25 Mart 2019

Şebonun Gevezelikleri #9


En sendromlu bir Pazartesiden merhabalar efenim...
Sabah yine sürüne sürüne geldim işe...
Hoş bu aralar hep aynı moddayım gerçi..
Havalardan mı benim ruh halimden mi tam emin olamıyorum ama sonuç değişmiyor nasıl olsa... Her halükarda sürünüyorum :D

Rutin dışına çıkmamak miskinleştiriyor mu beni acaba diye de düşünmüyor değilim...

Sabah kalk 07:30
Oytun'u okula bırak 08:30
İşe gel 09:00
İşte bilgisayarın kalkmadan debelen...
En büyük lüksün internette gezinmece ve öğle kahven olsun...
Akşam işten çık 19:00
Yemek hazırla ye derken 20:30
Oytun'la test mücadelesi ver, doğrularına yanlışlarına bak, ehhh bu arada fırsat bulursan biraz kitap oku...
Saat olmuş bu arada 23:00-23:30
Gün biterken senin yapacakların aklına gelsin...
Bir soğuk su iç düşüncelerinin üzerine sonra da ayaklarını uzatıp şeker patlat...
Aaaaa saat geç olmuş 01:00-02:00... Allah ne verdiyse artık...
Sonra yat zıbar...

Ne güzel bir döngü değil mi 😂😂😂
Sonra da sürünüyorum de...



Son haftalarda bir de Pazar gününü deneme sınavlarıyla geçiriyorum, iyice haftayı öldürüyorum...
Okula kızıp kendimi yakıyorum vallahi :)))
Ama işin bir de "elimizden geleni yapalım" modu var ki bu da vicdanımızı rahatlatıyor işte...

Okul bu sene bizi çok üzdü... Hepi topu bir avuç çocuk aslında... Ama koordinasyon ve empati gücü olmamanın üzerine beceriksizlik de eklenince bu bir avuç çocuğu rezil ediyorlar... Onlara göre şahane şeyler yapıyorlar... Bana göre hiçbir şey... Deneme sınavlarını bile eciş bücüç toplama fotokopilerle yapıyorlar ve dolayısıyla bize de kendi göbeğimizi kesmek kalıyor... Ama sağ olsunlar bana sınav gözetmenliği deneyimi kazandırıyorlar böylece 😂😂😂 Ağlanacak halimize gülüyoruz anlayacağınız...



Ne zamandır Oytun'dan inciler yazmıyorum değil mi size...
Ergen de olsa hâlâ inciler dizmeyi başarıyor...

Cuma akşamı yemek yiyoruz bu arada TV açık.. İstanbullu Gelin özetinden izlemediğim bölümleri yakalamaya çalışıyorum bir yandan da...

Bizimki başladı inci dizmeye...

O- Ben bir gün evlenirsem ve oğlum olursa ismini Garip koymayı düşünüyorum...
A- ???? (Nasıl yani)
O- Tepene taş düşmüş gibi bakmasana anne suratıma Garip diyorum, oğlumun adını Garip koyacağım diyorum...
A- Tamam onu anladım Oytun'da niye ???
O- (Dizideki Garip Beyi işaret ederek) Baksana adamın ismi öyle ya, kulağıma çok hoş geldi Garip Bey, Garip... Güzel işte...
A- Hııııı, iyi, peki... (Şebo gülme, gülmemelisin, aklına gelmiş işte, dayanamıyorum puhahahaaa)

Oytun oğlum ne içiyorsan bana da ver arada :))))


Bu haftaya bir de gezmece sıkıştırdım... Dursunbey bize malum 1-1,5 saat uzaklıkta bir yer... Daha önce gitmiştim gerçi ama Su Çıktı diye bir yerden bahsederler, hiç gitmemiştim. Ya da şöyle diyeyim gitmediğimi sanıyordum.

Hayallerimde şehir merkezinden uzak, ağaçların içinde bir su kaynağı diye düşünüyordum. Hatta şelale bile hayal etmiş olabilirim :)))
Meğersem bu Su Çıktı denilen yer gayet merkezde bir parkmış :)) Evet bir su kaynağı mevcut, yalan değil... Ama gayet küçük bir parkla şekillendirilmiş, bir kaç alabalık yeri, akan su, ördekler, ördek evleri, birkaç çay evi gibi birşeymiş işte :))


Tüm hayaller ve gerçeklerime rağmen gezindik, havalandık...
Güveçte kaşarlı alabalığı lezzetliydi hakikaten... O konuda hayal kırıklığına uğramadım en azından...
Hava değişikliği nispeten enerji verdi...




Bunun dışında şu anda Oya Baydar'ın O Muhteşem Hayatınız kitabını okuyorum...
Film izleme konusu yine nanay...

Uzun zamandır yoğurt mayalamayı ihmal ediyordum, bu hafta onu da becerdim...
O kadar çok yemek kavanozlamışım ki, geçen haftayı onlarla idare ettim... Bu hafta birkaç eklemeyle yine kavanoz beslenmesine devam :P Haftaya tekrar pişirmeye başlarım, tabi ki pazara çıkmam lazım bir de...

Bizden havadisler şimdilik bu kadar...
Mutlu bir hafta diliyorum herkese ♥

22 Mart 2019

Yapabilirsin / Müjdat Gezen


Yazıyorum yazıyorum taslağa atıyorum bu aralar...
Kimine eklenecek bir şeyler var, kimi bitmiş ama adam sende demişim...
Kitaplarda altıçizililerimi yazmışım da hissiyatım eksik kalmış... Ya da hissiyat sıcağı sıcağına abartılmış :))

Ama bir yerlerden başlamam lazım yeniden yazmaya... Şu bahar yorgunluğu mudur, miskinliği midir atmam lazım artık...

Kendime böyle gaz vermeye çalışırken manidar ismiyle göz kırpan bir kitap anlatayım bari dedim bugün size; Yapabilirsin...



İlk önce bu kitabı neden seçtiğimi anlatmak istiyorum...
Biliyorsunuz çok değerli sanatçılarımızı kaybediyoruz birer birer... Çocukluğumun anıları onlar benim, sevdiklerim... Ve her yeni sanatçıyı kaybettiğimde hep aynı hissiyat doğuyor bende; yaşarken, hâlâ hayattayken kendimce kıymetini anlamış mıydım? Ya da hakkını vermiş miydim güzel  eserlerinin... Filmlerini izlemiş miydim, kitaplarını okumuş muydum, imkanlar dahilinde takip etmiş miydim.. Yoksa kör ölünce mi badem gözlü olmuştu...

İşte bu düşünceler aklımdan geçerken bu kitabı gördüm. Tabi ki Müjdat Gezen'in kitap yazdığını biliyordum. Ama hiç okumaya meyl etmemiştim... Hemen birkaç kitabını aldım... Okumayı bekleyenler arasında da uzunca bir süre bekledi... En nihayetinde geçenlerde sıra geldi çocukluğumun darbukatör Baryamına :)

Darbukatör Baryam deyince Müjdat Gezen'in "Azmi" diye bir dizisi vardı eskilerde... Asıl orada hayran olmuşumdur kendisine.. Güzel diziydi... Belki hatırlayanınız vardır... Sezen'in Düş Bahçeleri şarkısı jeneriğiydi ve ben o eve bayılırdım... Tabi ki Azmi'ye de ♥

Kitabı anlatacaktım ama bakın nerelere geldim yine... Aklımın dağınıklığı bu yazıya da geçti :)

Bu kitap her yerde motivasyon kitabı olarak geçiyor. Bu konu biraz göreceli bence... Nereden baktığınıza bağlı olarak değişir.
Kendi deneyimlerinden, yaşamındaki insanların deneyimlerinden, okuduklarından, izlediklerinden yola çıkarak bakın bu iş böyle demiş... Yapabiliriz, yapabilirsin demiş... Kendince ipuçları vermiş..
Sevdiği yazarlardan alıntılar yapmış...

Kimler yok ki kitapta; Nazım Hikmet'den Aziz Nesin'e, Üstün Dökmen'den tiyatro öğrencilerine, Osho'dan Oscar Wilde'a... Geniş bir yelpaze... Kiminin yaşamından, kiminin yazdıklarından...

Çok büyük bir beklenti içine girmeden okunursa keyifli ve kısa bir okuma süreci.. Evet ara ara tekrara düşmüş... Ara ara cümleler düşmüş... Ama yazar olduğu iddiasında olmayan bir adam sonuçta... Bildiklerini, öğrendiklerini aktarmak derdinde... Takılmadım o sebeple...

Hâlâ hayattalarken değerlerimize sahip çıkalım der, altıçizililerime geçerim ;)
Mutlu hafta sonu diliyorum herkese ♥



* Geçmişte başarısız işler yapmış olabilir insan. Olmalı da... Başarısızlıklar yaşam deneyimleridir. Onlar köpüktür. Geçer gider. Amaç, bu durumdan ders çıkarmayı başarabilmektir. O nedenle, geminin gittiği yöne bakacağız. Orada engin malzemeler var.

* İyi dinliyorsanız iyi anlarsınız, iyi anlarsanız iyi iletişim kurarsınız.

* Bir ayna tut kendine, bak. Ama iyi bak (ayrıca kendine iyi bak, lazımsın). Kendinle ne denli barışık olursan işler o denli kolaylaşıyor.

* "Evet" ve "Hayır" lara sıkıştırılmış bir yaşam zor geçer. Ara yanıtları aramak yaşama zenginlik katar.

* Yaşam boyu ikilemlerden kurtulmalıyız. Hayatta başka cevaplar da var.

* Yüzdeki çizgiler mi? Onlar benim umutlarım. Her bir çizgi yüz öğretmendir.

* "Sui misal, misal değildir" dedi. Yani örnek kötü şeyden değil iyi şeyden verilir.

* İnanmak: Yapabilmenin "A" harfidir. İnanırsanız yaparsınız. Yeter ki "Yapabilirim" deyin.

* Aktör 40 derece ateşli ama oynuyor. Çünkü oynadığı rolün ateşi yok.

* İyi şeyler düşünürken insanın kendini kötü hissetmesi olanaksızdır. Israrla düşünerek isteyerek çağırmadığınız hiçbir şey yaşantınıza giremez.

* Ayıya orkide vermişler, yemiş 😂😂😂

* Hiç hata yapmamak için hiçbir şey yapmamış olmak gerekir.

* Hiçbir donanımı yeterli olmadan kış ortasında Rusya'ya saldırırsan faturasını ödersin. Ayrıca yazın da saldırmanın gereği yok (!)

* Değişimi gelişmek yönünde kullanırsanız yenilikçi olursunuz.

* Ne ile mutlu olacağını biliyorsan işin yarısını çözdük demektir.



18 Mart 2019

Şebonun Gevezelikleri #8




Soğuk bir haftanın ardından misler gibi bir haftaya başladık sanırım... Ama hala güvenemiyorum ve bahar moduna tam bürünemiyorum... Sağ gösterip sol vuruyor malum...  Tam hasta olunacak bir hava, aman dikkat edin...


Mağrur, gururlu ve ağlak bir ergen var bu aralar bizim evde...
Saf ergen hali bile beni canımdan bezdirirken tam 3 mod yüklenmiş komplike bir evrim beni benden aldı diyebilirim.
Seviyorum ağlıyor, kızıyorum küsüyor, işine gelince cıstakcıstak işine gelmeyince "beni anlamıyorsun" diye böğürmeler hahahahaaaa :)) Bak siz abarttığımı zannediyor olabilirsiniz ama bizim evde aynen durum böyle.... Bizim ev 2. kat, camdan atsam kendimi sakat kalırım diye korkuyorum, yoksa kesin atlayacağım böyle anlarda...
Bahar vurdu, platoniklik vurdu, testler vurdu, yorgunluk vurdu... Ne bahane bulursak artık, seç beğen al reyonu mübarek...


Ben de ne yapayım savaş baltalarım hazır geziniyorum evin içinde...
Oldum olası dengeli bir hatun değildim zaten, iyice dengesiz oldum çıktım işte...
Yakında kafama bir huni takıp gezersem şaşırmayın...

Evde hal böyle iken işyerinde bari huzurlu olsam... Bu aralar onun da tadı kaçık...
Ayaklarım geri geri gidiyor o sebeple ama yapacak birşey yok...
Geçecek, geçecek, geçmeli diye kendimi telkin etmecelere devam...
Ah şu parayı icat edenin diyorum ve saydırıyorum... Siz anladınız beni 😉

Şişirdim sizi di mi :)))
Yaşasın, dağılabiliriz o zaman 😂😂😂😂




11 Mart 2019

Şebonun Gevezelikleri #7


Şubat ayında dolu dolu yazdıktan sonra Mart ayının ilk yazısını yazıyorum ya pes bana... Metazori olmadan yazamıyorum demek ki ben... Buradan bu sonuç çıkıyor...

Bu iki haftada ben neler yaptım peki ben...

Çalıştım, koşturdum, misafir ağırladım... Gezmedim, tozmadım, sadece mecburi görevlerimi yerine getirdim de diyebilirim...

Oytun Efendi bu aralar feci saldı... Anlıyorum, yoruldu aslında...
Ama bu kadar yüzüp yüzüp sona yaklaştığımız anda pes etmesine gönlüm razı olamıyor. Zorluyorum...
Ben zorladıkça o atarlanıyor...
Atarlandıkça geriliyoruz...
Gerildikçe yiyoruz birbirimizi 😃😂😂
Ne kadar tanıdık bir senaryo değil mi?


Bu kış malum sebze çorbaları ağırlıklıydı yaşamımız... Brokoli, kabak, karnabahar derken döndüm döndüm yaptım... Arada mercimek de girdi bu sıralamaya... Geçenlerde evde yoğurdum fazla olunca hadi dedim bir yoğurt çorbası yapayım... Demez olaydım 😂😂
Kesildi, pirinçlerinin yarısı lapa yarısı diri oldu, nanesini fazla kaçırmışım rengi şimdi neye benzediğini demeyeyim hadi ama bir tuhaf renk oldu... Kendimi çok zorladım ama ben içemediysem o çorbayı kimse içemez dedim döktüm... Ama inat ettim yapacağım yoğurt çorbası... Tekrar koydum ocağa ve yine kesildi hahahaaaa :) En azından bu sefer tadı iyiydi...
Geçenlerde de Balıkesir'in bir düğün çorbası vardır, tavuklu - nohutlu, ondan pişireyim dedim. Terbiyesine yoğurt konur onunda... Ve ben yine kestirdim çorbayı... El alışkanlığımı mı yitirdim yoksa bende mi abukluk var bilmiyorum ama inat ettim ev ahalisine bu aralar yoğurt terbiyeli kesik çorbalar içire içire doğru yolunu bulacağım bu işin ;)



Aaa bak size bir sır vereceğim bu arada... Aman kimseye söylemeyin 😉
Bizimki platonik takılmaya başladı 😂😂
Zamanı gelmiş miydi bilmem ama pek komik geliyor bu durumu bana... Hem cool takılıyor hem de reddedilme korkusuyla açılmaya korkuyor... Bu işin sonu nereye varacak bakalım :)))



Nermin Yıldırım'ın "Misafir" kitabını ve M.Caner Alper'in "Temiz Aile Çocuğu" kitaplarını bitirdim bu arada... Şimdi sanırım Can Kozanoğlu'nun "Acemi Eğitimi" kitabına başlayacağım. Bekleyen kitapların arasında o göz kırpıyor bana  😉

Bu aralar yine bir şeyler  izlemeye fırsatım olmadı. Oytun'u geçen sene birlikte gittiğimiz Orada Duruverseydi Zaman oyununun ilk bölümüne gönderdim. Ben de gitmek isterdim ama hastalıktan geriye feci halde öksürük krizleri kaldı. Oyun sırasında kimseyi rahatsız etmek istemedim.

Ben de başka da bir havadis yok...
Herkese mutlu haftalar diliyorum ♥