14 Mart 2013

biraz nostalji zamanı


Özel tv kanallarının ilk yayına başladığı tarihleri çok iyi hatırlıyorum. Galiba lise yıllarımdı...
Büyük bir olaydı hakikaten o dönemde...
Herkeste şunu izledinmi, bunu izledinmi diye gün boyu uzayan laflar...
Şimdi 1000 i aşıyor kanal sayısı :))))

Herneyse dün akşam nerden geldiyse aklıma keyifle izlediğim bir  talk-show geldi....
Cem Özer'in Laf Lafı açıyor programı...
Her hafta o programı deliler gibi beklerdim.
Programın sonu gelsin diye hatta...
Şaşırmayın hemen, neden sonunu bekliyorsun diye :)
Programın sonunda "yastık altı hikayeleri" diye bir bölüm olurdu çünkü...
Kardeşimle televizyonun dibine girer nefes bile almadan o hikayeleri dinlerdik :)))
O yıllar için çok özeldi bu hikayeler bizim için....
Bir nevi kıssadan hisse misali...

Sabah gelince acaba bulabilirmiyim diye google amcama başvurdum...
O yıllara ait bir kayıt ne yazıkki hikaye bölümünden bulamadım :(
Ancak C. Özer yeniden o programa başlamış bir TV kanalında... Bu sefer Laf lafı Aşıyor demiş programının adını günümüze uyarlayarak...

O eski programlardaki tadı bulamadım evet...
Belki de ben değiştiğimden dolayı...
Ama özel anlarımın bir anısı olarak kalsın buralarda biryerlerde istedim...
Belki sizden de hatırlayanlar çıkar :)))


Hey gidi günler heyyyy :)))

13 Mart 2013

bu sıralarda filmkolik oldum galiba :)


Zaman zaman ilgi alanlarım değişiyor benim... Bazen dizi-dizi-dizi diye gidiyorum... Bazen hobi, bazen kitap...
Şimdilerde ise film...
Bulduğum boş vakitlerde sessiz sedasız geçiyorum tv nin karşısına :)
Bu sebeple bol bol film göreceksiniz blogta... Sıkılmayın sakın :)


Bu filmi kardeşim izle diyeli tam bir sene geçti galiba :) Kısmet bu hafta sonunaymış...
İsminden bilim-kurgu gibi gözüksede alakası yok... Bol ağlamalı, yine erkeklerin sıkılabileceği romantiklikte feminen bir film....

Bir sürü ayrıntı var filmde... Unutmak istemeyeceğiniz, tekrar tekrar izlemek isteyeceğiniz bir sürü ayrıntı...
Hatta çoğu zaman Henry'mi Clare'mi gibi bir duygusal ikileme girdim... Kimdi en çok seven... Kimdi travma yaşayan... Kimdi yok olan...

Hele filmin öyle bir sahnesi var ki... Durmak istedim orda... Durup tercihlerimin hangilerinin gerçekten benim tercihim olup olmadığını sorgulamak...
Henry ve Clare kavga ederken Hanry Clare' e "Seçme şansın vardı" dediğinde Clare "Seçme şansım hiç olmadı" diye yanıt verdiği sahne...
Gerçekten seçme şansı olmadı hiç... Bir zaman yolcusunu ilk gördüğü anda ona inanmış, güvenmiş ve aşık olmuştu... Ömrünü bekleyerek geçirmişti....

Zamandaki yolculuklar tamamen masalsı geçişler olarak aktarılmış.... Her yolculukta burdan ne çıkacak diye dikkatle bekledim...

Yaşayacağın hayatı bilerek yaşamak... Aşkla, özlemle sürekli beklemek... Sonuçları bilmek ama yine de vazgeçmemek...

Filmdeki çocuk karakterler şahane... Hele Alba :) Bayıldım gülümsemesine hatta gücüne...

Final koptuğum yer işte... Yine böğürdüm, ev ahalisini ayağa diktim ama pişman değilim :)

Farkındayım konuyu anlatmadım... Özellikle anlatmıyorum da aslında... Mutlaka izleyin diyorum... Tabi yanınıza bol bol mendil alarak :)


İkinci filmimiz "Mutluluğun Peşinde"

Oğulları Danny'i trafik kazasında kaybeden Becca ve Howie hem oğullarının acısıyla başetmenin yollarını aramaktadırlar hem de çıkmaza giren evlilikleriyle birlikte kendilerini sorgulamaktadırlar.

Ağır ilerleyen bir film... Hatta dönem dönem sıkıldım diyebilirim. Ancak Nicole Kidman o kadar güzel rolünün hakkını vermiş ki... Sırf onun için bile izlenebilir film diye düşünüyorum... Nitekim bu filmle 2010 senesi Oscarlarında en iyi Kadın Oyuncu adayları arasına girmiş...

Howie hiç beklemediğim kadar sabırlı bir koca... Yolunu değiştirmeye, kendini farklı şekilde hafifletmeye çalışsa da karısına aşık bir adam... Becca eşten daha çok anne... Acılı bir anne... Reddetmeyi seçmiş bir anne... Unutmak istemiyor... Çok debeleniyor...

Ağır ilerleyen bir dram filmi... Dram sevmiyorsanız iyice içinizi bayacak bir film... Ama benim gibi bir dram sever için konu ağır işlese de oyuncuların üstün performansı ile izlenebilir seviyede...

Film ağır ilerlese de yadsınamayacak birşey daha varki; konu içten, yalın, olduğu gibi işlenmiş. Abartı yok... Olduğu gibi...

Eğer izleyecekseniz Becca'nın annesine sorduğu bir soru var.... " Bu duygu hiç azalacak mı?"
Filmin kırılma noktası işte....





11 Mart 2013

Hafta sonu...


Hafta sonu yine evdeydim. Evde geçirdiğim hafta sonlarından nefret ediyorum... Temizlik, çamaşır, ütü, yemek derken hoooopppp akşam olmuş ve benim popom daha minder yüzü görmemiş :(((
Yok bu son hafta sonumdu evde... Yeter yaaaaa :)))

Diyetsel durumlar ehhh işte iyi gidiyor diyelim. Ama bu kadar programlılık beni feci kasıyor. Hergün işte ne yiycem diye akşamdan karabasanlar basıyor. Bu dukanın tek kötü tarafı bu galiba...  



Henüz mmmm tatlı, mmmmm börek durumunda değilim :))  Ancaaaaakkk şu yiyip yiyip kilo almayanlar var ya sizi bir kaşık suda boğasım var :)))

Psikoloji biraz bozulmuş galiba ;) Neyse duymadınız siz bunu...









Spora başlamam lazım, ama henüz kendime göre bir program bulamadım.... Biraz daha günlerin uzamasını bekliyorum... Günler uzayınca da bulurum elbet bi bahane daha :))) Bu da sabah itirafı hahahaaa ;)

Bu haftanın şarkısı da bu olsun...


Son zamanlarda feci takıldım :) Tınısı hoşuma gidiyor...

Su gibi akan güzel bir hafta olsun hepimize...
Şimdi iş zamanı :)



8 Mart 2013

hayatını yazsam roman olur mu dedim güzel bir albüm oldu :)


Bu yazı ne zamandan beri taslaklarda bekleyip duruyordu. Resimlerin düzenlenmesini bekliyordu da diyebiliriz. Şükür yapabildim :)

İlk önce oğlumun Gökçisine teşekkür etmeliyim :) İnanılmaz güzellikteki bu kitapla beni buluşturup, paşaya güzel bir anı olarak bu kitap albümü hazırlattığı için ;) Sen bitanesin biliyorsun değil mi?


Dizaynını kendi özel programıyla tamamen size bırakıyor. İsterseniz dilediğiniz kadar yazı eklemeniz mümkün... Diyorum ya roman bile yazabilirsiniz :))


Dilediğiniz kadar fotoğraf yerleştirmeniz mümkün. Şablon ve arka plan resimlerinde oldukça çok seçenek vardı. Hiç zorlanmadım o sebeple. 


Kalın karton kapak seçeneğiniz olduğu gibi - ki biz bunu tercih ettik - deri vs kapakda hazırlayabiliyorsunuz. Sayfa sayısı tamamen sizin tercihiniz :) Özgürsünüz, tabi ki fiyat farkını hesaba alarak ;)

Dedim ya Gökçimiz bu kitap albümü bize hediye edeli çok oldu. Taaa şurdaki yastıklarımızla birlikte gelmişti. Şimdilerde Türkiye 'de de yapıldığını duyuyorum. Ama nasıldır, ne şekildedir inanın fikrim yok... 

Ve paşam...
Sen çok şanslı bir çocuksun farkında mısın bilmem...
Seni çok seven özel bir teyzeye sahipsin...
Şansın hep böyle daim olsun :)

5 Mart 2013

mini kutlamamızı da yaptık rahatladık :)


Bu sene parti yapmasak dedim....
Kabul ettiremedim paşaya...
Hadi dedim o zaman çok yayılmadan mini bir kutlama yapalım :)


Bu sene pastamız örümcekti :) 
Hoş o tarantula istemişti ama tarantula taze bitmiş dedik :))
Vahşiliği dişlerinde buldu pastanın :))
Kocaman kocaman, iyiymiş dedi...

Süslendik biraz yine


Örümceğin yanına minik farelerimizi de kondurduk :))
Şimdi o rahat, ben rahat :)

1 Mart 2013

feminen film olur mu? Olur... Buyrun 2 feminen film...


Hafta içinde film izleyemem normalde... Kendimi rahatlatmak için resmen kendimi kasıp izledim bu filmleri... İyiki de izlemişim :))
İkisinden de inanılmaz zevk aldım...



Michelle Williams muhteşem bir oyunculuk çıkartmış bu filmde. İlk önce onu söylemeliyim. Karşımda gerçekten Marilyn Monroe var gibiydi... O masum seksiliğini, hırçınlığını vede çapkınlığını o kadar güzel yansıtmışki... Bir süre sonra gerçekten Marilyn Monroe'yu izler gibiydim...

Filmimiz "The Prince and The Showgirl" filminin çekimleri sırasında yaşanan bir haftayı anlatıyor... Marilyn'in en problemli dönemleri olsa gerek... Filmin asistanı olan Colin Clark'ın gözünden anlatılıyor..

Marilyn'in tüm korkularını, tüm tutarsızlıklarını olduğu gibi yansıtmış. Özlemlerini de... "Seni seven bir ailen var mı? Öyleyse çok şanslısın" derken duyduğu özlem ve ızdırap tutarsızlıklarının sebebini yansıtmış biraz da.

Gelecek nesillere dahi idol olan bir kadının yaşadığı kaoslar yansıtılmış...

O muhteşem gülüşü, seksapelliği, masumluğu görmek için bile izlenir bu film. Kesinlikle çok sevdim...




Hayatının aşkıyla 29. yaşını kutladığı doğumgününde birlikte olan Marie uyandığında kendini farklı bir hayatta buluyor. Artık 40 yaşındadır... Ve geçen bu 10 senede yaşadıklarını hatırlamıyor...

Aşık olduğu adamla evlidir, çokda güzel bir çocuğu vardır... Kariyerinin zirvesindedir... Banka hesaplarını gördüğündeki sevincine dikkat edin :)

Ama kaybettiği çok şey vardır... Geçmişindeki tüm sevdiklerini kaybetmekle birlikte kocasını ve çocuğunu da kaybetmek üzeredir....

Geçen 10 senede yaşadıklarını öğrenmeye çalışırken kaybettiklerinin iç hesaplaşmasına da girmiştir çoktan...

30'lu yaşları aştıysanız yada benim gibi 22 yıllık deneyime sahip bir 18'likseniz bu filmi mutlaka izleyin. Eminim sizde kendinizden bişeyler bulacaksınız... Bazen gülümseyerek, bazen düşünerek izleyeceksiniz bu filmi....
Belki de yaptığınız hataları göreceksiniz... Kimbilir ?

Güzel, mutlu bir hafta sonu diliyorum hepinize