Size yakında Oscar kusturacağım, farkındayım :)))
Hoşgörün anacım....
40 yaşından sonra insan bişeye takılmaya görsün, bünyesi abartabiliyor :)))
Keşke bu meraklarımı genç yaşlarda edinebilseydim...
Bir deha çıkartabilirmiydim ki içimden :))
Tamam çok hayalperestim, farkındayım, yüzüme vurmayın :)))
Çok film izlememin yan etkilerine verin :)))
ROOM / GİZLİ DÜNYA (2015)
Bu sene en iyi film, yönetmen, kadın oyuncu ve uyarlama senaryo dalında 4 adaylığı mevcut...
Alır mı almaz mı konusundaki fikrimi sonraya saklıyorum :)
Şimdi ballandıra ballandıra filmi anlatmak istiyorum size...
Anne karakterimiz (Brie Larson) 17 yaşındayken kaçırılır ve bir odaya kapatılır ki biz bunu oğlu Jack (Jacob Tremblay) 'e anlatımlarından çıkartıyoruz.... Evet doğru tahmin defalarca tecavüze uğramıştır ve 5 yaşında oğlu vardır artık... 7 sene bir odada... Oğluyla.... Yarım yamalak karşılanan ihtiyaçlarıyla...
Baştan sona duygu dolu bir film... Annenin odadaki (herşeye rağmen) pozitif enerjisi... Çocuğun hayal dünyası...
Kaçış planları...
Ve dış dünyaya uyum....
Aslında bu filmle ilgili anlatılacak o kadar çok şey var ki.... Sayfalarca yazabilirim...
Ama izlemeyenlere saygısızlık yapmış olurum...
Ben en iyisi yine filmin konusunu bırakıp ne hissettiğimi anlatıyım...
Bir kere küçük oyuncu muhteşem... Yaşına göre mükemmel performans demek ona yapılacak en büyük haksızlık... Değme oyunculara taş çıkartmış... Sanki gerçekten böyle trajik bir olayı yaşamışta ifade de zorlanmamış gibi...
Etkilendiğim birçok sahne var... Ama çocuğun hayal/gerçek kavramını öğrendiği an muhteşemdi... Tekrar tekrar izleyebilirim...
Anneyle tek başına geçen zamanda lavabo, gardrop, sandalye, tuvalet, o odada ne varsa işte öyle bir günaydın diye selamlıyor ki her sabah bet suratıyla karşımıza çıkıp günaydın bile diyemeyen bağğğzı insanlara o sahneyi seyrettirmek istercesine gözümün önünde...
Hele bir oyuncak araba var ki, onu eline ilk aldığındaki tepkisi... Doyumsuz yeni nesile bir ders verir gibi...
Daha sayarım... Çokça hemde.... Jack'in dünyasını ve masumiyetini...
Ama siz izleyin... Eminim bana hak vereceksiniz....
Çocuk o kadar gözüme dolu dolu geldi ki Anne Brie Larson'un oyunculuğunu anlatamayacağım... Evet iyiydi ama Jack'la iyiydi... İzlediğinizde sizde göreceksiniz...
Demem o ki bu filmi mutlaka izleyin... İzlettirin... Tekrar izleyin hatta...
Bu filmi ben ÇÇÇÇOOOOKKKK SEVDİMMMMMM.... Sakın kaçırmayın....
STEVE JOBS (2015)
Bu sene Oscarlarında sadece iki adaylığı var... En iyi erkek oyuncu ve yardımcı kadın oyuncu dallarında... Toplamda kaç adaylığının olduğunu bilmeden izlediğim filmde ben daha çok kategori bekliyordum işin gerçeği...
" - Mühendis değilsin, tasarımcı değilsin. Duvara bir çivi bile çakamazsın. Nasıl oluyorda günde 10 defa Steve Jobs bir dahi cümlesini duyuyorum. Sahiden sen ne yapıyorsun?
- Müzisyenler enstrümanları çalar, ben ise orkestrayı yönetirim..."
Apple'ın iki ortak kurucusu Steve Wozniak ve Steve Jobs arasında geçen bir dialog bu...
Özgüven patlaması.... Bağıra bağıra hemde....
Steve Jobs (Michael Fassbender) bu sefer karşımıza 3 önemli lansmanıyla çıkıyor karşımıza. 1984 yılında Apple Macintosh'un tanıtımı, 1988 de Apple'dan ayrılışıyla kurduğu yeni şirketi Next'in tanıtımı ve 1998 yılında yeniden Apple'a dönüşü ve iMac'ın tanıtımı....
Tüm anlatılması gerekenler bu lansmanın sahne arkasında anlatılıyor... Bir türlü kabul edemediği kızıyla ilişkileri de aynı sahne arkasında net bir şekilde karşımıza çıkıyor...
Hızlı, tempolu bir film... Uzun ve hızlı konuşmalar... İlk başta tempoya ayak uydurmakta güçlük çektim ama sonra o uzun ve hızlı cümleler daha çok sarmaya başladı...
Michael Fassbender mükemmel bir oyunculukla çıkıyor karşımıza... Bir nebze bile rol yaptığından şüphelenmediğimiz bir oyunculuk... Jobs'un hırslarını, hatalarını kabul etmeyişini ve ben dehayım narsizmini çok iyi yansıtmış.... Kızıyla olan dialoglarındaki acemi babalığı, sonradan kabullenişi yüzündeki her çizgide hissedilir kılmış... Gerçekten bravo...
Diğer yandan 3 farklı zamanda geçiş yaparken kıyafet, saç, mekan dizaynları hiç rahatsız etmeden adapte olunur bir şekilde...
Macintosh'un pazarlama müdürü Joanna Hoffman (Kate Winslet) kuliste bir an olsun Jobs'un yanından ayrılmayarak dizginlemeye çalışarak farklı bir tempo getiriyor filme... Aynı zamanda onun söylemleriyle Jobs'un hatalarını da görüyoruz... Sürekli çatışma halindeler.. Aynı zamanda da dostlar...
Son yılların en önemli deha CEO su Jobsa farklı bir bakış kazandıran bir film...
Temposu hayranlık uyandırıcı...
Şayet Leonardo DiCaprio olmasaydı erkek oyuncu dalında açık ara öne koyabilirdim Michael Fassbender'i... Kate Winslet hakkında henüz bir fikrim oluşmuş değil filmler tamamlanmadığından dolayı... İlerleyen günlerde kafamda oturturum onu da...
Sonuç olarak SEVDİMMMMMMM ben bu filmi ve izleyin diyorum...
CREED (2015)
Sylvester Stallone ile en iyi yardımcı erkek oyuncu dalında tek adaylığı mevcut bir film... Rocky filmine selam olsun bu arada... Ki filmde de bolca selam yollamışlar....
Efsane Rocky Balboa (Sylvester Stallone) 'nın yine amansız efsane rakibi Apollo Creed'in gayrimeşru oğlu Adonis Johnson (Michael B. Jordan) ile yeni bir efsane yaratma filmi... Ustaca tasarlanmış, Rocky efsanesinden nostaljik harmanlamalarla çıkartılmış ve tabi ki yaşlı Rocky için hafif bir dramda katılmış.... Aynen böyle özetleyebilirim filmi....
Adonis'i evlat edinen Apollu'nun karısı aslında iyi bir eğitim almasını sağlamış ve dolayısıyla hayatında iyi bir kariyer fırsatı vermiştir. Ancak Adonis Apollo'nun küçüklüğünden beri çok etkisi altında kaldığı için boksör olmak istemektedir. Annesinin tüm karşı çıkmalarına rağmen tüm geleceğini bir kenara iterek Philadelphia'ya gider. Boksör olmak istemektedir ve bunu efsane Rocky yapacaktır.... Koçluk konusunda ikna edince başarı yolculukları da başlar...
İlk Rocky filminde de olduğu gibi bu filmde de duygusal öğelere yer vererek boks sahnelerini yumuşatmışlar... Sonuçta da keyifli bir film çıkmış ortaya... İtiraf etmem gerekirse o dur durak bilmeyen Rocky 'nin ardından yaşlı koç Rocky bana çok daha iyi geldi...
Öyle bir karakter yaratılmışki sanki tüm ömrünü biliyordum, içindeydim de şimdi yaşlılığını yaşıyorum hissi hoştu...
Birde Rocky müziğinin efsane müziği var tabiki... Son ana kadar tınılarla anımsatılan müzik en son ringte kulağınıza çalınıveriyor ve içinizi ısıtıveriyor :)
Dolayısıyla efsane Rock'ye elveda demek için bu filmi izleyin... Gençlik anılarınıza da bir hoşçakal demiş olursunuz hem :)
Sonuç olarak ben bu filmi SEVVVDİMMMMM....
THE REVENANT /DİRİLİŞ (2015)
12 dalda adaylığı olan film Alejandro Gonzalez Inarritu sihiri ile Leonardo DiCaprio'yu nihayet Oscar heykelciğine kavuşturacak film gibi gözüküyor...
Filmin bu özelliğinin dışında Innarritu'nun üst üste bu kadar adaylıkla gelmesi şaşırtıcı.... Geçen sene Birdman'la oldukça adından söz ettirmiş ve ödülleri toparlamıştı biliyorsunuz...
Geçen sene İnnarritu ile yıldızımız çok barışmamış ve Birdman'daki içsel konuşmalar beni yormuştu... Bu kadar çok sesli bir filmden bu kadar dialogu az filme geçiş beni şaşırttı açıkçası... Yine bolca ses olacağını düşünürken bizi doğa ve doğal efektleriyle başbaşa bırakmış...
Ve Hugh Glass karakteriyle Leonardo DiCaprio oyoyoyyyyy diyorum.... Adam kendini aşmış... Nasıl bir eziyetten geçmiş.... Ki film arkasını okuduğum zaman gerçekten çiğ böbrek yediğini öğrendiğimde gözlerimi pörtletmedim değil hani... Filmin 1 sene gibi bir sürede çekildiğini düşünürsek eziyetli performans çıkışını takdir etmemek mümkün değil....
Gerçek yaşamdan kurgulanan filmde Glass o dönemde kürk tüccarları için çalışan bir adam... Gerçek hayatta bir oğlu olmadığı söyleniyor ancak senaryoyu çeşitlendirmek için bir oğul konulmuş.... Yine bir kürk avcılığı yapan bir ekibe yol göstericilik yaparken bir ayının saldırısına uğruyor ve ağır yaralı olarak kurtuluyor. Bu sırada zaten ekip Arikaraların saldırısı sırasında çok kayıp vermiştir, Glass'ı bir müddet yanlarında taşıyorlar ancak sonra yolculuk şartlarından dolayı bırakmak zorunda kalıyorlar. Tabiki oğlu ve iki adamları ile birlikte... Yanında kalan adamlardan birisi de John Fitzgerald (Tom Hardy). Ölmekten, kaybetmekten korkan John birşekilde yanındaki diğer adamı kandırıyor ve Glass'ın oğlunu öldürerek yoluna devam ediyor...
Daha sonra da Glass'ın ne kadar intikam duygusuyla dirilişi denilse de benim için intikamdan çok hayatta kalma ve tutunma savaşı... Nitekim filmin sonu da intikam duygusundan arındırılmış....
Yaşam mücadelesi sırasında Glass o kadar evreden geçiyor ki DiCaprio'ya acımadan duramadım... Hele onu saçı sakalına karışmış, sürekli ıhıldayıp acı çeken bir adam olarak seyretmek tabiki benim için hoş değildi... Ben onu babyface suratıyla sevmiştim :) Neyse ne demişler Oscar yolunda herşey mübahmış :) Kıyamam o heykelciği çok istiyordu....
Evet görseli çok iyi kullanılmış bir film, oyuncularda hakkını vermişler, yönetmende sıradışı; sonuç Revenant...
Sonuç olarak çok bana göre bir film olmasa da yine performansını SEVDİMMMMMM... İzleyip izlemek arasında hala kararsız olanlar var biliyorum ama meraktan izleyeceksiniz biliyorum :)
MAD MAX : FURY ROAD (2015)
Bu sene oscarlarında 10 adaylığı mevcut. Benim için kel alaka maalesef :)
Bu filmi en sona bırakmayı istesem de evdeki paşanın yoğun ısrarı üzerine izlemeyi başardım. Başardım diyorum çünkü bu Mad Max serisiyle hiçbir alakam olmadı bugüne kadar... Mel Gibson zamanında bile...
Tom Hardy bu filmde de çıkıyor karşımıza Max karakteriyle... Revenant / Diriliş filmiyle aynı seneye denk gelmesi ve aynı zamanda oscarda çoklu adaylık içinde bulunan iki film olması şaşırtıcı. Ancak Tom Hardy'nin kişisel olarak Revenant filmiyle yardımcı erkek oyuncu adaylığı mevcut. Bu filmle ilgili kişisel bir adaylığı yok.
Bilimkurgusal aksiyonun dibine vuran film bu tarz film severler için oldukça başarılı gelmiş, gişelerinden bunu görüyoruz... Benim hiç dikkatimi çekmemiş ve adaylığı söz konusu olmasa bu filmin çekilmiş olmasından bile haberim olmayabilirdi. O kadar tıntın boş teneke durumundayım anlayın :)
Furiosa nasıl güzel bir kadın dediğimde baktım ki bu kadın Charlize Theron'muş :) Kadının mayası güzel, tüm film boyunca gözleri yetti :)
Gördüğünüz gibi onun kaşı bunun gözü dışında başka birşey anlatamıyorum bu filmle ilgili :) Benim için en azından en iyi film konusunda adaylığını anlamak güç...
Bu film benim için EHHHHHH kategorisinde ama bana siz aldanmayın... Seyrederken sıkılmadım ama yanayakıla da izlemedim :) Bilmem anlatabildim mi derdimi :)))
Bu hafta izlediklerim bu kadar... Adaylarda oldukça ilerledim gibi.... Bu sefer yetiştirebileceğim hissi oluşmaya başladı ödül töreni öncesi...
YAŞASSSINNNNNN :))
Görüşeceğiz yine emin olabilrsiniz :)