bilgi vermiş olacağım ve izlemeyenlere ayıp edeceğim galiba :)))

O yüzden susuyum ve MUTLAKA İZLEYİN diyim ben bu filme... Zira ben gerçekten ÇOK SEVDİMMMMM ♥



ÇOCUK BÜYÜTME REHBERİ (2013)

Dönem dönem sevdiğim bazı bloglarda görmüştüm bu filmi... İyi ki izlemişim not edip dedim...

Bir kere acayip eğlenceliydi... Rehber dediğine bakmayın, öyle mesajlar falan çokça içermiyor... Çapkın bir adamın al bu bebek senin diyip bebeğin kendisine bırakılmasıyla başlıyor film...

Hatta ilk olarak adamı gördüğümde  amaninnn bu tip ve çapkınlık yapmak nasıl bir arada bile dedim :))) Pisss, dağınık bir adam görüntüsü... Valentin rolüyle Eugenio Derbez hakikaten çok sempatikti sonradan...
Ama asıl işi çocuk oyuncumuz Loreto Peralta (Maggie) çıkarmış... Çocuk diyip geçmeyeceksin, şahaneydi oyunculuğu... Ben çok sevdim şahsen...

Maggie'nin kendisine bırakılmasıyla Valentin'in hayatı tabiki alt üst oluyor... Saçma sapan bir babalık işine giriyor ki filmin en eğlenceli kısmı burası işte... Bol bol kahkaha attım :)))

Meksika'da başlayan filmimiz anneyi aramak için Los Angeles'a gitmeleriyle devam ediyor... Maggie büyüyor... Ve yaşadıkları eve ben bile bayıldım :)) Değil çocuklar bayılmasınlar...
Hayal gücünü sonsuz destekleyen bir baba karakteri ile sıcacık bir baba-kız ilişkisi...
Oldukça da duygusal üstelik...

Fazla spoiler vermeden ben bu filmi de ÇOK SEVDİMMMMM diyerek bağlıyım ve MUTLAKA İZLEYİN diyim :)) İnanın pişman olmayacaksınız...

Hatta alın çocuğunuzu yanınıza öyle izleyin :)) Birlikte kahkahalar atın... Ama minnoşların bizim evimiz de böyle olsun söylemlerini nasıl geri püskürtürsünüz bilemem :))) Uyarmadı demeyin :))




EN UZUN HAFTA (2014)

Dışsesli bir film...
İlk başta ilginç gibi geldi ama yanılmışım :(

Filmimizde Conrad (Jason Bateman) oldukça zenginken anne ve babasının boşanma sürecinde girdiği maddi paylaşım kavgası yüzünden mirastan mahrum kalıyor ve birden meteliğe kurşun atmaya başlıyor. Bu arada uzun süredir gerçek aşkı ararken tam da bu kötü zamanda gerçek aşkı Beatricee (Olivia Wilde) ile tanışır... Şimdi değişim zamanıdır ama bu kolay olmayacaktır :))

Evet dış ses arada eğlenceli yapabildi filmi ama yok sürüklemedi beni...

Ne kadar ruhsuz anlattım değil mi konuyu :))
Kendime daha fazla eziyet etmiyim isterseniz...

Sonuç olarak ben bu filmi HİÇÇÇ SEVMEDİM ve ÇOK SIKILDIMMM...
Tavsiye mavsiye de etmiyorum o sebeple ;)

Ama kız güzeldi ahahahaaa :))) Mekanlar da öyle ;) Buda dip notum olsun...










UMUDUN PEŞİNDE (2013)

Gerçek yaşam hikayelerinden yola çıkılmış filmleri seviyorum...
Daha çok içine giriyorum, hele film duygusalsa filmle bile konuşmaya başlayabiliyorum...
Eskiden anneme çok kızardım dizilerle konuşuyor diye :)) Şimdi ben aynı haltı filmlerle yapıyorum...

Philomena (Judi Dench) küçük yaşlarda hamile kaldığından dolayı evlatlıktan reddedilir ve manastıra bırakılır... Oğlunu burada doğurur ve sonra kendi rızası olmadan oğlu evlatlık  verilir.

Sorgusuz sualsiz geçirilen 50 yıl... Büyük sırrını hep içinde saklamış bu süre zarfında... Kendi çapında araştırmış belki ama hep günahının cezası olduğuna inanmış...
Taş olsa çatlar :(

En sonunda kızına anlatır yaşadığı büyük acıyı....

Philomena'nın yolu nihayet kızı sayesinde gazeteci Martin (Steve Coogan) 'le kesişir ve birlikte araştırmaya başlarlar oğlunu...

Birbirlerine zıt iki karakterin bir araya gelmesiyle eğlenceli anlar da var filmde... Hayatında ilk defa İrlanda'dan ayrılan bir kadının Amerika'daki şaşkınlığına gülümseyeceksiniz...

Ama genelde içinizin acıyacağı bir film...

Sonuç olarak ben bu filmi SEVDİMMMM ve izlemenizi TAVSİYE EDERİM....

Film bazı yerlerde ağır ilerliyor ama çok da sıkmıyor....


Bugünlük bu kadar yeter ;)
Diğer filmleri yazmaya başlıyım ben :)))))



23 Kasım 2015

Bir Kitap / Deli Çocuğun Güncesi



Sosyal medya patlaması yaşayan bir kitap diye tanımlasam hiç de yanlış olmaz bu kitabı...

Altı çizilecek cümle çok... Sırf onların hatırına okudum galiba...

Sevdim diyebileceğim bir kitap olmadı ne yazık ki... Ama beni yakalayan, bak bu duyguyu bende yaşamıştım zamanında dediğim his de olmadı değil kitap boyunca...

"Deneme" olarak çıkartılan kitap adı gibi... Günce kıvamında...
Kendini zorlamadan yazdığı hikayeler daha akıcı...
Mesaj verme kaygısına girince sanki biraz kasmış..

Kitabın bir yerlerinde mavi önlük giydiğinden bahsediyordu... Aneymmm dedim ben hiç mavi önlük giymedim ki :))) Belki de o yüzden içiçe geçemedi hislerimiz...

Sonradan okuduğum yazılarda gördüm ki beğenen "başucu kitabı" nitelendirmesiyle çok çok çok beğenmiş... Beğenmeyenler yada ne şiş ne kebap diyenler genelde benim yaş ortalamamda... Kıtır yani..

Ne kadar sert ve agresif bir hayat sürersen sür, bir gün
ılımlı ve sabırlı yaşamayı öğrenirsin.
Ne kadar kızgın ve sinirli bir hayat sürersen sür, bir gün
soğukkanlılıkla yaşamayı öğrenirsin.
Bazı şeylere sabretmeyi bazı şeyleri kafaya takmamayı öğrenirsin.
Hayat öğretir, hayat bekletir, hayat uslandırır.


Ama dediğim gibi sosyal medyayı kışkırtacak çok da güzel mesajlar var kitapta...

Dün akşam altı çizili cümlelere ve sevdiğim bölümlere göz atarken benim erken ergenusum geldi yanıma... "Ne okuyorsun" dedi merakla...

Altını çizdiğim
"O yüzden salaklık iyi bir şeydir. değerlendirmeyi bil. Bilinçli bir salaksan..."
bölümünü okudum...
Tam da oradaydım tesadüfi...

Doğru demiş dedi düşünerek... Mesela uçmayı başarmak fikri ilk başta çok salakçaymış... Ama bu salak fikrin iki kardeş üzerine gitmiş ve uçak denilen uçan bir aletimiz olmuş...
Salaklık güzel icatlara sebep olabiliyor...

Zekilik olmasın sakın bu dedim...

Yok dedi... İşte orda denilen gibi... "Bilinçli Salaklık" bu... Herkes onlara önceden çok salakça demiş çünkü...

Dedim biraz daha büyüyünce oku bari bu kitabı sen, belli seveceksin :)

Bu çocuk bazen ani çıkışlarıyla çok şaşırtıyor beni :)

Güzel şaşkınlıklarımızın olacağı güzel bir haftamız olsun inşallah...
Mutlu haftalar ♥




20 Kasım 2015

"meraklı kedinin hüznü" diye bir başlık atasım geldi...


Efendim teeeee şurda yazmışım sabırsızlıkla beklediğim filmi...
Ama fimden bahsetmeden önce serinin 4. kitabı Grey'den bahsediyim azıcık...


Kitabı görür görmez uzunca bir süre Türkçe olarak basılmasını bekledim... Çokça da merak ettim...
3. kitapta konu tamamına ermişti çünkü, nasıl olur da devam edebilir diye düşündüm...

Ve meraklı kedi olarak bendeniz hemen kitap çıkınca aldım tabi ki :))

E.L.James bu kitaptan para kazanmanın tadını almış olacak ki, alın size birde Grey'in gözünden olaylar demiş...,
Hikaye aynı...
Olaylar aynı...
Sadece Grey'in olaylar karşısındaki iç sesi eklenmiş :)))
Evet sadece bu....
Komik bi durum...

Birde birkaç kendi başına geçirdiği zamanların detayları....
Sonunda da lap diye kesildi yine üstelik...
Tamda serinin ilk kitabının bittiği yerde üstelik...
Sonradan okuduğuma göre buda üç kitap halinde Grey'in gözünden aktarılacakmış...

Nurtopu gibi iki kitabımız daha var anlayacağınız....
Ama ben şimdi bu kadar şey yazdım ya almayacağımı tahmin ediyorsanız yanılırsınız :))
Ya Grey'in geçmişini öğrenirsem diye bir ümitle alacağım tabi ki...
Ve her kitapta da benden offf pufff sesleri duymanız % 1500 garantili ahahahaaaa :)))

Yalnız bu benim kontrol manyağı, güçlü karakterim gitmiş bu kitapta...
Grey'cim bildiğin ete kemiğe bürünmüş :)))
Hafif ergenimsi tripler, özgüven noksanlıkları, haaa bide korkusuz değilmiş bu adamcağızım benim...
Bi Grey'im vardı, onu da elimden aldın E.L. James....
Sağol varol yani :)))

Biliyorumki Greykolikler bu kitabı okuyacak... Ama diğer 3 kitabı okumadan ben bunu okuyum demeyin yazık edersiniz kendinize...
Anastasia'nın anlatımıyla çok daha zevkli okumak çünkü ;) Demedi demeyin...




Gelelim filmimize...
Gelir gelmez izlemeye gideceğim diye bağrındığım filme tabi ki gidemedim...

Yok seansı kaçırdım, yok yer kalmamış... İlk günler gidemeyince benim için esprisi de kalmadı... Zorlamadım artık, saldım çayıra...

İyi ki de salmışım çayıra...
4. kitaptan daha çok hayal kırıklığı yarattı bende çünkü...

Ben en çok içseslerini sevmişim meğerse kitapta, akıllarından geçenleri...
Mesajlaşmaları zaten en sevdiğim yeriydi kitabın...
Birbirleriyle savaşları...

Filmde ben bu duyguların hiçbirini alamadım... Kötü oynamışlar vs demiyorum ama ben hissiyatımı güçlendiremedim diyim... Kitabı okuyanlar bana hak vereceklerdir...



Ama itiraf ediyim en büyük hayal kırıklığım Taylor oldu, bizim şoför yani :)) Daha babacan, daha yumuşak bir adam beklerken getirmişler ruhsuz komandoyu :))) Nerde bizim korumacı naif Taylor'umuz :)))

Anladığım kadarıyla kitabı okumayanlar daha çok beğenmişler filmi... O gözle bakamadığım için yorum yapamıyorum tabiki...

Neyse şimdilik bu kadar...

Kaybolduğum zamanlarda o kadar çok film izledimki yakında blogu yine filmlerle dolduracağım ben haberiniz ola :))

Hadi Şebo kaçar ve en mutlusundan bir hafta sonu diler....
Mutlu olun, mutlu kalın emi ♥





19 Kasım 2015

seçmeceler volume bilmem kaç



Kasım bitmek üzere ama olsun...
Bu aralar hayatımda herşey gecikmeli nasıl olsa...
Varsın ben Kasım biterken Ekim'i uğurluyum...
Hatta uğurladım gitti :))


G Ü N A Y D I N ♥

Cumartesi evde olmak şahane...

Bugün programımız yoğun...

Hadi biz koşturmaya başlayalım...




Tüm aksiliklere rağmen EVET mutlu bir pazar :)))))
Akçay / denizin kıyısında...

Aksilikleri saymıyım hiç...

Geçti gitti dedik oğluşla...

Deniz hala çok sıcak burda...

Bi batıp çıkıcaz şimdi...



Tam tamına 1 aylık mı olmuş teyzesinin kuzusu. 

Küçük prensim benim, ah bir bilsen seni ne kadar çok seviyorum. 

Kokunu bir an evvel içime çekmek için sabırsızlanıyorum ♥ ♥ ♥

Hadi gel bugün ilk partimizi yapalım seninle.. 

Kuşun kanadına koydum bir mum, üfle hadi minnakım ;)
Deli teyze Ardenini çok özledi...





Eğer top söz konusu ise, anne kişisi ne kadar mızlansa da kendini kargaların kahkahaları arasında spor salonunda bulur...
Offff offfff...



Umutlarım var benim...
Yaşanacak güzel yarınlarım.. Benim başka Türkiyem yok...
Başka vatanım da...
Elele yaşamayı, dostluğu, kardeşliği yeniden öğrenmem gerekiyorsa evet ben yeniden öğreneceğim. Yeniden öğrendiklerimi tekrar tekrar öğreteceğim...
Benim başka vatanım yok... Sizin varsa buyrun yol orda... Yok diyorsanız içinizdeki kötülükleri, nefreti atın bir kenara.... Sevgiyle harmanlayalım yolumuzu yenibaştan....



Okul müdürü "SAÇINI KESSSSS" derseeee :))))
Çok söyleniyoruz, inat olsun diye kesmeyelim anne diye diye...

Ortaokullu ergenus :)

Bu oğlanın söylenmecelerine bayılıyorum...

Pazartesi mutlu musun hocam diye soracakmış...

Ama yemez biliyorum..

Cakası bana :)))




Bugün harika bir deneme vardı akşam yemeğinde. 

Brokolili fırında makarna. 

Özellikle brokoli yemeyen çocuklar için başarılı bir çalışma. 

Nerden mi biliyorum, bizim evdeki ergenustan. 

İlk defa zorla sokuşturmadan mmmmmm diye diye yedi ♥
Elimi de fırında yakmayaydım iyiydi :)

Yarın da brokoli çorbası var...

İçimizde brokoli ağacı çıksın diye tüm uğraşım :))

Şebodur ne yapsa yeridir ;)




G Ü N A Y D I NNN ♥ ♥ ♥
İşe gitmek zorunda olmayınca insan erken kalkıyormuş.. 

Test edilmiş ve onaylanmıştır :)))

Sendromsuz pazartesi...

Çiçeklerle uğraşarak güne başlamak ayrı bir keyif :)

Çayım bile hazır...

Haydi ben kahvaltıya...

İlaç vaktim geliyor...



Bizde keyif saati başlıyor. 

Tek şartımız var o da aynı odada olmak; o tablette ben filmde :)))
Minecraft çılgınlığına devam ediyor paşam...

Ben de film çılgınlığına...

Still allice, film zamanı....


Öpüldünüz canlar ♥




16 Kasım 2015

bir taş ocağı hikayesi :)


Küçüktüm..
Yok yahu küçük de değildim aslında, ilkokul 5'e falan gidiyordum...
Saftiriktim diye düzeltiyorum :)) Hem de önde gideni...

Babamın evde olmadığı zamanlarda eve aniden bir misafir gelse babam için "taş ocağına taş kırmaya mı gitti yoksa" derlerdi gülerek... Annem de "ahhh ahhh çok yoruluyor taş kırarken" diye yanıt verirdi...
İstisanasız hemde :))
Sonra bi koşu misafir ailenin er kişisi ben kapar gelirim diyip gider o da ortadan kaybolurdu...

Gecenin hayli bir geç vakti "taş çoktu, bitirmeden gelemedik" diyip güle oynaya misafirlik eylemi tam kadro sürdürülürdü...

Çok üzülürdüm o zamanlar... Babam ek iş yapıyor sanırdım geceleri...
Babam ne iş yapıyor derseniz askerdi, Malatya'da görev yapıyorduk ...
Kıyamazdım babama...
Hayal meyal hatırlıyorum ama gizli gizli yatağımda ağladığım bile olmuştur, babam çok yoruluyor diye...
Dramların kraliçeliği o zaman da varmış işte...

Çok sonra öğrendim taş ocağının kahve olduğunu :)) Taşın da okey tabi ki :))
Aklıma geldikçe hala gülerim saflığıma :))
Toprağı bol olsun, okey taşlarını dizim dizim dizermiş rahmetlik :)))

Şimdi insanın böyle bir anısı olunca, büyüdükçe büyüdükçe bir taş ocağı işletme fikri doğuyormuş gizli gizli...
Hayli de işletmişim hatta ben bu taş ocağını...
Bakın ilk mahsullerim :))




İşte ilk mahsullerimi çıkartmak için yok olmuştum ortalıktan...

Kendileri safra taş ocağımda ürettiğim tamı tamına 487 adet taş olur efenimmmm :)))

Küçük bir opreasyonla kendilerini kullanıma açtık geçtiğimiz ay sonu... Herşey şahane gidiyor, ohhh evde keyifler yerinde derken korkunç sancılarla tekrar hastahane köşelerine döndüm...

Ve evet operasyondan daha sancılı bir döneme girdim...
Kollarımda serumlar (ki günde 10-15 civarı olur) bir emar bir ultrason bulunamayan bir sebepler zinciri...

1 haftalık hastanede yatış sürecinden sonra anlaşıldı ki bi tane kaçak askerim varmış :)))

Oldu mu mahsul sayım 487+1... Ohhh zenginim :)))

Sonrası ver elini İzmir... Ve bir kez daha anladım ki ben İzmir görmeden iyileşemiyorum... Bu olayla kanıtlanmış oldu...

ERCP diye iğrenç bir işlemle o minnoşdan da kurtulduk vesselam...

O sağ ben selamet :))))

Şimdi yine aranızdayım :))
Hepinizi teker teker okuyacağım inşallah, biriken işlerimi hallettikten sonra...
Sizi çok özledim ben yahu :)))

Öpüldünüz en komacanından :)

Oğluşuma not:

Paşacım, gördüğün taşlar çok nadide olup düğününde gelin kızıma kendi mahsulüm diye takacağım haberin ola :))))) Artık bu nadide taşları sen hangi kılıfa uydurur açıklarsın bilemiycem ahahahaaaa :)))
Telefonda anneciğim geçmiş olsun, nasılsın diyeceğine tabletim nerdeeeee diye tırtlamanın sonrasında verdiğim karardır :)))) İtinayla duyurulur :)))

İmza: Tabletinden daha az sevdiğin annen...