24 Ocak 2020

2020 Oscar adaylarında #6



JOKER (2019)

(Adaylıkları; en iyi film, erkek oyuncu, yönetmen, uyarlama senaryo, kurgu, sinematografi, kostüm tasarım, makyaj ve saç tasarımı, ses miksajı, ses düzenleme  ve müzik olmak üzere toplamda 11 dalda...)

Yine daha önce izlediğim ve 2019 izlediklerimde ilk 3 e oturan sevdiceklerimden birini anlatmaya geldim... Adaylık alır diyordum ama 11 tane olabileceğini tahmin etmemiştim... Oscarın en güçlü adaylarından kendileri...

Batman filmlerinden hatırladığım ama çok da ilgimi çekmeyen bir karakter Joker... Kızlar hadi gidelim demese sinemada da izleme konusunda çok istekli olmazdım sanıyorum. Ama iyi ki sürüklemişler ♥

Beklentimin dışında psikolojik bir film olarak çıktı karşıma Joker... Ve Joaquin Phoenix performansıyla gönlüme taht kurdu...

Filmimiz Arthur Fleck'in yaşamış olduğu olaylar neticesinde Joker karakterine nasıl dönüştüğünü anlatıyor. Bu kısımla ilgili aslında bir çok eleştiri var. Konunun önceki filmlerin matematiğine uymadığını, Joker'in böyle bir öncesinin olamayacağını çeşitli sebeplere dayandıran bir kitle var. Ben bu kısımdan uzak durarak öncesine kıyasla değil sadece izlediğimle ilgileneceğim. Bu matematiğin doğru olup olmadığını anlamlandıracak kadar bilgi sahibi değilim çünkü...

Annesinin "mutlu" lakabıyla bir misyon yüklediği Arthur aslında çaresiz, ruhsal sorunları olan zayıf bir karakter... Ama mutlu olmaya gerçekten çalışıyor... Hayallerinin peşinde umutsuzca koştuğunu bile söyleyebiliriz...

Ama işte öyle bir an geliyor ki birden olaylar çığırından çıkıyor, Arthur'da... Ve para kazanmak için kullandığı palyaço maskesinin elinde bir güç olduğunu hissetmesi ile Joker doğuyor...

Film ağır ilerliyor aslında... Fakat Joaquin Phoenix öyle bir oyunculuk sergilemiş ki, mimiklerini incelerken o ağırlığı çok hissetmedim... Özellikle kahkaha krizlerine girdiği dönemdeki mimikleri ve vücut hareketleri benim için izlemesi en keyifli sahnelerdi. Bir yandan kahkahasıyla sinirlerimi bozarken diğer tarafta kendine hayran bırakması tezattı kesinlikle...

Zaten psikolojik bozuklukları olan bir adamın adım adım psikopata dönüşmesini izlerken yerime mıhlanıp kaldığımı söyleyebilirim...

Diğer adaylıkları bilemem ama erkek oyuncu konusunda gücü elinde tutuyor Phoenix...

Filmde en sevdiğim sahne o merdivenlerde dans ettiği sahneydi... Ki afişe de yansımış zaten... Adım adım dönüşümünü o kadar net anlatıyordu ki... Muhteşem bir performans ve müzik uyumu...

Müzik demişken beni diğer mest eden konu da buydu... Hepsi şahaneydi şahane olmasına da Frank Sinatra 'dan That's Life ve Send in the Clowns tınılarını duymak güzel bir duyguydu...

Sonuç olarak ben bu filmi ÇOOOOKKKKK SEEEEEVVVVVDDDDİMMMMM derim ♥ Psikolojik film severler bu filmi izlemekten kesinlikle çok büyük keyif alacaktır eminim.

Bakalım 9 Şubat gecesi kaç heykelcikle dönecek, sabırsızlıkla bekliyorum...







23 Ocak 2020

2020 Oscar adaylarında #5



PARASITE / PARAZİT (2019)

(Adaylıkları; en iyi film, yönetmen, orijinal senaryo, yabancı dilde en iyi film, kurgu ve yapım tasarımı olmak üzere toplamda 6 dalda...)

Merakından çatladığım bu filmi izlediğimde nasıl rahatladığımı anlatamam size :))) Sanırım bu sene Oscar aday listesi çoğunlukla üzerinde çok konuşulan filmlerden oluştu. Ne kadar bıtbıtçıyız bizde değil mi :)))

Bong Joon Ho'nun sanırım ilk filmini izledim ama geçen sene "Okja" filmini o kadar çok duydum ki bir nevi aşina olmuşum fark etmeden. Bu arada o filmi de hâlâ izleyebilmiş değilim.

Filmimiz sınıfsal farklılıkların üzerini çizmiş konu olarak... Sanırım parazit ismini de bu sebeple öne çıkarmış. Ama kim kimin paraziti tabi biraz düşündürücü...

Bir tarafta Kim ailesi var... Ailenin 4 üyesi de işsiz... Bodrum katındaki evlerinde perişan haldeler... Ama hepsinin de çok becerikli olduğunu söyleyebilirim.

Diğer yerde Park ailesi... Yine 4 kişilik çekirdek aile... Bir elleri yağda, bir elleri balda cinsinden bir aile... Aşırı varlıklı ve aşırı endişeli :))) Hepsi de çok beceriksiz...

Sanırım burada parazit kelimesinin ironisini yapmış... Kim kimin paraziti ??? Düşünün demiş ;)

Küçük oğlandan başlayarak aile çeşitli rollerle Park ailesinin yanında çalışmaya başlıyor. Teker teker ailenin çalışanlarını devre dışı bırakarak yerlerine geçiyorlar.  Komedi unsurlarını burada çok güzel kullanmışlar bence.... Filmin ilk yarısı dram-komedi ikinci yarısı da dram-gerilim olarak planlanmış...

Filmde en sevdiğim sahne yağmur sahnesiydi.... Yağmurun yarattığı etkiyle sınıfsal gelir ayrımını o kadar güzel anlatmışlar ki... Park ailesinin tek hayal kırıklığı planlarının bozulması... Ama Kim ailesi için durum hiç de kolay değil....

Finali oldukça duygusal kapatmışlar... İkinci etkilendiğim sahne sanırım burasıydı... Ancak nedenini tam oturtamadığım bir boşlukta vardı sanki... Zayıflık demeyeyim de beklentimin farklı oluşu olabilir bu boşluk hissiyatım...

Hint filmlerine yavaş yavaş alışmaya başlamıştım sanırım bu filmden sonra Kore filmlerine de alışmaya başlayacağım. Oyunculuk anlayışları farklı geliyor çünkü... Atlamalar, zıplamalar onların normal çeviklikleri olsa bile sanki aksiyon tadında gelebiliyor hissiyatımda :))

İşin gerçek tarafı çok ayılıp bayılmadım filme ama hissiyatı güzeldi... Oscar konusunda yüzdelik ihtimali yüksek ama ben hâlâ karşıt alternatif arayışı içerisindeyim... Benim için çok çarpıcı değildi çünkü....

Sonuç olarak evet ben bu filmi SEEEEEVVVVVVDİİİİİMMMMM ama vuhuuuuuhuuu boyutunda değilim ;)

Sevgiler, saygılar :)





22 Ocak 2020

2020 Oscar adaylarında #4




JUDY (2019)

(Adaylıkları; en iyi kadın ve makyaj ve saç tasarımı olmak üzere toplamda 2 dalda...)

Bu film benim en sevdiğim türde; otobiyografi...
Bu tarzı seviyorum çünkü ekranlardan ya da farklı mecralardan tanıdığım insanların bambaşka yönlerini tanımama yardımcı oluyor...

Bu filmde öyle mesela... Judy Garland'ın yaşam öyküsünden bir kısmını aktarmış...


Bu küçük kızı hatırladınız mı?
Oz Büyücüsü'nün Dorothy'si.... Yani Judy Garland....
Sayısız filmi var... Hani şu geçen sene ayılıp bayılarak izlediğimiz Lady Gaga filmi vardı ya A Star Is Born... İşte o filmin 1954 versiyonunda da oynamış... Bence o filmden sonra akıllarına gelmiştir bu filmi çekmek :))) Çok fesatım biliyorum ;)

Aynı zamanda kendisi Liza Minelli'nin annesi... 3 çocuğundan en büyüğü Liza...

Işıltılı hikayelerin altındaki dramı ortaya çıkartmanın yolunu çok iyi biliyorlar yapımcılar... Judy Garland'ın da hayatı da işte tam böyle...

Düşünsenize, özellikle Oz Büyücüsü'nün çekimleri sırasında hemen hemen 18 saate yakın çalışıp sadece annesinin vermiş olduğu hapları yutuyor ve hiçbir şey yemesine izin verilmiyormuş. Bu detay geri dönüş sekanslarıyla filmde de gösterilmiş...

Filmimiz sanatçının çöküş yaşamaya başladığı 60 lı yıllarda özel gösterilerde sahne almak için Londra'ya geldiği dönemi anlatıyor ağırlıklı olarak... Bu arada anneliğini, çocuklarıyla olan ilişkisini ve aslında anneliği sevdiğini kısa kısa da olsa vurgulamış...



Ve gelelim Renée Zellweger'e... Botokslarından dolayı nasıl olmuştur ki diye düşünürken, kalkık kaşlarının tam da Judy'lik olduğunu görüyorum... Saç ve makyajla da biraz oynanınca hakikaten çok benzemiş...

Şarkıların tamamını Renée Zellweger söylemiş, bu benim için şaşırtıcıydı... Evet farklılıklar vardı tabi ki ama aldığı dersler emin olun işe yaramış...

Ara ara  fazlaca mimik kullanmıyor mu bu kadın demedim değil filmde... Ama filmi kapatıp Judy Garland'ın birkaç videosunu açınca aslında Judy'nin de çok mimikli bir kadın olduğunu anladım...  Sanırım kusur bulmaya çalıştım :)))

Filmden etkilendiğim sahnelerinden biri Judy'nin çocuklarına veda ettiği zaman gardrop'a girdiği bir sahne var... İçim ezildi... Evet çocuklarından da vazgeçmek istemiyor ama bir taraftan ışıltılı hayat çekiyor bir taraftan da yaşamak için gitmesi lâzım....

BUNDAN SONRASI SPOİLER İÇEREBİLİR DİKKAT!!!!!!!!!!!!!!!!!

Alkol, sigara bağımlılığı... Hayranlarının ilgisini sevmesine rağmen yaşadığı depresyondan kurtulamayıp her geçen gün çöküşünü izlemek üzücüydü...

Hele en son çıktığı sahnelerden birinde yuhalanması ve üzerine bir sürü şeyin atılması :/ Bazen çok gaddar olabiliyor insanlar...

Final muhteşemdi... En son sahnesine doğaçlama çıkarak bir gün önce yuhalandığı sahnede devleşmesi.... Muhteşem keyifliydi....

Renée Zellweger muhteşem bir performans sergilemiş... Bridget Jones'ten sonra olgunluk çağımdayım ben ve dramatik rollere çok yakışıyorum bakın demiş... Sırf bu performansı için bile izleyebilirsiniz bu filmi...

Evet ara ara sıkıldım ama bu filmi izlememe engel olmadı...

Sonuç olarak bu filmi SEEEEVVVVDİİİİMMMMM.... Hele benim gibi otobiyografi hayranı iseniz sizin için biçilmiş kaftan bu film... Demedi demeyin...



21 Ocak 2020

2020 Oscar adaylarında #3




MARRIAGE STORY / EVLİLİK HİKAYESİ (2019)

(Adaylıkları; en iyi film, erkek oyuncu, kadın oyuncu, yardımcı kadın oyuncu, orijinal senaryo ve müzik olmak üzere toplamda 6 dalda...)

Bu filmi Aralık ayında izleyip 2019 senesi içerisinde izlediğim filmler arasında ilk 3 e yerleştirmiştim biliyorsunuz. Oscar adaylığında da güçlü olması sebebiyle de  o dönemde anlatmamıştım. İşte şimdi dökülme zamanı 😉

Filmimiz gösterime girdiği andan itibaren büyük methiyelerle anıldı... Üzerine çok şey yazıldı, çizildi... Günümüzde boşanmaların hızla arttığı dönemde bu evlilik hikayesinde herkes kendine göre çıkarımlarda bulundu... Evlilere aman mutlaka izleyin gibi tavsiyelerde bulunuldu... Gibi gibi bir sürü şey işte...

Evet filmimiz bir evlilik hikayesi..... Ama bireysel olarak karakterlere baktığımızda çok daha fazla anlam içeriyor düşüncesindeyim...

Filmin konusunu birçoğunuz çok iyi bildiğinden dolayı hiç o tarafa girmeyeceğim... Ben hissiyatıma geçeceğim ;)

Filmin açılışı her ikisinin de birbirlerinde sevdikleri yönleri anlatmasıyla başlıyor... Çok doğal, gülümseten, içinizi ısıtan detaylar... Evin her yerine bırakılan ve bir türlü içilemeyen çay fincanı ya da ne bileyim yemek yerken boğulma derecesine gelmesini neden sevsinler diye alttan alttan düşündüren, sevme halinin biçimsiz olduğunu gösteren detaylarla gayet kıvamında bir girizgah...

Sonrası da bu girizgahın katman katman açılan tabakaları... Top bir Charlie (Adam Driver) 'de, bir Nicole (Scarlett Johansson)'da... Adeta bir tenis maçı... Kimi alkışladığınız birbirine karışıyor... Duygularınızda...

Kadın var olmak istiyor, erkek mutluluklarının sürmesini...
Her ikisinin de kendince hataları var... Bazıları keskin bıçak, bazıları yumuşak bir dokunuş gibi...
Ama bu o kadar samimi ve abartılmadan anlatılıyor ki filmin gerçekçilik yüzdesi bu sebeple oldukça yüksek...

Filmi renklendiren ve hareketlendiren cağnım avukatlar... Kendi kendilerine kalsalardı acaba sonuç farklı olur muydu diyorum elimde olmadan...

Film boyunca çocuğa odaklanmak istedim... Evliliklerde en çok etkilenen çocuklar olmuyor muydu sonuçta... Ama filmin işleyişi buna izin vermedi ve ben yine Charlie ve Nicole'de kaldım...

Beni en çok etkileyen sahnelerden biri Charlie'nin Nicole'ün annesinin evindeki çerçevelere baktığı kısımdı... Kendi resimlerinin yerini başka başka anılar almıştı... Hüzünlüydü...

Nicole hayallerine yavaş yavaş kavuşmaya başladığında aslında ne anlatmak istediğini, asıl sıkıntısının görünmemesinden kaynaklandığını çakmak çakmak bakışlarında hissetmek ayrı bir hazdı...

Bir de saç kesme sahnesi var ki filmin sonlarına doğru, hayatında yanı başındaki insanlarla olan küçük kesişmelerin bir daha yaşanmayabileceğine sessiz bir altın vuruş değerinde.

Filmin sonunda elimde olmadan kim haklıydı diye düşünmeden edemedim... Film boyunca o kadar gidip geldim ki çünkü... Sonuç yok tabi ki... Neden hak vermek istiyorum ki diye de kızdım kendime...

Ve hayat devam ediyordu işte...

Sonuç olarak ben bu filmi ÇÇÇÇOOOOKKKKK SEEEEVVVVDİMMMMM kategorime aldım... Hala izlemediyseniz mutlaka izleyin derim... Bir de nacizane olarak sadece evlilik üzerine odaklandırmayın, insan ilişkilerine yayın bakış açınızı derim ;)

Çokça sevildiniz ♥




20 Ocak 2020

2020 Oscar adaylarında #2




ONCE UPON A TIME IN HOLLYWOOD / BİR ZAMANLAR HOLLYWOOD'DA (2019)

(Adaylıkları; en iyi film, erkek oyuncu, yardımcı erkek oyuncu, yönetmen, orijinal senaryo, sinematografi, kostüm tasarım, ses miksajı, ses düzenleme ve yapım tasarımı olmak üzere toplamda 10 dalda...)

Hem oyuncuları sebebiyle hem de bir Tarantino filmi olması sebebiyle sabırsızlıkla beklenen bir filmdi... Gösterime girmesiyle birlikte izleyicileri de keskin bir biçimde ikiye böldü... Bu muydu yani diyerek dibe gömenlerle Tarantino sinemasının mükemmeliğini savunarak ters köşelerine hayran kalanlar film yorumlarında amansız bir savaşa girdiler :))) Bu kısmı çok anladığımı söyleyemem işte... Sonuç olarak beğeninin savaşı olmaz düşüncesindeyim....

Filme gelecek olursak bu filmi anlatmakta güçlük çekeceğim kesin. Henüz Tarantino'nun ulviyetine erişebilmiş değilim çünkü :))) Dilim döndüğünce anlatacağım artık ;)

Filmde iki farklı bölüm var... İlk bölümde TV dizilerinde ve kovboy filmlerinde oynayan Rick Dalton (Leonardo di Caprio) ile dublörü Cliff Booth (Brad Pitt) 'un yaşamı var. Diğer tarafta ise kapı komşuları ünlü yönetmen Roman Polanski (Rafal Zawierucha) ve eşi Sharon Tate (Margot Robbie) 'in yaşamına odaklanıyoruz.

Filmin ilk bölümü boyunca Sharon Tate'in  kocaman ışıltılı gülümsemesiyle ara ara ortaya çıkması ile nerede bunlar birbirine bağlanacaklar merakı filmin bazı sıkıcı sahnelerine dayanma sebebimdir. Evet yolları kesişecekti ama nasıl ve ne şekilde?

Bir türlü istediği başarıya ulaşamadığını düşünen Rick'in o duygusal ve dengesiz tavırlarında Caprio cilası şahane olsa da asıl o karakterde hoşuma giden bana çocukluğumun Western film karakterlerini anımsatmasıydı. Burada duygusal bir bağ oluşturduğumu söyleyebilirim.

Sorunlu geçmişi sebebiyle istenmeyen dublör Cliff'in dengeli ve dik duruşuyla iki karakter filmde güzel bir dengedeydiler. Ve cağnım Brad Pitt o seksi gülümsemesi ve bakışlarıyla bu karaktere çok da yakışmıştı. Dublörlerin filmlerde gizli kahramanlar olması düşüncesini kullanarak filmin kahramanına da dönüştürmüş Tarantino zaten... Ekstra cilayı da çok gözümüze sokmadan yaptığı düşüncesindeyim ;)

Filmin ilk yarısı bolca gevezelik şeklinde ilerlerken ikinci yarıda bazı ters köşeler "hadi canım, nasıl yaaa" nida etkisinden çok bende sadece ufak heyecanlar yarattı diyebilirim. Bunu da daha önce izlediğim birkaç Tarantino filminin ters köşelerinde duyduğum yüksek dozlu şaşırma eylemimden dolayı olduğunu düşünüyorum. Evet yine ters köşe yapmış ama yumuşak cinsinden... Bilmem anlatabildim mi 😉

Polanski ve Sharon Tate'in sıradışı yaşamı ise filmin anlamlandırmakta zorlandığım kısımları... Sharon Tate olayını filmi izlemeden önce bilmeyişimin de bunda katkısı var tabi ki... Şimdi filmi izledikten sonra öğrendiğim bazı detayları vererek spoiler vermeyeyim 😉

Tarantino bu filmde çok eğlenmiş belli ve ana karakterlere ek olarak kısa kısa da olsa yıldızlar geçidi hazırlamış... Al Pacino, Kurt Russell, Luke Perry, Bruce Dern gibi gibi...

Hippilere neden bu kadar yüklendiğine çok anlam veremesem de onlarla ilgili birkaç şık sahne mevcut. Ve en sevdiğim kısmı sevgili Brad Pitt 'li olan sahne... Afferin oğlum diye nişanesini taktım gönlümde :))

Sonuç olarak diyorum ki çok karmaşık olmasına ve benim karmaşık filmleri sevmememe rağmen bu filme sıcaklığım yakışıklılardan mı kaynaklanıyor bilmiyorum ama HMMMMMM SEEEEEVVVVVDDDDİMMMM GALİBA ben bu filmi kategorisinde efenim... Beni bilenler bu kategorinin ne olduğunu anlayacaktır diye düşünüyorum :)))

Keyifli seyirler ♥





19 Ocak 2020

2020 Oscar adaylarında #1




FORD v FERRARI / ASFALTIN KRALLARI (2019)

(Adaylıkları; en iyi film, kurgu, ses miksajı, ses düzenleme olmak üzere toplam 4 dalda... )

Filmimiz 1966 Le Mans yarışına odaklanarak Ferrari ve Ford rekabetini anlatıyor. Karakterlere odaklanarak da sıradan bir yarış filmi olmaktan çıkartıyor filmi. Amerikan sineması yaşanmış hikayeleri sihirli dokunuşlarla keyifli ve kaliteli bir seyire dönüştürmeyi çok iyi beceriyor. Ve bu hikayeleri de genel de adaylar arasında mutlaka görüyoruz, izliyoruz... Bence iyi taktik ;)

Shelby (Matt Damon) daha önce Le Mans yarışlarına katılmış ancak kalbindeki bir problemden dolayı kendini erken arka plana almak almak zorunda kalmış bir yarışçı. Kendi şirketini kuruyor ve kendi tasarladığı araçları satıyor.

Ken Miles (Christian Bale) ise iyi bir yarışçı olmasına rağmen huysuz kişiliği ile araba tamirciliği yapmak zorunda kalan ve ufak yarışlarda kendi çapında boy gösteren bir karakter olarak karşımıza çıkıyor. İyi bir aile babası olduğunun altı özellikle çiziliyor.

Diğer tarafta markalar Ford ve Ferrari var... Enzo Ferrari ürettiği arabalarda yarışlarda hakimiyetini sürdürüyor. Piyasanın gözbebeği ancak mali sıkıntıları var. Henry Ford II ise hantallaşan tasarımları ile piyasada bir türlü istediği yere ulaşamıyor. Ford'un Ferrari'nin mali sıkıntısından faydalanmaya çalışarak ortak olma girişimi fiyaskoya dönüşünce ezeli rekabet yarış pistlerine yansıyor. Ford Shelby ile anlaşarak Le Mans yarışlarına katılmaya karar veriyor. Shelby'de tabi ki Miles'ın kapısını çalıyor... Sonrası inanılmaz bir performans...

Genel anlamda filmi böyle özetleyebilirim. Benim hissiyatıma gelirsek ilk başta çok büyük keyifle izlediğimi söyleyebilirim filmi.

Ben pek fazla yarış filmlerinden hoşlanan bir tip değilimdir ama yarışın arka planı o kadar güzel filme yedirilmiş ki hiç sıkılmadım diyebilirim.

Shelby ve Miles arasındaki dostluğun nereden geldiğini çok anlamasam da filmde birbirleriyle olan ilişkileri ve birbirine olan insancıl güvenleri filmin hoşuma giden ayrıntılarından.

Filmde Ford'un yöneticisi  Leo Beebe 'nin tavırlarına ve egosuna deli olsam da alt mesajı güzeldi. Her tepede olana güvenme şekerim, hırs ve ego birleşince fecaat oluyor dedi film boyunca bana.

Ford'un abartılı güçlü karakterine rağmen, bazı konularda yönetiminin yanlış yönlendirmelerine göz yumması çıldırttı beni. Hak edene hakkını vereceksin diyip bir tüüüü yapasım geldi suratına :)))

Filmde en sevdiğim sahne Enzo Ferrari'nin yarış sonrasında Miles'ı  selamlama sahnesiydi ki toplasan 2 saniyelik görüntü beni benden aldı. İzleyenler mutlaka beni anlayacaktır. O anki hayal kırıklığımı ve öfkemi "heyt beeee işte bu" nidalarına çevirdi.

Oyunculuk anlamında Matt Damon ve Christian Bale film boyunca birbirlerine o kadar güzel pas attılar ki, uyumlarına hayran kaldım. Ve biri diğerinin önüne geçemedi beğenimde... Olması gerektiği gibiydiler...

Sonuç olarak ben bu filmi SEEEEEEVVVVDDDDDİİİİİİMMMM der bağlarım bu yazıyı da... Mutlaka izleyin efenimmm... Pişman olmazsınız emin olun ;)



17 Ocak 2020

İnstagramın Aralık hali ;)


Bir insta seçmecelerine daha hoşgeldiniz :)
Sizi bilmem ama fotosu bol yazısı az bu yazı dizimi seviyorum ben...
Bir de o ay ne yapmışımın toplu halini görmeyi de tabi ki ♥

Haydi başlayalım o zaman



2019 da en çok beğendiğiniz fotolar bunlarmış 😍 
Baktıkça içim açıldı ❤️ 

Hepsi birbirinden şahane hissedilen anlar
Şimdiden hoşgeldin2020
Yine güzel anılar biriktirelim seninle



Gece gece aklıma düştü başucumda bekleyen kaç tane okunmamış kitabım var diye...
Durum oldukça vahimmiş... Hemen hemen bu sene okuduğum kitap sayısına denk 😞 
Üstelik okumayı hayal edip almak istediğim bir sürü kitap da var. 
2020 de hızlanmam lazım. 
Bu kesin... 

Baş ucumdaki kitaplar 
İnsta paylaşımlarında kitap görmeyi seviyorum 


Yıllar geçtikçe insanın huyu suyu da değişiyor. 
Bu sene biz iki yay kadınında çok barizdi bu durum. 
Velveleye gerek yok zaten kaç yaşına gelmişiz moduyla sosyal medya hatırlatmalarını kapattık, kabuğumuza çekildik. 
Özellikle ben o kadar emindim ki bu yaş alma meselemi sessiz sedasız kendimce atlatacağımdan. 
Ama ben şeytansam benimkiler benden şeytan 😂😂😂 
Şebo sen kaçarsın biz yakalarız dediler sağolsunlar. 
Hep sağolsunlar, hep mutlu olsunlar, hep güzel... 
İnsanın etrafı güzel olunca kendisi de güzelleşiyor çünkü... Varlıklarına bin şükür 🙏 
Yaş mevzuuna girmeyelim hiç, ruhum tamam 18 değil ama var bir 28 😉 
Bu ruha ayak uydurmayı bedenim düşünsün. 
İyi ki doğdum ve iyi ki güzel dostlarım var ♥
 Benim için söylenen çok güzel bir tanımlama var, çok güzel bir teyzem söyler ve ben her duyduğumda mest olurum; “kendisi kocaman ama kalbi de kendisi gibi kocaman” diye... 
İşte ben o kocaman kalbimle hepinize kucak dolusu sevgiler gönderiyorum. 
İyi ki varsınız 😍😘


Senenin en güzel etkinliğiydi sanırım...
Birbirimize kitap hediye edip, birbirimizin adına bağışlar yaptık...
Vesile olanlara binlerce teşekkürler ♥


Son dönemdeki favori tatlım ;)
Dondurmalı irmik helvası ♥


Bu sene Adore Mobilya'dan kedi evi kaptık biz yaşasın :)))
Çocuklar monte etti, sokağımıza da yerleştirdi ♥


Pazar klasiğim hep böyle olsa keşke ;)



Şebonun iflah olmaz maymun iştahlılığı efenim...
Geçen seneden beri aklımda olan şu punch işini an itibariyle denemiş bulunmaktayım. 
Bu ip sökülmeden nasıl kullanılacak hala çok fikrim yok. 
Batır çıkar ah ne kolay diye başladım ammavelakin 
* Kumaş esnedi durdu 
* Sicim gibi sıralamak dikişi zormuş 
* Şimdi bunun arkasını sabitlemek için yapıştırıcı mı kullanılacak yoksa başka çözümü var mı hiç fikrim yok
Biraz araştırmam lazım. 
Ya da bilen birisi şirinlik yapıp söylesin 😉

Söyleyeceklerim şimdilik bu kadar
En iyi geceler hepinize  💤


Dün gece tam ohhh ne güzel bir tiyatro 🎭 izledik diyordum ki sallandık... 
Sonrası endişe ve korku... 
Herşeye rağmen güzel anılar biriktirmeye devam edelim 
Sevgili @ceydadvenci ve @bulentsakrak_ tan çok keyifli bir oyun izledik dün akşam ❤️ 
Evlilik üzerine hem deli gibi güldüren ama aynı zamanda düşündüren hatta duygulandıran bir oyundu 🎭

Hanım&Efendi
Hanım hanımdı gerçekten
Efendi de efendi
Tamam arada hölölölö oldu ama 
Final şahaneydi


Tango kursuna sokmuyorlar beni fotoğraf çekiyorum diye :)))


Şahane bir okuma gecesinde şahane bir kitap “Aslanlı Yol”... 
Sunay Akın o kadar güzel bir final yapmış ki... 
Okumanın önemini çocuklara kavratıp hayatlarının ayrılmaz bir parçası yapmaya çalışırken hepimize ayrı bir anlam kattı... 
“Okuduğumuz her kitap, Atatürk’ün sözünü ettiği aydınlanma savaşında kazandığımız bir zaferdir...”




16 Ocak 2020

2019 un muhasebesini yapalım biraz da / Bizdeki durumlar ve Final


Ocağı neredeyse yarılacağız ama benim 2019 la derdim bitmedi anacım :)))
Hazır mısınız bıtbıtlanmalarımı dinlemeye...

Bu senenin bizim için en önemli olayı LGS sınavıydı....
Aslında bu olayı ayrıca bir yazı konusu yapacaktım sınav bittiğinde ama üşengeçliğimden yapamadım :) Şimdi özetleyeyim biraz...
Bugüne kadar potansiyelini dersler için hiç kullanmayan Oytun evrim geçirdi diyebilirim. Bazı günler 300-400 soruyu bile gördü. Tabi kendiliğinden yapmadı her zamanki gibi. Mutlaka dürtmem gerekti ama bu sefer dürtmelerim sonucuna ulaştı diyebilirim.
Her ikimiz için de durum stresliydi... Altından kalktık şükür...
Neye göre nitelikli olduğunu hala anlayamadığım nitelikli bir liseye yerleşti. Ve fabrika ayarlarına geri döndü hahahaaa :))) Kitapların kapağını açma konusu dürtmeyle bile olmuyor artık... Savaşma halleri yeniden son gaz anlayacağınız bizde...



2019 da çok fazla gezemediğim gibi doğru düzgün tatil de yapamadım. Hafta sonu yazlık kaçamaklarının dışında çok bir aktivite yoktu. İşin garip tarafı öyle gezeyim modunda da değildim. Genelde özlediğim sakin ve huzurlu ortamlardı. Tüm yıl boyunca ucundan ucundan hep o anların peşinde koştum diyebilirim.

2019 da en sık yaptığım yemek çorbaydı sanırım :) Sebze çorbalarına takıldım tüm kış boyunca... Hatta yaza bile sarkıttım önceden hazırlayıp dondurduğum pürelerimle... Bu kış ilk defa deneyip damağımın müptela olduğu balkabağı çorbasıydı... Bu sene de aynı hızla giderim muhtemelen...



2019 da alışveriş yapmayacağım kısıtlamasına sokmuştum kendimi... Elzem ihtiyaçlarımızın dışında da bunu başardım sanırım. Hele kendime bu konuda çok daha gaddardım. Tek lüksüm kitaptı ve aldığım tüm kitaplar mutlaka alınması gerekiyor kategorisindeydi desem de inanmayın :))) Bu konuda engelleyemiyorum kendimi ne yapayım :))



Ağrılarım haricinde sağlık sıkıntım yok sayılırdı... Şükür diyorum... Her şeyin başı sağlık, bunu anlayacak kadar yaş almış bulunmaktayım ;) Tansiyonumla ilgili ufak sorunlarım başladı ki hala hap almamakta diretiyorum. Bakalım ne olacak halimiz kendisiyle...

Şimdi böyle tatlı tatlı sayıyorum ama aslında 2019 benim için çok zor bir yıldı... Hayal kırıklıklarım boldu... Sabrımın bazen de aklımın sınandığı bir yıldı... Düştüğüm ama yine de burnumdan kıl aldırmadığım bir yıl da diyebilirim... Şimdi geriye baktığımda şükür geçti diyebiliyorum, bunun tatmini farklı ruhumda... Peşimden hala sürüklediğim bazı belirsizlikler olsa da çok da umurumda değil şu an. Hallederim pozitifliğindeyim ♥

Evde hali hazırda bekleyen 9465432564321 tane yarım işimin hiçbirisini bitirmedim hahahaaa :)) Üzerine yenilerini eklemeseydim iyiydi ama sanırım birkaç tane eklemiş olabilirim. Hatırlamıyorum, hükümsüzdür :))



Liseli anası oldum, level atladım... Garip bir his bu... Kendimi ilk defa vitrinin üstüne konulmuş bir süs bitkisi gibi hissediyorum bu konuda... Okul hayatı konusunda hiçbir fikrim yok çünkü... Henüz burnumu sokamadım, uzakta durmuyorum, tutuluyorum ahahahaaa :)) Bu konuda hissiyatım ve belirsizliklerim biraz uzun, belki bir ara üşenmezsem yazarım ;)

2019 için bir tanımım daha var... Kabuk yılımdı diyorum ben bu yıla... Oytun'un sınavıyla birlikte çekildiğimiz kabuğumuz galiba yaşam şeklim haline dönüşüyor. Bu konuda çok emin olmasam da kalabalığımı azalttım sanırım. Az insan az dert diye düşünmeye başladım. Halbuki ben çok olmayı severdim... Yaşadığım olumsuzlukların etkisi miydi tam belirleyemiyorum nedenini ama şimdilik daha iyi hissediyorum kendimi...

Genel durum bu şekilde.... Gitti 2019... Sihirli değnekle gelmedi tabi ki bu yıl ama ben kendimle ilgili ümidimi kaybetmedim henüz...
Kaçtım ben...
Hoşça ve dostça kalın ♥





14 Ocak 2020

Bayanlar, beyler Oscar adayları açıklandı ♥


En sevdiğim dönem başladı...
Geçen sene Oytun'un sınav maratonundan dolayı tüm filmleri izleyememiştim tören öncesi ama bu sene ümitliyim.

9 Şubat gecesi heykelcikler sahibini bulacak. İlgi alanım ilk 6 kategori olsa da bu sene senaryo kısmına bile dalabilirim hissiyatı var :)))) 7 Şubat Cuma gününe kadar hep birlikte tahminlerimizi yapalım derim ben. Var mısınız?

Varsanız, hadi adaylara bakalım ilk önce;


En İyi Film
En İyi Erkek Oyuncu
Antonio Banderas - Pain and Glory
Leonardo DiCaprio - Once Upon a Time in Hollywood

Adam Driver - Marriage Story
Joaquin Phoenix - Joker
Jonathan Pryce - The Two Popes
En İyi Kadın Oyuncu
Cynthia Erivo - Harriet
Scarlett Johansson - Marriage Story

Saoirse Ronan - Little Women
Charlize Theron - Bombshell
Renee Zellweger - Judy
En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu
Kathy Bates - Richard Jewell
Laura Dern - Marriage Story

Scarlett Johansson - Jojo Rabbit
Florence Pugh - Little Women
Margot Robbie - Bombshell
En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu
Tom Hanks - A Beautiful Day in the Neighborhood
Anthony Hopkins - The Two Popes
Al Pacino - The Irishman
Joe Pesci - The Irishman
Brad Pitt - Once Upon a Time in Hollywood
En İyi Yönetmen
Bong Joon Ho - Parasite
Sam Mendes - 1917
Todd Phillips - Joker
Martin Scorsese - The Irishman
Quentin Tarantino - Once Upon a Time in Hollywood
En İyi Uyarlama Senaryo
The Irishman - Steven Zaillian
Jojo Rabbit - Taika Waititi

Joker - Todd Phillips & Scott Silver
Little Women - Greta Gerwig
The Two Popes - Anthony McCarten
Orijinal Senaryo
1917 - Sam Mendes & Krysty Wilson-Cairns
Knives Out - Rian Johnson
Marriage Story - Noah Baumbach

Once Upon a Time in Hollywood - Quentin Tarantino
Parasite - Bong Joon Ho & Jin Won Han
Yabancı Dilde En İyi Film
Corpus Christi 
Honeyland 
Les Miserables 
Pain and Glory 
Parasite 
En İyi Kurgu
Ford v Ferrari - Andrew Buckland & Michael McCusker
The Irishman - Thelma Schoonmaker
Jojo Rabbit - Tom EaglesJoker - Jeff Groth
Parasite - Jinmo Yang
En İyi Sinematografi
1917 - Roger Deakins
The Irishman - Rodrigo Prieto
Joker - Lawrence Sher

The Lighthouse - Jarin Blaschke
Once Upon a Time in Hollywood - Robert Richardson
En İyi Görsel Efekt
1917
Avengers: Endgame
The Irishman
The Lion King
Star Wars: The Rise of Skywalker
En İyi Kostüm Tasarım
Jojo Rabbit 
Once Upon a Time in Hollywood 
The Irishman
Joker 

Little Women
En İyi Makyaj ve Saç Tasarımı
1917
Bombshell
Joker
Judy
Maleficent: Mistress of Evil
En İyi Ses Miksajı
1917
Ad Astra
Ford v Ferrari 

Joker 
Once Upon a Time in Hollywood 
En İyi Ses Düzenleme
1917
Ford v Ferrari 

Joker 
Once Upon a Time in Hollywood 

Star Wars: The Rise of Skywalker
En İyi Müzik
1917 - Thomas Newman
Joker - Hildur Guðnadóttir
Little Women - Alexandre Desplat
Marriage Story - Randy Newman

Star Wars: The Rise of Skywalker
En İyi Kısa Animasyon Film
Dcera (Daughter)
Hair Love
Kitbull
Memorable
Sister
En İyi Kısa Live-Action Film
Brotherhood
Nefta Football Club
The Neighbors’ Window
Saria
A Sister
En İyi Belgesel
American Factory
The Cave
The Edge of Democracy
For Sama
Honeyland
En İyi Kısa Belgesel
In the Absence
Learning to Skateboard in a Warzone (If You’re a Girl)
Life Overtakes Me
St. Louis Superman
Walk Run Cha-Cha
En İyi Orijinal Şarkı

“I Can’t Let You Throw Yourself Away” (Toy Story 4) - Randy Newman
“(I’m Gonna) Love Me Again” (Rocketman) - Elton John & Bernie Taupin
“I’m Standing With You” (Breakthrough) - Diane Warren
“Into the Unknown” (Frozen 2) - Robert Lopez & Kristen Anderson-Lopez
“Stand Up” (Harriet) - Joshuah Brian Campbell & Cynthia Erivo


7 Ocak 2020

2019 un muhasebesini yapalım biraz da / Sanatsal Aktiviteler


Bu sene yine verimsiz bir yıl geçirmişim....
Konser yok... Sergi yok...
Yıl boyunca sadece iki tiyatroya gitmişim o da sene sonlarına denk geliyor zaten...
Bu sene inşallah bu açığı kapatırız diye ümit ediyorum ♥



M. Kemal oyununu uzun uzun yazmıştım burada...
Genel anlamda bir hayal kırıklığı olsa da konunun özel olması sebebiyle mutlaka seyredilmesi gerekenlerden bence... Uzun hissiyatımı okumak isterseniz sizi yazıya alayım ;) tık tık



Hanım & Efendi Ceyda Düvenci ve Bülent Şakrak'ın iki kişilik eğlenceli bir oyunu...
Evlilik üzerinden kadın ve erkek ilişkisine atıfta bulunuyorlar.
Eğlenceli diyaloglar, atışmalarla güzel bir eğlencelik hazırlamışlar...


Ufak bir mutfak tezgahında birlikte yemek pişirerek PTR gecesi düzenlemeye çalışırken ikili ilişkilerle ilgili genel anlamda yaşanılan sorunlara/güzelliklere odaklanmışlar. Çoğu zaman güldüren ama aynı zamanda da düşündüren daha doğrusu empati yapmanızı sağlayan bir oyundu...

Dekor basit olmakla birlikte cicili biciliydi...

PTR ne derseniz işte benim en çok eğlendiğim adlandırma bu oldu; Pijama terlikli romantizm :)))
Her şeye isim taktığımız bu dönemde bence gayet mantıklı bir yaklaşım :))

Ceyda Düvenci çok doğaldı, olduğu gibiydi diyebilirim. Bülent Şakrak'ı da evet severdim ama oyunculuğunun bu kadar iyi olduğunu hayal etmemiştim. Zorlayıcı bir karakter değildi belki canlandırdığı karakter ama oyunun enerjisi ondaydı diyebilirim...

Yemek kokusu geldiğini düşündüğüm tiyatro salonuna içimden küfrederken gerçekten sebzeli makarna pişirdiklerini fark ettiğim anda kendimle çok eğlendim. Oyun sonrasında afiyetle yemişlerdir bence :))

Bir ara Ceyda Düvenci'nin kadınlarla ilgili bilimsel açıklamalarının tekdüzeliğinden sıkılmaya başlamıştım ki yeniden toparlayıp şahane bir final yaptılar... Bu arada oyunun tek perdelik olduğunu  ve hemen hemen aralıksız 1,5 saati aşkın bir süre sahnede kaldıklarını belirtmeden geçemeyeceğim...

Keyifli vakit geçirmek istiyorsanız mutlaka gitmenizi tavsiye ediyorum... Hem bolca eğlenirsiniz hem de karşı cinse azıcık empati yapar mutlaka ve mutlaka oyunda kendinizden bir parça bulursunuz ;)
Demedi demeyin ♥


6 Ocak 2020

2019 un muhasebesini yapalım biraz da / Okuduklarım


Bu sene toplamda 22 kitap okumuşum...
Rakamsal olarak baktığımda ehh fena değil... İçerik olarak baktığımda ise daha tatmin edici olabilirdi diye düşünüyorum. Ama ruh halime ve bana göz kırpma şekillerine göre kitapları seçtiğim için kendime de çok yüklenmeyeyim şimdi 😉

Kitaplarda sevdim - sevmedim kararlarımda filmlerdeki kadar net değilim... Olamıyorum... Kitap beni hiç çekmese de bazen tek bir sayfadaki bir ayrıntı o kitaba bağlanmamı sağlayabiliyor. Elimden geldiğince beğeni dereceme göre gruplandırmaya çalıştım ama çok da kararsız olduğum kitaplar olduğu kesin. Yerleri hakkında çok emin olmasam da şu anki ruh halim böyle bir sıralama yaptı...

Diyeceğim o ki buradaki sıralamamı çok da umursamayın... Birimizin deli gibi sevdiğini diğerimiz yok yahu diyebiliyor... Kitaba bakma şeklimize göre değişiyor bu durum...


Gergedan bu sene sanırım en favori kitabım... Mine Söğüt aşkımı bilen bilir, bu kitabı da yüreğimi dağlayanlardan... Doğru zamanda okumuş olsam gerek ki bu sene en güzel yere yerleşti gönlümde... Ayrıntılı yorumumu okumak isterseniz tık tık efenim...

Aslanlı yol bu sene yorumunu yazamadıklarımdan. Çocuklarla birlikte okuma gecemizde okumuştuk. Hikayeler etkileyiciydi ama bir son sözü vardı ki işte ilk 3 e girmesidir sebebi ♥

Ölümsüz Aile çocukluğuma gönderme yaptığı için sevdiğim kitaplardan. Evet küçükken en büyük dileğim ölümsüz olmaktı benim...



Nermin Yıldırım'ı 2020 de daha fazla okuyacağımı hissediyorum. Çünkü bir karakteriyle bile beni bağlayabiliyor kitaba... Bak bu kitabı da yorumlamışım uzun uzun ♥ tık tık

Sineklerin Tanrısı altıçizililerim bölümü için hala taslaklarda bekliyor :( Bir vakit bulduğumda tamamlayıp yayınlayacağım inşallah... Bir süre daha bekleteceğim düşüncelerim için ama sevdiğim kesin...

Temiz Aile Çocuğu ilginç bir buluşmaydı benim için... Yazarın filmlerini sevmemdir okuma sebebim. Ve iyi ki okudum dediklerimden. Ayrıntılı yazmıştım; okumak isterseniz tık tık

Ömer Seyfettin çocukluğumun yazarı... Çocuklarla okumak şahane bir duyguydu benim için...


Cağnım Zweig ♥ Yine etkileyici karakterlerle sarmaladı beni bu kitapta da... Ayrıntılı yazmışım yine; tık tık

Dönüşüm mutlaka yorumlamak istediklerimden, yine taslaklarda bekliyor... Oytun'un yorumu için bekliyor... Geç kalsam da yayınlanacaklardan... Her ikimiz de sevdik ama bunu söyleyebilirim...

Anne Bak Kim Geldi benim yazarla tanışma kitabım. Ayşe Erbulak'ı bir çok defa okumak istemiş ancak kısmet olmamıştı... Su gibi akan bir kitaptı benim için... Anladığım kadarıyla belli başlı birkaç karakteri üzerinden giden kitapları çoğunlukta. Diğer kitaplarını da okumak istiyorum. Tür polisiye efenim...



O Muhteşem Hayatınız da bu sene tanışma kitabımdı yazarla... İkinci bölüm beni sarmalamıştı... Ahhh Arya diyorum o sebeple ♥

Elia ile Yolculuk ile anılara doğru sürüklendik. Livaneli dilini sevmem nedeni ile bu bölüme taşınmıştır bu kitap. Benim için çok tatmin edici değildi maalesef...

Acemi Eğitimi yine bir tanışma kitabı... Çok eğlenceli idi... Uzun uzun anlatmışım hatta... tık tık


Bu bölümdeki kitapların tamamını uzun uzun anlatmışım...

Sakın Oraya Gitme için tık tık
Aşkımız Eski Bir Roman için tık tık
Size Pandispanya Yaptım için tık tık



Sadık Bey şahsına münhasır bir karakterin kitabıydı... İlginç yalnız bir adam... Ara ara sıkılsam da sonlara doğru toparladı. Doğru bir tanışma kitabı değildi bence...

Uçucu Kil'de yine bir tanışma kitabıydı benim için... İlk bölümlerde çok sıkıldım ancak kitap yarısından sonra toparladı... Josefa'yı sarmalayasım geldi... Buraya yazmışım yine; tık tık

Gırnatacı bu sene elimde en uzun süre sürüklenen kitap ünvanına sahip... Tam bırakma aşamasında kendimle savaşırken şükür toparladı... Tarihsel kitap sevenlere yönelik bir kitap... Yazmışım buraya da; tık tık



Yapabilirsin sevdiğim çıtır çerez bir kitaptı... Evet bildiklerimizden ibaretti belki ama sohbet havasında çok da ahkam kesmeden yazmasını sevdim... Hatta yazmışım da buraya; tık tık

Üç Kız Kardeş yılın son kitabıydı... Ve ne tesadüfti ki ilk oyun türü okumam... Ve ben bu işi beceremedim maalesef. Konunun kötülüğünden değil ancak o tiyatro oyununu okurken gözümde canlandıramadım maalesef... Belki bu konuda ileride birkaç deneyim daha yaşamak isteyebilirim. Tabi ki kısa olmak kaydıyla ;)

Kişisel Gerilim bu senenin en vasat kitabıydı benim için. İlk başlarda eğleniyordum aslında ama sonra o kadar tekrara düştü ki sıkıldım. Çıtır çerez kitaplardan ama bende yerini bulamadı maalesef...

3 Ocak 2020

2019 un muhasebesini yapalım biraz da / İzlediklerim


Bu sene doğru düzgün film izleyemedim. İzlediklerimin de yorumlarını yazamadım...
Aslında izlediğim filmleri anlatmayı çok seviyorum ama oldukça zamanımı alıyor yazmak.
Bu sene koşuşturmacalardan ve işlerden kısmet olmadı işte...
Toplamda 27 film 5 dizi sömürmüşüm. Benim için vasat bir sayı ama yaşadığım zamansızlıkları düşünürsek ehhh fena değil diyorum.
Topluca bir sıralama yapmak farz oldu o sebeple...
Hadi başlayalım o zaman ♥


Bu senenin favorileri ne derseniz bu üç filmi çok rahatlıkla söyleyebilirim.

JOKER (2019) ;

Sinemada izlediğim bir filmdi bu sene... Joker karakterine hayat veren Joaquin Phoenix öyle müthiş bir performans sergilemiş ki ağzım açık izledim her mimiğini... Zaten bu sene de oscarda en iyi erkek oyuncu dalında aday çıkması bekleniyor ve heykelciği kucaklama ihtimali de yüksek... Oscar filmlerini izlemeye başladığımda uzun uzun yazarım belki bu filmi... Kesinlikle hak ediyor çünkü...

GREEN BOOK (2018) ;

Bu film tescilli güzellerden. Geçtiğimiz yıl en iyi film oscarını almakla birlikte Don Shirley karakterine hayat veren Mahershala Ali en iyi yardımcı erkek oyuncu heykelciğini de kaptı. İnanılmaz güzel bir yol hikayesi.... Siyahi bir caz piyanistinin bir dizi konser için yapmış olduğu seyahatte siyahların güvenle yemek yiyip barınabileceklerin yerleri gösteren rehberden geliyor filmin ismi. Gerçek hayattan alıntılanmış ve şahane işlenmiş. Hala izlemediyseniz mutlaka izleyin derim nacizane ♥

MARRIAGE STORY / BİR EVLİLİK HİKAYESİ (2019) ;

Bu filmi taze taze izlediğim için kısacık anlatarak heba etmek istemiyorum. Bu sene oscar adayları arasında görme ihtimalimizin yüksek olduğu bir film. O sebeple uzun bir film anlatı yazımı bekleyin diyorum ;)




A STAR IS BORN / BİR YILDIZ DOĞUYOR (2018) ;

Lady Gaga'nın oyunculuk rüştünü ispat edip Bradley Cooper ile romantiklik sınırlarımızı zorladığı bir filmdi. Bir de Shallow şarkısını dilime pelesenk ettiler tabi ki... Konu olarak çok standart dışına çıkamasalar da sevdiğim filmler arasına girmeyi en romantiğinden hak etmişlerdir efenim ;)

DE  DIRIGENT / BİR KADIN ZAFERİ (2018) ;

Bu filmde en sevdiğim detay Christanne De Brujin 'di sanırım. Çakmak çakmak gözleriyle verdiği psikolojik savaşı o kadar güzel anlattı ki tüm film boyunca, aşık oldum diyebilirim ♥ Antonia Brico'nun yaşam öyküsünden esinlenilen film; 1920 lerin erkek egemen toplumunda  orkestra şefi olmak için savaşan bir kadının hikayesini anlatıyor. Kesinlikle seveceğiniz bir film ♥


Bu sene izlediğim Türk filmleri arasında favorilerim de bu filmler...

7. KOĞUŞTAKİ MUCİZE (2019) ;

Tüm sinema salonundakileri ağlayarak pardon böğürerek rahatsız ettiğim film olur kendileri.... Neyse ki ahali sessiz sessiz ağlamaya çalışıyordu da beni hoşgördüler :D Aras Bulut İynemli muhteşem performansıyla büyüledi büyülemesine de Ova karakteriyle Nisa Sofiya Aksongur 'da küçücük boyuyla ondan aşağı değildi. Bu senenin en duygusu bol filmiydi diyebilirim.

BİZİM İÇİN ŞAMPİYON (2018) ;

Ünlü jokey Halis Karataş'ın yaşam hikayesinden yola çıkılarak incelikli hazırlanmış bir senaryo. Başarı bir tarafta, aşk bir tarafta yanlarına da umut serpilmiş ve ortaya şahane bir seyirlik çıkmış. Farah Zeynep Abdullah fevkaladenin fevkiydi her zamanki gibi...


WHITNEY (2018)

Whitney Houston deyince hepimizin aklına Bodygoard filmi gelmiyor mu ♥ ölüp bitmiştim o filmi izlerken...
Efsane sesin hayatının anlatıldığı bir belgesel ve ben zihnimde / kalbimde onu müthiş zamanlarında bırakmışım hep. İçim ezildi izlerken... İbretlik bir hikaye... Hani bir laf vardır ya "hayatımı yazsam" ile başlayan.. Öyle bir hayat işte... Whitney'i seviyorsanız bu belgeseli de izleyin bence...

THE CHILDREN ACT / ÇOCUK YASASI (2017) ;

Ian McEwan'ın Çocuk Yasası kitabını bir çoğumuz keyifle okudu... Ben filme aktarılacağını ilk duyduğumda biraz arada kalmıştım ama bence iyi kotarmışlar. Kitabın çizgisinden çok da ayrılmadan net bir senaryoya oturtmuşlar. Adam karakterinde bence Fionn Whitehead şahaneydi. Ah cağnım çocuk dedim yine izlerken de... İzlemediyseniz izleyin efenim...

ON THE BASIS OF SEX / EŞİTLİK SAVAŞÇISI (2018) ;

Ruth Bader Ginsburg'un hayat hikayesiyle birlikte verdiği kadın hakları mücadelesini anlatan bir film... Güzel bir hikaye... Felicity Jones Ruth karakterinde oldukça başarılı... Bir kadının erkeklere karşı verdiği mücadeleyi izlemek hoşunuza gidecek eminim 👍

IF BEALE STREET COULD TALK / SOKAĞIN DİLİ OLSA (2018) ;

Regina King'e, Shearon performansıyla en iyi yardımcı kadın oyuncu heykelini kazandıran film 70 lerdeki Amerikan ırkçılığını iki aşık üzerine odaklanarak anlatmış. Çok da güzel anlatmış bence. Gayet duru bir anlatım ve o anlatımın inanılmaz gücü film boyunca devam etti... Ama beni en çok büyüleyen annenin Shearon'un gücü idi... Ailesini kanatlarının altına alarak gerçekleştirdiği savaş o kadar iyiydi ki... Bu performans için bile tekrar tekrar izlenir bu film 😉



FIRST MAN / AYDAKİ İLK İNSAN (2018) ;

Neil Armstrong'un aya gidişini konu alan film beklentilerimin altında olsa da keyifli bir izlemeydi. Bu hayatın altında bir dram olduğunu hiç tahmin etmezdim doğrusu. Konuya bireysel olarak baktığımda Armstrong beni oldukça şaşırttı diyebilirim.

CAN YOU EVER FORGİVE ME? / BENİ AFFEDEBİLİR MİSİN? (2018) ;

Mektup sahteciliği yapmaktan dolayı ün kazanmış bir yazar olan Lee Israel'in hayatının bu sahtecilik dönemini anlatıyor film. Genelde komedi türlerinde görmeye alıştığım cağnımm Melissa McCarthy beni bu performansıyla şaşırttı ama üzmedi... Jack (Richard E. Grant) ile kurduğu sıradışı dostluk seyr-i şahaneydi.... Hele Lee'nin alkolik, huysuz ve çaresiz görüntüsünün altında yaşadığı melankolikliği ayrı bir tattı bu filme dair... Azıcık durağanlığını dert etmezseniz keyifle izleyebileceğiniz bir film olur kendileri ♥

ROMA (2018) ;

Sessiz sakin bir film Roma ama sakinliğinin altında çok da duygusal bir film... Cleo (Yalitza Aparicio) beni mest etmişti bu filmde. Hele evin hanımı Sofia (Marina de Tavira) birbirlerine verdikleri destek takdire şayandı. Filmin en sevdiğim sahnesi afişe de yansıyan o sarılıştı. Tüm filmin duygularını toparlayıp orada sarmaladılar işte.... Sade ve yavaş anlatımdan sıkılmam diyorsanız bu filmi izlemenizi tavsiye ederim...

VICE (2018) ;

Filmimiz 2001-2009 yılları arasında Amerikan Başkan Yardımcılığı görevini yapan Dick Cheney'in hayatını anlatıyor. Biyografi tarzıyla birlikte hafiften belgeselliğe de  kaymış bir tarzı vardı. O dönemin ki ikiz kuleler saldırısının da o tarihlere denk geldiğini düşünürsek siyasetin bir nevi arka yüzünü de o dönem kişilerinin özel hayatına girerek göstermeye çalışmış. Ara ara sıkıldığımı söyleyebilirim ama bu tarzı sevenler için doğru seçenek olduğunu düşünüyorum.


MÜSLÜM (2018) ;

Bu filmi izlememek için çokça direndim. Tamam Timuçin Esen gibi çok sevdiğim bir insanı barındırıyordu ama dramlar kraliçesi olan bana bile çok sempatik gelmemişti bu durum. Ama ne oldu, tüm tükürdüklerimi yalayıp oturdum televizyonun başına ve bir güzel izledim. Ve evet dram dolu bir yaşam öyküsü daha fazla dramatize edilmeden anlatılmış. Tam kıvamında... Timuçin Esen'in şahane olduğunu söylememe gerek yok ama Zerrin Tekindor da efsane oynamış ♥

BABAM (2017) ;

Bu filmi tesadüfi olarak bulup izledim ve izleme nedenimin tek sebebi Çetin Tekindor'dur. Konu olarak belki biraz sıradan ki şöyle; sardalya konservesi yapan ufak bir işletme sahibi olan  Yusuf'un eşi vefat eder ve engelli oğlu Arif'le çaresizce başbaşa kalıyor. Bu arada aslında öğretmen olan ancak iş bulamadığı için fabrikada çalışmaya başlayan Feride yaşamlarına adeta sihirli bir değnekle dokunur gibi dokunuyor. Arif karakterini canlandıran Berker Güven şahane bir iş çıkartmış. Çetin Tekindor ile şahane bir uyum içindelerdi. Çok büyük bir beklenti içine girmeden izlerseniz sevebilme ihtimaliniz var.

HEDEFİM SENSİN (2018)

Bu filmi Oytun'a eşlik etmek için izlemeye başladım ama itiraf edeyim ki çok keyif aldım. Tam zamanıma denk gelmiş olsa ki çok da eğlendim. Ata Demirer'in tek tip tiplemesinden sıkılmıştım artık. Hoş bu filmde de çokça değişiklik yok amma ve-lakin kadro o kadar eğlenceli ki sevmemek elde değil filmi. Demet Akbağ ve Gonca Vuslateri uyumu bir harikaydı  ♥


HUSTLERS (2019) ;

Bir striptiz kulübünde çalışan bir grup kadın Amerika ekonomisinin çöküşünün ardından çeşitli yöntemlerle erkekleri soyup soğana çeviriyor. Başı sonu belli olan bir film. İşin gerçeği ben daha edepsiz bir film beklentisi içindeydim. Jennifer Lopez performansıyla Altın Küre yardımcı kadın oyuncu adaylığına girmeyi başardı. Sanırım Oscar adaylarına da yansıyacak bu durum. Evet performansı oldukça iyi. O seksi ve güzel tavrı bu filmde cuk oturmuş. Biraz daha cesur olsa imiş film çok daha başarılı olurmuş kanısındayım. Adaylıklar açıklandığında belki yine uzun uzun anlatırım bu filmi...

A SIMPLE FAVOR / KÜÇÜK BİR RİCA (2018)

Bir vlogger :)))) Evet Stephanie (Anna Kendrick) hem blog yazıyor hem de kanalı var. Bu ayrıntı için bile bu filmi izlerdim ben. Film orta şekerli ama eğlenceli... Mükemmel anne, mükemmel insan olarak görülen Stephanie'ye Emily (Blake Lively) bir gün  çocuğunu emanet eder ve ortalıktan kaybolur. Bizimki de kadının hayatına istemem yan cebime koy tavrıyla oturur ama bir yandan da bu kayboluşu çözmeye çalışır.  Hafif gizem ve komedi unsurları barındıran film keyifli bir çıtır çerez.

US / BİZ (2019) ;

Bu tarz filmleri sevmiyorum, tırsıyorum diyorum ama izledikten sonra da keyif alıyorum. Bu nasıl tezat arkadaş :)) Bir aile kendilerine tıpatıp benzeyen kişilerin saldırısına uğruyor ve onlardan kurtulmaya çalışıyor. Sonra bir yerlerden geçmişe bağlanıyor gibi gibi... Benim geliyor, ay dikkat çığrışlarıma kulak asmadan ev ahalisi keyifle izledi. Adelaide karakteriyle Lupita Nyong'o ya hayran kalmasam bu filmi izlemekte zorlanırdım. Kadın perfect ;) Meraklısına oldukça gerilimli bir film...


BIRD BOX / KAFES (2018) ;

Yine Oytun'un isteğiyle izlediğimiz bir film. Yine bir güç, bu sefer görmeye dayalı olarak kişinin zihnine girerek intihara sürüklüyor. Bir süre bir grup olarak izole yaşamayı becerebiliyorlar ama sonrasında Malorie (Sandra Bullock) iki çocuk eşliğinde daha güvenli bir yere ulaşmaya çalışacaktır. Tabi ki gözleri bağlı olarak... Bu tarzdan çok uzak olmama rağmen benim için daha gerilimsiz ve izlemesi kolay bir filmdi... Bazı soru işaretlerini yanıtlamaması bu filmin gerilerde kalmasına sbeptir listemde...

WIDOWS / DUL KADINLAR (2018)

Bir soygun sonrası kocalarını kaybeden bir grup kadın mecburi olarak bir soyguna karışıyor ve filmimiz bu minvalde ilerliyor. Bazı göze batan ayrıntılar olsa da filmde beni ters köşe yapan bazı ayrıntıların olması bu filmi ehh işte kategorisine almama sebeptir. Viola Davis her zaman baş tacımdır ama bu filmde ne yazık ki beni hayal kırıklığına uğrattı. Aksiyon severler için keyifli bir seyir seçeneği olabilir.

THE CURRENT WAR / ELEKTRİK SAVAŞLARI (2019) ;

Bu filmin konusunu bilmeyen yoktur sanırım. Edison ve Westinghouse arasındaki elektirk savaşını konu ediyor.  Filmle ilgili hayal kırıklığına uğrasam da bu belkide büyük beklentimin sebebiydi. Yine de bu filmden çok şey öğrendim. Mesela Edison'un sinemanın ilk mucidi olduğu gibi.. Tesla'ya çok fazla yer verilmemiş olması filmin bence diğer handikapı... Film erkek egemen bir senaryo altında toplanmış olması üzücü...


Bu filmler ise bu sene izlediğim filmler arasında maalesef en kötüleriydi. O sebeple canım hiçbir kelam etmek istemiyor. Ama şunu da söyleyeyim daha kötü filmlerde izledim. Bu senenin içinde yer almaları filmlerin şanssızlığı olabilir...



Gelelim dizilere...
Sıralamam aynen bu şekilde....
Killing Eve, Big Little Lies ve Room hakkındaki düşüncelerimi burada ayrıntılı şekilde yazmıştım.

You dizisi benim için oldukça keyifli bir seyirdi. Tüm bölümleri su gibi aktı. Yeni sezonunu sabırsızlıkla bekliyorum. Joe karakteri bir taraftan nefretle bir taraftan da büyük bir bağ ile sevdiklerimden. Çok tutarsızım hahahaaa :))) İzleyin pişman olmazsınız.

Masters of Sexes modern cinsel terapinin kurucu ve uygulayıcılarından William Masters ve Virginia Johnson'ın 60 lı yıllarda sebep oldukları cinsel devrim sürecini anlatıyor. Çevresinde olan kişilerin özel yaşam detaylarına da girince tam seyirlik olmuş. Öyle ailece izlenebilecek bir dizi değil. Favorim Virginia tabi ki... Kadının soğuk ama hırslı tavrına hayran kaldım. Tabi ki Dr. Masters ile olan tutarsız ilişkilerinin sonuçlarını da deli gibi merak ettim. Tavsiye ettiklerimden olur kendileri...