Sevgili Deep ve bir grup blogger arkadaşımız uzun süredir bu etkinliği yapıyorlar. Sık sık görüyorum ama temaları nedir, kimler var, nasıl yapıyorlar hiç bilmiyordum. Taaa ki geçen aya kadar.
Bu ay ben de size katılmak istiyorum deyince sağolsun Deep hemen Mart ayı temasını söyledi ve ben de okumalarımı ve izleyeceğim filmi belirledim. Kolay bir temaya denk gelmişim, bu ayrıca sevindirici bir konuydu kesinlikle 😀
Mart ayı teması "kadın yazarlar ve polisiye" idi. Kitaplarımı okunacaklar arasında bekleyen kadın yazarlardan seçtim, filmi mi de polisiye seçtim. Hoş o konuda biraz tereddüdüm var gerçi ama vallahi filmin içinde polis var :)))
Bu aralar elimden geldiğince gördüğüm etkinliklere katılmaya çalışıyorum. Biraz hayatıma renk gelsin hem de bloga yazmak için bahanem olsun modundayım... Bu sene leyla gibiyim, odaklanmakta güçlük çekiyorum ve sorumluluk almaktan kaçınıyorum. Bu konuyu da bilahare anlatayım hatta size... Bak yazmak için bir sebep daha buldum 😉
Etkinlik için ilk okuduğum kitap Nazlı Eray'a ait Farklı Rüyalar Sokağı oldu. Okuduğum 2. kitabı aslında. Hayal gücünün sonsuzluğunu sevmiştim o kitapta, bu kitapta da yanıltmadı sağ olsun beni... Okuması kolay, çok eğlenceli bir yazım tarzı var.
Bu sefer Eva Peron'un peşinden gidiyoruz... Bir erkek melek her gece istisnasız ziyaretleriyle bir masal gibi anlatıyor her gece... Çocukluğunu, Peron'un nasıl eşi olduğunu, hastalığını... Sonra mumyalanışını ve doktor Pedro Ara'nın ona nasıl aşık olduğunu... Mumyasının nasıl kaybolduğunu...
Diğer tarafta Makbule hanım ve oğlu Raif... Babasını klonluyorumsu bir şeyler yaptırıyor ünlü bir doktora. Ruhunu yeni bir bedene nakledecekler... Olur mu ki...
Diğer tarafta başka bir kadın... Gözleri görmüyor.. Doktor doktor geziyor...
Rüyalar, gerçekler birbirine karışmış.. Hangisi gerçek hangisi rüya hangisi uydurma farkında olmadan sayfalarca ilerliyorum...
Bir yandan eğleniyorum...
Bir yandan merak ediyorum...
Zaman mefhumu yok... Oradan oraya savruluyorum...
Nazlı Eray ilk okuduğum Arzu Sapağında İnecek Var kitabında da aynısını yapmıştı bana... Okuyacaksanız çok edebilik beklemeyin bence...Cafe Retina'nın yumuşak zemininde her an bir göz damlası ile düşmek hissi için tercih edebilirsiniz ama 😀
Altıçizililerim;
* Büyülü gece ise artık yalnızca hiçbir şeyini göstermeyen bir karanlık benim için. Işıklarını seçemediğim, sivriliklerini, köşelerini ve dönemeçlerini göremediğim bir dünya.
* Seni bir genç kızken bırakıp gitmiştim. Şimdi serpilmiş, yüzüklü, bilezikli, kaprisli, nazlı bir kadın gibi olmuştun. Gece olunca takıların ışıl ışıl yanıyordu. (bu tanımı İstanbul için yazmış yazar)
* Dünya, insanlar beyinlerinde onu nasıl algılarlarsa, öylece gelişip gidiyordu.
* Ölüm böyle bir şey işte. Bir durağanlık, unutulmayı beklemek.
* Gece havası ağır olur zaten. Eski, sararmış fotoğrafların rengi gibi...
* Bir başkasının gözünden dışarı bakmak. Bir başka gözden dünyayı görmek... Tuhaf bir duygu, değil mi?
Olmayan Kuşlar Ansiklopedisi Ece Temelkuran'a yeniden ısınmaya çalışma kitabı benim için... Öyle çok kitabını okumuş değilim ama ısınamadım bir türlü. Belki yanlış bir ana denk gelmiştir diye şans tanımak istedim tekrar. Doğru bir kitap seçimi miydi hala bu konuda kararsızım aslında...
Bu kitabı alırken birbirlerinden farklı birçok kuşa ithaf edilmiş bir öykü kitabı okumayı hayal ediyordum. Ancak Temelkuran hayalinde birbirinden eksantrik kuşlar oluşturmuş ve onlara ait bir şecere çıkartmış... Nerde, ne zaman sorularını yanıtlamış. Cinslerine ait özelliklerini vermiş. Onları en ilginç özellikleriyle tasvir etmiş... İnsanlarla olan ilişkilerini hatta insanların onlara hangi anlamlar yüklediklerini de eklemiş... Aslında inanılmaz bir hayal gücü eseri diyebiliriz bu kitaba...
Dişli bülbül, geçmiş gün leyleği, kulaklı turna, gelgeç gönül kumrusu gibi yaratıcı isimler koymuş her birine. Bir oturuşta bitirilecek bir kitap gibi dursa da aynı tarz anlatımıyla bazen sıkıldım ve zamana yayarak okumanın daha zevkli olacağına karar verdim. Böylece algılarımı yanılttım bir derece...
Her bir kuş M.K.Perker tarafından da resmedilmiş kitapta. Çizimler anlatımdan bağımsız olarak bakıldığında fevkaladenin fevkinde aslında. Ama anlatımla birleşince bazı benzeşmezlikler özellikle renklerdeki uyumsuzluk göze çarpıyor olsa da bunu göz ardı etmeye çalıştım. Perker çizimleri gönlümde torpillidir çünkü 😉
Her şeye rağmen keyifli ve üzerinde kafa yorulabilecek bir okumaydı... Sanırım beğenip beğenmemek ne beklediğimizle alakalı...
Altıçizililerim;
* Çoğumuzun en güzel çocukluk fotoğrafları onların uçuşuyla, bizim de pırpır eden yüreğimizle güldüğümüz anlarda çekilmiştir. Her kuş her insana bir parça uçmak hediye eder çünkü.
* Bütün varlıklar ancak tek başına kaldığında güzellikler yaratabiliyorlar. İnsan kendine şunu soruyor: Hem başkalarıyla yaşamak hem de yaratmak mümkün mü?
HOLY SPIDER (2022)
Polisiye teması için seçmiştim bu filmi ama çok uygun olmadı sanırım :)) Ama yine de kısmi olarak bir polisiye söz konusu olabilir. Sonuçta bir yakalamaca var hikayemizde...
Bu aralar İran sinemasına yakınlık duymaya başladım. Elimden geldiğince de o yöne doğru kaymaya çalışıyorum. İzledikçe hoşuma da gidiyor. Hatta her ay mutlaka bir tane listeye sokmaya çalışacağım gibi bir karar aldım... Abartmadan, kararınca...
Filmimiz İran'ın kutsal kenti Meşhed'de geçiyor... Daha doğrusu hikaye orada geçiyor da diyebiliriz. İran hükümeti film çekimlerine izin vermediği için Lübnan'da çekilmiş film.
2000-2001 yılında İran'da gerçek bir seri katilin öldürme hikayesine odaklanıyor. 16 kadını öldürmekten yakalanıyor Saeed ve filmimiz Saeed'in bu cinayetleri işlediği zamanı ve yargılanma sürecini konu alıyor. Gerçek katilin nasıl yakalandığına dair bir fikrim yok ama yönetmen Ali Abbasi tamamen kurgu olarak kadın bir gazeteciyi olayların peşinden sürüklüyor ve onun gözünden olayları takip etmemizi sağlıyor.
Saeed (Mehdi Bajestani) 'e dışarıdan baktığımızda gayet sakin, çocukları ve ailesine düşkün bir baba olarak tanımlayabiliriz aslında. Evin içerisinde kılıbık dersem hiç yanlış olmaz :)) Ancak sokaklardaki hayat kadınlarına karşı aynı sakinlikte değil. Hatta gerçekleştirmiş olduğu cinayetleri inançlarına bağlayarak sokakları temizlediğini düşünüyor. Bir seri katil için öyle çok zeki bir adam olduğunu da söyleyemeyiz aslında. Saeed'in bu durumu film boyunca dini için ve İmam Rıza adına işlediğini söylese de bir arkadaşıyla yapmış olduğu sohbetten yakalayabiliyoruz bu kötü ruh halini... Eski bir asker olduğunu anladığımız katil, şehit mertebesine yükselemediği için bu şekilde görünür kılınmaya ve dini inançları gereği yaşadığı yeri temizlemeye çalışıyor olarak yorumlayabilirim çok rahatça...
Bu kadar gerçekliğin yanında kurgusal olarak filme dahil edilen gazeteci Rahimi (Zar Amir-Ebrahimi) cesur ve gözü pek bir kadın olarak çıkıyor karşımıza... Hatta Örümcek Katili olarak anılan katilimizin peşine düşebilecek kadar... Dinin, siyasetin ve hatta toplumdaki kadının yerinin anlatılması için kurgulanmış bir karakter olduğu hissine kapıldım filmi izlerken...
Filmin sonunu tabi ki söylemeyeceğim ama Saeed gibi insanların ve onların düşünce tarzının kökünün kazınamayacak olmasını hissetmek oldukça yaralayıcıydı.
İran sinemasını sevmeye başladım demiştim ya size filmi anlatmaya başlarken, bunun en büyük sebebi oyunculukları aslında... Oldukça doğal tarzları bunun ilk sebebi olmakla birlikte dramı çok boğmadan izleyiciye geçirişleri yansal sebeplerimden...
Sonuç olarak ben bu filmi SEEEVVVDDİİİMMMMMM ve bu tarzdan hoşlanıyorsanız mutlaka izleyin diyebileceğim filmlerden...
Görüşmek üzere 👋
Konu madem polisiye ve kadın yazarlar, şuraya genç bir Nijeryalı yazar olan Oyinkan Braithwaite'ın Kız Kardeşim Seri Katil adlı romanını not düşeyim. Bir gün bir kitapçıda rastlaşırsanız bir göz atın, sevilir belki:)
YanıtlaSilEce Temelkuran'ın kısa yazılarını okudum netten ama hiç kitabını okumadım. Filmi ise seyretmiştim. Çok iyiydi bence.
YanıtlaSilBoyle etkinlikler benim icin de sorumluluk alip yazma istegi uyandiriyor. Kendimi mecbur hissedince daha duzenli gidiyor bazi seyler. Ama odaklanma ve isteksizlik herkesin problemi su donemde. Hayat tarzi degistikce ortak sorunlarimiz olusuyor. Onerilerinizden ilk kitabi cok merak ettim. Cok ilginc konularmis. Okumasi cok keyiflidir eminim. Diger onerilere de bakacagim. Filmi hatirlar gibi oldum ama nereden hatirladigimi bulamadim. Tesekkurler oneriler icin.
YanıtlaSilEce temelkuran'ı çok severim. yazılarını, kitaplarını...bir duygudaşlık olduğunu düşünürüm aramızda. "olmayan kuşlar ansiklopedisi"ni de sevmiştim tabii. karşılıksız iyiliğin sembolü olan “şapşal serçesi” ve gözlerini şaşı yapıp avcıları güldürmek suretiyle savunma mekanizması oluşturan “lökeşe kuşu”nu çok sevmişim, şimdi baktım notlarıma da :)
YanıtlaSilSelamlar, Ece Temelkuran'ın kitabı konu olarak ilginç geldi. Ama kafamda konuyu bir yerlere oturtamadım. Kitap için hayali bir ansiklopedi desem doğru tanımı yapmış olur muyum?
YanıtlaSilHoly Spider özellikle son sahneleriyle çarpıcı bir yapım oldu benim için. Kötülüğün kökü kazınmaz... Filmdeki poliste fenaydı gazeteciye yaşattığı zor anlarla hatırlayacağım onu :)
holy spider ne güzel filmdi. ankaralı nazı eray çok severim çok okudum, şu ilk kitaba bakayım tenk yuuu :)
YanıtlaSilİran sinemasınj hiç bu kadar seveceğimi düşünmezdim ama gerçekten de çok güzel filmler yapıyorlar
YanıtlaSilNe güzel bir etkinlik ben de katılırım ilk fırsatta inşallah. Ece Temelkuran okumadığımı fark ettim ben de.
YanıtlaSilüçtür yorum yazıyorum
YanıtlaSilBu benim, Sevda, yorumun yarısı çıkmamış 😂😂😂. Şansımı deniyorum gene de 😂😂😘
Silharika bir tavsiye okumayanlar için temelkuran kitapları :)
YanıtlaSilSana yorumlarda hep kitap öneriyorum ama Ece Temelkuran'dan okumadıysan Devir kitabını öneririm. Benim hoşuma gitmişti. Çok okunan ve sevilen Muz Sesleri'ni o kadar sevmemiştim mesela.
YanıtlaSil