28 Aralık 2019

2020 ağacımız hazır ♥

2020
geldi ve
geleneksel
ağacımı süsle
me zamanı şimdi.
Bir Handan ım bu se
ne doya doya 😉 yaşadığın
bir yıl olsun arkadaşım. Güzel
Merihim bu sene hasret uğramasın
yanına, yeni memleketinde mutluluklar
peşini bırakmasın hiç. Mevlüdem bu sene sa
na hep yaz olsun, evinin önüne deniz gelsin, deniz
kum güneş seninle olsun bu yıl.  Esram bu sene çok uğra
madın buralara o sebeple bloguna dönmeni diliyorum. Değişim
lerin, mutluğun çok olsun ♥  Nesrin cim yeniden döndün aramıza in
şallah. Tüm sıkıntılarının yerini güzel günler doldursun. Yemeklerin kra
liçesi  Ayşem 2. kitap basılıp zirvelere yerleş inşallah 2020 de Nilhan bol
sculentli, bol mucizeli bir yıl olsun sana da kuzucum. Şulecim 25 kilo başta ol
mak üzere tüm hedeflerine ulaşabileceğin bir yıl olsun ♥ Ankara'nın en beceriklisi
Deryacım sağlık mutluluk hep seninle olsun. Kale dükkanlarından birinin anahtarı gök
ten zembille başına düşsün 😃 Tatlı arkadaşım güzel Sezercim, 2020 sana bol kahkaha, bol
huzur, bol uçak bileti getirsin ♥ Orhuncuğumu komşu kapısı yap, hep git-gel yanına 😃 Ececim
markan bir numara olsun, kızçelerin hep  dibinde olsun, elinin evinin bereketi bol  olsun arkadaşım ♥
Güzel
gülüşlü e
nerjik  hatun
Yurdagülümmm 
bu sene sen de bol bol
gez, bol bol eğlen. Tüm he
deflerini tam onikiden vur arka
daşım. Benim tatlı hemşerim Kadriyecim
Bol bol tatil yap, ayaklarını uzat keyif yap gön
lünce. Kederler uzak, mutluluklar yanıbaşında olsun.
Maicim Kadriyecim mainin huzuru dolsun hanene, bol sa
rılmalı, bol sohbetli, şansın mutluğun peşinden ayrılmadığı bir
yıl olsun güzel arkadaşım ♥ Nihancım biliyorum bu sene yine sanat
dolu olacak senin için ama yanına keyifli anılar, sağlık, bereket gelsin. Eren
ve Elif'le bol kahkahalı bir yıl olsun arkadaşım. Ülkücüm dön artık buralara bu
sene, unutma bizi. Çocuklarla bol bol gez, bol bol eğlen bu senede. Sağlıklı bir yıl
diliyorum sana da ♥ Saadetcim bak bu sene zorlu bir yılı atlattık ikimiz de. Güzel bir tatil
diliyorum ilk başta 😏 Gönlünce fotoğraf çekebileceğin, bol film izleyebileceğin, bol gezebi
leceğin zamanların olsun ♥ Gamzecim 2020 de daha çok gez, daha çok yeni tatlar dene, keyifli
sağlıklı bir yıl olsun senin için. Şirinlik muskası Ezgicim, bu sene şu dergi  kapağı olayının gerisi
gelsin inşallah. Dergilerde tariflerin, köşelerin olsun. Sen hep gül, sen hep üret. Bu yıl bereketin çok
olsun
inşallah ♥
Güzel Semi,
daha çok yaz ♥
daha çok gez, hep
mutlu ol 😊 Mavi annem
taze kayınvalidelikten taze ba
baanneliğe geçersin bu sene belki ♥
Sağlıkla canımcım 😉 Gülşahcım yine bol
okumalı, bol sevgili olsun bu yıl da. Ağzının
tadı hep yerinde olsun 😊 Hep sağlıklı olalım diye
uğraşan Deryacım, bu sene güzel sürprizlerle gelsin. Çok
mutlu ol ♥ ÖneriMakinası  bol yazılı, bol filmli, bol kartlı, bol
keşifli mutlu bir yıl diliyorum sana da. Sevgili Beyaz Yakalı ailen
le mutlu bir yıl diliyorum. Herşey gönlünce olsun. Maceranın kitabı
nı yazan Özlemcim, sağlık ve mutluluk başucunda dursun, huzur eşlik et
sin yanında da. Yine çok gez, yine anlat bol bol. Biz de keyifle okuyalım. Sev
gili Çilek Suyu  Şükürlerine yeni şükürler eklensin. Hasretsiz bir yıl diliyorum sana
da ♥ Sevgili Deep, hep öğren hep öğret bize. Doya doya yaşadığın, zaman probleminin
olmadığı bir yıl olsun 😉 Burcu, enerjine enerji katsın bu sene. Sevgiyle sarmalan, lüzum
suzluklar hep uzağında dursun ♥ Sevgili Yüreğimin İklimi bu sene sağlık problemleriyle o ka
dar çok uğraştın ki, o sebeple sana en başta sağlık diliyorum arkadaşım ♥ Her şey gönlünce olsun.

İsterdim ki bu
ağaca her biri
nizin ismini t
ek tek yazayı
m. Yazamadı
ğım tüm arka
daşlarımdan ö
zür diliyorum.
Affedin beni ♥
Hepiniz çok ö
zel ve güzelsi
niz. Kıymetlis
iniz.   Hepiniz
çokça seviliyorsunuz emin olun ♥ 2020 sevgiyle, sağlıkla, mutlulukla ve en önemlisi barışla gelsin.
Keyfiniz ve kahyanız ne istiyorsa gerçekleşsin. Piyangolar size vursun, şans güvercini başınıza etmeden şansı getirsin. Küsler barışsın, sevgiler çoğalsın ♥ Yollarınıza kırmızı halılar serilsin her daim. Kendinizi özel hissettirsin bu yıl hepinize 😊 Evinizi temizleyeniniz, angaryalarınızı üzerinizden alanlarınız, çöpü atanınız, aman sen otur kahveni iç ben yetiştiririm işleri diyenleriniz çok olsun 😉 Yeni yollar açılsın, açılmayan yolların asfaltı çöksün, çıktığınız her yol hayırlara vesile olsun ♥ Çok sevin, çok sevilin.

Her biriniz iyi ki varsınız ♥
İyi ki yollarımız kesişmiş ♥

 ♥ Çokça mutlu yıllar ♥



17 Aralık 2019

Gırnatacı / Ercüment Cengiz




Bir ilk tanışma kitabı daha.... Sanırım bu sene tanışma kitaplarım çoğunluktaydı... Daldan dala atlamak farklı bir deneyimdi...

Kitabımızda çiftli bir anlatım var... Kâh geçmişten Gırnatacı Osman'ın hikayesini dinliyoruz kâh yakın zamana dönüp Barkev'in hikayesini...

Konuyu kısaca anlatacak olursam Gırnatacı Osman sevdiğini ve ailesini bırakıp Osmanlı kültürünü tanıtma amaçlı bir sergi için Albdülhamit tarafından Amerika'ya bir ekiple gönderiliyor... Bu arada can dostu Kevork'u da kırgın bir şekilde bırakmıştır geride Osman... Çok farklı bir kültürle tanışmaktadır aynı zamanda... Sol gırnatası ayrılmaz bir parçasıdır tabi ki...

Diğer yanda Barkev var...  Türklere büyük kin duyan genç bir adam... Ermeni lobisindeki faaliyetleri ile birlikte geçmişinin izlerini görüyoruz hayatında...

Tabi ki bu iki farklı zamandaki farklı iki hikaye bir şekilde birleşiyor...

Kitap benim için zor bir okumaydı... Çok zorlanarak okudum ilk yarısını diyebilirim... Uzun uzun cümleler, uzun uzun tanımlamalar... Şimdiki zamanla geçmişteki zaman arasında bağ kuramadan zorla ilerledim... Bir ara bıraksam mı ki diye de düşünmedim değil...
Fakat son düzlükte kitap kendini toparladı ve benim için keyifli hale geldi... Bu sanırım iki zamanın arasındaki köprü sayesinde oldu...

Kendim bu kadar zorlanmışken tabi ki tavsiye konusunda herhangi bir yorum yapamıyorum... Bu kitaba ısınamama halim tarihsel kitplara karşı ilgisizliğimden de kaynaklanabilir... Dolayısıyla tarihsel kitaplara ilgi duyanlar için doğru bir seçenek de olabilir... Kararı size bırakıyorum...

Sevgilerle♥


Altıçizililerim;

* Ey dinleyiciler! İnsanlığın tüm dertleri, kaygıları birbirine benzer, neşeleri ve mutlulukları da... Her insan, bir başka insanın halini ruhunun bir köşesinde barındırır zaten. Bunu da en iyi bir müzik parçası anlatabilir... İnsanoğlu, bu dünyadan göçer olduğunun anladığından beri adına 'Hayat' dediği şeyin sırlarını aydınlatmak için çırpınıp dururken, biz müzisyenler sahnede, merhamet dilenir gibi sarıldığımız bir müzik parçasının saklı sırrında ararız ' hayatın esrarını'. Diz de buğulu kadehlerinizi bir bir devirip, tüttürdüğünüz dumanlar eşliğinde hülyalara dalarken, ancak şarkılarımızda yakalayabilirsiniz bu sırrı!

*Her şeyi analiz edecek olursan, hiçbir şeyi beceremezsin hayatta.


14 Aralık 2019

2020'den beklentiler / 1 MİM




Çok güzel bir mim konusu değil mi? Tam da yeni yıl ruhuna büründüğümüz şu sıralarda...
Sevgili Hayat Yazıyor blogu başlatmış, Sevdiğim Günlük de beni mimlemiş sağolsun.

Yeni yıl demek yeni umutlar, yeni hedefler, yeni çizelgeler demek benim için... Gerçekçi baktığımızda 31 Aralık'tan bir farkı yok aslında... 1 Ocak sabahı kalktığınızda sihirli değnek geçmiyor elimize belki ama tazeleniyormuşuz gibi hissediyoruz çoğumuz... Başlangıç hissiyatı belki de bizi bu kadar umutlu kılan... Neyse efenim hayalperest ruhumu çok da şaha kaldırmadan hedef minvalinde beklentilerimi sayayım en iyisi ben 😉

* Bu sene güzel bir tatil beklentisi içerisindeyim... Deniz-kum-güneş üçlüsünde olmayabilir de, hiç sıkıntı yok... Ama en az 1 hafta koşturmacasız, sakin, huzurlu bir şekilde paşa gönlümü kırmayacağım bir tatil istiyorum... Sevdiklerim de olsun ama yanımda...

* Şifa istiyorum 2020'den... Şükür çok büyük sağlık problemlerim yok ama malum kıtır yaşlardayım :) Sağlık en büyük hediye ♥

* Hayatım boyunca sporun her türlüsü bana işkence geldi. Yapamıyorum bu konuda da kendimi zorlayamıyorum. Ama en azından düzenli yürüyüş yapmam gerektiğinin de farkındayım... Kendimden en büyük beklentim bu başlangıcı yapıp, devam ettirmek... Hadi Şebo yürü be kim tutar seni gazlamasını sürekli ensemde hissedeyim :)))



* Spor, yürüyüş demişken kilo problemlerine de girmek lâzım... Bak bu konuda hayalperestliğimi şaha kaldıracağım hiç kusura bakmayın :))) Hani diyorum şöyle yattığım yerden yağlarımın akıp gittiği sonra da sarkıklarımın toparlandığı bir yöntem çıksa ve beni denek yapsalar 😂😂 Bekliyorum 2020 cim.. Evrene bu konuyla ilgili tüm pozitif mesajlarımı yolluyorum her daim :)



* Yeni insanlar, yeni yerler, yeni öğrenimler, yeni, yeni bir sürü şey girsin hayatıma... Değişim ve gelişim son nefese kadar sürmez mi zaten... Öğreneyim, uygulayayım, öğreteyim.... Daha çok kitap okuyabileyim, daha çok film izleyebileyim, hobilerime vakit ayırabileyim... Boş kalmayı sevmiyorum ben... Evet 2020 tempolu bir yıl olsun kesinlikle...


* Evde ufak-tefek değişimler istiyorum... Vaktim var evet değiştirebilirim, hmmm bu hiç de zor değil gibi yaklaşımlar ne yazık ki çözmüyor bu sorunu... Nakit lâzım :))) Günümüz şartlarında zaten kılı kılına giderken de birikim yapmak imkansızlaşıyor haliyle... Piyangodan başka şansım yok gibi :)) O da satıldı gerçi ama gökten zembille başıma para yağabilir mesela... Ya da Mısır'da bir büyük büyük büyük paşa dede fikri de hiç fena değil 😂😂 Ya da dur ben banka soyayım :) Var mı benimle gelecek olan ?

* Evdeki ergenime akıl-fikir istiyorum... Savaşmaktan yoruldum yeminle... Fazla değil, her dediğimi yapsın, her dediğimi he desin yeter hahahaaa :)) Şaka şaka... Kendi sorumluluklarını yerine getirsin yeter...


Sanırım ben bu listeyi sonsuza kadar uzatabilirim :) 2020'ye çok da yüklenmemek lazım...
Mutlu olmak çok zor değil, hepimize mutlu olmak için şans versin ♥

Ben bu mimi kimlere paslıyorum; Handan, Şule ve Mor Düşler Kitaplığı haydi sıra sizde ♥


13 Aralık 2019

Misafir / Nermin Yıldırım




Yazarla tanışma kitabım "Dokunmadan" favori kitaplarım arasında yer alınca yazarın bir başka kitabını okumak farz olmuştu.... Ve bir süre bekledikten ve beklentilerimi normal seviyelere indirdikten sonra bu kitaba başladım...

Adına "ev" denilen bir akıl hastanesi... Doktorlar hemşireler zorunlu "abi" ve "abla"... Aklını yitiren hastane sakinleri ise o evin daimi misafirleri...

Esin o daimi misafirlerden birisi... Adalı ve Canan da... Hatta bir sürüsü... Rikkat ise abla denilen hemşirelerden... Biri 20 li yaşlarda diğeri 60 lı... Zaman zaman içerdekiler mi deli, dışardakiler mi sorgusunun bolca yaptırıldığı bir anlatım...

Bir Esin'in hikayesini okuyoruz kesik kesik, bir Rikkat'in evine gidip annesinin hayalinin onu ziyarete gelmesiyle geçmişe gidiyoruz... Olaylar, insanlar, hesaplaşmalar ve hayaller... Bu arada aradağımız bazı yanıtlar da var tabi ki...

Ara ara Esin'den sıkıldığımı belirtmeliyim... Ama o Rikkat var ya o Rikkat... Sarıp sarmalayıp sevesim geldi sürekli... İlk başta ağır ağır ilerlerken Rikkat'li bölümlere geçebilmek için daha hızlı okumaya başladım kitabı... Benim için yegâne sürükleyicisidir kitabın...

Kitabın sonundan çok hoşlanmadım... Belki de ters köşe beklentim, bu finalden hoşnutsuzluğuma sebep olmuştur... Diyorum ya beklentiler bazen güzel olan bir okumayı ya da izlemeyi bozabiliyor...

Bazı sorular havada kaldı... Canan'a ne oldu hakikaten ? M3 gerçek miydi ki? Bu da bende bir eksiklik hissi oluşturdu...

Sonuç olarak evet kitabı sevdim... Rikkat'i sarmaladım ama hâlâ favorim "Dokunmadan"...
Nermin Yıldırım dilini sevdiğimi rahatlıkla söyleyebilirim artık ♥ Hatta bu iki kitabın da güzel filmi olur düşüncesindeyim ;)

Keyifli bir hafta sonu diliyorum herkese....





Altıçizililerim;


* Beden eğitiminden hayat bilgisine her derste öğretiliyor, hayat böyle. Hızlanan düşer. Düşen yakalanır.

* Ortada bir anne varsa, gözünüzün içine şefkatle bakıyorsa, hayat size böyle fevkalade bir lütufta bulunuyorsa, gerisi artık o kadar da mühim olmuyor. İnsan bunun kıymetini çocukken pek bilmiyor da, o anneyi bir kere yitirdikten sonra, hani belki rüyama girer umuduyla kendini zorlayarak uyumaya çalıştığı yıllar boyunca, kafasına dank ede ede anlıyor.

* İnsan en çok sevdiklerinden korkar, onları yitirmekten...

* Bir şeye merak salmak için onu kaybetmek yetiyor.

* Büyüyünce insan daha mı az bencil oluyor, yoksa kendini kendinden bile saklamayı mı öğreniyor?

* İstenmediğini düşünenler, onları istemeyenleri kendilerinden mahrum bırakmak gibi gülünç bir çaba içine girerler.

* Ah gençlik, ah çocukluk... Yaşarken kıymeti bilinmeyen sıradan anların uçuculuğu. Mutluluğu hep gelip omza konacak şatafatlı, ağır bir masal kuşu gibi hayal etme hatası. Yıllarca beklediği şeyin, içinden geçtiği hafif anlarda kanatlanmış minik, basit sevinçlerden ibaret olduğunu insanın bu kadar geç anlaması, ah.

* İçimden geçenleri içimde tutmaya talimliyim. Ben sevilmeyi böyle öğrendim.

* İnsan ölünce değil, becerebilirse ancak yaşarken değişir.

* Akıl insanın kaybetmekten utandığı bir şey. Kendi yüzü de öyle. Yüzünün aklından silinmesi, bir yanıyla yeryüzünden sessizce silinmek, halinden utanç duyan bir hayalete dönüşmek gibi.

* Bizim yapmadıklarımızı yapanları, yaptıkları şeyleri pek de iyi yapamadıkları konusunda eleştirmek çok zevkli, itiraf etmeliyim.

* İnanmak konforlu bir seçim, kafayı rahatlatmasa da kalbi ferahlatıyor.

* İnsanı yaşı değil, hayatı yaşlandırıyor. Bazen yaşadıkları, bazen de yaşamadıkları.

* Ne hamlık kolaydı ne de ateşte döne döne pişmek. Gençliğin alameti, her şeyi bildiğine vehmetmek, ziynetiyse görkemli bir cehaletti. Heyhat, bazı şeyler zamanla idrak ediliyor. Beşer şaşkınlığından sıyrıldığında genellikle de iş işten geçmiş oluyor. Hayat, sırayla giydiğimiz bir hırkaysa bile, başkasının çıkardığı, üstümüze bol geliyor. Bizden evvelkilerin tecrübelerini şıkır şıkır kuşanamıyoruz, herkes kendi ateşinde yanmak istiyor.

* Aşk, bütün tutkallardan güçlü, mıknatıslardan kudretliydi ve her şeye rağmen onları bir arada tutmaya yetti.

* İşte kendi iyiliğimiz, sevdiklerimizin iyiliğine baskın çıkıyor.

* Bilmiyorum arkadaşlık hangisi, sevmek hangisi; birbirinin her halini kabullenip kusurlarını görmezden gelmek mi, başka türlüsünü denese daha mutlu olur umuduyla sevilmeme riskini bile göze almak mı?

* Utanmayı bilen insanlar güven veriyor bana. Korkmadan seviyorum onları.

* Kırgınlıklarımı gizlemekten bezmişim artık. Gizlediğim şeyleri arayıp bulmakla uğraşmıyordu kimse. Onlar fark edene kadar çatlaklar derinleşiyor, kalbim parçalara ayrılıyordu.

* Birine kalbinizi açıp içinizi döktüğünüzde, giderken sadece kendini götürmüyor, sanki size ait bir sırrı da yanına alıyor. O zaman artık yalnız bile değil, eksik kalıyorsunuz. Sırf gideni değil, dökülüp kırılarak ortalığa saçılmamış eski halinizi de özlüyorsunuz. Acıklı bir seçim bu ama ne zaman gerçekten birini sevseniz, yapmak zorunda kalıyorsunuz. Başkalarına yaklaştıkça kendinizden uzaklaşıyorsunuz. Aşkları, ayrılıkları affediyorsunuz da , sizden bir parça götüreni, hem de aldığı emanetin anlamını, kıymetini bilmeden götüreni bağışlayamıyorsunuz.

* Galiba dürüstlük, ancak bize yöneltilmediğinde erdem sayabildiğimiz ürkütücü bir özellikti.

* Hayatta hiçbir şeyin hatırlandığı gibi olmadığını öğrenecek kadar yaşadım. Bazen bir şeylerin nasıl hatırlandığının nasıl yaşandığından daha mühim olduğunu öğrenecek kadar da. Hakikat yaşandığı an kadar, hatıra ömür boyunca.

* Tek başına ağaçların da gölgesi var ve pek çok kişi onlara sığınıyor. Ama galiba tek başına insanlar, kimsenin sığınmayı aklından geçirmeyeceği denli güçsüz yahut tekinsiz görünüyor. Yalnız olunmuyor, yalnız kalınıyor.

* İnsan gençlikte her kabahatin üstünü pek güzel örtüyor. Nefis bahaneler uyduruyor, harikulade mazeretler. Yapraklardan gövdesinin kalın, kırçıllı kabuğunu göremeyen bir ağaca benziyor. Sonra yaşlanınca, yapraklar bir bir dökülüyor. Ve güzelce gizlediği o karanlık kabukla karşılaşıyor, karşılaşmak ne kelime, baş başa kalıyor insan...

* Dışarıdayken Twitter'da ha bire dört patisi koparılmış köpeklerin, öldürülüp buzdolabına saklanmış çocukların fotoğrafına bakar, karakter kısıtlamamız elverdiği ölçüde küfredip rahatladıktan sonra, Instagram'a geçen yazdan kalma bol gülüşlü tatil fotoğraflarımızı koyardık. Hem keçileri kaçırdığımızın hem de daha güzel günlere inanmaya çalıştığımızın ispatıydı bu. Yani ihtimal hâlâ vardı.

* Birini ille de bizzat nefesini keserek öldürmez insan. Birbirimizi öldürmenin onlarca yolu var... Bazen konuştuğuyla, bazen sustuğuyla öldürür. Bazen gidişiyle, bazen yanında kalmayışıyla.

* Biz insanlar genellikle anladığımız şeylerden değil, anlamadıklarımızdan etkileniyoruz. Anladıklarımıza ilgimizi kaybediyoruz, sıkılıyoruz onlardan, hatta ilk fırsatta onları küçümsüyoruz.

* İnanmadıkları şeylerden bile medet umar çaresizler.

* Hayat dediğimiz bir çeşit met-cezir galiba. Kâh gel-git, kâh başla-bit. Bu esas üzerine dönüyor dünya. Nasıl da uruk bitiyor bir şeyler, öbürleri başlarken her defasında coşkuyla.

* Küçük telaşlarda kaybolup büyük dertleri unutmak istedik ikimiz de.

* Korku dediğin alışkanlıktır. İnsanın kendi kanıyla beslenen bir alışkanlık.

* Büyümek biraz da utanmayı unutmak demek. Mahcubiyetin, ucu masumiyete bağlanan ipi, nasıl da ince ama aşikâr. O ip, ancak bir tür iç temizliğiyle sağlam kalabiliyor. İçini temizlemeyenler, dışını parlatıp duruyor.

* Çocuktuk, bazılarımız için yokuşlar daha dik, merdivenler daha yüksekti. Kimimiz birilerinin elini tutup çıkarken, kimimiz düşme korkusuyla tırabzanlara yapışıp kaldı, kimimiz de başka birileri tarafından aşağı itildi.

* Gitmeyi beceremeyenlerin, becerenlere bilenmesinin, paylarına düşen hayatın hıncını onlardan almak istemesinin adil olmadığını anlayınca, affettim onu.

* Biz, çocukluğumuzun, gençliğimizin değdiği yerlere aitsek, oralarda bize ait sayılmaz mı neticede?

* Gidenler geride kalmanın neye benzediğini hiç bilmiyor.

* Hayaller gerçeklerden daha mahrem galiba. En çok onlar ortaya çıkınca insan çıplak kalıyor.

* Yaşamak için ne lazımsa, herkesi en çok o öldürüyordu.

* İnsan kendine içeriden attığı kesiği, başka kimse dışarıdan dikemiyor.

* Hayat bir oyun gibiydi. Bekledim ki oyuna girmem için beni çağırsın biri. Çağırmadılar. Ama yine de beklemeye devam ettim. Bekledim, bekledim, uzun uzun bekledim. Derken, birlikte oynamak istediğim bir bir gitti. Bu saatten sonra kim çağıracak artık beni?

* Garip bir yer dünya. İçine düşen herkes, ellerinde yağlı urganlar, yardım ettiğini sanırken bile, birbirinin celladı kesilir. Acı, dirayeti emmeye başlayınca, herkes her şeyden vazgeçer bir noktada. Kendinden evvela.

12 Aralık 2019

Gergedan / Mine Söğüt




Mine Söğüt adını duyunca hep bir düşünürüm, hangi yarama tuz basacak diye... Neremi acıtacak, nasıl sarsacak acaba diye merak ederim....

İşte yine yaptı yapacağını ve uzun bir sessizlikten sonra "Gergedan" ile geldi...

Bütün külliyatını devirmiş olmanın rahatlığıyla söyleyebilirim ki bu kadının toplumsal sorunlara, ikiyüzlülüklere ve insanın içindeki kaybolamamış vahşiliğe dair anlatımları muhteşem... Duyguyu hissettiriyor, sonra öküzü böğrünüze oturtup sağdan soldan çakıyor... Ve siz o duygudan kurtulana kadar debelenip duruyorsunuz, bolca da düşünüyorsunuz... Ve evet küfürler sıralıyorsunuz içinizden... Ve itiraf ediyorum ki bazen döngüye uyup beyninizde normalleştirdiklerinizi ben ne yapmışım diye ortalığa saçıyorsunuz...

Bu kitaba özel konuşmak gerekirse; kitap 4 bölüm ve toplamda 16 hikayeden oluşuyor.
En sevdiğim ve beni en çok etkileyen hikayelerin "Anne Eti", "Kadınların Derisini Yüzen Adamların En Yakışıklısı" ve "Lağımların Aleksandrası" olduğunu söyleyebilirim.

Özellikle ilk bölümdeki öykülerin içinde istisnasız her insan kendinden bir parça bulur... 2. bölüm daha fantastik... 3. bölüm daha iç hesaplaşmaların yapıldığı öyküler ve son bölümdeki tek hikaye "Gergedan" ise kitabın noktasını koymuş....

Dinginliği olan ancak huzuru olmayan bir kitap.... Huzur arıyorsanız yanlış kitap seçtiğinizi rahatlıkla söyleyebilirim...


Bahadır Baruter'in şahane çizimleri kitaba ayrı bir boyut kazandırmış... Hepsi uzun uzun seyredilmelik...

Bu arada Yapı Kredi Yayınları'na da teşekkür etmek istiyorum. Kaliteli bir basım yapmışlar... Sayfalarını çevirirken o kâğıdın elimde kaybolmaması şahane bir histi...

Daha önce tüm kitaplarını okumayı bitirdiğimde kendimce bir sıralama yapmıştım (buradan okuyabilirsiniz). İlk 3 sıralamamın değişmemesine rağmen "Gergedan" benim için yine özel kitaplar arasına girdi...

Kalemine sağlık sevgili Mine Söğüt... Özlemişim seni ♥


Altıçizililerim;

* Kapalı kapılar ardında neler olup bittiğini asla bilemezsiniz. Ve kapalı zihinlerin ardında neler olup bittiğini de bilemezsiniz.

* Kabul ettiğin şeylerden kendine bir kumaş gibi dokursun hayatı...

* Aile böyle bir şeydir. Kan kusar kızılcık şarabı içtim der. Aile böyledir.
   Halk da böyledir. Sinesi geniş, başına ne gelirse hepsini çekmiş.

* Ne yapıyorsam ben bana yapıyorum. "Evet" diyorum, "ne yapıyorsam ben bana yapıyorum. Ne hayal ediyorsam o oluyor. O yüzden beni güzel günleri asla göremeyeceğime inandırdılar."

* Öyle kolay pes etmez küfrü duasından büyük olanlar.

* Kendimden gerçekleri saklamam değil, kıç falan demem hiç değil, kendime inanmamam terbiyesiz bir şey.

* "Baktığım ve gördüğüm bir yana, bana anladığım lazım" diyorum. Yaşadığım yeri cehennem yapan, hep yanlış anladıklarım ya da hiç anlamadıklarım.

* Tanrı dünyayı altı günde yarattı. Yedinci gün utandı.

11 Aralık 2019

Temiz Aile Çocuğu / M. Caner Alper



Kitabın ilk çıktığını duyduğum anda alanlardanım. Ve biliyorum ki bu adamı tanıyon birçok kişi de aynı eylemi gerçekleştirdi. Neden mi? Yüzdelik oranda en yüksek sebep "merak"...

"Zenne" ve "Çekmeceler" filmleri benim sinematografik hafızamda önemli bir yer tutar... Her iki filmin de anlattıkları önemlidir aslında ama benim için önem şekli biraz daha farklı galiba... Ben her iki filmde de katman katman açılan duyguların barındırdığı dramı severim... Sevgili M. Caner Alper'de burada önem kazanıyor işte benim için.... Eşi ile birlikte bu filmlerin yönetmenleri kendileri... Kitabı da eşi Mehmet'e ithaf etmiş zaten...

Kitap bir anı kitabı... Çocukluğundan evliliğine kadar olan dönemi anlatmış kısa kısa... Derdini, sevincini dökmüş ortaya da diyebilirim aslında...

Bu kitapta içime oturan o kadar çok şey oldu ki...

En başta farklılığını fark etmeye başlayan ailesinin ta çocukluğunda ona dans etmeyi yasaklaması... Bir çocuğun dansı sevmesi, dans etmek istemesi kadar masum bir duygu yoktur sanırım... Ebeveynler suçlunun belki de dans olmasını istemiştir için için... Kimbilir ??

Diğer beni etkileyen kısım ise vitrinde sürekli değişen çerçevelerin içine resminin girmemesi... Ve bunu sessiz sessiz beklemesi...

Benim için özel bir okumaydı... Akıcı bir dil, sanki karşıma oturmuş bana içini döker gibiydi... Beğenimin yazarı sevmemle çokça alakası da var tabi ki... Kendini ispat etmek ve onaylanmak için çokça çalışan bir insanın hikayesi nasıl olur diye merak ederseniz okumanızı tavsiye ederim...

Farkındayım biraz da ironi yapılmış ama kesinlikle kitabın ismine yakışan bir anlatı "Temiz Aile Çocuğu"...  Sen güzel bir insansın Caner Alper ♥

Mutlu kalın ♥



* Onun dünyasında utanç duyulan her zaaf, kişinin kendini öldürmesiyle "temizlenecek" bir şeydi.

* Sanki tek tip kadın ve tek tip erkek yetiştirme biçimi varmış gibi ve benzerliğin, aynılığın iyi, farklılığın felaket olduğu duyurulurcasına trans bireyler gözyaşları içinde bağırtılıyordu.



5 Aralık 2019

Yeşil Peri Gecesi / Ayfer Tunç



Bu yazının ne kadar zamandır taslaklarda beklediğinin farkına vardınız mı resimden :)) Taaa geçtiğimiz kıştan evet... Hissiyatı yazmışım, altıçizililerimi yazmamışım diye bekledi durdu kıyamam...  Hemen altıçizililerimi ekleyeyim en iyisi ben ;)

*****************************

Suzan Defterden sonra 2. kitabım Ayfer Tunç'dan...
İlk başladığım da çok büyük merakla başladım kitaba... "Yetmiş küsür saat önce ne olmuştu ki?" diye diye ilerliyorduk kitapta çünkü... Hatta bir ileri, bir geri yapıyoruz da diyebiliriz...

Baş karakterimiz, annesi ve babasıyla mutlu mesut yaşarken baba bir iş kazası sebebiyle kolunu kaybediyor ve o güzel aile birden bire sanki lanetleniyor... O güzel kız büyüyor ve sanki yaşadıklarının intikamını alırcasına kendini kurban ediyor... Aslında konu biraz klişe ama bu klişe konunun bir farkı var; Ayfer Tunç anlatımı...

Kitapta en duygulandığım yer Gün'ü kaybettikleri zamandı... "Gün" nasıl güzel bir isim değil mi? (BAK BURASI BİRAZ SPOILER OLABİLİR İSTERSEN OKUMA)
Gün baş karakterimizin arkadaşı, ama öyle böyle değil... Kardeşlik ötesi bir bağ var aralarında... Gün'ün cenazesinde sanki hiç öyle bir bağları yokmuş gibi diğer insanların aralarına karıştıkları kısım içimi cız ettirdi... Çünkü yaşadığın kardeşlik ötesi bağ bazen aile için geçerli olmayabiliyordu... Aileye katmayabiliyorlardı geri kalanlar sizi... İşte o duygu içime işledi günlerce...

Ali var bir de tabi... Unutul-a-mayan o güzel aşk... Neden gittin ki Ali dedim sürekli... Neden... Tabi ki onun da sebepleri vardı kendince... Ama değmiş miydi bilinmez tabi ki...

Aslında bir zamanlar sevmiş bir kadının daha çok sevmeye ihtiyacı olduğunu bağırdığı bir kitap okudum ben... Yer yer bağıra çağıra, yer yer ağlaya haykıra geçmişine duyduğu intikamın izlerini silmeye çalışıyorum diyordu sanki... Mesela annesinden nefret ettiğini söylerken bile annesinin güzelliğine methiyeler düzüyor olması, sev beni çünkü sevmek istiyorum çığlığı değil miydi...

İşte bu duygularla okudum kitabı...

Eşi Osman, abisi Teoman ve karısı Leyla bir tarafta...
İlk aşkı Ali başka tarafta...
Babaanne Fikriyanım unutulur mu hiç...
Hele amca Süleyman ile yenge Nihal... Şahsına münhasır irinli karakterler...
Gün var sevilesi, sonra Kubi...
Bu arada baş karakterin ismini vermedim hiç farkettiniz mi?
Çünkü bilmiyordum... Yazmıyordu kitapta hiç...
Tam karakterinin ismi olmayan bir kitap diyecektim ki "Kapak Kızı" kitabından gelen bir ismi olduğunu farketmem ve karakterle adaş olmamın şaşkınlığı güzel bir tesadüftü... Oysa ben kitabı okurken karakterin ismine takılmıştım, neydi acaba diye bir sürü isim türetmiştim içimden...

Sevme ve sevmeme hallerinin nefret ve intikamla karıştığı güzel bir kurgu oldu benim için... Çokça sarılmalık kitaplardan...

Aslında ilk kitap "Kapak Kızı" nı okuyarak başlasaydım bu maceraya kitaba daha çok mu sarılırdım bilmiyorum ama eksikliğini hissetmedim... Yine de ilk kitabı mutlaka okumalıyım hissiyatındayım... Üzerine gider mi bakacağız ;)

Bu arada bak unutuyordum bu kitapla birlikte hayatıma yeni bir karakter analizi benzetmesi de girdi, unutmamak lazım "Sosyal Bukalemun" ♥ Çok var biliyorsunuz etrafımızda ;)

En iyisi okuyun bu kitabı siz....



Altıçizililerim ♥

* Sevginin kesintisiz bir şey olduğuna inanmıyordum.
   Sevgi doğuyordu. Sonra bir gün ölüyordu.
   Ölünce hiç doğmamış gibi oluyordu.

* Birilerini kötülükten korumak büyük cambazlıktı, denge işiydi. Denge, adı üstünde, çok hassas bir şeydi. Patlamamış bir kara mayınının üstüne basmak gibiydi. Yanlış bir harekette havaya uçardın. Paramparça olurdun.

* Birini bir zamanlar sevmiş olmak insanın içinde iz bırakıyordu. İnsan o kişiyi artık sevmese bile iz kalan yer acıyordu.

* Dünyaya kurban edilmeye hazır gözlerle bakmak, hayır demekten kolaydı. Mağdur olmak cesur olmaktan çok daha kolaydı. İnsan cesareti seçemezse kurban olmayı kendiliğinden seçmiş oluyordu. İnsan mağdur olmanın suçsuz olmak anlamına geldiğini sanıyordu. Oysa mağdur olmak, suçsuz olmak değildi.

* Henüz hamdım, pişmemiştim, tam anlamıyla yanmamıştım.

* Mağdurların bir şey yapması gerekmezdi. Gerekmediği için mağdurdular.

* Hep kolayca bağışlamıştım. Bağışlayıp unutmak hesaplaşmaktan çok daha kolaydı. Bağışlıyordun ve bitiyordu. Başını alıp gitmen, hayatını değiştirmen gerekmiyordu. Kaldığın yerden aynen devam ediyordun.

* Umut nasıl ki bir andır, umudu yerle bir eden şey yine bir andır. Darmadağın olur herşey, yıkılır dünya.

* Kalp kalbe karşı değildir, sadece bazı kalpler bazı kalplere karşıdır ( o da her zaman değil).

* Zaman deyip geçme. Zaman bir çocuktur, sahilde çakıl taşlarıyla oynar.

* Özetle, yaşamak bir denge meselesidir. Birine aşırı bağlanmak dengesizliktir.

* Ama yarın dediğimiz şey ısrarla yüründüğünde illaki varılacak ferah bir düzlük değilmiş. Yaşamak, ağzında tuttuğu kendi kuyruğunun peşinde koşan bir köpek olmakmış. Zaten dünya da yuvarlakmış, başladığı yere dönmek eşyanın tabiatıymış.

* Hayatımın baraj sorusu: Kemik kırığı mı daha çok acı verir, onur kırığı mı? Cevap: Kaçıncı kez kırıldığına bağlı. Kemik kırığı ile duyulan acı birbiriyle doğru orantılıdır. Kırığın şiddeti arttıkça acının şiddeti de artar. Onur kırığı ile duyulan acı ise ters orantılıdır. Darbe sayısı arttıkça hissedilen acı azalır, hassasiyet tabakası kalınlaşır. Onur dumur olur.

* Hayatta yapmak istedikleri son şeyi yapan insanlar sinirli olur.

* Bitmemiş bir aşktan ayrılışın en feci anıdır son temas.

* Bizde itiraf yoktur. Bizde bahane, mazeret, gerekçe, sebep, kulp, kılıf, bir dokun bin ah işit vardır. 'Yaptım ama bi sor, niye yaptım'dır bizde itirafın karşılığı. Madem yakaladın suçumu, sor ki sebebini anlatayım, kıvırayım, dolandırayım, böylece asıl mağdurun ben olduğumu gör! (Anladım, mağdur olmak sadece benim karakterim değilmiş, mağdur olmak genetik karakterimizmiş.)

* Açık hesaplar açık yaralara benzer hocam. Açık kalırsa mikrop kapar, enfekte olur. Sağlıklı bir gelecek için, açık yaraları ve açık hesapları kapatmak gerekir.

* Bir eylem sırasında mesleğinden ve konumundan gelen gücü kullanıyorsan mesaine dahildir bu.

* İntikam, bir akıl ve sinir savaşıydı. Bu savaşta onura, gurura, erdeme hiç yer yoktu.

* Cesaret, ancak göstermemiz gerektiğinde imkansız olduğunu anladığımız bir erdemdir.



4 Aralık 2019

İnsta Seçmeceleri / Kasım


Günlük güneşlik Kasım'a güle güle dememizle birlikte Aralık hakkını vererek geldi galiba...
Şu an dışarıda sulu kar yağmakta...
Tam evde mis gibi sıcacık çay eşliğinde dışarıyı seyredip kitap okuma zamanı ama ben ne yapıyorum çalışıyorum heheee :)) Ne şahane, ne şahane...

Neyse bırakayım hayalleri de ben seçmecelere geçeyim...


Seviyorum bu hallerini çocuk senin... 
Unutma istedim ❤️❤️ 

Çocuğa papyon taka taka papyon delisi yaptım
Tebrik ediyorum kendimi
Artık ben değil o istiyor 
Yaşasın


Önsezilerimi seviyorum, kendimi de tabi ki ;)


Kitap okuma gecemizin ilk kitabı bitti; Ömer Seyfettin'den Seçme Hikayeler...
Çocuklar için keyifli bir deneyimdi ♥


Bu büro kolay mı yerleşti sanıyorsunuz...
Bol bol çene çalıp kaynanalık tasladım 😂😂😂


Bir sene ara verdikten sonra yeniden tiyatro ile buluştuk ✌️ 
Yaşasın sanat ve sanatlı günler 

M.Kemal / Müjdat Gezen Tiyatrosu
Sonsuza kadar Atamı ve hayatını dinleyebilirim ♥


Ofiste sabah keyfi ♥


Kursa gitmek çoookkk önemli bir mevzuu. Nasıl önemli anlatamam... 
Saç baş düzenli olacak, küpe takılacak, cool 😎 gözükülecek...
Acaba hangi ceket giyilse gibi çok önemli kararlar verilmesi lazım... 
Hangi ders, hangi kitap, hangi konudayız kısmı asla ve kat-a düşünülmemesi gerek... 
Neden şaşırıyorum ki 😂😂😂😂 

Liseli anasının kafası karışık
Kurs modası anacım
Arkadaşlara hava atılacak
İki gıdım bilgi alır mı bilinmez...
Ama kurs önemli :/
Hiç sınav haftasında olan çocuk modeli mi allah aşkına
Ayyyy çıldıriciğim 
Getirin hunimi 😂



2 Aralık 2019

Şebonun Gevezelikleri #21



Merhabalar efenim 😊

Öğleni buldum ama gevezelik yazı dizimin bu haftaki bölümüne başlayayım artık.... Ufff ne havalı oldu di mi yazı dizisi falan hahahaaa :)) Görende köşe yazısı hazırlıyorum sanacak :P Neyse efenim, blog yazmakta önemli bir mevzu bence 😉

Az önce geçen haftaki yazıma baktım da bayağı bir çiziktirmişim yapılacak işlerimi... 2-3 madde sürünmekte ama olsun... Şebo geç de olsa elbet halleder 😉

Çocuklara tango kursunu araştırdım,  bizimkiler ne yetişkin ne de çocuk kıvamında oldukları için zorlandım biraz. Teen ergen diye bir mevhum yok malum :))))) En sonunda bir yer buldum, bizimkilerin de azıcık irice olduğunu anlatınca yetişkinlerin içinde olmalarında bir sorun olmadığı konusunda ikna ettik birbirimizi... 4 arkadaş gidecekler ki aynı seansta olan diğer arkadaşlara şimdiden geçmiş olsun dileklerimi göndermek istiyorum can-ı gönülden... Eee kolay değil :)))

Bu arada bizim ergenler bu tango meselesini nasıl karşıladılar konusuna gelecek olursak tabi ki biraz mızıldandılar. Oytun daha çabuk ikna oldu, mezuniyetde dans etme konusunda beceriksizliğini hatırlatmama gerek kalmadan hem de hahahaaa :) Tamam biliyorum böyle şeyler çocuklara söylenmez ama ben kötü bir ebeveyn olmakta sakınca görmüyorum ara sıra 😄

En kısa zamanda sayının tamamlanıp kursun başlamasını bekliyorum... Beklentim büyük bizim ergenlerden 😂


Gözkapağımın üzerinde bir sürü et beni çıkmıştı bu yaz... Mantar gibi birden türediler... Büyüdükçe hem elime takılmaya başlamışlardı hem de bakış hizama göre beni rahatsız edebiliyorlardı. Geçenlerde göz kontrolüne gittiğimde doktorum; bunlara gün vereyim de alalım hemen, seni rahatsız etmesinler deyince atlamıştım :) Ben çok basit bir işlem diye düşünmüştüm... Hani yakıyorlar falan ya o nevi işte... Ama bildiğin ameliyathanede dikişli aldı benlerimi... Lokal anesteziyle yaptı ve evet acımadı falan ama ameliyathanede beklemek ve o sedyeye yatmak oldukça sinir bozucuydu :/ Henüz dikişlerim alınmadı ama yüzümü yıkayamamak haricinde rahatım...



King günlerimize ara vermeden devam :) Bu hafta iki gün yaptık üstelik... Oynamalara doyamıyoruz :))
Arada egzersiz bile yapıyorum batmamak için hahahaaa :)) Ne kadar ciddiye aldığımı düşünün artık... Erkek almaz turlarını sanırım gözkapağımdaki dikişlerden dolayı çoğunlukla boş geçtim bu sefer... İşte bu yaaa dedim, dikişler nihayet işe yaradı :))))



Bu hafta kızlarla film gecesi yaptık...
A Simple Favor / Küçük Bir Rica filmini izledik... Keyifliydi...
Hâlâ romantik film izleme etkinliğindeki filmlerimi izlemeye başlayamadım yalnız, bu sebeple azıcık vicdan yapıyorum ama önümde daha bir ay var... Yetiştiririm ;)


Bu hafta Ayşe Erbulak / Anne Bak Kim Geldi kitabını bitirdim, hem de bir solukta...
Akabinde çocuklarla okuma gecesi yaptık ve Sunay Akın / Aslanlı Yol kitabını da bitirdik hep birlikte... Benim için verimli bir okuma haftasıydı o sebeple...
Şu anda Natalie Babbitt / Ölümsüz Aile kitabını okuyorum... Bu hafta onu da bitiririm sanırım...

Haftam fena geçmemiş, darısı bu haftanın başına der yapılacak listeme geçiş yaparım...
Mutlu haftalar diliyorum herkese ♥



* Yapıştırılacaklar ( Zor bir iş olduğundan değil tamamen benim savsaklanmamdan dolayı bu madde haftalardır gerçekleştirilemiyor. Ama bu hafta yapacağım artık 😊 )

* Dolap Satışı  😅

* Araba bakımı

* Oytun defterlerindeki eksiklikleri tamamlayacak, mutlaka kontrolünü sağla ( Bu maddenin çıkışı geçen hafta yapılan veli toplantısıdır efenim, bizim ergen derste not tutmuyor diye azıcık sitemliydi tüm öğretmenleri)

* Yemek stoklama işi bu haftanın olmazsa olmazlarından... Her akşam ne pişireceğim bugün sıkıntısından yıldım vallahi...

* Azıcık vazo düzenleme işi yapılacak bu hafta... Kardeşcağızım bir sürü yapay çiçek almıştı, değişim şart artık...

* Oytun'un saatini yaptır...

* Romantik film etkinliğinden 2 film seyredebilirsin bence bu hafta...

* Takılarını düzenle, takmadıklarını bekletme elinde...

* Perşembe dikişlerini aldıracaksın, gitmişken kan tahlili de yaptır...

28 Kasım 2019

Tiyatro sezonunu açtık...




Geçen kış sınav senemiz olması sebebiyle çok tiyatroya gidememiştik. Dolayısıyla gözüm kulağım açık bekliyordum şehrimdeki etkinlikleri ki Müjdat Gezen Tiyatrosunun geldiğini duyunca hemen kaptım biletleri...


Oyun; Yılmaz Özdil'in kitabı M. Kemal 'in Müjdat Gezen tarafından sahneye uyarlanmış hali...
Bu sene Kasım ayında perdelerini açmış, bu sebeple kendimi çok şanslı hissettim... Malum hemen ilk senesinde gelmeyebiliyor oyunlar benim büyük gözüken küçük şehrime :)

İnternette biraz bakındım oyun öncesi ama çok da yorum bulamadım. Hayalimde farklı beklentiler içerisine girdim dolayısıyla. İlk beklentim anlatıcının Müjdat Gezen olmasıydı... Ama tabi ki öyle olmadı...


Oldukça kalabalık bir ekiple  karşılaştım ki bu da beklediğim bir şey değildi...
Kitapta anlatılan anıları yine kitaptaki gibi kısım kısım canlandırmışlar... Sahnede sürekli hızlı bir hareket söz konusu idi bu sebeple...


Çocukluğundan tutun da okul yıllarına, savaş yıllarından ölüm yılına kadar geniş bir yelpazeye sahipti oyun... Yer yer video kayıtlarına da yer verilen oyunda en etkilendiğim sahnelerden birisi Çanakkale'de hayatını kaybeden bir Anzak askerinin annesinin yazdığı mektubu rahmetlik Yıldız Kenter'in sesiyle dinlediğim sahneydi.. Etkilenmemek mümkün değildi...


Ve oyun bitti, Müjdat Gezen sahneye çıktı... Ümidimi kesmiştim halbuki...
Bu oyunu nasıl hazırladığını, oyuna yerleştiremediği bazı hikayeleri de kendisi anlatarak sohbet havasında bir şekilde  oyuna dahil oldu anlayacağınız...

Oyunla ilgili ne hissettiğime gelecek olursak, çok hızlı geçişlerin yaşandığı bir oyundu... Hikaye bitiyor dekorlar oyuncularla birlikte çıkıyor yeni oyuncular yine ellerinde dekorlarla sahneye geçiyorlardı... Ve dolayısıyla bu geçişler maalesef ki özellikle bazı duygusal ve önemli sahnelerde beni rahatsız etti... Ne biliyim belki hikayeler daha çok elenip daha uzun sahneler oluşturulabilirdi... Bu söylediklerim lütfen yanlış anlaşılmasın, bir tiyatro oyununa asla yok şöyle yok böyle diyemem... Hem bu konuda ben bir bilirkişi değilim, hem de ortada inanılmaz bir emek var. Bu emeğe asla saygısızlık yapamam. Sadece hissiyatımı aktarmaya çalışıyorum sizlere... Herhangi bir hata yapmak istemem o sebeple...

Özgür Özgülgün Atatürk'ü canlandıracak kişi diye okumuştum. Ancak bu değişti mi yoksa farklı bir mazereti mi vardı bilmiyorum ama izlediğimiz bu gösterimde Barış Taşkın canlandırdı Atatürk'ü... Üstesinden çok da iyi geldi aslında... Ama böyle büyük bir adamı canlandırmanın üzerindeki ağırlığını hissettim tüm oyun boyunca... Çok heyecanlı ve aynı zamanda çok kontrollüydü...

Melike Demirağ oyunun bonusuydu... Sahnede onu görmek ve yumuşacık sesini dinlemek güzeldi...

Sonuç olarak çocuklarla keyifli bir gece geçirdik... Tiyatro tozu her zaman güzel ve müstesnadır bilirsiniz... Bol tiyatrolu bir sezon geçirmek dileğiyle mutlu günler diliyorum herkese...

25 Kasım 2019

Şebonun Gevezelikleri #20




Yorgun bir Pazartesinden selamlar efenim...
Saat 13:00 civarı şu an ama hâlâ işe adapte olamamış durumdayım... Hatta Pazartesi mesaileri öğlen başlasaydı diye söylenmekteyim bolca :/

Hafta sonunu dinlenmeden ya da gezmeden geçirdiğim zaman böyle oluyorum ben... Hep diyorum ki Şebo Pazar günleri dinlen, yat ama çalışan kadının kabusu evdeki yapılacak işleri yetiştirme çabası... Neyse emeklilik günlerimde bol bol dinlenirim artık... Ne kaldı ki zaten hepi topu 9321843214545  gün  kadar :)))


Yaz kış bu modda geçireceğim emeklilik günlerimi ahahahahaha  :)) Hayal bu ya işte :))) Gönlüm şu an böyle istiyor ;)

Bu hafta aslında çok koşuşturmacam yoktu... Ofisteki son düzenlemeceler zamanımı çok aldı... Hatta hâlâ tam düzenimize kavuşmuş değiliz. Zamanla oturacak artık yapacak bir şey yok. Ve henüz koltuk konusuna da karar verebilmiş değiliz. Gönlümüze göre olanlar çok pahalı, kesemize göre olanlara da biz ikna olmuyoruz derken mevcut koltuklar gözümüze batmasın diye uğraşıyoruz... Şahane bir çözüm değil mi :)))

Bu hafta 3 gün boyunca Oytun'un MUN toplantısı vardı yine... O gidiyor ama ben ondan daha çok yoruluyorum yeminle... Onu götür, tekrar al... Ayy program mı değişti, hadi ya nidaları eşliğinde hiçbir halt yapamadan vakit öldürüyorum o toplantıdayken genelde :) Sonuçtan Oytun mutlu ya diyerek ona da mızıldanamıyorum :))

Bu hafta king partisi yaptık bir de.... Üniversitedeyken deli gibi oynardım ve çok severdim... Biraz hamlamışım gerçi, kağıt saymakta zorlanıyorum ama şu kesin ki erkekler hâlâ beni çok seviyor hahahaaaa :))) Eskiden de erkek almazı boş geçmezdim, şimdi de geçmiyormuşum anladım bir sürü ceza yiyince... Eskiden rıfkıda başarılıydım, şimdi onu da boş geçmiyorum. Yaşlandım ya kupa papaz boşa gitmesin hahahaaaaa :)))



Bu hafta listemi tamamlayabilirdim aslında... Ama listedekileri yapmak yerine dolaplara giriştim... Psikopatım çünkü :))) Ama bak bir anlatayım da dinleyin...

Plan belli, Cumartesi akşamı ütü yapacağım, kaldıracağım... Pazar sabahı tekrar çamaşır yıkayacağım ama. Evim ütüsüz kalmasın :)) Nevresimler falan da değişecek üstelik... Sonra evi süpürür silerim dedim çok dip köşe girmeden... En nihayetinde de ayakkabılığı hallederim, yapıştırılacakları yapıştırırım, boşluğum kalırsa da satacağım eşyaların fotoğraflarını çekerim dedim... Gayet başarılı bir hayaldi...

Ama ben ne yaptım. Cumartesi evet ütüleri yaptım ama bir çoğunu kaldıramadım. Hadi pazar kaldırırım dedim baş köşeye istifledim... Geceden çamaşırlarımı yıkadım astım... Pazar Oytun'u bıraktıktan sonra pazar ve market alışverişimi yaptım. Eve geldim nevresimlerimi değiştirip onları da makineye attım... Gayet iyi gidiyorum değil mi :))) Ay dedim şimdi ütülenenleri kaldıracağım iptekileri de ütüleyeyim, onlar da kalksın ortalıktan dedim ikinci partiyi de ütüledim. İş kaldırma eylemine gelince elimi attığım yer karman çorman, yerleştiremiyorum bir türlü... Hadi bir taraftan da düzenleme işine giriştim... Ama o kadar abuk subuk bir düzenleme ki... Ordan 2 çekmece, burdan 1 raf, şurdan çoraplar, ay şunun yerini değiştireyim, burayı da böyle yapayım derken akşam oldu...  Ne Oytun'un ne de benim dolaplarım tam olarak bitmedi, dama taşı gibi düzeldi dolaplar... Ama ütüler kalktı yerlerine düzgün bir şekilde... Sonrası ışın hızıyla pazarlıkları yıkayıp yerleştirdim, evi süpürdüm sadece, silemedim bile... Al sana gün bitti :/

Film izleyemedim ama "Size Pandispanya Yaptım" kitabını bitirdim. Bu hafta yeni kitaba başlayacağım...

Ne kadar çok bıdı bıdı ettim değil mi? İçim şişmiş, rahatladım ama :))

Haydi ben listemi de yapıp kaçayım artık... İşler beni bekler ;)


* Yapıştırılacaklar...

* Dolap yine eksik kalmasın listeden...

* Ayakkabılıktan yazlıkları kaldır, kışlıkları çıkart...

* Yamalı bohça gibi düzenlediğin Oytun'un dolaplarını tamamen bitir...

* Salı günü doktor randevun var...

* Salı akşamı gezmen var...

* Cumartesi kızlarla film gecesi yapacaksınız... Biraz ıvır zıvır hazırla önceden...

* Ay sonu hesapları kapatılacak...

* Bu hafta başlayacağın kitap ince, bence bitirebilirsin...

* Oytun'a ders programı hazırla, malum tatil çıkışı gevşer yine...

* Azıcık yemek kavanozla, ne zaman yaparsın bilmiyorum ama stok yapman lazım, sıkışıyorsun sonra...

* Tango kursu diyordu Özlem çocuklar için, bir araştır bakalım. Eğlenceli olabilir çocuklar için...

* Arabayı bakıma vermen lazım... Bir de koltukların çok kirlendi bak bakalım çözüm bulabiliyor musun...




23 Kasım 2019

Size Pandispanya Yaptım / Mario Levi



Yazarın daha önce Yanlış Tercihler Mahallesi kitabını okumuştum ve çok sevmiştim. O sebeple başka bir kitabını okumak farz olmuştu bana. Bu kitabı da konusuyla ilgili hiçbir fikrim olmamasına rağmen isminin büyüsüne kapılıp attım sepete... Dün akşam bitirince de bugün sıcağı sıcağına yazmak istedim.

Bir aile hikayesi kitabımız. Araya serpiştirilmiş yahudi kültürü ve yemekleri ile harmanlanmış bir anlatım...

İki kız kardeş Rahel ve Lea, onların eşleri, çocukları, torunları, gelinleri ile kalabalık bir aile  var hikayemizde... Adetleri, yemekleri, bayramları, öfkeleri, aşkları, kederleri de var bolca... Bir de sırları...

Hikaye benim için oldukça cezbedici başladı... Alikobeni sözciğüyle o kadar cezbetti ki tamam işte yine şahane bir okuma olacak dedim... Alikobeni yani alı koy beni :) Komşu çocuklarını oyalamak için misafir ederken börek, çörek, kek Allah ne verdiyse yani, çocuğun eline tutuşturulan yemek alikobeni bir nebze... Bir nebze de ebeveynlerinin çocuğu evden postalama yöntemi :))

Lea ve Rahel'in her mutfağa girdiklerinde hazırladıkları yemek tarifleri vardı bir de... Hemen kısacık ama anlaşılacak şekilde anlatılan yahudi yemekleri... Ispanak kökü mezesini pirinçli pişirdi mesela Lea. Hemen not ettim denemek için...

Anlayacağınız kitap çok sevilesi bir şekilde başladı... Ama sırlar birbirinin içine geçip anlatıcıların da birden fazla kişiye çıkmasıyla bende durumlar biraz karıştı... Bir de defterler var tabi ki... Hem kafam karıştı hem de sıkıldım... Ha şimdi toparlıyor, ha yarın toparlayacak beklemecesi içinde ilerlerken ve evet beklediğim gibi toparladı... Gizem ve sır ortadan kalkmaya başladıkça hikaye yeniden sürükleyici şekle büründü... Ben de rahatladım tabi ki :))

Rosi ve pandispanyası ise kitabın en sevdiğim ikinci bölümüydü... Bu kısmı anlatmayacağım hiç... Kendime bir hatırlatmaca olarak bulunsun bu yazıda. Anlatırsam kitabın büyüsü kaçar...

Anlayacağınız bu kitabın sevdiğim tarafları da var, sevmediğim tarafları da... Ama farklı bir kültürün içine girmek için doğru bir kitap diyebilirim... Hikayede yahudi adetlerini o kadar güzel anlatmış ki... Bir sürü şey öğrendim bu kitabı okurken onlar hakkında...

O sebeple bu kitap için tavsiye noktasına girmeyeceğim... Ben altızililerimle başbaşa bırakayım en iyisi sizi...

Mutlu bir hafta sonu diliyorum hepinize...


* İnsanın hayalleri ve kaygılarıyla çizdiği bir toplum resminin içinde yer alabilme adına, farkına bile varamadığı ne çok yalana ve yanlışa sığınması gerekiyordu.

* Hangi küskünlük yılların akışında törpülenmez, özellikle başka küskünlükler yaşanan günleri kaplamaya başlayınca azalmaz, yavaş yavaş önemini yitirmezdi ki?.. Hangi ayrılık matemi bitmez, günü geldiğinde, iyice yerleşmiş olduğu ve hep kalacağı sanılan odadan bir kuş gibi uçup gitmez, kılık değiştirerek hafızanın derinliklerine karışmazdı ki?..

* Hayallerimiz, hırslarımız, bize bazen geçici körlükler yaşatabilirdi. Ancak bu hayalleri gerçekleştirdiğimizde kurtulabileceğimiz körlükler... Hayatı, vakti geldiğinde, daha iyi anlamamızı da sağlayacak körlükler...

* Güçlünün fikri her zaman en iyisidir. (Fransız atasözü)

* Yüzyıllara dayalı bir beraberliği yaşayanların birbirlerine aktarabilecekleri tatlar ve duygular da vardı.

* Sahnelerden biri önce hatırlanmış, bir başkası sonra, ne fark eder? Hem hafıza da her zaman birilerine makul gelebilecek bir seyir izlemez değil mi?

* Her duygu kendi anlarına aitti.

* Hayat ona, mecbur kaldığında, duygularını saklamayı da öğretmişti.

* İnsanlar peşlerinden koşanlardan çok, herkesin peşinden koştuklarını daha cazip bulmaz mıydı?

* Kimileri sarsıntılarıyla yüzleşmemek için varoluşlarını bazı kaçışlar ve suskunluklar üzerine kurmaya çalışırlar...

* Hayat ona herkes tarafından sevilmenin imkânsızlığını henüz öğretmemişti. Asıl önemsenmesi gerekenin kendini sevmeyi öğrenmek olduğunu da...

* Hiçbir soru boşu boşuna sorulmuyordu. Hiçbir hikaye de sorular sorulmadan anlam kazanamıyordu.

* Hayatlarımızı bazı fırtınaların uzağında sürdürmemize imkân veren limanlarımızda kendi hapishanelerimizi nasıl inşa ettiğimizi, yan çizmelerimizin bize ne bedeller ödettiğini düşünmeninse hiç zamanı değildi. Hem bazı hayatlar sadece filmlerde yaşanmaz mıydı? Dahası filmler çoğu kez hayaller için seyredilmez miydi?

* Kalanın gözünde, bir başka umuda gidenin sağladığı, belki yalanlar ve yanılsamalarla da yüklü, ama yine görmezlikten gelinemeyen, biraz da gizli bir hasetle taşınan bir zaferi vardı.

* Kırıklıkların yaşattıkları başkalarının kırıklıklarını duymada bizi o kadar sağır, görmede o kadar kör yapabiliyordu ki...

* Çocukluk ülkesinin gizli sokaklarında, odalarında, aynalarında yaşananların yaptığı hasarlar kolay kolay tamir edilemez, dahası anlatılamaz derler, doğrudur.

* Yaşananları akışına bırakınca istediklerini, hayal ettiklerini daha kolay elde edebiliyorsun bazen.

* İntikamla yaşamanın kimileri için bir kader olduğunu biliyor muydun peki?..


22 Kasım 2019

MİM / Hakkımda Bilmediğiniz 11 şey

Hakkımda bilmediğiniz bir şey kaldı mı bilmiyorum ama bu tarz mimleri yapmayı seviyorum ben. Seneler geçtikçe cevaplarım evriliyor, o anki ruh halimi yansıtıyor. Dönüp dönüp okumayı seviyorum bu sebeple...

Bu mimi de sağolsun Deryacım paslamış. Hemmen tabi ki diye başlıyorum yazmaya :)


1- Kendinde sevmediğin özellik?

Maymun iştahlılığım :))) Özellikle son zamanlarda arşa çıktı bu durum...
Ev yarım bıraktığım işlerle dolu...
Kendi kendime bir sürü bıdı bıdı yapıp; spora başlayacağım, diyete başlayacağım, bugün bunu halledeceğim deyip çoğunlukla yarım bırakıyorum... Hevesim kaçmıyor aslında da bahanelerim oluyor hep... Bu konuda iyice kıl olmaya başladım kendime... Feci hem de...



2- En büyük takıntın nedir?

Hmmmmm takıntılı kadına sorulacak soru mu bu :))) Hangisini yazsam acaba?
Bu aralar takıntım dağınıklık... Yok ev toparlanmıyor anacım... Bizim evde poposuyla eşyaları oradan oraya atan canavarlar yaşıyor...



3- Kimsenin bilmediği bir sırrın var mı?

Aslında geceleri ben vampir oluyorum hahahahaaaa :)))



4- Hayatta en büyük başarın nedir?

Rahmetlik babamı anacağım bak yine... Hemen hemen yeni doğum yapmışım, evde oturuyoruz hep birlikte. Altın top misali de Oytun ortada seyirlik :) Babacığım gayet ciddi bir tavırla Şebnem biliyor musun bu hayatta en güzel yaptığın şey dedi Oytun'u göstererek... O an çok şaşalamıştım şimdi bana iyi bir şey mi dedi, kötü bir şey mi diye :)) Şimdi şimdi anca anlıyorum aslında ne demek istediğini ;)



5- Seni en mutlu eden şey ya da şeyler?

Bazen açan bir güneş, bazen kahveye eşlik eden bir çikolata, bazen baykuşlu küçük bir broş, bazen sıcacık anne çorbası, bazen küçük bir sarılma, bazen telefondaki dostun sesi, bazen çayın mis gibi kokusu, bazen yüze düşen bir damla yağmur, bazen her zaman oturduğun koltuğa konan bir minder... Mutluluk şarta bağlı değil, ruha bağlı bence...



6- Sevdiğin ünlü kim?

Bak ilk aklıma gelen Adile Naşit... Mutluluktan sonra bu soru gelince ilk aklıma gelen onun gülümseyen suratı oldu :)



7- Şansa inanır mısın? Şans getirdiğine inandığın bir eşyan var mı?

Şansına inandığım bir eşyam yok şu aralar ama şansa inananlardanım... Araba park edecek yer bulma konusunda mesela çok şanslı olduğumu düşünürüm ;)



8- Hayalindeki meslek ve nedeni?

Bu hayalimi sağır sultan duydu sanırım... Butik bir otel işletmecisi olmak isterdim.. Yada butik bir cafe... Sebebi basit, seviyorum insanlarla iç içe olmayı....



9- Kafan bozukken yaptığın şeyler nelerdir?

Sinirliysem temizlik yaparım, üzgünsem dram izler ağlarım ya da ne biliyim en fazla dağa taşa vururum kendimi...



10- En sevdiğin film ya da dizi?

Süper baba, Perihan Abla, Şehnaz Tango, Şaşıfelek Çıkmazı, 7 Numara ne güzel dizilerdi.... Hala izleyebilme potansiyeline sahibim...


11- Kendine hangi sorunun sorulmasını istersin ve cevabı ne?

Şebocum yıllara meydan okuyan güzelliğini neye borçlusun hahahahaaa :)) Ah bak bunu yazarken çok eğlendim :))



Bu mimi kime pasladığıma gelince sanırım çoğunluk yaptı. Ama bu yazıyı okuyup hâlâ yapmayan varsa mimliyorum efenim... Mesela seni ;)

21 Kasım 2019

Aldatmak / Paulo Coelho



Lise yıllarımda yazarın "Simyacı" kitabını okumuştum ve evet çok etkilenmiştim. Birçok detayını hatırlamadığımı fark edip yeniden okumak düşüncesindeyken yazarın bu kitabını okumaya karar verdim birden...

Umduğumu buldum mu kısmına gelmeden önce birkaç kelâm etmek istiyorum...

Hikayemiz Cenevre'de geçiyor... Evli ve iki çocuk sahibi Linda'nın hayatı kusursuz sayabildiğimiz çizgilere sahip...  İyi bir eş, gazetecilikte yaptığı iyi bir kariyer, rahat ve zengin bir yaşam... Bir gün eski lise aşkı, şimdiki ünlü bir siyasetçi Jacob ile röportaj yapmaya gidiyor ve hayatının kaosunu yaşıyor. Ve tahmin ettiğiniz gibi tekrar karşılaşmalarından doğan yasak aşk...

Konu çok sıradandı... Fakat bu sıradan konu içerisinde kitapta beni etkileyen kısım yaşadığı kent Cenevre'yi anlattığı kısımlardı.. Ufak ufak tarihi bilgilere de yer verirken kenti hayal ettirmesi şahaneydi diyebilirim...

Mutsuzluğuna çareler aradığı kısımlarda etkileyiciydi aslında ama sonradan günümüz entrikalarına girişmedi mi... İşte o arada konudan uzaklaştım ve merakla okuyabileyeceğim bu aşk hikayesi benim için sığlaştı diyebilirim...

Linda eninde sonunda kendince doğruyu buluyordu kitapta evet ama bana kafayı yedirtiyordu da diyebilirim bu anlatım için :)

Anlatımımdan çok da umduğumu bulamadığımı sanırım tahmin etmişsinizdir. Klasik kadın kıskançlıklarını aşıp gerçekten yaşadığı o kaosun ve buhranın üzerine gidip anlatabilseydi derdini konuyu basitleştirmekten uzaklaştırabilirdi diye düşünüyorum...

Yine de altıçizililerim hatırı sayılır çoklukta... Okumak çok büyük bir kayıp değildi... Cenevre'de gezdim azıcık kitap sayesinde... Azıcık da mutluluğun yaşam rahatlığına bağlı olmadığını, insanoğluna her zaman ve her şekilde rahatın batabileceğine ikna oldum...

Okuyup okumamakta karar sizin der bağlarım bu konuyu da...

Yazarın başka kitabını okur muyum, tabi ki okurum. Ama ilk önce yeniden Simyacı'yı okuyacağım kesin bilgi efendim ;)


* Başkasının başına gelen felaketler daima kendi ıstırabımızı yatıştırmaya yarar.

* Acı çeken ruhlar birbirlerini tanır ve canlıları korkutmak için bir araya gelirler.

* İnsan hayatını seçemiyor: Hayat insanı seçiyor. Hayatta payına mutlulukların mı, mutsuzlukların mı düşeceğini bilmek mümkün değil. Kabul edip yola devam etmek gerek.

* Balıklardan birinin akvaryumun camına yaslanmış oradan oraya yüzdüğünü görünce kendi kendime şöyle dedim: Balık yola nereden başladığını hatırlamadığı için bitişi de asla bulamayacak. Akvaryumdaki balıkları bu yüzden severiz: Bize kendi yaşamımızı hatırlatırlar, biz de iyi beslenmemize rağmen etrafımızdaki camdan duvarların ötesine geçemeyiz.

* Körlerin en fenası, görmek istemeyendir.

* Hevesle peşine düştüğümüz her şey -sevgi, iş, iman- yetişkinliğe ulaştığımızda sırtımızda ağır bir yüke dönüşür.
   Bundan kurtulmanın tek yolu sevgiden geçer. Sevmek köleliği özgürlüğe dönüştürmektir.

* Buradaki hastaların çoğu önceden estetik yaptırmıştır. Ben sizin yerinizde olsam yaptırmam. İnsanın bedeniyle aklı arasında dengesizlik yaratır.

* ... birlikteliğimiz tekdüzeliğin kıyısına oturdu. Sevgi buna dayansa da aşk dayanamaz, ölür.

* Sevgi bir duygudan ibaret değildir; bir sanattır. Sanatta olduğu gibi sevgide de ilham yetmez, emek vermeden olmaz.

* Korkan insan asla gerçekleri göremez. Hayallerinin arasında gizlenmeyi yeğler.

* Yapabilecekken yapmadıklarımı düşünmeye başlarsam bir kara deliğe kapılacağımdan korkuyorum...

* Bütün bu güzelliklerin ve azametin bir film karesine sığacağını mı sanıyorsun? Gördüklerini kalbine işle. Yaşadıklarını başkalarına göstermekten daha önemlidir bu.