29 Şubat 2016

veeeeee Oscar tahminlerim.... VEEEE KAZANANLAR.....



Efenim günaydınlar...
Bu bir güncelleme yazısıdır :)
Uykulu gözlerle yazıyorum size...
Oscar ödül törenini izlemek için bekle bekle öldüm dün gece...
Tamamını izleyebildim mi peki, tabiki hayır :( Uyuyakalmışım telefonun başında :)))
Ama olsun en azından başını izledim...

Efenim sonuç şudur...
Şebo kadın oyunculardan anlamıyor :)) Gerçi ikinci tercihlerim çıktı ama olsun.....

Hepinizi öpüyorum ve masamda uyuklamaya devam ediyorum :)))
Mutlu haftalar ♥

Not: İlgilenenlere tam listeyi yazının sonuna ekledim...

27.02.2016

Yaklaşık 1-1,5 aydır beyninizi yedim farkındayım :)
İzleyeceğim, izleyeceğim, tahminde bulunacağım diye...
Geçen sene başaramamanın hırsıyla bu sene çok azimliydim hakikaten... Kendimi tebrik ediyorum :)

Kendimce önemsediğim kategoriler ve adayları burada yazmıştım.

Şimdi gelelim tahminlerime...

EN İYİ FİLM...

8 aday filmimiz vardı ve ben biri hariç hepsini sevdim... En etkilendiklerim Room ve Spotlight oldu...
Revenant / Diriliş favori olarak gösterilse de benim bu seneki filmim; SPOTLİGHT....
28 Şubat gecesi ismini duyabilecekmiyim acaba :))) KAZANDI

EN İYİ YÖNETMEN...

Revenant / Diriliş filmi bana çok kanlı gelip favori filmlerim arasında bulunmasa da yönetmen Alejandro G Innarritu bence zoru başarmış. Çok uzun bir zaman diliminde hemde... Bakış açısını sevdim ve ALEJANDRO G INNARRITU diyorum...
Eğer bu sene de kazanırsa 2 sene üst üste ödül alacak, bakalım gerçekleştirebilecek mi... KAZANDI

EN İYİ KADIN OYUNCU...

Carol filmindeki rolüyle Cate Blanchett'i çok sevdim ama Room / Gizli Oda filmindeki Brie Larson'da iyiydi... İkisi arasında oldukça kararsızım aslında...  2 sene önceki performansıyla Blanchett en iyi kadın oyuncu ödülünü almıştı. Dolayısıyla bir sene arayla bu ödülü tekrar alması zor ama ben en sevdiğimden yana kullanacağım kararımı ve CATE BLANCHETT diyorum... BRİE LARSON KAZANDI.

EN İYİ ERKEK OYUNCU...

5 adayın 5 i de birbirinden iyi ve zorlayıcı bu sene... Dolayısıyla benim için de karar vermesi güç aslında... Benim için baby face olarak kalsaydı daha iyi olacağını düşündüğüm Leonardo Dicaprio bu sene çok eziyet çekti kıyamam... Diğer senelerdeki kayıplarını da düşünürsem LEONARDO DICAPRIO alsın artık bu sene diyorum... Şeytanın bir bacağını kırsın artık... KAZANDI

EN İYİ YARDIMCI KADIN OYUNCU...

Evet hali hazırda izlemediğim tek film bu kategoride. The Hateful Eight... Bugün akşam izlediğimde çok kararımın değişeceğini sanmıyorum ancak olur da değişirse buraya yine yazarım...
Bunda da Danimarkalı Kız / Alicia Vikander ve Carol / Rooney Mara arasında kaldım...  Galiba ROONEY MARA daha ağır basıyor :) ALİCİA VİKANDER KAZANDI

EN İYİ YARDIMCI ERKEK OYUNCU...

Sylvester Stallone'ye saygı mukabilinde verileceğini düşünüyorum bu ödülün. Performansıda iyiydi hakikaten... Alırsa üzülmem yani... Ama Casuslar Köprüsündeki performansıyla MARK RYLANCE alsın diyorum ben... KAZANDI

Özetlemem gerekirse;


durum budur :)

Bu yazıyı Pazartesi tekrar güncelleyeceğim kazananlarla birlikte :)
Bakalım başınızı dındındın yediğime değmiş mi hep birlikte göreceğiz :)))

Mutlu Hafta Sonları ♥


KAZANANLAR....
En iyi film: Spotlight
En iyi yönetmen: Alejandro G. Inarritu (The Revenant)
En iyi kadın oyuncu: Brie Larson (Room)
En iyi erkek oyuncu: Leonardo DiCaprio (The Revenant)
En iyi yardımcı kadın oyuncu: Alicia Vikander (The Danish Girl)
En iyi yardımcı erkek oyuncu: Mark Rylance (Bridge of Spies)
En iyi yabancı film: Son of Saul (Macaristan)
En iyi belgesel: Amy
En iyi görüntü yönetmeni: Emmanuel Lubezki (The Revenant)
En iyi film kurgusu: Margaret Sixel (Mad Max: Fury Road)
En iyi kısa film: Stutterer
En iyi özgün senaryo: Spotlight
En iyi uyarlama senaryo: The Big Short
En iyi kısa animasyon filmi: Bear Story
En iyi animasyon filmi: Inside Out
En iyi kısa belgesel: A Girld in the River
En iyi görsel efekt: Ex Machina
En iyi kostüm: Jenny Beavan (Mad Max: Fury Road)
En iyi yapım tasarımı: Mad Max: Fury Road
En iyi makyaj ve saç tasarımı: Mad Max: Fury Road
En iyi ses kurgusu: Mad Max Fury Road
En iyi ses miksajı: Mad Max: Fury Road
En iyi film müziği: Ennio Morricone (The Hateful Eight)
En iyi özgün şarkı: Jimmy Napes ve Sam Smith - Writing's on the Wall (Spectre)

27 Şubat 2016

kaldı 1...


Evet bu filmi de izlediğime göre kaldı sadece 1 tane film...
Daha sonra en iyi film listelerine başlanacak ki bu da 87 film demek :)
Neyseki sene sonuna kadar :))

Kalan 1 filmi bugün akşam izleyeceğim ama tören öncesi yazmamın imkanı yok. Sonraya kalacak buraya aktarmam.
Dolayısıyla o filmi izlemeden Oscar tahminlerimi yapacağım :) O filmin kararlarımı çok değiştireceğini sanmıyorum zaten...



JOY / 2015

En iyi kadın oyuncu kategorisinde adaylığı mevcut bu filmle Jennifer Lawrence' ın..

Mob'u bir ev kadınının icat ettiğini bilmiyordum sağolsun filmler öğretti. Hayatımızı kolaylaştırdıkları için kendilerine minnetlerimi sunuyorum :)
Joy (Jennifer Lawrence) bu aleti icat eden kadın olarak karşımızda...
Aslında çocukluğunun daha ele avuca gelen bir hali var... Onu sürekli güçlendiren bir anneanneye sahip... Annenin bencilliği, babanın zırtapozluğu derken Joy bir türlü hedeflerine, hayallerine odaklanamıyor... Başarısız bir evlilikte var aslında ama o evliliğin neden başarısız olduğu bilinmemekte :)

Yaşadığı problemler bir gün canına tak diyince evet ben yapmalıyım diyor ve Mob'u yapıyor... Telifiydi, pazarlanmasıydı derken bir sürü sorunla uğraşan kızımız can hıraş hedefine odaklanıyor...

Evet filmimizin konusu işte böyle...

Baba rolünde Robert De Niro var ama filme çok büyük etkisi yok... Güçlü kullanılmamış....
Bradley Cooper var bir TV yöneticisi olarak ve onunda film de çok etkisi yok... Veeeee aşık da olmuyorlar bu sefer :))) Özellikle yazıyorum çünkü Bradley çıktıktan sonra epey bir bekledim aşık olacaklar diye :)))

O anne ve üvey anne karakterleri neydi öyle :))) İkisi de birbirinden beter uç karakterler.. Hani farklı bir karakter karmaşası yaratmak istersiniz de bu kadarına gerek varmıydı...
Tesisatçı kısmına ise finalde koptum zaten :)) Sütçü yokmuydu diyesim geldi ...
İzleyenler ne dediğimi anlamışlardır...

Eski koca evin bodrum katında yaşıyor tamam burda bir sorun yok anlıyorum... Ama ex olarak negatifliği olması lazım adamın, nede olsa kadının gözünden anlatılıyor film. Adam gayet yardımcı sana, sende önemsiyorsun.. Eeeee neden boşadın o adamı kadın diyesim geldi :)

Neyse efenim gördüğünüz üzere bir azim hikayesinden yola çıkılarak anlatılmaya başlanan karmaşık bir hikaye... Tek karakter odaklı ama cümbüş karakterlerle bezeli bir film...

Seyredilir mi tabi seyredilir ama çok beklediğim gibi çıkmadı benim bu film...

O yüzden kendisini EHHHHHHHH kategorisine alıyorum ben... Henüz izlemeyen varsa da benden etkilenmeyin ve kendiniz karar verin diyorum...

Öpüldünüz :)


25 Şubat 2016

adaylar bitmek üzere...


Bu filmleri de izledikten sonra sadece 2 filmim kaldı...
Onlarda biri Cuma akşamı, biri Cumartesi derken biter diye düşünüyorum...
Bu seneki azmime ben bile hayret ettim şahsen :)
Helal be Şebo sana :))))) Kafana kuşu konduracaksın nihayet...



BROOKLYN (2015)

En iyi film, kadın oyuncu ve uyarlama senaryo kategorilerinde 3 adaylığı mevcut...
Çok şansı yok maalesef... Bu film güzel değil anlamına gelmiyor tabiki....

Eilis (Saoirse Ronan) İrlanda'da annesi ve ablasıyla birlikte yaşıyor... Silik karakterli sessiz, sakin... Pazar günleri çalıştığı işi haricinde düzgün bir işi de yok...
Ablasının çabalarıyla Brooklyn'e gitmesiyle başlıyor filmimiz...
Hüzünlü bir ayrılık, zor bir gemi yolculuğu...
Tanıdıkları rahibin vasıtasıyla bulunan bir pansiyon ve iş...
İçinde yaşadığı aile özlemini bastırmaya çalışırken yeni hayatına da alışmaya çalışmaktadır Eilis...
Tüm bunlar olurken Tony (Emory Cohen) çıkar karşısına ve aşık olur....
Sevgi pıtırcığı durumlar  :)

Bir göç hikayesi aslında film... Bana çok dokundu... Tamamen kardeşimden dolayı ama... Onu da tek başına göndermiştik Amerika'ya ve uzun hasretlerimiz oldu hep... Hala bitmiş de değil... O yüzden gözyaşlarımı tutamadım film boyunca...

Eilis'in Brooklyn'de tutunma çabasını çok sevdim ben...  Bir de gülüşünü :)
İlk aşık olduğu zaman Tony'e çok korktum :)) İzleyince bana hak vereceksiniz... Gevşek gevşek gülen garip bir İtalyan erkeği... Neyse iyi bir çocuk çıktı da tipik Türk filmlerine bağlamadık :)

Eilis bir ara İrlanda'ya dönmek zorunda kaldı... Evine dönüşündeki halini çok sevdim...
Ayaklarının üstüne basan, eski silikliğinden eser kalmamış, kendine güvenen ve rengarenk olarak... Hatta iki aşk arasında da kaldı... Jim ( Domhnall Gleeson) ve Tony arasında...

Evet oscar ödüllerinde bu sene şansı yok bana göre... Çok güçlü adaylar var... Ama Brooklyn'de hoş, naif bir hikaye...
O yüzden ben SEEEEVVVVDİMMMMM diyorum ve izleyin diyorum...
Hele sizin de uzaklarınızda bir sevdiğiniz varsa mendilinizi hazırlayıp oturun....




TRUMBO (2015)

Oscar Listelerinin açıklanmasıyla birlikte filmlerin nasıl olduğunu öğrenmek için ufak bir google araştırması yapmıştım bu sene de... Bu film hakkında çok yazılıp çizilen  bir şey de yoktu...
Sadece burada gösterim tarihinin belirsizliği ve kısa bir açıklama ki ;

"Yetenekli senaryo yazarı Dalton Trumbo'nun hayat hikayesinden kesitler taşıyan filmde; 1940 döneminde başlatılan cadı avı ve bu sebeple Hollywood'daki pek çok yıldız ismin başlarının belaya girmesi perdeye taşınacak! Kara listede tepelerde yer alan Trumbo'nun öyküsü, Roach'ın ellerinde mizah yönünü de kaybetmeden anlatılacak gibi görünüyor."

o da aynen böyleydi...

Sadece en iyi erkek oyuncu adaylığı sözkonusu da olunca filmin çok iç açıcı olduğunu her ne hikmetse düşünmedim... İzlediğim fragmanda adamın tipinin de etkisi büyük tabi :))

Allahtan önyargılarımı atomdan daha kolay parçalıyorum :)

Dalton Trumbo ünlü bir senarist (filmi izlerken öğrendim tabiki) olmakla birlikte senaryo kategorisinde 2 oscarı mevcut. Ancak her ikisi de o yıllarda maalesef kendi adıyla aldığı ödüller değil. Kara listede olduğu dönemde  Ya Sev Ya Bırak filmini uydurma bir isimle, Roma tatili filmini de bir arkadaşının ismiyle kazanmış. Hollywood bu dönemi atlattıktan sonra da ödülü kendisine iade etmiş. İlginç bir yaşam hikayesi.... Farklı bir ironi... Senaryoları arasında Spartacus'ta var mesela...

Gelelim filmimize....Biyografik bir film.. 40 lı senelerde başlıyor ve ilerliyor...
O dönemlerde Komünist partiye katılan herkesin Rus Ajanı olduğu ilan ediliyordu ve Dalton Trumbo (Bryan Cranston) 'da bu kişilerin arasındaydı... Bu kişilerin araştırılması için hatta bir komisyon kurulmuş, aralarında Trumbo'nunda bulunduğu "Hollywood Onlusu" komünizmi öven haraketler yapma konusunda suçlu bulunmuşlardır. Ve hapse girmişlerdir.

Hapisten çıktıktan sonra geçimini sağlamak için yasaklı olmasına rağmen takma isimlerle senaryo yazmaya devam etmiş ve hatta iki oscar bile almıştır. Adını geri alma zamanı gelmiştir.

Filmin en sevdiğim yanı filmin sonu. Film bittikten sonra Trumbo'nun gerçek bir konuşmasını yayınladılar. Oscar heykellerini neden istediğini anlatıyordu o konuşmasında. Bence çok insaniydi...

Diğer sevdiğim karakter eşiydi; Cleo Trumbo (Diane Lane)... Film boyunca aktardığı dik duruşu ve pozitifliği şahaneydi... Hani derler ya yuvayı yapan dişi kuştur diye işte o misalden :)

İnce esprilerini sevdim... Birde küvet sahnelerini :)) İlginç bir çalışma ortamı ama ilham perileri öyle daha iyi geliyordu galiba :)))

Filmin sevmediğim demiyim ama kendimi rahatsız hissettiğim tekşeyi sıkıştırılmışlık hissiydi... Kısa zamanda çok şey anlatmalıyım telaşı... Beni rahatsız eden tek şey buydu...

Sonuç olarak ben bu filmi SEEEVVVVDDİMMMM ve kesinlikle tavsiye ediyorum... İzleyiniz efem :) Küvet konusunda bana hak vereceğinizi düşünüyorum hatta :)




45 YEARS / 45 YIL (2015)

Bu filmimizin de sadece en iyi kadın oyuncu dalında adaylığı mevcut sadece.  45 yıllık bir evlilik sürecini anlatıyor filmimiz...

Kate (Charlotte Rampling) ve Geoff (Tom Courtenay) 45 yıldır evlidirler ve 45 yıllarını dostlarıyla kutlamak için bir parti hazırlığındalardır.

İngiltere kırsalındaki hayatları sakin ve şimdilerde bizim hayal ettiğimiz gibidir tamda... Köpekle çıkılan uzun yürüyüşler, kitap dolu bir kitaplık, yeşilin içinde bir ev... Ve en önemlisi evdeki huzur...
Filmdeki en sevdiğim şey buydu sanırım...

Bu huzurun ortasında Geoff' a bir mektup gelir ve eski sevgilisi Katya'nın cesedi buzullar içerisinde 50 yıl sonra bulunmuştur. Geoff sarsılmıştır, çünkü o buzula beraber yaptıkları bir dağ tırmanışı sırasında düşmüştür Katya... Onun sarsılmasını ilk etapta anlayışla ve sevgiyle karşılayan Kate, Geoff'un hatıralarında fazlaca gitmesinin rahatsızlığına kapılmıştır sonradan...

Hangi kadın kocasının eski sevgilisiyle yaşadığı hatıralarla 50 yıl sonra yüzleşmek ister ki...
İşte oscara adaylığa sebep olan Charlotte Rampling'in oyunculuğu da burada ortaya çıkıyor...

Geçmişlerini, kendini, kocasını sorguladığı anları çok iyi yansıtmış...Ve sayesinde en sevdiğim finale sahip oldu kendileri... O kadar iyiydi ki...
O kadar güzel anlatmış ki duygularını....

Filmin sevdiğim bir diğer özelliği de müzikleriydi...
Güzeldi, sıcaktı, oldukça da nostaljikti...

Kaç yaşında olursak olalım ilişkilerimizde hep aynıyız... Biz kadınlar da, erkekler de...
İçimizdeki aşkı, heyecanı, kıskançlığı aynı yaşıyoruz sadece dozajları farklı... Daha da sindirerek yaşamaya başlıyoruz galiba yaşımızın ilerleyen dönemlerinde.... Ama yine aynı kadın, aynı erkek var...

45 yıllık bir ilişkiyi sorgulamak da ne kadar zordur tahmin edin artık...

Sonuç olarak dingin, telaşsız ve oyunculukları çok iyi olan bu filmi SEVVVDİMMMM ben... İzleyiniz efem....

Bu hafta inşallah filmler bitecek, tahminler yapılacak... Görüşeceğiz yani :)




22 Şubat 2016

bugün günlerden OYTUN ♥




Bu sene seninle bir anlaşma yaptık...
Doğumgünü kutlamamaya karar verdik, daha doğrusu parti yapmamaya :))
İlerde bu yazıları okuduğunda anne bu nasıl olur deme bana hiç, para tatlı geldi sana :)
Evet yanlış duymadın...

Doğumgünü isteklerin bitmek bilmiyordu...
Hem evde, hem dışarıda, hem anneanneyle bir sürü parti planlıyordun...
Ve benim de kara kara düşünmeme sebep oluyordun...
Ve akıllı uyanık annen olarak ben seni bir türlü tek bir partiye ikna edemedim...
Ama yılmadım, direndim ve sana cazip bir teklif sundum...
Parti parasını sana veriyim istediğini yap o parayla karışmayacağım dedim ve EVVREEKAA :))
Hahahaaaa :)) Kabul ettin oğluşum...
Keş para yılanı bile deliğinden çıkartırmış :)))

Evet tamam itiraf ediyorum bu işten ben çok karlı çıktım, ama inan sende karlı çıktın...
Verdiğim parayı oyuncakçıda anında suladın :))) Hiç zorluk çekmedin...
Bir ara silahlar konusunda benimle tartıştın ama izin veremezdim onu almana :)))
Özür dilerim silah grubu hariç demeyi unutmuşum sana...
Yine de kasaya mutlu ilerledin emin olabilirsin buna ;)

Doğumgünü partisi yapmayacağım dediysem sana hiç pasta üfletmeyeceğim dememiştim ama sen öyle zannetmiştin...
Hatta geçen hafta yemeğe gittiğimizde yediğin iskenderin üstüne mum koyma teklifim de buna sebep olabilir :) Seni şaşırtmaktan mutluyum...

Gittiğimiz cafenin mutfak bölümü de seni şaşırtmaktan çok memnundu :))) Kısa bir anlığına Orçun'un pastasını üflettiler sana... Yanlış anlamışlar oğluşum ne yapabilirim... Biz sonuca bakalım, en azından dilek dileyebileceğin pasta üstünde mumun vardı en azından...


Bak keyifli keyifli oyun bile oynadın...
Galiba şansında yaver gitti kazandın hatta....
Ufak bir kutlamaydı evet ama birlikteydik, mutluyduk...
Gerisi teferruat annecim :)




Dolu dolu 11 sin artık....

Hala olmak istediğin yaşta değilsin biliyorum, hep büyümek hep büyümek istediğin yaşların...
Hızla geçiyor zaman merak etme...
Bu günleri sen de çok özleyeceksin ileride, tabi ki bende....

Yaşın büyüdü diye ilklerin de bitiyor anlamına gelmiyor...
Her yaşının farklı ilkleri var....

Mesela bu sene ilk defa etüt sistemiyle tanıştın. Çok da memnun kaldığın söylenemez ama mecburiyetten ayak uydurdun bizim isteklerimize... Hala hem etüt hem okul çok mantıksız geliyor sana...

Bu sene ilk defa kağıt topla oynamaya başladın mesela...  Top yasak okulda ve etütte... Ama siz yasakları delmek için varsınız :)) Kağıtları birbirine sarıp birde koli bandıyla bantlayıp kendinize top yapıyorsunuz :) Harçlıklarından sürekli koli bandı alıyorsun hatta :))
O topla bahçenin altını üstünü getirmeyi başarıyorsunuz :)) İlk zamanlar üstün başın paramparça geliyordun okuldan... Artık konuyu çözdün sanırım, parçalanmaların kalmadı :))

Ortaokulla tanıştın bu sene ve hiç sevmedin... Her öğretmene göre davranamadın... Ayak uyduramadın... İsyan ettin... Ağladın... Hırçınlık yaptın bol bol... Ve dolayısıyla yeni arkadaşlarına alışman da çok uzun zaman aldı bu süreçte... Sene bitecek sen yeni yeni alışıyorsun....

Okula ilk başladığın gün öğretmenim kelimesini hocam yapıverdin :))

Bu sene bol bol rehberliğe gittin... Hatta az kalmıştı disipline bile gidecektin... Uyum sürecini yaramazlıklarla atlatmaya çalıştın... Ama yemedi :)) Her seferinde yakalandın... Ve bu süreçte bol bol okula çağrıldım... Ne mutlu bana :)))
Bakma şimdi güldüğüme, çok can sıkıcı günlerdi emin olabilirsin...

Bu sene ilk defa misafir olarak gelen bir arkadaşını çarşıya gezmeye çıkarttın... Evet bir caddeden koşa koşa inip, diğer taraftan koşa koşa çıktınız ama olsun... Bu da bir ilkti :)))
Ufak tefek yerlere tek başına gidip gelebilmenin hazzı sende de bende de bambaşkaydı....

Ve en büyük ilki Arden'le yaşadın bu sene... Henüz biraraya gelemediniz ama çok sevdin kuzenini... Kardeşim dedin :) Evet biraz kıskandın anneanneni... O benin anneannem onun da babaannesi gibi garip tanımlamalarda bulundun... İkinizin de anneannesi dediğimizde onun büyükannesi olsun gibi şeyler de söyledin.... Ama biliyorum ki birbirinizi çok seveceksiniz ve sen çok güzel abilik yapacaksın ona... İlk sinyaller bu şekilde en azından...

Bu sene en sevdiğin renk turuncu... Sana da çok yakışıyor üstelik :)

Artık kıyafetlerinin rahat olmasını istiyorsun ve inan 24 saat o şekilde dolaşmak istiyorsun... Tabi ki sürekli öyle dolaşamıyorsun :)))

Bu sene nerden çıktığını bilmiyorum ama bir Paris sevdası çıktı sende... Paris'in neden romantik bir şehir olduğunu sorguluyorsun.... Ve şimdilik oraya benimle gitmek istiyorsun ahahaaaa :)) Aslında bu fırsatı kaçırmamam lazım, her an bir Ayşe girebilir o hayalin içine :))))

Bu sıralarda en sevdiğin oyun UNO... Yenemeyince hala çok sinir olup, mızıkçılık yapıyorsun....

Küçük araba koleksiyonuna tam gaz devam...

Bu sene benimle romantik filmler izlemeye başladın, hele ki romantik komedi olursa seninle izlemenin keyfi bambaşka... Kıkır gülüyorsun.... Öpüşme sahnelerinde abuk subuk davranmaya başladın.... Bakmıyorum, bakmıyorum gibi şeyler söyleyip ya arkanı dönüyorsun, yada gözlerini kapıyorsun... Garip garip sırıtarak yapıyorsun üstelik bunu.... Seyredebilirsin annecim, bunlar doğal şeyler dediğimde suratıma en iğrenç şeyi söylüyormuşum gibi bakıyorsun :)))) İlerleyen dönemlerde iğrençmiymiş diye sormayı çok istiyorum emin ol...

Bu sene de kah ağladık seninle kah güldük... Bazen sarıldık birbirimize bazen kavga ettik...
Ama birbirimizi hep çok sevdik...

Bugün günlerden sensin oğlum, diğer 364 gün olduğu gibi...
Anneliğimi bana rengarenk yaşattığın için,
Sevgimi sürekli çoğalttığın için,
Ve yaşama sebebim olduğun için teşekkürler...
İyi ki doğdun, iyi ki geldin hayatımıza...
Birlikte nice güzel senelere bitanem...
Seni çok seviyorum ♥

Annen...





17 Şubat 2016

Oscar aday filmlerini izlemeye devam



Az film kaldı...
Bitirmek üzereyim aslında listemi ama bazı filmler internete bile düşmemiş hala :/
Nasıl yaparım bilmiyorum ama galiba bu sene yetiştiriyorum filmleri...
İnşallah yani...
Bu haftaya da 3 film düştü şimdilik...




SPOTLIGHT (2015)

Bu sene en iyi film kategorisi başta olmak üzere 6 adaylığı mevcut filmimizin.  Gerçek bir olaya dayanan kurgusu ile çıkıyor karşımıza. İyi bir kurguyla hemde....

Boston Globe gazetesinin Plutzer ödülü kazanan gazateci ekibi "Spotlight" in haberiyle ilgili gerçeklerden yola çıkılmış. Filmin ismi de ekipten geliyor zaten. O yıllarda bunu duymamışım hiç. Skandal haber ikizkulelere yapılan saldırıyla aynı seneye denk geliyor. Katolik dünyasını sarsan "pedofili" olayının ortaya çıkartılması süreci anlatılıyor...

Bunu çoğu zaman yaşamışızdır irili ufaklı boyutlarda... Bazen sistemin çarklılarına bizde uyum sağlamış tıkır tıkır gitmişizdir. Kimi zaman da ses etmiş ya ezilmişizdir ya da sesimizi duyurabilmişizdir. Sistemde gücü eline alan kılıcını çekmiş ve onun kılıcı altında büyük sırlar gizlenmeye başlamıştır çoğunlukla...

Burdaki büyük güç de Katolik kilisesinin sistemi...

Rahipler tarafından işlenen suç maaelesef sistem korumasında... Küçük yaşlarda cinsel istismara uğrayan çocuklar da ne o olayları yaşadığı yıllarda ne de erişkin olduklarında sisteme nasıl karşı geleceklerini bilmeden savrulan bir grup... Sesi çıkanlarda birşekilde engellerle karşılaşıyorlar zaten...

Bu olayları çözmeye çalışan ekip bir taraftan da "etik gazetecilik" nasıl yapılır bunu anlatıyor olaylara ve insanlara yaklaşım tarzlarıyla....

Sakin sakin ne dertleri varsa anlatmışlar... Abartmadan... Hiçbir karakteri öne çıkartmadan... Acitasyon yapmadan....

İşin en dramatik yönü ise kendilerinin de o din sisteminin içinde bulunmaları... Öğrendikleri her gerçekte kendilerini sorgulamarını ve  inançlarının zedelenmesini üzülerek izliyorsunuz...

En çok karakterlerden avukat Mitchell Garabedian (Stanley Tucci) 'i sevdim ben... Sıradışı gibi gösterilmesinin tek sebebi insani tavrı ve hassasiyeti...

Ekibin başı Walter (Michael Keaton) dan çok ekibin parçası Michael (Mark Ruffalo) daha başarılı ki en iyi yardımcı erkek oyuncu dalında adaylar arasında. Sacha karakteriyle karşımıza çıkan Rachel McAdams ise oyunculuğunun iyi olmasına rağmen diğer yardımcı kadın oyuncu adaylarına baktığımızda çok şansı yok gibi...

Kurgusuyla etkileyici, sindire sindire gitmiş bir film...
Sonuç olarak ben bu filmi ÇOOOKKKK SEVDİİİİMMMMM, ve mutlaka izleyin diyorum...




BRİDGE OF SPİES / CASUSLAR KÖPRÜSÜ (2015)

En iyi film ve en iyi yardımcı erkek oyuncu kategorileri başta olmak üzere toplamda 6 adaylığı mevcut bu filmimizin de...

Gerçek olaylardan yola çıkılarak çekilen filmde Avukat James Donovan karakteriyle caaaanımmm ♥ Tom Hanks çıkıyor karşımıza. Özel ilgimi anlayabilmişsinizdir herhalde :) Ancak Tom Hanks'i bir kenarda bırakmama sebep olarak mimiksiz ifadelerine rağmen gözlerindeki oyunculuktaki ustalığıyla Mark Rylance Rus casus Rudolf Abel karakteriyle takdire şahane...Film boyuncu hep gözüm ondaydı diyebilirim.

Tarih konulu filmleri pek sevmem, beni tanıyanlar bilir :) Soğuk savaş döneminde geçen ve o dönemdeki tarihsel atmosferi yansıtan filmin içine psikolojik detaylar girince film tadından yenmez hale gelmiş. Tom Hanks faktörü de var tabi ki...

Amerika ele geçirdiği rus casus Rudolf Abel'i yakalamıştır. Ve adaletli bir ülke olduğunun kanıtı olarak da yargılamaya karar vermiştir. Ve bu işi de ne kadar adil olduğunun göstergesi olarak sigorta avukatlığı konusunda uzman James Donovan'a vermiştir. Amaç idam. Ancak avukatımız rus ajanı falan dinlemeyecek yasaların verdiği tüm hakları kullanmaya çalışacaktır. Nitekim idam cezası beklenen mahkemeden 30 yıl mahkumiyeti çıkartmayı başaracaktır. Tabi ki Amerikan halkının tüm tepkisini çekerek....

Fakat diğer tarafta Amerikalı pilot Sovyetler Birliği'nin eline esir düşecek ve olaylar farklı bir hal almaya başlayacaktır. Gerçek bir hikayeden alıntı olmasa hahhhh klişe diyeceğiz ama gerçek hayatta bazen klişe süprizlerle dolu olabiliyor.

Takas görüşmeleri için gayriresmi olarak görevlendirilen avukatımız tam görüşmelere başladığı zaman bir üniversite öğrencisinin de Doğu Almanya'dan Batı Almanya'ya geçerken esir düştüğünü öğrenir. Artık iki kişiyi kurtarmaya çalışacaktır.

Gelelim filmin en  sevdiğim yanına... Rus casusu çok sevdim ben :) Dik duruşu şahaneydi...
Avukat duygularını sorduğu zaman verdiği bir cevap var "Endişelensem işe yarayacak mı?" diye...
Ben o anları da çok sevdim mesela....

Yine diyeceğim şudur ki ben bu filmi de ÇOOOOKKK SEVDİİİMMMM :)
Ve izleyin mutlaka diyorum....





THE BIG SHORT / BÜYÜK AÇIK (2015)

Bu filmi size nasıl anlatacağımı inanın bilmiyorum :/

Şimdilik adaylıklarıyla başlayalım. Toplamda 5 adaylığı mevcut. En önemlileri tabiki en iyi film, yönetmen ve yardımcı erkek oyuncu kategorileri benim için...

Bu filmden çok ümitliydim aslında.
Dönemin Amerika'sındaki en büyük kriz mortgage kriziydi biliyorsunuz. Bu krizin çıkmasının sebeplerini, dönen dolapların gerçekliğinden yola çıkılarak hazırlanmış gerçek bir hikaye... Aynı zamanda kitap uyarlaması...

Finans piyasasından hiç anlamam. Kredilere kafam basmaz. Şimdi hal böyle olunca filmi anlamam beklenebilirmiydi. Aslında kısmen evet... Ancak film o kadar karmaşık ve o kadar flash resim kareleriyle doluydu ki... Anlamadım...

Karmaşıklığın o kadar farkındalar ki kendileri de köpük banyosundaki kadın, kumarhanedeki ünlü kadın bize türkçe mealini anlatmaya çalışmış ve bunu da açıkça özetleyecek olursak gibi bir bölümle vermişler sağolsunlar. Ama ben yine anlamadım tabi ki...

Filmden tek anladığım birilerinin bu işin üzerinden korkunç abartılı bir hayat yaşadıkları ve bir kısım finans değerlendiricisinin de bu dalavereli işlerin ardından çöküş öngörüsüne sahip olmaları ve bunu fırsata çevirmeleri....

Çok açıklayıcı oldu değil mi :))

Sonuç olarak ben anlamadığım bu filmi SEVVVMMEEEDİMMMM....

Şimdilik hoşçakalın :)


16 Şubat 2016

Azra Kohen / Fi




Benim başıma ne geliyorsa meraktan geliyor :)
Bu kesin...

Bildiğiniz gibi Fi / Çi / Pi bir üçleme...

Herkesin yana yana anlattığı, altı çizili cümleleri paylaştığı, "yolum aydınlandı", "bakış açım değişti" laflarıyla en filtreli fotoğrafların yayınlandığı, sosyal mecrada hayran kitlesi büyük bir kitap kendileri...

Fakat bir şeyi kesinlikle takdir etmek gerek, tanıtımı çok iyi yapıldı.. Uzun süre çok satanlar arasında yerini korudu her 3 kitabı da....

Kitap kötü mü? Hayır...
Kitap iyi mi peki? Oda hayır :)
Ama stratejisi çok iyi...
Benim fikrim bu...




İlk başta psikolog Can Manay bana bir yerlerden çok tanıdık geldi... Evet olaylar örgüsü aynı şekilde ilerlemiyordu ama karakter aşinaydı her haliyle.... Zengin, otokontrol manyağı, sapkın aşık ve özgüven patlamasının en alasını barındıran bir karakter... Şimdi ben böyle yazınca o seriyi okuyan herkes için o his oluşacaktır.... Şu benimde yana yakıla okuduğum 50 ton üçlemesindeki yakışıklı Grey :))) Ne tesadüf değil mi :)) Ama tekrar söylüyorum kitabın akışı aynı değil...

Bir başka benzerlik ikisinin de üçleme olması ve her ikisinin de pazarlama stratejisinin aynı şekilde belirlenmesi... Uyandırdıkları merak bile aynı :)))

Yakında Azra Kohen durun bu olmadı Duru'nun gözünden tam aktaramadım bu kitabı bir de böyle okuyun derse şaşırmam :))

Kitapta ana karakterimiz Can Manay... Diğerleri aşık olduğu kadın Duru, Duru'nun sevgilisi Deniz, Deniz'e körkütük aşık Ada, Ada'ya aşık Göksel, öğrencisi ve asistanı Bilge ve biranda kendine düşman ettiği Özge :) Bir de ufak yan karakterler var tabi ki... Yaşamlarından kesitler kısa kısa verilmiş....

Ben bu kitapta en çok Bilge ve Özge karakterini sevdim... Daha bir et kemiklerdi benim için :))

Kitabın akıcı bir dili var... Dedim ya biraz önce merak duygusunu çok güzel kullanmış... Sürekli acaba diyorsunuz... Pembe dizi kıvamında... Hafif bir Dallas'lık da söz konusu... Ben diyim bu kitapların da filmi çekilir...

Evet kitaba kötü demiyorum... Ama yolumu aydınlatıp kendimi bulacak kadar da etkilemedi beni... Hala bildiğiniz Şebo'yum... Evrim geçirmedim :)

Bu arada altı çizilebilecek çok güzel cümleler de var tabi ki... Ben çizmedim...
Tamam tamam, kitap ödünçtü o yüzden çizemedim :))) Ama işaretledim :))) En alasından hem de :)))

Yorumuna güvendiğim blogger arkadaşlar demişlerdi ki, bir arkadaşında varsa oku ama alacağım diye uğraşma... Ben de onların sözünü tuttum :) Aynı şeyi size de önerebilirim... Beklentisiz okursanız gideri var...

Kitap hakkında onca lafı ettim, diğerlerini okuyacak mıyım peki...  Tabi ki okuyacağım :)))
Çi'ye başladım bile...
Madem meraklı kediyim, 9 canım da vardır elbet :))))

Bir ara fırsat bulduğumda buraya işaretlediğim yerleri de yazacağım. Malum kitap geri gidecek... Alıntılar kalsın bana...


** Fi; bir bütünün parçaları arasında gözlemlenen, uyum açısından en yetkin boyutları verdiği düşünülen geometrik ve sayısal bir oran bağlantısıdır.

** Doğruyu bilmek adına deneyimi feda etmek.... Bilgi, korkak beyinlerde deneyimi öldüren bir zehir gibi yayılır, eğer sürekli bilgiye dayalı hareket etmeye önem verirsen asla özgürleşemezsin, özgürleşemezsen deneyimleyemezsin, deneyimleyemezsen değişemezsin, değişemezsen asla senleşemezsin. 

** Ben ne olduğumu biliyorum, ne kadar olabileceğimi merak ediyorum.

** Belki hayatını sonlandırmayı düşünecek kadar umutsuz değildi ama sonlandıranların psikolojilerini anlayacak kadar mutsuzdu.

** Yetersizlik hissi insana tuhaf şeyler yaptıran hatta tuhaf şeyleri ihtiyaç olarak algılatabilen bir histi. Çoğu insan aslında özlemini çektiği şeyin zenginliğindeymiş gibi davranıyordu. Bu durum herkeste farklıydı. Saçları olmayan adamlar peruk takmaya karar verirlerse seçtikleri perukla saç zengini olarak geziyorlar, memeleri küçük olan bazı kadınlar dolgulu sutyenlerle ortalıkta göğüslerini gere gere dolanıyorlar, dişleri bozuk olanlar dişlerini gözleri kamaştıracak kadar beyaz ve büyük yaptırabiliyorlar ya da burunlarından memnun olmayanlar burunlarını abartılı küçültüyorlar, dudaklarını dolduranlar patlatırcasına şişiriyorlardı...  Herkes eksikliğini çektiği şeyi neden abartıyor diye düşündü Özge. Hayat gibi diğer şeyler de dozajında güzeldi.

**  Şadiye sarılmayı ve ağlamayı çok seven dokunmatik bir kadındı....

** Bazen karşındakinin zekası, aslında kendi zekanın aynasıdır.

** Bir savaşçıya verilecek iki iyi nasihat vardır. Bir:Savaşlarını iyi seç çünkü içinde kaybolabilirsin. İyi bildiğine ve sevdiğin bir şeyin içinde kaybolmak, beceriksiz olduğun ve sıkıldığın bir şeyin içinde kaybolmaktan daha iyidir. İki: Savaşçı ruhun, amacını gölgelemesin. İyi savaşçılar savaşlarını güçsüzlüklerinden değil, ne için savaştıklarını unutup savaşın kendisini amaç yaptıklarından kaybederler. Bi savaşa başladıysan nerde bitirmen gerektiğini en başından hesaplaman lazım. Zafer bazen, kazanmak için son darbeyi vurmamak olabilir. Zafer gibi gözüken şey ancak çok sonra farkına varabileceğin bir yenilginin başlangıcı olabilir....






15 Şubat 2016

mutlu pazartesiler...





Bu sıralarda bu kıza takıldım "Kalben"
Güzel şarkıları var...
Canlı performansları daha iyi, yeni de albüm çıkartmış...
Yolu açık olsun :))
Tanita Tikaram vardı bir zamanlar, hatırlar mısınız? Ona benzettim bazı tonlamalarını...

Geçen hafta çok çalışmışım, işler tıkırında işyerinde bu hafta... Ne mutluyum anlatamam :))
Sağa sola sırnaşabilirim boşluklarda, yaşasın...

Bahar geldi sanki... Işıl ışıl bir güneş var burda bugün...
Orkidem çiçek açtı :)
Hemde iki dal birden vererek...
Sevdim sabah sabah onu...
Müzeyyen dedim ona :) Süslenmiş haline pek yakıştı bu isim :)
Ara ara dertleşiriz artık Müzeyyen'imle...

Hafta sonu film izledim yine... Oytun Paşa kızıyor bana alt yazılı izliyorum diye... Okuyamıyorum ben, anlamıyorum diye...
Hem görüntü, hem altyazıyı birlikte takip edemiyor sanırım...
Dün bir baktım Casuslar Köprüsünde yanaştı yanıma....
Orantıyı kurmaya başlamış sanırım, ilk defa söylenmedi bana :)

Bildiğin İngilizce kelimeleri çıkartabiliyor musun dedim bir ara.... Benden çok şey bekliyorsun dedi :)))
Tamam beklemeyeceğim, sadece merak ettim dedim...
Filmi izle diye çemkirdi bana :)))

Mutlu haftalar ♥

13 Şubat 2016

The Danish Girl / Danimarkalı Kız




THE DANISH GIRL / DANİMARKALI KIZ (2015)

Bu senenin oscarlarında en iyi erkek oyuncu ve yardımcı kadın oyuncu başta olmak üzere 4 adaylığı mevcut.... "Herşeyin Teorisi" filmiyle en iyi erkek oyuncu ödüllü Eddie Redmayne çıkıyor bu farklı rolle... Ve evet yine iyi bir oyunculuk...

Ne kadar sonucu başarısızda olsa ilk transeksüel olarak tarihe geçen Einar Wegener'in yaşamı anlatılıyor.... Yine bir kitap uyarlaması... Ancak başarılı olduğunu söyleyebilirim... Einar Wegener'in gerçek yaşamına sadık kalınmadığı gibi eleştiriler olsa da genel kanı filmi başarılı kılmak adına yapılan eklemelerin çok da gerçeği ve sonucu değiştirmediği...
Filmle ilgili diğer bir eleştiri ise yönetmenin homofobik tavrı... Bu konuda izleyenler hemen hemen ikiye ayrılmışlar... Filmin 20'li yıllarda geçtiğini düşünürsek Einar'ın değişimini çiçeklerle karşılayacak değillerdi diye düşünüyorum. Günümüzde bile hala bu tarz ayrımcılıklar yaşanıyorsa 20'li yılları siz düşünün... Yönetmenin bunu yansıtması gerekiyordu diye düşünen gruptanım ben... Ki çok düşmanca bir sahnede göremedim, toplumun bakış açısını vermeye çalışmış diye düşünüyorum...

Filmin konusuna gelecek olursak Einar Wegener (Eddie Redmayne) ve Gerda (Alicia Vikander) mutlu bir çifttir. İkisi de ressam olan çiftimizden Gerda genelde portre çalışmaları yapmaktadır ve bir gün eşine bir resmi tamamlamak için gelmeyen modelinin yerine geçmesini rica eder... Terlik ve ince çorap giyen Einar farklı bir şekilde etkilenmeye başlar bundan... Daha sonra bir oyun haline getirir karı koca bunu ve bazı özel gecelere Einar, kadın kiyafetleri giyerek kuzeni Lili olarak katılmaya başlar eşiyle birlikte... Bundan sonra çocuklukta üstünü bastırdığı duygular canlanmaya başlar ve farklı bir süreç başlar... Einar artık Lili olmaya başlayacaktır...

Gerda bu değişimi ilk başlarda oyun olarak algılayıp eğlense de daha sonra evlilikleri olumsuz olarak etkilenecektir... Lili ile savaşmasına rağmen sonuç çok fazla değişmeyecektir.... O da saygıyı seçecektir...

Alicia Vikander Gerda'nın bu karmaşasını başarılı bir performansla yansıtıyor film boyunca... Ödülü alır mı almaz mı bilmiyorum henüz ama ben varım diyor bence oyunculuğuyla bu filmde... Carol filmindeki karakteriyle Rooney Mara benim için onun bir tık önünde hala... Filmlerde ilerledikçe hala fikrim aynı olacak mı bilmiyorum ama...

Eddi Redmayne evet oyunculuğu iyiydi ve ben o adama kadınlığı hakikaten çok yakıştırdım... Kıyafetleriyle, saçıyla, hatta bakışlarıyla tam bir kadın edasında... Ancak bazı sahnelerdeki titrekliği biraz battı bana... Ağlarken titriyor, heyecanlandığında titriyor, cinsel haz duyduğunda titriyor gibi... Farklı bir titreme hali... Bana iyi gelmedi sadece bunu söyleyebilirim. Biraz daha dozajında yapabilseymiş keşke... Herşeyin Teorisi filminde daha kusursuzdu....

Hissettiği gibi olmak konusunda büyük bir direnç gösteren Lili'nin hikayesi gerçekten izlenir bir hikaye.... Bazen herşeyi arkanda bırakman gerekebilir demiş, güzel de demiş...

Gerda'nın portrelerine bayıldım... O portrelerin ne kadar katkısı oldu gerçek hayatında Lili'ye acaba... Merak edemeden duramadım.... Filmde güçlendirilmek istenen bir konuya temasmıydı o portreler yoksa gerçek hayatta da var mıydı... Bu merak ettiklerimden...

Sonuç olarak ben bu filmi SEEEEVVVVDİİİİİMMMMMM, izleyin diyorum size de....

Mutlu hafta sonları :)






10 Şubat 2016

buzdolabı üslubu diye bir şey var mıdır ki !!!


İlk önce uzun bir girizgah yapıyım konuya sonra geleceğim baştan söyliyim :)

Geçtiğimiz hafta annemin kardeşimin yanından gelmesi sebebiyle annemde kaldık. Balıkesir avuç içi kadar yer halbuki ama ana ocağında herşey beleş :))) Şaka şaka hasret giderdik :))
Hangisine inanırsanız artık :)

Oytun sürekli pijama modunda, ben kapıdan girdiğim anda sofra hazır falan mübarek 7 yıldız...
Bu 7 yıldıza oğluşa öğretilen duaların, ergen gazı çıkartımlarının da etkisi büyük tabi...
Yemekten sonra da hoooppp uzat ayaklarını televizyonun başına ismini hiç duymadığım dizi kervanına... Kadın 6 aydır Amerika'da ama benden daha hakim dizilere :)))

Bu arada gelsin çaylar gitsin çerezler gibi bir aburcubur muhteviyatı...
Onun oturarak horlamasının ardından hadi yatak modu....

Ana evi acıktırıyor anacım... Yatak modunda azıcık kitap falan derken tamam uyuyorum ama gecenin bir yarısı beni dürtmeye başlıyorlar... İlk başta çekyatın yayı desem de bu benim mide yayım olduğuna kanaat gerip hoooopppp buzdolabının başında....

Süt...................................... Yok gaz yapıyor....
Yoğurt................................. Şekerlesem mi ki, saçmalama Şebo....
Meyve................ .................Yok çok sağlıklı...
Akşamdan kalan yemek........ Sebze kalmış nçıkk....
Dur şurda çikolata vardı derkeeeennnnnnn bir ses....

Dıııttt, dıııtttt, dııııtttt, dıııttttt dııııııııııııııııııııttttt dedim leynnnn....

İçerden annem; Şebneeeemmmmmmmmmmm ne yapıyorsun...
Buzdolabı niye ötüyorrrrr....

Hiiiiççççç anne su içiyorum, diyip ayaklarımı sürüyerek odaya yeniden :))))
Bi ağız tadıyla yapamadım şu gece zıkkımlanmasını annemde....

O buzdolabına o alarmı koyanınnnn 98734687431574654567487432187451321 kez ellerinden öpüyorum....

Nereden mi geldi aklıma şimdi bu, hiiiiçççç karnım acıktı sadece :))



Karikatürün konumuzla alakası olmayıp sadece buzdolabıyla alakası vardır....




9 Şubat 2016

Aday filmlere devam... 5 tanesi sıcak sıcak çıktı fırından ;)


Size yakında Oscar kusturacağım, farkındayım :)))
Hoşgörün anacım....
40 yaşından sonra insan bişeye takılmaya görsün, bünyesi abartabiliyor :)))
Keşke bu meraklarımı genç yaşlarda edinebilseydim...
Bir deha çıkartabilirmiydim ki içimden :))
Tamam çok hayalperestim, farkındayım, yüzüme vurmayın :)))
Çok film izlememin yan etkilerine verin :)))



ROOM / GİZLİ DÜNYA (2015)

Bu sene en iyi film, yönetmen, kadın oyuncu ve uyarlama senaryo dalında 4 adaylığı mevcut...
Alır mı almaz mı konusundaki fikrimi sonraya saklıyorum :)
Şimdi ballandıra ballandıra filmi anlatmak istiyorum size...

Anne karakterimiz (Brie Larson) 17 yaşındayken kaçırılır ve bir odaya kapatılır ki biz bunu oğlu Jack (Jacob Tremblay) 'e anlatımlarından çıkartıyoruz.... Evet doğru tahmin defalarca tecavüze uğramıştır ve 5 yaşında oğlu vardır artık...  7 sene bir odada... Oğluyla.... Yarım yamalak karşılanan ihtiyaçlarıyla...

Baştan sona duygu dolu bir film... Annenin odadaki (herşeye rağmen) pozitif enerjisi... Çocuğun hayal dünyası...
Kaçış planları...
Ve dış dünyaya uyum....

Aslında bu filmle ilgili anlatılacak o kadar çok şey var ki.... Sayfalarca yazabilirim...
Ama izlemeyenlere saygısızlık yapmış olurum...

Ben en iyisi yine filmin konusunu bırakıp ne hissettiğimi anlatıyım...
Bir kere küçük oyuncu muhteşem... Yaşına göre mükemmel performans demek ona yapılacak en büyük haksızlık... Değme oyunculara taş çıkartmış... Sanki gerçekten böyle trajik bir olayı yaşamışta ifade de zorlanmamış gibi...

Etkilendiğim birçok sahne var... Ama çocuğun hayal/gerçek kavramını öğrendiği an muhteşemdi... Tekrar tekrar izleyebilirim...
Anneyle tek başına geçen zamanda lavabo, gardrop, sandalye, tuvalet, o odada ne varsa işte öyle bir günaydın diye selamlıyor ki her sabah bet suratıyla karşımıza çıkıp günaydın bile diyemeyen bağğğzı insanlara o sahneyi seyrettirmek istercesine gözümün önünde...
Hele bir oyuncak araba var ki, onu eline ilk aldığındaki tepkisi... Doyumsuz yeni nesile bir ders verir gibi...

Daha sayarım... Çokça hemde.... Jack'in dünyasını ve masumiyetini...
Ama siz izleyin... Eminim bana hak vereceksiniz....

Çocuk o kadar gözüme dolu dolu geldi ki Anne Brie Larson'un oyunculuğunu anlatamayacağım... Evet iyiydi ama Jack'la iyiydi... İzlediğinizde sizde göreceksiniz...

Demem o ki bu filmi mutlaka izleyin... İzlettirin... Tekrar izleyin hatta...

Bu filmi ben ÇÇÇÇOOOOKKKK SEVDİMMMMMM.... Sakın kaçırmayın....




STEVE JOBS (2015)

Bu sene Oscarlarında sadece iki adaylığı var... En iyi erkek oyuncu ve yardımcı kadın oyuncu dallarında... Toplamda kaç adaylığının olduğunu bilmeden izlediğim filmde  ben daha çok kategori bekliyordum işin gerçeği...

" - Mühendis değilsin, tasarımcı değilsin. Duvara bir çivi bile çakamazsın. Nasıl oluyorda günde 10 defa Steve Jobs bir dahi cümlesini duyuyorum. Sahiden sen ne yapıyorsun?

- Müzisyenler enstrümanları çalar, ben ise orkestrayı yönetirim..."

Apple'ın iki ortak kurucusu Steve Wozniak ve Steve Jobs arasında geçen bir dialog bu...

Özgüven patlaması.... Bağıra bağıra hemde....

Steve Jobs (Michael Fassbender) bu sefer karşımıza 3 önemli lansmanıyla çıkıyor karşımıza. 1984 yılında Apple Macintosh'un tanıtımı, 1988 de Apple'dan ayrılışıyla kurduğu yeni şirketi Next'in tanıtımı ve 1998 yılında yeniden Apple'a dönüşü ve iMac'ın tanıtımı....
Tüm anlatılması gerekenler bu lansmanın sahne arkasında anlatılıyor... Bir türlü kabul edemediği kızıyla ilişkileri de aynı sahne arkasında net bir şekilde karşımıza çıkıyor...

Hızlı, tempolu bir film... Uzun ve hızlı konuşmalar... İlk başta tempoya ayak uydurmakta güçlük çektim ama sonra o uzun ve hızlı cümleler daha çok sarmaya başladı...

Michael Fassbender mükemmel bir oyunculukla çıkıyor karşımıza... Bir nebze bile rol yaptığından şüphelenmediğimiz bir oyunculuk... Jobs'un hırslarını, hatalarını kabul etmeyişini ve ben dehayım narsizmini çok iyi yansıtmış.... Kızıyla olan dialoglarındaki acemi babalığı, sonradan kabullenişi yüzündeki her çizgide hissedilir kılmış... Gerçekten bravo...

Diğer yandan 3 farklı zamanda geçiş yaparken kıyafet, saç, mekan dizaynları hiç rahatsız etmeden adapte olunur bir şekilde...

Macintosh'un pazarlama müdürü Joanna Hoffman (Kate Winslet) kuliste bir an olsun Jobs'un yanından ayrılmayarak dizginlemeye çalışarak farklı bir tempo getiriyor filme... Aynı zamanda onun söylemleriyle Jobs'un hatalarını da görüyoruz... Sürekli çatışma halindeler.. Aynı zamanda da dostlar...

Son yılların en önemli deha CEO su Jobsa farklı bir bakış kazandıran bir film...
Temposu hayranlık uyandırıcı...

Şayet Leonardo DiCaprio olmasaydı erkek oyuncu dalında açık ara öne koyabilirdim Michael Fassbender'i...  Kate Winslet hakkında henüz bir fikrim oluşmuş değil filmler tamamlanmadığından dolayı... İlerleyen günlerde kafamda oturturum onu da...

Sonuç olarak SEVDİMMMMMMM ben bu filmi ve izleyin diyorum...




CREED (2015)

Sylvester Stallone ile en iyi yardımcı erkek oyuncu dalında tek adaylığı mevcut bir film... Rocky filmine selam olsun bu arada... Ki filmde de bolca selam yollamışlar....

Efsane Rocky Balboa (Sylvester Stallone) 'nın yine amansız efsane rakibi Apollo Creed'in gayrimeşru oğlu Adonis Johnson (Michael B. Jordan) ile yeni bir efsane yaratma filmi... Ustaca tasarlanmış, Rocky efsanesinden nostaljik harmanlamalarla çıkartılmış ve tabi ki yaşlı Rocky için hafif bir dramda katılmış.... Aynen böyle özetleyebilirim filmi....

Adonis'i evlat edinen Apollu'nun karısı aslında iyi bir eğitim almasını sağlamış ve dolayısıyla hayatında iyi bir kariyer fırsatı vermiştir. Ancak Adonis Apollo'nun küçüklüğünden beri çok etkisi altında kaldığı için boksör olmak istemektedir. Annesinin tüm karşı çıkmalarına rağmen tüm geleceğini bir kenara iterek Philadelphia'ya gider. Boksör olmak istemektedir ve bunu efsane Rocky yapacaktır.... Koçluk konusunda ikna edince başarı yolculukları da başlar...

İlk Rocky filminde de olduğu gibi bu filmde de duygusal öğelere yer vererek boks sahnelerini yumuşatmışlar... Sonuçta da keyifli bir film çıkmış ortaya... İtiraf etmem gerekirse o dur durak bilmeyen Rocky 'nin ardından yaşlı koç Rocky bana çok daha iyi geldi...
Öyle bir karakter yaratılmışki sanki tüm ömrünü biliyordum, içindeydim de şimdi yaşlılığını yaşıyorum hissi hoştu...

Birde Rocky müziğinin efsane müziği var tabiki... Son ana kadar tınılarla anımsatılan müzik en son ringte kulağınıza çalınıveriyor ve içinizi ısıtıveriyor :)

Dolayısıyla efsane Rock'ye elveda demek için bu filmi izleyin... Gençlik anılarınıza da bir hoşçakal demiş olursunuz hem :)

Sonuç olarak ben bu filmi SEVVVDİMMMMM....





THE REVENANT /DİRİLİŞ (2015)

12 dalda adaylığı olan film Alejandro Gonzalez Inarritu sihiri ile Leonardo DiCaprio'yu nihayet Oscar heykelciğine kavuşturacak film gibi gözüküyor...
Filmin bu özelliğinin dışında Innarritu'nun üst üste bu kadar adaylıkla gelmesi şaşırtıcı.... Geçen sene Birdman'la oldukça adından söz ettirmiş ve ödülleri toparlamıştı biliyorsunuz...

Geçen sene İnnarritu ile yıldızımız çok barışmamış ve Birdman'daki içsel konuşmalar beni yormuştu... Bu kadar çok sesli bir filmden bu kadar dialogu az filme geçiş beni şaşırttı açıkçası... Yine bolca ses olacağını düşünürken bizi doğa ve doğal efektleriyle başbaşa bırakmış...

Ve Hugh Glass karakteriyle Leonardo DiCaprio oyoyoyyyyy diyorum.... Adam kendini aşmış... Nasıl bir eziyetten geçmiş.... Ki film arkasını okuduğum zaman gerçekten çiğ böbrek yediğini öğrendiğimde gözlerimi pörtletmedim değil hani... Filmin 1 sene gibi bir sürede çekildiğini düşünürsek eziyetli performans çıkışını takdir etmemek mümkün değil....

Gerçek yaşamdan kurgulanan filmde Glass o dönemde kürk tüccarları için çalışan bir adam... Gerçek hayatta bir oğlu olmadığı söyleniyor ancak  senaryoyu çeşitlendirmek için bir oğul konulmuş....  Yine bir kürk avcılığı yapan bir ekibe yol göstericilik yaparken bir ayının saldırısına uğruyor ve ağır yaralı olarak kurtuluyor. Bu sırada zaten ekip Arikaraların saldırısı sırasında çok kayıp vermiştir, Glass'ı bir müddet yanlarında taşıyorlar ancak sonra yolculuk şartlarından dolayı bırakmak zorunda kalıyorlar. Tabiki oğlu ve iki adamları ile birlikte... Yanında kalan adamlardan birisi de John Fitzgerald (Tom Hardy). Ölmekten, kaybetmekten korkan John birşekilde yanındaki diğer adamı kandırıyor ve Glass'ın oğlunu öldürerek yoluna devam ediyor...
Daha sonra da Glass'ın ne  kadar intikam duygusuyla dirilişi denilse de benim için intikamdan çok hayatta kalma ve tutunma savaşı... Nitekim filmin sonu da intikam duygusundan arındırılmış....

Yaşam mücadelesi sırasında Glass o kadar evreden geçiyor ki DiCaprio'ya acımadan duramadım... Hele onu saçı sakalına karışmış, sürekli ıhıldayıp acı çeken bir adam olarak seyretmek tabiki benim için hoş değildi... Ben onu babyface suratıyla sevmiştim :) Neyse ne demişler Oscar yolunda herşey mübahmış :) Kıyamam o heykelciği çok istiyordu....

Evet görseli çok iyi kullanılmış bir film, oyuncularda hakkını vermişler, yönetmende sıradışı; sonuç Revenant...

Sonuç olarak çok bana göre bir film olmasa da yine performansını SEVDİMMMMMM... İzleyip izlemek arasında hala kararsız olanlar var biliyorum ama meraktan izleyeceksiniz biliyorum :)


MAD MAX : FURY ROAD (2015)

Bu sene oscarlarında 10 adaylığı mevcut. Benim için kel alaka maalesef :)

Bu filmi en sona bırakmayı istesem de evdeki paşanın yoğun ısrarı üzerine izlemeyi başardım. Başardım diyorum çünkü bu Mad Max serisiyle hiçbir alakam olmadı bugüne kadar... Mel Gibson zamanında bile...

Tom Hardy bu filmde de çıkıyor karşımıza Max karakteriyle... Revenant / Diriliş filmiyle aynı seneye denk gelmesi ve aynı zamanda oscarda çoklu adaylık içinde bulunan iki film olması şaşırtıcı. Ancak Tom Hardy'nin kişisel olarak Revenant filmiyle yardımcı erkek oyuncu adaylığı mevcut. Bu filmle ilgili kişisel bir adaylığı yok.

Bilimkurgusal aksiyonun dibine vuran film bu tarz film severler için oldukça başarılı gelmiş, gişelerinden bunu görüyoruz... Benim hiç dikkatimi çekmemiş ve adaylığı söz konusu olmasa bu filmin çekilmiş olmasından bile haberim olmayabilirdi. O kadar tıntın boş teneke durumundayım anlayın :)

Furiosa nasıl güzel bir kadın dediğimde baktım ki bu kadın Charlize Theron'muş :) Kadının mayası güzel, tüm film boyunca gözleri yetti :)

Gördüğünüz gibi onun kaşı bunun gözü dışında başka birşey anlatamıyorum bu filmle ilgili :) Benim için en azından en iyi film konusunda adaylığını anlamak güç...

Bu film benim için EHHHHHH kategorisinde ama bana siz aldanmayın... Seyrederken sıkılmadım ama yanayakıla da izlemedim :) Bilmem anlatabildim mi derdimi :)))

Bu hafta izlediklerim bu kadar... Adaylarda oldukça ilerledim gibi.... Bu sefer yetiştirebileceğim hissi oluşmaya başladı ödül töreni öncesi...

YAŞASSSINNNNNN :))

Görüşeceğiz yine emin olabilrsiniz :)












8 Şubat 2016

Nostaljik Pazartesi...


Bu hafta sonu 4 tane film izledim aday listesinden... Birbirinden ilginç...
Sıcağı sıcağına yazsaydım iyiydi ama biraz da sindireyim :)
Daha fazla zamana ihtiyacım var yazmak için, doğrusu bu :)

Okullar açıldı bugün...
Benim için pek şahaneydi de bizim böcük söylenerek gitti...
Bir de şaşkın tatil yapmak istiyorum ben diye ağladı...
Ne büyük okul nefreti yarabbim :))

" Tribine tribine tribine bandım...
Bedavamı sandın, para vidim aldım
Hoooohoooyytttttt
Tibine tribine Oytunun tribine"

Bugünkü şarkımız bu :)))) Ben bu şarkıyı söyledikçe daha çok kızdı bana :)))

Gelelim nostalji yazımıza :)))) Tıktık

Şiir yazarmış benim trip paşam o zamanlarda ...


Şiir dediğin budur işte :))

Gün itibarı ile ilk akrostiş şiirimizi yazarak tarihe damgamızı vurduk :)))

Ormanda gezerim
Yılan, kertenkele ararım
Tırtıllar çıkar karşıma hep
Uzun uzun izlerim
Niye aslanlar yok ormanda, merak ederim.

Buda nerden çıktı demeyin... Ödev yaptık herhalde ;)




6 Şubat 2016

en iyi film oscar heykelcikli filmler...


Elimin altında bir liste olsun istedim... Malum bu sene en iyi film ödülünü almış filmlerin tümünü izlemek gibi bir niyetim var...
Bir de hangi filmleri izlemişim diye gözümün önünde dursun istedim... Ama görüyorum ki çoğu eksik, yada izlemişim ama hiçbirşey hatırlamıyorum...

İzledikçe blogta da yazacağım...

Bir an gözüm korktu yalnız ahahahaaaa :))

1928-  Wings / Kanatlar
1929-  The Broadway Melody / Broadway Melodisi
1930-  All Quiet on the Western Front / Batı Cephesinde Yeni Bir Şey yok
1931-  Cimarron
1932-  Grand Hotel / Büyük Otel
1933-  Cavalcade
1934-  It Happened One Night / İki Gönül Bir Olunca
1935-  Mutiny on the Bounty / Gemide İsyan
1936-  The Great Ziegfeld / Büyük Ziegfeld
1937-  The Life of Emile Zola / Emile Zola'nın Hayatı
1938-  You Can't Take It with You / Para Beraber Gitmez
1939-  Gone with the Wind / Rüzgar Gibi geçti
1940-  Rebecca
1941-  How Green Wa My Valley / Vadim O Kadar Yeşildi Ki
1942-  Mrs Miniver
1943-  Casablanca
1944-  Going My Way /  Yolumda Giderken
1945-  The Lost Weekend / Yaratılan Adam
1946-  The Best Years of Our Lives / Hayatımızın En Güzel Yılları
1947-  Gentleman's Agreement / Centilmenlik Anlaşması
1948-  Hamlet
1949-  All The King's Man / Kralın Bütün adamları
1950-  All About Eve / Perde Açılıyor
1951-  An American in Paris / Paris'te Bir Amerikalı
1952-  The Greatest Show on Earth / Harikalar Sirki
1953-  From Here to Eternity / İnsanlar Yaşadıkça
1954-  On The Waterfront / Rıhtımlar Üzerinde
1955-  Marty
1956-  Around The World in Eighty Days / 80 Günde Devr-i Alem
1957-  The Bridge on the River Kwai / Kwai Köprüsü
1958-  Gigi
1959-  Ben-Hur
1960-  The Apartment / Garsoniyer
1961-  West Side Story / Batı Yakasının Hikayesi
1962-  Lawrence of Arabia / Arabistanlı Lawrence
1963-  Tom Jones
1964-  My Fair Lady / Benim Güzel Meleğim
1965-  The Sound Of Music / Neşeli Günler
1966-  A Man For All Seasons / Her Devrin Adamı
1967-  In The Heat Of The Night / Gecenin Sıcağında
1968-  Oliver
1969-  Midnight Cowboy / Geceyarısı Kovboyu
1970-  Patton / General Patton
1971-  The French Connection / Kanunun Kuvveti
1972-  The Godfather / Baba
1973-  The Sting / Belalılar
1974-  The Godfather 2 / Baba 2
1975-  One Flew Over The Cuckoo's Nest / Guguk Kuşu
1976-  Rocky
1977-  Annie Hall
1978-  The Deer Hunter / Avcı
1979-  Kramer vs. Kramer / Kramer Kramer'e Karşı
1980-  Ordinary People / Sıradan İnsanlar
1981-  Chariots Of Fire / Ateş Arabaları
1982-  Gandhi
1983-  Terms of Endearment / Sevgi Sözcükleri
1984-  Amadeus
1985-  Out of Africa / Benim Afrikam
1986-  Platoon / Müfreze
1987-  The Last Emperor / Son İmparator
1988-  Rain Man / Yağmur Adam
1989-  Driving Miss Daisy / Bayan Daisy'nin Şoförü
1990-  Dances With Wolves / Kurtlarla Dans
1991-  The Silence Of The Lambs / Kuzuların Sessizliği
1992-  Unforgiven / Affedilmeyen
1993-  Schindler's List / Schindler'in Listesi
1994-  Forrest Gump
1995-  Braveheart /  Cesur Yürek
1996-  The English Patient / İngiliz Hasta
1997-  Titanic
1998-  Shakespeare In Love / Aşık Shakespeare
1999-  American Beauty / Amerikan Güzeli
2000-  Gladiator
2001-  A Beautiful Mind / Akıl Oyunları
2002-  Chicago
2003-  The Lord Of The Rings: The Return Of The King / Yüzüklerin Efendisi: Kralın Dönüşü
2004-  Million Dollar Baby / Milyon Dolarlık Bebek
2005-  Crash / Çarpışma
2006-  The Departed / Köstebek
2007-  No Country For Old Men / İhtiyarlara Yer Yok
2008-  Slumdog Millionaire / Milyoner
2009-  The Hurt Locker / Ölümcül Tuzak
2010-  The King's Speech / Zoraki Kral
2011-  The Artist / Artist
2012-  Argo
2013-  12 years a Slave / 12 Yıllı Esaret
2014-  Birdman
2015-  ....................


Daha bir adım atmamış olsam bile listeler iyidir iyi :)

Mutlu Pazarlar.....



5 Şubat 2016

ocak instagram seçmeceleri :)


Ocak ocak gibi geçmiş bizde :)
Şu instagram güzel şey :)))
Hatırlıyorsun ne nerde ne zaman :))
Şimdi o anlar gelsin....


Yaşasın UNO ...
Canı sıkılan erken ergenusu oyalamak için birebir...
Bana poz vereceğim derken elindeki tüm kağıtları gösterdi
Şaşkın oğlum benim ♥
Yenilince yine somurtacak ama olsun törpülenecek böyle böyle




Karnemizi alınca bülbül gibi şakıdığımız doğrudur...
Takdirimizi de aldık...

Yaşasın, onbeş gün tatil başlasın artık...



Ahahaaaaaa :))))
Bir an ödüm çıtladı desem...
Anlayan beri gelsin :)))
Uzaylılar bastı evi yok yok uzaylı zekiye 
Aynadaki silüetim
Kafamı kitaptan kaldınca ödüm çıt etti
Işıklı okuma gözlüğü delisin sen :)))




Günnnnaaayyyydddıııınnnllaaarrrr ♥ ♥ ♥
Ben yine antin kuntin işler peşindeyim...
Biri gri saç mı dedi :)) 
Gözümü kuaförde açtığım doğrudur 
Uzaylı zekiye modu 
Ben yine kuaförümü değiştirdim...
Allah buna uzun ömür versin ne diyim :))




Hayatı boyunca tarihten, sosyalden nefret etmiş bir kişi olarak oğlana sosyal çalıştırmak nasıl bir işkencedir haberi olan var mı ????
Haberim yok diyorsanız itinayla anlatabilirim tabi ki oytunu başına salarak. 
Sanki ben gireceğim sınava, pehhhhhhhh !!!!
Anne kişisinin sosyalle imtihanı 
Haydi demek dilime yapıştı...
Sınava anneleri de soksunlar..
Şebo delirdi :(((
Tası tarağı toplayıp evi terk etmek istiyorum....




Günün en keyifli anı kayıtlara alınsın doktor ;)
Senenin ilk günü
Dağ bayır gezmesi... 
Ayak parmaklarımı düşmeden eve getirebildim şükür :)



Mutlu hafta sonları :)))