28 Şubat 2018

Bu hafta #8


Gecikmeli olarak merhabalar...

Cuma gününden bu yana tansiyonumla debeleniyorum. Daha önce hiç böyle bir sorunum olmadığından baş dönmelerimin sebebini bilmeden evde yatıp duruyordum ki sağolsun Tülüşüm tansiyon bu tansiyon diyerek aydınlanmamı sağladı. Sebepsiz 20 lere kadar fırlayan atarlı bir tansiyonum var benim artık ve tetikleyen neyse hâlâ bilmiyoruz. Kardiyolojiden başladık, dahiliyeden çıktık... Henüz sabit bir durum yok. Ayın 12 sinde sintigrafi randevum var, bir de gizli şekerden şüpheleniyorlar. Şimdilik ilaç kullanmaya başladım tansiyon için... 15 günlük bir takip sürecine başladım, hayırlısı diyorum...

Bizim ergenlerin fen dersi için proje meseleleri vardı, erken erken hallettik şükür. İlk defa yumurta-kapı ilişkisini kullanmadık ya ana oğul, kendimizle çok gurur duyduk :))


Bu hafta film ve kitap hak getire bende yine... İpin ucunu feci kaçırdım... Bu hafta izlemem lazım ama baş dönmem hala devam ediyor ve tam midemin üzerine oturan öküz benim rahat nefes almamı bile engelliyor. O sebeple çok umutlu değilim filmleri bitirme konusunda.. İzlediğim kadarıyla Cuma günü Oscar tahminlerimi yapacağım, bir aksilik olmazsa tabi.... Pazar da malum tören var ♥

Malum Oytun'un kutlu doğum haftasıydı bu hafta. Bu sene sınıfta kestik pastasını. Kısa bir eğlenmece yaptılar ve bizim ergen pek mutlu oldu bu durumdan. Akşamda aile içi bir kutlama ve sürpriz konuklar derken paşacım da kutlamalara doydu sanırım :)

Bu hafta liste yok, halim takatim olursa doğaçlama takılacağım ;)

Bu arada sizleri ziyaret edemiyorum, ekrana baktıkça baş dönmem artıyor sanki, lütfen kusuruma bakmayın. Söz veriyorum en kısa zamanda açığı kapatacağım...

Sağlıcakla kalın...


22 Şubat 2018

Ergene sesleniş :))


İleride hatırlar mısın bilmem ama arada böyle önemli zamanlarda, bir açıklama falan yapılması gerektiğinde Ulusa Sesleniş diye bir program koyarlar ve her kanalda aynı saatte o yayınlanır. Sana her sene yazdığım bu yazıları şimdi ona benzettim :))) Cumhurbaşkanı gibi bir anan var oğlum ahahahaaaa :))) Kıymetini bil :))))

Sen ergen ergen evrilmeye başladıkça bu yazıların senin gözünde çok da önemli olmadığını düşünüyorum. Erkekler bu tarz şeylere pek önem vermezler genelde. Her ne kadar senin bu konuyla ilgili hassasiyet ayarlarınla oynamaya çalışsam da genlerinin galip gelme olasılığı yüksek. Sen kıymet bilmezsen belki ileri de bir kızın olursa "ayyyyy babaannem ne tatlişkoymuş, neler yapmış babama" der belki 😂😂😂 Bu anılarımızı derler, toparlar...

Oflamaaaa bana, bugünkü hissiyatım böyle 😃

Hatta evrimini de yerleştireyim buraya tam olsun 😉


Gel şimdi klasik stilimize dönelim ve geçen 1 yaşımıza kuş bakışımızı yapalım seninle...

Bu yıl okuma alışkanlığı konusunda level atladın. Bir okuma zevkin oluşmaya başladı. Polisiye, macera seviyorsun şu sıralarda. Devamının gelmesini diliyorum.

Okul konusunda radikal bir değişiklik yaşadık. Asla ve kat-a dediğim özel okula geçiş yaptık bazı endişelerimizden dolayı. Sen çok mutlu oldun bu duruma ve oldukça kolay bir şekilde adapte oldun. Bazen acaba daha önce mi yapsaydık dediğim de olmadı değil hani ama maddi olarak yorulduğumuz da bir gerçek. Bunu anladığını ümit ediyorum :) Ki öyle de davranıyorsun zaten, teşekkür ederim bu konuda sana ♥

Bu sene ikimiz bir ilki gerçekleştirdik ve ilk defa bir gemi seyahatine çıktık. Benim zamanımda bir aşk gemisi dizisi vardı ve ben o gemide olmayı çok hayal ederdim hep. Ben hayalimi gerçekleştirmenin mutluluğundayken sen hayal kırıklığına uğradığını söyledin. Meğer gemi turu, gemi turu deyince biz sen ultra lüx bir yatla mavi tur hayali kurmaktaymışsın 😂😂😂 Bu halin bizi çok güldürse de ileride inşallah gerçekleştirirsin oğlum dedik ♥

Geçenlerde bana anne ben sevgili yapayım mı diye sordun. Yap oğlum, aday var mı hani dedim şaşkınlıkla. Sende bana meraktan sormuşsun meğer, galiba arkadaşlarının ufak ufak böyle şeyleri olmaya başladı. Sende bir heves ettin. Karşı cinse karşı ıyyykkkk modundan şu an utanma moduna geçtin zaten. Hatta kalem kutuna bir not bırakmışlar "Oytun senden çok hoşlanıyorum"  diye. Deli gibi aradın da bulamadın kızı. Trollediler galiba diye de pek üzüldün :)) Üzülme oğlum inan bunun da zamanı gelecek... Bir süre daha şu kızlardan uzak durma halinde kalsan bir anne olarak emin ol çok mutlu olacağım 😉

Bugüne kadar aynaya hiç bakmadığın kadar aynaya baktın bu sene. Saçlarım şekil, önümden çekil modun hiç eksik olmadı. Yok orası kalkıyor, yok burası kalkıyor diye söylendin gezdin. Hatta bir saç kestirdiğinde saçına fön çektirdin de allahım bu çocuğu ben mi doğurdum dedirttin bana 😂😂😂 Kafanı hiç oynatmadan gezdin. Hele gece yatarken nasıl yatsam acaba, saçım bozulacak şimdi derdine düştün :)

Oğlum iz kalacak dedikçe sen yolup durdun sivilcelerini. Psikopata bağladın bu konuda.

Hâlâ rahat kıyafetler tercihin, eşofmana bayılıyorsun. Bel rahatlığı=kıyafet rahatlığı konusunda bir denklemin var. Şükür ki bunu giysen keşke dediğimde de çok sıkıntı yaşatmıyorsun. Sihirli cümlem "çok yakışıklı oluyorsun bu kıyafetle". Biliyorum çok fenayım hahahaaaa :D

Güzel film arkadaşlığı ediyoruz birbirimize. Başlarda alt yazılı filmlere mırın kırın ediyordun ama artık alıştın ♥ Bu sene Oscarları sende benim gibi dört gözle bekliyorsun hatta.

Arden'le abilik durumların bu sene de çok keyifli. Her telefon konuşmamızda avu avu diye seni istediğinde çok mutlu oluyorsun. Aramzamzam diye bir tekerlemeyi tekrar tekrar söylüyorsunuz, sevginiz enerji dolu... Dileğim hep böyle olmanız ♥

Bu yaşında ilk defa okul gezisine katıldın. Nasıl bir telaş yaptın anlatamam. Yiyeceğin, içeceğin, yapacağın şeyleri kendi kendine planladın. İzmir'de uzay kampına gittiniz ve çok eğlendiniz. Hatta şimdilerde kısa bir kamp programına dahil olmak istiyorsun. Biz de kısmet diyoruz 😉

Tiyatro konusunda şanslı bir yıldaydık. Profesyonel anlamda ilk defa tiyatroya gittin ve ustaların ustası Haldun Dormen'i izleme şansını yakaladın. Keyifli ve güzel bir deneyimdi senin için. Şimdi tiyatro deyince kulaklarını dikiyorsun hemen kim, kim diye :)))

Evde ve mutfakta sorumluluklarını bir tık yükselttik. Hala çöp atma görevinden kurtulamadın ama :)) Arden'in büyümesini bekliyorsun ama boşa hayal kuruyorsun :)) Arden büyüse bile ancak seni yaz tatillerinde kurtarır ahahaaa :) Üzgünüm :))) Odanı süpürme görevini başarıyla hallediyorsun. Arada kıyafetlerini dolaba tıkıştırıyorsun gerçi ama aşacağız bunu da. Kıyafet katlamak konusunda çok başarısızsın hala :))) Son dönemde bir de salata yapma görevini sana devrettim ki bu benim için şahane oldu emin ol :))) Şimdilik keyifle yapıyorsun gerçi ama çok yakın zamanda mızıldanmaya başlarsın biliyorum :)))

Okul çıkışlarında yanıma geldiğinde ufak tefek alışveriş işlerimizi de hallediyorsun bu sene. Ama hala neyin ne kadar olduğunu sormak gibi bir alışkanlık edinemedin. Ne kadarmış dediğimde paranın üstüne göre hesap yapıyorsun.

Youtuber olmak gibi bir hayalin var. Hatta videolarının açılış grafiklerini vs de hazırladın. Oyun yayınlamak istiyorsun, bunun için tek hayalin üst seviyede bilgisayar. Henüz ekonomik onay alamadın, başımızı didikleyip duruyorsun :))) Enes Batur ve Buğra'nın hayranısın. Youtuberların ne kadar para kazandıkları ile ilgili bir sürü hipotezin var. Ve bu hipotezler bitmek bilmiyor :)

Bu sene pazarda kitap sattın. İlk başta zor geldi ama baktın ki paralar sana kalıyor, bir kaç hafta üst üste denedin bu işi :) Bu sene Arden'i de vereceğim yanına... Pazara devam bilgin olsun :)))

Yağmurda yürümeyi seviyorsun. Hala garip ve soğuk espriler konusunda ısrarcısın. Gülmekten ve güldürmekten hoşlanıyorsun. İstediğin bir şey olmayınca hemen modunu düşürüp ya küsüyorsun, ya ağlıyorsun. Renk tercihin bu sene belirgin değil; sarı ve pembe haricinde her renge sıcaksın.

Ergen kokunla şahanesin, Oytun banyoya offf dediğimde üzerime üzerime gelip beni sinir ediyorsun. Neymiş doğallık güzelmiş, mis gibi kokuyormuşsun ahahahaaaa :)

Dert ortağımsın, sevinç kaynağımsın, kızdıranımsın, gülümsetenimsin, söylendiğimsin, gururlandığımsın... Her duyguyu tattıranımsın kısaca...

Bazen oldukça endişeli bir anne oluyorum farkındayım. Ve bu seni oldukça fazla geriyor bunun da farkındayım. Bazen törpüleyemiyorum annem kendimi özür dilerim. Biliyorum su akacak ve yolunu bulacak... Annelik farklı bir müessese be oğlum, anla o yüzden beni...

Daha çok gülümse,
Daha çok sarıl,
Öfkeni içinde tutma,
Haksızlığa uğradığını düşündüğünde kendini savun,
Hayallerini kısıtlama, kendini hiç kısıtlama,
Konuş ama dinlemeyi de bil,
Sevgiyi hafife alma,
Daha çok sev,
Nefreti içinde barındırma, bırak gitsin suya dağa taşa,
Efendilik sana çok şey kazandıracaktır ama kavga etmen gerektiğinde de korkma, dal içine,
Hayat senin için hâlâ uzun, ileride keşke demeyeceğin bir hayat sür,
Ve seni çok sevdiğimi hiçbir zaman unutma.

Nice mutlu yaşlara birlikte oğlum...

Annen...








19 Şubat 2018

Bu hafta #7


Günaydın ve iyi haftalar diyerek yazıma başlayayım :)

Dolu dolu bir hafta geçirdim, birkaç madde hariç listemi de tamamladım, mutluyum...

Haftanın en önemli olayı Oytun'un şarkı yarışmasıydı. Okulda arada sırada böyle organizasyonlar yapmaları çocukları mutlu ediyor. Bize de eğlence oluyor. Müzikle ilgili yeteneği olmayan ergenimin ben yarışmaya katılacağım demesi bile şaşırtıcıydı benim için ama sahnede onu izlemek daha şaşırtıcıydı. Evet sesi kötüydü. Konuşurken bile şu aralar kötü çıkıyor sesi çünkü ergenlikten dolayı. Kalın kalın giderken birden incelip çok sesli koroya dönüşüyor. Sahneye çıkmadan az önce yanıma gelip benim sesim çok kötü, çıkmaktan vazgeçtim diyerek bir kararsızlık sergilese de hafif bir gaz ile emin adımlarla çıkmayı başardı. Ve keyiflendi de... Alkışı sever zaten :)
Sonra garip bir özgüven ile neden ilk üçe kalamadım ben diye mızıldasa da farklı bir deneyim yaşadı.
Tekrar söylüyorum özgüvenin fazlası zarar ahahahaaaa :))))

Son zamanlarda konserve yemek yapma işine dadandım ve bu hayatımı çokça rahatlattı. Yemek yaparken çokça yapıyorum ve bir öğünde yiyeceğimizden fazlasını ocaktan indirir indirmez yine öğünlük olacak şekilde kavanozluyorum. 2-3 hafta çok rahat dayanıyor yemekler. Akşam sanki lokantaya gitmiş gibi bugün hangi çorbayı içsek, hangi yemeği yesek diye buzdolabından seçmece yapıyorum. Bazen yanına pilav ya da makarna şipşak sofra hazır. Hep aynı yemeği yemekten de kurtulmuş oluyoruz böylece...

Bu hafta yemeklerde salata yapma işini de Oytun'a sattım ahahahaaa :) Salatalık malzemeyi yıkayıp önüne veriyorum, o yapıyor salatayı. Ben de bu arada evimi toparlayıp, sofra kuruyorum. Vakitten kazanıyoruz. Hem de kendisi yaptığı için salatayı kaşık kaşık benimle yarışarak yiyor ♥

Sinemaya gidemem bu hafta diyordum ama yarışmadan çıkışta doğaçlama takılınca istediğim filme de gidebildik. Cebimdeki yabancı umduğumdan çok çok iyiydi. Ayrıntılı yazarım yine ama hala gösterimde iken mutlaka gidin diyorum.

Bu hafta hiç kitap okumadım, sinemada izlediğim film hariç hiç film izlemedim :/ Haneme bu hafta için kocaman bir (-) yazıyorum o sebeple.

Yarım el işlerimi çıkarttım, baktım baktım yeniden kaldırdım hahahaaaa :)))  Azıcık bir kağıt ipim varmış, ondan clutch yapmaya karar verdim. İpi bitirmek de yarım iş bitirmek kadar zevkli olur hem :))) Ömrünü 1 ay biçtim ama bakalım ne zaman bitireceğim ;)

Benden bu kadar, hafta planlamamı da yapar kaçarım ben ♥


* Gardrop Şebo gardrop.... Son ikaz...

* Oytun'a pasta siparişi ver. (Bu sene pasta kesme işini okulda yapmak istediğine karar verdi )

* Cuma gününe bir toparlanmaca planla, küçük bir kutlama da orda yap.

* Banka ödemelerini hallet.

* Hafta sonu yatılı misafirimiz var. (İptal)

* En iyi film kategorisinde bir filmin kaldı en azından onu seyret. (Başka film seyredebileceğimi sanmıyorum, bu hafta işler yoğun işten geç çıkarım çünkü)

* Oytun'un fen projesi malzemelerini hazırla.





17 Şubat 2018

The Post / Altın Küre Çelınc #7 / Oscar2018 #6


Film yazılarını biraz hızlandırmam lazım, yazılmayı bekleyen 2 filmim daha var çelınc için. Vakit bulmakta zorlanıyorum...
Hoş daha izlemem gereken en az 6 film daha var, en az o da :/ Biraz sıkıştırmak lazım artık, gelecek haftaya iyi bir planlama yapmam lazım o sebeple...
Hadi hayırlısı ;)



THE POST / 2017

Oscarda en iyi film ve en iyi kadın oyuncu dallarında sadece iki adaylığı mevcut. Altın Kürede ise 6 adaylığı olmasına rağmen ipi göğüsleyemeyenlerden. Aynı sonucun Oscarda da olacağını düşünüyorum.

Neyse efenim biz filmimizin konusuna geçelim ilk önce...

Filmimiz Amerikan basın ve özgürlük tarihine damgasını vuran Vietnam Savaşı dönemindeki Pentagon Belgelerinin ilk önce Times daha sonra da Post gazetesinden yayımlanma sürecini ve o dönemin psikolojisini anlatıyor. Ve eleştirilen Nixon dönemine de gayet üslubunca selam çakıyor.... Hatta ve hatta bazı eleştirmenler Nixon üzerinden Trump'a gönderme yapıldığı kanaatindeler.

Amerikan basınını ve tarihini bir kenara bırakıp bu filmi kendi ülkemiz şartlarında izlediğimizde emin olun hepiniz "vayyyy beeee" diyeceksiniz.... Hele filmde "basın, yönetenler için değil yönetilenler için vardır." diye bir cümle var ki üzerinde çokça düşünmeden edemiyorsunuz.... Basın ve habercilik üzerine tarz olarak hayalini kurduğumuz, olması gerekenin ekranda ütopyaymış gibi izlemek benim için can sıkıcı ve üzücüydü...  Oldukça üzücü hem de... Hele doğruyu söylemek uğruna senelerce içeride yatan, öldürülen, sindirilen, işlerinden edilen gazetecilerimizi düşününce boğazım düğüm düğüm oldu....

The Post gazetesinin sahibi ve genel müdürlüğünü yapan Kay Graham'a Meryl Streep hayat vermiş. Bu adı duyunca nedense ben olağanüstü bir şeyler bekliyorum. Bu beklentim de beni hayal kırıklığına uğratıyor o sebeple... Meryl bu filmde iyiydi evet ama olağanüstü değildi... Rol için değil, gerçekten yaşlanmış olduğunu hissettim... Yine de keyifle izledim...

Tom Hanks gazetenin editörü Ben karakterindeydi. Haberi ensesinden yakaladım bırakmam havalarıyla oldukça havalıydı. İyiydi evet ama o da muhteşem değildi. Bunda karakterlerin de payı var tabiki...

Filmde en sevdiğim sahnelerden biri bu haberi yapacağım diye ısrar eden Ben'in Kay Graham'ı siyasi çevrelerle yakınlığı dolayısıyla suçlarken Kay'in bir hamle ile Ben'i Kennedy'lerle çıktığı tatiller ve yediği yemeklerle yakalamasıydı... Şimdi düşününce altı üstü yemek diyoruz ama o dönemlerde o bile belli mesafede yapılmazsa insanın suçlanmasına sebep olabiliyormuş baksanıza...

Basım kararı alındığında insanların yüzünün aydınlanmasını sevdim, dayanışmalarını sevdim, o koşturmacalarını sevdim ve son konuşmaları daha çok sevdim... İnsan kendi dünyasında böyle bir özgürlüğü ararken karşısındaki insanların filmde olsa dahi o coşkuyu, sevinci ve gururu taşımaları insanı hafif kırgın duygulandırıyor...

Sonuç olarak ben bu filmi SEEEEVVVVVVDDİİİİİMMMMM efenim.. Bir başyapıt değil evet belki Oscarlık da değil ama iyi oynanmış, iyi odaklanmış güzel bir film... İzleyin lütfen ♥


14 Şubat 2018

Call Me By Your Name / Altın Küre Çelınc #6 / Oscar2018 #5




CALL ME BY YOUR NAME / BENİ ADINLA ÇAĞIR (2017)

2018 Oscarlarında en iyi film, erkek oyuncu, uyarlama senaryo ve özgün şarkı kategorilerinde toplam 4 adaylığı söz konusu filmimizin. Altın Kürede de benzer adaylıkları olmasına rağmen ödül kapamayan gruba girenlerden.

Çevirmen bir anneyle tarih profesörü babanın oğlu olan Elio (Timothee Chalamet) ailesi ile yaşadığı yazlıklarında günlerini kâh müzikle, kâh kitapla, kâh arkadaşlarıyla tipik yaz eğlenceleri ile geçirmektedir. Babasına yardımcı olmak için yazlıklarına Oliver (Armie Hammer) 'ın gelmesi ile 17 yaşındaki Elio'nun hayatında farklılıklar oluşacaktır. Filmimizin konusunu anlatmam gerekirse kısaca böyle anlatabilirim sanırım.

Film bir kitap uyarlaması ve öğrendiğim kadarıyla filmin devamının da çekileceği resmi olarak duyurulmuş. Kitaptan yola çıkılarak bir sonrası filmi olduğu konuşulanlar arasında. Bekleyip göreceğiz.

Gelelim hissiyat meselelerine....

Timothee Chalamet almış olduğu adaylığı bence sonuna kadar halk ediyor. Cinsel arayışının gidiş gelişlerini, duygusal travmalarını çok iyi geçiriyor. En iyi erkek oyuncu adaylarının filmlerini henüz tamamlamadığım için bu konuda çok yorum yapamayacağım gerçi ama şu anda benim için kuvvetli adaylardan birisi. Eğer ödülü kapabilirse bu genç yaşında ödül alması profesyonel hayatında önemli bir dönüm noktası olacak.

Filmimiz İtalya'nın bir kasabasında geçiyor ve dingin yaşamıyla büyülüyor. Ailenin akdeniz insanlarına has sıcak ve dosthane ilişkileri de filme ayrı bir sempati kazandırıyor.

Filme bir eşcinsel filmi demek aslında bana göre hatalı olur kanaatindeyim. Evet konumuz bu minvalde ilerlese de tensellikten daha çok konunun psikolojisine odaklandıkları için daha çok cinsel bir arayış filmi diyebilirim. 17 yaşında bir genç çocuğun cinsel kimlik arayışı....

Cinsel kimliğin sonradan edinilen bir duygu olmadığına inananlardanım ancak bu filmi izlerken acaba Elio'nun karşısına Oliver çıkmasaydı sorusunu sormadan edemedim. Bu bir tetikleyici unsur muydu yoksa var olan bir duygunun açığa çıkması mıydı... Buna hâlâ karar verebilmiş değilim. Ama bir anne olarak söylüyorum ki bu beni etkiledi ve filme farklı bir gözle bakmamı sağladı...

Filmi ne zamanki bir anne olarak seyretmeye başladım o zaman ebeveynlerin de hareketleri, tutumları da benim için önem kazandı ve filmin yarısından itibaren tekrar başa sararak ikinci kez daha dikkatli izledim filmi. Gayet ilgili, çocuğunun beğenilerini, isteklerini önemseyen bir anne-baba vardı karşımda. Yeniden izlemem farklı bir ipucu getirmedi yani bana. Fakat o final var ya final... Bir baba-oğul konuşması vardı ki, ben o sahneyi tekrar tekrar izleyebilirim. "Hayatını nasıl yaşayacağın seni ilgilendirir" gelişiminde bir konuşmaydı ki tüylerim diken diken oldu.

Sonuç olarak verdiği mesajların ruhta bıraktığı hissiyat sebebiyle bu filmi SEEEEVVVVDDDİİİMM kategorisine atıyorum hafızamda. Ama şu da bir gerçek ki sevgili karındaşımın adlandırdığı üzere daldaki elma ha düştü ha düşecek diye beklenilen durağan bir film olduğunu da hatırlatmadan geçemeyeceğim. Buna göre izleyip izlememe kararınızı vermenizi öneririm.

Sevgilerle ♥




13 Şubat 2018

Bu hafta #6


Dün inanılmaz yoğundum ve olağan Pazartesi yazısını yazamadım. Bir an yazmasam mı acaba diye düşünsem de gecikmeli yazmaya karar verdim :) Mazeret hakkımı kullanıyorum efenim😉

Okulda ilk haftayı sağsalim atlattı bizim ergen, şükür... Bu sefer daha çabuk adapte oldu... Memnun edici bir gelişme...

Sumru Yavrucuk'un "Shirley" oyununa gittik hep birlikte... İnanılmaz keyifli bir oyundu... Bilahare uzun uzun anlatacağım size. Uzun süreden beri bu kadar kahkaha atmamıştım herhalde.

Sadece iki film izleyebildim; Get Out ve Darkest Hour...  Altın Küre Çelıncda seyredecek daha çok filmim olsa da Oscar listesinde iyi durumdayım sanırım. İlk 6 kategoriden sadece 6 filmim kaldı izleyecek, vaktimiz var daha nasıl olsa.... Törene kadar rahat rahat ahkâm kesebilirim yani 😏

Kitap okumadım ama kitap alışverişi yaptım ahahaaaa 😂😂 Bu nasıl bir ironiyse artık 😂 Üstelik tesadüf bu ya tam Hüsnü Arkan'ın Gülhisarlı Terziler kitabıını almışken Mart ayında da burada konseri olacağını öğrenmek tam bir sürpriz oldu. Ve de tabi ki biletlerimi hemen erken erken kaptım ♥ Sona kalıp dona kalmayayım sonra...

Bu aralar bir puzzle yapasım var ki sormayın gitsin. Bir sürü desen beğendim, tam almaya niyetleniyorum sonra ben bunu bitince nereye asacağım peki diyorum ve vazgeçiyorum. Ertesi gün tekrar niyetleniyorum ahahahaaa :)) Bu kısır döngüye bu hafta devam eder miyim ve hangi duygum galip gelir hiç kestiremiyorum...

Haftaya Oytun'un doğumgünü var ve nasıl bir kutlama istediğine hâlâ karar vermedi. Hoş adamın dışarıda bir yerde parti yapası var ama anası ipin ucunu vermiyor 😂😂😂  Evde yapalım fikri çok sıcak gelmiyor derken bir muamma gidiyor bu konuda... Sonumuz hayrola diyorum :)

Bezgin Bekir kıvamında olduğum için geçen hafta yapmam gereken birçok şeyi halletmedim. Listeyi tekrarlamak gibi olacak ama yapacak birşey yok. Birkaç ilave işle bu hafta kıvamına sokmam lâzım programı...

Gecikmeli olarak iyi ve mutlu haftalar efenim ♥


* Geçen haftadan kalan işleri hallet; terzi, geçmiş olsun ziyareti, gardrop... (Sinemayı hiç eklemiyorum gidemeyeceğim kesin gibi)

* Hafta sonu kızlarla toplanılacak...

* Oytun'un hastahane işi var, bir de kan tahlili yaptırabilirsem şahane olacak...

* Hafta sonu mevlüt var, unutma. Gitmezsen çok ayıp olur.

* Hediye alman lazım, erteledikçe erteliyorsun. Geç kalıyorsun

* Ve en önemlisi Oytun'un doğumgünü meselesine karar verilmesi lazım. Yoksa çok feci açıkta kalacak ve kendimi kötü hissedeceğim.





9 Şubat 2018

insta seçmeceleri, Ocak


Günlerden Cumaysa 
Şebo hepinize mutlu bir hafta sonu diler ve acele acele fotoğrafları koyup kaçar...
Çok iş var, çookkk
Öpüldünüz hepiniz ☺



Bugünkü etkinliğimizin adını huzur koyduk ❤️

Güneşi görünce
Akçay
 Yazı özledim


Doğuştan yetenekliymiş, öyle diyor 😂😂😂 

Buz pistinin ortasına kadar gitti ya
Sanırsın olimpiyatlarda madalya aldı
Oytun halleri


Size anne diyebilir miyim @ozlmgns 🙏🙏🙏 
Biz kart oyunlarına devam, şimdi zihnimizi açıyoruz 😂😂😂
Analar ve çocukları kapışıyor
Kovayı kaybettik sinemayı kazanalım bari
Sculptor heykeltraş demekmiş bu arada unutma Şebo


Kartları oyuna çevirdik, ingilizce kelimelerin anlamlarını buluyoruz 😂😂😂
 ...... tık batırdık derler ya durum aynen öyle 
İkinci turdan ümitliyiz ama ✌️
Hem eğleniyoruz hem öğreniyoruz
Analar ve çocukları kıran kırana
Bir de her şeye garip yanıtlar vermesek iyiydi


Yemin ediyorum kendimle bu kadar uğraşsam filozof olurdum 

 Yakışıklı Oytun'la güzel Zeynep'e oyun hazırlıkları
Beni çok sevecekler bu kartları görünce
Boynuma atlamayacakları kesin



Kızçemle bir topun peşinden anlamsızca koşan yakışıklıları izlemeye geldik 😂😂😂😂

Güzel Zeynep
İnsanın hakikaten bir kızı olmalıymış
Oytun efendinin basketini izlemeye geldik
Onlar topun peşinde koşarken ne hissediyorlar bilmiyorum ama biz eğleniyoruz onları izlerken 
Kızsal hareketler :))


Ben çok şanslıyım kesinlikle... 
Şu hayat her dönemecimde o kadar özel ve güzel insanlarla karşılaştırdı ki beni ❤️ 
Kraliçem de onlardan biri işte 🙏🙏🙏 
Bugün bana mutluluğun resmini çektirdi  ❤️🎈🎈🎶🎶😘 

Mutlu Şebo
Plakların kraliçesi dedim ilk ben ona
Sonra gönlümün kraliçesi oldu
İyi ki varsın Damla



Pazar görünümlü Pazartesiden günaydın ☀️☀️☀️ 

Ev halleri
Sene değişti ama bizde değişen bir şey yok
Yarın sınavı olan çocuğun dramı var mesela şu anda bizde
Baykuşlu fincanıyla keyif yapan bir ana var mesela şu anda bizde
Az sonra testlerin yanıtlarını kontrol ederken andaki keyif başka bir boyuta geçebilir mesela şu anda bizde
Ortaya karışık ne istersen al sevgili instacım


8 Şubat 2018

Battle of the Sexes / Altın Küre Çelınc #5



BATTLE OF THE SEXES / EZELİ REKABET (2017)

Altın Kürede iki adaylığı var sadece, ödül konusunda başarısız oldu maalesef...

Filmimiz Billie Jean King (Emma Stone) 'in 1973 yılında erkek tenisçilerle aynı ücreti alabilmek için başlattığı mücadeleyi odak noktası alarak o yıllarda yaşanan olayları anlatıyor. Bu mücadelenin dönüm noktası yine dönemin eski şampiyonlarından Bobby Riggs (Steve Carell) ile yaptığı karşılaşma. O tarihlerde yapılan bu karşılaşma tarihe "battle of sexes" olarak geçmiş ve filmin ismi de buradan geliyor zaten.

Filmi izledikten sonra haliyle Billie Jean King kimdir sorusu geliyor insanın aklına. Daha doğrusu kendisini tanımadığım için benim aklıma geldi :) Vikipedia diyor ki; "Amerikalı eski tenisçi. Grand Slam teklerde 12, çiftlerde 16, karışık çiftlerde 11 olmak üzere 39 şampiyonluğu vardır. Sporda cinsiyet ayrımı yapılmamasının savunucularındandır." Ve ayrıca 80 li yıllarda eşcinsel olduğunu açıklayarak ilk eşcinsel profesyonel kadın sporcu olarak kayıtlara geçtiği de belirtiliyor.

Oldukça renkli, aynı zamanda neşeli ve sürükleyici bir film....

Filmde en sevdiğim sahne özgür davranmakla ilgili yapılan bir sohbetin olduğu sahneydi. Kendi cinsine yakınlaşmasını anlatan bir sahnede turnuvanın kuaförü olarak gösterilen Marilyn'e sen nasıl bu kadar özgür davranabiliyorsun gibi bir soru sordu Billie Jean. Aldığı yanıt ise tam cümlesi cümlesine hatırlayamasam da çok kalabalık bir ailede silik bir karakter olarak büyümesinden dolayı o kadar görünmezdim ki canımın istediği gibi davranmam kimsenin dikkatini çekmedi gibi bir şeydi... Altında çok anlam barındıran kısa ve etkileyici bir sahneydi benim için...

Filmin renkli kişiliği Bobby Riggs'in sahnelerinde çok eğlendim filmde. Adam bahis bağımlılığını başarı ile taçlandırıp meşrulaştırmaya çalışsa da karısına çok sevimli gözükmedi :) Bu arada karısını oynayan Elisabeth Shue'yu görmek çok güzeldi. Hatırlarsınız mutlaka Kokteyl filmindeki Tom Cruise'un sevgilisini oynayan kız. Seneler geçmiş üzerinden ve kadında o rahatlatıcı gülümseme hiç değişmemiş ♥

Film aslında mücadele ruhunu daha yüksek dozda yansıtabilseymiş, en iyi feminist filmler sıralamasında üst sıralarda yer alabilirdi bence. Fakat erkek-kadın ayrımcılığıyla ilgili diyalogların daha ağır basması o ruha biraz gölge düşürmüş sanki. Tabi ki bence ;)

Filmi yine bizim ergen ve annemle birlikte izledim ve anneme göre bizim ergenin cinsellikle ilgili bilgi dağarcığına farklı şekiller sokmakla hiç iyi etmedim 😂😂😂 Eh be anacım ne bileyim bir dönemin önemli bir turnuvasını anlatan filmin eşcinsellikle ilgili kavramlar barındırdığını dediysem de sen anasın, bileceksin azarını da işitmem bir oldu tabi ki...  Yanlış anlaşılmasın bu arada söylediklerim, filmde bu konuyla ilgili kısa ve üstün körü sahneler vardı aslında ama yeterince merak uyandırdı bizim ergende tabi ki... Yapacak bir şey yok...


Emma ve Steve ne kadar benzemişler değil mi sporculara. Aslında diğer oyuncularda da aynı durum söz konusu. Görseli aldığım sitede diğer oyuncuların gerçek karakterlerle hallerine bakabilirsiniz isterseniz; Tıktık

Sonuç olarak ben bu filmi SEEEVVVVDDDİİİİİİİMMMMM efenim. Gayet eğlenceli bir filmdi. Hoşça vakit geçirmek için güzel bir seçenek...




7 Şubat 2018

Öbürküler / Mahir Ünsal Eriş



Bir öykü sever olmamama rağmen Mahir Ünsal Eriş'in öykü kitaplarını sevmiştim ve hatta burada ve burada uzun uzun yazmıştım. Fakat her iki kitabı okuduktan sonra da yarım kalmışlık hissiyatıyla boynumu bükmüştüm. Hikayelerin kötü olduğundan değil aman yanlış anlaşılmasın, daha uzun uzun okuma isteğimden... Yarattığı o çocukluğumun hikayeleri ile daha fazla vakit geçirmek isteyişiminden... Elma şekeri elinden alınmış bir bebe gibi kalakalmıştım her sevdiğim hikayesinden sonra çünkü...

Bu hislerle haşır neşir olurken bir de üşenmeyip mail atmıştım kendisine lütfen roman yaz, lütfen diye... Sağolsun kırmamış beni ahahahaaaa :))) Ay demiş Şebocum sen roman istersin de ben yazmaz mıyım, roman senin itin olur demiş :))) (Nasıl pis senaryo yazıyorum yalnız ahahahaa)

Neyse efenim romanı görür görmez attım sepete tabi ki... Seve seve, koklaya koklaya ♥

Kitabı elime almaz sayfalarının içine gelişigüzel gömüldüm telaşla ilk önce... Aneymmm güzel güzel resimler gördüm ♥ Siz benim resim dediğime bakmayın illüstrasyon denilen şeylerden işte... Sevgili M.K. Perker çizmiş, çok da güzel olmuş...


Bu sefer hikayemiz 60 lı yıllarda geçiyor... Biraz daha geçmişe dönmüş yani sevgili Eriş...
Kitabı iki bölüme ayırmış ve ilk bölümü Refik Halid Karay anısına, ikinci bölümü de Hüseyin Rahmi Gürpınar anısına atfetmiş... Ve birbirinden çok farklı dillerle yazmış...

İlk başladığımda alışık olmadığım bir dille karşılaşınca bu adam ne yapmış diye ilk önce afalladım... Anlamını bilmediğim kelimeler dizi dizi... Ne bileyim mesela makadam, mesela leyli, mesela pahlanmak, mesela kavuştak gibi... Elim telefonda habire kelime araştırırken buldum kendimi... Fakat daha  sonra anladım ki o döneme sokabilmek için aslında yine o dönemde sıkça kullanılan kelimeleri geçirmiş kitaba... Keşke dedim ** sayfanın altına not düşselerdi.  Aç telefon, aç kitap vakit kaybı, heyecan bozucu bir eylem... Neyse dedim tabi ki...

Yazım dilleri farklı bölümlerin demiştim ya... İlk bölüm daha kibar, daha nüktedan, daha mütevazi giderken ikinci bölüm daha kabadayı jargonuyla bezenen bir dil olmuş.... İlk bölüm Niğde'den İstanbul'a üç çocuğuyla göçen memur Fahrettin bey ile eşi Fevziye Hanım 'ın dilinden yansıması, ikinci bölümde geldikleri konağın anahtarını aldıkları Beter Ali'nin dili...

Konusuyla da şaşırttı aslında kitap beni, öbürküler diyordu da ben öbürkülerin anlamını çözememişim :))) Hafif geriyor yani :)) Ya da şöyle söyleyeyim ilk bölümde geriyor, ikinci bölüm de çözüyor :) Hatta bak bununla ilgili başıma geleni de anlatayım ben size :)

Kitaba ilk başladığım gün  geç vakitti ama kitabı da elimden bırakamadım. Sesler, muskalar, öbürküler falan derken hafif de tırstım aslında. (Dipnot: Siz tırsmayabilirsiniz bu benim gerilim ve korku öğelerine verdiğim tırsak tepki arkadaşlarım tarafından abartılı bulunuyor. Dramlarda ağlamalarıma gülmeleri gibi tepkiler veriyorlar, kapat dipnotu) İlk bölümün sonuna geldiğimde gece 2:00 civarıydı ve yarın iş vardı. Dedim Şebo tadında bırak ve yat zıbar, yarın devam edersin. Bu arada bulaşık makinası aklıma geldi, onu da çalıştırıp hemen yorganın altına büzüştüm. Yastığa 5 kala da her zaman olduğu gibi uyumuşum tabi. Takk, takkkk, taktak sesleri ile uyandım bir anda. Şebo dedim yat, dışarıda rüzgar var, abartma tırsma hallerini. Ama yok ses kesilmiyor ve evin içinden geliyor. Bi 5-10 dk yatağa mıhlandım ama :)) Sonra usulca kalkıp terliğimi aldım elime ve ışıkları yaka yaka gidiyorum sese doğru. Bir yandan da kim var şşşttt diye sesleniyorum. Aklıma geldikçe hala gülüyorum ya ahahaaaa :) Terlikle ne yapacaksam artık, töbe töbe  😂😂😂 Uzun koridorumuzdan mutfağa kadar ilerledim bu arada ben şşşt pşşt sesleriyle. Bir de ne göreyim bulaşık makinası takılmış bir tabağa tak tak vuruyor ve her ne hikmetse kapaktan su sızdırmış mutfak su içinde yüzmüyor gerçi ama halı ıslanmış... Tırsaklığıma mı yanayım, mutfağı gecenin bir yarısında temizlemek zorunda kaldığıma mı yanayım yoksa hepsini bırakıp bulaşık makinasının pervanesini kontrol etmeden pat diye çalıştıran salak kafama mı yanayım :))) 

Konuyu amma dağıttım yalnız :)) Kitapla ilgili mi yazdım yoksa günlük ıvır zıvır yazısına mı çevirdim belli değil :) Tamam toparlıyorum konuyu bu sefer.

Hafif gerilimsi, hafif dönemin siyasi durumuna selam veren, hafif gülümseten, hafif şaşırtan şahsına münhasır bir uzun hikaye olmuş.
Yazının sonuna geldim yine uzun hikaye dedim farkındaysanız. 139 sayfa bana yine yetmedi çünkü bu hikayeyle ilgili :)))

Altı çizililerime geçmeden okuyunuz diyorum efenim...




* Millete hizmet mevzubahis olduğunda memleket şuurunu bir tarafa bırakıp vatan şuuru ile hareket etmeliyiz. Bizler okumuş insan olmakla, bu vatana hizmete medyunuz. Cumhuriyetimizin yegâne ülküsü nedir? Muasır medeniyetler seviyesinde, müreffeh ve münevver bir hayat tesis etmek. Şu halde bunu bir arı kovanına benzetebiliriz. Her arı, kendi canının yetiştiğince bal yapmakla mükelleftir. Arının şu çiçeği beğenmedim şundan bal almak istiyorum demesi kabil midir? Bizde öyle olmalıyız.

* Suat ve Sacide hayatlarında ilk defa sandviç görüyorlardı. Suat o kadar beğendi ki bu şeyi, bir kısmını saklamayı bile düşündü. Bu tat hatırından silinirse, arada çıkarıp bir ısısrık alabilir, koklayarak, ilk yediğinde duyduğu o büyülü hissi bir kere daha duyabilirdi. Ama yiyecek şeylerin hatıra olarak saklanamayacağını komşunun getirdiği çiğböreği divanın altında kurtlanana, farelenene kadar saklayıp da annesinden dayağı yiyince öğrenmişti.

* Artistlerin, mecmualarda gördüğü siyah-beyazdan renklendirilmiş ışıltılı yüzlerin, seslerine radyodan, simalarına gazetelerden aşina olduğu şarkıcıların sokaklarında dolaştığını bildiği bu şehirde olmak elbette acayip, hatta doğrusu cazip geliyordu. Ama bunun için azıcık aşım kaygusuz başım yaşayıp gittikleri dünyadan , kurulu ev düzenlerinden, konudan komşudan, büyüdüğü sokaklardan, çarşıdan pazardan vazgeçmeye değer miydi?

* Kökünden sökülmüş bir ağaca benzetti halini kendi kendine. Toprağından kopmanın mahzun serinliğini duydu o gece, yer döşeğinde.

* Nişanlılıklarından beri, Fevziye'yle bir arada oldukları her anın kendilerinden çok başkalarını meşgul eden bir mesele olduğunu düşünür, attııkları her adımda, beraberken yaptıkları her şeyde herkesin onlara baktığını, kendi aralarında fısır fısır onları konuşup çekiştirdiklerini, gülüşüp eğlendiklerini sanırdı. Çarşıda dolaşırken Fevziye bir vitrine bakmak için duracak oldu mu kıyamet koparır, "Haber versene Fevziye Hanım, ben de budala gibi bir başıma yürüyüp gitmişim. Herkes bize bakıyor, kim bilir neler dediler!" diye söylenirdi. "Herkes bize bakıyor!" Bu söz Fahrettin'in şahsi ya da ailevi, tüm hayatının harici hudutlarını belirleyen kalınca bir çizgi gibiydi.

* Çiçek dalında güzel diye boşuna mı demişler? Şu melun eve geldiler geleli, hepsi solmadı mı köksüz kalmış nebat gibi?




6 Şubat 2018

Three Billboards Outside Ebbing, Missouri / Altın Küre Çelınc #4 / Oscar2018 #4



THREE BILLBOARDS OUTSIDE EBBING, MISSOURI / ÜÇ BILLBOARD EBBING ÇIKIŞI, MISSOURI (2017)

En iyi film, kadın oyuncu, yardımcı erkek oyuncu (2 oyuncu ile), özgün senaryo, kurgu ve özgün müzik dallarında 6 dalda adaylığı var.  Altın Küre'de ise en iyi drama dalında sinema filmi, yardımcı erkek oyuncu, en iyi kadın sinema oyuncusu ve senaryo ödüllerini topladı.

Bazen beni çok şaşırtıyor bu filmler, hatta ters köşe yaptığını bile söyleyebilirim. Bu filmle ilgili çok şey söylendi, çoğunlukla beğenildi ancak işin gerçek tarafını söylemem gerekirse bu kadar sürükleyici bir film beklemiyordum kesinlikle... İyi ama daha durağan, daha karanlık bir film bekliyordum...

İlk önce kısaca konusunu anlatayım size tabi ki spoiler vermeden; Mildred Hayes (Frances McDormand) kızını bir tecavüz sonucu kaybetmiştir.  Fakat herhangi bir görgü şahidi olmadığı için katil ya da katiller bulunamamıştır. Bu olayla ilgili artık tahammülü kalmayan Mildred ise Şerif Willoughby (Woody Harrelson) hedef gösteren 3 tane ilan hazırlatır reklam şirketine. Filmin ismi de buradan geliyor zaten. Bilbordlara hazırlattığı bu 3 ilan kasabayı yeniden ayağa kaldırır ve sonrasında da olaylar devam eder. Bu olayları tabi ki anlatmayıp direkt hissiyat meseleme geçeceğim ;)

Bir kere oyunculukların hepsi şahane ve aldığı adaylıkları kesinlikle hak ediyorlar. Frances McDormand'ı ilk Olive Kitteridge dizisinde keşfetmiştim geçen sene ve hayran kalmıştım. Hatta şuraya da yazmıştım. Donuk ifadesiyle nasıl bu kadar karakterin içine girip sizi de içine çekiyor kelimelerle anlatmak imkansız. 1997 yılında fargo ile yine bir oscar ödülü varmış ve ben o filmi izlememiştim, ilk fırsatta izleyeceklerim arasında.

Filmde başıbozuk polis karakterimiz Jason'a hayat veren Sam Rockwell şahaneydi. Adamı gerçek hayatta da psikopat bir karakter olduğuna inanasım var. Duygu geçişleri harikaydı.

Şerifimiz Woody Harrelson ise filme ayrı bir renk ve ayrı bir duygusallık katmıştı. Hele Mildred ile yüzleştiği bir sahne vardı, "buna rağmen mi" diye sorduğu işte o sahnede yerime çakılmama sebep oldu ifadesi ile. Hoş bir kez daha mıhladı beni yerime de o sahneyi anlatmayacağım. Filmin büyüsünü feci bozmuş olurum, izleyenler mutlaka beni anlayacaktır.

Filmin konusu dram olsa da kara mizahı da çok iyi yerleştirmişler içine. Bazı yerlerde baya baya güldürdü. Hele içkici cüce Mildred'a kur yaparken şahaneydi :)))



Bana göre katmanlı olarak iki final yapmış. Biri mektuplarla darmadağın ederek diğeri de gerçek finaliyle hadi beeee dedirterek... Duygudan duyguya ustaca atlatıyor sizi...

Film oldukça küfürlü yalnız, hemen bir dipnot olarak bunu da söyleyeyim. Oytun'un küfür skalasını oldukça genişletmiş olabilirim bu filmi benimle izlemesine izin vererek. Hoş bu Oscar sezonunda adabı muhaşeret konusunda  annelikten sınıfta kalmış olabilirim, hatta direkt çaktım yere diyeyim. O da benim bu serüvenime dahil olmak istiyor ve ben buna bazen engel olamıyorum işte... Kendimi böyle avutuyorum :/

Filmle ilgili o kadar çok şey anlatabilirim ki aslında size... Ama spoiler vermemek için o kadar kasıyorum ki kendimi kelimeler üremiyor yazıda, üzgünüm :/ Kısa kesmek lâzım bu sebeple...

Sonuç olarak ben bu filmi ÇÇÇÇOOOKKKKKKKKKK SEEEEEVVDDİİİİİİİMMMMMMM.... Mutlaka ve mutlaka izlemenizi tavsiye ediyorum o sebeple...







5 Şubat 2018

Bu hafta #5


Çocuklar okula başladı bugün, ben bile heyecanlıydım :) Kaldığın yerden devam mantığı olsa da başlangıç işte ve bu başlangıçlar beni mutlu edip, heyecanlandırıyor. Bu kızsal bir mevzu sanırım. Bizimki dünden beri Bezgin Bekir modunda dolanıp durdu çünkü. Bugün sabah okula bırakırken kızlar cıvıl cıvıl enerjik oldukları halde erkekler ayaklarını sürüyerek giriyorlardı bahçeden. Ya da cool olmanın temel şartlarından bu ayak sürümek, bilemiyorum... Birileri onlara çok sevimsiz göründüklerini söylese keşke, şöyle bir aydınlansalar :)))

Bu hafta her güne bir etkinlik planımız suya düştü ve biz hiç bir halt işleyemedik. 3 gece misafirim vardı sadece, diğer gecelerde de amaçsız oturumlar hoşumuza gitmiş olacak ki ikimizin de sesi çıkmadı bu konuda :) Annem de bizdeydi, ekmek elden su gölden misali pek rahattım vallahi :))

Oytun ödev rutinini bozup gündüz de aylaklanmış olacak ki, Pazar gününü mecburen ödev günü ilan etmek zorunda kaldı. Bunda anne Şebo olarak oldukça çığırmam sebep olmuş olabilir, bilemiyorum 😂 Sonuç olarak onun da bir Pazarı heba oldu benim de... Dağ bayır gezinmeyi planlıyordum halbuki...

Bu hafta kitabım "Ay Işığı Sokağı" nı bitirdim. Kitabı eline almayınca bitemiyor tabi ki, 1 saatte bitebilecek incelikteydi kitap aslında... Çok sevemedim ben bu kitabı, sebeplerini anlatırım kitabı anlattığım yazıda...

4 film izlemeyi başardım bu hafta; The Post, Battle of the Sexes, Call Me By Your Name ve Three Billboards Outside Ebbing Missouri... Yetiştirebilirsem bu hafta yazılarını da yazacağım inşallah...

Bu hafta sürekli sallandık durduk ofiste.. Böyle baş dönmesi gibi hafif hafif... Elim sürekli son depremleri gösteren sitedeydi.. Depremlerin şiddeti genelde 1-2,5 arası... Nuray'la ikimiz yaşlandıkça hassaslaşıyoruz, taaaa kilometrelerce uzaktaki depremleri hissediyoruz galiba diye gezindik durduk. Ege denizi, Milas, Aydın, Kütahya merkezlilerdi çünkü...  Sallandıkça da birbirimize seslendik, başım mı dönüyor sallanıyor muyuz diye... Bu günde 10-15 kez tekrarlanan bir rutin olmuştu ki tırsmaya başladık ahahaaaaa :) Bu seslenmeler esnasında denk gelen işhanının çaycısı bizi aydınlattı şükür 3. günün sonunda; "Abla deprem olmuyor, köşedeki bina yıkılıyor" diye... Hâlâ gülüyorum hatırladıkça ahahahaaaa :))) 3 bina ötemizde yıkılan bina ama hafif hafif sallıyor demekki bizi de.. Ne yaşlanmışız ne de hassaslaşmışız anlayacağınız 😂😂😂


Aylardır sürünen gümüş mevzuma bu hafta da çözüm bulamadım maalesef. Büyük bir kararlılıkla gittim eski gümüşlerimi verdiğim dükkana, olmadı deyince söylenip alacaktım geri. Ama adam hastalık, ustalık diyerek uzun uzun bir şeyler anlatınca kıyamadım, sen bana haber ver, ikide bir gelmeyeyim buraya bari diyebildim sadece... Ararsa arar, yapacak bir şey yok artık. Soğuk suyumu çoktan hazırlamıştım nasıl olsa...

Bunun dışında da başka bir ekşınımız yok....
Hadi ben listemi de yapayım ve kaçıyım...
Çokça kucaklaşmalı, sevgi dolu bir hafta olsun hepimize ♥





* Terzi, bu sefer Oytun'un pantolonunu da ekle poşete...

* Fen Projesinin raporunu hala buluşup hazırlayamadı iki arkadaş. Proje için vakit var gerçi ama raporun halledilmesi lazım bu hafta...

* Ay hesaplarını kapat artık, Çarşamba son gün...

* Geçmiş olsuna gitmen lazım bu hafta arkadaşına, erteleme...

* Cuma tiyatro var

* Sinemaya da gitsen bu hafta keşke, Cebimdeki Yabancı gösterime girdi...

* Oytun'un saçları kestirilecek, uçları çok kırıldı...

* Gardrobu toparla, yine yığıldı. Düzeltemedin bir türlü...