31 Aralık 2010

mutlu yıllaaaaarrrrrrr :)

Saat 17:15 hala işteyim :(
Şimdi biraz gezdim sizi ama hepinize iyi yıllar diyemedim, zamansızlıktan...
Çok şey vardı anlatacak aslında...
Yine zamansızlık bahanem :))
Hepinize iyi yıllar diliyorum..
Herşey gönlünüzce olsun....

2010 yılı son anlatılacakları 2011 in ilk postunda artık :)
Görüşürüz...

28 Aralık 2010

........


Her insanın hayatında dönüm noktaları olur ya hani...
Senin gidişin hayatımın en büyük dönüm noktalarından biri işte...
Bunu en iyi sen bilirsin aslında...
Kimbilir kaç dönüm noktası yaşadın hayatın boyunca...
Yaşamını o kadar dolu dolu geçirdin ki...
Belkide o yüzden anlayamadım gidişini...
Neden diye sordum hep, neden bu erken gidiş dedim...
Halbuki dedim...
Dedim, dedim, dedim....
Aradan kocaman 4 sene geçti, ben hala isyanımı dindiremedim....

Oytun seni sadece resimlerinden tanıyor...
Daha minicikti sen gittiğinde ama kendi minikliğine inat kocamandı sana sevgisi....
Hala öyle biliyormusun...
Bazen gece yatmadan önce pencereyi açıp yıldızlara bakıyor...
Sana dua edip Ahmet dedeme dilek diledim diyor....
Benim gibi sürekli bizi gördüğüne inanıyor...
Bazen kızıp seni Ahmet dedeme şikayet edeceğim bile diyor...
Seninle ne yaptığını anlattırıyor geceleri...
Masal gibi dinliyor...
Hayranlıkla...

Herşeye rağmen hayat devam ediyormu ediyor...
Ama sensiz bir yanım eksik işte...
Bir renk eksik gökkuşağımda...
Seni özledim...
Sesini özledim...
Menemenini özledim...
Yok yere inatlaşmanı özledim...
Seni çok özledim....

24 Aralık 2010

3 biraderler :))


Bu 3 biraderler :) 
Çok yakında yerlerine yerleşecekler...

Maharetli keçeci hanımlar sağolsunlar beni öyle özendirdiler ki...
Bende ucundan tutuverdim işte...

Bakalım beğenecekmisiniz :)

22 Aralık 2010

Bugün....

Bazen ufak gerginlikler yaşamak lazımmış, sürprizlerle karşılaşmak için...


Parfüm olsada kokusu, sarı çiçekler içini açarmış....


Hele minicik kutunun içindeki şirinlik ruhunu okşarmış...

ve ben yelkenleri suya indirirmişim :)

17 Aralık 2010

vahşi yaşamda son durumlarımız :))


Bebekliğinden beri Oytun'un hayatında hayvanların hep çok önemli bir yeri oldu...
Kedi, köpek, kuşlarla başlayan ilgimiz balık ve böceklere kaydı.
Sonra aslan-kaplan dedik...
Ardından timsahlardan dinazor ve ejderhalara...
Şimdi çember iyice genişledi...
Vahşi doğadaki tüm canlılar diyoruz artık :)
Saatlerce belgesel izliyoruz, peluşundan plastiğine, büyüğünden küçüğüne tüm hayvan figürlerini eve dolduruyoruz.
Yediriyoruz, içiriyoruz, aileler kuruyoruz onlarla...
Hatta canlılarını nasıl eve alabiliriz diye ince ince planlar kuruyoruz :)

Geçen hafta anneannemiz paşama 30 cdlik vahşi yaşam belgeseli almış kupon biriktirip :)
Gece gündüz onlarla yatıyoruz, onlarla kalkıyoruz...
Yakında evde vahşi yaşam turları düzenleyebiliriz yani :))

Bu kadar vıdıvıdı dan sonra gelelim dün akşamki ev halimize...
Akşam iş dönüşü eve gelinir, yemek yenilir, yıkanılır, sohbet edilir ve geçilir DVD nin başına...
Fırsat bu fırsattır diyip ütü masasıda tv nin karşısına kurulur...
Ben sakin sakin ütü yaparken böcüğümde ağzı bir karış açık belgesel izler :))
Ama saniyelik bir süre ile kafamı kaldırdığımda birde ne görüyüm...
Maymun türünden bir yırtıcı eline almış bir kertenkele çıtır çıtır yiyor hemde yakın çekimde !!!!!!!!!
Ürkmemi ve tiksinmemi bir kenara koyarak odaklanmış olan böcüğümün dikkatini farklı bir yere çekmeye çalıştım hemen can havliyle....
Ama bizimki gayet sakin, kafa çevrilecek bana doğru da göz ayrılamıyor bir türlü ekrandan :))
Bende geçiverdim ekranın önüne...
Benim çok bilmiş ukala böcüğüm ne dese beğenirsiniz ????

"Korkma annecim korkma (yan yan gülüyor bu arada) Bunlar vahşi hayvanlar... Bizim gibi pişirip yemiyorlar o yüzden onlara vahşi hayvan diyorlar"
demezmi !!!!
Evet öyle ama diye başlayan cümlemi tamamlamama izin vermeden de
"Merak etme buralarda yaşayamazlar onlar" diyede kapatıverdi ağzımı...

Bizim böcük çoktan kendini aşmış anlayacağınız:))

Foto kaynak google görsel

16 Aralık 2010

kısa özet geçmek lazım :)

Bu minik diz üstü sehpası artık benim(di) :) Markafoni sağolsun diyelim... Kendileri eve ulaşamadan annoşumun evinde daha mutlu olacağını söyledi. Bizde mesut, mutlu, bahtiyar birliktelikler diledik kendilerine :)
İkinci konumuz işkembe çorbası pehhhh :))
Kendileriyle herhalde 20-25 yaşlarından sonra tanıştım. Daha önceleri ıyyyykkk modum vardı zira...
Dün akşam annoşuma gidince sofranın baş köşesindeydiler ve beni beklemekteydiler :)
Peki benim minik böceğim ????
Anneanne minik böcüğe seslenir - oğlummmmm etli çorba içecekmisin
Böcük koşa koşa gelir burnunu büyük çorba kaselerine konmuş işkembe çorbasının içine sokar ve sonuç:
YAŞASIINNNNN KAYGAN ET ÇORBASI HEMDE EN SEVDİĞİMDEEENNNN
Oturur kaşıklamaya başlar bol sarımsaklı, sirkeli kaygan et çorbasını...
!!!!!!!!! bakışlarıyla dona kalan banada bir uyarı gelir hemen anneeee kaşıkla hadi çorban soğumasın :)

Neymiş zevkler ve renkler tartışılmazmış hahahaaaa :))






13 Aralık 2010

karın tadını çıkardık bol bol....


Cumartesi lapa lapa kar yağışı vardı...
Sabahtan tadını çıkartamasak da böceğimle akşam bol bol oynadık :)
Hatta işi biraz abartıp buzdolabına depoladık kar toplarımızı hahaaa :))
Depoladığımız sebzelerimizin yanında kuzuz kuzu yatıyorlar şimdilik...
Buzlu buzlu kimin kafasını kırarız ileride böceğime kalmış artık :))


Pazar gününe de bir doğumgünü, biraz alışveriş bir de tiyatro sığdırdık...
Enerjilerimizi depoladık...
Ve haftaya zımba gibi başladık bu sefer :)

Hepinize zımba gibi bir hafta diliyoruz oğluşumla :))

11 Aralık 2010

Bugün...


38 sene önce yazmış...

Tamda bugün...
40 a 2 kala...

Yeniden çıkarttım dokunabileceğim bir yere...
Sevdim, okşadım...
Onun beni sevdiği, okşadığı gibi...

38 sevgi dolu yıl....
Nice 38 daha diye diye...
Gidenleri yüreğime kazıyarak...
Yanıbaşımdakilere daha da sarılarak...
Bugün benim günüm işte...
Kaybettiklerimle...
Kazandıklarımla...

Ve en önemlisi sahip olduklarımla....

6 Aralık 2010

"elimi sıcak sudan soğuk suya vurmam" demişim sanki :))


Ev halimiz çokca çingene çadırını anımsattığından dolayı bu hafta sonuna ait sadece ve sadece kakılmışlık planlarım vardı...
Ama ben ne yaptım...
Ev halinin konseptini bozmamak için yatakları bile toplamadan attım kendimi ve ev ahalisini dışarı...
Ufak bir kahvaltı kaçamağını aylık bakım programına dönüştürmem hiç zor olmadı :))
Kuaförcüğümle çay, kahve, sohbet üçgeninde iken aaaa saçlarıma kırmızı balyajlar yerleştirivermişiz...
Ardından da biraz mağaza raflarını irdeleme görevini yerine getirmişim farkında olmadan ;)

Veeeee pazar sona erivermiş işte...

Hafta içine aktarılan kakılmışlık görevim işbaşı için zorlamacada şu an itibariyle...
Bana iyi kakılmışlıklar, sizede iyi bir hafta diliyorum arkadaşlar :))

2 Aralık 2010

hayat....


Sen iyiysen herkes iyi demişler ya şu büyükler hakikaten de öyle...
Ararsın, ararlar...
Sorarsın, sorarlar...
Ama yine de art niyet aramazsın sen...
Sen-ben olmadığını düşünürsün hep....

Şaşıp yanılıp sen kabuğuna çekilince bir bakarsın ki onlar çoktan art niyet aramaya başlamışlardır bile...
Hatta iş çığırından çıkıp biz-siz karşılaştırmasına bile girilmiş olduğunu fark edersin.
Ve çocukluk düşlerinden uyanırsın...

Şimdi ne mi oldu????
Aslında hiçbirşey....
Sadece uzun zamandır canımı yakan yaranın kabuğu kalktı...

1 Aralık 2010

hafta sonu nerdemiydik :))


Geçtiğimiz hafta sonu bizim gibi bir grup deliyle toparlandık ver elini Uludağ dedik...
Fotoğrafa sakın aldanmayın kar falan hikayeydi :)
Bir otelin en kuytu yerinde bayramdan önce yağan kardan kalma kar kırıntılarıyla yetindik sadece :))
Kar gördük mü gördük, ufakda olsa kartopu yaptık mı yaptık :)
Daha ne isteriz hahaaa :)))



Bursa'ya kuş bakışı baktık...
Herkes o taşın üstünde sağdan soldan poz verirken ben yanaşamadım bile korkudan :)
Hem çok rüzgar vardı uçacam diye korktum (beni tanıyanlar uçamayacağımı bilselerde inanmış gibi gözüksünler) hemde yükseklik korkum depreşti :)))



Karsız bir Uludağ'ın terkedilmiş görüntüsü ile biz deliler işte :))
Hafta sonu siz ay nasıl sıcak hava derken biz orda resmen donduk...
10-15 derece fark etti aşağıdaki hava sıcaklığıyla....
Birde üstüne insanın içini donduran bir rüzgar tam dıddııddııııı moduna büründürdü bünyeleri :)
Yinede gezdik, üstüne mangalımızı yaptık, ısınmak içinde tarihi çınarda çayımızı içtik....
Şimdi karlısına gitmek için beklemedeyiz :))

25 Kasım 2010

paylaşılamamak güzelmiş ama keşke abartmasaydın...


Dün öğretmenimizin öğretmenler gününü kutlamak için birkaç anne ile sabahtan okuldaydık.
Bıcırıklar annelerini görüp sarılırken bizimkinin umurunda bile olmadı.
Hayli bozulsamda konuyu şaşırtmıyım ben şimdi :)
Okuldan ayrılmadan öncede öğretmenimiz ve tüm çocuklarla birlikte bir fotoğraf çektirelim dedik.
Tam da bu sırada arkadaşı Arda gülümseyerek gelip elimi tuttu.
Benim böcek koştura koştura gelip ilk önce ellerimizi ayırmaya çalışınca bende kriz yaratmamak için diğer elimlede onun elini tuttum ve konu tamamına erdi.
Kriz çözüldü yani....

Hahhhaaa ben öyle zannetmişim :)

Akşam bizimki sevgi kelebeği evde...
Durup durup öpmeler, sürekli temas halleri, herşeye annecim diyerek içimi eritmesi...
Ben mutlu o mutlu :)
Yarım saat tamam normal, bir saat de olabilir durumları...
Ama tüm gece....
Yemeğimizi elele yedik, hatta tek elimiz yokmuş gibi davrandığımız için ızdırap çektik :)
Bulaşıkları yerleştireceğim, tek elle yaparken sabır çektim...
Yatacak, ben tek başıma yatamam ki mırıltılarını dinlerken çözümler bulmaya çalıştım olmadı yanına yattım...
Babasının bırakın yanıma, yakınıma yaklaşmasına izin vermemesine güldük geçtik...
Uykusunda bile sabaha kadar kah eli boynumda, kah ayağı ağzımda bitişik ikizler gibi yattık...
Ben alışık değilim bu kadar ilgiye yahu bünyem kaldırmıyor işte....

Peki bunca sevgi kelebeği durumundan sonra sabah nemi oldu...
Geç kaldığımız için acele acele okula bıraktığımda anne ben giderim sen okula girme lütfen dedi...
Sınıfımada gelme olurmu diyede ekledi...

Bir el tutuşması sebebiyle veto yedim anlayacağınız :)

23 Kasım 2010

ay ne garip demeyin tamammı :))


Sevgili hobi vakti beni mimlemiş :))
Yoktur benim garip alışkanlıklarım desemde bir sürü garip alışkanlığım olduğunu fark etmeme sebep oldu kendileri sağolsun :))

Bakın bakalım garip bir ruh hali barındırıyormuymuşum bünyemde hahaaaa :)))

Uzun yolda araba kullanırken tünele girdiğimde mutlaka araba camlarını sonuna kadar açarım :)) Sebep araba serinlesin hahaaaa :)) Hatta son yolculuğumuzda doca sağolsun bayağı eleştirdi bu konuda beni. Neymiş efendim egzos kokusu solumaktan ne zevk alıyormuşum. Zevk benim değil mi canım hahaaa :)))

Örgü, dantel vs gibi bir el işine başlayacaksam şayet mutlaka tüm malzemelerim elimin altında hazır bulunması gerekli. En son aşamada günler/aylar sonrasında lazım olsa bile gözümün önünde olacak o malzeme. Yoksa başlayamam o işe :))

Hani şu eskiden burnunu oynatıp her işi halleden tatlı cadı vardır ya öyle bir özelliğim olduğunu zannediyorum galiba ben :) Özellikle temizlikle ilgili bir işe başlayacaksam burnumu oynatırım istemsizce :)) Sonrada kimse gördümü  diye ortalığı kolaçan ederim hahaaaa :)))

Korku/gerilim tarzı filmleri izlemem ama şaşıp yanılıp ucundan bucağından izlemek zorunda kalırsam şayet hemen kucağıma yastık, çanta vs gibi birşey alırım ki hemen yüzümü onunla saklayabileyim :)) Sadece gözlerimi, kulaklarımı kapatmam yetmez yani... İllaki ekranla arama bir nesne girmesi lazım hahaha :))

Eğer başıma gelmesini istemediğim birşeyle ilgili konuşuyorsam mutlaka dilimi ısırırım :)) Şeytan kulağına kurşun hiç batıl inancım yoktur hahaaa :))

Yeni aldığım birşeyi çok sevdiysem şayet tüm renkleri benim olsun gibi bir takıntı yaparım. Cebimi zorlayanlara da deli gibi hayıflanırım tabiki :)

İzlediğim her filmde mutlaka ve mutlaka kendimi bir karakterin yerine koyarım ve mutlaka ağlayacak birşey bulurum filmin sonunda :)) Kardişim seneler önce benimle sinemaya gitmekten vazgeçti mesela bundan dolayı. Öyle böyle ağlamam çünkü hönkürürüm resmen hahaaaa :)) Hatta abartıp acitasyon bile yaparım günlerce filmin etkisinde kalıp.

Leke takıntım vardır :)) Leke çıkıncaya kadar defalarca yıkayabilirim kıyafetleri. Hatta parçalansa bile :)) Bizim ailenin leke çıkartıcısıyımdır hahaaaa :))

Yeni seneye başladığımda işyerimde tüm kullandığım bloknotları, ajandaları, kalemleri bitmesede mutlaka yenilerim :)) Masamın düzenini değiştirim. Yeni bir işe başlamış gibi hissederim :))

Gerçekten garip takıntıları olan bir kadınmışım ben :)) Say say bitmiyor hahaaa :))
Bu kadar yetsin ama dimiiiiii :))

Şimdi sıra sizde :))

Deli AnneSerrose mimledim sizi. Bakalım sizlerde ne var merakla bekliyorum :)))

Dökün bakalım garip alışkanlıklarınızı...

22 Kasım 2010

deli dolu bir bayram geçirdik....



Bayram tatilimiz 9 gündü değil mi?
Bana hiç öyle gelmedi de :)))
Hoş bana 29 günde yetmezdi gerçi;  gönül aylaklıktan yana oldukça...

Bayramlaşma kuyruğumuz her sene yavaş yavaş azalsada el öpme sırasına girmenin tadı farklıydı...
Hele bayram kahvaltısının tadı açık havada enfesti...
Oğluşumun yemiş toplarken duyduğu heyecanı görmek keyifliydi...
Dalından bizim için saklanan meyveleri, sebzeleri toplamak bol kahkahalıydı...
Birde bayram boyunca bir köpek ediniverince ooooo tadına doyulmadı...
İsminide oğluşum yapıştırıverdi hemen Odie :)
Odie aşağı, odie yukarı :)

Bu güzelliklerin üstüne birde dönüş kabusumuz var tabi...
8 saatlik yolu 2 günde zor bitirdik arabamız yolda arızalanınca...
Allahtan kalacak yerimiz vardı da kabusu katlamadık 2 ye...

Bizden şimdilik bu kadar, herkese iyi haftalar diliyorum...

13 Kasım 2010

iyi bayramlar....


Bol telaşlı, bol gülüşmeli, bol el öpmeceli bir bayram geçirmeye yine yola koyuluyoruz bugün....
9 günlük tatil sen çok yaşa :)
Havalarda güzel olacakmış en azından bayramın ilk 3 günü....
Misss missss....

Hal böyle olunca şimdiden bayramınız kutlu olsun arkadaşlar...
9 gün sonra görüşürüz....

5 Kasım 2010

tabi senin için çok önemli bir konu....


Bu sabah okula doğru giderken heyecanlı heyecanlı anneee diye bağırdı
Ahh dedim bişey unuttuk....
Ne oldu dedim...
Şimdi benim ağzımdan buhar çıkıyor ya dedi kocaman kocaman 'hohhhhh'layarak...
Gücüm gidermi acaba dedi korkarak...
Yok annecim dedim gülerek nerden çıkarttın sen şimdi bunu....
Hiççç dedi aklıma geldi sadece...
Bol bol 'hohhhhh'layabilirim artık :)))

Bu çocukların aklına bunlar nerden geliyor!!!!
Çözen varsa el kaldırsın :)

2 Kasım 2010

2. senemiz bitmiş üstelik bir ödülümüzde varmış bize yollanan :)


Blogda 2. senemizi çoktaaaannn doldurmuşuz :))
Ne iyi etmişimde açmışım şu bloğu kardişin ısrarlarıyla...
Nice senelerde hep birlikte olalım inşallah :)

Birde sevgili Ruşyena ve Deli Anne bize bu ödülü layık görmüşler, sağolsunlar...
Bu arada ilk ödülümüz olma özelliğide var tabi :)
Hemen gereğini yapalım istedik bizde
15 blogger arkadaşımıza yollayalım ve haberdar edelim hemen dedik :))

BalBöcükleri
Bi yaşıma daha girdim
Derya Kuzusu
Haydins
Banuca Bir Şeyler
Hobi Vakti
Okuyamazsın
Gizemli Dünya
Bir Annenin Buldukları
Yolun Neresindeyim
Kayra'lı Günler
Smilena
Zaman Akıp Giderken
Mekilanın Gezegeni
Karakızın Güncesi

Tekrar teşekkürler :)

1 Kasım 2010

kaçın kuşlaaaarrrrr, köpekbalığım sizi yiyeeeceeekkkk yoksaaa....


Şemsiyeleri aldık...
En kalın kıyafetleri tıktık çantalara...
Çıktık yazlığa doğru yola amaaaannnn donacak değiliz ya diye diye :))
Hatta yolda anneanneyle söylendik biraz biraz....
Sıcacık evi bırak, donmaya git... Akıllı alameti değil bu diye diye :)



Ama ne oldu :)))
2 koca delinin suçunu minik afacan çekmesin diye inadına açtı güneş...
Çıkarttık montları üzerimizden, verdik sırtımıza güneşi;
O dağ, bu dere, şu deniz dedik en keyiflisinden :))


Birde uçurtma uçurduk en keyiflisinden....
Çaktırmayın siz böceğime ;)
Annesinin de oğluşuyla ilk uçurtma uçurma deneyimiydi en kahkahalısından...
Hatta anneanne yardım etmese uçuramayacaktı bile...
Kaçın kuşlaaaarrrr diye diye havalandırdık göklere :)

Enfes bir hafta sonu geçirdik anlayacağınız..
Bu enerjiyle bu hafta hızlı geçecek gibi sanki bize :))
Hepimize iyi haftalar olsun o zaman :)

25 Ekim 2010

dinazorumuz, tefalimiz, koltuk sevdamız... başlığa bak hizaya gel hahaaa :))

Önceki postlarımın devamı niteliğinde bir yazı yazmak isteyince biraz ortaya karışık gibi bir durum olacak ama idare edin artık :))

İlk konumuz mutfağımın şu anda baş elemanı maharetli kızımız tefal actifry...
Acaba soru işaretleri ile aldığım kızımdan inanılmaz memnunum arkadaşlar :)
İlk merak edilen patates kızartması dimi :)) Çeşitli usüllerde denedim. 1 kaşık yağ ile evet 1 kg patates kızarıyor bu doğru ilk önce bunu söyliyim. Çıkan sonuç oldukça hafif hatta çok hafif :) İlk önce haşlanmış patatesmi acaba bile diyebiliyorsunuz pişman pişman. Tariflerde 35 dk gibi bir süre veriyordu sonuç bu...
İlk denemeden tatmin olmadığım için 2. denememde süreyi biraz daha uzattım 45-50 dk kadar. Çıkan sonuç çıtır çıtır fresh patatesler. Yine hafif ama daha çıtır çıtır ki bu tadı sevdim mesela.
3. denememde yağ miktarını 2 kaşığa çıkartarak kızarttım yine süreyi uzatarak. Bildiğimiz patates kızartması en alasından :)) Patates kızartmasında alıştığım tadı bırakamam diyenler için :)
Kabak, biber kızartmalarıda enfes çıktı....
En sevdiğim yönü ise en ufak kızartma kokusu yok, diğer fritözler gibi buhar yok, temizlemesi kolay vs vs....
Konudan çıkan ana fikir kesinlikle tavsiye edilir :)))

Gelelim bizim minik dinazor konusuna.....


Minik dinozorumuz ilk çatladığında işte aynen böyle bir görüntüdeydi. Gözler kapalı, eller büzüşmüş gerçek bir miniş gibi yani :)) Suda kaldıkça büyüyor düşüncesi ile geçtiğimiz Cumartesi gününe kadar beklettik minnoşumla sabırla... Dürttük arada ama gelişimine zarar vermedik herhalde hahaaa :)))
Sonuçta 1 karıştan fazla büyümedi dinazorumuz. Silikona benzer bir malzeme ancak bizim için oynamaya çok müsait değil gibi sanki. Biz dinazorlarımızı eğiyoruz, büküyoruz, çeşitli deneylerde kullanıyoruz :)) Çok eğilip bükülmeye pek müsait değil gibi sanki. Ama yumurtanın kırılmasını beklemek, gözlerinin yavaş yavaş açıldığını görmek, kuyruğunun çıkmasını beklemek bizim minnoş için oldukça güzel bir deneyimdi. Herşeyin şıp diye olmadığını anladı en azından :))) Canlı olmadığını anlaması biraz hayal kırıklığı yaratsada minnoşumda yinede sonuçtan memnun. Hatta gizli gizli konuşuyormuş minnoşumla hahahaaaa :)) Aralarında sırmış...

3. konumuz benim koltuk sevdam :)) Yepyeni bir konudur kendileri hahahaaa :))
Hani geçen sene anlatmıştım ya okullar açılırken sınıf temsilciliği-okul aile birliği ne varsa balıklama daldım diye.... Dün okul aile birliği genel kurulumuz vardı haliylede okul aile birliği başkanı seçimleri.... Bızıklasamda koltuğum pek sıcakmışki vazgeçemedim hahaaa :))) Şimdi anlıyorum politikacıları dermişim üstüne bir de...
Amanın ne çok koltuk sevdalısı varmış :) Liste veremezsin diyenler, neden böyle oldu diyenler, komplo var diyenler, çıkıp bu okula kendimi adarım diyenler hahaaa :))) Sonuç: Listemi tüm itirazlara rağmen oylamadan pozitif çıkarttım, başkanlığımı onaylattım, arkadaşlarımı onaylattım tabi bu arada 1 fire verdim ama onuda kazanırız tekrar :)))
Amma velakin biliyorum ki dün fısıltılı konuşmaların tamamında biz vardık.
Ohhhh sefam olsun hahaaaaa :)))

Amma uzun bir post oldu. Sonuna kadar okuyanlara kocaman alkış :)))
Şimdilik bu kadar bizden...
Herkese iyi haftalar diliyorum kocaman öpücüklerle...

19 Ekim 2010

hayatın kendisi böyle böceğim, sorun ödevlerde değil :))

Birkaç gün önce hoplaya zıplaya oynarken kedilerle,





















Topu topu 6 kelimelik hafifletilmiş adresini ezberlemek zor geldi...
100 kez söyledin sonra unuttun....
Kafama bişeyler oldu ne oldu anlamadım diye mızlandın...


Sonuç ezberledin....
Ama ben 2 gündür offff durumdayım...


Bu ödevler çok zor diye sen yakınırken bende bu hayat çok zor diye ağlayacağım bundan sonra... Demedi deme....

14 Ekim 2010

bir dinazorumuz doğacak ne mutlu bize hahaaaa :)))

Dün markette görür görmez saldırdı bizim miniş :)
Ay dur nasıl birşeymiş derken evde yumurtayı suyun içine koyarken buluverdim kendimi :)
Şimdi yumurtanın çatlamasını bekliyoruz sabırla...
Gece kaç defa uyandı kaç defa yumurtanın başına gitti çatlamadınmı sen diye sordu sayamadım...
İçinden gerçek bir dinazor çıkacağını sanıyor ne kadar oyuncak çıkacak desek de...
Onu ne kadar uyarsamda sanki kımıl kımıl oynayan bir hayvan çıkacak hissi bende de uyanmıyor değil hani :)  Sanki kuluçkaya yatırmışsında civciv gibi bir dinazor çıkacak hissi geliyor bünyeye :)) Ben böyle hissediyorsam minnoşum nasıl hissetmesin değil mi...
Bakalım nasıl çıkacak minnoşumun dinazoru :))

Yine tarihe bir dialog daha not edelim :))

Oytun : Anne biliyormusun Zeynep benimle arkadaş olmak istemiyor artık.
Anne: Neden bitanem ?????? (kimbilir ne yapmışsındır diyen bir içses eşliğinde )
O..: Ona ben Yağmurla evleneceğimi söyledim de ondan
A..: :)) Başka bir sebebi olması lazım bence...
O..: Yok anne başka sebebi. Ben ona Yağmurla evleneceğimi söyleyince oda bana sen Yağmurla evlenirsen bende Efe Berkle evlenirim dedi yaaaaaa.... Seninlede arkadaş olamam dedi sonra bana.... Anne lütfen Efe Berkle evlenmesin Zeynep, lütfen ama....
A..: :))))

Annesinin kuzusu ne Yağmurdan vazgeçiyor nede Zeynepten :)) Ama Zeynepimiz dişli çıktı, bakalım ikna edebilecekmi bizim maymun iştahlıyı....

12 Ekim 2010

iş, iş, iş dedi bir haftada sıkıldı :)


Anneannemiz Ankara'da hastahanede olduğu için bizim minik böcek mecburi ofis hallerinde. İlk hafta laylaylom modunda gelirken şimdi oflamalarda puflamalarda :)
Biraz oyun, biraz ödev, biraz boyama derken zaman geçirse de ayaklarımı uzatamıyorum derdinde....
Eeeee varmı ayaklarını uzatıp keyif yapmak gibisi :))
Dilimi ısırıyım kriz yaşamadan saatleri deviriyoruz, şükür...

Bu haftayıda geçirelim inşallah anneannemize kavuşacağız.... Beklemek çok zor diye diye....
Minnoşumun ömrü beklemekle geçmiyormu zaten. Anneyi bekle, babayı bekle, anneanneyi bekle, oyuncak gününü bekle... Bekle allah bekle :))

Şimdilik bizden havadisler bundan ibaret...
Arkası en kısa zamana :))

7 Ekim 2010

kış geldi mi ne ???


Geçtiğimiz hafta sonu serin sulara atlarken şimdi hırkalara büzüşmüş oturuyoruz. Soğuklar erken bastırdı bu sene gibi geliyor bana. Yada henüz kışa hazırlanamamış psikolojimin de bahanesi olabilir tabiki...

Neyse hoş gelmiş safa gelmiş diyelim bari :))


Gezinirken yine ucuz ucuz sticker bulup yazlığımızın girişini de süsleyiverdik.
Bayıldım bu sarmaşığa...
Neden 1 tane daha almadım diye hayıflanmaktayım hatta :))
Neyse bulurum buralarda da belki...



Yaklaşık bir senedir ağzımın sularını akıtan bu becerikli kız benim artık :)))
Henüz denemedim bugün akşam deneyeceğim ama harika kızartmalar çıkartacağıma inanıyorum :)
Bu arada kısa bilgi burdan edindim becerikli kızımı. Gayet süper avantajlı bir alışveriş oldu. Demedi demeyin sonra ;)


1 Ekim 2010

tarihe bir not daha :)

Benim minik böceğim dün kendi kendine banyo yapmış. Ne büyük olay değil mi? Pehhhh :))
Tarihe düşülecek not tabiki bu değil....
Sırtımı sabunlamayı ben bile beceremiyorum konuya uygun lifler olmasa :))
Ama benim akıllı mı akıllı hatta sivri zekalı oğluşum sıkıştırmış duşakabinin arasına lifi; duşakabine sürtünme yoluyla aşağı yukarı yaparak sırtını da güzelce sabunlamış hahahaaaa :))
Pratiklik konusunda beni bir kez daha şaşırttı böylece....

Bu arada bu konu niye mışmış anlatıldı. Yine herzamanki gibi konuya şahitlik kısmı anneannemize kısmet oldu da ondan :)))

İyi hafta sonları efendim şimdiden herkese...

28 Eylül 2010

bu seferde kalemlik oldu...


Yine kulbu kırık bir kupa değerlendi....
Tığ işi ile süslendi işte...
Şu çiçek yapma işini biraz daha geliştirmem lazım ama kabul ediyorum :)

27 Eylül 2010

kelebeklendim, hemde fena halde :))


Kardişim hediye getirmişti ayna stickerlarımı... Nihayet yerine yerleşebildi... Orayamı burayamı derken diğer kelebek stickerlarımla beraber koridorumu süleyiverdi işte.
Çok sevdim ben bunları....

Diğer stickerlarımıda paylaşmak isterdim sizinle ama ne yazıkki aralarına yerleştirilecek çerçeveler hala boyanamadı :))) Gözü kör olsun bu tembelliğin... En kısa zamanda inşallah....

Bu arada dün ilk defa kağıt kebabı denedim (Aman ne büyük iş hahahaaa) Ama denemeyen varsa inatla ve ısrarla tavsiye ediyorum. Çok kolaymış yahuuuu :)) Çocuklar duymasın Meltemin tarifini yaptım. Kısaca et-bezelye-patates-havuç (ki ben konserve garnitür kullandım) damak tadınıza uygun baharatlar ve 1 bardak suya karıştırılmış salçayla güzelce harman ettim. Borcam tepsisine yağlı kağıdı yayıp malzemenin hepsini içine koydum. Evde arpacık soğanım yoktu bir soğanı 8 parçaya bölüp aralarına yerleştirdim. Biraz sıvı yağ gezdirdim. Yağlı kağıdı üzerine güzelce kapatıp paket yaptım. 1,5 saat 200 derece fırında pişirdim. Çok lezzetli oldu ;) Doca balık tutma derdindeyken biz paşamla afiyetle yedik dün akşam...

Bu kadar laylaylom konunun üzerine bir anne olarak bugün gördüğüm ve üzerinde sabahtan beri düşündüğüm bir olayı da anlatmam lazım. Hala olayın etkisindeyim zira...

Sabah paşamı okula bıraktıktan sonra arabaya binmek üzereydimki uzaktan bir anneyle çocuğu okula gelirken gördüm. İkisi de yeni uyanmış, daha doğrusu uyanamamışlar; her hallerinden belli... Muhtemelen 4 - 5 yaşlarında çocuk... Çocuğun ya aceleden yada nasıl olsa okulda çıkartacak mantığıyla spor ayakkabılarının bağcıkları bağlanmamış. Ayağı haliyle takıldı, pat ayakkabı ayağından çıktı çocukcağızın. Anne söylenerek giymesini söyledi çocuğa ve minicik çocuğum uyku sersemi daha fazla sinirlendirmemek için annesini çabucak giydi ayakkabısını. 2 adım ya attı ya atmadı tekrar takıldı çocuk bağcığına. Anne sinirli şekilde baktı miniğe. Minik dahada hızlandı bu sefer. Yine birkaç adım attıki ayağı tekrar dolandı bağcıklarına ve yere kapaklandı. Çocuk ağlıyor, anne söyleniyor önüne bakmazsan böyle olur diye. Ama çocuk hala yerde. Dayanamadım artık çocuğu yerden kaldırmak için yanlarına hızlı bir şekilde gitmeye başladığımda anne büyük bir işmiş gibi kaldırdı yerden çocuğu. Üstünü silkmek yok, bişey oldumu diye sormak yok, o hala söylenme derdinde... Banada önemli değil demez mi... Burda bayramlık ağzımı açmam lazımdı normalde ama minikle göz göze geldik. Neren acıdı diyebildim sadece.... Çenesini gösterdi... Sürtmüştü yere... Islak mendille ben çenesini temizlerken kadın hala istifini bozmadan duruyordu başımızda... Bağcıklarını bağla mutlaka evden çıkarken bak düşüyorsun diyebildim sadece... Tamam dedi suçlanarak çocuk. Ve okulun kapısına yöneldiler yine hızlı hızlı....
Bakakaldım, dona kaldım.... Kelimeler tıkandı boğazıma ve ben hiçbirşey söyleyemedim.... Mutlaka çocuğunu oda çok seviyordu, çocuğu onun için mutlaka önemliydi ama öncelikleri farklıydı belki... Belki yetişmesi gereken bir iş (bu çok iyimser), belki de evine uykusu açılmadan yetişmesi gerekiyordu yeniden uyumak için!!!! Bilmiyorum... Tek bildiğim o bakışların hala gözümden, söylenmelerin de kulağımdan gitmediği....
Çok şey var daha söylenebilecek aslında ama yorumu size bırakıyorum...
Ben içsesle münakaşadayım çünkü....

Hepinize iyi haftalar diliyorum....

21 Eylül 2010

ay dediğin nedir ki seneler geçip gidiyor su gibi demişler....


Koca bir yaz mevsimini kapattık mı okullar açılınca derken sabah serin bir sonbahar havasına uyandık bile....
Yine de ümitliyim bir kaç hafta sonu daha denize doğru kaçamak yaparız diye :)

Paşam dün itibariyle yeniden okul dönemine başladı...
Bir neşe, bir heyecan, bir telaş bizimkinde sormayın gitsin.
Özlemiş Gül öğretmenini, okulunu, arkadaşlarını...
Geçen seneyi hatırlayınca ahhh dedim bunları da yaşayacakmışız demek ki.
Benden mutlusu yoktu vallahi, ağzım kulaklarımda tamamladım günü :)
Darısı ilkokula inşallah diye dua etmeyi de ihmal etmedim tabi.

Yazdan hiçbirşey anlamayan ve hiçbir planını gerçekleştiremeyen ben bu dönem kendime yapılacaklar listesi hazırlamadım... Ne büyük eksiklik pehhhh :)) Yok dedim; yap(a)madıktan sonra ne anlamı var listenin mistenin... Birde böyle deneyelim bakalım ne olacak...

Takipteyim bundan sonra ;)

24 Ağustos 2010

şu başlık bulma konusu beni çok sıkıyor :( çok denedim ama bulamadım işte...

Taşınma işi bitti :)
Ufak tefek eksikler kaldı onlarda bu hafta sonuna kadar tamamlanacak inşallah...

Taşınacağız diye o kadar hızlı işlerimi toparlamışım ki bekleyen iş olmadığı için pek rahatım. Vallahi atalarımız doğru söylemişler bugünün işini yarına bırakma diye. Birde dinleyen olsa işler kebap olacakmış hakikaten hahahaaa :))

Bu boşlukta fotoğraflarımı düzenliyim bari derken kardişle gezmelerimizden kalma birkaç fotoyu atladığımı farkettim :)



Ne güzel çiçekler dimi :)) Bildiğiniz soğan cücüğüymüş bunlar. Öğrendiğimde çok şaşırmıştım. Bundan sonra soğan cücüklerinin vazolarımı süsleyeceğinden emin olabilirsiniz :)



Bu çizmelerin birde sarı renkte falan olduğunu düşünün... Nasıl da hoş dururlar dimi :)


Bunlarda milyonluk stickerlarımız. Kardişle daldık içine seçtik bol bol. Bu da yazlık balkonumuzun payına düşen stickerımız....

Ben böyle hep aylak olsam ne güzel olur yahu :))

20 Ağustos 2010

ortaya yanar dönerli bir karışık koysam son durumlardan kabul eder misiniz :)

Sıcaklar var hala, kavruluyoruz biliyorum ama yaz bitiyor endişesine kapıldım. Ne gamlı baykuşum yahu ben bu aralar :)

Toplasan 10 defa girdiğim denizime doyamadım mesela...
Paşa tatildeyken yapılacak birsürü şey vardı yetişemedim...
Gidilecek bir sürü yer vardı gidemedim....
Veee topu temeli 3 hafta sonra bizim paşa okula gitmeye başlayacak benim aklım hala tatilde....
Neyse tüm planlarımız bir sonraki yaz için rafa kaldırıldı şimdilik...

Paşam hala anneannesiyle yazlıkta...
Kıyamam annesizliğe o kadar alıştı ki...
Güvenli ellerde hemde çok güvenli biliyorum ama bensiz büyümesi içimi deli gibi kemiriyor yazları...

Gelelim yetişebildiğim son anlarda yapabildiklerime...


Şirin kızımız Naz 'ı nihayet ziyarete gidebildim ezilip büzülerek. Nerdeyse yürüyecek ama ben ancak ceeee diyebildim. Yanında kaldığımız 2-3 saat boyunca pozisyonunu hiç bozmadan uyuyup mıncıklama hakkımı kullandırmasada uzaktan sevdim nazlı Naz kızımızı. Mıncıklama faslı bir dahaki sefere artık..... Atıp atıp tutmayacağım ben onu :)))


Buda diğer kızımız Zeynep Duru.... Allahtan kırkı dolmadan yetişebildim bu minişe dün akşam :))  Kokladık doya doya mis kokulu bebişimizi.... Özlemişim küçük bebek hallerini :))



Buda acele acele hazırlanan bez pastası minişin :))

Şimdi de yine yeniden büro taşıma telaşesindeyiz. Aynı katta bütün daireleri deneyeceğiz yakında :) Bu 3.sü... Kaldı 5 tane hahahaaaaa :))

Ben taşınma hallerinde offf puffff derken herkese iyi hafta sonları diliyorum....
En kısa zamanda tekrar görüşmek üzere :)

2 Ağustos 2010

sıkıcı bir konu ne yazık ki...


Zor bir hafta sonuydu....

İki yetişkinin birbirinden farklı ruh halindeki geçimsizlikleri içinde çözüm arayışları...
İki ergen....
Anne ile babanın boşanmasının kendilerini karlı çıkartacağını düşünen...

Her ikisi de kendince haklı...
Geçimsizlikler dile vurmuş, hatta biraz da küstahlaşmış....
Yıllar içinde birikenler söze dönmüş....
Ergenlerin sorunları hatta biraz da asilikleri ana babanın zıtlaşması haline dönmüş...
Mağdur bir kadın, elinde ekmeği yok...
Mağdur olacak bir adam, farkında değil delirdiğinin...

Zor bir durum hemde çok zor...
Haklarında hayırlısı demekten başka birşey de gelmiyor elimizden...

Bunları neden yazdım bilmiyorum.
Ama içime oturdu kadının çaresizlikler içinde hala başını dik tutmaya çalışması...
Oda biliyor bitti dedikleri anda ne kadar zor bir hayata başlayacağının....
Hiçbir güvencesi olmadığı halde içi karalar bağlasada başarırım ben halleri...
İçime oturdu işte gözlerindeki yaşlar....

Foto kaynak: google görsel

29 Temmuz 2010

..........


Bir asıra yakın bir yaşam....
İyisiyle, kötüsüyle....
Acısıyla, tatlısıyla....
Bitti.....

Şanslıydı; torunlarının çocuklarını görecek kadar uzun yaşadı...
Şanslıydı; onu düşünen ve bakan hayırlı kız evlatlar yetiştirdi.....
Şanslıydı; onu hayata bağlayan toprağına son ana kadar dokunabildi...

Şanssızdı; bu kadar uzun yaşam onu yormuştu....

Bu kadar uzun bir yaşamda hala ukteleri vardı mutlaka kendince....
Yada gerçekleştiremediği hayalleri...
Mesela şehirde evi olsun isterdi....
Bakacak birilerini bulurdu elbet....
Yiyip, içip gelip yatardı mesela kendince....

Ahhh derdi bir emekli maaşım olsa şöyle yattığım yerden aldığım...
Halbuki toprağından bir emeklinin küçücük maaşından daha güzel gelir elde ederdi...
Ama ona öylesi güzel gelirdi....

Ankara'ya onu arabayla getirip götürdüğümüzde benim uyuşuk araba kullanmam onun hoşuna giderdi...
Ohhhh pek sakin araba kullanıyorsun der keyiflenirdi...

Toprağın bol, mekanın cennet olsun dede....
Allahım gani gani rahmet eylesin sana...

20 Temmuz 2010

bugün....


İçim zifiri karanlıkken yada şöyle diyelim içimi karartmak için tüm vesveselerimi eteğime dökmüşken offf boşver bunları diyen içses ruhumu aydınlatmaya çalışıyor. (Amma edebi oldu pehhhh :) )

Sersem sersem fotoğraflara bakarken ayyyy dedim bir an böceğim babasına benzerliği bırakmış artık bana dönmüş hahaahaaa :) Ohhh ohhh yandan yandan :) DERKEN dedim ya depresyona girme uğraşındayım kederlenecek şeyler çıkartıverdim bir an beni sevindiren fotoğraflardan.

Gözüm saatte gün bitsin ben atıyım dışarı kendimi hesaplarındayım şimdilik....
Amma velakin biliyorum gün bitecek ben kös kös atacağım eve kendimi...
İyice asosyal yaptın kendini dedi bak içses...

Kader :))))

13 Temmuz 2010

zamanı durduramadım, dileklerim boşunamı gitti şimdi...

Koskoca 1 ay denilebilirmi acaba şu geçirdiğim günlere...
Yok diyemiyorum işte...
Gözümü açtım, kapattım ve bitti...
Bir gözümün ucu gördü diğeri hasret gitti...
Karındaşımı dün gece itibariyle boğazımız düğüm düğüm yolladık işte...

Yok alışamadım ben şu hasret olgusuna...
Bünyem kabul etmiyor işte ben ne yapıyım....
Anaç tavuklar gibi tüm sevdiceklerim dizimin dibinde olsun istiyorum ben...
Ama olamıyor işte....

Kokusu burnumda, gülüşü yüreğimde....
Sağlıkla gitsin benim canım, sağlıkla gelir yine nasıl olsa...

Şu bünyeyi toparlıyım en kısa zamanda döneceğim inşallah sahalara ve tabiki sizlere....
Şimdilik yine hoşçakalın...

24 Haziran 2010

ne ayıp bana :))

Uzun zamandır ara verdim biliyorum. Aslında o kadar paylaşılacak şey var ki...
Malum kardeşim geldi, bizim paşa anneannesi ile yazlığa taşındı, ben iki arada bir derede derken düzensizlikten yetiştiremiyorum hiçbir şeyi :)
En kısa zamanda gezdiklerimizi, gördüklerimizi, yediklerimizi içtiklerimizi anlatmak üzere gelicem inşallah :))

Bu arada benim paşamdan unutmak istemediğim bir şey daha :))

Teyzesiyle hayvanlara dair engin bilgilerini paylaşıyorlar...
Bizimki ne dese :)
Gagasında poşet olan beyaz kuş var yaaaaaa....

Pelikan oğlum o pelikan hahahaaa :))

Bu sıralarda sizide ziyaret edemedim fazla ama gelicen en yakın zamanda...
Görüşürüz....

14 Haziran 2010

izmirde kocamaaaaannnn bir gün :))



Hani demiştim ya İzmir'de eleklendik diye. İlk ziyaret noktamız İzmir doğal yaşam merkeziydi.

Çocukların zevkle gezebilecekleri, hayvanları tanıyabileceği bir yer olmuş. Benim paşam hayvanları çok sevdiği için büyük keyif aldı gezerken. Bursadaki hayvanat bahçesinden büyüklük olarak pek farkı yok. Hatta birkaç ayrıntı dışında aynı olduğunu bile söyleyebilirim. Çok büyük bir yer beklemeyin yani...

En çok sevdiğimiz yer tropikal bahçesi oldu. Nemini, sıcaklığını gerçekten birebir yapmaya çalışmışlar. Ufak olsa da sevimli bir bahçe olmuş anlıyacağınız :))

O taraflara yolunuz düşerse mutlaka gidin derim. Temiz bir ortam. Hayvanlar bakımlıydı. Özellikle yaz aylarında gideceklere bizden bir tavsiye sabah saatlerinde gidinki pişmeyin derim. Zira yeni oluşturulan bir alan olduğu için ağaçlar daha küçük ve tam güneşin alnında gezmek zorunda kalıyorsunuz :))

Başka nemi yaptık... Tabiki olmazsa olmaz vapur sefası :)) Püfür püfür rüzgara yüzümüzü vererek mis gibi deniz kokusunu içimize çektik...

Karşıyaka da tur attık... Konakta kuşlara yem verdik... Hafif bir kemeraltı gezintisi yaptık derken gün bitiverdi işte :))

Ahhhh İzmirim ahhhh nasılda özlemişim havasını, suyunu.....

12 Haziran 2010

nihayet kavuştuk :)



Kardeşcağızım nihayet geldi :))
Sadece annoşum ve ben heyecanlıyız zannediyordum...
Ama benim minik böceğimde biriciğini çok özlemiş ve beklemeyi nasılda becerebilirmiş...
1,5-2 saate yakın kapının yanında pür dikkat çıkanların arasında teyzesi var mı diye bekleyebilirmiş...
Adı üstünde çocuk der geçeriz ama değilmiş işte öyle...
Onun o bekleyişinin ardından gelen kavuşma bu kadar mı şenlikli olurmuş :))
Anneside oğlunun özleminin bitmesine mi yoksa kendi kavuşmasına mı bilinmez; karmakarışık duygularla pıtır pıtır gözyaşlarını dökermiş...




Bu arada İzmir'e erken gidip gezmek için bahane arayan biz ne doğal yaşam parkı bıraktık ne Karşıyaka nede Alsancak :))

Bir dahaki posta artık...

Herkese iyi hafta sonları diliyoruz...

9 Haziran 2010

başlık yazmasam olur mu : )



Kardeşim geliyor taaaa uzaklardan :))
Geri sayım başladı 3 kala....
Annoşum kıpır kıpır, ben kıpır kıpır....
Paşayla ilk önce sarılma kavgası başladı bile :))
Atağa kalkıp onu havaalanında mızıldatsammı diye hain düşünceler bile var kafamda...
Heyecandan olsa gerek muzurluk var sürekli bünyede....

İşyerinde motor taktım....
Sosyalleşeceğiz ya bol bol inşallah...
Hatta birkaçgün kafa iznide yaparmıyım; yaparım, yaparım dimi diye gaz vermecedeyim kendime...

Hadi ben kaçar artık, bu kadar mola yeter :))

8 Haziran 2010

offf dedim hemde ondan daha fazla....



Alışmışım uzun saçlı haline böceğimin...
Amacımız gözüne girenleri düzeltmekti halbuki ama kıpırkıpır olunca bünyesi yanlış bir makas darbesi ile bu sonuca erdik....
O başladı yapıştırın saçlarımı yerine diye ağlamaya....
İç ses öyle demese de ne çare dış ses avutmaya çalıştı onu...
Evde bir kınalı yapıncak...
Her gördüğümde irkiliyorum hala...
O alıştı artık ama annesinde var sorun...

5 Haziran 2010

ağzım kulaklarımda desem :))



İlk eğitim yılımız bitmek üzere....
Son bir haftadır bir koşuşturmadır gidiyor sene sonu gösterimiz için...
Ve nihayete erdik dün akşam :))

İnanılmaz heyecanlıydım.... Hatta oğluşumdan daha fazla desem hiçde abartı olmaz... Onun dünya umurunda değildi çünkü :))

Hani derler ya kuzgunun yavrusu kendine şahin görünürmüş diye... İşte o hesap benim içinde yaptıkları gösteriler şahaneydi....  Ah şu ilkler nasılda kıymetli oluyor insanın yaşamında...

Emeği geçen öğretmenlerimize, teyzelerimize en çok da  biricik Gül öğretmenimize ne kadar teşekkür etsem azdır. Bize bu kadar güzel bir akşam yaşattıkları için...

Bu arada dipnotlarımda var bu konuda paşama ait tabiki :))

* Sırf prova yapıyorlar, çalışıyorlar diye 1 haftadır rüşvetle okula giden bir yaramaz vardı... Sıkıya gelince hemen yan çiziyor maalesef :))

* O kadar çocuk arasında, hepsi bütün ciddiyetiyle dansını yaparken tek el sallayıp abuk subuk el hareketleri de yapan benim yaramazımdı :))

* Gösteri sırasında ben yapmıycam diye mızıklamasın diye tek rüşvet vaad eden de bizdik galiba :)) Şenlik biter bitmezde transformırım nerde diye en az 100 kez öğretmenine ve bize soranda biz rüşvetçi anne-babanın yaramazıydı hahaaaa :)))

* Bittimi artık diye sorduğun da evet yanıtını alınca ohhh okula gidebirim artık diyende benim minik şempanzemdi :))

Şimdilik bizden bu kadar :) İyi hafta sonları diliyorum hepinize....

25 Mayıs 2010

hayddaaaaa, buda nerden çıktı şimdi !!!!!!!



Sakin bir yaşam bizimkisi, hatta çoğunlukla rutine bağlanmış...
Hayatımızdaki en büyük renk ise malumunuz bizim minik böceğimiz....
Bazen küçük dilimi bile yutuyorum sayesinde :)

Orman diyince aklınıza ne gelir allahaşkına söylesenize bana bir...
Yürüyüş, temiz hava, çiçek, böcek, piknik dimi...
Yani benim aklıma bunlar geliyor...

Bizimki bugünlerde gece-orman-ateş üçlüsüne takıntılı...
Hııı dedim kamp yapmak istiyor, kesin izlediği bir filmden etkilendi....
Tamam oğlum dedim; Gökçe gelince yapalım biz bu işi (kızcağız gelince hangibirimizin isteğine yetişecekse artık) hahahaaaaa :)))
Bir çığlık bizimkinde Gökçe biliyormu yapmasını dedi....
!!!!!!! Neyi ??????
Ateş yakıcaz, marshmallow takıcaz sopalara, ateşte pişirip hooop atacağız ağzımıza.....
Neeeeeeeeeeeeeeee !!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!
Şu şekerlemenin yazılışını bile google amcadan kopya çektim ben :)
Sen nerden bilirsin sopaya takılmasını annen bilmezken, at ağzına normal ye işte....
Bu kadar bilgisizliğe iyiki Gökçeye atmışım topu diye de şükretmedim değil hani hahaaaa :)))
Hazırla kendini teyzesi, ablanla paşasına bir ilk yaşat bakalım...
Bilmiyorsan da öğren gel; nede olsa bu işler amerikan icadı hahaaaaa :))))
Zor bir görev seni bekliyor burda :)))

PC: Hani önemli olan iç güzellikti. Kimdediyse halt etmiş vallahi.
Bizim 5 yaşındaki bücür bile arap bebeğimizi çirkin diye atıp uzun bacaklı sarışın üzerinde karşı cins tanıma eylemlerini gerçekleştiriyor :))
Buda böyle saçma bir notdu işte...