Çok hızlı kitap okuyabilen biri değilim...
Hani alırlar kitabı eline, duraksamadan bir çırpıda sonuna gelene kadar bitiriverirler ya.... İşte böyle arkadaşlara hayranım...
Boşluğum yok mu var....
Ama genelde hafta içleri -ki bu yaklaşık 6 aydır devam ediyor- bir embesil edasıyla bir yere gömülüp kalıyorum.... Televizyon açık... İzliyormuyum "HAYIR"... Boşluğa bakıyor buluyorum kendimi çoğunlukla....
Zihnimden düşünceler o kadar seri geçiyor ki ne düşündüğümü bile hatırlamıyorum gece sonunda....
Bazen bu korkunç düzeni bozmak için farklı şeylere yönelsemde 3. gecenin sonunda aynı pozisyona yatay geçiş yapıveriyorum işte.... Neyse ki ev dışında böyle değilim de hayatımı dengeleyebiliyorum azıcık ucundan olsa da...
Galiba ben açık havada enerji bulanlardanım... Evcimen olamadım gitti...
Ben bunları niye anlattım ki şimdi :)) Bir iç dökülmesiydi galiba....
Neyse gelelim konumuza.... Kitap demiştik değil mi?
Yazarın okuduğum ilk kitabı "Böğürtlen Kışı". Blogların bir çoğunda görmüştüm ama ilk başlarda ilgimi çekmemişti nedense...
Acı çekesim vardı belki de kitabı alırken, zira kapak cümlesi yüzünden aldım bu kitabı.... "Kalbinizin derinliklerine işlenen acıyı, tek kelimeyle nasıl dile getirirsiniz?" Oldukça acitasyon ruhlu bir halimdeymişim, kabul ediyorum....
Kitap çift zamanlı ilerliyor. 1933 lü yıllarda yaşayan Vera ile günümüz zamanlarındaki Claire 'in hikayesi...
Genelde çift zamanlı yazılan romanlardaki bir zaman dilimi beni yakalayamaz ve o sayfaları atlar edasıyla okurum diğer hikayeyi merakımdan... Bunda öyle olmadı... İki zaman dilimi de yakaladı beni...
Hepimizin en çok korktuğu, hatta düşüncelerinde bile dile getirmediği evlat kaybını farklı iki açıdan bakarak anlatmış yazar... Çokda güzel anlatmış... Sade bir anlatımla... Ve belki de çok hassas bir konu olduğundan acitasyon yapmadan....
Okuması kolay, sürükleyici bir kitap... Sevdiklerim arasında yer aldı kendisi...
Ve kitaptaki en sevdiğim cümleyle bitiriyim ben bu postu...
"Bee yengem her zaman der ki, çoğu insanın sandığının aksine gerçek arkadaş, sen zor bir dönemden geçerken yanına koşan değildir" diyerek kafasını iki yana salladı. "Bunu herkes yapar. Yengeme göre gerçek arkadaş, kendisi mutlu değilken senin mutlu olmana sevinen, hatta mutluluğunu kutlayan kişidir."
http://metebilge.blogspot.com.tr/2012/11/cevreme-bakyorum-da.html
YanıtlaSilYazım geldi aklıma son sözleri okuyunca:-)
Duygularımızın kişiliği bizden daha baskın. Bazen saçma sapan düşünmekte iyi geliyor, bazen düşünememekte... Bence senin bildiğin bir şey vardır bunları yapmakta içten kadınsın vesselam... :)
YanıtlaSilKitaba gelince merak etmedim değil. Ama şuan "acı" olayına girersem, depresif postlarımın ardı arkası kesilmez hani belirteyim :))
Handan hakikaten böyle olduk maalesef...
YanıtlaSilGüzel dostluklara diyelim bari ;)
Öpüldün...
Ersin;
YanıtlaSilAh ne şahane bir yorum :)) Mutlu oldum bak "içten kadın" meselesine :))
Sen bu kitabı o zaman kışa bırak. Kışın daha sık giriyoruz nasıl olsa depresif moda ;)
Sevgiyle kal...