28 Temmuz 2016

minnoş bir pike...


Taaaaa şurda civciv çıkacak kuş çıkacak demiştim ben fi tarihinde de hangi kuş çıkmıştı bir türlü gösterememiştim....

Aslında çok uzun zaman oldu pikemizi kullanıma açalı ama bir türlü fotoğraflamak kısmet olmamıştı...
Bayramda fırsatını bulup çektim, bu sefer de yayınlamak kısmet olamadı...

Kısmet bugüneymiş :)


Buarada itiraf ediyim bu fotoğraf tamamen bir fesatlık abidesidir ahahaaaa :)))
İnstalarda bloglarda mandallayıp mandallayıp yaptıkları cicileri göstermiyorlar mı çimenler içinde, bir bahçeli evim olaydı nidaları ile yalanıyordum hep :)

Bayramda köye gidince ampuller çlıng çlıng yandı bende :))
Al sana ip, mandalın mavisi ve bolca yeşillik :)))

Aneym ne zevke geldim anlatamam ahahahaaaaa :)))



Ağızlık şeklinde işlenen etamini annoşum sağolsun pikeye geçirdi.
Kuzguna yavrusu kartal görünürmüş hesabı kuzumun pikesini de seve seve bir hal oldum :)))

Dikiş öğrensem fena olmayacak yalnız...
Düz dikiş dahi dikmeyi denemedim henüz, biryerlerden başlamak lazım...
Annemin nazlı kızında çalışmalara başlıyım hatta ;)
Ufak tefek işlerde bile kullansam kar kardır...

Kafadaki projeleri bir hayata geçirebilirsem tabi ki ;)



Kuzumun pikesini koyarım da buraya kuzumu koymazmıyım hiç :)))
Uykulu kuzum benim...
Babaannesinin yanına gitti şimdilik ama ne özledim bir bilseniz...
Göz görmeyince gönül katlanıyormuş ya aynen öyle...
Kuzunun kokusunu alınca bir kere hasret daha zor oluyor...
Bakalım Amerika'ya nasıl yollayacağım maymunumu ben...

Neyse sağlıklı, sıhhatli, huzurlu olalım da...
Gerisi halledilir bir şekilde...

Sağlıcakla kalınız efem :)


25 Temmuz 2016

listeye nihayet başladım...


Kendime iyi gelecek şeyler yapmaya çalışıyorum...
Kış rutinim benim için en iyisiymiş onu bir kez daha anladım...
Gezemiyorsan, seyret ve oku...
Bu hafta onu başarabildim bir nebze de olsa...

En iyi film oscar ödülünü almış filmleri izlemek gibi bir hedefim vardı bu sene. 7 ay geçmiş üzerinden ben bir arpa boyu bile yol almamıştım. Bu hafta o filmlere başladım imkanlar dahilinde... 5 ayda tam tamına 88 film izlemem gerekiyor hedefe göre... Bakalım keyfim ve kahyası ilerleyen dönemde nasıl olacak bu filmleri izlemek için...
Hep birlikte göreceğiz...




GUGUK KUŞU (1975)

1975 yılı oscarlarında en iyi film ödülü ile birlikte en iyi erkek oyuncu (Jack Nicholson), en iyi kadın oyuncu (Louise Fletcher), en iyi yönetmen ve en iyi uyarlama dallarında ödülleri toplamış filmimiz. Benim için geç kalınmış bir film.... Hatta kitap uyarlamasında kitapların daha başarılı olduğunu düşünürsek kitabını neden okumadım diye hayıflanmadım değil...

Konuya gelecek olursak Randle Patrick McMurphy bir çok suçtan içeri girip çıkmış, en son olarak da 15 yaşındaki bir kıza tecavüz ettiği için mahkum olmuştur. Sıradışı hareketlerinden dolayı da akıl hastası olup olmadığının anlaşılması için akıl hastahanesine gönderilir. McMurphy bu olayı kendisi için avantaj haline getirmeye çalışacaktır ama işler hiç de istediği gibi ilerlemiyor...
Başına buyruk ve asi hareketleri ile hemşire Mildred ( Louise Fletcher) ile zıtlaşmasına sebep olur. Hastaları olumsuz yönde etkilediğini düşünmektedir hemşire Mildred...
Ben buradan yürüyüp bu zıtlaşmayı aşka çevirirdim ama tabiki bana bırakmadılar senaryoyu :))

Aslında akıl sağlığı gayet normal olan bir adamın diğer hastalara gayet akilane bir yaklaşımla onlardan gayet güzel tepki almasını; kurallarla, güçle, otoriteyle savaşını çok da net bir şekilde ortaya koymakta film... Ve otorite sarsılmaya başlarsa sonuçların çok da ağır olduğunu göstermekte en dramatik boyutuyla...

Bol mesajlı aslında filmimiz... Ustalıkla verilmiş mesajlar hemde...
Yaklaşık 30 yıl sonra bile geçerliliği olan mesajlar üstelik...
O yüzdendir kült filmler içine girmesi belki de...

Filmde çocukluğumun kızılderilisi Will Sampson'u yine şef karakteriyle görmek şahaneydi. McMurphy ile iletişimleri filme renk katmış... Duygu dolu sahnelere de birlikte imza atmışlar....

Jack Nicholson bu filmde devleşmiş adeta... Düzene karşı savaşan özgür ruhu o kadar iyi yansıtmış ki hiç bir saniyesini kaçırmamak için gözlerimi kırpmadım desem yalan olmaz...

Mutlaka izlenmesi gereken filmlerin arasında bulunan Guguk Kuşu'nu şimdiye kadar izlemediyseniz mutlaka izleyin derim ben...

Sonuç olarak ben bu filmi ÇOOOKKK SEVDDİİİMMMM ve tekrar tekrar izleyebilirim...



İHTİYARLARA YER YOK (2007)

En iyi film dalında Oscar almış filmimiz en iyi yardımcı oyuncu (Javier Bardem), en iyi yönetmen ve en iyi uyarlama senaryo dallarında toplamda 4 heykelcik kaparak ayrılmış Oscar sezonundan.

Anton Chigurh karakteriyle ilk defa izlediğim Javier Bardem oyunculuğuyla beni kendine hayran bıraktı bu filmde.  Doğru düzgün dialoğu bulunmayan filmde tamamen robotik bakışlarıyla oynadığı psikopatı farklılaştırması şahaneydi. Ki filmden de çok bir şey anlamadığım düşünülürse bu psikopatı izlemek için filmin sonuna geldiğim de söylenebilir.

Bu tarz filmler çok bana göre değil... Günlük gerilimlerimi atmak için oturduğum ekran karşısından daha da gerilerek kalkmak bana tuhaf geliyor... Ama ironiye bak ki hedef film listesini gerçekleştirmek söz konusu olunca gayet de rahat izliyorum :)

Bu tarz filmleri çok izlemediğim için yorum yapmam kadar saçma bir şey de olamaz. Kısaca konusunu anlatıyım ve benim gibi gerilim sevmeyen birileri varsa izlenme boyutunun bizce nasıl olduğunu izah etmeye çalışıyım ben en iyisi...

Llewellyn Moss (Josh Brolin) geyik avına çıkmışken bir çatışma sonucu ölen birçok insan görür ve yanlarına gider. Muhtemel uyuşturucu pazarlığı sonucu çıkan çatışma sonucu sadece birkişi canlı ve ağır yaralıdır. Su isteyen meksikalıyı görmezden gelerek bir çanta dolusu parayı alır ve sakince evine döner. Ancak uyku tutmaz ve saçma bir şekilde su isteyen meksikalıya su vermek için olay mahaline geri döner. Ve psikopatımız Anton (Javier Bardem)' da bu sırada Moss'un peşine düşer. İki zeki adam ustalıkla birbirlerini alt etmeye çalışırlar. Psikopatımızın elinde bir nevi oksijen tüpüne benzeyen ve basınçla insanları öldürdüğü bir silah vardır. Garip bir şekilde tepkisizliği galiba filmin can alıcı tarafı. Hedefinde olmayan kişileri yazı tura ile öldürüp öldürmeyeceğine karar veren bir psikopat...

Birde yaşlı şerifimiz (Tommy Lee Jones) var tabi ki... İki adamın psikolojileriyle ilgilenen, olay yerine gitmeye bile gerek duymayan garip bir adam...

Son dakikasına kadar şimdi ne olacak sorusuyla izlediğim ama sonuç elde edemediğim bir film oldu...
Tamamen boşluk... Gerilmekse amaç gerildim, merak etmekse ettim... İhtiyarlara neden yer yoktu hiç anlamadım ama :)

Vardır adamların bildiği belki :)))

Sonuç olarak ben bu filmi SEEVVMEEDİMMMM.... Javier Bardem'in psikopat oyunculuğunu izlemek isterseniz siz bilirsiniz ;)



MARTY (1955)

En iyi film, en iyi yönetmen, en iyi erkek oyuncu (Ernest Borgnine), en iyi uyarlama senaryo heykelciklerini kapmış. Kimdedir acaba şimdi o heykelcikler merak ettim şimdi :)

Dönem filmlerini düşündüğümüzde nasıl bir hissiyat yaratmıştır o dönem izleyicisinde bilmiyorum ama şu an düşündüğümde çok daha iyi filmler biliyorum o döneme ait.... Oscar almasaymış şayet şimdi kim hatırlardı bu filmi onu da çok merak ettim mesela film boyunca... Kendi halinde bir film çünkü...

Kaynana gelin tartışmalarını mizahi olarak kattığı filmde evde kalmış 34 yaşındaki kasap Marty (Ernest Borgnine) 'nin 2 günlük hayat kesitini aktarmışlar... Tüüüü ayıp, nçık nçık yazzzıkkkk eziklemesiyle giriş yapılan filmde italyan asıllı çok konuşan bir anne de girince konuya gülmemek elde değil konunun masumiyetine...

Eziklenmeyi had safhada yaşadığı gece bir dans kulübünde karşılaştığı yine ezik Clara (Betsy Blair) ile tanışınca tam da "çirkinim ama iyi bir adamım" mottosuyla hareket etmesi güleriz ağlanacak halimize cinsinden...

Filmin sonunda evet mutlu son ama gel onu bir de Marty'e sor... Adam tüüüüü, yazııkkk nidalarıyla uğraşırken mis gibi de ana kaprisi çekti vallahi....

O döneme ait bol müzikli, bol kahkahalı, booolll güzelli filmler bilmem sebebiyle bu film bende vasat kaldı maalesef... Sevdim de diyemem, sevmedim de... EEEEEHHHH İŞŞŞTTEEE kategorisine aldım gitti öyleyse :)))

En yakın zamanda görüşmek dileğiyle der ben kaçarım işimin başına...





18 Temmuz 2016

...


Sabahtan beri yazıp siliyorum...
O kadar karmakarışık, o kadar endişeliyim ki....
Boğazım düğüm düğüm...
Tam göğsümün üstüne koca bir öküz oturdu, nefes alamıyorum...

Yaşadıklarımızı hiçbirimiz çocuklarımıza izah edemiyoruz.
Kendimize bile edemiyoruz ki...

Bir senaryo yazıldı, bedelini masum insanlar ödedi...
Bunu nasıl anlatabilirim ki...
Diyorum ya kendime anlatamıyorum ki...

Hadi diyelim bu bir senaryo değil...
Ama sonrası....
Her durumda sonuçlarını açıklayamıyorum...
Nasıl insanlıktan çıktığımızı anlatamıyorum...

Demokrasi kelimesini bugüne kadar ağzına almayan insanların birdenbire demokrasi savunucusu olduklarını izliyorum....
Türk bayrağını saygısızca davrananlar birdenbire ellerinde sallar oldular...
Gerçekten inandıklarından mı peki....
Hiç sanmıyorum...

Yüzlerce şehit vermişken, neyi kutluyoruz biz....
Öfkeyle masum kuzuları linç ederken neyi kutluyoruz biz...
Benim bildiğim bu gibi durumlarda halk sükunete davet edilir, taşkınlık çıkmaması için ikazlarda bulunulurdu...
Halbuki şimdi....

Keşke sahip çıktıklarını zannettikleri şeylerin kıymetini bilselerdi...
Keşke....

Daha yazacak çok şey var da...
Ne kafamı toplayabiliyorum, ne kelimelerimi...

Ben ancak gencecik kaybettiğimiz insanlara yanabiliyorum...
Yerler altına alınan masum erlerimize yanıyorum...
Kaybettiğimiz değerlere yanabiliyorum...
Ve utanıyorum tüm bu yaşananlardan...
Utanması gereken benmişim gibi...

Ahhh o çimenler ahhh...
Yine filler tepişti, çimenler ezildi...




15 Temmuz 2016

filmsizlikten titremeye başladım desem inanır mısınız ?


Yazılara bazen başlık bulmakta güçlük çekiyorum. Ve atraksiyon yapıyorum :))
Ama bu sefer inanın abartmadım...

Kitap okumak istiyorum, film izlemek istiyorum...
Sonra da uzun uzun yazmak istiyorum burada...
Ama nerdeeeee....

Hava yapış yapış...
Tüm gün işyerimde klima tepemde salağa dönüyorum...
Eve gidince sersem tavuk misali bir orda gıt bir burda gıt yaparken bir bakıyorum saat gece 12.00 olmuş...
Elimi hiçbirşeye sürmemişim...
Hafta sonu anneliği yapıyorum ya evde gram yemek de pişirmiyorum üşengeçlikten düşünün boyutumu...
Hafta sonu anacağızımın miss yemekleri olmasa içim kurudu gitti yeminle...

Birkaç kez geceyarısından sonra kitap okuma girişiminde bulundum, elimden bırakamadım... Sabah uyanamadım, tüm gün işyerinde süründüm...

İşyerinde film izlemeye kalktım, o telefonlar susmadı...
Telefonda film repliği söylemişliğim var o sebeple :)) Ben hınk, müşteri hönk :)))))))

Şimdi yazacağım filmler o yüzden benim için çok kıymetli... Filmler dediğime bakmayın hepi topu 2 tane... File leblebiyle karnını doyur deseler ne hisseder, işte benimki de aynı hissiyat :))) sanki 321654786464 kez çikolataya bandırıp çıkarttılar leblebiyi :)))

Bu kadar gevezelik yeter... Caaaağnımmm filmleri yazmaya başlıyım ben...



ABLUKA (2015)

Garip bir film ilk önce onu söyliyim... Festival filmi tadında... Karanlık ve yavaş... Ama bir o kadar da örtünün altından ne çıkacak hissiyle gerilip merakla izlediğim bir film...

Hatta ve hatta filmle ilgili kızgınlıklarım da var ama o hissiyatımı en sona saklıyım... İlk önce filmin konusundan bahsediyim biraz...

Kadir (Mehmet Özgür) 20 yıl hapiste yattıktan sonra şartlı tahliye ile serbest bırakılmıştır.  Şartlı tahliyesinin "şartı" bir nevi muhbirlik yapmak, bilgi toplamaktan geçmektedir. Abluka altına alınmış canım İstanbul'un direnen gecekondularında çöp toplayıcısı olarak -sözde- geçimini sağlayacak ve çöp artıklarından bomba, patlayıcı vs yapımında kullanılan malzemeleri toplayıp polislere delil niteliğinde teslim edecektir.
Bu arada aile ilişkilerini düzene sokmak niyetiyle ilk önce küçük kardeşi Ahmet (Berkay Ateş) 'i bulmuştur. Ahmet ise ayrı bir alemdir. Kendi kapalı dünyasında garip hareketleriyle abisinin o polisiye ruhunu daha aktifleştirmiş çeşitli kötü senaryoları kafasında kurmaya başlamasına sebep olmuştur...

Film bu doğrultu da devam ediyor... Daha fazla detay yazıp spoiler vermiyim..

Gelelim neden bu filmle ilgili karmakarışık olma sebeplerime....

Filmi sevdim, Mehmet Özgür öyle güzel bir oyunculuk sergilemiş ki Kadir karakteri içime işledi... Ahmet'in gerçekle  halüsinasyonlarını ayırt edememe halleri o kadar gerçekçiydi ki izleyici ben bile halüsinasyon görmediğinde inat edebilirdim...

Filmde kızdım, Ahmet o köpekleri öldürürken o kadar doğaldı ki görev bilinciyle yapılsa dahi (belediyede çalışıp, köpekleri imha ediyordu) o ve arkadaşlarının rahatsızlığa bürünmeme hallerine delirdim... Yaraladığı bir köpeği deli gibi sahiplenirken bunu suç işliyormuş gibi hissetmesine ve hissettirmesine kızdım...

Filmi sevdim, Meral (Tülin Özen) 'in filmin karanlık havasında her kadraja girdiğinde ne yaparsa yapsın filmi renklendirmesini keyifle izledim... Ahhh o toka dedim... Dişiliğinin farkında olup olmamış gibi edasında gezinmesine baktım, bakakaldım....

Filme kızdım, çivisi çıkmış dediğim ülkemin gerçeklerini üstü örtülü de olsa yüzüme vurduğu için... Gerçekleri yüzüme tokat gibi indirdiği için....

Filmi sevdim, zaman ve mekanı unutturduğu için çokça hem de....

Filme kızdım, bir de filmin ucunu açık bırakmasalarmış dedim...

Sonuç olarak ben bu filmi SEVVVDDİİİİMMMMM....
İzleyip izlememe tercihini size bıraktım....



SENDEN ÖNCE BEN (2016)

2 sene önce okumuştum kitabını... İlk başta hoşuma gitmemişti ama sonradan içime işlemişti... Duygusal bir kadınım, dayanamıyorum....
Hemen kendime senkronize etmiştim, ah bir de ne çok ağlamıştım...
Hatta burda da yazmışım kısaca...

Filminin çekildiğini sene başında duyduğumda, izlerim ben bu filmi diye de heveslenmiştim ki ilk izleyicilerinden olmasam da bayramdan önce nihayet izledim...
İyi ki izlemişim demiyorum ama izlediğime sevindim diyebilirim...

Hala kitabını okumayıp filmini izleyeyim diyenler varsa naçizane tavsiyem ilk önce kitabını okuyun derim... Sebebine gelince filmde kopukluklar var, haliyle bazı detayları atlamışlar. Ve o detaylar tümü bozmasa da kopukluklara sebep olmuş... Ama şunu gönül rahatlığıyla söyleyebilirim ki konudan sapmamışlar...
Yani benim için öyle oldu... Kitabı okurken ne hayal ettiysem karşımda bulduğum bir film oldu...

Mesela Lou (Emilia Clarke) tam da hayal ettiğim gülümsemeye sahipti... Evet hayal ettiğim gibi çılgın, kendine has giyiniyordu.... Enerjisi gülümseme sebebi bu kızın hakikaten :)

William (Sam Claflin) 'ı evet bu kadar yakışıklı hayal etmemiştim :))) Depresif halleri eksik kalmış filmde... Lou'ya çok kök söktürmedi filmde... Kitapta hal ve hareketlerinden daha çok etkilenmiştim...

Anne Camilla (Janet McTeer) da bu kadar uysal değildi kitapta mesela... Çokça hırçındı... Kocasıyla olan ilişkilerinin detayları filme aktarılmamıştı mesela...

Filmdeli Lou'nun ayakkabılarına bayıldım mesela.... Ayakkabı dolabının önünde saygıyla eğildim... Hele o yatak örtüsü (ablasıyla yatağa uzandıkları sahne) beni benden aldı... Şebo nelere dikkat etmişsin demeyin gözüme çarpmasını engelleyemedim ahahahaaaaa :))) Lou'nun yatak örtüsü diye bir girişimci yapıp satsa zengin olur ben diyim size ;)

Aslında bunun gibi yüzlerce detay yazabilirim size...

Peki bundan rahatsız oldum mu? Tabiki hayır...
Filmin duygusunu kitaba yakın tuttukları için zihnimde araları tamamladım ve bundan rahatsızlık hissetmedim...

Sonuç olarak SEEEEVDİMMMMM ben bu filmi... Uygun bir vakit bulduğunuzda izlemenizi tavsiye ederim... Ben filmin ikinci yarısında çok ağladım mesela, siz ağlar mısınız bilemem ama mendil bulundurmakta fayda var :)

An'ların kıymetini bildiğimiz güzel bir hafta sonu diliyorum hepinize...

12 Temmuz 2016

Şebonun Haziran halleri...


Bayram tatili bitti, mesai başladı...
Mesaiye bedenim başladı ama...
Ruhumu bir türlü işbaşı yapmaya ikna edemedim henüz...
Yok ben tatil yapmak istiyorum, uyumak istiyorum, gezmek istiyorum diyor da diyor...
Otur oturduğun yerde iş çok desem de henüz bir karara bağlayamadık konuyu :))
Ruhum kalk gidelim, bedenim ayıp şeyler yeme otur yerinde derken ben de ihmal ettiğim blogcuğuma instagram seçmeceleriyle bir dönüş yapıyım dedim...
Buyrun o zaman Haziran seçmecelerine :)


Öpüyüm abbbblaaaaaa :))) 

Delidir ne yapsa yeridir...
Uçuk kaçık haller :)
Ne olur bi kerecik öpsem...
Durun kaçmayın yahu..
Gökçeada / Tuzgölü
Evet biraz kokuyordu ama sizi öpmek için ne hallere girdim.
Kıymetinizi bilin :))


Huzur bu olsa gerek ♥ ♥
Gökçeada / Lazlar Koyu 
Sarı böcüğümle aşk yaşıyoruz ♥



Tamda şu an manzaramız bu haldedir efemmmm.. 
Zeytinler arasında harika bir köy burası... 
Yolunuz düşerse de buranın en eski işletmesi Madam'ın yerine mutlaka uğrayın...
Gökçeada / Zeytinli köyü




Gökçeada yolcusu kalmasın...
Meryem Sultan civcivlerini topladı yanı başına...
Çok güzel köyler gezeceğiz biz..



Bu sıralarda otobüse de binmesem hiç kitap okuyamayacağım galiba. 
Birbuçuk aydır süründürüyorum elimde bu kitabı :/
Akçay yolunda bir saat benim, yaşasın :)
Hafta sonu anneliğine adım adım..
Çok özledim oğluşlarımı..
Dopdolu bir hafta sonu başlasın ♥



Eyyyy Şeboooo dedi bir ses...
Bir gün dişlerin dökülecek, takma dişlerini de takmayı unutacaksın... 
Hiç öyle gözlerini pörtletme, en fazla 20 yıl sonra bu haldesin ahahaaaaaa :)))
Snapchapim olmayabilir hala ama beni şapşik yapan arkadaşlarım var...
Can sıkıntısından hep bunlar...
Lanetli çarşamba hatta bugün...
Yaşlanmak istemediğimi bir kez daha hatırladım :))
Korku filminden çıkmış gibiyim :)))



Benim ergenim bir hafta önceden tatil ilan edip kendini soğuk sulara atmaya giderse, karnesini almamayı göze alıp hem de...
Anne kişisi gider karneyi güle oynaya alır, ve karne hediyesini de hak eder :))
Oytun efendi karnemi aldım akşama geliyorum, karne hediyemi hazırlayıver bi zahmet... 
Madalya misali bi tek taş çok hora geçer emin ol ahahaaaaytttt :))))

Karneyi ben aldım, karne hediyesi de benim hakkım :)
İtirazı olan var mı? İtiraz etmediğiniz için teşekkür ederim :)
Ne çalışmışım be !!!
Takdir etmişler bu çalışkan anayı :)
Beş bitti, asıl seneye başlıyor maraton :(
Hadi enerji depolayın analar :))




Baktım #flipthatbook çok moda olmuşmuş, yapmayanı da dövüyorlarmışmış... 
Bugün aldığım kitaplar beni dayaktan kurtarsın bari dedim :)))

Bu hasthag çok moda bu aralar...
Ergen ruhum fesatlanıverdi hemen..
Hafta sonu anneliğine saatleri sayarken, eğlenelim azıcık :)
Koca aloavera saksısıyla denedim, kol kaslarım yetmedi :((
Bıngıl bıngıl yağlanmışlar :/
Ben de minnak kaktüsümle yaptım :)




Bugünün gömüsü olur kendileri... 
Bir kutu kardeşimin, bir kutu benim...
Ahhh benim güzel annem ♥
Ne anılar saklı bu şarkılarda...
Hey gidi gençlik hey...
Çift kaset çalarlı bir teybimiz vardı o zamanlarda...
Bir de kayıt yapardık...
Aklıma gelmişken böyle bir film vardı karışık kaset diye...




Biz bu işi abartmış olabiliriz :)))
Ama abartmak bizim işimiz :))
Bunun adresi belli, sırtımız yumuş yumuş yaslanacak...
Nasıl kıyılırsa tabi...
Etamin yastık..
Çok mu becerikliyiz yoksa...
Kuriş megalomanlığına giresim var yine:))
Anamın evi fabrika gibi şu aralar ;)





Haziran ayına merhaba demek için şirinlik muskamla poz veriyim dedim. 
Atarlı bebeme elindeki pipeti de bıraktırabilseydim iyiydi :)))
O zaman ne diyoruz, selam sana Haziran...

Bütün atarlıları çekerim ben :)
Atarlı ergenle atarlı bebe... Ne hoş bir ikili..
Bir buçuk anneyim ben..

Ayakkabıya dikkat yalnız..
Çok yakında arabamın maskotu olacak :)


Haydi görüşürüz gençlik :))
En yakın zamanda inşallah, maşallah ♥



2 Temmuz 2016

mutlu bayramlar....


Zor günler yaşıyoruz...
Boğazımız düğüm düğüm...
Endişeli ve tatsız günler...
Hayat bir taraftan akarken hep aklımızda sorular...
Yüreğim kaldırmıyor düşündükçe yaşanılanları...

Yaşandı, geldi, geçti diyemiyor insan...
Ama hayat da devam ediyor...

Bayramınız kutlu olsun şimdiden, hepinize kucak dolusu sevgilerimi gönderiyorum...
Ağzımızın tadının bozulmadığı, huzur ve barışın hayatımızdan eksik olmadığı günler gelsin inşallah...

Görüşmek üzere...
Sevgilerle...