31 Ocak 2018

The Shape of Water / Altın Küre Çelınc #3 / Oscar2018 #3




THE SHAPE OF WATER / SUYUN SESİ (2017)

En iyi film, yönetmen, kadın oyuncu, yardımcı erkek oyuncu, yardımcı kadın oyuncu, özgün senaryo, kurgu, görüntü yönetimi, prodüksiyon tasarımı, kostüm tasarımı, özgün müzik, ses kurgusu ve ses miksajı olmak üzere toplamda 13 dalda Oscar adaylığını kapmış, say say bitmedi :) Altın Küre'de de en iyi yönetmen ve en özgün film müziği dallarında ödülü var.

Filmi anlatmaya başlamadan önce şuraya filmin müziklerinden de koyayım da müzikli müzikli okuyun bu yazıyı ♥




Şimdi size her karakteri ayrı ayrı güzellikte bir film anlatacağım. Müzikleri de açtınız dimi ;)

Bu filmi aslında izleme sırasında en sona atmıştım ismine de "su canavarı" demiştim kısaca :) Filmi izleyen kardeşim abla şu filmi izle, abla bak canavar değil "o bir melek, melek" söylemleriyle dayanamayıp  anacığımla Oytun'u aldım ekranın karşısına oturduk filmi izlemeye. Hoş birkaç sahne Oytun'la aneym modunda paniklememize sebep olduysa da yapacak bir şey yok ahahahaaaa :) Bizim ergen battaniyesinin altına sözde kafasını sokarak bak izlemiyorum ben izlenimi yaratsa da biliyorum ki sonradan açıp o sahneleri izleyecektir :))) Oldu bir kere :/ Kaçışı kalmadı artık.

Elisa (Sally Hawkins) her gün aynı rutinde hayatını sürdüren ve Amerika'nın yüksek güvenlikli bir devlet laboratuvarında temizlik görevlisi olarak çalışan sessiz, sakin çalışan yalnız bir kadındır ve konuşma engellidir. Bir gün çalıştığı laboratuvara kapsül içinde bir insan balık arası bir yaratık (pardon melek 😊) getirilir ve Elisa ile bu yaratık arasında özel bir bağ oluşur.. Filmimizi kısaca anlatmak gerekirse böyle anlatabilirim herhalde....

Elisa'nın kendi içinde günlük rutinini ve evinin detaylarını çok sevdim filmde. Onun sessiz sakin yapısı altındaki o ürkek bakışları ise beni benden aldı...

Elisa'nın çalıştığı kurumdaki arkadaşı Zelda (Octavia Spencer) 'ın kocasıyla ilgili ve bir nevi erkek düşmanlığı anlatımlarına kahkahalarla güldüm diyebilirim. Ancak şunu söyleyebilirim ki sevgili Octavia yine gözlerini kocaman kocaman açarak rolünün içine girse de filme çok etkisi olan bir karakterle karşımıza çıkmadı maalesef. Bu bende biraz hayal kırıklığı yaşattı o sebeple...

Ama Şebo odaklanacak bir karakter buldu tabi ki; kötü adam güvenlik şefi Richard (Michael Shanon) ın hiç bir mimiğini kaçırmamaya çalıştım. Adama ne kadar sinir olsam da o çirkin karaktere bürünmesine hayran kaldım.

Filmde çok sevdiğim bir sürü sahne var. Elisa'nın komşusu Giles (Richard Jenkins) ile birlikte film izleyip o filmin büyüsüne kaptırmalarına bayıldım mesela. Sıcacık sahnelerdi.

Elisa'nın su canavarıyla ilk yakınlaşmalarını arkadaşı Zelda'ya anlattığında Zelda'nın tepkisine bayıldım yine :)) Komik kadın :)))

Sally Hawkins'e filmin başından sonuna kadar bayıldım yine... Mimikleri, el hareketleri, öfkesi, sevgisi, bakışları o kadar güzeldi ki... Hele hele kötü adam Richard'a meydan okuyarak bir küfretmesi vardı ki offf offfff diyorum. İçimin yağları eridi resmen :)) Gözünün içine bakarak sakin sakin ve Elisa'dan beklenmeyecek şekilde bir başkaldırışla...

Hahhaaaaa :) Ne çok şeye bayılmışsın sen Şebo demeyin bana :)

Takıldığım yerlerde vardı tabi ki... Elisa'nın boynundaki yaralar mesela... Sonuçta bir yere bağlandı gerçi ama neden oluştuğu, nasıl olduğu konusunda herhangi bir ipucu yoktu. Varsa da çok üstün körü yapmışlar, ben anlamadım...  Su canavarıyla kurdukları iletişim bir anda oldu, tanışma ve sonuç şeklinde ilerledi... Arası sanki boş kaldı... Bu da takıldığım diğer detaylardan biriydi.... Bu hikayeyi Amerika-Rusya soğuk savaşına illa bağlanması gerekiyor muydu bak bunu da bilemedim. Sanki azıcık dikkat dağıtıcı bir detaydı. Gibi gibi işte :)

Sonuç olarak ben bu filmi ÇÇÇOOOOKKKKKKKK SEEEEVVVVDDDDİİİİİMMMM kategorisine soktum ♥ İzleyiniz, izlettiriniz... Sakın kaçırmayınız... Şebo'nun naçizane tavsiyesidir...

Ergenlerle izleme konusuna gelince, bir kaç kritik sahne var. Onlar nasıl atlanır, becerilebilir mi hiç bir fikrim yok ;) Karar size kalmış yani...




29 Ocak 2018

Lady Bird / Altın Küre Çelınc #2 / Oscar2018 #2



LADY BİRD (2017)

En iyi film, yönetmen, kadın oyuncu, yardımcı kadın oyuncu ve özgün senaryo kategorilerinde toplamda 5 adaylığı mevcut. Altın Küre'de de 2 ödülü kaptı zaten; müzikal veya komedi dalında en iyi film ve en iyi kadın oyuncu dallarında.

Tüm bunlardan çıkardığımız sonuç iyi oyunculuklarla işlenmiş iyi bir film olduğu. Tabi bu bizim zevkimize uyup uymayacağı konusunda bir garanti değil ;)

Ergen kızımız Christine, namı diğer adıyla Lady Bird (Saoirse Ronan)  'ün lise döneminde geçiyor filmimiz. Ergen ergen takılırken hem kendini tanımaya çalışması, gelecek planları, bu arada her ergen gibi kendini anlatma ve popüler olma yolunda yaptıkları doğrultusunda ilerliyor. Bu arada tabi ki her ergen kız çocuğu gibi annesi ile çatışmaları...

Hemşire annemiz Marion ( Laurie Metcalf) güçlü dominant karakteri ile Lady Bird'ün hem sevdiği hem de savaştığı bir karakter... Hayatla o kadar çok mücadelesi var ki Marion'un... Hem çocuklarının mükemmel olması gibi bir savaşı var hem de eşinin işsizliğinden dolayı hayat standartlarını ortalamada tutmak için çok çalışması gerekiyor... İçerisinde bulunduğu şartlar dolayısı ile ortalama hayaller kurmasını istediği kızı kendi isteğinin aksine yaşadığı Sacramento'dan gidip kendine yeni bir başlangıç yapmak istiyor. Bir nevi yuvadan kendi kanatlarıyla uçmak....

Babamız Larry (Tracy Letts) ise kızına karşı oldukça yakın, onun isteklerine saygı duyan bir karakter olarak karşımıza çıksa da işsiz olmasından dolayı çaresiz bir erkek psikolojisi alttan alttan veriliyor.

Lady Bird film olarak aslında oldukça tek çizgide ilerleyen bir film, iniş çıkışları çok fazla yok... Ama yine de benim için sürükleyici bir yapısı vardı...

Saoirse Ronan ve Laurie Metcalf anne-kız dialoglarında oldukça başarılılar ve filmi sırtlayıp götürmüşler...

Filmde en sevdiğim sahnelerden biri anne-kız Pazar gününe ait en sevdikleri şeyi yapmak istemeleriydi. Ne mi yaptılar; giyinip süslenip ev gezdiler... Oldukça gülümsedim o sahneye :)

Lady Bird'ün yakın arkadaşı Julie favorimdi bir de. O kızın yanaklarını sıkasım geldi :) İki genç irisi olarak kıza kanım kaynamış olabilir :))) Birlikte oynadıkları sahneler, dostluk anlamında en güzel kızsal sahnelerdi :)

Sonuç olarak ben bu filmi SEEEVVVDİİİMMMMM, ergen problemlerinizi yeniden hatırlamak istiyorsanız ya da evinizde beslediğiniz bir erken ergeniniz varsa ve her an tescilli ergen boyutuna geçmesini bekliyorsanız benim gibi (erkek, kız farketmez ergen ergendir) bu filmi izleyin diyorum efenim :)))






Bu hafta #4




Güüünnaayyyydddııınnnn ♥

Dünkü güneşli havadan sonra buz gibi bir havaya uyandık burada...
Arabaya binince ohh camım buz tutmamış ne güzel dedim... Bu masum köylü bu kadar mutluluğu kendine çok görecek ya camı temizlemeye karar verdim ve evet silecekleri çalıştırmamla birlikte ön cam buz tuttu 😢😢 Yine bir sürü bekledim araba ısınsın da buz erisin diye :(

Bu hafta annem bende... Oytun henüz tatile girdi bizde, erken kalkıp benimle yollara düşmesin dedik. Mutluyum :) Bu eve geldiğimde sıcacık sofra hazır demek oluyor benim için aynı zamanda ♥ 1 hafta yemek derdine son :)

Geçen hafta her akşam bir şeyler yapmaya çalıştık. Hazırladığım ingilizce kartlar yavaş yavaş işe yaramaya başladı. Sorduklarımı değil ama bana sorduklarını daha çok aklında tutuyor, okudukça bir nevi ezberleme işlemini gerçekleştirmiş oluyor.

Pazar günü Akçay'a kaçtık. Güneşli yerlerde gezip oturunca çok da üşümedik. Oksijen gitti beynimize :))

Pazar günü azıcık kitap okuyabildim şükür ♥ 3 film izledik birlikte... Anneme alt yazı okumak biraz eziyet geldi akşam ama yapacak bir şey yok :) Oscar adaylarında bana eşlik edecekler bu hafta kaçarları yok :)

Süper Loto Erzincan'a çıktı... Tabi ki ben yine oynayamadım :) Erzincan'a gidip ödülden hak istemeyi düşünüyorum. Bak üşengeçliğim yüzünden sen kazandın diye ahahahaaa :))

Bu hafta iki gün misafirim vardı. Biri Oytun'un eski okulundan arkadaşlarıydı. Ergen ergen çok komiktiler. Biri film izlemek istedi, diğeri muhalefet yaptı, oyun dediler, hile yapıyorsun dediler vazgeçtiler, kutu oyununda sen çok yer aldın dediler... 5 ergen ayrı telden çaldı... Bir ara baktım kahkahalara gömülmüşler. Sonra derin sessizlik, telefonlarına dalmışlar... Nasıl bir ruh halidir sizinki demeden edemedim :)))

Bu hafta da böyle geçti anlayacağınız :)


* Geçen haftadan kalan işleri hallet: Gümüş - terzi

* Kitap bitsin bu hafta

* Oytun'un ödevleri dizi dizi, gestapoluk yapmam lazım azıcık.

* Fenden proje yapılması gerekiyormuş,  takım arkadaşıyla bir buluşma ortamı hazırlamam lazım

* Arabayı sanayiye götürmem lazım, benzin göstergesinde sorun var sanırım.

* Bu hafta ay sonu hesaplarını hafta içi kapat ki Cumartesi çalışma

Herkese kolay gelsin, mutlu haftalar ♥



26 Ocak 2018

#Mim Sinema ve Ben


Öneri Makinası şahane bir mim başlatmış. Filmlerle ilgili olur da ben yanıtlamaz mıyım hiç sevgili Önericim ;) Aklına sağlık ♥

Hadi başlayalım o zaman ;

1- Sinemada ilk izlediğin film?

Oya Aydoğan'ın kendisini filmin sonunda astığı bir filmdi ahahahaaaa :))) Bak şimdi bunu yeni nesil çocuklardan birine yapsalar "vahhh vahhh görüyor musun çocuğun psikolojisini katlettiler" derlerdi 😂😂😂 Ama bakınız şekil 1a da olduğu gibi hiç bir şey olmuyor; benim gibi sadece bir tahtası eksikler arasına katılıyor :)))

Malatya'da Oscarlı film gösteriyorlardı da biz gitmedik canım :P



2- Film en güzel ................. e/da izlenir.

Açık hava sinemasında tabi ki :)))
Tahta sandalyene yumuşacık bir minder alırsın, çıtır çıtır çekirdek çitler, arada gezinen frukoooocudan bol baloncuklu gazoz alırsın...
Ahhh eski günler ahhhh ♥




3- Film izlerken olmazsa olmazın var mı? Varsa neler?

Televizyon kanallarında asla film izleyemem. Araya giren reklamlar delirtir beni... Film dediğin reklamsız olacak arkadaş. Sinemada verilen arayı da sevmem aslında ama katlanıyoruz işte...



a- Tek başına mı kalabalık mı?

Komedi tarzı çıtır çerez filmler izliyorsam kalabalık tabiki... Dram, sosyal içerikli, dikkat gerektiren filmler izliyorsam tek başıma, yanımda illa biri olacaksa da çıtı çıkmasın please ;)



b- Mısır mı cips mi ?

Kahve ya da meyve :)))



c- İki boyutlu mu üç boyutlu mu?

Hiç farketmez anacım :))



d- Avm sineması mı sokak sineması mı?

Ahhh bir bulabilsek tabi ki sokak sineması.. Ruhu var o sinemeların sanki..
Çok özledim çok ♥



e- Filmden önce fragmanını izlemek mi yorumunu okumak mı?

Filmin büyüsünü bozmayacak şekilde ufak ufak ikisinden de....


Kısa ve keyifli bir mimdi benim için:) Eminim sizleri de okumak zevkli olacak.

Bir; Handan
Biz Kimiz Kadınız; Kadriye
Saçaklının Not Defteri
Derya Kuzusu; Derya
Satır Arası; Gülşah

Mimlendiniz efenim :)

Herkese mutlu mutlu bir hafta sonu diliyorum ♥

24 Ocak 2018

Çocuk Yasası / Ian McEwan



Sevgili Gülşah'ın tavsiyesiydi bu kitap... Hatta bir kaç arkadaşımda daha görmüştüm ve merak etmiştim... Konusu oldukça ilgi çekiciydi..

Yüksek Divan hakimi Fiona May 59 yaşında, evli ve mesleğinin zirvesinde bir kadın olarak çıkıyor karşımıza. Sorunsuz, sevgi dolu olan evliliği kocası Jack'in kişisel istekleri neticesinde çatırdamaya başlamasıyla birlikte bir davayla Adam giriyor hayatına. Henüz 17 yaşında ve lösemi hastası. Ailesiyle birlikte Yehova Şahitleri mensubu olması sebebi ile dini inançları gereği kan alımını reddediyorlar. Hayat meselesi bir dava anlayacağınız... Ve bu davayla birlikte Fiona genç bir adamın hayatta kalıp kalmamasına karar verecek bir nevi... 

Detaylarla süslenmiş sarsıcı bir kitap...
Bir yandan karı-koca ilişkisini irdelerken bir yandan da Fiona'nın baktığı davalar inceleniyor... Farklı kesitler sunuluyor davalardan. Ama en önemlisi tabiki Adam'ın davası...

Yazarla ilk tanışmam... Sarsıcı bir konuyu çok acitasyon yapmadan kurgusunu çok güzel örmüş... Arada durup nefes almak istiyor insan okurken sadece...

Kocasının ben bir nefes alayım, yaşım geçmeden yeni ufuklarda azıcık can bulayım ama sen burada beni bekle istemine istemsizce çok güldüm. Kitapta tam anlamıyla bu cümleler yoktu tabi ki ama bu anlama geliyordu... Hah dedim tam antropozlu bir erkek örneği... Aslında bu istemini dürüstçe ortaya koyması da fena değil, cesaret ister....

Adam ve ailesini anlamakta dönem dönem çok zorluk çektim. Nasıl olur da gencecik bir hayatın yok olmasına bu kadar kabullenici ve itaatkar davranabiliyorlar diye bolca düşündüm. Bunu sonuna kadar kendilerine ve dinlerine göre gayet mantıklı ifade ediyorlardı çünkü. Bir insan yaşamı bu kadar önemli iken bulundukları çevreden alışılagelmişin dışında bir karar almaları bu kadar zor muydu derken aslında yanıtını da buldum... Ah insanlar dedim çokça....

Ve Fiona... Sevilesi zeki kadın... Aslında gümbür gümbür güçlü adımlarını duyabiliyorken içten içten nasıl da savunmasız ve kırılgan olduğunu görmek beni hiç de şaşırtmadı...
Karşısına çıkan davalardaki kıvrak zekasını hissetmek iyi geldi bana... O kendine kırılgandı sadece, görev olarak adlettiği ve sorumluluğunu hissettiği konularda kabuğunu doğru yere konumlandırabiliyordu...

Kitapta tek sevmediğim şey bazen kanunlarla ya da çevrenin, koşulların fazlaca betimlenmesinden oluşan fazlaca kalabalık cümlelerdi. O cümleler beni çok yordu. Konu bu kadar ilgi çekici olmasa idi sıkılabilirdim hatta çokça... Yazarın dili genelde bu mudur bilmiyorum ama bu kadar çarpıcı konularda yazıyorsa yazar, ben bir kaç kitabını daha okurum muhtemelen...

Bir de kitapta çokça kendi adalet sistemimizle elimde olmadan karşılaştırma yaptım. Çıkan sonucu anlamışsınızdır tabi ki ama "insan" keşke her toplumda değerli olabilseydi diye geçirdim çokça içimden...

Velhasılıkelam sevebileceğinizi düşünüyorum bu kitabı konusu itibariyle... Denk gelirseniz mutlaka okumanızı tavsiye ederim...

Bu arada bu kitabı okuyup da sevenlere hemen bir not düşeyim. Filmi çekilmiş ve 2018 yılında gösterime girmesi bekleniyor. Türkiye!de muhtemel gösterim tarihi Eylül/Ekim deniyor... İncelemek isteyene tıktık

Ve altı çizililerimi de yazar size görüşmek üzere derim ♥



* Mutluluk toplumsaldı. Bir çocuğun ailesi ve arkadaşlarıyla ilişkilerinin oluşturduğu karmaşık ağ mutluluğun en önemli unsuruydu. Hiç bir çocuk ada değildi.

* Kan insanın özüdür. Ruhtur, canın, hayatın ta kendisidir. Nasıl ki can kutsalsa kan da kutsaldır.
........ 
Kan, her canlının minnet duyması gereken hayat armağanıdır.

* Kendi kanını bir hayvanın ya da bir başka insanın kanıyla karıştırmak kirlenmedir, bozulmadır. Yaradan'ın harikulade armağanının reddidir.

* Gizlilik onu lekelemiş gibi hissediyordu.

* Mahkeme deneyiminde, birbirleriyle hiç konuşmamış çeşitli tanıkların hepsi bir olayla ilgili  aynı şeyi söylüyorsa, söylediklerinin doğru olma ihtimali daha yüksekti.
   Fakat ardından ekledi: "Her zaman değil ama. Grup yanılsaması olabiliyor. Birbirlerini tanımayan kişiler aynı yanlış fikre kapılabiliyor."

* Adam, ergenlerin sahte dayanıklılığına sahipti.

* Küfür sayılabilecek bir düşünce, oğlanın yaşamasıyla ölmesi arasında pek büyük bir fark olmadığı geçti aklından. Her şey aşağı yukarı aynı olacaktı. Derin bir keder, belki acı bir pişmanlık, sevecen anılar, sonra hayat hız kesmeden devam edecek, Adam'ın sevenleri yaşlanıp öldükçe üçünün de önemi gitgide azalacak, sonunda hiçbir önemleri kalmayacaktı. Dinler, Fiona'nınki de dahil ahlaki sistemler, çok uzak mesafeden görülen sıkışık bir dağ sırasındaki zirveler gibiydi; biri diğerinden gözle görünür biçimde daha yüksek, daha önemli veya daha doğru değildi.Yargılanacak ne vardı?

* A'nın yaşına, inanca gösterilmesi gereken saygıya ve tedaviyi reddetme hakkıyla ayrılmaz bir bütün teşkil eden birey onuruna gerekli önemi verdim. Kanımca A'nın hayatı  onurundan daha değerli.

* Söylenmeyen sözlerin hayati olduğunu ikisi de biliyordu.

* Şu anda gerekli olan şey kavgaydı, zamana yayılmış, birkaç bölümden oluşan bir kavga. Hınç dolu dallanıp budaklanmalar olabilirdi, Jack'in pişmanlığı şikayetlerle sarmalanabilirdi, Fiona'nın onu yatağına kabul etmesi aylar sürebilir, öteki kadının hayaleti daima aralarında gezinebilirdi. Ama muhtemelen eski ilişkilerine aşağı yukarı benzer şekilde tekrar birlikte olmanın bir yolunu bulacaklardı.

23 Ocak 2018

2018 Oscar Sezonu açılmıştır efem ✌


Evet beklenen an geldi ve listeler an itibariyle açıklandı.
Listenin tamamını koyuyorum buraya ama beni en çok ilk 6 kategori ilgilendiriyor açıkçası.
Şebo her zamanki gibi bu listedeki filmleri izlemeye çalışacak ve tahminlerini keyifle yazacak :)

Haydi hepimize kolay gele....



EN İYİ YÖNETMEN
Paul Thomas Anderson | Phantom Thread
Guillermo del Toro | The Shape of Water
Greta Gerwig | Lady Bird
Christopher Nolan | Dunkirk
Jordan Peele | Get Out
EN İYİ ERKEK OYUNCU
Timothée Chalamet | Call Me by Your Name
Daniel Day-Lewis | Phantom Thread
Daniel Kaluuya | Get Out
Gary Oldman | Darkest Hour
Denzel Washington | Roman J. Israel, Esq.
EN İYİ KADIN OYUNCU
Sally Hawkins | The Shape of Water
Frances McDormand | Three Billboards Outside Ebbing, Missouri
Margot Robbie | I, Tonya
Saoirse Ronan | Lady Bird
Meryl Streep | The Post
EN İYİ YARDIMCI ERKEK OYUNCU
Willem Dafoe | The Florida Project
Woody Harrelson | Three Billboards Outside Ebbing, Missouri
Richard Jenkins | The Shape of Water

Christopher Plummer | All the Money in the World
Sam Rockwell | Three Billboards Outside Ebbing, Missouri
EN İYİ YARDIMCI KADIN OYUNCU
Mary J. Blige | Mudbound
Allison Janney | I, Tonya
Lesley Manville | Phantom Thread
Laurie Metcalf | Lady Bird
Octavia Spencer | The Shape of Water
EN İYİ ÖZGÜN SENARYO
The Big Sick | Kumail Nanjiani, Emily V. Gordon
Get Out | Jordan Peele
Lady Bird | Greta Gerwig
The Shape of Water | Guillermo del Toro, Vanessa Taylor
Three Billboards Outside Ebbing, Missouri | Martin McDonagh
EN İYİ UYARLAMA SENARYO
Call Me by Your Name | James Ivory
The Disaster Artist | Scott Neustadter, Michael H. Weber
Logan | James Mangold, Scott Frank, Michael Green
Molly’s Game | Aaron Sorkin
Mudbound | Dee Rees, Virgil Williams
EN İYİ KURGU
Baby Driver | Jonathan Amos, Paul Machliss
Dunkirk | Lee Smith
I, Tonya | Tatiana S. Riegel
The Shape of Water | Sidney Wolinsky
Three Billboards Outside Ebbing, Missouri | Jon Gregory
EN İYİ GÖRÜNTÜ YÖNETİMİ
Blade Runner 2049 | Roger Deakins
Darkest Hour | Bruno Delbonnel
Dunkirk | Hoyte Van Hoytema
Mudbound | Rachel Morrison
The Shape of Water | Dan Laustsen
EN İYİ PRODÜKSİYON TASARIMI
Beauty and the Beast | Sarah Greenwood, Katie Spencer
Blade Runner 2049 | Dennis Gassner, Alessandra Querzola
Darkest Hour | Sarah Greenwood, Katie Spencer
Dunkirk | Nathan Crowley, Emmanuel Delis, Gary Fettis
The Shape of Water | Paul D. Austerburry, Jeffrey A. Melvin, Shane Vieau
EN İYİ KOSTÜM TASARIMI
Beauty and the Beast | Jacqueline Durran
Darkest Hour | Jacqueline Durran
Phantom Thread | Mark Bridges
The Shape of Water | Luis Sequeira
Victoria & Abdul | Consolota Boyle
EN İYİ ÖZGÜN MÜZİK
Dunkirk | Hans Zimmer
Phantom Thread | Jonny Greenwood
The Shape of Water | Alexandre Desplat
Star Wars: The Last Jedi | John Williams
Three Billboards Outside Ebbing, Missouri | Carter Burwell
EN İYİ ÖZGÜN ŞARKI
“Mighty River” | Mudbound
“Mystery of Love” | Call Me by Your Name
“Remember Me” | Coco
“Stand Up for Something” | Marshall
“This Is Me” | The Greatest Showman
EN İYİ MAKYAJ & SAÇ TASARIMI
Darkest Hour
Victoria & Abdul
Wonder
EN İYİ SES KURGUSU
Baby Driver
Blade Runner 2049
Dunkirk
The Shape of Water

Star Wars: The Last Jedi
EN İYİ SES MİKSAJI
Baby Driver
Blade Runner 2049
Dunkirk
The Shape of Water

Star Wars: The Last Jedi
EN İYİ GÖRSEL EFEKT
Blade Runner 2049
Guardians of the Galaxy Vol. 2
Kong: Skull Island
Star Wars: The Last Jedi
War for the Planet of the Apes
EN İYİ YABANCI FİLM
A Fantastic Woman (Şili)
The Insult (Lübnan)
Loveless (Rusya)
On Body and Soul (Macaristan)
The Square (İsveç)
EN İYİ ANİMASYON
The Boss Baby
The Breadwinner
Coco
Ferdinand
Loving Vincent
EN İYİ BELGESEL
Abacus: Small Enough to Jail
Faces Places
Icarus
Last Men in Aleppo
Strong Island
EN İYİ KISA FİLM
DeKalb Elementary | Reed Van Dyk
The Eleven O’Clock | Derin Seale
My Nephew Emmett | Kevin Wilson Jr.
The Silent Child | Chris Overton, Rachel Shenton
Watu Wote/All of Us | Katja Benrath
EN İYİ KISA ANİMASYON
Dear Basketball | Glen Keane, Kobe Bryant
Garden Party | Victor Caire, Gabriel Grapperon
Lou | Dave Mullins, Dana Murray
Negative Space | Max Porter, Ru Kuwahata
Revolting Rhymes | Jakob Schuh, Jan Lachauer
EN İYİ KISA BELGESEL
Edith + Eddie
Heaven Is a Traffic Jam on the 405
Heroin(e)
Knife Skills
Traffic Stop

22 Ocak 2018

Dunkirk / Altın Küre Çelınc #1



DUNKIRK (2017)

Oytun'la seyredeceğimizden dolayı ilk bu filmi tercih ettim izlemek için. Savaş filmi sonucunda :)

Filmimiz 2. Dünya Savaşının seyrinde çok önemli bir yer olan Dunkirk tahliyesini anlatıyor. Alman kuşatmasında olan özellikle İngiliz askerlerinin deniz yoluyla tahliye edilmesine odaklanmış film.Ve işin gerçek tarafı tarihle ilgisi olmayan benim bile anlamamı sağlıyorsa iyi de anlatıyor diyebiliyorum. En azından psikolojisini...

Filmin konusuyla ilgili çok bir şey anlatmama gerek yok aslında. Sonuç olarak konusu belli olan bir olayla ilgili ne anlatabilirim ki... Sadece filmde dikkatimi çeken bazı şeyleri anlatacağım, siz benim ne demek istediğimi anlarsınız zaten. Alıştınız benim hissi abuklukta film anlatımlarıma ;)

Filmde oynayanlar arasında Fionn Whitehead, Mark Rylance, Tom Hardy, Aneurin  Barnard gibi isimler var... Ama size işte şöyle işte böyle diyebileceğim bir başkahraman ya da başrol yok. Eşit dağılım mı var derseniz o da yok... Olay örgüsüne ve psikolojisine odaklanan filmimiz karakterleri sadece olay örgüsüne destek için konumlandırmış sanki...

Bir savaş var, daha doğrusu savaştan çekilen askerler var, bir çaresizlik var, bombalar - füzeler - uçaklar kol geziyor ortalıkta fakat tek bir düşman askeriyle göz göze gelmiyoruz. Göz göze gelmek bir yana sadece varlıklarını yapılan saldırılardan anlıyoruz. Bu bana film boyunca çok ilginç geldi.

Filmde en sevdiğim sahneler Mark Rylance'li sahnelerdi. Adamım benim ♥ Mimiklerine, bakışlarıyla duygularını geçirmesinin hastasıyım bu adamın. Winston Chirchill'in bir talimatıyla yüzen her şeyin Dunkirk'e yönelip İngili zaskerlerinin tahliyesinde kullanılması ile ilgili olan kısımda yaşlı bir gemiciyi canlandırmış.

Görsel efektler çok güzel kullanılmış, bu konuda görüntü yönetimini tebrik etmek lazım.

Heyecanını hiç kaybetmeyen, hayatta kalabilmek için çabalayan askerlerin psikolojisini kıvamında veren bir film olmuş. Konuya başlarken savaş filmi demiştim ama aslında savaştan çekilen askerlerin hayatta kalma ve kurtarılma hikayesi demek daha doğru olur sanırım.

Şimdi gelelim zurnanın son deliğine...

Sonuç olarak ben bu filme SEEEVVVVDDİİİMMMM de diyemem, SEVMEEEEDİİİMMMMM de diyemem. Sevdim kısmı olay kurgusunun ve çaresizliğin anlatımına ve sıkılmadan izlememi sağlamasınadır. Sevmedim kısmı ise bu tarz filmlerden zaten hoşlanmayan zevkimin karakterlere odaklanamaması kısmınadır. Hoş son sahnelerde ucundan azıcık da olsa karakterize edilen olaylar oluştu oluşmasına da bana yetmedi. İzleyip izlememe kararı tamamen sizindir, seveni çok olan bir film var aslında karşınızda. Zevke hitabet etmesi önemli bu film için.

Bu arada bu filmi mutlak ve mutlak Oscar adayları arasında da göreceğimizden eminim, ama sonuç alabileceğini düşünmüyorum. Bu da bir not olarak kalsın burada.

Güncelleme (29.01.2018)
8 dalda Oscar adaylığı aldı. Bu kadarını beklemiyordum gerçekten de. Hala en iyi film de şansının olmadığını düşünüyorum. Ancak yönetmenlik konusunda şansı var gibi. Bekleyip göreceğiz.
Aldığı adaylıklar; en iyi film, yönetmen, kurgu, görüntü yönetimi, prodüksiyon tasarımı, özgün müzik, ses kurgusu ve ses miksajı.

Bu hafta #3


Günaydın ♥

Sersem salak bir şekilde haftaya başladım... Tüm enerjim çekilmiş gibi...
Feci sırt ve boyun ağrılarım var. Sürekli yatmak istiyorum o sebeple...

Okullar tatil oldu ama bizimki yarım gün de olsa okula gitmeye devam edecek bu hafta. Ödevler dizi dizi :) Bir taraflara kaçamıyoruz bu tatilde, izin almam çok zor gibi. Her güne bir etkinlik gibi bir hedef koyduk önümüze. Her ikimiz de gündüzleri sorumluluklarımızı yerine getirip, akşama biraz eğlenmenin yollarını arayacağız.

İngilizce kelime ezberleme konusunda çok kötü :/ Sağolsun Nothing tabu önerisinde bulunup şahane de bir site önermişti. Konu belirleyip kartların çıktısını aldım ama onu oynayabilmek için ingilizce pratiğimizin çok daha iyi olması gerekliliğine takıldım. Tabudan yola çıkarak ingilizce kartlar hazırladım ve türkçeden ingilizce / ingilizceden türkçe kelimeler bularak oynuyoruz kartları. Eğlenceli bir aktivite oldu, ezber konusunda da yardımcı olur gibi geliyor ama bakalım zamanla belli olacak...

Bu hafta hiç kitap okuyamadım. Üstelik planladığım işleri de yapamadım :( Altın Küre çelınç filmlerine başladım şükür 😊 Filmlerden bazılarını bulmakta zorlanacağa benziyorum gerçi...

Bu hafta süper loto oynayamadım ama benim oynamadığımı gören sevgili milli piyango idaresi büyük ikramiyeyi dağıtmamış, devretmiş yine :))) Diyorum ben size büyük ikramiye benim diye :)))


Hadi ben geçen hafta çiziktiremediğim listemi yeniden hazırlayıp işimin başına döneyim ♥
Mutlu haftalar ♥


* Gümüşçüyü kontrol et, hala yapmadıysa da al gümüşlerini

* Banka işlerini halletmek için son günün Salı

* Süper Loto :)

* Terziye kazağını ver

* Kargo yollanacak paketini hazırla artık

* Oytuna doktor randevularını gelecek hafta için organize edip randevu al

* Bu hafta en az 3 çelınc filmi izle

* Salı Oscar adayları açıklanıyor, listeni hazırla hemen. Çelıncla birleştirebilirsin bir çok filmi

18 Ocak 2018

Altın Küre Çelınc




Sevgili Sibelynka çok güzel bir çelınc başlattı...
Tüm Altın Küre filmlerini birlikte izleyelim dedi..
Oscar sezonu açılırken çoğu filmi zaten izlemeye çalışacağım için ben de seve seve katıldım ♥

Bence siz de kaçırmayın bu etkinliği derim ;)
Çelınc detayları burada, bakın mutlaka...

Bakalım ne kadarını izleyebileceğim...
Hepi topu 32 tane zaten 😂😂😂



Darkest Hour
The Leisure Seeker
Get Out
I, Tonya
In The Fade
3 Billboards Outside
First They Killed My Father
The Florida Project
Call Me By Your Name
Ferdinand
Baby Driver
A Fantastic Woman
All The Money In The World
Battle of The Sexes
Downsizing
Dunkirk
Phantom Thread
Molly's Game
Mudbound
Roman J.Israel, Esq.
The Disaster Artist
Loveless
Loving Vincent
The Shape of Water
The Breadwinner
Victoria & Abdul
The Square
The Boss Baby
The Greatest Showman
Coco, The Post

17 Ocak 2018

filmler...


Film yazdığım yazılara ben ne zaman afilli başlıklar bulacağım :))
Neyse biz başlığa değil, filmlere odaklanalım...


20TH CENTURY WOMEN / 20. YÜZYIL KADINLARI (2016)

Bazı filmlerin benim için cinsiyeti vardır. Bu film de keskin bir kadın kokusu var dediğim filmlerden.  Ayrıca beğenisinin ortası da yok... Seven sevecektir, sevmeyen de sevmeyecektir... Ehhhh 'i yok anlayacağınız... Hal böyle olunca oldukça karakteristik bir film diye adlandırabiliriz bu filmi... -iz demeyeyim -m diyeyim hatta :)

Film 70 li yıllarda geçiyor... Ana karakterimiz Dorothea (Annette Bening) 50 li yaşlarda yalnız bir anne olarak çıkıyor karşımıza... Ergenlik dönemi geçişinde olan oğlu Jamie (Lucas Jade Zumann), kiracıları çılgın Abbie (Greta Gerwig) ve becerikli olmakla birlikte yakışıklı  William (Billy Crudup) ile aynı evi paylaşıyor. Bir de Jamie'nin arkadaşı Julie (Elle Fanning) var eve grip çıkan, hemen yan komşuları.

Dorothea oldukça farklı ve renkli bir karakter olarak çıkıyor karşımıza... Oğluna karşı hassasiyeti olan, sosyal çevresine duyarlı, biraz endişeli bir anne... Çocuğuna yetmediğini ya da yetmediği demeyelim de ulaşamadığı dönemlerde en büyük yardımcıları Abbie ve Julie... Tam bir karma yani...

Kadın karakterlerimize baktığımız zaman birbirinden bağımsız hayatları olan ve kendi içlerinde problemli olan kadınlar... Ve bu problemli kadınlar bir araya geldiklerinde filme hem dinamik kazandırıyor hem de renk... Burada yönetmen dengeyi çok iyi korumuş bana göre...

Abbie mesela üniversiteyi yeni bitirmiş çılgın bir kadın. Listeleri var, ölmeden önce yapacaklarının listesini çiziyor son gayretle... Kanser çünkü...

Julie boşanmış bir ailenin çocuğu, sorunlu bir genç kız... Jamie'den sadece bir kaç yaş büyük... Erkeklerden çetele tutarak bir nevi intikamını besleyen bir tip...

Ve tüm bu kadınların ortasında Jamie :)

Biraz oradan buradan anlattım karakterleri ama diyorum ya birbirleriyle uyumunu çok güzel yakalamış yönetmen, karmayı oturtmuş bana göre. O yüzden bu filmi seveceksiniz ya da sevmeyeceksiniz diye bir yorum yapıyorum :) Bilmem anlatabildim mi?

Film de bir sürü şeyi sevdim mesela ben...

Dorothea'nın bir sahnesi var mesela... Arabası yanıyor, itfaiyeciler geliyor. Ve kadın itfaiyecileri eve yemeğe davet ediyor. Hey Allahım diyorum :) Biz olsak ahlarla vahlarla gırla giderken kadının tavrıyla çok eğlendim ben 😉

Abbie'nin çılgınlıklarını sevdim mesela... Evde son ses müzik dans etmesini, fotoğraflarını bastırmasına bayıldım. Renkli kıyafetleri ile matem havasından çıkmasına gıpta ile baktım...

Evlerinin sürekli bir tadilat halinde olmasına, William'ın karizmatik iş halledici olarak evde yer edinmesini, sofradaki sohbetlerinin garipliğine, oradan buradan fışkıran dekorasyon öğelerine zevkle odaklandım...

Kadınların kendi başlarına birey olarak güçlerini de sevdim mesela...

Jamie'nin ergen sorunlarından ve annesiyle diyaloglarından hiç bahsetmiyorum, onu izleyip görün diyorum :))

Sonuç olarak kadın kokulu bu filmi ben SSEEEEVVVVDİİİİMMMMM efenim. Dönemin ekonomik ve tarihsel gelişimine de oldukça ayarında "çak bir beşlik" diyen bu filmi izleyiniz derim.



3 GENERATIONS / 3 NESİL (2015)

Gördüğünüz üzere kadrosu oldukça sağlam bir film var karşımızda. Anneanne Dolly (Susan Sarandon) , anne Maggie ( Naomi Watts) ergen çocuğumuz Ray (Elle Fanning) karakterlerimizin oluşturduğu bir üçgende ilerliyor filmimiz.

Filmimizin odağı Ray; henüz 16 yaşında ve kendini bir erkek olarak tanımlamaya çalışan bir birey olarak çıkıyor karşımıza. Erkekliğe geçişini psikolojik olarak tamamlamış ve bedensel olarak da geçiş yapmak istiyor artık. Bu konuda tek ihtiyacı olan şey ise ebeveynlerinin imzası... Anne bu süreçte sürekli çocuğunun yanında olduğu için bir nevi hazır imza atmaya ama bir yandan da hata yapmaktan korkuyor. Ray'in babası ile seneler önce boşanmışlar ve Ray babasını hemen hemen hiç görmeden büyümüş. Dolayısı ile annenin baba ile de yüzleşmesi gerekli bu konuda. Anne Maggie imza işini yavaştan alsa da Ray'in bekleyecek ne gücü ne de sabrı var atık...

Odak noktamız Ray olsa da aslında anneanne ve annenin de hayatlarına dokunuyor ve filmin adın da anlaşıldığı üzere 3 nesilden de izler taşıyor filmimiz.

Anneanne Dolly bir lezbiyen. Onunda tercihlerini belirlemesindeki keşfi farklı...

Gördüğünüz üzere filmde bomba gibi oyuncularla bomba gibi bir konu var. Dolu dolu işlenebilecek, oturduğunuz koltukta sizi mıhlayacak kadar da malzeme...

Önce sevdiğim şeylerden bahsedeyim...

Elle Fanning oynadığı karaktere o kadar bürünmüş ki ağzım bir karış açık izledim resmen. İşveli cilveli kızımız gitmiş gerçekten de bir erkek gibi geçiyor karşımıza. Mimikleri, bakışları, davranışları feminenlikten o kadar uzak ki... Dolayısıyla Ray karakterini içimize sindirmemizi ve ona inanmamızı sağlıyor...

Dolly çok renkli bir karakter, aynı zamanda çok da sağlam... Filme eğlenceyle birlikte farklı bir hava katmış partneriyle birlikte...  Olaylara çok yönlü bakabilmesi ve öngörüsü hoşuma gitti....

Konuyu zaten söylemiştim, muhteşem... Ritmi de aslında yakalamış gibi ama bir boşluk var filmde....

Baba rolü içimde çok büyük bir boşluk yaratıyor. Düşünsenize senelerdir görmediğiniz bir çocuğunuz var ve siz onu küçük bir kız çocuğu olarak bırakmışsınız. Karşınıza bu bedende mutlu olmadığını söyleyen, kendini erkek olarak hissettiğini haykıran bir erkek çıkıyor ve imza diye bağırıyor avaz avaz bedeniyle... Nasıl karşılarsınız bu olayı... Şok olursunuz değil mi? Bu konuyu anlamaya çalışır, belki tarihi geri sarıp hesaplaşır, çokça çaba göstererek anlamaya çalışır, çatışır, belki kavga eder, derin bir sessizlik hakim olur vs vs... Bir sürü ihtimali var bunun... Dolayısı ile karşınızdaki baba o kadar yavan çıkıyor ki karşınıza ilk orada hayal kırıklığına uğradım...

Ray çok önemli bir gelişim gösteriyor, dolayısı ile daha fazla açıklama bekliyorsunuz Ray'den. Psikolojik olarak geçiş sürecini, hissettiklerini daha çok aktarmasını istiyorsunuz. Ama karşınızda sadece imzaya odaklanan bir genç görüyorsunuz. Bu imzayla birlikte bir çevre değişikliği planı var ortada sadece...  Dolayısı ile bir yalpalama hissediyorsunuz...  Konu bir yerlerde eksik bırakılıyor, ete kemiğe bürünemiyor dolayısı ile...

Oyunculuklar şahane, konu şahane ama sizi allak bulak edeyim, şok yaşatayım endişesiyle konuya çok fazla odaklanamayan bir film var karşınızda...

Sonuç olarak bende EEEEEHHHHHHHHHH kategorisinde yer alıyor bu film, ama yine de bu filmi izlemenizi tavsiye ediyorum oyunculukların ve konunun hatırına... Siz benim bıdırdandığıma bakmayın, sıkılmayacaksınız izlerken, emin olabilirsiniz...




KIDNAP / ANNE (2017)

Macera, aksiyon film sever oğlumla izlediğimiz bir film Kidnap...

Halle Berry başrolde ve çocuğu kaçırılan bir anne olarak çıkıyor karşımıza... Karla boşanmış bir anne, garsonluk yaparak geçimini sağlıyor ve babayla velayetle ilgili sıkıntıları var... Genel olarak alışılagelmiş bir profil...

Karla bir gün oğlunu parka götürür ve anlık bir dalgınlığı ile Frankie kaçırılır. Sadece arabaya bindirilişini görmüştür oğlunun ve bundan sonra amansız bir takip başlar aralarında...

Bir anne olarak söyleyebilirim ki gerilimi bol ve aslında sonucu bilseniz de konuyu nasıl bir yolda götürerek sonuçlandıracaklarını merakla beklediğiniz bir film... Tabi ki mantık hataları var... Çocuğu kaçırılan bir anne hemen polisi aramak yerine neden arabayla peşine düşüp ve değme rallicilere taş çıkartır ki 😊😊

Filmin hemen hemen %90 lık kısmı araba takibi ile geçiyor ve dolayısı ile Halle Berry'nin bol bol mimiklerine, bakışlarına takılıyoruz.... Ve kadın o kadar güzel kalkmış ki bu rolün altından... Aksiyonların kadını, helal sana dedim bol bol...

Bu kaçış sahneleri sırasında ara ara geri dönüş sahneleriyle filmin tabanı doldurulmaya çalışılsa da çok da bir bilgi vermiyor anne ve çocuk hakkında... Sadece Frankie'nin gayet uslu ve çok tatlı bir çocuk olduğunu görmemizi sağlıyor.

Çok bana hitap etmeyen bir film olsa da yüreğim ağzımda izledim mi izledim işte...

Sonuç olarak ben bu filmi EHHHH İŞTEEEEEE kategorisine sokar, izleyip izlememe kararını size bırakırım... Macera sever annelere iyi bir ütü filmi olabilir belki.

Hemen bir dip not olarak ekleyeyim; Film bittikten sonra benim ergenim "Anne beni kaçırsalar böyle peşimden takip eder miydin?" diye sordu tabi ki :))) Ve cevap vermeme izin vermeden de "Aslında takip etmesen iyi olurdu, ilk virajda uçuruma uçardın sen" diye gülerek de ezikledi beni bir güzel  ahahahaaaaa 😂😂😂
Seni takip eden ne olsun Oytun 😸😸




THE BOOK OF HENRY / HENRY'NİN KİTABI (2017)

Yine Oytun'la birlikte izlediğimiz bir filmi anlatacağım size...

Filmimizin baş kahramanı dahi çocuk Henry (Jaeden Lieberher)  annesi Susan (Naomi Watts) ve kardeşi Peter (Jacob Tremblay) ile birlikte yaşamaktadır.

Baştan söyleyeyim Henry'nin zekasına hayran kalacaksınız... Tam bir mucit ve kardeşi Peter'i de bu konuda geliştiren bir çocuk... Annesinin de baş yardımcısı... Tün finansal işlerine o bakıp evin bütçesini o yönetiyor... (Burada bizimkinin ağzı sulanıp ben de yapabilirim, gelsin paralar ifadesini görüyorum suratında ahahahaaa :) Ara not bitti konuya dönebiliriz)
Henry;  hem sınıf arkadaşı hem de yan komşuları olan Christina (Maddie Ziegler) 'dan feci halde hoşlanmaktadır ve arkadaşının üvey babası tarafından taciz edildiğini farketmiştir  Bunu ispat etmenin peşine düşmüştür Henry bir yandan da... Arkadaşı ile açık açık konuşamamakta fakat bunu takip edip çeşitli notlar almaktadır defterine... Filmin ismi de oradan geliyor zaten...

Bu arada Henry hastalanır veeeeee gerisi filmde tabi ki....

Ben size filmle ilgili sevdiklerimi anlatayım en iyisi 😉

Peter ve Henry'nin bir ağaç evleri var. Ve ben o eve her zamanki gibi bayıldım ♥ Amerikan filmlerinde bu ağaç ev meselesi bir klişedir ama ben her seferinde ama çok güzel modunda izlerim. Hele küçük bir çocuğun mucitlikleri için kullanılırsa bu ev çok da şahane bir görsel oluşturur...

Anne ile Henry'nin komik diyaloglarını sevdim... Para idaresini çok iyi beceren bir çocuk ütopik dursa da şahaneydi bence.

Peter karakterine hayat veren Jacob Tremblay "Room" filminde hayran kaldığım çocuk olması sebebi ile gözüm üzerindeydi. Son bir sahne vardı sihirbazlıkla ilgili, gözüm dolu dolu izledim. Severim ben seni çocuk diye diye ♥

Filmdeki dramatik geçişler iyi sağlansa, üstün körü anlatılmasa çok daha iyi olabilirdi bu film...

Ve bir de kötü karakterimiz Christina'nın babası var tabi ki... Konu olarak filmin odak noktalarından biri olsa da o olayla ilgili eksik duygular vardı. Bu da bendeki yetersizlik duygusunu besledi..

Her ne olursa olsun izlemesi zevkli bir filmdi, hani o eskiden ailece birlikte büyük bir keyifle izlediğimiz Pazar sinemaları hissiyatındaydı....

Sonuç olarak ben bu filmi SEEEEEVVVVVVDİİİİMMMMM efenim ve naçizane izleenizi tavsiye ederim. Hoş bu filmi bazı film değerlendirme sitelerinde en kötü filmler arasına sokmuşlar ama siz yine de şans tanıyın derim...






15 Ocak 2018

Bu hafta #2


2018 in 15 gününü yedik bile :))
Dilekler, niyetler, yaşasınlar havalarda gezinerek girdiğimiz 2018 başımıza henüz kuş kondurmuş değil ama bekliyoruz :)) Umutluyuz ♥

Yılbaşı biletlerine bir amorti bile vurmadı ama Süper Loto devretmiş, oynamak lazım... Hala zengin olma şansımı ayakta tutuyorum ne güzel 😂😂

2017 hesap kapamalarını hala bitiremedim, bu hafta da devam edecek... Sonra yeniden ay bitecek, ayı kapatmaya çalışacağım... Ne kısır döngü bu Allahım 😒

Oytun'un sınavları bitti şükür ve okulundan şahane bir tatil hediyesi aldı. Oytun sensiz yapamıyoruz okulu kapatmayacağız dediler ahahhaaa :) Bir hafta daha okula gitmeye devam edecekler... Tüm çocuklar parti havasında bu haberi kutluyor :))) Her an psikopata bağlayabilirler yalnız :)

Bu hafta sevgili ütüm Safinaz bana feci halde kazık atıyordu ki ucundan sıyırdım. 2 haftalık dev boyutlu yığını TV karşısına kurup ütü yapıp sevgili cinayetçi kızlarımın entrikalarını izliyordum ki aneymmm ütüm birdenbire ısıtmamaya başladı. Yok elektrik gelmiyor gibi gibi... Evirdim, çevirdim, klasik Türk mantığı salladım falan tık yok... Prize takıyorum, çıkartıyorum, tekrar takıyorum... Kırmızı ışık 2 defa yanıp sönüyor sonra tık yok... Google amcada araştırmaya başladım ki Philips'in WhatsApp hizmeti varmış ve gece 12 ye kadar açıkmış...Hadi dedim Şebo, böyle bir hizmet alırsan yere göğe sığdıramazsın sen bu Philips'i...


Ve yanıt verdiler :)))
Gördüğünüz üzere saat 21:17... Bravo hakikaten...
Başta biraz kastılar yetkili servise müracat edin sabah diye ama yok lamba iki kez yanıyor, yok tık diye bir ses geliyor diye azıcık zorlayınca çeşitli şeyler denettirdiler bana...
Kireç bağlamış benim Safinaz, fizik tedaviye soktuk ve ben mutlu tabi ki...


Bu kadar mutlu ütü yapacağım hiç aklıma gelmezdi yeminle :)))

Bu hafta ince bir kitap bitirdim, okunacaklar arasında uzun zamandan beri bekliyordu "Kaybeden Hepsini Alır".. Şimdi Stewan Zweig'in kitabına başladım...  Eski kitap okuma rutinimi yavaş yavaş geri kazanıyorum galiba :)

Bunun dışında da başka bir şey yok bende...

Mutlu haftalar olsun hepimize ♥


Yapılacaklar;

- 2017 hesaplarını kapat artık ve Oytun'un İngilizce kelime ezberleme problemine oyun aramaya devam et.

- Gümüşçüden tık yok, aylar geçti üzerinden. Öldü mü kaldı mı bir kontrol et yine...

- Banka işlerini hallet Cuma gününe kadar

- Süper Loto oyna ♥

- Gardrobun yine karmaya bağladı, onları düzelt. Yoksa işin içinden çıkılmıyor.

- Kolları kısaltılacak kazağını terziye ver...

- Hediye alman lazım, doğumgünü var...

- Şubat tatili gelmeden kitap siparişi ver ergenlere.

11 Ocak 2018

bir "bez pasta" hikayesi :)


Allahım başlığı gören de hikaye falan yazdığımı sanacak ... Başlık bulma konusunda azıcık kabiliyetsizim... Garip garip şeyler yazabiliyorum o sebeple :)

Neyse biz gelelim şu bez pasta olayına.  Geçen hafta hamile olan arkadaşları için bir arkadaşım rica etmişti yapar mısın diye. Yapmaz mıyım hiç dedim tabiki :))
Hem madem yapıyorum, aşama aşama fotoğraflayıp buraya da koyarım üstelik 💪
Belki birilerinin işine yarar bir gün...


Bak kendim yaptım diye söylemiyorum çok da güzel oldu ahahahaa :))
Ben Oytun'u yemin ediyorum erken doğurmuşum... Yoktu bizim zamanımızda böyle şeyler...
Olsa emin olun suyunu çıkartırdım..

Ben şimdi aşama aşama nasıl yaptığımı anlatayım;


Gerekli malzemeler basit;
1 ayakkabı kutusu
Çocuk Bezi
Paket lastiği,
İnce şerit lastik
2 renk polar kumaş
Ve nasıl süslemek istiyorsanız kurdele, oyuncak, ponpon, çiçek... Ne arzu ederseniz yani..
Bir de tabi ki olmazsa olmazımız silikon tabancası.

İlk iş olarak ayakkabı kutusunun etrafından ince şerit bir lastikle bağlıyoruz. Bu lastiğe gördüğünüz gibi bezleri sıkıştırıyoruz. Dikey olarak yerleştirdikten sonra düzlüğü sağlamak amacı ile ben bir kez de bezleri açarak sardım ve yine lastiğin altına sıkıştırdım.


İkinci sardığım kat hem köşeleri tuttu, hem de yumuşaklık sağladı....

Akabinde kutunun içini doldurdum. Gördüğünüz tabakanın altında ne ararsan var :) Poşet, kağıt vs... Burada önemli olan kutunun içinin doldurulması... Akabinde üzeri normalde bezle kapatılıyor ama bezimizin yetmeme ihtimaliyle alt açma beziyle kapattım kutunun üstünü. Bence böyle daha iyi oldu.
İstediğim düzlüğü daha rahat sağladım.

Akabinde yine bir polar kumaşı üzerine örttüm. Yatak düzeltir gibi düşünebilirsiniz ;)


Yatağımızı gördüğünüz üzere gri polar kumaşla örttük.

Akabinde ayakkabı kutusunun kapağını iki şerit halinde kestim ve ortadan yapıştırdım. Şeritin kalınlığını bezinizin enine göre ayarlayabilirsiniz. Bu şerit hem bezleri tutacak hem de bebek arabası görünümünü verecek.

Kestiğim şeritin boyutunda biraz pay vererek polar kumaşı da kestim ve silikon tabancası ile yapıştırarak kartona sabitledim. Kartona ovallik vererek kutunun içine geçirdim.


Daha sonra bezleri tek tek rulo yaparak paket lastiği ile lastikledim ve oluşturduğum ovalin içine yerleştirdim. Bezleri rulo yaparken tek dikkat edeceğiniz ayrıntı bez iki katlı haldeyken beline gelecek gölgeden başalayarak rulo yapmanız ve tüm bezlerin aynı yönünü kullanmanız. Bu şekilde yaparsanız daha düzgün bir görüntü yakalayabilirsiniz.


Son aşama olarak polarımızdan bir şerit daha kesiyoruz. Şeritin boyunu ayakkabı kutusunun çevresini çevirecek kadar ayarlıyoruz. Enide ayakkabı kutusunun yüksekliğinden her iki tarafta da dörder parmak olacak şekilde olabilir.

Arka ortadan başlayarak şeridi ayakkabı kutusunun çevresinden sıkıştırarak geçiriyoruz.
altta kalan fazlalığı da ayakkabı kutusunun altına doğru katlayıp yine silikon tabancası ile yapıştırıyoruz kutunun altına.

 Böylece ana gövdemiz hazırlanmış olup çok da fazla işimiz kalmıyor.



Tekerlekler için iki bezi üst üste koyarak rulo yapıp paket lastiği ile bağladım.
Taban olarak kullandığım mukavvayı da kalan kumaşımla kaplayarak tekerlekleri hem tabana hem de ayakkabı kutusunun altına silikon yardımıyla sabitledim. Böylece taşıması daha rahat oldu.


Geri kalan süsleme tamamen sizin zevkinize kalmış.
Ben gövdenin ve üst kısmından kurdele geçirererek yapıştırdım. Üstünü ponponları yapıştırarak süsledim. Alt gövde kısmında da kurdele üzerine sutaşı geçirdim ve fiyonk yaptım.

Üzerinde de küçük bir oyuncak ve çiçek kullandım...

Üst kumaşı düz değil de daha farklı desenli bir kumaş şeçerseniz oyuncağa ve çiçeğe de gerek kalmayabilir belki. Tamamen sizin zevkinize bağlı.


Yalnız bu aşama aşama çekmek ne zormuş arkadaş. Her aşamayı çekelim diye başladığımız işte gördüğünüz gibi fotoğraflanmamış çok bölüm var. Bir an kaptırıp gidiyorsunuz ve aaa ben bunun fotoğrafını çekmedim oluyorsunuz :)) Eksiklikleri gidermek için aşama aşama anlatmaya çalıştım. İnşallah başarabilmişimdir :)))

Bana film yazdırın, kitap yazdırın anam bu ne :)) Yaptığınız şeyi anlatmak, tarif etmek çok da fazla beceri gerektiriyor :)))

Neyse efenim, yine aklınıza takılan bir şey olursa sorun siz, ben seve seve yanıtlarım :)

Görüşürüz ✋




10 Ocak 2018

Geriye Bakış 2017 / Mim


Sevgili Şule hadi demiş sağolsun... Ben de sıcağı sıcağına yazayım dedim.
Yoksa unutuyorum :))
2017 yi sayısal olarak değerlendiriyoruz...
Sayılardan feci tırsarım bu arada... Arada yürüyorum derken yumuşak yumuşak bir geçiştirme ile 1350 adım attım arasındaki rakamların sert tokatları arasındaki fark çok keskin olur genelde...

Korkunun ecele faydası yok tabi :)) Biz rakamlara geçelim...


Okunan Kitap Sayısı: 18

Demedim mi size... Bak ilk tokat geldi...
18 ne Şebo demezler mi adama :)))
Telafi hakkımı kullanmak istiyorum hocam :)
Söz seneye hedefe kilitleneceğim ;)




İzlenen Dizi Sayısı: 5

2 tane kısa dizi izlemişim bu sene, hali hazırda da 3 dizi var takip ettiğim...
Yeter... Allah bereket versin :))


İzlenen Film Sayısı: 61

Bak bu sayı şaşırttı beni. Ben daha çok film izlediğimi düşünüyordum :/
Yine de ortalama haftada 1 film izlemeyi başarmışım.



Blogta Paylaşılan Yazı Sayısı: 108

Haftada ortalama 2 yazı yazmışım... İdare eder bir ortalama bence ;)


İnstagramda Paylaşılan Fotoğraf Sayısı: 177

Fotoğraf manyağı olmuşum bu sene :)) Çek paylaş, çek paylaş kolayıma gitmiş demekki...
Hoşuma gidiyor ne yapıyım :))



Bol kitaplı, bol filmli, bol fotolu, eğlenceli bir 2018 olsun ♥

Şimdi gelelim mimleme kısmına...
Küçük mucizelerim Nilhan,  Yaşam izi Gizem ve Satır arası Gülşah 'a pasladım gitti :)

9 Ocak 2018

Pala Hayriye / Figen şakacı



Bitirgen ile başlayan hikayemiz Pala Hayriye İle devam ediyor... Üçlemenin ikinci kitabı...

80 'li yıllarda büyürken bıraktığımız Bitirgen 90'lı yıllarda üniversiteye kaçısıyla çıkıyor karşımıza Pala Hayriye olarak...

Başlangıç cümlesi etkileyici;

"Hamım ben daha; dalıma yabancı, ağacıma küs, köküme çekingen. Düşme korkusundan olgunlaşmaya meyletmeyen... Ham kalmaya söz vermek üzere çıkıyorum, beni on sekiz yaşıma kadar besleyen evimden."

Evinden, dayak yediği abisinden, annesinin itelemelerinden, ablasının kıskançlıklarından koşarak kaçıyor bir nevi... Çocukluğunu bırakarak çıkıyor evinden... Ham kalmaya söz verse de büyüyecek Hayriye, öğrenecek, yürüyecek, düşecek, kalkacak bu kitapta...

Önceki kitapta büyümüşte küçülmüş çocuğun çok bilmiş dilini sevmediğimi, sonlara doğru annesine ve babasına yazdığı mektuplarla dilinin bir anda değiştiğini söylemiştim hatırlarsanız. Evet doğru tahmin etmişim... İkinci kitaba hazırlıkmış o dil...

Mahallesinden başka yeri görmeyen Hayriye'nin bir otobüs mesafesi kaçış yolculuğu başka bir dünyaya gidiş gibi... Eğlenceli bir dille yazılmasına rağmen o bilinmeyen, tanışılmayan hayatın korkusunu o kadar güzel anlatmış ki...  Küçük bir serçe gibi avuçlarının arasına alıp onu korumak geliyor insanın içinden...

Aynı senelerde aynı yaş dönemlerinde olmam sebebiyetiyle belki de çok tanıdık bir hikayeydi Hayriye'nin hikayesi... Kendini tanımaya başlaması, çevresindeki kalıplara oturtmaya çalışması, bir yere bir insana aitmiş gibi yapmaya çalışması etkileyiciydi...

Bazen şimdi bir mucize olacak, yeni bir dönemeç, yeni bir çıkış beklentisiyle sayfaları hızla çevirdim... Hayaldeki mucizeler ya filmlerde ya kitaplarda ya da istisnai kişiliklerde olur dercesine hayat doğal döngüsünde ilerledi hep Pala Hayriye için... Bu bende bazen hayal kırıklığı yaratsa da gerçekte olana alışmak daha kolaydı belki de...

Hayriye ile 40 lı yaşlara vardık anlayacağınız bu kitapla...

Kitapta tek sevmediğim şey sanırım hayatına giren insanları detaylandırmamasıydı...  Belki de o insanlar hayatına o kadar değmişti, detaya gerek yoktu ama ben yine de bekledim işte...

Şimdi sıra 3. kitapta... Kasımdan bu yana yeterince zaman geçti nasıl olsa... Serileri peş peşe okuyunca bıkıp hakkını veremiyorum çünkü... Bir kaç hafta sonra okumaya başlarım sanırım...

Bir kadının büyüme hikayesini okuyup 90'lara bir selam çakmak isterseniz bu kitabı okuyunuz derim efenim... Tabi ki Bitirgen'den sonra ;)

Şimdi sıra, kitap yazılarımın en sevdiğim bölümü altı çizililerimde;


* Onur, aç ve evsiz insanların üzerinde hiç durmayan bir şeymiş meğer. Şimdi çıksam bu evden, koskoca bir karanlık, ağzını açmış yutmak için beni bekliyor olacaktı, yapamadım.

* Evlat olmak diye bir meslek edinmiş de gönüllü çalışıyormuş gibiydi. Bütün gün devrimden, mücadeleden, feminizmden bahseden Meral, evin içinde bildiğimiz etkisiz elemandı. İyi de kadınlar böyle nasıl özgürleşecekti ki?

* Yabancı bir evde olmak, eve yüklediğin her türlü anlamı safrasıyla kusmak demekti. Yabancı bir ev, dışarıdan gelen için tüm evlerin kalın bağırsağı, zamanla biriken her şeyin posasıydı. 

* Ah be çocuk, hangimiz diğerini büyüttü bilmeden, o yokuşu senin için ine çıka düzledim de, sen kavanoz dolusu şokellandan bir parmak bile vermedin ya, canın sağ olsun...

* Artık gecelerden korkmuyorum. Çünkü gece daha iyi saklıyor beni, gündüzlerin her türlü ayıbı yüze vuran acımasızlığı yok gecede. Her şey her şeye karışabiliyor, dönüşebiliyor, hatta biraz zorlanırsa değişebiliyor, ne güzel böyle.

* Zamanında söylenmemiş her söz, mutlu olduğun anlara değil de bir sonraya dikkat kesildiğinde, böyle uçup gidiyordu işte.

* Hasret çekmek, bir hayalin yerini durmadan değiştirmek demek. Özlemek daha başka, onda bütün dünyayı aynı anda kucaklamak isteği gibi imkansız bir şey var... Birinde hiç kavuşamayacağını bilmenin sancısı, diğerinde yutkundukça fark ettiğin bir yumru...

* Her şeyi bölüşmek, her durumda yan yana durmak, önce dünyaya karşı örgütlenmekti, ilişkinizin sessiz cümlesi. Bunu biliyor, buna inanıyor, iki ayrı kişiyi toplayıp biri elde edebiliyordunuz.

* Aklımda gezinen tilkilerin kuyruğu yüzüme vurmasa, her şey daha mı kolay olurdu; mesela sevdiğimi hemencecik belli etmemeyi başarsam, bir şeyi sevmediğimde yüzümü ekşitmesem de yakayı ele vermesem, virajlara ya Allah diye girmesem de biraz açıktan alsam, yırtar mıydım bir yerlerden?

* Hayranlık ne garip bir şeydi. Sevmekle ilgisi yoktu da, sahiplendiklerinize sevginizin üzerinde tepinme hakkını bahşettiğiniz, kendinizi koyduğunuz aşağılarda bir yerden sizi bir çırpıda çıkarmalarını beklediğiniz, sipsivri bir tümsekti sanki. Yukarısı hep uzağınızda, aşağısı hep elinizin altındaydı. Şanslıysanız birilerine tutunarak tırmanır, yeteneksiz ve ışıksızsanız olduğunuz yerde sayardınız. Hoş, tutunsanız ne olurdu ki, "o kat"a asansör bile çıkamazdı.

* Anneme benzememek için boşuna mı direniyordum yoksa, her kadın biraz annesi kadar değil miydi? Ölmeden önce öldürdüklerime benzememek, en azından bu korkunun esaretinden kurtulmak için yapıyordum ne yapıyorsam. Bir leğen toprak, bir ibrik su vardı da önümde, ikisini de idareli kullanıp çamurdan bir şekil vermeye çalışıyordum bedenime... Yoktan var etmek dedikleri miydi bu çaba, var olanı biçimlendirme mi? Valla da billa da bilmiyordum. Yaptığım her işte en ufak bir alkış alsam gururdan çok suçluluk duyuyor, alkışlayanları pişman edecek kadar karşılarında ıkınıp sıkındığım için, karneme yazılan pekiyi'lerin üstünü kimselere bırakmadan ben çiziyordum.

* Bu dünyaya çocuklar illa gelecekse, bari çağrılınca gelsinler...

8 Ocak 2018

Bu hafta #1


Neden böyle bir rutine bağlamak istedim bilmiyorum ama her pazartesi "bu hafta" başlığıyla gelmeye karar verdim... Psikolojimi anlamaya çalışmayın, bu konuda ben de anlayamıyorum kendimi 😉
Geldiler işte :)))

Birbirinden güzel kartlarım geldi yılbaşından önce... Dedim ki güzel kartlara güzel bir konsept yapayım, ağaç dallarına asayım kartlarımı, şekil şekil fotoğraflarını çekeyim ve bir teşekkür yazısı yazayım... Tabi ki yapamadım ve yapamadığımdan dolayı teşekkürlerimi de edemedim :/ Bu tarz konularda ne zaman plan yapsam, gerçekleştiremiyorum. Bu konuda özel bir yeteneğim var :)
Neyse efenim geç olsun güç olmasın...


Yasemen, Esra, Handan, Derya ve Nesrin çok teşekkür ederim güzel dilekleriniz için ♥
İyi ki varsınız ♥
Güzel dileklerinizle beni mutlu ettiniz ♥

Oytun'un sınavları başladı geçen hafta.. Tarih konusundaki ezber özürünü benden almış bu çocuk :) Kamp kurduk resmen, Osmanlı tarihini ezberlemeye çalıştı. Ben beceremeyince imdat dedim, Özlemcim yetişti... İnsanın öğretmen arkadaşlarının olması şahane ♥  O anlatırken ben de ezberledim ama şimdi sorsan tarihleri yine unuttum. Biri hariç; 1071 Malazgirt bak onu hiç unutmam :))

2017 hesaplarını az çok kapattım işyerinde, bir kaç ufak hesap var onları da bitiririm bu hafta... Aralık'tan bu yana yorucu bir tempodaydım ki şükür rutine dönüyorum bu hafta...

Hiç film izlemedim bu hafta :/ Ama goodreads'i kandırıp bitirdim dediğim Çocuk Yasası kitabını bitirdim :) Etkileyici bir hikayesi vardı, ballandıra ballandıra anlatacağım size inşallah.

Ufak tefek cinayetler yayınlanmayınca bu hafta ütü de yapmadım :))) Bu haftaya sarkıtıp ütü yığınını iki katına çıkarttım. Dizi yoksa ütü de yok anacım :))

Gerisi rutin döngü; çamaşır, yemek, bulaşık, evi topla, alışveriş yap vs...





Şimdi gelelim yapılacaklar listesine;

1- Kredi kartına gelen kullanım ücretini kaldırt.

2- IMEI kayıtsız mesajı geliyor, onu araştır.

3- İngilizce kelime ezberlemek için bir oyun araştır Oytun'a .

4- Hafta sonu misafir var.

5- 2017 kalan hesapları bitir.

6- Oytun'un sınavları için internetten soru bulup çıktı al.

Bu kadar yeter 😃

Musmutlu bir hafta olsun herkese  ♥




5 Ocak 2018

aralık seçmeceleri ♥


Ne zaman 2018 e girdik, ne zaman 1 haftasını yedik anlamadım henüz...
Zaman attan inmiş de sanki rokete binmiş hissiyatındayım :))
Bir gün yetişeceğim zamana diyor Aralık seçmecelerine geçiyorum efenim :))

Hoşça ve dostça kalınız ♥




Bir yanımda 30 senem diğer yanımda 8 senem ❤️❤️❤️

Hayat dostlarla güzel
 Hoşgeldin 2018
Birlikte nice yıllara 


Tarihe not düş instacım 📝
İlk yalnız okul gezisine çıkmanın heyecanıyla uyumadık tüm akşam biz, gidecek olan o.. 
Bana ne oluyorsa 😂😂😂 

İzmir / Uzay Kampı / Gemi Müzesi
İlk defa bizsiz bir yolculuğa çıkıyor
Gece ikimizde döndük durduk
Uykusuzum bugün elleşmesin bana kimse



Güünnayyydınnnn😍😍😍
Tatlı tesadüflerle dolu bir gün olsun bugün ♥ ♥ ♥
.
Analı kızlı
Piştiyi de pek severim zaten
Bugün cuma yaşasın
Yarın bana tatil olmasa da sevindirik oluyorum işte
Azıcık saf mıyım neyim 😂😂😂



Yok yok ben bu ayın adını değiştiriyorum 😍😍😍 
Bu ayın adı artık şımarma ayı 😁😁😁 
Dün internette bakıp bakıp ağzımın suyunu akıtmıştım bu fincanlara...
Alışveriş yasağın var Şebo diye dürtüp kendimi almadan çıkmıştım. 
Benim güzel yürekli, temiz kalpli Özlemimin içine doğmuş olsa gerek ki 
bugün kargodan mis kokulu paketim çıktı geldi 👏👏👏 
Ben şoookkk, ben mesut, ben bahtiyar ❤️❤️❤️ 
Akşama salepler benden gelene haberiniz olsun ☺️☺️☺️☺️ 

Şebo kutlamalara doymuyordu
Hissikablelvuku dedikleri bu olsa gerek
Tukan kuşumla bir süre aşk yaşayacağız
Haberiniz ola


Kutlamanın en büyüğü benim minik prensimden 🎉🎉🎉 
Ben senin teyjeee diyen dillerini yerim teyjeesinin bitanesi ❤️❤️ 
O teyjee dedikçe benim içimin yağları eriyor. 
Hele bugün teyzeyi ne kadar seviyorsun dediğimizde çoookkk demedi mi, 
kendime bayram ilan ettim 😍😍😍 

Kutlamalarda en güzel final
Mesafeler engel değil sevgimize
Biraz daha büyüsün çok büyük aşk yaşayacağız kuzumla



Ne demiş şair ;

“Gidene kal demeyeceksin. .. 

Gidene kal demek zavallılara,

Kalana git demek terbiyesizlere,

Dönmeyene dön demek acizlere,

Hak edene git demek asillere yaraşır.

Hiç kimseye hak ettiğinden fazla değer verme, yoksa... 
değersiz hep sen olursun... 
Düşün Kim üzebilir seni, senden başka?

Kim doldurabilir içindeki boşluğu, sen istemezsen?

Kim mutlu edebilir seni, sen hazır değilsen?

Kim yıkar, yıpratır, sen izin vermezsen?

Kim sever seni, sen kendini sevmezsen?

Her şey sende başlar, sende biter... 

Yeter ki yürekli ol, tükenme, tüketme, tükettirme içindeki yaşam sevgisini... 

Öyle bir hayat yaşadım ki cenneti de gördüm, cehennemi de.

Öyle bir aşk yaşadım ki tutkuyu da gördüm, pes etmeyi de.

Bazıları seyrederken hayatı en önden, kendimi bir sahnede buldum

Oynadım. Öyle bir rol vermişlerdi ki okudum okudum anlamadım.

Kendi kendime konuştum bazan evimde, hem kızdım hem güldüm halime

Sonra dedim ki söz ver kendine;

Denizleri seviyorsan, dalgaları da seveceksin,

Sevilmek istiyorsan, önce sevmeyi bileceksin,

Uçmayı biliyorsan, düşmeyi de bileceksin,

Korkarak yaşıyorsan, yalnızca hayatı seyredeceksin.

Öyle hayat yaşadım ki son yolculukları erken tanıdım.

Öyle değerliymiş ki zaman, Hep acele etmem bundan.

Anladım....”

 İyi ki varım, iyi ki Şeboyum, iyi ki doğdum o zaman ❤️❤️❤️


İyi ki doğurdun annem beni
Şükür her yaşadığım ana
Şükür tüm sevdiklerime

Nietzsche / Hayat


Filmde anlaşamadık 😂😂 
O gezinirken Harry Potter buldu, ben de Mucize ye gömülmeye karar verdim 📖 
Az sonra mızıldamaya başlayıp kitap okuyorum 📺 kapatsana demeye başlarım 😂😂😂 
O da bana söylenir...
 Mutlu mutlu pazar gününü tamamlarız 😍

Analı oğullu bu sefer farklı takılmaca halleri
Ona kapris yapmaya bayılıyorum
Anasının kaprisini çekmeyecek de kimin kaprisini çekecek di mi ama
Biliyorum bunlar iyi günlerim



Ergen ergen takılmak nasıl oluyor bir test edelim dedik 😂😂😂 


Kız kıza takılmacalar
Birimiz ısıtıcıyı kapattırdık
Birimiz ılık bira istedi
Kovulmadık henüz şükür


O küçücükmüş ben ise ... 
Hadi söylemeyeyim şimdi 😂😂😂 
Gözün çıkmasın #tbt bana neler düşündürüyorsun öyle 😜😜😜 

Hepi topu 2013 halbuki
Seneler su gibi akmış yine
Zalimsin zaman
Hey gidi günler hey


Çok özledim ki 😞😞😞 

Tamam çok can ciğer kuzu sarması olmadık ama yan yan beni öpmeni özledim
Telefonda dagıl dugul konuşuyorsun ya beni hasta ediyorsun çocuk
Hele o ellerini kameraya uzatıp geleyim demiyor musun içimin yağları eriyor