28 Aralık 2013

bugün günlerden "babam"



Kaçıncı yılımız hatırlamak istemiyorum...
Geçen seneler sızımı dindirmedi hiç...
Yokluğunu daha çok hisseder oldum hatta...
Baba, babam demeyi özledim....
Sarılmayı özledim.....
Ahmediko makamında söylediğin şarkıları özledim...
Gözünü hiç ayırmadan izlediğin maçlarda sana her daim söylenmeyi özledim...
Bize araba kullandırmamanı özledim... Ama senden gizli gizli arabanı kaçırmayı daha çok özledim...
Haydi şerefe demeni özledim... Seninle kadeh tokuşturmayı..
Gecenin bir yarısında getirdiğin kokoreçleri seninle yemeyi özledim... Biliyor musun o günden beri yemedim hiç...
Seninle aile olmayı özledim ben elimizdeki çekirdeklerle...
Seninle yüzmeyi özledim... Beni batırıp batırıp kova kova su yutturmanı özledim....
Mangal yakışını özledim... Mangalın kenarındaki saygıyla duran kadehini....
Hadi içelim diye kendine ortakçı yapmanı, sonrada size yeter diyip şişeyi yamacına çekmeni özledim...
Seninle gezmeyi özledim....
Dizine yatmayı özledim....
Sinemaya giderken baloya gider gibi hazırlanmanı izlemeyi özledim....
Seni özledim....

Şimdi sen bana "bilmukabele" dedin biliyorum...




27 Aralık 2013

Artık sana güle güle demenin zamanı geldi...


İyisiyle kötüsüyle bir seneyi daha deviriyoruz...
Yeni ümitlerle, yepyeni heyecanlarla, capcanlı hayallerle beklemeye başladık 2014 ü... Hoş sanki sihirli bir değnek değecek ve püfff herşey değişecek mi? Hayır tabiki....
Ama olsun her başlangıç gibi buda heyecanlandırıyor bünyelerimizi...

2014 sana sesleniyorum...

Sevgiyle gel bana... Bol huzurla... Sağlığımız yerinde olsun... Sevdiceklerimiz yanımızda...
Güzel an'lar yaşat bize...
Hadi gel artık hazırlandık bekliyoruz seni....


Paşamla ben hepinize mutlu, umutlu ve güzel bir yıl diliyoruz... Hoşça ve dostça kalın ♥ ♥ ♥

16 Aralık 2013

hafta sonu debelenmecesi


Hava ayaz... Buz gibi... Kar gitti ama buzları kaldı...
Böyle olunca da bize de eve tıkılmaca düştü...
Anne kişisi 6 gün mesai yapınca birde pazar günü eve tıkıldıysa kakılmış ruhu canlanıveriyor... Çamaşır, ütü, temizlik, ıvır-zıvır ne kadar şey varsa şaha kalkıyor...

Evdeki erken ergenusun da canlanması gereken bir ders çalışma ruhu var ama nerdeeeee... Anne kişisinin başında durması lazım :)) Hadi dedim anne kişisi çalışırken sende çalış.... Korkunç bir ingilizce problemimiz var zira... Anlam tamam, telaffuz ehhh ama iş yazmaya gelince nasıl okuyorsa öyle yazıyor :( Eskiden hece çalışırdık ya aynen öyle çalışmaya başladık bu durumdan kurtulmak için... Ben söylüyorum o yazıyor...
Durum aynen şöyle...
What is your name? yazılan what iz your neym :))))
Hadi sar baştan...
Sayfa sayfa dolduruyoruz...
Ceza gibi :))
10 kere yaz... 20 kere yaz....
Ama el mecbur :(

Anne kişisi ütü eziyetindeyken, erken ergenusum da işte böyle eciş bücüşlük içinde çalışmakta :((

Sonra ders biter kitap okuma saati başlar....
Benim bildiğim kitap ele alınır, uzanılır keyifle okunulur dimi...
Yok o kendine de banada eziyet edecek....

En düzgün kitap okuma halleri bunlar... Amuda kalkmış ve sekiz olmuş halini yakalayamadım :))
Sürekli hareket halinde... Böyle oluncada dikkatini toplayamıyor ve sıkılıyor okuma yaparken...
Artık zincirlemeyi deneyeceğim bi ara :)))
Bide utanmadan sen okusan bana ne güzel olur demez mi ? Şaka gibi :))

Biz bu hengamede uğraşırken misss gibi kabak tatlımıda fırında kömür haline getirdik :)) O da ayrı bir sinir konusu... Çöpe gitti mis gibi kabak tatlım :(

Yinede kendimize ödül verdik... Daha doğrusu erken ergenusum kendi ödülünü kendi seçti :)) 2-3 saat çalıştı ya :)) Büyük iş başardı haliyle :)) Film keyfi ama kendi seçtiği filmlerle... Benim seçtiğim ehven filmleri beğenmiyor artık...


Hobbit/Beklenmedik Yolculuk...

Seçtiği filme bakar mısınız? Bilumum ecinni yaratıklarla savaşan 13 cücenin hikayesi... Neymiş efendim filmin ikincisi gelmişmiş ama o daha birinicisini bile izlememiş ki sinemaya gitsin... Bütün arkadaşları izlemişmiş o neden izlemesinmiş... Bla bla bla..... Yaşına çok uygun görmesemde mecbur oturduk izledik paşamla... Bir daha ne istersen diye bir "ödül" yok lugatımda :))

Bilim kurgu filmlerini seviyorsanız doğru bir seçim aslında. Arada bazı sahneleri uzun tutarak sıksalarda oldukça hareketli bir film olduğunu söyleyebilirim. Büyücü Gandalf, hobbit Bilbo Baggins ve 12 cüce uzun bir yolculuğa çıkar ve Ejderha Smaug'u yenerek ülkelerini ve hazinelerini kurtamak isterler... Filmimizin konusu bu...
Filmi öyle bir yerde lap diye bitirlermişki bilim kurgu filmlerinden hoşlanmayan ben bile kendimi ikincisine gitme zorunluluğunda hissediyorum :))
Çocuklarda izlenme şekline gelince eğer dinazor, büyü, canavarlardan hoşlanan bir çocuğunuz varsa keyifle izleyeceği bir film... Buna ebeveyn olarak sizin karar vermenizi öneririm. Mutlaka fragmanını izleyin ama karar vermeden önce ;)





İkinici filmimiz; Vampir köpekti...
İsmine aldanmayın, içinde kan ve şiddet yok... Çocuk karakterimiz Ace ve büyük babasından miras kalan köpeği Fang'in yaşadığı olayları anlatıyor. Sıradan bir çocuk-köpek filmi de diyebiliriz. Vampir köpeğimiz Fang güneş alerjili, çilek jölesiyle beslenen ve konuşan bir karakter... Dalmaçyalı filmindeki gibi bu köpeğimizi de çalmaya çalışıyorlar... Ve böyle ilerliyor filmimiz...
Çok iç açıcı değil, benim erken ergenusumda çok sevmedi :)) Vampir vahşeti içermiyor diye de pek üzüldü hatta :))







Bizden şimdilik bu kadar...
Hepinize iyi haftalar diliyorum....

11 Aralık 2013

kıtır ergenustan selamlar efemm :))


Hani derler ya yaş 35 yolun yarısı.... Yalan arkadaş :)) İnanmayın hiç....
Zira 35 i devirmişliğim var dolu dolu tam 5 sene... Şşşşttt çok ayıp hemen hesap yapmayın ;)

Her an yolun başında gibiyim... Hazır ve nazır her yeni adaptasyona...
Evet bünye arada tekliyor, sinyaller veriyor ama inanın ruhum duymuyor bile....
Sadece arada bir Newton'a küfrediyorum :)) Ne öyle yer çekimi falan, uzay çekimi bulaydı da sarkma gibi saçmasapan konularla uğraşmayaydık.... Ha sanmayın ki bende var... Aslaaaaaaa!!!!! Sadece yaşdaşlarımla ilgili endişelerim ahahahaaaaa.... Tamam yahu bende inanmadım, çaktırmayıverin işte :)))

Beden yaşım 18 li sıralardayken çoluklu çocuklu teyzelere bakar iç geçirirdim yazzzzıııkkkk diyeee :) Ama şimdi anlıyorum ki ne büyük ayıp edermişim ben onlara... Siz siz olun asla o teyzelere acımaklı gözlerle bakmayınız efemmm.... Sizinde geleceğiniz durum budur :))) Şimdi ise amaninnnn ne güzellermiş nidalarıyla hatırlayıp bir nevi günah çıkartıyorum...

Konunun özü efem;18 lik çıtır halimi 22 yıllık deneyimden 23 yıla terfi ettirmiş bulunmaktayım gün itibarı ile :)) Hadi bi 41 kere maşallah çekin bakıyım :)))


İş yaştamıdır baştamıdır hiç bilemesemde evrim geçirdiğim doğrudur...

Mesela hayatında beyaz, ve naturel ojeler dışında tırnağına bişey sürmeyen ben inadına kırmızıyım, inadına yeşil... Bodur parmacıklarımı o ojelerle bakıp bakıp sevip dururum... Rujum en kırmızısından mesela yine... Hoş kardeşcağızım beni o halde her gördüğünde "geçici bir heves olduğunu umuyorum" diye iç geçirse de ama yakışmıyor mu nidalarıyla lafını ağzına tıkıyorum bol bol :)))

Mağazalara girdiğimde tezgahtarların gözlerini bi yuvalarından çıkartıyorum mesela... Kırmızı, mor, yeşil yokmu diye diye geziniyorum raflarda.... Hele de üzerinde bi baykuş, kuş, kedi gördümmü deliriveriyorum :)) Evdeki erken ergenusun yansımaları bunlar da işte :)))

Kendimi salıverdim ruhumun isteklerine... Herşeyi maksimumda yaşar oldum galiba... Gülmelerim en yüksek tonda, ağlamalarım böğürme nidalarında... Depresyonum en dibinde, heyecanlarım en zirvede... Olduğu gibi kabullenmeyi öğrendim herşeyi.... Olduğu gibi... Ne bir eksik ne bir fazla....

Kendimi sever oldum daha da... Hatta her zamankinden çok....

Daha yaşanacak çok an'ım var... Daha çok gidilecek yerim... Başlanacak daha çok başlangıcım.... Daha çok öğreneceklerim var... Hayat yolun başındayım daha ;)


İşte bu sebeple;
"Bugün günlerden güzellik, sefa geldin, hoş geldin" diyorum yeni yaşıma :)
Erken ergenusumla kıtır ergenus hallerimi sevdim ben :))) İyi ki doğmuşum oleyyyy :))))

Ne haliniz varsa "gülün" diyorum hepinize, en çok da kendime ;)
En kocamanından sevgilerimle....



28 Kasım 2013

okunan kitaplara yenileri eklendi....


Bu üçlemeyle ilgili o kadar çok şey duymuştum ki merakıma yenik düştüm ve başla dedim kendime... Geçtiğimiz yaz boyuncada elimden düşürmedim.

50 ton üçlemesi ile El James aslında bazı tabuların üstüne giderek ve alenileştirerek tartışmaların sebebini oluşturmuş bence...

Kitap bir aşk kitabımı evet kısmen....
Kitap bir psikoloji kitabımı; çok cüzzi...
Kitap arkasında yazdığı gibi erotik bir kitapmıdır peki. Hayli...
Bu kitap serisini evet bu şekilde anlatabilirim...

Serinin ilk kitabı Grinin 50 tonunda erotiklik daha fazla yer alıyor... Hatta biçok yerde kitabı bırakmayı bile düşündüm... Fazla uç demiyim ama fazla iddialı geldi... Fakat baş kahramanlarımız Anastasia Steele ve Christian Grey 'in ne yapacaklarını özellikle Ana'nın bu güçlü, iddialı, zengin, kontrol manyağı ve özgüven patlaması yapan adamla nasıl başa çıkacağını merak ettim... Ve sonrası su gibi geldi....

İlk başlarda çokça fazla ironik bulduğum erotik bölümler diğer olaylar arasında çok da sönük kaldı zaten... Ve okudukça üzerinde bile durmadım... Es geçtim de diyebiliriz...

Serinin 2. ve 3. kitapları Karanlığın 50 tonu ve Özgürlüğün 50 tonu erotiklikten kısmen uzaklaşarak ikili ilişkilerinin gelişme ve sonuç bölümünü oluşturmuşlar. Seride bomba kitap Özgürlüğün 50 tonu, yani serinin sonuncusu....

Kitabın dili oldukça akıcı.... Dolayısı ile okumakta zorlanmadım...

Kitapta en sevdiğim bölümler Ana ve Grey'in mesajlaşma bölümleriydi... Hatta bir ara abartıp sadece mesaj bölümlerini okuyarak ileri geri yaptığım bile oldu... Konu ve imza kısımları en dikkatlice takip ettiğim yerlerdi :)

Kitabı okurken o kadar güçlü ve korumacı bir adamla yaşamak nasıl olurdu diye sık sık düşündüm... Bir çok yerde Ana'ya iç sesimle nasihat bile verdiğim oldu itiraf ediyorum :)))

Kurgu o kadar hızlı ve yerindeki sizi hemen içine alıyor....

Efem sonuca gelecek olursak bu üçlemeyi sevdim... Belki çok edebi bir roman kategorisinde değil. Ama zevkle okuduğum kitaplar arasında yerini aldı. Kitabı okumakla ilgili endişesi olanlara nacizane önerim kitabın ilk 4-5 bölümünü okuduktan sonra karar vermeleri.... Sonrası ya gelecektir yada gelmeyecektir diye düşünüyorum. Zira ilk kitabı okuduktan sonra 2 ve 3 otomatik olarak geliyor...

Şimdi birde kitabın film çekimlerine başlanmış ve tahmini olarak Şubat/2015 te gösterime gireceği söyleniyor. Bu kitap filme nasıl aktarılır, nasıl dengede tutulur bende merakla bekleyenler arasındayım...

Hoşça ve dostça kalın :)


25 Kasım 2013

yine filmler ve iyi haftalar...

Geçtiğimiz hafta baya bi film izlemişim... Hepsi çok başarılı olmasa da kısa kısa not ediyim....

EVİM SENSİN

Geçen seneden beri bir türlü fırsat bulamamıştım. Düne kısmetmiş :)
Filmin başında çok güldüğümü söyleyebilirim. İskender'in (Özcan Deniz) giriş sahnelerindeki amerikanvari beline taktığı iş çantasıyla yavaş çekim görüntülerine oldukça hadi be abarttınız dedim :) Bizde böyle inşaat işçisi yok arkadaşlar :))
Leyla (Fahriye Evcen) karakterini keşke başka biri seslendirseymiş mesela... Birçok yerde o ince ses kulağımı tırmaladı :(
Konusu bana sık sık 50 ilk öpücüğü hatırlattı... 50 ilk öpücüğün dramatik bir versiyonu da diyebiliriz. Hatta Mert Fırat'ın Beni Unutma (ki daha önce şurda yazmıştım) filmi ile konular aynı paralelde izliyor...

Her şeye rağmen sonuç olarak duygusal filmleri sevmem sebebi ile bu filmide evet sevdimmmm... Hatta çok da ağladım :) Eğer bi böğüreyimde rahatlıyım diyorsanız benim gibi kesinlikle doğru tercihtir.... İzleyin ve böğürün ;)


BANA BİR SOYGUN YAZ

2012 filmlerinden... İlk başta hiç sevmediğimi söyleyerek başlıyım gerisini okuyup okumamakta serbestsiniz...

Üzgünüm ama bu filmde oynayarak kendilerine hakikaten yazık etmişler... Bir tatlı kutusunun içindeki paranın kaybolması neticesinde 3 adamın mafyanın eline düşmesini anlatıyor galiba :) Mafya da mafya ama :)) Ne şiveler kurtarmış filmi nede alicengiz oyunları... Espriler sadece g*t kelimesinin üzerine kurulmuş bir argo sinsilesi....
Elimde başka izleyecek filmimin olmaması sebebiyle sonuna kadar izledim... Yoksa hakikaten izlenecek bir film değil... 
Çok vaktim var işkence çekiyim biraz derseniz buyrun izleyin ;)




FELEKTEN BİR GECE 1 / 2 / 3

2009 yapımı bir film... Film Altın Kürede en iyi komedi filmi ödülü alınca 2011 senesinde devamı çekilmiş....

Filmin nasıl ödül aldığı konusunda hiçbir fikrim yok... Benim için vasat kategorisinde zira... Evet güzel espriler var, yer yer güldüm ancak konular çok abartılı geldi bana...

Konusu 4 yakın arkadaşın bekarlığa veda partisinde Lasvegasta hiçbirşeyi hatırlamayarak damadı kaybetmeleriyle başlıyor ve ilginç olaylar sinsilesi yaşamalarıyla devam ediyor. +1.8 sahneler mevcuttur efem demedi demeyin :))

Diğer 2 ve 3 filmlerindede hep aynı mantık devam ediyor. Yaşadıkları 1 günü çeşitli sebeplerden dolayı hatırlamıyor bu vatandaşlar. İlk deneyimlerden akıllansalar da mutlaka başlarına bir iş geliyor maalesef... Çok komik değil ama ara ara gülmek isterseniz izleyebilirsiniz :)

KOD ADI: OLYMPUS

2013 senesinde gösterime girmiş bu filmi bi arkadaşımın baskısı üzerine izlemiş bulunmaktayım itiraf ediyorum :) Zira benim için çok fazla kan ve silah içeriyordu. Aksiyon film severler için bir seçenek olabilir.

Konu gözden düşen eski korumanın Beyaz Saraya yapılan terörist saldırısında kurtarıcı rolü üstlenmesi. Evet çok tanıdık bir konu. Yine rambovari hareketler. Anlayamamışımdır zaten yüzlerce insanı 1 kişinin alt etmesini :)
Bu filmimizde böyle işte :) 





Kendime bir not : Daha vurucu filmler izlemeye başlasan iyi olacak ;)

22 Kasım 2013

kalbinden yazılmış paşamın :)



Bilenler bilir paşamın hayal gücünde sınır yoktur :)
Yine hayal gücünü zorlamış ve bu şiiri yazmış... Ödev yine akrostiş şiir yazmaca...
Öğretmenimiz bu kadar şair ruhlu çocuk yetiştirip ne yapacak bilmiyorum :))
Okuyamayanlara şiiri temize çektim... Zira yazımız biraz kötü görüldüğü üzere... El yazısıyla bu kadarına da şükür diyorum ama...

Oytun Batur benim adım
Yanardağın alevini görmüş
Türk olmuş
Ulu Dağa çıkmış
Ne büyük Türk'üm demiş

Balıkesirli olmuş
Anadolu kadar büyük olmuş
Türkiye'nin başkanı olmuş
Ulu arı olmuş
Rahmetli Atatürk'ün sevgisi olmuş

Yazar
Oytun Batur
(Kalbimden yazılmış)


Şimdi paşam bu yazdıklarımı ergenlik dönemini aşınca okuyacağına göre rahat rahat sallayabilirim :))

Paşam... Çok ulvi duygularla yazdığını biliyorum bu şiiri... Okurken bile gözlerinin içi parlıyordu...
Ne kadar sonradan gülsem de (itiraf ediyorum) çok gururlandım paşam... En çok da neyle gurur duydum biliyor musun? Sana vatan ve Atatürk sevgisini doğru verebildiğimden.... Yüreğindeki sevgiye... Gözlerindeki ışıltıya... Musmutlu oldum :)
Ama bi tanecik böceğim sana sormam gerekenler var :))
Tamam kendini Türkiye'nin başkanı gördün oğlum kabul. Yüksek hayal gücüne veriyorum bunu... Hem başkan hem ulu arı olmayı nasıl başardın hayallerinde :))) Ulu arı ne diye sorduğumda o kadar içten "içimden geldi anne" dedin ki... Üzerine gidemedim bu arı meselesinin :))) Haaaaa bide hangi yanardağın alevi yaktı kuzum senin içini birde onu çok merak ettim :))) Beni bu konuda bilgilendirirsen sevinirim Ulu Arım :))

Meraklı annen....

19 Kasım 2013

süpriz baby shower partimiz....


Paylaşacak o kadar çok şey var ki burdan uzak kaldığım dönemden...
Yavaş yavaş başlamak lazım ucundan bucağından...
Geçen ayın en önemli olayı Demir bebeğimizin hoşgeldin partisini yazmadan olmaz ;)

Tamamen imece usulü gerçekleştirilen; taze annemize süpriz bir partiydi...
Hummalı bir çalışma sonucu işte ortaya çıkanlar :))


Bayraklarımız ve çiçeklerimiz.....

Pipetlerimize, kurabiyelerimize etiketler hazırladık...


Çok eğlenerek yaptık hepsini...
Emeği geçen tüm arkadaşlarımın ellerine sağlık :)


Baby Shower bez pastasız olur mu ? Tabiki olmaz :))



Yaparken fotoğraf çekmeyi unutmuşum :(
En kısa sürede yine yapacağım kısmet olursa. O zaman paylaşırım inşallah :)


Bu pastayı kendimizin yapabileceği konusunda çok emin olmayarak olayın içine girsem de Duygu'cum ustalıkla halletti vallahi :)) Şeker hamuru pasta yapmak çok keyifliymiş... En kısa zamanda denemek istiyorum bende ;)


En çok bu oyunu oynarken güldük galiba :)) Görüntü iğrenç farkındayım... Çikolata ama içindeki endişeye gerek yok :))


Taze anneyi karşılama komitesi :)) Ne sırıtmışım pişmiş kelle gibi ahahaaaaa :))


Ve mutlu bir son :))


15 Kasım 2013

Kahkaha garantili bir film ; Hükümet Kadın /2


Uzun süredir yine ihmal ettim buraları. Bu sefer tek gerekçem yoğunluk değil maalesef... İçimden gelmedi yazmak... Neden bilmiyorum :(

Yazacak, paylaşacak çok şey birikti aslında... İnşallah devamını getirebilirim :) Sağım solum belli olmuyor bu günlerde çünkü ;)


Mazeretleri bildirdiğime göre filme geçebiliriz herhalde :)

Filmin ilkini de beğenmiştim ancak itiraf ediyim ki bu kadar gülmemiştim.... İlkini ikiye hatta üçe katlamış bu filmle. Hani seri filmlerde ilki bomba olur da 2. ve 3. devamları biraz gölgede kalır ya bunda durum tam tersi olmuş sanki... Sermiyan Midyat bu filmle coşmuş...

İlk filmde Xate (Demet Akbağ) daha etkin bir karakterken bu filmde Faruk (Sermiyan Midyat) daha ön planda. Yine her zamaki gibi belediye seçimlerinden yola çıkılmış, toplumsal mesajlar verilmiş ama espriler araya o kadar güzel serpiştirilmiş ki salon kahkahalardan çınladı diyebilirim... Geçmiş bugünkü güncel konularla ustaca harmanlanmış...

Diyeceğim odur ki şu kasvetli gri günlerde içinizin açılacağı bu filme kesin gidin diyorum...  DVD si çıkınca evde 3-5 kez daha üzerinden geçerim ben bu filmin :) O kadar zevk aldım...

Filmden çıkartılan dersler gelince...

*Şarap içilmeden önce menşei mutlaka araştırılacak.... Mazallah sonra kötü süprizler yaşamayalım...
*Yeniden bir çocuk doğurursam nüfus kağıdına Cüneyt yazdırıp karizma sağlanacak....
*Her sakallı deden mi ? gerçeği hiç unutulmayacak...
*Aşk ve mutluluk dolu bakış nasıl atılır aynada çalışılacak ve tüm fotolarda öyle bakılacak....
*Yalan söylemek için inanacaksın arkadaş...
*Kitap okurken bol çizgili olanlar tercih edilecek....
*Katırca bilmek o kadar da kötü bişey değilmiş be...
*Hayat bu belli olmaz kaç dişim var en kısa zamanda sayılacak ve mümkünse yaşlılıkta lokum yenmeyecek....
*Komşunun öküzü asla vurulmayacak... Aman haaaa :))

Bol kahkahalı iyi hafta sonlarınız olsun efemmmmm :))

23 Eylül 2013

aşık mı oldum ne ?


Görür görmez aşık oldum desem....
Ah bir de topuklu giyebilseydim :(
En azından dolgu topuk olaydı...
Ahhh diyorum başkada bişey demiyorum...



Bu arada topuklu da giyerim sana da nispet yaparım derseniz kampanyası limangoda... :)))

20 Eylül 2013

Midilli Çıkartması / 1


Geçen haftalarda turla Midilli'ye gitmiştik... Ancak bir türlü fırsat bulamamıştım yazmaya... Kısmet bugüneymiş diyelim ;)

Katıldığımız tur 2 günlüktü... Dolayısı ile Midilli Adasının sadece yarısı planlanmıştı... Yakınlarda da 3-4 günlük tur planlanmadığı için Midilli adasının yarısına razı olduk... İlerleyen yıllarda inşallah hepsini tamamlarız :))

Ayvalıktan hergün sabah düzenli feribot seferleri var Midilli'ye. Yeşil pasaporta sahip değilseniz vize evraklarını ya tur firması yada kendiniz hallediyorsunuz. Ben kapı vizesi tercih ettim ve tur firmamız vize evraklarımı hazırlayıp tamamladı... Midilli Gümrüğünde tur ücretinden ayrı olarak 55 Euro vize ücreti ödüyorsunuz...


Ayvalık-Midilli arası feribotla yaklaşık 1,5 saat sürüyor. Ancak gümrüklerdeki işlemlerimizin yapılması için yaklaşık 1-1,5 saat bekledik... İnanılmaz bir kuyruk oluşuyor... Ne kadar kuyruğa erken girerseniz o kadar erken gümrükten çıkıyorsunuz anlıyacağınız...



Gümrükten sonra ver elini Midilli sokakları....
Midilli sokak yapıları, sahil yapısı olarak Ayvalık'a çok benzettim ben... Hatta ve hatta farklı bir dil konuşmasalar kendimi Ayvalık'ta geziyormuş gibi bile hissedebilirdim... Kültür yapıları çok benziyor....


İlk günümüzde Midilli merkezindeki eski Osmanlı binalarını ziyaret ettik... İlk durağımız Midilli Yeni Camiydi... Restorasyon ve koruma açısından çok başarılı olmadıklarını söyleyebilirim.... Gördüğünüz gibi oldukça bakımsız ve taş yığını halinde...

Merkezde bulunan bu eserler uygun bir restorasyonla harika yapılara dönüştürülebilirdi....


Caminin hemen yakınında bir kiliseye denk geliyoruz....


Saat 14:00 itibariyle siesta :)) Aslında siesta demek pek doğru olmaz, direkt mesai bitimi :)) Zira dükkanlarda dahil bir daha açmıyorlar... Sadece yanlış hatırlamıyorsam Salı ve Cuma günleri sadece dükkanlar 17:00 da açıp 19:00 da kapatıyorlar.... Siesta saatini uygulamayan sadece cafe ve restorantlar... Onlar da lütfen kapatmayıversinler yani :)) Yaşadıkları kriz bile engel olamamış bu saatleri kaldırmaya :))


Gördüğünüz her restaurantın önünde ahtapotlara rastlamak mümkün... Ahtapot kızartmasını hafifçe kuruttuktan sonra yapıyorlar zira... Ve çok lezzetli, kesinlikle tavsiye ederim...


Diğer tavsiye edeceğim lezzet ise Midilli böreği... İçi kremalı bir börek... Üstüne pudra şekeri ve tarçın serpilerek servis ediliyor... Gayet hafif.... İstanbul'da satılan kürt böreğine benzetenler oldu ancak ben daha önce hiç yemediğim için böyle bir karşılaştırma yapamadım...


Midilli merkezden sonra 2. durağımız Ayasosa doğru giderken ünlü ressam Theofilos'un yaşadığı yeri ziyaret ettik.... Duvarlara yapmış olduğu resimler çok fazla korunamamış ve yine burda da rastladığımız gibi restorasyon çalışması yapılmamış... Yazık hakikaten...


Ünlü ressamın bu ağacın kovuğunda yaşadığı söyleniyor... Ağaç oldukça fazla yıpranmasına rağmen ufak tefek onarımlar yapmışlar... Yoksa çürümesi an meselesi....


Aynı yeri ufak bir dinlenme tesisi olarak değerlendirmişler... Gayet otantik olmuş...


Ve Ayasos....


Tahta el işçiliği ve seramik işçiliğinden geçimlerini sağlıyorlar....


Meryem Ana Kilisesi....
15 Ağustos'ta Meryem Ana yortusunun arifesinde adadaki insanlar buraya adak adamak için yaya olarak geliyorlar... Uzak olduğunu düşünürsek oldukça meşakkatli bir yol olduğunu söyleyebilirim...


Bahçesinden akan suyun şifalı olduğuna inanıyorlar. Şifa niyetine biz de içtik tabiki....


Kiliseden hemen çıkınca sıra sıra kahvehaneler mevcut... Dibek kahvesini çok güzel yapıyorlar... Yolunuz düşerse mutlaka yorgunluk kahvenizi burada için derim...



Sizi sıkmadan ara verelim turumuza....
En kısa zamanda kaldığımız yerden devam ;)
İyi hafta sonları hepinize...




16 Eylül 2013

ve okul başladı :)



Yeni eğitim-öğretim yılı bugün itibariyle başladı...
Yine karman çorman bir başlangıçtı bizim için. Yarım günden tam güne transfer olduk... Bizimkinin keyfi kaçık haliyle :) Tüm gün okul mu olur söylenmecesinde... Sınıfa girerken şubat tatilinin hesabını yapıyorlardı :))
Erken başladınız tatil planlarına diyincede bozuluverdiler hemen... Erken ergen bozuntuları ahahaaaa :))


Tüm çocuklarımızın yeni eğitim-öğretim yılı hayırlı olur inşallah :) 
Güzel haftalarınız olsun...

6 Eylül 2013

bu kadın ne yapıyor çalışması :))



Poz vermişim...
Sonra ciddiye almayıp olağan halime dönmüşüm...
Paşam yılmamış çekmiş durmuş...
Garip gözükmüşüm yahu :)))

Ne yapmaya çalıştığımı anlamışsınızdır herhalde :)))

3 Eylül 2013

bir iyi bir ehhhh :))


Yazacak çok şey var aslında ama bu hafta izlediğim filmlerden başlayayım dedim...


Oldukça sık "Noluyo beee" dedirten güzel bi çalışma ilk filmimiz... Fakir Baykurt'un Kaplumbağalar kitabından uyarlanarak hazırlanmış ve yer yer düşündüren mizahi bir üslup kullanılmış... Sevgili hükümet babamıza da oldukça göndermeleri de var tabi ki :)

Filmdeki tek eksik tabi ki bana göre yan oyuncuların çok başarılı olamamaları. Ama konu öyle güzel işlenmişki o açığı kapatıyor...

Yetkin Dikinciler şahane... Altan Erkekli lafım bile olamaz.... Ama Ahmet Mekin Hoca rolüyle inanılmaz bütünleşmiş... Çakmak çakmak mavi gözleriyle tam yurdum insanı :)) İlk defa böyle bi rolde izledim onu ama can katmış Hoca'ya... Bayıldım bayıldım....

Genlerimde kırım tatarlığı bulundurmam sebebiyle daha bi sempati de beslemiş olabilirim tabiki... Zira konu bir kırım tatar köyünde geçiyor...

Bol bol gülerken kabullenişlerimizin garipliğini bol bol irdeleyeceğiniz bu filmi mutlaka izleyin diyorum başka da bişey demiyorum.....




Mutlu aile defteri baba otoritesi üzerine kurgulanan ve otoriteyi komedileştirmeye çalışan bir film diyebilirim....

Filmin başlangıcı muhteşem... Kahkahalarınızı ısıtıp tam sesli efektlere dönüştürmeye başladığınızda film sönüyor ve sıkılmakla sıkılmamak arasında gidip geliyorsunuz...

Asuman rolüyle Binnur Kaya yine tam cuk oturmuş... Tuncel Kurtiz otoriter baba rolüne çok yakışmış... O bakışlar, ahhh o bakışlar tek ayak durmaya sebep hakikaten :))

Birde yüksek başlangıçtan sonra konuyu tam toparlayabilselermiş hoş olurmuş...

Yine de bel altı espri kullanılmadan yapılan komedi tarzını canlı tutmaya çalıştıklarından dolayı ehhhhhhhh!!!! diyorum.... Ve kararı size bırakıyorum....

Şimdilik bu kadar... Kendinize hoşça bakın efem :)


29 Ağustos 2013

Ben Onu Tuz Kadar Sevdim...



Bu kitabı ilk duyduğumda  içindekilerden çok ismi beni benden almıştı...

hani bi şarkı vardı...
        "Seviyorum seni,
           ekmeği tuza banıp, banıp yer gibi...." der ya şarkıda...

Ahhhhh!! dedi işte iç sesim gülümseyerek....

Okurken bir çok yerinde evet evet bu dedim çokça... Tekrar tekrar okudum bazı yerlerini.... Ben ne yapardım? dedim... Sorguladım.... Kendime döndüm suçladım... Bazen küfrettim.... Burnumun direği sızladı çoğu kelimede.... Yüreğim burkuldu.... Şen kahkahalar attım bazen....

Benim gibiydi.... Hatta senin gibiydi yaşadıkları... Hepimizin zaman zaman yaşadığı iç seslere benzerdi... Emin olabilirsin...

****Adam kadının elini tuttu, kadın adamın elini öptü. Burnundan çıkan sıcaklık, adamın elinden yüreğine ulaştı, kadının kalbini ısıttı.

****Tek kişilik yalnızlıkta artabilirsin, iki kişilik yalnızlıkta sadece eksilmek vardır.

****Hiç kimsenin arayışı bitmedi ki... hep daha iyisi, hep en iyisi derken insanlar ellerindeki bulgurdan olunca, "iyisini hala bulamadım"ın üstüne birde "elimdekini yitirdim" acısını ekleyerek yaşadıklarından. Maddiyat, maneviyatın önüne geçtiğinden; aç ruhlar, aç kurtlar gibi et peşinde koştuklarından; "onun arabası var ama ruhu yok" söylemini doğrulamak için sabah kalkar kalkmaz banyoya kusmaya koşan ayaklarının üzerindeki zevksiz kalplerine her aldatışta bir hançer saplandığından...

Hele kitabın sonunda onunla birlikte huzur denizine atlamanın verdiği mutluluk inanılmazdı...

Sevgili Banu Conker kalemine sağlık... İçtenliğine sağlık...

Ve bu kitapla tanışmamı sağlayan Anne Ayça sana da kocaman teşekkürler...