30 Aralık 2015

heyyy blogcanlar iyi ki varsınız :)))



B
u ağa
ç her sene
arkadaşlarımla
donansın istedim. Birbi
rinden güzel insanlarla. Kedi
li evin biricik Havva'sı evin bolluk bere
ket ve sağlıkla dolsun bu sene. Öceanne gülen 
yüzün solmasın :) Mutluluk yanı başından ayrılmasın.
Syrakusa şahane bir yıl seni bekliyor bak, bol tantanalı :) Bu
sene yeni başarılar gelecek hayatına Sertaçcım, demedi deme. Başarı
ve azim senin göbek adın :) Yakışıklı Ersin'im sana da aşk gelsinmi hııı :) Seni 
baş
göz ed
esim var ca
nım cananım. Bu
sene Orçun'um için dile
ğim var Sezer'im gezenim. Gönlü
nden geçen okula girsin inşallah. Çok mut
lu olun. En güzel doktor bizim doktor Sevda:) Bol 
bol gez, bol bol dik, bol bol gül  bu sene de. Güzel yürek
li Handan'ım o listeler var ya listeler hepsi gerçekleşsin seni yor
madan. Güzel oğluşlarınla hep mutlu ol canım benim. Bu senenin sonu
senin için acı oldu biliyorum Gamze'cim. Yeni yıl yeni umutlarla gelsin sana. Se
vdi
klerin h
yanıbaşında
olsun. Hemşehrim
güzel Kadriye'm :) Çok 
mutlu ol bu sene. Hep sev, h
ep sevil. Kahkahalarınız taşsın evi
nizden bacanızdan inşallah :) Yorumların 
gibi senen de bıcır bıcır sevgi dolu geçsin bücürükün 
annesi :) 2balık1kedi sana da bu yıl koca koca mutluluklar 
getirsin. En sevdiceklerinle kucaklasın bu yıl seni. Çatalkaram,
çingenem Mevlüdem. Koca kişisiyle huzurlu bir yıl geçir inşallah. Gökten
zembille kumaşlar yağsın üstüne emi :) O güzel maviş gözlerin hep gülsün Sebuş
bu   sene
kitaplar k
raliçeliğin
tescillensi
n inşallah
Bol paralı, az mesaili bir iş seni bulsun bir de :)  Ben de tam orta yerimden çatlayayım. 
Sevgili Meltem , zevkli, neşeli, sevgi dolu bir yıl diliyorum sana da :) Gülşahcım o iki bıcırığın mıncık mıncık yapsın seni de bu yıl. Şen kahkahalarınız olsun :) Duru Ecrin'in güzel annesi herşey gönlünce olsun güzelim bu sene :) Kış güneşin ısıtsın seni her daim. Bahçemin perisi Safişim, bu sene beni kıskandıormadan çok gez, çok fotoğraf çek emi ;) Kahkahasını yediğim Ayşem bu sene de çok mutlu ol emi. Hasretle sınanma, çok sevil, sarıp sarmalan hep sevdiceklerinle...

Ve buraya ismini sığdıramadığım güzel canlar...
İyi ki yolumuz birşekilde kesişmiş, iyi ki tanımışız birbirimizi...

2016 hepimize
sağlık
mutluluk
sevgi
barış
neşe
huzur
getirsin.

Herşey gönlünüzce olsun..

Mutlu, musmutlu bir yıl diliyorum hepinize :))
Kocaman öpüldünüz ♥




24 Aralık 2015

bilmemkaçıncı film postu...


Dün sadece çok yoğundum... Hiçbir şeyim yoktu... Hatta zımba gibiydim bile denebilir....
Ne olduysa arabaya kadar giderken oldu...
Hepi topu 500 m. yürüdüm aslında...
Ama nasıl bir üşümek, dişlerim takır takır etti...
Eve dar attım kendimi...
Ama hala dişlerim takırdıyor...
Cumburlop hemen yatak ardından da...
Deliksiz uyumuşum üşüye üşüye...
Sonuç; dayak yemiş gibiyim, bütün etlerim liğme liğme dökülüyor ve evet ben grip oluyorum galiba :(
Yılbaşı üzeri olacak şeymiydi bu...
Yapılacak bir şey yok... İlaç içerek 7 gün yada kendi haline bırakarak 1 hafta :)))

Elimi, kolumu kaldıracak halim olmasa da size yine bir film yazısı hazırladım :)
Kıymetimi bilin :)))




ÇALSIN SAZLAR (2014)

Yeşilçam filmlerine dönüş gibiydi bu film...
Bolca şarkılı, meyhaneli...
Dostlukla, aşkla cinsinden...

Barba (Engin Hepileri) ve Mahir (Caner Cindoruk) yakın dostlar... Biri meyhaneci, biri klarnetçi...
Hayatı hafife alan cinsten yaşamları...
Ne kadar hayatı hafife alsalar da bir o kadar da sıkı sıkı bağlı...

Sonra bir solist geliyor meyhaneye... Bol işveli, cilveli Yasemin (Belçim Bilgin)...
Şaşırdım söylediği şarkıların altından kalkmasına...
Başarılıydı hakikaten...
Zevk verdi dinlerken...

İki sıkı dost, aşık olurlar bu kıza...
İçten içe bir savaş, atışma...
Eğlenceli hatta bu savaş halleri :)

Bunlar filmin güzel öğeleri.... Sevdiklerim yani..

Bir de diğer yönü var ki; film eş zamanlı işliyor... Biraz bugünümüzden, biraz eskilerden...
Filmin ortalarından sonra evet bağlantı çıkıyor ortaya...
Ama hadi canım diyorsunuz...
Kelalaka...

Hele final konu olarak beklenmedik olsa da performans olarak hiç hoş değil..
Yeşilçam filmlerinde olsa bir asilliği olur sahnelerin, ama günümüz teknolojisinde pek bi havada herşey...

Neyse kıssanın özü şarkılı, türkülü, aşklı, kapışmalı eski sahneler şahane...
Günümüz hayatı pek olmamış işte...
Ya da ben uyduramadım...

EHHHHHH İŞTE kategorüsünde yer alan bu film, eski Yeşilçama selam göndermek için izlenebilir nitelikte...
Karar size kalmış :)




HALAM GELDİ (2013)

Yine küçük oyuncuların alıp götürdüğü ve yine ülkemizin korkutucu bir gerçeğine ustaca parmak basan bir film...

Reyhan rolüyle Miray Akay almış götürmüş filmi... Zerre abartmadan hemde...

Gerçek bir yaşam öyküsünden yola çıkılarak hazırlanan film Kıbrıs'ın Akıncılar köyün'de geçiyor...
Aslında iki ağır konu eş zamanlı olarak işliyor filmde; akraba evliliği ve çocuk yaştaki kızların zorla evlendirilmesi.

Reyhan okumaya aşık, ağaçların tepesinde Şeker Portakalı okuyan bir kız... Diyarbakır'dan göçle gelmişler... Korkunç adetlerini de getirmişler tabi ki...

Ergenliğe ilk adımı atmasını bekliyor aile amca denecek yaşta hala oğluyla evlendirmek için...
Reyhan asi, kaderine başkaldıracak kadar da güçlü...
Onun hikayesini ayrı izleyip ağlarken, annenin çaresizliğine isyan ettim...
Yüreğimde baba baba sözler yankılandı ama sonrasını bilemedim işte...

Diğer bir hanede Halil var (Tunç Oral)... Akraba evliliği sonucu hasta olan...
Aile üstüne titrese ne yazar...
Halil hastalandıkça hastalanıyor...

Halil ve Reyhan iyi arkadaş oluyorlar...
Ama onların arkadaşlığını anlayabilecek zihniyet yok ki...
İkisini okuma sevgileri buluşturmuş...

Film hiç dallandırıp budaklandırmadan vermek istediği mesajı net veriyor...
Çok etkilendim bu filmden ben...
Çokça da SEVDDDİMMMMM.....

İzlemediyseniz mutlaka izleyin...
Ama mutlaka...





İNCİR ÇEKİRDEĞİ (2009)

Yine bir dram filmi...
Yine ne yazık ki yaşadığımız gerçeklerden yola çıkılmış...
Ve yine can acıtıcı...

Film Mardin'de geçiyor..
Mayına basarak ölen bir oğul ve onun ölümünden kendini sorumlu tutarak intihar eden bir abla, ablanın ortada kalan kızı ve bir de iki evladını birden yitiren anne.. Film böyle başlıyor...

Ablasının kızını evladı olarak bağrına basan kardeş Heda (Özgü Namal) aynı zamanda ablasının kocasıyla da evlendiriliyor ne gariptir ki...
Zaman geçtikçe sahiplenmiş kocasını belli ki karnı burnunda hamile...

Anne Cemile (Derya Durmaz) ağır bir bunalımda... Tedavi görüyor...
Bazen yaşanılan olaylar birebir gözümüze sokulunca inanamıyor insan... Cemile tedaviye kocasıyla gidiyor hep belli, anlıyorsunuz... Sanki kocası tedavi görüyor da o sadece yanında bulunuyor gibi... Ama değil işte... Kendilerince karı-koca böyle bir yol bulmuşlar... Hem iyi olmak istiyorlar hem de bakışlardan, laftan sözden etkilenmeyecekler böyle belki de... Ne acı...
O sahneyi gördüğümde içim daha beter acıdı... Benim güzel ülkemin kadınları neden bu kadar çok sınanıyor, neden bu kadar yok sayılıyor...

İçim karardı o anda çokça...

Film çok başarılı değil belki ama konu o kadar gerçek...
Gerçek olduğu için izlemekten sıkılmadım..
Hep ne olur sanki bunlar sadece kurgu olsa ve biz de hep desek ki "Ne çok kötü hayal kuruyorsunuz ve acitasyon yapıyorsunuz... Bunlar gerçek olamaz.".  Ne olurdu sanki böyle olsaydı...
Ama güzel memleketimin yaşanılmasını istemediğimiz gerçekleri bunlar....

Film benim için EHHHH İŞTE kategorisinde yer alsa da dram severlerin izleyeceği nitelikte bir film...
Tercih yine sizin...

Benden şimdilik bu kadar...
Görüşürüz ♥








22 Aralık 2015

Beş Sevim Apartmanı


Başka şeyler yazacaktım aslında...
Yazdım, sildim, yazdım, sildim...
Kelimeleri toparlayamadım...
Belki sonra kafamı toparlarım, yazabilirim...
Bilemiyorum..

Hazır yazı yazmaya karar vermişken bari güzel bir kitap paylaşayım dedim...
Okumak isteyenlere naçizane bir tavsiye...







İlk "Deli Kadın Hikayeleri" ile tanıştım Mine Söğütle...
Ama iyiki de tanışmışım...
Bu kitapla birlikte evet ben artık Mine Söğüt hayranı oldum diyebilirim :)

Beş Sevim Apartmanı aslında yazarın ilk kitabı.. Bir röportajında okumuştum, bu romanı kaleme alana kadar tek bir hikaye yazmışlığı bile yokmuş...
Dolayısıyla daha acemice beklemiştim bu kitabı... Beklentimin üstünde çıktığından dolayı çok ama çok mutluyum...

Aslında bir solukta okunacak bir kitap... Ama yine ben öyle yapmadım...









Pürtelaş Sokağı'na girdim usulca... İsmini çok sevdim bi kere bu sokağın...
Dolaştım usulca...
Sonra beş Sevim Apartmanının önüne geldim...
Pencereleri seyrettim...
Rengarenk pencereleri...

"Pencerelerin öyküleri yaşamın tüm sırlarını içinde saklar" 
dediler bana...

Kendi pencerelerimi düşündüm gözlerimi kapatıp.. Perdelerimi hiç açmadığımı düşündüm... Bundan sonra açmaya karar verdim... Dışa açık bedenime rağmen neden evim dışa kapalıydı ki...

Doktor Samimi geldi sonra yanıma... Bana hikayesini anlattı...
İlginç cinperili hikayesini... Onlara nasıl sığındığını....
İlk başta ürktüm...
Alıştırdı hemen beni onlara...
Ama onlardan kurtulmak istiyordu...
Planını anlattı yavaş yavaş...

" Olduğuna inanmadığınız bir şeyi yok edemezsiniz. Ama bir şeyin varlığını zedelemek istiyorsanız ona olan inancı yok ederek işe başlayabilirsiniz " dedi...

Beş Sevim Apartmanının sakinleri ile tanıştım sonra sırayla...

Apartmanın 1. katında Oğuz vardı... 2. katta Yeşim, 3. katta Yusuf, 4. katta Elif, 5. katta Melike...
Hepsinin hikayesi farklıydı, yalnızlıkları da..

Ortak noktaları rengarenk perdeli pencerelerinden Pürtelaş sokağının daracık çıkmazından, ufacık görünen denizi izlemek... Hep aynı saatlerde, hep aynı bekleyişle, hep aynı telaşla... VE CİNPERİLERİYLE.... Cinperileriyle kimsesizlerdi...

5 ayrı yaşam hikayesi Doktor Samimi' nin hikayesiyle buluştu...
Hafızamda ürkütücü ama bir o kadar da güzel izler bıraktılar...

Şayet hiç tanışmadıysanız yazarla bu kitapla tanışabilirsiniz... Ben çok sevdim kendisini... Sizler de seveceksiniz eminim...

Şimdilerde acıyla bağıran bir kedi duyduğumda ürküyorum, ama olsun...
Selam veriyorum usulca içimden Beş Sevim Apartmanına...

"Belki mucizelere inanmak hasra ruhların en iyi ilacıdır; ama mucizelere kanmak kimi zaman ölümcül bir hastalıktır"

Hoşça ve dostça kalın...



21 Aralık 2015

Nostaljik Pazartesi ve Oradan Buradan :)


Dün yine evdeydik...
İş, güç, tepişme halleri...
Evde kaldığım Pazarları sevmiyorum ben...
Dinlenemiyorum...
Ama paşa ödevlerini inatla Pazar'a bırakıyor...
Kıpırdayamıyoruz bile...

Dün bir de oda kavgamız vardı ki tam evlere şenlik...
Pastel boya kalemtraşla açılır mı açılmaz mı ????
Beki o ufak kırıntılar nerelere bulaştırılabilir ????
Ayak basmak suretiyle taşımak en makbul olanımıdır diye uzun bir tartışma programı düzenledik...

Sonra ne mi oldu... Ben paşa paşa temizledim ve temizledikten sonra hala sinirim geçmeyince bir posta daha söylendim ve evettt gün bitti :)))

Ne dırdırcı kadınım ahahaaaaa :))

Neyse efenim gelelim nostajimize... Eski yayın işte burda...
Keşke hep küçük kalaydı dedirten cnsinden:))

Mutlu haftalar ♥



Bebekliğinden beri Oytun'un hayatında hayvanların hep çok önemli bir yeri oldu...
Kedi, köpek, kuşlarla başlayan ilgimiz balık ve böceklere kaydı.
Sonra aslan-kaplan dedik...
Ardından timsahlardan dinazor ve ejderhalara...
Şimdi çember iyice genişledi...
Vahşi doğadaki tüm canlılar diyoruz artık :)
Saatlerce belgesel izliyoruz, peluşundan plastiğine, büyüğünden küçüğüne tüm hayvan figürlerini eve dolduruyoruz.
Yediriyoruz, içiriyoruz, aileler kuruyoruz onlarla...
Hatta canlılarını nasıl eve alabiliriz diye ince ince planlar kuruyoruz :)

Geçen hafta anneannemiz paşama 30 cdlik vahşi yaşam belgeseli almış kupon biriktirip :)
Gece gündüz onlarla yatıyoruz, onlarla kalkıyoruz...
Yakında evde vahşi yaşam turları düzenleyebiliriz yani :))

Bu kadar vıdıvıdı dan sonra gelelim dün akşamki ev halimize...
Akşam iş dönüşü eve gelinir, yemek yenilir, yıkanılır, sohbet edilir ve geçilir DVD nin başına...
Fırsat bu fırsattır diyip ütü masasıda tv nin karşısına kurulur...
Ben sakin sakin ütü yaparken böcüğümde ağzı bir karış açık belgesel izler :))
Ama saniyelik bir süre ile kafamı kaldırdığımda birde ne görüyüm...
Maymun türünden bir yırtıcı eline almış bir kertenkele çıtır çıtır yiyor hemde yakın çekimde !!!!!!!!!
Ürkmemi ve tiksinmemi bir kenara koyarak odaklanmış olan böcüğümün dikkatini farklı bir yere çekmeye çalıştım hemen can havliyle....
Ama bizimki gayet sakin, kafa çevrilecek bana doğru da göz ayrılamıyor bir türlü ekrandan :))
Bende geçiverdim ekranın önüne...
Benim çok bilmiş ukala böcüğüm ne dese beğenirsiniz ????

"Korkma annecim korkma (yan yan gülüyor bu arada) Bunlar vahşi hayvanlar... Bizim gibi pişirip yemiyorlar o yüzden onlara vahşi hayvan diyorlar"
demezmi !!!!
Evet öyle ama diye başlayan cümlemi tamamlamama izin vermeden de
"Merak etme buralarda yaşayamazlar onlar" diyede kapatıverdi ağzımı...

Bizim böcük çoktan kendini aşmış anlayacağınız:))

19 Aralık 2015

içimizde bir yer


Bugün hafta sonu ve ben çalışıyorum...
Yani şu ana kadar çalıştım...
Biraz önce de sizleri gezdim elimden geldiğince...
Ohhh çok keyifliydi...
İşten kaytarmacanın bir numaralı sorumlusu blogseverliğim :)))
Bir gün işten kovulursam ahanda bu sebeptendir...

Fırsat bu fırsatken sevdiğim bir kitabı anlatıyım yine dedim...
Ahmet Altan / İçimizde Bir Yer




* Bir kadın "Ben üşüyorum" dediğinde bunun cevabının "üstüne bir şey al" , "istersen taksiye binelim" , "eve geldik zaten" türünden bir söz olmadığını "üşüyorum" dediğinde kadının "bana sarılsana" demek istediğini ve ona sarılmak gerektiğini öğrenmek epey zamanımı aldı.


* " O gitmez" dediğin kaç kişi gitti, asla kopamayacağını sandığın kaç kişiden koptun, hafızanda birer soluk hayalet şimdi onlar ve sen onların hafızasında soluk bir hayaletsin, gelecek, hayatından kimleri soluk hayaletlere çevirecek.


* Aç birinin iyi bir yemeğin tadını almasının neredeyse imkansız olduğunu, yemeğin gerçek lezzetini fark edebilmek için biraz doymuşluk gerektiğini çok sonraları öğrenecektim.



Bu adamın kadın dilini anlamasını seviyorum... Sanki bir başka onun dilinden, kaleminden kadını dinlemek... Kitaplarında da en çok sevdiğim öğeler kadına aittir hep...

İlişkilere bakışı farklıdır kitaplarında...

Bu kitap çok eskiden okuduğum bir kitaptı... Sayfaları kopmuş bi şekilde annemin evinde bulduğumda birden tekrar okuma hissi uyandı...  Ve bir solukta da bitirdim hikayeleri.. O zamanlar altını çizdiğim cümleler yerini başka cümlelere, paragraflara bıraktılar... Değiştiğimi ispatlarcasına...

Ama bir hikaye var ki o zamanda çok sevmişim  "Sevdiğiniz Kaybolduğunda" şimdi de çok sevdim... Hatta en sevdiğim oldu bu kitapta çift dikişlisinden....

Hikaye içinde hikaye...

O içindeki hikayeyi yazmalıyım dedim buraya;

* Çocukluğumun en unutulmaz kitaplarından biri olan Gog'un yazarı Papini'nin "Ödenmeyen Gün" hikayesine rastladım geçenlerde.

Çok genç ve güzel bir kadına bir gün bir adam geliyordu, "Kızım hasta, ölecek" diyordu, "Siz hayatınızdan bir yıl verin benim kızıma, şimdi o kadar gençsiniz ki, bu bir yılı fark etmezsiniz bile, daha sonra bu bir yılı ben size gün gün ödeyeceğim, bana verdiğiniz üç yüz altmış beş günü aynen geri alacaksınız."

Genç kadın razı oluyordu.

Yirmi üç yaşından yirmi beş yaşına atlıyor ve gerçekten de arada kaybolan yılı fark etmiyordu.

Sonra yıllar geçmeye başlıyordu, ilk çizgiler beliriyordu, ilk beyazlar saçların arasında, daha yorgun kalkılan sabahlar, bağışladığı yılın günlerini adamdan geri almaya koyuluyordu.

O günleri geri aldığında yeniden yirmi üç yaşına geri dönüyor, o yıllarda olduğu gibi herkesi kendine hayran bırakıyordu.

Önceleri üç yüz altmış beş günü hiç bitmeyecekmiş gibi kullanıyordu.

Sonra, günlerin azaldığını fark ediyordu.

Bir şatoya saklanıyor, orada yaşlanmayı yaşıyor, arada bir de adamdan bir gün alıp yirmi üç yaşında bir genç kız olarak ortaya çıkıyordu.

Onun yirmi üç yaşındaki halini görenler ona aşık olup peşine düşüyorlardı ama onu bir daha bulamıyorlardı; çünkü o, ertesi gün yaşlı bir kadına dönüşüyordu.

Aynı kadın, hem yaşlı, hem gençti çünkü.

Yirmi üç yaşındaki kadını aradığınızda onu bulabileceğiniz tek yer, o yaşlı kadındı ve o yaşlı kadın artık yirmi üç yaşında değildi.

Ve o yirmi üç yaşında kadını bulabileceğin başka bir yer de yoktu.

Papini, zamanın yok ettiği bir kadını ve güzelliği anlatıyordu.

Onun sihirli anlatımıyla genç kadın yaşlı kadının içine girip kayboluyordu...

Ahmet Altan' ın romanlarına alışmış olmamdan belki de bu hikayelerden oluşan "deneme" türündeki kitabı biraz garipsedim.. Ama yine de güzeldi...
Anlatımı sade, akıcı...
Bazı hikayeleri sanki devam edecekmiş  hissi uyandırdı bende... Yarım kaldı sanki... Sonunu ben tamamladım... Sonra merak ettim acaba eskiden de tamamlamışmıydım, ya da nasıl tamamlamıştım...
Hatırlayamadım :)

Hikayenin konuları yine her zamanki gibi aşk, kıskançlık, ihanet ve de hayat...
Kendinle hesaplaşma, geçmişteki izleri arama....

Zevkli bir kitap... Hikaye severler seveceklerdir.

Mutlu Pazarlar...


Kısacık bir not:
Bu arada takipçi sayısında garip bir oynama var. Bir giriyorum düşüyor 30-40 kişi. Bir giriyorum yükseliyor 10-15 kişi... Anlamlandıramadım bu işi. Yine blogger sorun mu yapıyor. Fark edeniniz varsa beni de haberdar edin... Merak ettim :)








helva sohbeti :))




Eski adetler pek bi güzel gelir bana...
Daha masum, daha nüktedan, daha hatırşinas...
Pek çok da bilmediğim vardır...
Duyunca şaşırdığım..

Sevgili Bahçe Perim çok güzel bir etkinlik düzenlemiş; "Egem unla helva sohbeti"
Bize kalan sadece bizim için önemli olan bir kişisel eşyamızı söylemek...
Safişim hem helva karıp hem de mani düzecek :)))

Eğlenceli olacağından çok eminim...

Hadi sizde katılın ;)

Safişşş o helva fıstıklı olacak değil mi :))))





15 Aralık 2015

dramasından, romantiğine.. taze taze geldi..




İNCİR REÇELİ 1 / 2 ( 2010 / 2014 )

Bir zamanlar bu filmi izleyemeyeni dövüyorlardı...
Ben çok dayak yedim bu yüzden :)))
Hatta itiraf ediyorum İsyan şarkısı bu filmle patlamış, bunu da yeni öğreniyorum ahhaaaa :))
Nasıl bir asosyallik yaşıyorsam o günlerde, izlemediğim gibi konuşmamışımda...
Muhtemelen ben kimseye aaa o filmi ben izlemedim diyemedim :)))

Eeeee haliyle birincisini izlemeyen ikincisini hiç izleyemez...
Neyse ki dayak yemekten kurtuldum ve filmleri bir çırpıda hemde peşpeşe izledim :)
Devam filmlerinin peşpeşe izlenmemesi gerektiğini bir kez daha anlamış bulunmaktayım bu arada...
Birbirinin içine soktum iki filmi de :))
Tabi ne kadar böğürdüğümü siz tahmin edin...

Öyle konudan falan bahsetmeyeceğim...
İzleyen izledi zaten... İzlemeyen de benim gibi kesin biliyordur konusunu :))
2. filmdeki dövmelere hasta oldum yalnız... Yaşayan dövmeler sanki... Hala bir dövmemi yaptırsam acaba diye düşünmekten alıkoyamıyorum kendimi...

İlk filmdeki Sezai Paracıkoğlu ikinci filmde olmuş Halil Sezai Paracıkoğlu :)) Şimdi afişleri yanyana koyunca fark ettim...

İki filmde de oynayan kapıcı Cemil'e bayıldım ama :))
Kıyamam ben ona :)

Şarkıların şahane olduğunu söylememe hiç gerek yok herhalde ;)

İlk filmdeki kızı daha çok sevdim... Daha romantik film tadında herşeyiyle... 2. filmdeki kız daha erkeksi.. Baya bi alışamadım o haline onun... Filmleri peşpeşe izlememin de etkisi var tabiki...

Sonuç olarak ağlak filmler kategorisinde ben bu filmleri  SEVDİMMMMM....




ATLI KARINCA (2010)

İç acıtan bir film...
Anne falan olmamla alakası yok.... Bu film herkesin içini acıtır...
Konuşmaya bile korktuğumuz aile içi cinsel istismar üzerine kurulmuş bir film...
Çok ince ince işleyerek, abartmadan, sessiz sessiz anlatılmış bir konu....

Filmde en büyük yükü küçük kızımız Sevgi (Zeynep Oral) üstlenmiş ve gerçekten şahane bir performans sergilemiş... Anne Sevil (Nergis Öztürk) 'de keza öyle...

Filmi peşpeşe 2 defa izledim... Filmin konusuyla alakalı daha önce birşey okumadığımdan dolayı filmin başlarındaki bazı ipuçlarını kaçırdığımı farkettim... Sanki bu olayın sebebi olabilirmiş gibi bir sebep aradım, çokça da hırpaladım hatta kendimi...

Aile yapısını sorguladım... Baba Erdem  (Mert Fırat) 'i inceledim bolca...
Gördüğümüzle, arkasındaki acı gerçeklerin ne kadar farklı olduğu acı bir tokat gibi işlenmiş filmde...
Yaşamları nasıl da normal gibi aslında...
Gibi ama işte...

İlk bölüm daha ağır aksak gidiyor, yarısından sonra daha hızlı işleniyor konu...
Son çarpıcı...

Ama konunun kendisi ağır... Diyorum ya canım acıdı film boyunca...

Eğer şu ana kadar izlemediyseniz mutlaka ve mutlaka izleyin...
Bırakın içiniz acısın...
Aile içi istismar bırakın tokat gibi çarpsın yüzünüze...

Konusu ne kadar ürkütücü olursa olsun ben bu filmi ÇOKKK SEVDİMMMM....




BENİM DÜNYAM (2013)

Uğur Yücel'i severim... Oyunculuğunu ilk Eşkiya filminde sevmiştim... Sonrası geldi hep.. Bu filmde de beni yanıltmadı... Oynadığı rolün hakkını vermiş yine...
Hepsi ayrı ayrı iyi ancak Ela'nın çocukluğunu canlandıran küçük kızımız var ki (Melis Mutluç) acaba gerçekten görmüyor mu dedirten cinsten oyunculuğu... Belki de yaşının daha küçük olmasından gösterdiği performans daha da göz kamaştırıyor....

Film Hint "Black" filminin uyarlamasıymış... Hatta Black filmi de pedagog ABD'li Helen Keller'in yaşamından uyarlama... İlginç bir hayat... Okumak isterseniz burada yaşamın bazı önemli öğeleri var.

2 yaşında geçirdiği ağır bir hastalıktan dolayı kör ve sağır olan Ela (Beren saat) ' nı hayatına annesinin diretmesiyle Mahir Hoca (Uğur Yücel)  giriyor... Ve ilginç bir yaşarken öğrenme öyküsü içerisinde buluyorsunuz kendinizi... Çok fazla acitasyona girmeden dengeli bir dil kullanılmış filmde.... Aslına bakarsanız iki kişinin öyküsü var filmde... Zira ilerleyen dönemlerde Mahir Hocada alzheimer hastası oluyor...

İçiçe işlenmiş duygusal bir film... Ağlamak kaçınılmaz filmde...

Uyarlama filmi izlemediğim için karşılaştırma imkanım yok. İlk fırsatta o filmi de izleyeceğim. "Black" filminin daha başarılı olduğunu okumuştum bikaç arkadaşımda... İzlediğimde yapabilirim ancak karşılaştırmayı... Hatta Helen Keller'in hayatını anlatan bir belgesel de yapılmış. Bulabilirsem onu da izlemek istiyorum. Konu beni çok etkiledi çünkü...

Sonuç olarak ben bu filmi SEVDİMMMM ve dram severlere kesinlikle tavsiyemdir....




BİR VARMIŞ BİR YOKMUŞ (2015)

İlksen Başarır filmlerini seveceğim galiba... Atlı Karınca gibi bu filmde İlksen başarır ve Mert Fırat'a ait...  
Hatta buraya not ediyim ; Başka Dilde Aşk ve Erkek Tarafı izlemediğim filmleri...

Atlı Karınca gibi çok vurucu bir hikayesi yok... Ama ismi gibi masalsı anlatımı hoş bir his bırakıyor...
Anaokulu öğretmeni olarak karşımıza çıkan Nehir (Melisa Sözen) oldukça duygusal bir karakter... Yaşadığı aşkın neşesini de kederini de hissettiriyor..

Filmde beni en etkileyen sahneler büyüklere masal anlatılan kısımlar...  Sonradan araştırdım, hikaye anlatıcısı Judith Malika Liberman oynamış bu sahnelerde... Bir ara bunu da araştırıp anlattığı masallar varsa dinlemek istiyorum... Gerçekten çok etkileyiciydi. Kayda değer bir yayın bulursam sizinle de paylaşırım mutlaka....

Mert Fırat sorunlu aşık Ozan karakteri ile yine hoş... Şimdiye kadar sadece izlediğim Gece filmindeki halini sevmemiştim galiba...  Kendi sesi ile seslendirmiş filmde söylediği şarkıları... Albümü çıksa alırım kesin :) Evet ben Mert Fırat'ı da seviyorum :)))

Hafif konusu ile çıtır çerezlik bir film...

Yine diyorum ki ben bu romantik filmi de SEVDİMMMMM...










14 Aralık 2015

Nostaljik Pazartesi


Sevgili Ayşe çok güzel bir fikir attı ortaya... İşte burada ...
Kayıtsız kalmak imkansızdı tabi ki :)
Unuttuğumuz o kadar yazımız, anımız var ki !!!
Bundan sonra ayda bir kez mutlaka Nostaljik Pazartesi olacak bu blogta :)

Şimdi tamamen seçmece yaptığım yazıya taaaaaa 2008'e gidelim..
İlk yıllarıma :)











Hep özenmişimdir yağmurlu günlerde arap bacı olup camdan bakarken kahvemi yudumlamaya :))) Ama inatla yağmurlarda hep bir koşuşturmaca, bir yetişmece, bir ıslanmaca....

Ahhh canımın içi sende benimle birlikte yağmurda yollardasın. Biliyorum çok erken başladın sabah-akşam yollarda olma haline.... Yolları eğlenceli hale getirmeye çalışmam sırf bu nedenledir... Bıkma, isyan etme diye...

Çocukluğumda ben de senin gibiydim. Her sabah ve her akşam anneannem ve ev arasında mekik dokurdum. Okumayı öğrendiğimde annem plakaları, tabelaları okuturdu bana oyalanmam için. Teyzen bize göre daha şanssızdı minik kuşum. Ama inan hiç isyan etmeden kilometrelerce yol yürürdü sırf bakıcıda kalmamak için. O zamanlar Malatya'daydık ve annem köy okulunda öğretmendi. Otobüsü kaçırdıklarında minicik adımlarıyla annemin koşmasına eşlik ederdi. Mutlaka onunda oyalanmak için annemle oynadığı oyunlar vardı... Biz şimdi o günleri arada hatıralarımızın arasından çıkartıp gülümseyerek anlatıyoruz. Büyüdüğünde sende öyle yapacaksın biliyorum...

Anne şimdi bunu bana neden anlattın diye sorma; çünkü bilmiyorum.... :)

Yazının orjinal hali ahada burda...


Mutlu haftalar ♥


11 Aralık 2015

hayat ♥


Hayat...
Nasıl dolu dolu bir kelime...
Ömür...
3 gün... 5 gün... 80 gün... 80 yıl...

Oytun bir keresinde "bunca hayatımda ilk kez yiyorum" demişti.. Gülmüştüm, kaç yaşındasın ki topu topu demiştim... Ya 7 ya 8 yaşındaydı...
Lafı bile edilemezdi...
Sanki...

İster 8 ister 80 ömür işte... Büyüklüğün ne önemi var ki...
Rakamsal büyüklük artınca sadece deneyimlerin artıyor, ömür etkilenmiyor ki....
Herkes dolu dolu "ömrü hayatım boyunca" diyebilir... Garipsememek lazımmış :)

Bende dün dedim ki ilk defa...
Ömrü hayatım boyunca ilk defa kendimi güvenilmez hissettim :)))
Ahhh ne hoşşş...
43' e bir gün kala olacak şeymiydi :)
Oldu vallahi...

Benim caaaannnımmm konsolosluk memurem bana kaçak muamelesi yaptı...
Çok da tınnn diyemedim o anda, hoş şu anda da diyemiyorum...
Dönüş yolunda sorguladım accık...
Gittim, gittim bi baktım bi arpa boyu yol katedemedim...
Vazgeçtim düşünmekten sadece...

Bak ne yazacaktım nereye getirdim konuyu yine...

Dolu dolu 42 yıl yaşadığım ömrümde hayatıma giren, çıkan, hala varolan canlara teşekkür ederim...
Cümlelerime, yeni cümleler eklediniz...
Anılarıma çoğunlukla çiçekler serpiştirdiniz...
Gözyaşlarımı sildiniz...
Uzaklarımı yakın ettiniz...
Bazende yakınımda olanları uzak...
Ama olsun...
Hayatıma hep çok şey kattınız...

Kahkahalarımı çoğalttınız...
Adımlarımı güçlendirdiniz...
Kayıtsız sevmeyi öğrettiniz...
Kendimi tanımamı sağladınız artılarınız ve eksilerinizle...
İyi ki varoldunuz ♥

Veee bitanelerim, canım ailem...
Ardenimle bir kere daha taçlandırdınız beni...
Her şartta ve koşulda yanımdaydınız...
Hep sevdiniz, hiç eksilmeden hem de...
"Daha" larla şımarttınız beni...
Hiçbirinizin yokluğuyla sınamasın hayat beni...

Ve hayat sana da diyeceklerim var...

Öyle herşeyi sere serpe uzatmadın önüme...
Çok kızdığım, küstüğüm zamanlar oldu sana...
Ohhhh dediğim anda şaşırttığın gibi, offf dediğimde de şaşırttın...
Dengeliydin şükür ki :))
Son sabır sınaman pek hoş olmasa da...
Koca koca bağırarak söylüyorum bak...

SENİ SEVİYORUM HAYAT ♥





9 Aralık 2015

bahtsız bedevi demeyeceğim, çünkü ben şansa inanıyorum ( mu ki)




Tatlı telaşlarım var bugünlerde...
Kardeşimin yanına gitmek için...
Arden meleğimi koklamak için....
Ne güzel dimi :)))
Evet buraya kadar öyle...

Yarın konsoloslukta vize görüşmem var...
Vize verecekler mi acaba endişelenirken sabah şok şok şokkkkk...
Sabahın seyrinde haber izleme diye kaç defa söyledim kendime ama dinleyene aşk olsun...
Bugün Amerika Konsolosluğu yaşadığı güvenlik tehdidi sebebiyle kapalıymış...
Eeeeee yarınnnn ??????
Yarın açılacak mı ki....
Haaa birde vize işlemlerini zorlaştıracaklarmış... Bu da diğer söylenti...

E be kardeşim beni mi beklediniz...
Ben bi gidip geleydim...
Sen de kollarını bi açaydın bana...

Bakalım bu son olaydan kıl payı kurtulacakmıyız...
Yarın kapı duvar olursa hayyyy.... diye başlayacağım ama bundan emin olabilirsin...

Neyse yarın ola hayır ola...
Kanatlarımı hazırladım bi kere ben...
Elbet uçacağım...

Öptüm sizi en komacanından ♥




7 Aralık 2015

haftaya bir kitap ile başlayalım...





Marquez 'in benim hayatımdaki yeri farklıdır... Kendisiyle ilk tanışmam ilk aşk sayesindedir...

Yüzyıllık Yalnızlık kitabını okumaya çalışmak benim için ilk sınamaydı sabrımın... Ama heves işte, hatta gençlik... O okumuş bende okumalıyım gibi garip bir saplantı...

Şimdi sor bana o kitap hakkında bişey hatırlıyormusun diye... Hayır hatırlamıyorum   :)) Kopuk, kopuğum... O kitabı sevdiğimi hatırlıyorum, ama nedeni yok...

Ama son 10-15 yıldır Marquez hep hayatımda :))) En son ameliyattan çıktığımda ameliyathaneye bi kız çığıra çığıra giriyordu... "Şu Gabriel Garcia Marquez gibi kadın nerde meraktan geldim vallahi" diye :)))))

Tabi ki tip olarak benzemiyorum adamcağıza... Edebiyatla ilgisi olanlar ismimin uzunluğundan dolayı Marquez'e akraba olduğumu düşünüyorlar :)))
Eeeeee 2 tane isim var, 2 tane de soyad nüfus cüzdanımda... Marquez'in Türkiye temsilcisiyim diye dalga geçiyorum artık :)))

Lafı çok uzattık, gelelim kitaba...


"Benim Hüzünlü Orospularım" ı bir gecede okudum...
Merak ettim...
Yazarın son kitabı olduğunu biliyordum... Acaba kendini mi anlattı dedim hatta...
Bilemedim...

Konu biraz rahatsız edici aslında... 90 yaşındaki bir gazeteci hayatının son dönemecinde kendine bir doğumgünü hediyesi vermek istiyor... Bakire bir kızla beraber olmak istiyor...
Hayatı boyunca ücretini yada karşılığını ödemeden hiçbir kadınla birlikte olmamış bir yaşlı adam...
İnsanlarla ilişkilerini, bakış açısını anlamak kitabı sürükleyen etkenlerden biri...
Genelev patroniçesinin getirdiği 14 yaşındaki kıza yaşadığı aşk ise bir başka sürükleyen etken...

Ruhunu gençleştirdiği bariz aşkına Delgadina diye sesleniyor...
Yeni yetme bir delikanlının telaşına düşüyor hatta...

Diyorum ya konu olarak rahatsız edici bir durum olsa da, kitabın ilerleyen sayfalarında bu rahatsız edici durumdan kurtuldum...
Kitabı okuyanlar beni anlayacaklardır....
Okumayanlara ise okuyun diyorum... Ustanın dilinden güzel bir kitap...
Seveceksiniz...

Mutlu haftalar diliyorum....







4 Aralık 2015

kasım seçmeceleri


Böyle toplu bakışı seviyorum :)
Bazen aneym hiç bişey yok ortada diyorum, bazen de oooohhh sabahlar olmasın diyip keyifleniyorum...
Bakalım bu ay neler yapmışız ;)


Uzaylı zekiye geldi hanıııyymmm :))))
Çıldırasıya en iyi geceler, tatlı rüyalar...
Bu okuma gözlükleri şahane dostum...

Led ışıklı gözlük yapmışlar, gözlük ama camı yok...

Kalkıp ışık söndürmeceye son...

Tam benim gibi tembeller için...

Kitap keyfi şahane bundan sonra geceleri :))




Benim mesajlarımı yersen bak lop lop yağ olursun... 

Kımıl kımıl kıpraşamazsın bak... 

Akılllııı olll oluuuuummmmm...
Neymiş yemişmiş...

Ben seni yerim asıl...

Pozitif düşüncelerimi yedirtmem ;)




Hiç olmadı gökyüzüne bakıp derin bir nefes alacaksın...

Yol devam ediyor her daim....
Özgür Bacaksız / Deli Çocuğun Güncesi 

Kitap keyfi şahane, hele ki candan gelen baykuşlu ayracımla...



Yağmurlu bir sabahtan günaydın.... 

Bugün işe gelmek çok zordu...

Evde çocuk hasta, ay sonu, iş çok...

Hay çalışmak zorunda olmanın :((

Küfürün adını ayıp koymuşlar bir de...

İsyan yüklüyüm bugün...


Evde bayat ekmek varsa hemen bir operasyon düzenlenir ve fırına sürülür...

Aklımda farklı operasyonlar da var ama içimden 10 a kadar sayıyorum... 

Yok yok 100 e kadar....
Pazar kahvaltısı...

Haydi bana kolay gelsin, yapacak iş çok...



Mutlu hafta sonlarınız olsun efem :)))
♥ ♥ ♥





2 Aralık 2015

Düzenli olmanın sırları....


Başlığa gel başlığaaaa....
Şimdi benim size çekmecenizi şöyle yapın, dolabınızı böyle yapın dememi bekliyorsunuz dimi .....
Yanıldınız anacım :)))
Kandırdım sizi ahahahaaa :))))

Şimdi efenim sizi buraya toparlamamın sebebi şöyle....

Bugünlerde çok isteklerim var... Basit istekler aslında... Ama ben gerçekleştiremiyorum...
Mesela şöyle sıralıyım...

- Çalışmak istiyorum hala ve işlerimi zamanında yetiştirmek istiyorum...
Bunu yapabilmem içinde instagram, facebook hiiiiçççç bakmamam lazım... Hele ki bloglarınıza güzel güzel yazılar yazıyorsunuz ya... İşte o yazıları ya siz yazmayın ya da bana bi uyarı falan koyun... Sizi okumaya başlayınca bitiyor olay... Ordan oraya zıplarken günün yarısını aç karnına tek dozda yutuyorum vallahi...

-Evim derli toplu olsun her daim istiyorum mesela... Çamaşırımı zamanında yıkıyım, ütülerimi hemen yapıp kaldırıyım falan böyle şeyler işte... Yemeğimi hele ışın hızıyla hallediyim üç beş çeşit stoklıyım mesele... Bak bu arada baklava açmak bile hevesindeyim... Yapabilirim dimi...

Peki bunları yapınca kim kitap okuyacak, kim film izleyecek, kim tığ,şiş,boya kullanıp DIY yapacak haaaa !!!!! Söyleyiverin bana hadi...  Hadiiiii söylesenizeeeeeee!!!!!

- Sabah çıkıyoruz saat 07:00 varıyoruz 19:30... Oğluşun yatak vakti 21.30.... Ödev var, günlük ders kontrolleri var, öztemizlik çalışmaları var... Var da var.... Hani biz onunla ne zaman konuşacağız, ne zaman birlikte keyifli zaman geçireceğiz.... Hadi bigün hepsini asıp yaptık diyelim, 2.-3.-4.-5.-6. ve 7. gün ne yapacağız...

- Gezmek istiyorum hem... Dağ,taş,bayır... Arkadaşlarımla keyifle vakit geçirmek istiyorum... Kafamı dağıtmak istiyorum... Şimdi kendimi sokağa atınca üstteki hangi maddelerden feragat etmem lazım farkında mısınız siz :((((

- Bu sıralarda fotoğraf çekmek hoşuma gidiyor... Kursuna gidesim var... Öğrenesim var... Vallahi hevesliyim bak... Dalga geçmeyin benimle...
24 saate 2 saat daha ekleyebilirsem yapacağım bu işi de....

- Hmmm ben her gün sporda yapıyorum, sen ne zaman yapıyorsun diyenlere yok vallahi böyle bi isteğim :))) Popomu büyütmeye devam edeceğim ben... Bu konudaki hareket = bereket denklemine inanmıyorum ahahaaaa :)))

Yok olmuyor arkadaş....
Birini yapsam, diğerinin ruhuna fatiha....
Kendimi bu aralar resmen kasıyorum, derbeder ediyorum...
Ama yok....

Her gece biçoğuna yetişebilmek için gece 2-3 lerde yatar oldum...
Ama yine de eksik kalıyor...
Beni bi klonlasanıza allaseniz :)))
Bak 40 yıl köleniz olurum...
Ayağınıza gelen bu kısmeti kaçırmayın :))))

Hadi yedim yine mesai saatinden bak size dert anlatacağım diye...
Tutmayın beni yahu...
Kaçtımmmm....
Mucksssss ♥



30 Kasım 2015

yeni terfi; şam şeytanı...




Bizim böcük terfi etti artık, ortaokula başlamasıyla şam şeytanı oldu :)))

Öyle böyle değil hem de...

İlk okula gittiği günün akşamında eve geldiğinde öğretmenim kelimesinin yerini hocam almıştı bile... Bakakaldım...
Öğretmene ne oldu oğlum dedim... Hocam işte dedi :)))
Hani Perran Kutman'ın bi dizisi vardı, hoca camide, hoca camide der gezerdi...

Her hocam dediğinde ben de aynısını diyorum ama zzztttt bir kulaktan bir kulağa ışın hızında girip çıkıyor :)))

Artık ben de alıştım...

Okulla ilgili ilk şikayeti kantinin pahalılığıydı bizim şam şeytanının...

Neymiş efenim bir kutu içecek şu kadar paraymış, olurmuymuş hiç yahu... Bunu kazıklıyorlarmış.... İçme o zaman dedim... Çözüm olmadı tabi ki :)) Okul kapısının karşısında hemen bi market var... Aynı paraya 1,5 litresini alıyormuş okula girmeden önce... Kağıt bardak al da arkadaşlarınla paylaş bari dedim... Ohoooooo dedi, hepsini ben içiyorum :)))

Mide fesatı geçirirsin çocuğum dedim, dinlemedi tabi ki... Baktım bildiğin canavar gibi bugün ne tüketsem acaba diye geziniyordu ki vetoyu yedi benden... YAASSSSSAAAAKKKK :))) Şimdilik paşa paşa uyuyor ama bakalım ne zamana kadar devam edecek...

Bu sene ilk defa etüte başladık... Anneannemiz Amerikaya gittiği için biraz da mecburi oldu gerçi ama şimdi iyi ki vermişim diyorum... Memnunum etüdümüzden yani... Ama bizim şam şeytanı memnun değil tabi ki :)) Sıkıya gelemedik...

İlk birkaç haftadan sonra müdüre hanımla öğretmeni sormuşlar bizimkine;
-Oytun ilk defa etüde geliyorsun, etüdü sevdin mi, ne düşünüyorsun diye...
Bizimki "hayal kırıklığına uğrattınız beni" demiş hiç düşünmeden...
İkisi de şokta tabiki... Aaaaa neden demişler...
Oytundaki açıklama bomba;
"Ben zannediyordum ki ödevlerimi getireceğim, siz yapacaksınız... Hem yapmıyorsunuz hem de üstüne bir sürü test yaptırıyorsunuz" diye yapıştırıvermiş....

Şok şok şokkkkk :))))
Bana anlattıklarında kahkahalarla güldümmm :)))
Adam kendince benim yaptığım ödevlerine yardım edecekler açıklamasına oldukça çıkarcı ve bencil bir yorum yapıvermiş işte...
Ben buna şam şeytanı demiyim de ne diyim...

Peki bu kadarla kalmış mı, tabiki hayır...
Şimdiye kadar anlattığım kısmı eğlenceli kısmıydı... Ayıplarımız da var tabi ki...

Hastahaneye yattığımda bunun yanına harçlığının üstünde bir para verdik... Kimi zaman arkadaşlarımızda kaldı çünkü... Bişeye ihtiyacı olur vs diye... Ne ince düşünceliyiz dimi :)))

Peki o ne yapmış bu parayı....

Öğretmenine rüşvet teklif etmiş.... Yaaaaa yanlış duymadınız...
Hala hatırladıkça kulaklarımdan ateş çıkıyor...

Zor bir ödevi varmış, yapamamış... Hoş yapmak da işine gelmemiş biraz da anladığım kadarıyla... Etüt öğretmenine tenefüste gidip " Cebimde şu kadar para var, o ödevi yapmak isterseniz sizinle paramı paylaşabilirim" demiş....

Öğretmeni gerçi gereken cevabı usturubuyla vermiş...
Ama bendeki durum eyyyyy yer yarıl da ben içine giriveriyim moduydu...
Çok utandım hakikaten...
Kadıncağızım hala iyi niyetli anlatıyor bana durumu ama ben kuruldum saatli bomba gibi...

Akşam evde şam şeytanına kızıyorum, oğlum saygısızlık bu... Nasıl yaparsın diye.... Çatlak ben olsam alırdım diyor hala :)))

Gülerim ağlanacak halime....

Bu olayın ardından iki hafta harçlık cezası geldi tabi ki....

Bunlardan çıkarılacak sonuç neymiş, dinsizin hakkından imansız gelirmiş....
Bundan sonra böyle :))

Bizdeki durumlar şimdilik böyle...
Yeni haberlerle geleceğim inşallah :)
Mutlu haftalar efenim...
Bu haftayı inşallah yüreğime inmeden atlatmayı başaracağım...
Azimliyim ahahaaaaa :)))

Öpüldünüz ♥






26 Kasım 2015

Bu hafta bu son :) Söz veriyorum ;)




EŞ RUHUMUN EŞ ZAMANI (2012)

Nerden aklıma takıldığını, neden listeme aldığımı bilmiyorum ama kendileri uzun zamandan beri listedeydi...

Hadi dedim bu sefer izliyim... Atık üzerine bir çentik atma zamanı geldi bu filmin...

Hayatımda hep pozitif olmaya çalıştım, olumlamalar da yaptım... Kuantum fiziğinden anlamam, ucundan bucağından neyi kapsadığını bilirim sadece...

İşte bu filmde bunun gözünü çıkartmışlar :)

Gerçek yaşam hikayesinden yola çıkılarak yapılmış olmasına rağmen ıııı-ıııı yok olmamış...

Pozitiflikler, güzellikler gözümüze gözümüze sokulmuş, insanların enerjisinin birbirine geçişi yıldırım efektleriyle verilmiş vs... Bi dolu absürdlükler...

Şanal (Uğur Çavuşoğlu) ve Işık (Aylin Kabasakal) 'ın birbirlerinin ruheşi olmaları ve evlenmeleriyle ilgili gerçek bir hikayeymiş....

Ama yok içim bunaldı...

Kuantumcular lütfen kusuruma bakmayın ama sizin filminizi inanın yapamamışlar, üzgünüm...

Sonuç olarak SEVMEEEEEDİMMMMM 'in en koca hali oldu bu film maalesef  benim için...



HAYATIMIN EN KÖTÜ GECESİ (2014)

Bahtsız bedevi tanımını işte bu sarı elbiseli kız için kullanabiliriz...
Arkadaş bir gecede insanın başına ne kadar olay gelebilir ki...
Mesela en fazla terk edilebilir :))))

Evet bir terk edilmeyle başlıyor... Meghan (Elizabeth Banks) salya sümük depresyona girmişken üstte gördüğünüz seksi elbiseyi kıza giydirerek eğlenmeye çıkartıyorlar arkadaşları... Hayyyy çıkartmaz olaydınız dedim :)))

Sabah da aslında hayatının kariyer fırsatı için bir şans yakalamıştır kızımız... Ama kader ağlarını örmüş işte ahahahaa :)))

Biskrem çocuğumuz Gordon (James Marsden) 'la tanışır barda ve geceyi yakışıklı çocuğumuzla geçirir.. Gecenin köründe uyandığında nerde olduğunu bile hatırlamamaktadır.... Sabahki randevusuna yetişmek için 3-4 saati kalmıştır....

Ve başlar aksilikler zinciri :)))) Ordan oraya koştururken ay yok bu kız öldü bitti dedirten çatlakça hikayelere dalar... Film ya bu :)))

Neyse efenim sonuç çıtır çerezlik bir film...

Çok şahane olmasa da izlenebilecek kıvamda....

EHHHH İŞTEEEEE kategorimde yerini almış bulunmakta... Fazladan zamanınız varsa izleyebilirsiniz :))



SİHİRBAZLAR ÇETESİ (2013)

Bu film tamamen Oytun'un seçimiydi... Baktım Morgan Freeman var filmde, hiç mırın kırın etmeden kabul ettim bu filmi izlemeyi...

Bu arada hakikaten bu adamı çok seviyorum ben... Ama son zamanlarda yüzünde oluşan kara beneğimsi şeyleri temizlemek geliyor içimden ahahaaaa :)) Bu da ayrı bir takıntım işte benim... Takıntı mı al takıntının alası ahahahaa ;)

Neyse efenim gelelim filme.... Bilirsiniz küçük büyük herkesin ilgisini çeker hokus pokuslar... Altında hep bi oyun vardır ama göremeyiz... Aaaaaa diye ağzımız açık kalır... İşte bu filmin hemen hemen her sahnesinde ağzım açık acaba şimdi ne olacak diye bekler bildum kendimi... Mahşerin dört atlısı adı verdikleri birbirinden maharetli 3 adam 1 kadından oluşan bu sihirbazlar grubu gösteri sırasında taaaa diğer kıtada bir banka soyup seyirciye dağıtıyorlar ki dillere destan.... Seyircilerin arasında olmak isterdim şahsen :)))

Tabiki FBI da peşinde bu çetenin...

Her saniyesi dolu dolu bir film... Sonu ise ayrı bir enterasan ;) Kadro mükemmel.... Sırıtan hiçbir karakter yoktu diyebilirim...

Ben inanılmaz şaşırdım... Vay beee deme garantili... Tabi ki aramızda aşırı öngörülü arkadaşlar olup sonu tahmin ediyorlarsa lütfen bana salak muamelesi çekmesin :))))

Oytun'u baz alacak olursam 10 yaş ve üstü  çocuğunuzla rahat rahat izleyebilirsiniz ;)

Sonuç olarak biz bu filmi ÇOOOKKKK SEVDİİİİKKK ve tavsiye ederiz. Aksiyonseverlere tavsiyemdir efem ;)




KAYIP KIZ (2014)

Kendimi bile şaşırtıyorum bazen... Gerilim filmi izledim... Hormonlarıma bişeyler oldu ameliyat sırasında galiba :)) Tamam abartıyorum, polisiye/gerilimdi... Gerilimin hafif dozlusu...
Gerilmeyi sevmiyorum ne yapıyım... Ama bu filmi o kadar çok anlattılar ki meraklı kedi işbaşındaydı ;)

Bu filmi anlatmak o kadar zor ki... Spoiler vermekten kaçınmaya çalışsam da ufak kaçamaklar yapabilirim şimdiden haberiniz ola...

Amy (Rosamund Pike) ve Nick (Ben Affleck) oldukça romantik bir çift... Tabi ki evlenene kadar :)) Evlendikten kısa bir süre sonra Nick işten çıkartılıyor ve evin salonunda 24 saat oyun oynayan pijamalı bir erkek haline dönüşüyor... Şaşırdık mı peki buna tabi ki hayır :))))

Çiftimiz daha sonra Nick'in memleketi Missouri'ye taşınırlar... Nick kardeşiyle bar işletmeye başlar ve sorunlar çözülmüş gibi gözükmektedir... Ya da biz öyle algılıyoruz....

5. evlilik yıldönümlerinde Amy birden ortadan kaybolur... Arama kampanyaları başlatılır ve medyanın gücü çok etkin bir şekilde kullanılır...

Acaba Amy gibi ideal bir genç kadın, ideal eş nasıl olur da ortadan kaybolmuştur... Nick'e acıyan bakışlar birden medyanın etkisiyle acaba katil mi sorularını milletin kafasına sokar...

Film boyunca geri dönüş anıları tam da yerinde verilerek izleyicinin de kafası karıştırılmaya başlanır... Ve ınınınnnn ınınınnnnn şimdi ne olacak diye iğne üzerinde bekleme psikolojisine büründürülür...

Allah zeki kadının şerrinden erkek kişilerini hakikaten korusun :))) Filmin sonunda bunu dedirtti bana Amy...

Spoiler vermeden anlatmayı başardım mı ki :))))
Neyse takılmayın siz bana...

Sonuç olarak ben bu filmi SEVDİMMMMMM ve yaşasın kötülük kategorime ekledim :))))
Gerilimseverler zaten izlemişlerdir eminim ama, benim gibi aşk ve dram severler de gönül rahatlığıyla izleyebilir... Bikaç yerde gözünüzü kapatmanız yeterli :)))

Bugünlük de bu kadar yetsin...
Bu hafta bir daha size film alatmayacağım söz veriyorum :)))
Kocaman öpüldünüz filmseverler ♥






25 Kasım 2015

filmler, filmler ve yine filmler....


Hastahane ve evde istirahat sürecimde yine bir sürü film izledim...
Kış kapıda malum, battaniyelerin altına gömülerek film izleme zamanı da yaklaşıyor...
Belki size de fikir olurum...
Hem bende izleme arşivimi kayıt altına almış oluyorum böylece...
Sıkılırsanız es geçin bu yazımı ;)



HER / AŞK (2013)

2014 Oscar ödüllerinde en iyi özgün senaryo dalında heykelciği kucaklamış filmimiz.
Hakikaten özgün, farklı bir senaryosu var....

Theodore rolüyle Joaquin Phoneix bir harikaydı... Yalnızlığın çaresizliğini o kadar güzel yansıtmış ki... Her hücreme kadar hissettim desem yalan olmaz...

Filmin adı bize "aşk" olarak yansısa da filmde yaşanan aşk başka... Bir yazılım firmasının hazırladığı yapay zeka programını kullanmaya başlayan Theodore bilgisayarıyla aşk yaşamaya başlıyor...
İlginç değil mi?

İlk başlarda ah ne güzel diyerek imrenmiştim bu Samantha'ya... Samantha kişisel yazılımın adı bu arada... Sabahları günaydın diyor, sizin adınıza e-maillerinizi okuyor, hatta ayıklıyor... Sevdiğiniz müzikleri biliyor, sizin için araştırmalarda bulunuyor ve en güzeli istediğiniz zaman istediğiniz konuda sizinle sohbet ediyor... İşte bunları yaparken bu yapay zekamız kendini sürekli geliştiriyor, hatta ve hatta duyguları gelişiyor... Üzülüyor, korkuyor, aşık oluyor o da :))

Sonrasında ise yalnızlığın çaresizliğini izliyorsunuz o yaşanan sanal ilişkide....

Gerçekten farklı bir enerjisi var filmin... Biraz daha anlatırsam filme dair çok bilgi vermiş olacağım ve izlemeyenlere ayıp edeceğim galiba :)))

O yüzden susuyum ve MUTLAKA İZLEYİN diyim ben bu filme... Zira ben gerçekten ÇOK SEVDİMMMMM ♥



ÇOCUK BÜYÜTME REHBERİ (2013)

Dönem dönem sevdiğim bazı bloglarda görmüştüm bu filmi... İyi ki izlemişim not edip dedim...

Bir kere acayip eğlenceliydi... Rehber dediğine bakmayın, öyle mesajlar falan çokça içermiyor... Çapkın bir adamın al bu bebek senin diyip bebeğin kendisine bırakılmasıyla başlıyor film...

Hatta ilk olarak adamı gördüğümde  amaninnn bu tip ve çapkınlık yapmak nasıl bir arada bile dedim :))) Pisss, dağınık bir adam görüntüsü... Valentin rolüyle Eugenio Derbez hakikaten çok sempatikti sonradan...
Ama asıl işi çocuk oyuncumuz Loreto Peralta (Maggie) çıkarmış... Çocuk diyip geçmeyeceksin, şahaneydi oyunculuğu... Ben çok sevdim şahsen...

Maggie'nin kendisine bırakılmasıyla Valentin'in hayatı tabiki alt üst oluyor... Saçma sapan bir babalık işine giriyor ki filmin en eğlenceli kısmı burası işte... Bol bol kahkaha attım :)))

Meksika'da başlayan filmimiz anneyi aramak için Los Angeles'a gitmeleriyle devam ediyor... Maggie büyüyor... Ve yaşadıkları eve ben bile bayıldım :)) Değil çocuklar bayılmasınlar...
Hayal gücünü sonsuz destekleyen bir baba karakteri ile sıcacık bir baba-kız ilişkisi...
Oldukça da duygusal üstelik...

Fazla spoiler vermeden ben bu filmi de ÇOK SEVDİMMMMM diyerek bağlıyım ve MUTLAKA İZLEYİN diyim :)) İnanın pişman olmayacaksınız...

Hatta alın çocuğunuzu yanınıza öyle izleyin :)) Birlikte kahkahalar atın... Ama minnoşların bizim evimiz de böyle olsun söylemlerini nasıl geri püskürtürsünüz bilemem :))) Uyarmadı demeyin :))




EN UZUN HAFTA (2014)

Dışsesli bir film...
İlk başta ilginç gibi geldi ama yanılmışım :(

Filmimizde Conrad (Jason Bateman) oldukça zenginken anne ve babasının boşanma sürecinde girdiği maddi paylaşım kavgası yüzünden mirastan mahrum kalıyor ve birden meteliğe kurşun atmaya başlıyor. Bu arada uzun süredir gerçek aşkı ararken tam da bu kötü zamanda gerçek aşkı Beatricee (Olivia Wilde) ile tanışır... Şimdi değişim zamanıdır ama bu kolay olmayacaktır :))

Evet dış ses arada eğlenceli yapabildi filmi ama yok sürüklemedi beni...

Ne kadar ruhsuz anlattım değil mi konuyu :))
Kendime daha fazla eziyet etmiyim isterseniz...

Sonuç olarak ben bu filmi HİÇÇÇ SEVMEDİM ve ÇOK SIKILDIMMM...
Tavsiye mavsiye de etmiyorum o sebeple ;)

Ama kız güzeldi ahahahaaa :))) Mekanlar da öyle ;) Buda dip notum olsun...










UMUDUN PEŞİNDE (2013)

Gerçek yaşam hikayelerinden yola çıkılmış filmleri seviyorum...
Daha çok içine giriyorum, hele film duygusalsa filmle bile konuşmaya başlayabiliyorum...
Eskiden anneme çok kızardım dizilerle konuşuyor diye :)) Şimdi ben aynı haltı filmlerle yapıyorum...

Philomena (Judi Dench) küçük yaşlarda hamile kaldığından dolayı evlatlıktan reddedilir ve manastıra bırakılır... Oğlunu burada doğurur ve sonra kendi rızası olmadan oğlu evlatlık  verilir.

Sorgusuz sualsiz geçirilen 50 yıl... Büyük sırrını hep içinde saklamış bu süre zarfında... Kendi çapında araştırmış belki ama hep günahının cezası olduğuna inanmış...
Taş olsa çatlar :(

En sonunda kızına anlatır yaşadığı büyük acıyı....

Philomena'nın yolu nihayet kızı sayesinde gazeteci Martin (Steve Coogan) 'le kesişir ve birlikte araştırmaya başlarlar oğlunu...

Birbirlerine zıt iki karakterin bir araya gelmesiyle eğlenceli anlar da var filmde... Hayatında ilk defa İrlanda'dan ayrılan bir kadının Amerika'daki şaşkınlığına gülümseyeceksiniz...

Ama genelde içinizin acıyacağı bir film...

Sonuç olarak ben bu filmi SEVDİMMMM ve izlemenizi TAVSİYE EDERİM....

Film bazı yerlerde ağır ilerliyor ama çok da sıkmıyor....


Bugünlük bu kadar yeter ;)
Diğer filmleri yazmaya başlıyım ben :)))))