31 Mayıs 2012

son gündem maddesi üzerine... sezaryen ve kürtaj..

Gündem maddesine gelmeden önce birkaç doğum hikayesi anlatacağım size...

İlk hikaye bana ait...
Sultanım beni doğururken tam 2 gün beklemiş Gülhane'nin odasında... Sancıyla gittiği hastanede bebek geliyor demişler ve tam 2 gün beklemiş öylece... Korkudan mı, anatomisinden mi bilmem sancıları kesilmiş. Sadece bekletmişler ki dönemin en iyi hastanelerinden biri... Kendinden sonra gelenler doğurup hastaneden taburcu oldukça daha çok endişelenmiş, daha çok korkmuş... Ağır bir buhran sonucunda annemi o kışın ayazında pencerenin önünde bulmuşlar hemşireler...
Hiç konuşmadık bu konuyu onunla... Ne yapıyordu o pencerenin önünde hiç öğrenmek istemedim... Hiç kimseye de sormadım.... Doğduğumda bir zenci gibi kapkara getirmişler annemin yanına beni... Boynuma kordon dolanmış çünkü...
Kendi ölümümden değil, benim doğumumla annemi kaybetme ihtimalimi hep düşünmüşümdür bu sebeple...
O dönemde sezaryan dediğimiz ameliyat yokmuydu... Vardı... Ama normali daha makbuldü.... Faydaları henüz bu kadar bilinmiyordu belki ama alışageleni buydu... Bekletildi 48 saat.... Bende yada kendinde bir tehlike yaşanmasına rağmen...

İkinci hikaye oğlumun doğumuna ait...

Normal doğumdan çok korkmama rağmen, doktorumla hep pazarlık halindeydim tüm hamileliğim boyunca...  Normal doğum yapmalıyım mutlaka diyordum. Son ayıma kadar da durum hep böyleydi. Bu isteğimin tek ve tek sebebi vardı, oğlum doğduğu anda kucağıma almak istiyordum sadece... Sebebim duygusaldı yani.. Faydası, zararı irdelememiştim hiç... Benim tercihimdi bu...
Son aya girdiğimizde doktorum sezeryan ihtimaline ısınmaya başla dedi... Yok dedim ısınamam, normal doğum... Sebebini bile sormadım...
Son haftaya girdiğimde oğlum 4.100 gr olmuştu ve kilo almaya devam ediyordu. Artık sezaryen doğum gerekliliğinden ve mecburiyetinden bahsediyordu doktorum ama benim keçi inadım devam ediyordu. Epidural seçeneği de vardı ama buna hiç hazırlamamıştım ki kendimi.... En son doktorumu o kadar çaresiz bırakmıştım ki oğlumun kilosundan dolayı normal doğumun benim için çok büyük bir tehlike olduğunu tokat gibi vurdu suratıma... Sen, oğlun ve ben büyük bir tehlike yaşayabiliriz dediğinde çaresizdim artık ve kabul ettim. Oğlumu sezaryenle doğurduğum gün normal doğum sancılarım başlamış halde girdim o soğuk ameliyathaneye...
Sezaryenle doğum yaptım, şimdi olmalı denilenin aksine...

Üçüncü doğum hikayesi Ayça 'ma ait...
Onun doğum hikayesini uzun uzun anlatmıycam, isteyen burdan okuyabilir... Hikayesini en iyi o anlatabilir çünkü...
O zamanlar tanımıyordum onu, ama tanıdığım ve hikayesini öğrendiğim andan itibaren Ayça başka bir Ayçadır bende...
Tarko mucizedir benim için, Ayça'da o mucizeyi yaratan anne...
Onun tercihi ve onun mucizesidir....

Herkesin yaşamına ait tercihleri vardır... Benim de var, senin de var, bu tartışmayı yaratanın da var...
Birde tercihi dışında yaşanmışlıkların ortaya çıkardığı sonuçlar var...
Yaşamda sadece siyah ve beyaz gibi keskin çizgi yok... Hiç olmadı, olmayacak da...

Şimdi diyorsun ki başımın bakanı tecavüz sonucu oluşan bir hamilelik olsa dahi o çocuk doğar.... Devlet bakar o çocuğa... Nasıl bakacaksın diye hiç sormuyorum... Cevabını bildiğim şeyi neden soruyum ki?

Yine olan kadınlara olacak... Sen bunu yasalaştırdığında ölümler artacak... Parası olan yine bi şekilde işini halledecek.... Ama ya parası olmayan... Şiş, tüy, taş diyecek çözüm bulmaya çalışacak... Kasapların eline bırakacak bedenini...

Hiç bir kadın isteyerek kürtaj yoluna gitmez... Kürtajı savunmaz... Eğer bir kadın o masaya yatıyorsa mutlaka bir sebebi vardır. Bu sebep onun gerçeğidir...

Sayın başımın bakanı bu beden benimdir... Kusura bakma ama bedenim üzerinde pis siyasetine izin veremeyeceğim, vermeyeceğim...

29 Mayıs 2012

tarih tekerrürden değil benim salaklığımdan ibaret...

Akşam işten çıkmışım kafa kazan... Paşam ben anneannemde kalacak demiş... Evde de dağ şeklinde ütü bekliyor... Ayaklarım geri geri gidiyor bu sebeple... Arabaya binmişim, direksiyonu eve doğru mu kırsam yoksa korkulu rüyam ütüden kaçsam mı diye hesap ederken tüm hamaratlığımı omzuma yükleyerek eve doğru kırmışım direksiyonu...
Kafamda planlar kuruyorum safinazımla ilgili, ara gaz veriyorum hatta kendime...
Aaaaaa oda ne ayağım gazda ama araba tekliyor :( Sağa doğru hafif yanaşıyorum oda ne araba durdu... Çalışmıyor... 
Offffffffffffffffffff....
Bu BİR değil, İKİİİİİİİİİİ hiç değil, bunu ÜÇÜNCÜÜÜÜÜÜÜÜÜÜ kere yapıyorum :((
Benzinim bitttiiiiiiiiiiii :(
Bu tamamen benim suçum, ihmalkarlığım ve boşvermişliğimin hediyesi...
Kırmızı ışığı görmedinmi demeyin sakın bana zira oda bir ihmalkarlık eseridir. İkaz lambam 6 aydır yanmıyor ve ben ihmal ediyorum. Geçen ay bakım yaptırdım ama onu söylemeyi unuttum...

Şimdi çözüm bulmam lazım acilen... Seçenekler film şeridi gibi geçiyor gözümün önünden... Docaya haber veremem zira ilkinde onu aramıştım. Tekrar aynı teraneleri duyamıycam. Bıdı bıdı bıdıııııların arkasından kahkaha efekti duymak istemiyorum...
Evet bir arkadaş çözüm olacaktır ama kim!!!! Bu saatte kim çarşılardadır, bizim çocuklardan da olmaz... İkinci kere aynı olayı yaşadığımda onları çağırmıştım.... Onlarda olmaz, sil kafadan...
Offff niye korna çalıyorsunuz ki... Ne var bunda !!!!!
Kapıları kilitleyip gidesim var.... 
Çekiciiii evet çekici niye aklıma gelmedi ki... Hepsini tanıyorum zaten :) İşimi hallederler hemen...
Biri kazada, Susurluk tarafındaymış olmadı... Diğeri yemeğe gitmiş eve, gelecek ama 45 dk ya kadar. Nasıl beklenir ki 45 dk. 
Aaaaa polissss :(((
Nasıl yaaaaa :(((
Ben bu adamı tanıyorum... Kimdi bu yaaaa..... 
Elinde pet şişe var aaaa benzin :)))
Benzininiz bitmiş, haber verdiler getirdik demesin mi? 
Şeyyyyy, kemm, kümmm.... Nerden duydunuz? 
Çekici Ahmet dedi sigortacı abla yolda kalmış, benzini bitmiş diye... Bizde yakındık, geldik...
Hahhhaaahhaaaaa :)) Rezil olmamak için ben kimseye haber vermezken emniyet camiasına da rezil olduk yaaaa :)) 
Benzin boşaltılıyor şimdi depoya, aaaa sizin araba LPG li diyor polis...
Ben artık yüzsüzüm ya cevap basit, o sabah bitmişti iş dönüşü almayı planlıyordum...
Polis gülüyor, ben gülüyorum...
Yoldan geçenler bakıyor ne oldu diye....
At kendini kör kuyulara Şebnem :))))
Bildiğiniz kör kuyu varsa hemen haber verin geleyim o tarafa doğru  :))))







26 Mayıs 2012

Akşam Güzelliği

Bugünlerde hep detaylara takılıyorum galiba. Dün akşam beyazdaki darbukacı ve davulcuyu 2 sn fazla görebilmek için tüm geceyi koltuk tepesinde tüneyerek geçirdim. Tüm program boyunca toplasan 10 dk görüntüye girmemişlerdir belki ama o mimikleri, işlerini zevkle yapmaları keyiflendirdi beni işte :))

Ah güzel seslim, dostum, güldürenim... Keyfime keyif kattın ya dün gece, ben daha ne isterim... Eski günlerdeki gibi usul usul dedin ya;

O mavi gözlü bir devdi, minnacık bir kadın sevdi...............

Eskilere gittik ya yine seninle... Sırtımdaki yükler kalktı ya bir an olsa da... Kucakladın ya beni kilometrelerce uzaktan sesinle... Ne derim ben sana artık :)

Bak bu eksik kalmasın şimdi...



Ebruli açan hanımelleriyle... İyi ki varsın güzel yüreklim...

24 Mayıs 2012

tokalaşma üzerine gıcık olduğum durumlar..

Evet itiraf ediyorum, takıntı haline getirdim bu durumu. Amaaan taktığın şeye bak demeyin, işiniz gereği günde en az 30-40 defa tokalaşmak zorundaysanız takıyorsunuz bu duruma elinizde olmadan :)
Kişisel gelişimciler, davranış bilimciler, beden dilciler bu konunun üzerinde neden kafa patlatmışlar da demiyorum artık. Hakikaten bilmeli insan ne yaptığını, karşısındakinin psikolojisini nasıl etkilediğini fark etmeli. Tamam abarttım, abartmakta üstüme yoktur zaten :) Ben konuya devam ediyim en iyisi...

Şimdi adamın teki gelir. Hoşgeldiniz der elinizi uzatırsınız. Adam elinizi öyle bir kavrayıp sıkarki, parmaklarınız kırılacak zannedersiniz. Amaç bellidir aslında, seninle iş yapmaya geldim ve ben güçlüyüm sinyalini vermektedir çoğunlukla. Arkadaş, karşındaki bir kadın. Kibar ol biraz. Bilek güreşi yapmayacağız seninle, sadece arabanmıdır, işyerinmidir sigortalatıp gideceksin işte. Güç gösterisine gerek yok... Taktım ya ben bu duruma, hemen karşılığını veriyorum. Şükür kaslarım çalışıyor, bende güç gösterisinde bulunabilirim. Burası benim işyerim ve bu işi bilen benim diyorum kısaca. Hahhaaa rahatım artık :) Görüşmeye sakin devam edebilirim.

Yine bi başka insan, yine elini uzatıyorsun. Bu sefer sıkmakla beraber elini deli gibi aşağı yukarı sallıyor. Daha tokalaşma esnasında başlıyor anlatmaya. Offff diyorsun içinden, elimi sallayınca beynime kan pompalanıp ben daha iyi anlamayacağım seni. Aksine elime koluma, odaklandığımdan anlamıyorum dediklerini. Bak bön bön bakıyorum suratına...

Bibaşka adam yandan yandan ağır adımlarla gelir, uzattığınız elinizi tam 3 parmakla sıkar (Baş, işaret ve orta). Yuhhhhh.... Vebalı değilim yahu. Nedir bu kendine güvensizliğin. Tavan yapmışsın resmen. İçten pazarlıklı haller, ehemde kühümde. İşte bu yüzden siliksin, gözükmüyorsun. Görmüyorum seni, hey oradamısın...

Bi adam daha var, bu sıralarda hükümetimle beraber çoğalmaya başladı hatta bu tipler. Geliyor paldır küldür ama sakin tavırlı. Bu ne tezatlık yahu ! Sonrası elin havada kalıyor. Bomboş.... Zaten odada iki kişi iseniz ve odadaki diğer kişi erkek ise konuyla alakalı olmasa da onunla konuşmaya çalışmalar gibi abuk bir gayret. Ne oldu şimdi.... Elime dokunduğun anda ne oluyor, namusunmu kaçıyor. Yada ben sana tecavüzmü etmiş oluyorum. Sen art niyetliysen ben sana ne yapabilirim ki? Kiminle konuşursan konuş, işini halletmek için eninde sonunda bana mum olacaksın ve ben sana kusura bakma ama sağ elimle sol kulağımı göstereceğim. İstersen milyarlar kazandır hiç farketmez. Sen beni bireyden saymayıp, birde üstüne tüüü edepsiz muamelesi çekersen böyle olur. Kendin ettin, kendin buldun...

Yine bi başkası... Herşey normal gidiyor. Konu para meselesine geliyor, başlıyor abukluklar... Ver elini bakıyım diyor. Hııı neden vericem, niye, gidiyormusun, daha poliçeni almadın gibi bakışlarla adamın suratına bakarken adam masanın önüne çoktan ilerlemiş ve elini uzatmıştır. Ve mebcuren sende uzatmışsındır. Başlar sallamaya 500 bak bi kuruş fazla olmaz diye... Hey allahım yaaaa. Kurbanlık koyun pazarlığı yapmıyoruz, şaşırdın sen. Sen kolumu son kuvvet salladıkça bizim şirket fiyatları İMKB gibi aşağı yukarı oynamayacak, değişmeyecek yani.... Ama ile başlayan cümleler anlamsızdır şimdi ve kolumu kurtarmaktan başka bir şey düşünmüyorum ben şimdi. Kolumu kurtardığım anda yine benden aynı şeyleri duyacaksın, anla artık :))

Birde kadınlar var tabi elinizi uzattığınız anda sizi öpmeye çalışan. Dur daha yeni tanıştın benimle, yapış yapış olmamız işimizi daha kolay halletmemizi sağlamayacak. Ben seni tanıyım bi, kendime yakın hissediyim hele bekle. İlk karşılaşmada bu kadar haşır neşir olmamıza gerek yok...

Çok uzattım, dimi :)) Daha da var aslında ama sakinleştim yazınca...
Bu sadece ofis halleri ... Birde davet, toplantı, yol, ev halleri var bu konunun. Onları da başka bi dellendiğim zamana bırakıyım :))
Şimdilik hoşçakalın, dostçakalın :))

22 Mayıs 2012

evimin yıldızı...

Biz her baharda böyle bi minnak buluruz :) Besleriz, severiz, okşarız... Sokağımızın kedileri severler paşamı :)
Bu minnakı evimin yıldızı diye seviyor paşam. Anne eve alalım demesini gardımı alarak bekliyorum şu anda. Ama paşamın sevmesine henüz izin vermediğinden sanırım bu eyleme başlamadık. Birde deli divane annesini arıyor kıyamam...
Her sabah, akşam süt veriyor koştura koştura, hatta bugün mama alacağız reklamlarda çıkanlardan olsunmuş, sağlıklı beslenmeliymiş evinin yıldızı :)
Birde veteriner araştırmam tembihlendi sabah sabah :) Neymiş efendim, gözünün teki çapaklıymış. Baktırsak iyi olurmuş :) Allahtan veterniner bi arkadaşım var da konuyu hemen halledeceğiz paşamın hatırına bugün.

Evimin yıldızının yıldızı, bak senin için seferberlik ilan ettik. Bakalım ne zaman sevdireceksin kendini bize :))

21 Mayıs 2012

karmakarışık bir post :)


Çılgın kızlar ekibi toplandık yine hafta sonu.
Çocukların hiç sesi çıkmazken bizde ne ararsan vardı :)) Bol atraksiyon, bol kahkaha, bol dedikodu... Bu sefer koltuklardan bile atladık hahaaaa :)) Ne yorgunluk kaldı, ne stres :))


Domates tohumlarım filizlenmeye başladı :))) Gidip gelip seviyoruz onları paşamla :))


Biberlerimden ümidi kesmiştim artık çıkmayacaklar diye ama bu hafta onlarda kıpırdanmaya başladı... Çileklerden hiç görüntü yok ama :(
Millet balkonuna çeşit çeşit çiçek eker ben domates biber işte :)) Takmıştım, denemem gerekiyordu mutlaka. Sonuca göre gelecek yaz balkonu seraya çeviricem hafiften...


Buda pazar günün en kandırmacalı fotosu :))
Ben gelip geçerken paşam ne güzel kitap okuyor diye sevinirken meğerse kitabı kendine kalkan yapıp uyumakla meşgulmüş :)) Bide demez mi uyanınca, gözlerimi de dinlendirdim diye hahaaaa :)) Benim kıvırtmalarımı bana satıyor sıpa hahaaaaa :))

Şimdilik hoşçakalın...
İyi haftalar hepinize...

18 Mayıs 2012

sirk maceramız..


Dün akşam paşamla sirke gittik. 
Güzel sayılabilecek bir showdu.




Kızlar çok güzel anne diye diye ağzı açık izledi akrobasi gösterilerini...
Ağzı açıklığı kızlardan mı, yapılandan mı bilemedim dolayısıyla :)


Hele fenerbahçe galatasarayı 3-2 yenince çooookkk keyiflendi...
Yaşasın diye diye...


Sihirbazı göz yanılması değilmi diye diye izlese de kadın kaplana dönüşünce nasıl olur bu diye ağzı açık kaldı...
Kadının nereye kaybolduğunu sorguladı durdu :)

Ama;








Bu sefer hayvanlarla yapılan gösterileri hiç sevmedi.
Nedenini sorgulamadım...
Eve gelince anlattı izlediği belgeseli...
Onlar okyanuslarda çok mutlu dedi...
Aynı senin gibi değilmi dedim...
Onlar da evlerinde mutlu...
Merhametli duygusal kuşum benim...

17 Mayıs 2012

bu sabah,


Bu sabah her zamaki gibi
Binmişiz arabamıza
Açmışız son ses müziği
Enerji topluyoruz, bağıra bağıra şarkı söyleyerek
Radyoda üstteki şarkı denk gelmiş ve ben yine avaz avaz şarkıya eşlik etmişim
Paşam da gevelemiş ağzında işte nakarat kısmını
Şarkı bitmiş
O: Anneeee sen yaşlanıyorsun galiba
A: Yooo neden, yok öyle bişey oğlum (Tam kalbimin üstünde hançerin ucu dikkat et)
O: Yok yok yaşlanıyorsun baksana şarkıyı ne biçim söyledin
A: Ne biçim söylemişim canım, herzamanki gibi allaaa allaaa (Sabah sabah senin içine hangi canavar kaçtı)
O: İçli içli söyledin anne, gençliğini özledin dimi şarkıyı dinleyince
A: Oytun ben gencim zaten (Ben ne yaptım şimdi sana, sen neden böyle yapıyorsun)
O: Anne bu bana bebeksin demek gibi bişey oldu galiba
A: !!!!!!!!!!!!!!!!!!! (O hançeri al vur kalbime daha iyiydi)
O: Üzülme anne sen, üzüldükçe buruş buruş olursun
A: Oytun sen ödevlerini bitirmişmiydin (Hançer haaaa al sana dönsün o hançer şimdi seni vursun)
O: !!!!!!!!!!!!!

16 Mayıs 2012

aç tavuk rüyasında kendini nerede sanırmış :)


Gün içerisinde yoğunlaştığım bir konuyu rüyalarıma taşıyabilme kapasitesine sahibim ne yazık ki. Bazen çok ürkütücü olabiliyor bu durum ama yapılacak bir şey de yok. Uzaktan kumandam yok maalesef. Model yılım sebebi ile bazı fabrikasyon hatalarım var işte böyle :))

Dün yine kıpır kıpır rahatsızlıklar meydana gelmeye başladı ruh halimde. Yay kadınıyım ya yine dürttü bişeyler işte :) Bağladım psikopata ve evde yapılabilecek değişikliklerle ilgili tadilat tamirat planlamalarına giriştim. Giriştim diyorum yanlış anlaşılmasın icraat yok henüz beyinde konu... Sonuç mu...

Eve toplamışım bi sürü usta. Ama ustalarda usta hani :)) Çıkmışım sandalye tepesine başkomutan edasıyla onu yık, bunu kaldır diye komutlar yağdırıyorum. Arka taraflardan biri bağırıyor bu ne olacak diye bakmadan fırlat diyorum :) Sonra eve bişeyler oluyor, yıkılmak üzere başıma. Yetişin diyorum, tahta direkle destek yapıyoruz yıkılmasın diye. Avaz avaz bağrınmaya başlıyorum hiçmi aklınız yok kolon yıkılırmı diye. Sen dedin ya diyorlar tırsıyorum. 2. kata kepçe sokmuşum bide evin içinde dolanıp duruyor. Bir bakıyorum içinde ayakkabılarım var. Aaaaa ne yapıyorsunuz siz diyorum. Fırlat dedin ya diyorlar yine. Tek tek alıp seviyorum bappalarımı, ben sizden ayrılırmıyım diye hahaaa :)) En son yeniden kolon örmeye çalışırken ara kat çıkabilirmiyiz diye vinçle kaldırmaya çalışıyordum üst katları.

Uyandım, kan ter içinde.... Duvarlara baktım hemen, sağlamlar allahtan :)
Şimdi aç tavuk nerdeymiş anladınız mı? Hatta bunun daha kaba bir tabiri de var ama ben bunu söylemiyim şimdi :))


Foto kaynak: Buradan

15 Mayıs 2012

danny geliyormuş :))


Danny Brillant geliyor. Kadife seslim :)
11 Haziran 2012 Harbiye Açık Hava Tiyatrosunda.
Pazartesi ama ben yolunu bulurum dimi bulurum :))
Evrene doğru güzel mesajlarımı yolladım bile :))
Evet ben gidiyorum, gidiyorum dimi :))

Bol fotolu bir Safranbolu...

Geçtiğimiz hafta çıktığımız turda Amasra'dan sonra Safranbolu'ya geçmiştik. Ama bir türlü yazmak kısmet olmamıştı. Bulutlu bir havada tamda sırası dedim :))


İlk durak Hıdırlık Tepesi... Safranbolu ayaklarımızın altında..



Hele bu ağaç, bilseniz beni ta nerelere yolculuğa çıkardı ...
İhtişamı göz kamaştırıcıydı...



Arasta'nın ortasındaki saat...
Gölgeler nasıl vurdu bilemedik :)) Bizim eski camidede var bi tane. En güneşli havada bir bilen kişiyle keşfe çıkıcaz inşallah :)



Odun ateşinde pişen kahvenin yeri bi başka... Edilen sohbetinde...
Esnaf konuşkan, çok seviyorlar memleketlerini anlatmayı...


Yemeniciler çarşısı... 

 Oğluşla seyrederken hayran kaldık cam işçiliğine... Vaktimiz olsa saatlerce sohbet edip, seyre dalabilirdik...
Şimdi Bursa dolaylarında bir cam atölyesi araştırmaktayım gidip birkaç deneme yapmak için...
Paşam soruyor hergün, buldunmu camcı diye...






Kaymakamlar Konağı...


Böyle bir konakta yaşamak isterdim dedim...
Kimbilir belki emeklilik günlerimde :)





Şu konağı satın almanın hayalini bile kurdum :))


Safran Sabununu çok sevdim... Bizim zeytinyağlı sabunumuza benziyor ama koku biraz daha hoş...


Safranbolu simidi... Tattık beğenmedik... Tatsız tuzsuz bişey :)) Yada bize öyle geldi...


Ve Safranbolunun en ünlüsü kuyu kebabı...
Pastırmalı ekmek arayıp bulamadık da :))
Kadıoğlu Şehzade Sofrasını tavsiye edebiliriz size... Ama ayran isterken sodasız ayran isteyin. Ayranı ekşitmek için soda koyuyorlarmış içine. Tadı fenaydı. Böylece bişey daha öğrendik :))


13 Mayıs 2012

anneyim ben biliyorsunuz değil mi :))


Anneler günü benim için çok önemli değildir aslında.  Oğlumun yanında ben hergün anneyim, hergün benim günüm :)
Anacığımın varlığından önem arz eder sadece. Onun yanında yapmacık kalır anneliğim çünkü.
Dolayısıyla sabah anacığımın dizi dibinde yapacağım sabah kahvaltısıdır benim için günün en anlamlısı. Vede öpeceğim o güzel elcağızıdır...

Ah anam, allahım eksik etmesin başımdan seni. Hep böyle mutlu, sağlıklı ol başımda, başımızda....

Oğluşum, paşam, ciğerim... Gün gelir koca bi adam olduğunda sende benim gibi hissedebilirsen şayet ben evet başardım diyebilirim. Takdir edilmek değildir çabam. Her daim omzumda omzunu hissetmektir sadece...
Sizi çok seviyorum :))

Küçük bir not: Buraya kendi fotoğrafımı koymak pek adetim değildir (Sürekli okuyanlar bilir). Geçen hafta oğluşumun çektiği bu fotoğrafı onun çok sevmesidir sebep sadece vede tabiki benimde çok sevmem :)

12 Mayıs 2012

canıma, karındaşıma...




Yaş kemale erince insana daha çok koyuyor ayrılıklar.... Özellikle böyle özel günlerde...
Üşengeç ablan bugüne dair bir sürü şey planlamıştı senin için ama kah üşengeçliğinden kah leylek havada durumlarından yapamadı. Ama bu yapmayacak anlamına gelmiyor ;) Benim postacı bilahare kapını 3 kez tıklayacak :))



Biz seninle hep farklı olduk...
Ben siyahsam, sen beyazdın...
Ben aysam, sen güneştin...
Ben hercai menekşe, sen sarı papatya :))
Şimdi diyorum ki iyi ki bu kadar farklı olmuşuz birbirimizden. Farklı renkler getirmişiz birbirimizin hayatına...

Ergen dönemlerimiz aklıma geldi bak şimdi :) Nasıl da deli ederdik birbirimizi...
Ben uyumak istediğimde tıpır tıpır ranzanın tepesinde aloculuk oynayalım diye beni deli ederdin :))
Gittiğimiz her sinemada deli gibi hönkürdeyerek ağlar seni rezil ederdim. Her sinema çıkışında seninle bi daha sinemaya gitmiycem derdin ama yine giderdik.
Araba kullanmaya ilk başladığımızda ve arabayı babamdan kaçırdığımız günlerde arkadaşlarının yanına benimle gitmek zorunda olmana sinir olurdun. Tabiki bende :)) Aynı durum benim için de geçerliydi tabi...
İlk kazanı ben yaptırmıştım sana arabayı park ederken :))) Ağacın budağına küt diye çarpmıştın arabayı ben gel gel diyorum diye :))
Öpülmekten hiç hoşlanmadığın halde bir köpek edasıyla öperdim seni :)) Şapır şupur.... Çıldırırdın...
Haaaa birde buzdolabında sakladığın aburcuburları of ettiğimde çok bozulurdun...
Biliyorum işkencelerim devam etmesin diye kaçtın bu kadar uzaklara :)))

Özledim, özledik seni sarı papatyam... Ama biliyoruz ki sen orda mutlusun.... İyisin...
O yüzden biz de çok takmıyoruz artık bu uzaklığı :))

Canım kardeşim iyi ki doğmuşsun, iyi ki benim kardeşim olmuşsun...
Nice mutlu yaşlara bitanem...
Nice birlikte mutlu yaşlara....
Bu akşam bi kadeh doldur bol buzlusundan.... Masaya da ilave 3 tabak ;) Eski günlerdeki gibi... En şahanesinden kutla bu günü....
Seni çok seviyorum, seviyoruz....
İyi ki doğdun Gökkkcciiii :))

Ablan....

11 Mayıs 2012

paşamdan seçmeler...

Paşam bugünlerde tam aksiyon havasında... Her gün yeni bir laf, yeni bir kriz :))
Unutmadan not ediyim. Zira oğluna okutacağım o baba olunca :)) Nerden mi çıktı ?
Buyrun olay 1;

Geçen gün akşam anneanneden aldım, ödevleri benimle yapacakmış paşam. Odasını da istemedi, kuruldu mutfak masasına... Başladık ödev yapmaya. Soyadının nereden geldiğini öğreniyoruz. Bir yandan da özgeçmişini hazırlıyoruz. Tatlı krizi tuttu bir anda.. Ödevler bittikten sonra dedim ama yok dinlemez. Gözü döndü bir kere tatlı diye. Ama anne üşeniyor, krizi hafiften atlatmak istiyor (Üşengecim bazen kabul ediyorum) Hadi dedim sana sürpriz Ahmet Dede tatlısı yapıyım :)) Ooooo yeni bir tatlı. Halbuki herzaman yapılan bişey ama annesi isim koyuverdi basitliği kapatmak için :))
Ödev yapmaya devam ederken muzlar dilimlendi, üzerine bal döküldü, üzerine de ceviz rendelendi... Al dedim tatlın...
Başladı kaşıklamaya :)) ve sonrası diyaloglar

Oytun: Hmmmm çok güzelmiş...
Anne: Afiyet olsun paşam...
O: Bende oğluma böyle tatlı yapacağım ve yedireceğim kendi ellerimle..
A: !!!!!!!!!! Hangi oğlan ???????????
O: Benim oğlumaaa anneeee...
A: ??????
O: Ben Yağmurla evleneceğim ya bizim oğlumuz olacak ona yapacağım adına da Oytun tatlısı diyeceğim yaaaa..
A: Hııııııı :) Peki :)))))

Ne denir ki paşaya şimdi... Tabi sustum, hemde çok sustum :))

Dün akşam yaşanan bir kriz yine. Olay 2;

Anneler günü için malum reklamlar cıngıl cıngıl heryerde. Bizimki anneler gününe ne alacağım derdine düşmüş. Anneannesi resim yap annene demiş. Amaaa yookkk. Birileri eliyle yapılan şeyin yanında mutlaka bir hediye olması gerektiğini söylemiş ve bizimkini bir endişedir salmış. Anneannesine söylemiş, anneanneside babasına havale etmiş, ama bizimki babasından pek bir ümitsiz zira geçen hafta çıktığımız gezi için bir miktar para kopartmış, alamayacağını düşünüyor gamlı baykuş :)) Ama bana da söylememesi lazım tabi :))
Bizimki salya sümük ağlaya dursun ben anneanneden kriz ipuçlarını almakla meşgulüm gizli gizli...
Arabaya bindik, bizimki hala ağlıyor...

A: Oğlum niye ağlıyorsun söyle belki ben sana bi çözüm bulurum...
O: Söyleyemem çünkü seninle ilgili, sana sürpriz olmalı...
A: Hmmmmm... Peki bir arkadaşının başına gelmiş olsa mesela bu olay... Arkadaşında çekiyordur belki aynı sıkıntıyı...
O: Arkadaşımın sorunu ama tamam mı...
A: Tamam :))))
O: Arkadaşım annesine hediye almak istiyor, ama parası yok. Babasından da isteyemiyor...
A: Hmmm evet çok zor bir durum :) Arkadaşının bir kumbarası vardır belki ve içi para doludur...
O: Yok yoookkk kesinlikle olmaz. O bisiklet parası çünkü. Olmaz...
A: Hmmm resim yapsın annesine birde yanına mektup yazsın annesi emin ol çok mutlu olur.
O: Onları yapar zaten ama elle yapılan şeyin yanında hediye olması lazım...
A: Hmmmmm arkadaşına söyle o zaman belki çorap çekmecesinde falan parası kalmıştır.
O: Nerden kalacak ki...
A: Belki okul harçlığından para düşmüştür anneside onu çorap çekmecesine koymuştur...
O: Aaaaa bakıyım yok yok söyliyim baksın...

Tabi çorap çekmecesine o babasıyla kapıda oynaşırken acilen para bırakılır :)) Babaya bana hediye alacak oğlum para ver denilmezki :)))

Önümüzdeki günlerde bakalım hangi krizler bekliyor bizi :))

10 Mayıs 2012

Amasra notları

Bu sene leyleği hem havada hem yerde gördüğümden galiba hep kısa zamanlı turlardayız :)) Geçtiğimiz haftasonuda Amasra/Safranbolu turundaydık.

Kısa bir zamana çok şey sığdırmaya çalıştık. Çok yorulduk ama tüm yorgunluğumuza değdi...

İşte fotoğraflarla Amasra...



Hala ilçe merkezinden denize girilebiliyor olması çok hoş. Henüz çok kirlenmemiş doğası. Aman kirlenmesin zaten...


Amasra Kalesi


Amasra Kalesinden gözüken Atatürk silueti


Kalenin içinden geçilerek çıkılan Ağlayan Ağaçtan Amasra manzarası...
Ağlayan Ağaç Çay bahçesinin çayı çok lezzetliydi :) Bu arada bir çoğunuz biliyorsunuzdur mutlaka ama ben yeni öğrendim hemen not düşüveriyim buraya...

Bir çok yerde karşımıza çıkan bir ağlayan ağaç meselesi vardır. Bu ağaçlar hakikaten ağlarmı hiç te ağlarken görmedim derken bu iş açığa çıktı nihayet... Bu ağaçlarımız Selvi ağacıymış, denizden ve rutubetten aldığı nemi senede 3-4 kez oda Nisan Mayıs aylarında olurmuş genelde yapraklarından çiseleme, damlama şeklinde yaparmış. Halk arasında buna ağaç ağlaması derlermiş... Öğrendim artık unutmam :)


 En popüler restaurantı, Canlı Balık... Balığı falan boşverin de Amasra Salatası muhteşem... Herçeşit yeşilliğin konulduğu salata yörenin meşhurlarından ve hakda ediyor yani :))


Çekiciler Çarşısı



Tekne Turu mutlaka yapmalısınız. Zira yunuslarla birlikte yol alacaksınız büyük ihtimalle... Tavşan Adası, Dikilitaş ve Amasranın coğrafik yapısını rahatlıkla izleyebileceğiniz 45 dk süren bir tur.





Çakraz köyü sahili... Kumuna bayıldım...
Eminim daha görülecek bir sürü güzelliği vardı Amasranın...
Bir dahaki sefere artık...

9 Mayıs 2012

bir dilek hikayesi.....

Paşamı büyütürken hep istedim ki hayata bağlı olsun.... Her anın tadını çıkartabilsin... Kör olmasın... Farklı pencereleri olsun.... Dinlenecek sözü olsun...
Hayal kurmayı bilsin.... Ama gerçeklerinde farkına varsın...
İnsancıl olsun... Merhameti bilsin... Sevebilsin... Sevilmenin tadını çıkartabilsin... Güldüğü kadar ağlayabilsin... İçindeki gibi olsun... Maskeleri sevmesin... İçindeki enerjiyi hep güzelliklere yorsun.... Nefretten uzak olsun...

Her annenin çocuğu için sağlık ve huzurdan sonra dileyebileceği şeyleri diledim hep... Oya gibi ince ince işlemeye çalıştım...

Hayallerine, dileklerine inanan bir çocuk oldu... Şükrettim...

Bu sene ilk defa hıdırellezi anlamını bilerek, inanarak, coşkulanarak geçirdi benimle...



Çok ciddiydi dileklerini listelerken... Çok düşündü...
Hatta birkaç kere değiştirdi....


Ezberledi söyleyeceklerini.... "Hızır İlyas karada, Hızır Nebi deryada, Allahım sen bilirsin, Erdir bizi murada" diyerek attı dileklerini denize...


O kadar inandı ki dileklerinin gerçekleşeceğine hemen aşıdan ağrıyan kolunu kontrol etti :)) Ağrımıyordu artık yaşasııınnn.... Öyle hissetti çünkü.... Diğerleride olacak yaşasın demesiyle teknenin biraz ilerisinde yunuslar belirdi. Atlaya atlaya geçtiler yanımızdan.... Kesin olacak dileklerim diye bağırdı yine sevinçle... Yunuslar bir işaretti sanki hepimiz için..

Bu arada hemen bir not: Amasra sahili yunuslarla doluydu... Harikaydı...

Hepimizin dileklerinin gerçek olması dileğiyle, şimdilik hoşçakalın...