29 Ocak 2016

hazır soğuk bir hafta sonu gelmişken...


Bu hafta sonu çalışan kesimdenim...
Ama yine bir film komasına sokmayı düşünüyorum kendimi...
Oscar listeleri, hedef filmler dururken ben Türk filmlerine taktım :)
Belki sizde benim gibi Türk filmlerine takıldıysanız belki göz atmak istersiniz...

Mutlu hafta sonları hepinize...
Benim gibi çalışan kaderdaşlarıma da kolaylıklar diliyorum ve kocaman öpüyorum :)



AŞK NEREDE (2015)

Romantik komedi filmleri ne kadar çok çoğaldı son zamanlarda farkında mısınız? Hal böyle olunca da konular benzerlik göstermeye başladı tabi ki..  Biraz Hadi İnşallah filmine benzettim sanki... Sadece orda beyaz atlı prensimiz zengindi, burda fakir ama gururlu :)
Bazen böyle sabun köpüğü kıvamında filmler iyi geliyor bana...
İlginçtir ki benim vurdulu kırdılı aksiyon sever olan oğluşum da oturup bu filmleri izliyor benimle... Hemde ne kıkır kıkır gülüyor anlatamam... Ben en çok onun haline gülüyorum sanırım :))
Ormantik takılmayı öğreniyor galiba ahahaaaa :))

Asıl kızımız Bircik (Ayça Erturan) 'ın evlenmek için kriterleri vardır... Zenginlik, kariyer, yakışıklılık gibi... Taksici Ahmet (Faik Engin) 'imiz ise bu kriterlere uymamakta ama kızımızın gönlüne dokunabilmektedir... Sonra ilerleyen konular işte... Eğlenceli giriş, ikilemli gelişme, son nasıl söylemiyim :)

Benim için EHHHHHHH kategorisinde yer alan filmi izleme konusunda keyif sizin ;)


HAYAT ÖPÜCÜĞÜ (2015)

Galip derviş diye bir dizi vardı, izler miydiniz bilmem... Oğluşla ben bu diziyi çok severdik... Monk dizisinden uyarlama, başarılı bir uyarlama mı yorum yapamayacağım ama... Orijinalini izleme fırsatını bulamadım çünkü... Aklıma gelmişken hatta bir ara oğluşla izleyelim bu diziyi :)

İşte o dizideki Galip karakterine çok benzettik Metin (Ali Sunal) karakterini... Sterillik, hastalık hastalığı olan bir karakter bizim Metin. Nasıl da sahipleniverdim yalnız :))) Hayat (Hatice Şendil) 'la da hastanede yolları kesişiyor zaten... Hayat dolu Hayat ve sürekli hastalanmaktan, ölmekten korkan Metin... Ne uyumlu bir çift :))

Kavga kıyamet bir aşk :))

Metin'in sterillik manyaklığına çok güldük oğluşla... Adam paraları bile yıkıyor... Şaşkın :))

Ali Sunal'ı ilk defa ben bu filmde babası Kemal Sunal'a benzettim.. Onun gibi doğal bir oyunculukla çıkmış karşımıza... Hah dedim armut dibine düşmüş :)

Hatice Şendil'de fena değildi...

Sonuç olarak ben bu filmi SEVDİMMMMM.... Gayet hoş vakit geçirilebilecek bir kıvamda... İzleyin anacım :)



MEDDAH (2013)

Eski oyuncuların tadı bir başka... Hele ki tiyatrocu kökenli ise...

Sevgili Münir Canar Aziz karakteriyle çıkıyor karşımıza... Eski ünlü tiyatrocu... Para, şan, şöhretin zevki ve aileyi terkediş... Geride bıraktığı kızı Suna (Tuğçe Kumral)...  Yaşlanma ve tükenmişlik....

Suna nefret dolu babasına karşı... Baba Aziz 'de bir o kadar vicdan yorgunu...
Parasızlık bir taraftan, yaşlılık bir taraftan... Meddahlık yapıyor sokak tiyatrolarında... Filmin ismi de ordan geliyor...
Babacan bir ihtiyar yapmış hayat onu...
Hesaplaşma zamanı ömrünün son demlerinde... Af dileme zamanı...
Filmimizin konusu böyle ilerliyor...

Filmin konusu öyle çok farklı değil. Ancak dedim ya eski tiyatrocu faktörü var... Filmi izlenir kılmakla birlikte o kadar gerçekçi yapmış ki böğürerek ağladığım filmlerden oldu kendisi.. Ne ağlamak ama....

Konudan aslında daha dram çıkarmış... Daha da işlenebilirmiş... Ama nedense sonlara bırakmışlar gerçekleri... Kız bişeylerden nefret ediyor ama neden ediyor belli değil mesela ilk zamanlar...

Yinede ruhdaki tadı güzel filmin...

Tuğçe Kumral fena oyuncu değildir aslında ama bu filmde çok yavan kalmış... Belki de yanında çok büyük bir oyuncu olduğundan bilemedim...

Filmde bir de kahveci rolüyle Haldun Boysan'ı çok sevdim... Koca göbeğiyle sardı sarmaladı beni... Tam kasaba adamı :)

Filmin konusuna bakmayın siz, güzel bir oyunculuk izlemek için Münir Canar'ı izleyin... Keyifle, hatta benim gibi keyifli hıçkırıklarla... Birde unutulmaya yüz tutmuş Meddahlık geleneğine de bir selam vermiş olun...

Sonuç olarak SEVDİMMMMMMM ben bu filmi....



SİLSİLE (2014)

Bu filmde en çok aklımda kalan şey Tardu Flordun'un zamana ne kadar yenik düştüğü... O güzelim şirin yakışıklı adam bildiğin kel göbekli adama dönüşmüş :))) Zalimsin zaman :)))

Neyse filme geçelim... Bir aşk üçgeni... Ece (Nehir Erdoğan), Faruk (Tardu Flordun) ve Cenk (İlker Kaleli)...
Herşey tek gecede olup bitiyor... Geçmişle paralel bir iç döküş, hesaplaşma...
Hafif gerilim....
Alt sınıf, üst sınıf ayrımı.... Arada uzlaşmayı sağlayıcı her iki sınıfın da ortasında bir adam Cihan (Serkan Keskin)... Bu arada hemen söyliyim Serkan Keskin'i son zamanlarda sever oldum filmlerde...

Herkes suçlu ama bir o kadar da kurban...

Güzel işlenmiş bir film...

Aslında filmi anlatmak zor... Hem bir aşk var, hem bir arkadaşlık... Diğer taraftanda kar /  zarar ilişkileri...
Anlatması biraz zor filmi...
Merakla izlenilecek bir film...

Tardu Flordun' a yaşlanmış falan dedim ama oyunculuğu iç açıcı... Filmi götürüyor... İlker Kaleli her zamanki gibi... Ama lütfen Nehir Erdoğan ağlamasın artık filmlerde... Çok çirkin ağlıyor bu kadın :))

Neyse sonuç olarak SEVDİMMMM ben bu film içindeki hafif gerilimsi havayı...


Görüşürüz dostlar ♥


26 Ocak 2016

Bir Kitap : Elveda Güzel Vatanım / Ahmet Ümit


Geçen haftalarda bitirdim kitabı...
Kafamı toparlayıp ancak yazabiliyorum...
1907 - 1926 seneleri arasındaki dönemde İttihat ve Terakki Döneminden bir kesitle çıkmış bu sefer karşımıza Ahmet Ümit....

" Cesaretin ırklarla, milletlerle alakası yoktu. En az öteki milletler kadar cesurduk biz de. Sadece fert olarak yeterince gelişmemiştik. Abdulhamit'ten ya da Osmanlı devrinden bahsetmiyorum, bu toprakların evveliyatı da böyleydi. Hep güçlü hükümdarlar, güçlü devletler... Öyle büyük bir baskı vardı ki insanların üzerinde, fert ortaya çıkamamıştı bir türlü. Kimse kendisi olamamış, hep bir lidere, bir öndere ihtiyaç duymuştu. Zannederim bu sebepten, sadece iki kişinin karşılıklı karar verdiği, teke tek yapılan düello bizde yaygınlaşmamıştı. Onun yerine bir güce dayanarak, düşman saydığımız kişileri yok etmeyi tercih etmiştik hep. Böylece; linç, pusu ve jurnal en çok başvurduğumuz metodlar olmuştu."

Baş karakterimiz Şehsuvar Sami... İttihat ve Terakki'nin fedaisi... Selanik'li vatansever... Aynı zamanda aşık... Ester'e...

Ester....  Güzeller güzeli diye anlatıyor Şehsuvar Sami..  Biraz da asi... Ama tam bir sanatsever... Paris hayalleri var birlikte, ama en çok da Ester'in hayali...

Ayrılık sancısı... İkisinin de kendine göre sebepleri var...,
Olaylar da bu ayrılık sancısıyla kıvranan Şehsuvar Sami'nin Ester'e yazdığı mektuplar aracılığıyla ilerliyor... Hem kendi duygularını anlatıyor mektuplarında, hem de o dönemdeki olayları...
Yaşadığı günlerin eziyeti, yorgunluğu da tabiki...

Kitap hakkında bu kadar bilgi yeterli sanırım. Ben ne hissettim kitap boyunca onu anlatayım ben en iyisi...

Tarihe ilgim hiç olmamıştır... Ezberim iyi olmadığından belki de... Lisedeki tarih hocamın antipatik eziyetleri de buna çokça katkı sağladı da diyebilirim... Birçok şeyi bilirim ama üstünkörü.. Detaylarını hatırlamam...

Bu kitabı okumak o yüzden biraz zor oldu benim için... Dönem olaylarını bilsem de detaylarını kavrayabilmek için sürekli google namzetlerine başvurmam gerekti... Kim kimdir ilk sayfalarda biraz karıştı ama sonrasında toparladım...

Tarih severler daha rahat okuyup, dönemin detaylarına inebileceklerdir eminim...

Dönemin illegal fedaisi Şehsuvar Sami  ilk önce beni tutarsızlıkları ve suskunlukları ile kızdırsa da ilerleyen sayfalarla sevdiğim bir karakter haline büründü...

İşin tarihi kısmına hiç değinmeyeceğim, tarih bilgimin ne olduğu belli... Boş boş konuşmaya gerek yok...

Kitabın sonu beni çok şaşırtmasa da beklentim dışındaydı... Hele aşıklardan birini en ince detayına kadar ne hissettiğini öğrenmişken aşkın diğer yüzü Ester'in de ne hissettiğini kısa da olsa okumak isterdim... Bu da benim kitapla ilgili beklentimdi...

Bu kitapla birlikte Selanik'i çok merak ettim aslında.... Bol bol resimlerine baktım, eski ve yeni dönem... Pera Palas otelinde bir kahve içmek istedim... Sakızlı rakı hala üretiliyor mudur merak ettim...  Ferah Tiyatrosu binasına ne oldu hakikaten bir de ?

Her zamanki Ahmet Ümit kalıplarından uzak olsa da okunası bir kitap "Elveda Güzel Vatanım". Farklı bir yolculuk... Çok sevdim diyemeyeceğim ancak ruhda bıraktığı hissiyat güzel...

" Ne para ne kadın, bence ahlakın baş düşmanı iktidar. Ahlaktan yoksun iktidar makamı, ya hırsız yapar insanı yada soysuz. Ne yazık ki insanoğlu iktidar denilen o büyük kudretle başa çıkmayı henüz başaramadı, bundan sonra başaracağı da kuşkuludur."





21 Ocak 2016

2015 'in Enleri Mimi



Hava soğuk, karlı, üstüne de çocuklara kar tatili....
Ama ben işte :)
Analara da kar tatili yapsalar ya :)

Sürüne sürüne işe gelince bir baktım ki mimlenmişim sevgili Blog Mimi tarafından :)
Konu pek hoş :)
Oscar tadında bir mim :))
2015 'in en bloglarını listeleyelim hadi :))







Benim için bu senenin;

En Depresif Bloggerı: Ahahahaaaaa bak bu ödülü kimseye layık görmedim ben... Depresif mefresif ne bu yahu... Biz hepimiz şeker mi şekeriz :))))

En Güldüreni : Bu sene ben en çok Ayşe'ciğime güldüm. Yılın en güldüreni ödülüne tabi ki  Carpe Diem diyorum :))

En Güçlü Kalemi : Maviye İz Süren , ince yazılarını seviyorum kendisinin...

En İyi Fotoğrafçısı : Fotoğraf çekmek hobileri arasında kendisinin... O güzel fotoğraflarıyla hatta ara ara şarkılardan fal bile tutturur bize :) Ayrıntılarını seviyorum onun... O yüzden en çok Handan'a yakışır bu ödül... Evet Bir takdimimdir :))

En Zevklisi : Evet zevkine hayranım Meltem'in Evinin... Hayran hayran bakarım hep....

En Çalışkanı : Sadece kendini değil sülalesini giydirir Müvlüdem :)) Ona çalışkan ödülü vermeyeceğim de kime vereceğim...

En İyi Aşçısı : Kendisi bir yemek blogu değil ama ara ara verdiği tarifler her denediğimde tam kıvamında oluyor, ellerine sağlık Kedili Evin Tarzı :)))

En Gezgini : Bu sene çok gezdi, çok gördü ve beni de çok gezdirdi... Bu sene bu ödül onun hakkı... Tabi ki Klio'nun Şarkısı Sezercimden bahsediyorum :))

En Özgünü : Her konuda yazar kendisi... Ama kendinden ama biz kadınlardan... Seviyorum bilgi küpü blogunu... Bu ödülümüzde Ankara'ya gidiyor :) Biz Kimiz Kadınız ' a ;)

En Kütüphanecisi : Benim için hala plakların kraliçesi... Ben onu böyle tanıdım ve sevdim... Hem de çok sevdim :) Evine bir kütüphane yaptırdı bu sene, bu kadına da bişeyler oldu o kütüphaneden sonra... Sanırım sihirli bir kütüphane :))) Okumaya doyamıyor arkadaşım geçen sene ortalarından bu yana... Evet eskiden de iyi bir okuyucuydu ama diyorum ya sihirli kütüphanesi var artık onun :) Keşke Gerçek Olsa , kitapların kraliçeliğine doğru emin adımlarla yürüyor :)

En Merak Edileni : Bu ödül artık yazmayan arkadaşlarımızın tamamına gitsin... Özlüyorum ben onları, merak ediyorum... Şayet okuyorlarsa burayı şimdi, hadi gelin diyorum... Hadi gelin, şenlenelim yine hep birlikte...

En Samimisi : Sıcak, samimi yorumları var hep... Başucunuzdaki arkadaşınız gibi bir his uyandırır her yorumunda. İç ısıtanından...  O sebeple bu ödül de canım doktorcum Sevdacığıma gitsin :))



Geliyorum kimi mimlediğime :)) Tabi ki ödül verdiklerimi ahahaaaa :))
Hadi bayanlar sizin oscarlarınızı görelim bir de...





20 Ocak 2016

bu haftanın filmleri...


Ben hasta olunca daha çok film izliyorum galiba...
Eve gidince battaniyeyi çekip üstüme büzüşmek en güzeli geliyor...
Ama ağlak bir film ise tıkalı burnum iyice ızdırap çektiriyor bana ama neyse...
Yanıma da bir ıhlamur alabildiysem ne mutlu bana....

Oscar filmlerine başlayamadım henüz...
İzlenecekler listesini azaltmaya çalışıyorum sadece...
Bakalım bu filmleri siz nasıl bulacaksınız...




DANNY COLLİNS (2015)

Al Pacino desem bu film için yeterli mi ? Bizim kuşak için sanırım yeterli :)) Yeni nesilin onunla ilgili ne düşündüğü konusunda hiçbir fikrim yok...
Baba filmiyle tanıdım ben onu... Yakışıklıydı da o zamanlar... Ama yakışıklılıktan çok karakteristik duruşunu severim ben onun...

Çok yaşlanmış gerçi... 75 yaşında adam daha ne olsun Şebo dediniz, tamam mesaj alındı :)
Ama yine o çizgili karakteristik suratıyla güzel bir iş çıkartmış... Eski bir rock yıldızı Danny Collins rolünde bu defa...
Oldukça uç yaşantısından kesitlerle, konserleriyle, özgüveniyle çıkıyor karşımıza...,
Bir yandan da kaybettikleri ve korkuları da var tabi ki...
Dram - komedi tarzıyla adlandırılan film benim için tam anlamıyla hayat kategorisinde...

Aynı zamanda film John Lennon'a selam da göndermiş... Lennon felsefesi, saygısı ya da adına her ne diyorsak seneler sonra bile onu seven bir insan için ne kadar miladi bir duygu olduğunu göstermiş.

Kaybolmuşluk hissi, biraz tükenmişlik hatta, aile bağları, birazcık aşk, insani değerler derken güzel konulara dozunda yer verilmiş filmde... Mesajı net veren filmlerden...

Anette Bening Mary rolüyle karşımızda bir de... Bu kadının da uyandırdığı hissi seviyorum ben filmlerde... Burda da hoş bir kadın karakterini canlandırmış...

Bu filmi hala hayattalarsa annemizi, babamızı alıp yanımıza izleyelim... Bizlerden çok onların idolleriydi Al Pacino çünkü... Ve zevkle izleyelim tüm kırışıklıklara inat :))

Yazdıklarımdan da anladığınız gibi ben bu filmi SEVDİMMMMMM... Ve kesinlikle izlemenizi tavsiye ediyorum...



KUMUN TADI (2014)

Bir festival filmi... Timuçin Esen ismini gördüğümde ben bu filmi izlemeliyim demiştim, kısmet bu haftayaymış...

İnsan kaçakçılığı konusunun işlendiği filmle ilgili vizyona girdiği dönemde övgü dolu sözler okumuştum. Hele festival filmi olduğunu duyunca iştahım daha da kabarmıştı....

Sonuç;
Görsel sahneler iyi.... Bir belgesel tadında daha çok... Ancak karanlık hissi peşinizi bırakmıyor...
Konuşma yok denecek kadar az... Müneccim olarak anlamanız gerekiyor bazı detayları....
Timuçin Esen Hamit karakterinde iyi miydi, kötü müydü anlayamadım... O sırada filmi çözmeye çalışmakla meşguldüm...
Ahmet Rıfat Şungar Hamit'in kardeşi rolünde ve duygusal yaklaşımı filmde ihtiyacım olan unsur olduğu için içimi ısıttı...
Aşırı durağanlığı ise yanında bonusu...

Sonuç olarak ben bu filmi SEVMEDİMMM... Festival filmi sevipte izlemek isteyen varsa buyursun seyretsin tabi ki.... Benim göremediğim bişeyler vardır belki...




KOCAN KADAR KONUŞ (2015)

İlk kitabını okumuştum bu çıtır çerezin... Okumak isterseniz burada bahsetmişim...
Serinin devamı gelecek gibi demişim hakikaten de geldi :)) Bu kadar çabuk beklememe rağmen üstelik ikinci kitabın filmi de çekildi...

Hızınıza hayranım adaşım :)

Film kitap kadar etkili değil, ki genelde kitaptan sonra filmi izlediysek genelde aynı hisse kapılıyoruz hepimiz... Benimki de muhtemelen o sebepten...

Genel olarak film tuttu ki ikincisi çekildi... Kitapta, film de gişeye oynayan türlerden...

Ezgi Mola Efsun için biçilmiş kaftan... Bu rol olsa olsa ona uyardı... Hayalimde Efsun'un bakımsız hali daha çirkindi ama :) İşte hayallerle uymadığı için filmlere adapte olamamak durumu...

Üresin Türesin kardeşler tam hayalimdeki gibi ahahaaaa :)))

Kitabın en sevdiğim terlik bölümü daha çarpıcı olabilirdi...

Neyse lafı uzatmaya gerek yok, sonuç olarak SEVDİM bu filmi de... Hoşça vakit geçirilebilecek oldukça feminen bir film....
2. filmi şu anda izlemeyi hala düşünmüyorum, ilk önce kitap okunacak :)))




LAL (2013)

Belgesel tadında bir filmdi benim için.... Aynı zamanda Yılmaz Güney'e saygı niteliğinde bir film de diyebiliriz...

1974 senesinde Yılmaz Güney Adana'da "Endişe" filmini çektiğini öğrenen iki arkadaşın sırf Yılmaz Güney'in fotoğrafını  çekebilmek için çaldıkları fotoğraf makinasıyla çıktıkları yol macerasını anlatan bir film...

Yolculukları boyunca çok farklı insanlarla karşılaşarak o dönemlerdeki siyasi ve sosyal olaylara değinmeye çalışan film Cemal ve Süleyman'ın gözünden aktarılmaya çalışılmış...

Filmde iki sevdiğim şey oldu... Biri çocukların masumiyeti, diğeri ise Antakya'nın bir köyünden Adana'ya kadar ilerlenen yoldaki doğa güzellikleri...

Ne komiser rolündeki Erkan Can, ne çoban rolündeki Feride Çetin, ne faytoncu Emre Altuğ ne de kaçakçı Gürkan Uygun filmi olması gereken havaya sokamamış maalesef....

Bunun dışında da hiçbirşey yok...

Film ne yazık ki SEVMEDİMMMM' lerim arasında yer aldı...


Görüşürüz en kısa zamanda :)






18 Ocak 2016

nostaljik pazartesi


Yeni bir kar yağışıyla günaydın...
Bir yandan grip, bir yandan kar...
Bugün işe gelmesem mi acaba dedim ama kar tutarsa hakkımı yarına sakladım :)

Evet bugün nostalji günü :)
Genelde bu yazıları tamamen kura gibi seçiyorum...
Eğer çok kel alaka birşey çıktıysa ikinci bir şans daha tanıyorum kendime...
Bugün ama bingo...
Hem Pazar yazısı güne uygun, hemde taaaa o zamanlardan bu zamanlara çok da birşey değişmediğinin kanıtı aslında...

Ben hep kakılmış, hep kakılmış...
Eski yazı işte burada...
Ama ben bir copy paste olayınıda gerçekleştirdim tabi :))




Evimin bal dök yala haline bayılırım ben. Genç kızlık dönemlerimde bu sebepten evimizi bile yaktım :))
Hoş o zamanlar kronik derecede temizlik hastasıydım, şimdi oldukça törpülendim...
Temizlik yaparken bilumum deterjanı birleştirip tam missss gibi dediğimde birde üstüne yemek yapmaya kalkışınca ploppppp diye mutfağımızın tavanı alev almıştı :) Böyle ilginç alev alma ben hayatımda görmedim, görmiyim de zaten... Mutfak tülü üstten eriyip pat yere düşmüştü... Sadece tül, badana ve is zaiyatı verip konu kapanmıştı. Tabi uzun süre annem bana temizlik yapmayı yasaklamıştı :) Yangın zaiyatını temizledikten sonra tabi ki :)))

Şimdilerde ise ehhhhh durumundayım. Hele depresyonlu anlarımdaysam ev ben gidiyorum diye bağırsa umurumda olmuyor :) Mesela son iki haftadır dur gitme diyorum evcağızıma.... Çok inatçı çıkınca profesyonel destek bile alındı, düşünün artık halimi....

Dün dedimki kendi kendime, ev temiz sen çamaşırını yıka, ütünü yap, yemek yap, birkaç eşyanın yerini değiştir... Keyfince davran yani :))
Ama yok arkadaş evde durdukça iş ürüyorda ürüyor...

Mesela;
Oğluş çizgi film keyfi yaparken yesin diye yapılan meyve salatası halının ortasına hoooop dökülür ve baştan başa halı tekrar kırklanır...

Güzel bir pasta tarifi deneyelim derken yapılan krema mikserle çırpılırken mikser çalışırken kremadan çıkartılır ve krema cenneti olan mutfak yeniden elden geçer.....

Tam ütüm bitti diye sevinirken balkonda salım salım salınan çamaşırların unutulduğu fark edilir ve tam bilfiil 3 saat ütü yapılır ama yinede bitirilemez. Nazar bocuğu olarak 1 sepet ütü hala beklemektedir...

Oğluş kitap okurken birden resim yapmaya başlar ve pastel boyaları kalemtraşla açarak un ufak eder. Halıya yapışan pastel parçacıklarını görünce annenin kat sayısı yükselir... Zira o pastel kırıntılarını halıdan çıkartmak tam 1 saatini alır :(

Anne söylene söylene halıyı temizleyedursun, oğluş boş durmaz bu arada... Cıbıldak cıbıldak hatun resimlerini gazeteden kesicem derken zaten hala nemli olan oturma odası halısına gazeteleri sürtmek sureti ile kapkara yapar !!!! Tabi bunu görünce ben koparım :((

Tam herşey bitti, şöyle bacaklarımı uzatarak kesilmiş gazeteden kalan yerleri okuyum derken doca işten koşa koşa gelip banyodaki musluğa bir aparat takmaya kalkışır. Amaç ellerimizi yıkarken su sıçramayacakmış... Ama bu arada banyo su içinde kalmıştır... Hiç de önemli değildir nede olsa bundan sonra su sıçramayacak ya !!!!

En son bombayıda akşam yemeğindeki ketçap yapmıştır. Oğluşun yine hiç bir suçu yoktur zira ketçap kapağı açıkken de sallanabilir nede olsa... Duvarda kan kırmızı doğal bir resim oluşmuştur...

Kalkış: 09:00
Yatış : 00:30
Poposu yer görmeyen ben...
Nede güzel bir pazar dimi keyifli keyifli...
Bundan sonra Pazar günü evde oturan ne olsun....




15 Ocak 2016

Alın size bir film listesi daha...


Dün itibariyle 2016 oscar adayları belli olmuş  efenim...
Geçen sene tören öncesi tüm filmleri izlemek gibi bir hedef koymuştum kendime. ancak filmlerin çoğunun yaşadığım büyükşehir belediyesi görünümdeki kasabada gösterimi girmemesi sebebi ile ne yazık ki hayal kırıklığı yaşamıştım...

Sütden ağzım yandı, yoğurdu üfleyerek yiyorum o sebeple bu sene...
İzleyebildiğim kadarı artık :)

Gelelim Listeye...

EN İYİ FİLM

* Büyük Açık / The Big Short  (Vizyon Tarihi: 08.01.2016)
* Casuslar Köprüsü / Bridge of Spies (Vizyon Tarihi: 27.11.2015)
* Brooklyn (Vizyon Tarihi: 29.04.2016)
* Mad Max (Vizyon tarihi: 15.05.2015)
* Marslı / The Martian (Vizyon tarihi: 02.10.2015)
* Diriliş / The Revenant (Vizyon tarihi: 22.01.2016)
* Gizli Dünya / Room (Vizyon tarihi: 25.02.2016)
* Spotligt (Vizyon tarihi: 29.01.2016)


EN İYİ YÖNETMEN

* Diriliş / Alejandro G Inarritu
* Spotlight / Tom McCarthy
* Mad Max / George Miller
* Büyük açık / Adam McKay
* Gizli Dünya / Lenny Abrahamson

EN İYİ KADIN OYUNCU

* Joy / Jennifer Lawrence (Vizyon tarihi: 08.01.2016)
* Carol / Cate Blanchett (Vizyon tarihi: 05.02.2016)
* Gizli Oda / Brie Larson
* Brooklyn / Saroirse Ronan
* 45 Yıl / Charlotte Rampling (Vizyon Tarihi: 25.09.2015)

EN İYİ ERKEK OYUNCU

* Trumbo / Bryan Cranston (Vizyon Tarihi: Belirsiz)
* Diriliş / Leonardo DiCaprio
* Danimarkalı Kız / Eddie Redmayne (Vizyon tarihi: 12.02.2016)
* Marslı / Matt Damon
* Steve Jobs / Michael Fassbender (Vizyon tarihi: 11.12.2015)


EN İYİ YARDIMCI ERKEK OYUNCU

* Büyük Açık / Christian Bale
* Diriliş / Tom Hardy
* Spotlight / Mark Ruffalo
* Casuslar Köprüsü / Mark Rylance
* Creed / Sylvester Stallone (Vizyon tarihi: 08.01.2016)


EN İYİ YARDIMCI KADIN OYUNCU

* The Hateful Eight / Jennifer Jason Leigh (Vizyon tarihi: 08.01.2016)
* Steve Jobs / Kate Winslet
* Danimarkalı Kız / Alicia Vikander
* Carol /  Rooney Mara
* Spotlight / Rachel McAdams

Bu kategoriler benim için yeterli...

Bir de Mustang var tabiki.... Yönetmenliğini Deniz Gamze Erguvan'ın yaptığı Fransız yapımı film..  Yabancı dilde en iyi film kategorisinde aday...

Bu filmler arasında en çok merak ettiğim Danimarkalı Kız... Eddie Redmayne "Herşeyin Teorisi" filminde beni büyülemişti...

Carol merak ettiklerimden yine... Cate Blanchett Mavi Yasemin'de yaşamıştı resmen, anlatmıştım... O sebeple merak ediyorum

Diriliş ile yine Alejandro G Inarritu iki defa üst üste aday olmuş bir yönetmen... Ve en çok dalda adaylardan birisi... En iyi film dalında favoriler arasında yer alıyor...

Ödül gecesi 28 Şubat gecesi... Bakalım bu sene kaç tanesini izleyebileceğim...

Mutlu hafta sonları diliyorum size...
Bu hafta sonu 2 gün üst üste misafirim var benim... Mutfakta geçecek tüm hafta sonum o sebeple :)
Ama siz iyi dinlenin, hatta benim yerime de :)





14 Ocak 2016

2016 hedefleri hoşgeldin hayatıma :))


Hedef koymak kolay değil arkadaş... Gerçekleştirememe riskin var her zaman...
Kendini kasmak var ki bu beni duble kasar :) (ne biçim cümle oldu bu, neyssseeee !! )
Ödül var mı peki, tabiki yok :)) Kazanılmışlar sana en büyük hediye kızzzııımmm...

Geçen senelerde çok yapmadım ben bu işi, tamamen aklımda belirledim ve işime gelmeyeni unutuverdim :))
Ama bu sene acayip gaza geldim :)

Dedim ki yaz Şebo, korkma...
En kötüsü ne olur kendi kendinle dalga geçersin beceriksiz diye...
Ama bak bu liste seni perçinleyecek, ama işi de abartma istersen de dedim yani...
Ufak ufak başla bakalım bu işe :)

Ahanda yayınlıyorum küçük hedeflerimi :)))
Ahahahaaa sonra silersin işine gelmezse :)))

* Bu sene 35 kitap okunacak, -ki bunu okurum diye düşünüyorum... Gerçi geçen sene sadece 15 lerde gezinmişim ama olsunnn...

* Bu okunacak kitapların içinde geçen sene vurulduğun Mine Söğüt'ün tüm kitapları olsun... 2 tanesini okumuştum zaten. Sanırım 6 tane daha var okunacak

* Film sayısı ile ilgili bir hedefim yok ancak en iyi film dalında Oscar kazanmış tüm filmleri izle... Bildiğim kadarıyla 88 adet... Özellikle 1920-1930 ve 1940 lı senelerdekine ulaşmak zor olacak... Ama azimle dene...

* Sene sonuna kadar mutlaka bir diyet programına kendini hazırla ve kilo vermeye başla... Şşşşttt duydunmu Şebo... En azından bir 15-20 kilo vermeye çalış ve idael kilona yaklaşmadan da bırakma... Yeme alışkanlıklarını düzelt...

* Hani şu video çektin bir kenara attın, fotoğraf çektin bir kenara kaydettin... Onları ciddi bir arşiv haline getir... Yıl / ay / gün sınıflaması yap... Ve en önemlisi yedekle... Yakında kaybedeceksin tüm geçmişini.... Hatta ve hatta sene sene önemli olan bazı anları bastır, eski usül albüm yapmaya devam et... En son ya 2009 da kaldın albümde ya 2010 da... Ayarla şu işi kuzucum ;)

* Yarım yamalak işlerinin tamamını bi taraflarını yırtsan bitiremezsin, ama şu elindeki sepet, battaniye ve boyanacak tabaklarını hallet gözünü seveyim... Evde tıkılacak yer kalmadı, kullanıma aç azıcık...

* Bu sen Oytun'un odasını hallet... Evet mali şartlar da önemli ama para biriktir falan, bişeyler yap.... O çocuğun odasını değiştir... Yoksa o seni değiştirecek....

* 1 tiyatro oyunu mutlaka... (Buna gülmeyin hiç, bizim memlekete adamakıllı oyun gelmiyor çünkü... Bu hedefi gerçekleştirebilmem için İstanbul/İzmir takip edip gitmem lazım günübirlik falan)

* Şehrindeki müzelerin hiçbirini gitmemişsin... Küçümseme kızzzımmm !!! O müzeleri gez, gör, araştır...

* Kapadokya 'ya gitmek için bu sene şartlarını zorla... Hep hayal edip erteliyorsun...

* Çok unutkan bir kadın oldun... Haftalık listeler hazırla... Notlar al... Düzenli bir kadın ol...

* Haftada 1 gece oyun gecesi alışkanlığını kazan, çocuğunu mutlu et...

* Fotoğrafçılıkla ilgili ya bir kursa git, ya internetten araştır, ya da ne biliyim çalış... Otomatik çekimden kurtul artık...

Hadi bana rastgele :)







13 Ocak 2016

bugüne de filmler düştü...


Hedef listesi yapacaktım bugün kendime...
Zihnimdekileri yazılı hale getirecektim aslında ama olmadı...
Film yazmak daha cazip geldi...
Seviyorum izlediğim filmlerdeki duygularımı yazmayı...
İyi ki yazmaya başlamışım...

Son izlediğim filmlere bir göz atın bakalım, hatta içinde izlediğiniz varsa da düşüncelerinizi yazın... Sizler ne düşündünüz izlerken merak ediyorum...




UYUYANA KADAR (2014)

Hafıza kaybı filmleri iyi işlendiyse hep güzel gişeler çıkartır... Bu filmi izlerken aklıma 50 İlk Öpücük geldi aslında... Ama türü tamamen farklı... Bu filmde geriliyoruz, üstelik benim için hayli gergin... Çok ödlek bir kadın da değilim aslında ama kalbim kaldırmıyor bazen işte...

Christine (Nicole Kidman) geçirdiği bir kaza sonucu yada biz öyle biliyoruz hafızasını yitirmiştir. Aslında tam bir hafıza kaybı da değil, sadece 24 saatlik bir hafızaya sahip.. Her gün sabah uyandığında kocası Ben (Colin Firth) hayatlarını yeni baştan özetliyor... Her yere notlar, fotoğraflar, bilgiler yapıştırılmış durumda evin... Ve yine her gün yapılacak şeyleri, neyin nerede olduğunu da anlatıyor kocası... Koca evden çıkıyor ve telefonda Dr. Nash (Mark Strong) çıkıyor karşısına... Tedavisi için birlikte çalıştıklarını, kocasının bundan haberdar olamdığını ve isterse bir çekmecede sakladığı kamera kaydını bulup izlemesini istiyor...

Her gün sabah aynı tekrardan ibaret...
Ve her gün ilerliyorlar... Her gün farklı bir atraksiyon çıkıyor karşımıza... Ve her gün yeni bir gerilim... Kim iyi kim kötü kafam karıştı... Bu kadın kime güvenip, kime inanmalıydı...

Bir an şüpheler koca da, diğer gün doktorda... Hem kim kime karşılıksız bu kadar özverili yardım eder ki...

Nicole Kidman oyunculuğunu sevdim yine... Soğuk güzelliği ve bakışları çok iyi uymuş filmdeki kadın karakterine...
Colin Firth'de Ben karakterinin hakkını vermiş ama sanki doktor yerine farklı biri olsaydı daha iyi olabilirdi gibi geldi bana... Biraz eksik kalmış ya da bana öyle geldi...

Filmin sonunu tabi ki anlatmayacağım...

Ama son beni benden aldı... Tüm gerilimi atıp üstümden güzel duygular her yerimi sardı...

Kitabının da olduğunu filmi izledikten sonra öğrendim. Eminim kitapta iyidir...

Şayet izlemediyseniz izleyin diyorum ve bu filmi de SEVDİMMMMM kategorisinde hafızama atıyorum :)


SAMBA / HAYATIMIN ŞANSI (2014)

Samba (Omar Sy) Senegal'den biraz daha iyi şartlarda yaşamak ve para kazanabilmek için Fransa'ya göç etmiştir. Amcasıyla birlikte yaşamaktadır ve sınırdışı edilmemek için oturma izni almaya çalışmaktadır.

Alice (Charlotte Gainsbourg) ise çalışmış olduğu şirkette yaşadığı sorunlardan dolayı aldığı psikolojik tedavinin bir parçası olarak göçmenlik bürosunda gönüllü olarak çalışmaktadır.

İşte Samba ve Alice'in hayatlarının  kesişmeleri de bu göçmenlik bürosu sayesinde olmuştur. Birbirlerinden duygusal olarak etkilenmişlerdir ve birbirinden tamamen farklı hayatlara sahip olsalar da birbirlerinin hayatlarına dahil olmayı başarmışlardır....

Peki ben ne hissettim bu filmde... Sıcaklık :)
Oyuncular gerçekten çok iyiydi... Dram diyebileceğimiz filme yine kendisi de göçmen olan Wilson (Tahar Rahim) karakteri farklı bakış açısı ve cingöz umursamazlığıyla komedi unsurunu katmış... Karakterin canlılığını ve güvenilmez biri gibi gözükmesine rağmen sadık dostluğu çok sevdiklerim arasında...

Bir yılbaşı partisiydi sanırım, yeni yılla ilgili dileklerini söylüyorlardı göçmen bürosundaki çalışanlar ve göçmenler... O bölüm özellikle en sevdiğim bölümdü...

Yaşam mücadelelerini ve duygusal bağlarını oldukça güzel işleyen film oldukça samimiydi... Sadece kopuk kopuk verilen sahneler biraz rahatsız etti beni ama yüzümdeki sıcak gülümsemeye tabi ki engel olamadı...

Herkesin hayatında bir şansı mutlaka vardır... Sadece iyi değerlendirmek lazım...

Festival filmlerini seviyorsanız bu filmi de kaçırmamalısınız bence...

Sonuç olarak ben bu filmi SEVDİMMMMMMM :))






MAVİ YASEMİN (2013)

Woody Allen filmlerini genelde severim... İnce ayarları vardır çoğunlukla filmlerinin... Bu filmde de öyle ama burada filmden daha çok öne çıkan tek isim var Cate Blanchett...

Bir ara kadının rol yapmadığını sanki kendisi öyle de doğaçlama yapıyor olduğunu bile düşündüm. Ki bu rolle zaten 2014 Oscarında en iyi kadın oyucu ödülünü kadın göstere göstere almış... Bize de alkışlamak düşer :))

Gelelim filmimizin konusuna...
Çok farklı bir konusu yok aslında... Jasmine (Cate Blanchett) oldukça zengin bir işadamıyla evlidir; Hal (Alec Baldwin). Fakat Hal göründüğü kadar başarılı bir adam değil, dolandırıcı ve üçkağıtçının tekidir... Birgün yakalanır (acaba neden) ve tüm varlıklarını kaybederler...

Jasmine 'in üvey kız kardeşi Ginger ( Sally Hawkins) 'in yanına gitmekten başka çaresi yoktur... Ama yalnız değil tabi ki psikolojik problemleriyle...

Yeniden hayat standartlarını yükseltme çabasına giren Jasmine problemleriyle Ginger'ın hayatını da alt üst etmektedir bu arada tabi... Düşünsenize kendi hayatınızda halinizden şartlarınızdan memnunken sürekli konuşan, sürekli ağlayan, sürekli bağıran, sürekli sizi ve çevrenizi aşağılayan bir abla ile hayat nasıl olur ? Ama kıyamam Ginger o kadar pozitif ki... Bildiğin pollyanna kaçmış içine :)))

Sonu mu ? Onu siz izleyin artık :))

Filmin müziklerini çok sevdim... Ara ara dinliyorum hala :)
Filmde sürekli bir geçmişe dönüş var... Filmin sonundaki detayları zaten bu geri dönüşlerle veriyorlar... Son ucundan azıcık şaşırtıcı :))

Bir konuda uyarmam lazım yalnız... Film çok akıcı bir konuya sahip değil... Daha çok karakter üzerinden ilerleyen bir film... Ama herşeye rağmen sırf Cate Blanchett'in kusursuz oyunculuğu için izlenebilir bir film...

Sonuç olarak ben bu filmi SEVDİMMMMM ♥




SON AŞK (2013)

Duygusal başlayan bir film... İlk sahnesinden çok etkilenerek başladım filme... Ölen eşinin başından ayrılamayan, vedalaşamayan Matthew (Michael Caine) 'ın dramatik duruşu oldukça etkiliydi... Haliyle sonradan hayata küsüyor...

Ve bir gün Pauline (Clemence Poesy) ile karşılaşır... Artık Matthew Morgan hayata yeni bir bakış açısıyla bağlanacaktır... Son aşk :)

İster genç ol, ister yaşlı aşk enerjini yükseltiyor... Bu filmde de bunu görüyoruz... Pauline ve Matthew birbirlerinin hayatlarına dokunmayı başarmışlardır artık...

Matthew açısından hiç de kolay değildir aslında bu aşk... Karşısında kızı kadar bir genç kız vardır... Aslında birbirlerine duydukları ilgi farklıdır... Ve bu da Matthew'i  bunalıma sürükleyecektir....

Oğlu ve kızı da klişe olarak bu ilişkiyi öğrendiklerinde rahatsız olmuşlardır...

Ve böylece devam edecektir film... Çok büyük bir sürpriz yok... Sondaki geçişi çok sevdim ama...

Ancak ilişkiler var... Baba-kız / baba-oğul / kız-oğul / anne-kız vs sonsuz çoğaltılabilecek ilişkiler zinciri... Birbirine yansımaları.... Sevgileri... Nefretleri... Dersleri...

Hani Nazım Hikmet der ya Tahir ile Zühre 'de ;
" Yani sen elmayı seviyorsun diye elmanın da seni sevmesi şart mı? "
O misal belki...

Sonuç olarak ben filmi SEVDİMMMMM ve size de diyorum ki bu ilişki ve yansıma zincirinin hatırına bu filmi izleyebilirsiniz...


Ruhumuzu doyurabildiğimiz bir gün olsun ♥
Sevgiler...


12 Ocak 2016

Memleketi Ben Kurtaracağım / Gülse Birsel


Güneşli bir Salı'dan günaydın herkese...
Kış ayında taklitçi bir bahar var buralarda...
Tam hasta olunacak hava...
Dikkat edin kendinize aman...

Bu sıralarda bir kitap çılgınlığı var herkeste farkında mısınız... Havaların etkisi herhalde çünkü ben de aynı durumdayım... 2 dakikalık boşlukta kitap okuyorum hemen...
Gördüğüm her kitaba sulanıyorum bunu da okuyum diye :)

Bu sene 35 kitap hedefi koydum kendime... Geçen seneye oranla biraz fazla... Bakalım becerebilecekmiyim....
Bu arada başka hedefler de koydum... Bir ara onu da listeliyim hatta... Burda bulunsun... Hedef koyunca belki hırslanırım da gerçekleştirirm istediklerimi :)

Bu kitap geçen Aralık'ta okuduğum kitaplardan... Okumak isteyenlere bir fikir olur belki...



7 bölümlük bir girizgah bölümüyle başlıyor kitabımız... Kendini yerden yere çarparak başlamış Gülse Birsel :)
Kendiyle geçmiş dalgasını sonra da ben güzelim, ben mükemmelim demiş o ayrı ama kendisinin tekne kazıntısı hallerine pek bi güldüm...
Çatlaklıkta son boyut bu olsa gerek :))

Gülse Birsel'in daha önceki kitaplarını hiç okumadım. Normal şartlarda bu kitabını da alıp okumazdım. Son yıllarda köşesinde yazdığı eleştirisel, ince ince dokunduran yazıları hoşuma gidiyordu... Hah dedim memleketi ben kurtaracağım dediyse ince ince düşündüren yazıları olacak demekki dedim ama yanıldım :)

Evet siyasetle ilgili ironileri var kitabın ortalarında... Hatta çok güldüren ironiler... Yüklenecektim aslında ama yasaklanırım falan diye hafif komediye vuruyum demiş. Okuması zevkli o ayrı konu... Ama ironiyi abartmayıp gerçek düşünceleri ile şaha kalksa daha çok mutlu olurdum okurken... Bu da benim fikrim...



Kitabın son bölümünde zaten modadan, sosyal medyadan, kişisel gelişimden bir komedi çıkartmış...

Kitabın dili akıcı, okurken sıkılmadım...
Hatta çıtır çerez olduğunu bile söyleyebilirim...
Güncel bir kitap...
Bazı yerler biraz tekrar içerse de çok da baymadı içimi...
Kitabın en eğlenceli kısmı kendi çocukluğunu ve gençliğini anlattığı yerlerdi...

Biraz stresten kurtuluyum, kafam da çok dolu zaten biraz boşaltıyım dediğiniz anda rahatça okuyacağınız bir kitap..

Kitabın en etkilendiğim cümlesini de not ediyim hatta buraya...

"Dünya kötülük yapanlar yüzünden değil,seyirci kalıp hiçbir şey yapmayanlar yüzünden tehlikeli bir yerdir"

En etkilendiğim bölümse sevgili Gazanfer Özcan'dan bahsettiği son bölümdür... O kadar içten, o kadar güzel anlatmış ki... Duygu dolu bir yazı...

Kitabı okumaya niyetlenmeseniz bile kitapçıda gördüğünüz anda o son yazıyı mutlaka okuyun mesela... Yüreğiniz hem ısınacak, hem burkulacak eminim...

Bu kitap hakkında da diyeceklerim bundan ibarettir. Darısı yeni kitaplara efenimmm :))

Dostça ve hoşça kalın ♥



11 Ocak 2016

geçen hafta sonundan...


Bu hafta Oytun'un sınavları vardı, o yüzden hiç tepişemedik hafta sonu...
Evde gerilim hattını döşedik ve üzerinde gezindik ana oğul :)))
Gak dedi su guk dedi et misali etrafında gezindim durdum...
Ama o çalışma sayfaları inan yarım saatte falan değişti sanırım, zira pek bi hayalperest gördüm kendisini...
Hayaller neresiydi bilemiycem ama gerçekler anasının keskin ve kızgın bakışları altındaydı :))))


Bu hallerimiz derssiz geçirdiğimiz geçen hafta sonundan :)
Fenerbahçeli kardan adamımızı kendi elleriyle yaptı...
Bende balkondan seyrettim zevkle :)


Öğleden sonra da attık kendimizi bir mesire yerine...
Pamuk pamukdu heryer...



Bu fotoğraf tamamen bir özenti ve kıskançlık damarları çatlamış ruh halinin ürünüdür ama ahahahaaaa :)))
Galiba oraya gitmemin tek nedeni de bu :))))
Yoksa yoğun yıl sonu günlerinin ardından evde sineklenmeyi tercih edebilirdim...
Delimiyim neyim :))))


Kar olur da sucuk ekmek olmaz mı :))
Oğluşun başka derdi var ama...
Çomağını hazırlıyor kendince...
Marshmallow bulamadık yerine eti puf aldık, onunla idare et artık dedik :))
Eti puflarını ateşte pişirdi, ilk önce burun kıvırsamda şahane oldu yalnız...
Hindistan cevizlerinin aromasıyla inanılmaz bir lezzetti...
Pişmiş hallerini çekmeyi unutmuşum... Kesinlikle tavsiye ederim...




Sendromsuz Pazartesiler efem :))
Su gibi geçen bir hafta sonu olsun hepimize...




8 Ocak 2016

güle güle Aralık


Bugün gözümü açamıyorum...
Çocuklara diyoruz ya genelde " akşam yatmak bilmiyorsun, sabah da kalkmak " diye....
Bugün bana söyledi Oytun :)))
Sürünüyorum...
Ayacağım inşallah öğleye doğru...
En iyisi instagram seçmeceleri yapıyım ben ve 2015 devrini kapatıyım artık...



Madem geldik iki dakika da eğlenelim... 
Geldik semoş arkadaşının yanına golf oynamaya ♥ ♥ ♥

İstanbul ve golf
Hayal kırıklıklarını onarmaca....




İşe bir geldim ki bi de ne göreyim elektrikler kesik... 
Bi üzüldüm, bi üzüldüm... 
Üzüntüden çıkarttım kitabımı, söyledim kahvemi kitap okumaya başladım :)))
Çalışacaktım ben halbuki 
Elektrik idaresine teşekkürlerimi sunarım 
Kitap keyfi şahane...
Mümkünse öğlene kadar gelmesin elektrikler



Bugün çok yorulduysam şayet yaşasın akşam keyfi...
Bugün ofiste kabul günü düzenledik sanki 
Kafam şişmiş :(
Tarçınlı elma çayı ve elveda güzel vatanım şimdi beni dinlendirecekler sonra da hoppidi yatak




Bugün erken bitti koşuşturma halleri yaşasın
O zaman kestane kebap acele cevap :)))
Kestane kebap 
Tefal actifry ile kestane bir sahane 
Şimdi ayakları uzatma zamanı
Pazartesiye hazırlanalım artık




Hiç boşuna uğraşmayın !!! 
Bu sene büyük ikramiye ya oytunumun ya da ardenimin :)))
Baştan söyliyim dedim :))
Çok sene olmuştu bilet almayalı 
Bugün görünce dayanamadım..
İki göz ağrımın şansına :)



Kalemim geyik geyik
Kar gelirse bu akşam, kızağa bağlamayı düşünüyorum sabah :))
Kar gelecek mi acaba ?
Yeni yıla 2 kala keyif zamanı şimdi 
Oytun çok kıskandı kalemimi 
Alırken bana çok cocukça dedi üstelik
Senin anan bir çocuk oğlum 
Ha şunu bileydin :))




Mutlu hafta sonları ♥


7 Ocak 2016

bugün :)


2016 gelmiş hoşgelmiş :)

Karlı geçen günlerden sonra şimdi de yağmurlu günlere teslim olduk... Sevindirici :)
Kara çok alışkın bir memleket olmadığımızdan hayat felç oluyor çünkü... Buz pisti gibi kayan kayana :))
Meslek de sigortacılık olunca ohhh kar deyip yatma imkanı da yok... O yüzden yağmur iyidir iyi :))

Postahane de sınıfta kaldı bak... Sevgili Handan'ım taaaa ayın 25 inde kart yollamış bana... Daha yeni geldi :)

Ne mutlu olduğumu anlatamam... Handan'ım sen ne güzel bir kadınsın öyle...

Mutluluk; hayatımıza giren güzel insanlar sayesinde bugün...