31 Ekim 2008

MUSTAFA

Mutlaka izlemelisiniz diyebileceğim, hatta film arşivinizde mutlaka olması gereken, belgeselden daha çok yorumlarla ruh katılmış soluksuz bir yapıt... Teşekkürler Can Dündar...

En yalın hali Mustafayla ilk defa karşılaştım, şaşırdım, duygulandım... Dünya tarafından başarısı alkışlanmış bir liderin hiç görmediğimiz bir yüzü vardı... Endişeleri, korkuları, hırsı ve en çok içime dokunan yalnızlığı... Yaşamının son dönemindeki günlerde oluşan ruh hali biraz abartılmış gibiydi ama kopuk değildi yine de... Hele müzikler apayrı bir güzellikteydi...

Ağladım... Gururlandım... Şükrettim...

Ancak en çok içimi ezen sinemadaki insanların hali oldu. Hiç mi coşkulanmadınız arkadaş... Hiç mi milli duygularınız kabarmadı... Hiç mi nereden geldik demediniz... Bu büyük bir başarı demediniz... Bırakın yöneteni, seslendireni orda bir tarih yazan, bugün bu koşullarda yaşamanızı sağlayan insan anlatıldı. Bu kadarmı tepkisiz olabilirsiniz arkadaş.... Pes dedim gerçekten... Filmin son sahneleri ve insanlar kıpırdanmaya başladı... Işıklar yansa da kaçsak modundalar. Bir alkış çokmu geldi dedim... Elleriniz acımalıydı alkışlamaktan oysa...

Kentimin insanı bir kez daha ruhsuzluğunu gösterdi dedim... Marşları benimle birlikte söylemelerini bekledim... Ama dudak kıpırdaması bile yoktu... Üzüldüm...


Sinema sonrası doca, gül ve fatihle birlikte biraz yürüyüş ve çay keyfi yaptık. Biraz ondan biraz bundan derken ılık bir sonbahar akşamının tadını çıkardık...

Eve geldiğimde direk puzzle ın başında buldum kendimi... Eeee son günler Oytunsuz... Kolaylamak lazım :)))) Bu puzzle ın bana kastı var bu arada. Ne zaman uykum gelip artık yatıyım desem parçalar peşpeşe çıkıyor ortaya ve uykusuz kalıyorum :)))) Parçalar lütfen ilk dakikalarda çıkıverin ortaya... Lütfen rica ediyorum.... Beni zor kullanmaya mecbur etmeyin :)))) hahhaaaa












28 Ekim 2008

29 EKİM CUMHURİYET BAYRAMIMIZ KUTLU OLSUN


Yarın Cumhuriyetimizin ilan edilişinin 85. yılı...
Ne kadar sansürlü, çetelerle dolu, engenekon davasının ayyuka çıktığı bir dönemde olsak da ben Atatürk çocuğuyum... Atatürkçü bir anne ve babanın evladıyım... Çocuğumda Atatürk çocuğu olmaya devam edecek...
Bizler büyük bir nesilin evladlarıyız... Bu vatan bizim ve bizim olmaya devam edecek...
Fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür bireyleriz biz... Oğlum da bu eğitimle büyüyecek... Atatürk ilke ve inkılaplarından ayrılmayarak...
Annem gibi, babam gibi, benim gibi, her Türk vatandaşının olması gerektiği gibi Andımızı okuyarak büyüyecek... Hiç yorulmadan... Hiç usanmadan...
"Türküm, doğruyum, çalışkanım,
Yasam; küçüklerimi korumak, büyüklerimi saymak, yurdumu, milletimi özümden çok sevmektir. ülküm; yükselmek, ileri gitmektir. Varlığım türk varlığına armağan olsun.
Ey bugünümüzü sağlayan, Ulu Atatürk! Açtığın yolda, kurduğun ülküde, gösterdiğin amaçta hiç durmadan yürüyeceğime ant içerim.
Ne mutlu türküm diyene!"
Cumhuriyet bayramımız kutlu olsun.....

27 Ekim 2008

YUPPPİİİİİ ve TEKRAR HAYAL KIRIKLIĞI



Bir anda giriverdim.
Yasa delici programmı çalışıyor dedim yooo çalışmıyor.
Eeeee nasıl girdim ben o zaman dedim....
Halbuki alışmıştım o koskocaman puntolu kırmızı yazıya...
Neden açıldı, niçin açıldı bilmiyorum ama gerçekten açıldı hahaaaa...
Topu topu 10 günlük blogger kullanıcısıyken ben bu kadar sevindiysem bu duruma eskiler ne kadar sevinecektir tahmin bile edemiyorum :))
PC: Şu anda sadece bloglar görüntülenebiliyor. Kayıt yapmak için yine program kullanmak zorunda kaldım. Ama olsun buda bir gelişmedir.
BİRDEN BİRŞEYLER OLDU VE AYNI SONUÇ. YİNE MAHKEME KARARI ÇIKIYOR BLOG GÖRÜNTÜLEMELERİNDE. NE OLURDU SANKİ DÜZELSEYDİ... UĞRAŞMAYA DEVAM :(

HAYDİ İMZAYA



Ben blogumdan yazabiliyorum kısa bir program indirerek. Güvenli bir yol, denendi ve onaylandı tarafımdan :)))

ultrareach.com.

Sırf girebiliyorum diye de durmamak lazım tabii ki. Sabah gözlerimi açtığımdan itibaren internette dolaşıyorum kim ne yapmış diye. Herkes kendine göre bir çözüm bulmuş. Ve de imza kampanyaları başlatılmış.


haydi imza kampanyalarına

http://www.bloghareketgunu.com/imza/bloguma-dokunma/index.php

http://blogspotacilsin.wordpress.com/

25 Ekim 2008

SANSÜR

Dün itibarı ile blogger ve tüm alt kullanıcı bloglarının yayını mahkeme kararınca durduruldu. Tam da ben bu blog işine ısınırken :(
İnterneti kurcalaya kurcalaya blogger a girmeyi başardım hahaaaa:) Fena halde internet canavarıyım canım...
Blog sahipleri büyük bir panik içinde hepsi wordpress'e yöneldi tabi bende ama bloggerin tadı yok gibi sanki. En kısa zamanda açılacağını ümit ediyorum.
Ben burdan yazmaya devam edeceğim indirdiğim program sayesinde. İlk amaç kardeşimle paylaşmaktı nede olsa...

oytunca.wordpress.com

24 Ekim 2008

TEBRİK EDİN BENİ :))

Bütün bir yaz boyunca boş boş oturan kim... BEN!

Oytun'un yazlıktan gelmesine 1 hafta kala 1500 parçalık puzzle yapmak için salona yayılmaya kalkan kim... BEN!

Eeeeeee o zaman bu cesareti gösteren bana bir alkış değil mi?
İnşallah parçalar kaybolmadan bitireceğim ben bu işi hahaaaa:)))

22 Ekim 2008

Koşuşturmacalardan ihmal ettiğim şeyler vardı. Uzun süreden beri gidilmek istenen yerler, yapılmayı bekleyen uğraşlar, bize gelmeyi bekleyen arkadaşlar... Uzun süredir evet bu hafta dediğim ama hiç o haftanın gelmediğini görerek yaşanan günler... Hani gitmişsin gitmişsin ama dönüp baktığında bir arpa boyu bile gitmediğini görme durumu :))) Bu hafta öyle olmasın istedim ve bir yerlerden başla hadi dedim kendi kendime...

İşle ilgili telefonlarla koyulaşan sohbetler sonrasında görüşmeliyiz sonucunu çıkardığımız ve yaklaşık 1 sene önce görüşmeye başladığımız ama aynı frekansı yakalayarak sanki çoooook eskiden beri varmış gibi hissetiğim sevgili Şenay'cığım vardı dün akşam bizde. Koca şehir dışında seyahatte. İki kişilik bir kızlar oturumu tadında bir gece.... Bir önceki günden cici mamalar pişirdim büyük bir ahçı edasında ve kendimle gurur duydum gecenin sonunda yine... Ben bu işi biliyorum der gibi dolaştım gecenin bir yarısında evde... İnternette gezinirken gördüğüm ve yapmalıyım mutlaka dediğim "kabak sandalı" nı pişirdim arkadaşıma özel. Kıvamınıda tutturmuşum ki güzel bir yemek yedik, sohbetimizle daha da güzel olan soframızda. Ordan burdan şurdan, yemek, çay, kahve derken gece 1 i boylamışız farkına varmadan... Sohbetler yaşananlardan, krizlerden, güldüreninden biraz da düşündüreninden...

Gecenin sonunda verdiğim karar evet hayatı ertelememek, mazeretler yaratmamak lazımmış...

PC: Çok güzel bir sofram vardı dün gece ama ne yazık ki makinamın pili bitmiş ve şarjı ofiste kalmış. Kareleyemedim bu sefer güzel anları. Ama olsun tekrarı olacak elbet. :)))

20 Ekim 2008

NELER YAPTIK NELER

Bu hafta sonu bomba gibi geçti diyebilirim. Kendimizi dağlara, taşlara verdik Oytun maskarasıyla :)) Pazar sabahı Zeytinli deresinden başladık gezmeye, deredeki ördekleri izledik, bahçelerden çiçek topladık, mandalina topladık ve afiyetle yedik, balıklara ekmek attık... Doğa ile iç içeydik anlıyacağınız...



Ama işin en komik kısmını pazarda yaşadık. Dönüş güzergahımızı pazarın içinden yapıyorduk ki Oytun'un balık kokusu geliyor anne demesiyle ben ne yaptım diyerek hemen farklı bir yöne yöneldim ama nafileydi :))) Bir kere balık kokusunu duydu Oytun dururmu? Burda burda diyerek kendimi bir balık tezgahının önüne çekilmiş halde buldum. Benim şaşkın oğlumu anneannen almış oğlum diye vazgeçirmeye çalıştıysamda balıkçıyla bizimki sohbete daldı ve balıkçıdan çingenelikle bir tane ufak balık kaptı :))))) Balık gezdirecekmiş !!!!! Hay allahım bu nasıl olacak derken balık elinde pazarda yürümeye başladık. Haliyle tezgahlardan, insanlardan binbir çeşit laf atmalar... Bu balığı bana ver diyenler, bu balığı nasıl pişireceksin diyenler, aaaaa çocuğa bak diyenler, bazı çocukların Oytunun elindeki balığı görünce ıyyyy diye kaçışmaları.... İnatla Oytunun laf yetiştirme çabaları... Karizma yerle bir bizdeki hahahaaaa:)))) Eve nasıl attım kendimi bilemedim. En kötü kısmı ise üzerimize sinen balık kokusu :)))) Tabiiki soluğu banyoda aldık...





Bu arada anneme göre gaddarlık, bana göre öğrenmesi gereken şeyler kapsamına giren ortak akşam bulaşığı yıkama faslımızı da unutmamak lazım... Çok eğlenceliydi ama anneannesi kıyamadı torununa :)))) Bu kadar küçük çocuğa yaptırılırmıymış? Ne varki bunda annesi yıkadı oğlu duruladı hahhaaaaa:))))



Dolu dolu ve bol kahkahalı bir hafta sonuydu bizimkisi... Anneannesiyle burun yemeceleride tam üstüne artık karın ağrıtanındı... Oytun küçüklüğünden beri annemle elleriyle burunlarından makas alıp ağızlarına atıyormuş gibi yapıp tü tütüüü mmmm acıymış derler; yada yanaklarından makas alıp tadına da hmmmmm tatlı tatlı derler :)))) Tekrar tekrar sıkıcı bir durumdur aslında bu ama oğluşum çok eğlenir her seferinde ve bu saatler sürer. Dün akşamda bunun tekrarı vardı... Kucak kucağa acı tatlı derken Oytun her seferinde tütüüttüüü diyip sözde numaradan tükürmeleri esnasında bende yarabbi şükür durumları oluştu... Annişimde durumu anlasın diye aynısını Oytuna yaptı hahaha:))) Meğerse bizimki teyzesi gibi huyluymuş bu konudaaa:)))) Yüzünü saklamaya çalışarak kenara çekilmeler, acayip yüz mimikleri ve sonunda beni işaret edip anneme yap moduna girdi edepsiz :))))) Şekilden şekile girdi ve bizi de güldürmekten kırdı geçirdi. İnatçılığı gibi huyluluğu konusun da da teyzesine çektiği tescillendi hahahaaaa:)))

16 Ekim 2008

YAMAÇ'LI BİR GECE


Bir çocuk bu kadarmı güzel üzüm yer.... Ağzının içine tamamını tıkıştırarak, hatta parmaklarını bile yemek suretinde bir güzel üzüm yedi... Annişimiz Gül ortalık kirlenmesin diye tedbirli davranmaya çalışarak oturarak yemesini istedi ama bizim bücürük ayakta yemeliydi ve bu konuda ısrarlıydı :))) İstediği olmayınca yada engellendiği zaman bir timsah gözyaşı döküyor ki sormayın. Gözünde bir damla yaş yok ama maşallah bol bol yaygara :)))
Dün akşam bizdeydiler ama altın top dedikleri şey gerçekten doğruymuş; dün hiç sohbet edemedik. Tek konu ve ilgi odağı Yamaç bücürüğüydü. Eskiden olsa özellikle gül ve ben nasıl kaynatırdık :))) Kulağı çınlamayan kimse kalmazdı herhalde... Yamaç sayesinde herkes rahat etti; kimsenin yüzü yanmadı, kulağı çınlamadı hahahaaa:))
Oytun geldiği zaman yine bekliyoruz sevgili Yamaç... Çünkü oğlum seninle oynamayı çok seviyor...

15 Ekim 2008

HAFTA İÇİ KAÇAMAĞI


Dün gece kaçamak yaptık!!!! En güzelinden, en hasret gidericisinden, en gülümseteninden, enlerin eni yani :)))) Koca telefon açtı gidelim mi dedi bende bir anlık düşünme (ki bugün akşam 4 günlüğüne yatılı seyahate gidiyor ve hafta sonu evle ilgilendiğim için çamaşır ve ütü hafta içine kaldı, yetişir mi düşüncesi) sonucu sadece seyahatin lafı çıktı ağzımdan. Koca ayarlarız diyince atladım hemen ne zaman diye :)))) Bu gezmeye atlama konusunda pek bir başarılıyımdır zaten heheeee... İş çıkışı bindik arabaya istikamettt YAZLIIKKKK!!! Saat 20:15 gibi ordaydık Oytun'un marketli evinde :)) Yanlış anlaşılmasın sakın evin kenarında bucağında altında üstünde bilumum yerinde market falan yok ama ne hikmetse bu yaz oytun yazlığın adını marketli ev koydu. Gökçe, annem ve ben birbirimizin suratına soru işaretleri ile bakarak anlam vermeye çalıştık ama nafile oytuna akıl fikir erer mi hiç :)))

Bizi görünce bir atlama, bir zıplama, öpüşmece, sarılmaca.... Bütün gece sevinç nidaları :))) Mutlu mesut bahtiyardık hepimiz anlıyacağınız...

Sabah mışıl mışıl uyuyordu biz evden çıkarken. Öptüm, kokladım, sevdim minişimi... Hafta sonu yanındayım diye fısıldadım kulağına....

14 Ekim 2008

KARTPOSTAL TADINDA





Teyzemiz bir fotoğrafımızı kartpostal tadında düzenlemiş. Ellerin dert görmesin bitanem... 10 üzerinden 100 bizden sana :)

NOT: Kakılmış güncesi :)

yer : Mutfak

başlangıç: 20:00

bitiş : 23:50

etki : Kol ağrısına eklenen bel ağrısı

sonuç : Işıl ışıl, hijyenik, düzenli bir mutfak

Uzun süre bu dip köşe temizlik beni idare eder ve yaşasın Oytun geldiğinde onunla daha fazla vakit geçirebilirim :)))

13 Ekim 2008

HAFTA SONUNDAN SEÇMELER

Bu hafta sonum tam bir felaketti diyebilirim. Normal şartlarda oğlum anneannesiyle yazlıkta olması nedeni ile her hafta sonu yazlığa gidiyorum. Bu hafta sonu gitmesemde evimi mi temizlesem düşüncesi ile ikileme düştüm ve sevgili anneciğimde hadi biz gelmeden evini temizle sen demesiyle gitmemeye karar verdim. Ancak inanılmaz bir suçluluk duygusu kaplayıverdi içimi. Cumartesi akşamından itibaren yapılacak işleri varmıydı, minik böceğim ne yapmıştır şimdi, ama işlerimide halletmem lazımdı, Oytun mızıldandımı acaba gibi bir sürü düşünceyle savaştım durdum. Ve sabah bingooooo...
İlk telefonlaşmamızda Oytun başladı
*Anneeee işin bitmedi mi?
*Anneeee işini çabuk bitir
*Hava kararmadan gel anneeee
Ve ben suçluluk duyguma biraz daha ekleyerek biraz da gaflete düşerek tamam oğlum geleceğim gibi bir cümle çıktı ağzımdan.
Öğle seansımızı ucuz atlattık ki oğluşum bu sefer teyzesi gökçe'ye takmıştı :)
*Anneeee Gökçe'yi karşılamaya git
*Anneeee Gökçe'ye selam söyle, onu çiçekler çoook seviyorum
*Anne anneanneminde selamını söyle Gökçe'ye
Gökçe ile neden beraber olduğumuzu düşündüğü hala bir muamma, anlaşılamadı henüz :)))
Ve akşam seansında oytundan kurşun gibi cümleler geldi...
*Anneee hava karardı sen hala gelmedin (Burdan çıkartılacak ders Oytunu kandırmak için bir daha asla anlamsız cümleler kurma, zira unutmuyor)
*Anneee çabuk gel
Bende bir eveleme sormayın gitsin. Neyseki işi tatlıya bağlayarak kapattık telefonu. Obana dünyalar çoookkk seviyorum seni dedi bende ona bende seni dünyalar çok seviyorum dedim, gülüştük, iyi geceler dedik, kendine iyi bak dedim ondanda büyümüş de küçülmüş bir karşılık
*Merak etme anne ben kendime bakıyorum :)))
Çok alem oldu bu çocuk artık...
Tüm bu konuşma zincirleri arasında kendimi kakılmışlığa vererek camlarımı sildim, perdelerimi yıkadım, ütüledim, evimi iğneden ipliğe temizlemeye verdim kendimi :))) Tabiki bittimi HAYIR..... Hafta içine sarkan mutfak dolapları ve salon vitrin içleri.... Zira akşam saat 10 du ve artık sağ kolum hissetmiyordu. Nasıl bir can havliyle yaptıysam işleri... Kolumun ağrısından bütün gece uyuyamadım ve hala ağrım var :))) Bütün gece beynimde aynı cümle... " Gitmez misin oğlunun yanına, al sana ceza. Allahın sopası yokki kafana kafana vursun" Ne alakası varsa kolumdaki ağrıyı yaptığım işlere değilde oğluşuma gitmemenin sonucunda verilen bir ceza gibi algıladım durdum. Oğlum gibi ben de bir alemim değil mi?:))))
Hafta sonu bu kadar mı? Tabii ki hayır... Birde yemek meselesi var... Orjinalini hiç denemediğim için uydurmaca yapılan bir köfte çorbası... Ama çıkan sonuç bir harika. Kendimle gurur duydum bu karmaşanın arasında. Nasıl yaptığıma gelince... Minik köfteler annem tarafından daha önce hazırlanmış ve dondurucuya atılmıştı. Yani köfte yapılışı uydurmaca değil en hakiki ve en lezzetlisinden :))) Domates rendelendi, kavruldu, içine su, köfte, bezelye, küp küp doğranmış havuç ve patates atıldı, kaynadıktan sonra yumurta sarısı ve çok az unla terbiye edildi ve kısık ateşte biraz bekletildi... Ve çıkan sonuç :))))


10 Ekim 2008

MİNİŞ İKİZLER YİĞİT VE YAVUZ

4 ay önce eski iş arkadaşım Perihan'ın ikiz bebekleri dünyaya gelmişti. Çok istememe rağmen koşuşturmacalarımdan ve birazda ihmalimden bir türlü fırsat bulup da bebekleri görmeye gidememiştim. Aslında oğluşumla birlikte gitmeyi çok istiyordum ama kısmet değilmiş... Nihayet dün akşam biraz yüzüm kızararak da olsa bebekleri görmeye gittim...


Şirinmi şirin, güzel mi güzel 2 tane bıcırık... O kadar güzeller ki... Mis gibi kokuyorlar... Bebek kokulu bir evdeydim yani dün akşam... Yavuz ve Yiğit bana nispet yaparcasına bütün bir akşam uyudular. Sanki geç kaldın bu kadarla yetin der gibiydiler :))) Onların inatlarına rağmen bende inat ederek uyurken sevdim onları... Buda benim inadım dedim içimden hahahaaa:))


Perihan ve Selim çok özenmişler doğum sonrası... Bebek şekerlerinden, biblolarından verdiler. Güzel bir gece geçirdim kısacası...


Yiğit ve Yavuzlu geceden görsel anılar ve burnumda kokularıyla döndüm eve...



9 Ekim 2008

BİRİCİKLERİM....

Bloğumdaki başlangıcımın çok özel olmasını istedim. Buda ancak bitanelerimle, en değerlilerimle, beni ben yapanlarla olabilir ancak... Sevgili ailem tabiiki...
Ailemizin temel taşı, atası sevgili babam... Çok kısa bir süre önce kaybettiğimiz, ama yokluğunu bir asır gibi hissetiğimiz babam... Seni çok seviyor ve özlüyoruz babam... Yanımızdasın, yanındayız...




Annem.... Dünyalar güzelim.... Evimizin sultanı.... Sen olmasaydın ne yapardık bilmiyorum... İyi ki varsın...





Evimizin minikliğini Oytun'a kaptıran ikinci miniğimiz... Evimizin cadısı, çok bilmişi :) Kilometrelerce uzakta olmasına rağmen hala herşeyimize yetişen, fedakar kardeşim benim... Sensiz asla olmazdı...



Biricik oğlum Oytun'um... Duyguların en güzelini tattıran yegane varlığım... Afacan, bücür, sevimli, şımarık, yakışıklım benim... İnci tanem...





Ve hayat arkadaşım, eşim... Ağır abi görüntülü iyi yürekli docam... Evimizin 1 numaralı gurmesi :)))



Sizlersiz ne yapardım hiç bilmiyorum.... Yaşamımda olduğunuz , bana değer kattığınız ve ben olduğumu sağladığınız için binlerce teşekkürler... Hepinizi çok seviyorum...