28 Ocak 2022

2021'de Okuduklarım

Ocak bitmeden şu izlediklerim/okuduklarım yazılarını bitirmenin bahtiyarlığındayım desem ♥

Bu blog benim için aynı zamanda arşiv niteliğinde çünkü. Zaman zaman geri dönüp bunu mu düşünmüşüm o dönemde demek hoşuma gidiyor. 

Eskiden daha çok yazardım, yazacak çok şeyim olurdu. Ama sanki yazacak bir şey bulamıyorum şimdilerde. Günler birbirinin tekrarı sanki. Pandemi sebebiyle çok da farklı şeyler yapmıyorum belki de o sebeple yazacak şey bulamıyorum lakin bu sene bugün de sabah oldu işte yazılarımla sizleri sıkmayı hayal ediyorum hahahahaaa :)) Hayal ediyorum ama icra etmek konusunda sınıfta kalabilirim :P
Hayırlısı...

Şimdi okuduğum kitaplara geçeyim. 
Üzerinde çok bıdı bıdı etmeden şöyle bir toplu bakış atacağım... 


Bu sene 21 adet kitap okuyabilmişim. Senelerdir hedeflediğim 35 kitap okuyacağım hayalime oldukça uzak kalmışım ama olsun. 
Bu sene de 35 i hedef belirledim :) Bir gün başaracağım ♥


Bu sene okuduğum en ince kitap 59, en kalın kitap da 519 sayfa imiş.



Senenin favori kitapları sanırım Napoli Romanları Serisi oldu. 
Elena ve Lila'nın inişli çıkışlı ilişkileri ve o İtalyan mahallesi beni çok etkiledi...



Tabii ki birbirinden güzel Nermin Yıldırım kitaplarına haksızlık etmeyeyim. 
Bu sene okumadığım tüm kitaplarını okumak niyetindeydim ancak bitiremedim hepsini...
Bitirmek istemedim de sanki...
Okuma alışkanlığımı yitirdiğimde sevdiğim yazarlar beni tekrar alışkanlığıma dönmek konusunda yardımcı oluyorlar çünkü...

Yorumlarını okumak isterseniz;

Rüyalar Anlatılmaz 👉 burada
Unutma Beni Apartmanı 👉 burada

Saklı Bahçeler Haritası'nı yorumu ise uzun zamandır taslaklarda altıçizililerimi tamamlamamı bekliyor. Mutlaka bir gün yayınlarım...

Diğer kitapları beğeni dereceme göre sıralamadım.
Filmlerde, dizilerde bunu yapabiliyorum ancak kitaplarda bu iş çok zor :)
Çoğu kitabımın yorumunu yayınlamışım ama bir çoğu hala taslaklarda bekliyor. Bir ara onları da tamamlar yayınlarım inşallah, maşallah :)))



Bir Ömür Nasıl Yaşanır 👉 yorumum burada
Doktor Ox'un Deneyi 👉 burada
Bir Pezevengin Notları 👉 burada 
Volvo Kamyonlar ve Bildiğimiz Dünyanın Sonu 👉 burada
Lilith 👉 burada


Mutlu hafta sonları ♥



26 Ocak 2022

2021'de İzlediklerim / Diziler

Geçen seneye oranla diziler çok verimli geçmedi bu sene. 
Sanırım evden çalıştığım için daha çok izleyebilmiştim. Yine de genel olarak baktığımda keyifli yapımlar izlemişim.

Dizilerimi de yerli ve yabancı olarak ikiye ayırıp değerlendireceğim. Böylesi bir sıralama bu sene daha kolayıma geldi :)

YABANCI DİZİLER

Bu seneki favori dizim;


LUCİFER (2016-2021)
 
Senelerdir ismini duyarım, okurum ama en ufak bir merakım olmamıştı kendisine. Tamamen boşluktan başladım, sevmezsem bırakırım modundaydım. Toplamda 6 sezon ve 93 bölümden oluştuğunu düşünürsek benim için oldukça uzun soluklu bir diziydi.

Dizinin konusunu kısaca anlatmak gerekirse; şeytanımız Lucifer (Tom Ellis) bir gün cehennemi yönetmekten sıkılıyor ve Los Angeles'a gelerek Lux adında bir gece kulübünü işletmeye başlıyor. Gayet ışıltılı ve lüks bir hayat. Yolu dedektif Chloe Decker (Lauren German) ile kesiştikten sonra bir yandan dedektife suçluları yakalama konusunda yardımcı olduğu gibi bir yandan da ailevi meselelerini çözmeye çalışıyor. Neden ailevi meseleler diyecek olursak onu bu hayatında ne tanrı ne de diğer kardeşleri olan melekler hiç rahat bırakmıyor.

İlk başlarda aslında çok sarmadı dizi. Sanki her bölüm birbirinin tekrarı gibiydi ama çıtır çerez olması sebebiyle devam ettim. Sonradan sonradan Lucifer'la birlikte çok eğlendim ve peş peşe bölümleri sıraladım. Sanırım melekler arası hesaplaşmalar ve Lucifer'ın bencilliği beni bu diziye bağladı. Adam öyle bir egoda ki her şeyi kendine yontuyor bir şekilde. Hele son sezonda Tanrının da dünyaya gelip emekliliğe ön giriş yapması son derece eğlenceliydi. İronisi bol, keyifli bir diziydi. Sanırım çoğunluğunuz izledi bu diziyi ama hâlâ izlemeyen varsa naçizane tavsiyemdir efenim 💗


2. grup her zamanki gibi favorileştiremesem de sevdiğim dizilerden oluşuyor;


LUPIN (2021-....)

Henüz 2 sezon yayınlanmış durumda ancak ben sadece ilk sezonunu izleyebildim henüz. İlk sezon da 5 bölümden oluşuyor. 

Assane Diop (Omer Sy) 'un babası işlemediği bir suçtan dolayı suçlanıp hapse girince intihar eder ve bu olaydan çok etkilenir. Babasının kendisine hediye ettiği Arsene Lupin maceralarının anlatıldığı kitaptan çok etkilenir ve kitap babasının intikamını almak için ilham kaynağı olur. Nur topu gibi kibar bir hırsızımız olur anlayacağınız. Kendisini de Lupin olarak tanıtacaktır zaten.

Dizimiz ise 25 yıl sonra tam da bu intikam olayının gerçekleştiği kolye hırsızlığında başlıyor. Oldukça sürükleyici, zaman zaman Assane'in çocukluğuna dönerek neden ve sonuç ilişkisi kurarak ilerliyor. Tam da vay işler çözülüyor dediğimiz noktada yine arap saçına dönerek bir ön final yapmışlar. 2. sezon diye tanıtılan ve anladığım kadarıyla aslında 10 bölümlük 1 sezon, ikiye bölünerek verilmiş. Ve ben ilk yarıda gerçekten yarım kalmışlık hissiyle elim böğrümde kalakaldım. 2. sezon senenin son dönemlerinde yayınlansa da hâlihazırda izleyebilmiş değilim. İzlemediyseniz mutlaka bu diziye şans verin derim. 

DEAD TO ME (2019-....)

10 ar bölümlük 2 sezon yayınlanmış durumda ve final sezonunun da 2022 senesinde yayınlanacağı söyleniyor. 

Jen (Christine Applegate) kocasını bir trafik kazasında kaybeder ancak kocasına çarpan kişi kaçmıştır. Bu durumu atlatamayan Jen bir terapi grubuna katılır ve orada Judy (Linda Cardellini)ile tanışır ve kurdukları arkadaşlık Jen'e ve çocuklarına çok iyi gelir. Ancak Judy'nin Jen'e söylemediği bazı sırları vardır. Dizinin konusunu böyle özetleyebilirim sanırım.

Komedi ve gizem öğelerinin birleştiği bu diziyi izlemek benim için çok keyifliydi. Birbirinden tamamen farklı 2 kadın karakterin dostlukları çok eğlenceliydi. Bir de başlarına gelen binbir çeşit olayla baş etme şekilleri de diziye sürükleyicilik katmış diyebiliriz. Final sezonunu sabırsızlıkla bekliyorum diyebilirim 💗


3. grup dizilerim ise yine severek izlediğim ancak ummak ve bulmak konusunda beni biraz hayal kırıklığına uğratan dizilerden oluşuyor.


YOU (2018-....) 3. SEZON

2 sezonunu da geçtiğimiz senelerde keyifle izlediğim dizi yavaş yavaş kabak tadı vermeye başladı sanırım. 2. sezon hafif bir ilk sezon tekrarı olsa da yine de sarılmıştım kendisine ama Joe (Penn Badgley) 3. sezonda da aynı sapkınlıklarına devam edince ehhh dememek insanın elinde değil. 

Bu sezondaki tek fark Love (Victoria Pedretti) 'ın da en az Joe kadar psikopat olması ve konunun iki odak noktası oluşturarak  ilerlemesi. Hatta bu sezon Joe'nun önüne bile geçtiğini söyleyebilirim.

Joe, Love ile çocuklu ve mutlu olarak evliliğini sürdürürken çiftimiz yine aksiyondan aksiyona koşuyorlar ve yine bu yapmış oldukları çeşitli olayların üzerini örtme peşindeler. Ve bingoooo.... Joe yeni bir saplantı buldu kendine; Marienne (Tati Gabrielle)... Ve sanırım 4. sezonun da konusu belli oldu. Lütfen ya artık final yapsın bu dizi ya da yeni sezonunda beni şaşırtmaya devam etsin hissiyatındayım.


MY BRILLIANT FRIEND (2018-....)

Geçtiğimiz sene Napoli romanları serisini severek okuyunca dizisini de izlemek bana farz olmuştu. Kitabın peşinden hemen 8 er bölümlük 2 sezonunu peş peşe yuttum diyebilirim. 3. sezonun da uzun süredir yayınlanması bekleniyor ancak pandemi sebebiyle sekteye uğradı sanırım.

Dizi birebir kitabın yolundan gitmiş ve görüntü yönetimi açısından da kusursuz bir iş çıkartmış. O fakir İtalyan kasabasını inanılmaz güzel yansıtmışlar. Elena ve Lila'nın çocukluk oyuncuları da şahane olmakla birlikte genç kızlıklarına hayat veren Margherita Mazzucco ve Gaia Girace tam karakterlere cuk oturmuş diyebilirim. 

Diziyi her ne kadar sevsem de bu bölümde yer almasının tek sebebi kitapla daha fazla duygusal bağ kurmuş olmam. Peş peşe izlemiş olmamın negatifliği de olabilir bu.  Hakkını yemiş olabilirim ama hissiyatım böyle ne yazık ki....


4. gruba düşen dizi ise bu senenin vasatı benim için...



WHAT / IF (2019)

Dizimiz 10 sezonluk tek sezondan oluşuyor. 

Anne Montgomery (Renee Zellweger) başarılı ve zengin bir iş kadınıdır. Lisa (Jane Levy) ise birçok hastalığı iyi gelebilecek bir tedavi üzerinde çalışmaktadır ve şirketinin bir yatırımcıya ihtiyacı vardır. Bu konuda bir çok yatırımcıyla görüşmüş ancak sonuç alamamıştır. Tam da bu konudaki inancını yitirdiği sırada Anne Montgomery ile tanışır ve hayatının şansına sahip olur. Anne'nin sadece bir şartı vardır. Bu yatırım desteği karşısında eşi Sean ile birlikte bir gece geçirmek istediğini ve bu geceyle ilgili hiçbir şekilde bilgi sahibi olmayacağı şartını öne sürer. Bir nevi Lisa'nın şirketi için nasıl bir fedakarlıkta bulanacağını ölçmek istemektedir.

Bu diziyi izlememin en büyük nedeni Renee Zellweger dir. Ancak beni hayal kırıklığına uğrattığını söyleyebilirim bu diziyle. Konu belki daha iyi işlense daha iyi olabilirdi ancak oyunculuklar çok havada kalmış hissiyatını verdi bana. Ve işin gerçek tarafı sosyal medyada bu diziyi neden bu kadar abarttıklarını da anlamadım. Benim için kötü bir seyirdi...


YERLİ DİZİLER

Hepi topu 3 yerli dizi izlemişim 2021 de. Benim için oldukça az olmuş ama sebebini bilemedim :)

Bu seneki favori yerli dizilerim;



50 M2 (2021)

Tek sezon ve 8 bölümden oluşuyor. Aslında devamı gelecek gibiydi ama nedense Netflix iptal etmiş 2. sezonu. Şansıma küseyim :/

Ailesi öldürülen, ailesini öldüren kişi tarafından da sahiplenilip büyütülen bir çocuk Gölge (Engin Öztürk). İsminden de anlaşılacağı gibi kimliği yok, geçmişi yok ve babası gibi gördüğü kişi tarafından kirli işleri için kullanılan bir maşa Gölge... Ve ilk sahne tataaaammmm Gölge geçmişindeki bazı gerçekleri sorgularken vuruluyor ve kendini bir mahallenin küçük terzisine atıyor. Hikayemizde bir mahalle dizisine dönüşüyor. Gölge bir taraftan ölen terzinin oğlu sanılarak mahalle tarafından sahipleniliyor, bir taraftan da Gölge kendini bulmaya çalışıyor. Tabi ki mahallenin de bir nevi kurtarıcısı oluyor.

Konu klişe, ancak absürt  komedi kıvamı doğru tutturulan keyifli bir seyir. 

Sosyal medyada izlediğim kadarıyla bu diziye bayılan da çok, vasat diyen de çok. Ben ilk kısıma giriyorum. Sanırım "Leyla ile Mecnun" severlere o tarzı hatırlatan bir dizi olduğu için sarıldık bu kadar kendisine. Ve öyle bir yerde bitti ki devamı gelecek dedik ancak 2. sezonu nedenini bilemediğim bir sebeple iptal edildi. Üzüldüm işin açıkçası ama yapacak bir şey yok.

Oyunculukları şahane, kısa, hafif komik, 90lar komşuluk yapısını anımsatan bu diziyi bence izleyin, aman klişe bir konuymuş diye söylenmeyin ama :)))))

FATMA (2021-....)

2. sezonunun çekimlerine başlanacağının haberinin duyurulduğu dizinin ilk sezonu 6 bölümden oluşuyor.

Bir taraftan kocasını arayan Fatma (Burcu Biricik)'nın istemeden işlediği bir cinayetle nasıl bir seri katile dönüştüğünü izliyoruz dizide. Fatma psikolojik travmaları olan sosyopat bir kadın mı yoksa intikam peşine düşmüş yaralı bir anne mi tam karar veremesem de Burcu Biricik'in şahane bir performans sergilediği aşikâr... Kadından bir an bile gözlerimi ayırmadım desem yalan olmaz.

Kurguda zaman zaman bazı tutarsızlıklar olsa da sürükleyici bir 6 bölümdü. Oyunculuklar tam kıvamındaydı gibi gibi... 

İzlemediyseniz, izleyin bence. Pişman olmazsınız 💗

Ve bu senenin yerli dizilerinde benim için hayal kırıklığı olan dizi ise;



ATİYE (2019-2021) 3.SEZON

İlk 2 sezonunu severek izlediğim dizinin 3. sezonunu sırf diziyi uzatmak adına sündürmüşler de sündürmüşler.

İlk sezon hissiyatımı şurada anlatmışım hatta. 2 sezonla ilgili yazmadım sanırım ama orada da yavaş yavaş sükutu hayale uğramıştım ama 3. sezon beni benden aldı, sıkıldım, daraldım...

Atiye (Beren Saat) ve Erhan (Mehmet Günsür) yine oradan oraya koşuşturdular, gizemleri çözmeye çalıştılar. Kızlarını buldular ama onunla iletişim kuramadılar gibi gibi... Tadında kalsaydı keşke 😔

Bu sezonun benim için bonusu kısacık rolüyle Nurcan Eren'di. Seviyorum bu kadını ben nedense ♥




Sırada kitaplar var. İnşallah ay bitmeden o yazıyı da bitirebilirim :)
Sevgiyle kalın ♥





11 Ocak 2022

2021'de İzlediklerim / Türk filmleri

Sıra geldi Türk filmlerine...
Bu sene 15 tane Türk filmi izlemişim. Bunda annemin bir süre bende kalmasının payı büyük ♥
Alt yazılı film izlemeyi sevmediğinden dolayı onunla Türk filmi izlemeyi tercih ediyoruz. Ben saçma sapan ağlarım, o benimle eğlenir :))) İyi bir ikiliyiz o sebeple ;)

İlk grubumuz tabi ki yerli film kategorisindeki favorilerim;


Kaybedenler Kulübü (2011)

Ben bu filmi bu zamana kadar neden izlemedim diye kızdığım bir film olur kendileri. Ama zamanı gelmemiş demek ki diyorum... 
Konusunu çoğunluk biliyordur sanırım ama kısaca anlatmam gerekirse; 90 lı yıllarda uzun bir dönem boyunca yayınlanmış ve seveni oldukça fazla olan bir radyo programını odağına alıyor. Bir nevi yaşanmış bir hikaye. Programın sunucuları Kaan Çaydamlı ve Mete Avunduk'un programları ile birlikte çevre ile ilişkilerine odaklanmış. Küfürü bol, altı çizili cümleleri çok, kendi halinde takılan iki radyocunun hiç takıntısı olmasa da takıntısı bol bir hayran kitlesi ile ilişkileri olarak da özetleyebiliriz.
Bu film neden favorin Şebo diyecek olursanız şayet, o dönemde iyi bir radyo dinleyicisi olmamdan kaynaklanıyor sanırım. Bu bahsi geçen programı da hatırlıyorum ama fanatiği değildim. Bazen boş yapıyorlar gibi gelir ama bunlar şimdi ne dedi diye deli gibi düşündüğüm olurdu. Dolayısı ile bu film beni üniversite yıllarıma taşıyan bir duygu ile sardı ve gönlüme taht kurdu
Filmin tek irrite edici özelliği fazlaca eril bir dile hakim olması. Ama Mete ve Kaan programlarında gerçekten bu dile sahiptiler. Özel yaşamları ne nispette uyumludur bilemiyorum ama bu söylemlere sadece rahatsız olmayıp deli olup sinirlenecek oldukça fazla insan olduğunu biliyorum. Bu filmin sanırım seveni de çok nefret edeni de.... O sebeple izleyip izlememe kararını tamamiyle size bırakıyorum

Beni Çok Sev (2021)

4 yıl sonra hapisten 1 günlük izinle çıkan Musa (Sarp Akkaya) nın o gününe odaklanıyor filmimiz. Çok küçükken bıraktığı kızı Yonca'yı görmek, ona kendini tanıtmak tek hedefi olsa da Musa'nın bir nevi geçmişiyle hesaplaşmasını da izliyoruz. Arka planda kırık bir aşk hikayesi de var Nuriye (Songül Öden) ile. Hele bir sahne var ki beni benden aldı. Nuriye Musa'ya yazdığı mektuplarla Musa'nın hapishanede gönlünü rahatlatırken aynı tarihte yazdığı ancak göndermediği mektupları dökerken ortaya müthiş bir hesaplaşma çıkmış. Sessiz, sakin ama yaralayıcı...
Ercan Kesal Musa'ya eşlik eden gardiyan Sedat rolüyle şahane bir oyunculuk sergilemiş. Onun da ne kadar açık edilmese de gizli ayrıntılarda farklı bir hikayesi var. Sarp Akkaya ile inanılmaz bir uyum içerisinde duygudan duyguya sokuyorlar.
Bir yandan baba olmaya çabalarken geçmişle savaş veren Musa, diğer yanda kırık kalbiyle güçlü kanatlar yaratan Nuriye, sevgiye aç Yonca ve keşkelerle dolu çaresiz gardiyan Sedat alıp götürmüş filmi ve benim gibi dramellalara iyi bir seçenek sunmuşlar 💗

2. grup filmlerim favori listemde yer alamasa da o gruba çok yakın filmlerden oluşmakta...


Nuh Tepesi (2019)

Ben sanırım  oyunculukların daha ön plana çıktığı filmleri daha çok seviyorum. Bu film de onlardan.
Konu olarak basit, tekrarı olan ancak oyunculuklar devreye girdiği anda birdenbire yükselen bir film Nuh Tepesi. Bir yandan başka bir kadın için babası tarafından terkedildiğini düşünen Ömer (Ali Atay), diğer yanda hem hastalığının son evresinde olduğu için köyünde kendi diktiği ağacın altına gömülmek için ayak direten hem de oğluna kendini anlatmaya, kendini affettirmeye çalışan baba İbrahim (Haluk Bilginer). 
Arka planda ise dikilen ağacı Nuh Peygamberin diktiğini iddia edip ağaca fazlaca anlam yükleyen ve ticari bir kazanç kapısı haline getiren köy halkıyla mücadele ediyorlar.
Oyunculuklar şahane malumunuz. Haluk Bilginer'in en iyi performansları arasında yer alacak film, bence Ali Atay için de bir mihenk taşı... O sessizlik içinde birbirleriyle savaşırken bir yandan da kendini tanımaya ve anlamlandırmaya çalışan Ömer'e oldukça gerçeklik yüklemiş oyunculuğuyla.
Sanat filmi dediklerimin güzel örneklerinden, karanlık çekimlerin içimi karartmadığı, çokça düşünmeye sebep bir film olmuş benim için... Bu tarz filmlerden hoşlanıyorsanız, doğru seçeneklerden biri diyebilirim...

Bu İşte Bir Yalnızlık Var (2013)

Aslında kitabıyla birlikte yazmak istediğim ancak bir türlü elim ermediği için burada kısa bir özete mahkum oldu bu film. Tuna Kiremitçi'nin aynı isimli kitabından uyarlanan film için kendi halindeliğiyle beni sardı diyebilirim. Kitaptan çok da sapmamış ve derdini de iyi anlatmış Ayşe (Özgü Namal) ve Mehmet (Engin Altan Düzyatan) 'in. 
Mehmet bir zamanlar oldukça popüler bir grubun üyesi iken evliliği ile almaya zorlandığı sorumluluklar neticesinde müziği bırakmış. Ancak evliliği de bitince iyice anlamsız kalmış yalnız bir adam. Yakın arkadaşları Ayşe'nin kocasının sebepsiz bir şekilde ortadan kaybolmasıyla kendini platonikçe Ayşe'ye adayan Mehmet'in öyküsü de diyebiliriz. Romantik bir film, ufak tefek aksaklıklar olmasa adını daha üst sıralara yazdırabilecek bir filmmiş. Naçizane görüşüm budur efenim 😉

Kağıttan Hayatlar 👉 burada anlatmışım uzun uzun. 

Güzel Günler Göreceğiz (2011)

Farklı mekanlarda farklı şekilde süren 5 hayatın bir şekilde yollarının kesişmesiyle oluşmuş filmimiz. Güzel günler görecekleri umuduna tutunmuş 5 ayrı hikaye de diyebiliriz aslında.
Töre cinayeti sebebi ile hayatının 12 yılını hapiste geçiren Cumali (Buğra Gülsoy), ailesine maddi destek sağlamak için ülkesinden ayrılan ve kendini fuhuş batağında bulan Anna (Nesrin Cavadzade), tecavüze uğrayan ve ailesi tarafından dışlandığı için kendi başına hayat mücadelesi veren Figen (Feride Çetin), iyi bir boksör iken sokaklarda bahis dövüşçülüğü yaptığı içine lisansını kaybeden Ali (Barış Atay) ve başkomiserlik mesleğinin yozlaşmış örneği olan İzzet (Uğur Polat)...
Filmin tek aksaklığı görsel yönden kendini zenginleştirememesi ve basit bir TV filmi haline bürünmesi. 5 birbirinden bağımsız karakterin kesişme hadiseleri ise çarpıcı.
Bu arada hemen bir dip not; Buğra Gülsoy'u ilk defa romantik komedi olmayan bir yapımda izledim sanırım. Biraz yadırgasam da fena değildi 😉

3. grup filmlerimin bir üst gruptan aslında çok farkı yok gibi ama bendeki duygusu bu gruba yakışır şeklinde diye açıklasam 😀



Cep Herkülü Naim Süleymanoğlu filmini 👉 burada anlatmışım, okumak isteyene...

Kapı (2019)

Almanya'ya göçmek zorunda kalmış bir Süryani ailesinin seneler önce kaybolan oğullarıyla ilgili gelen bir telefon sonucu Mardin'e dönmesini ve geçmişin izlerini sürmesini konu alan bir film Kapı. Ailenin dedesi Yakup (Kadir İnanır), eşi Şemsa (Vahide Perçin) ve kendilerine eşlik eden Nardin (Aybüke Pusat) Mardin'e vardıklarında sadece bir mezar taşı peşinde değil, yağmalanmış evlerinin kapısının peşinden koşacaklardır.
Kapı ne alaka diyor insan ilk önce, tuhaf buluyor. Sonuç olarak ne evde çatı kalmış, ne pencere ne de duvar. Ama Yakup'un deli gibi kapının peşinden gitmesi ve bulmaya çalışması topraklarından ayrılmak zorunda kalmış azınlıkların manevi bağlılıklarını gözler önüne seriyor. 
Formülü iyi kurgulanmış, özellikle Mardin sahnelerinde görsel şenliği bol, oyunculukları gayet dozajında ve bonus olarak cağnım Erdal Beşikçioğlu'nu barındıran bu filmi izleyin bence....

Kovan (2019)

Meryem Uzerli bu filmde kökü Artvin olan ancak Almanya'da yaşayan genç bir kadın Ayşe olarak çıkıyor karşımıza. Ters matematikle Almancayı lehçeli konuşması gerekirken Türkçeye lehçe katıyor :))) Ama oynadığı diğer rollere oranla daha az göze batıyor.
Annesi Cemile ağır hastalanınca memleketine dönmek zorunda kalan Ayşe, annesinin arılarına bakmaya devam etmesi fikrine karşın, annesi ölünce bu isteğini yerine getirmek zorunda kalır. Çevreden gelen özellikle Cemile'nin yardımcısı Ahmet'in arıcılıkla ilgili deneyimlerine kulaklarını kapatan Ayşe internet üzerinden edindiği bilgilerle yenilenmek istese de birçok talihsiz olaylar dizisi yaşar. Daha çok belgeselimsi hikayesi ile dikkat çeken filmin ilk yarısı daha güzel ilerliyor diyebilirim. İkinci bölümünde bazı tutarsızlıklar olsa da eşsiz doğa görüntüleri filmi keyifli kılıyor.

4. gruba aldığım filmler ise sevilesi yanları olsa da izlediğim diğer filmlere oranla daha içime sinmeyen filmlerden oluşuyor.


Azizler 👉 burada

Sen Hiç Ateş Böceği Gördün mü? 👉 burada

Gelincik (2020)

12 Eylül dönemini anlatan ancak günümüzde geçen bir film. Ancak bu sefer o dönemde yaşanılanlardan çok pişmanlıklarına odaklanarak farklı bir açı sağlıyor.
Ayhan (Kaan Yıldırım) daha sakin bir hayat sürebilmek için orman içindeki bir dağ evine gelir ve eski eşyalarını yakarak bir nevi anılarından arınmaya çalışır. Bu arada yaşamsal ihtiyaçlarını karşılamak için avlanmaya çıkan Ayhan bir gün yanlışlıkla gelincik öldürür ve Karadayı (Ahmet Mümtaz Taylan) ile tanışmasına sebep olur. Karadayı her ortaya çıktığında Ayhan kendini farklı bir duygusal çıkmazın içinde bulur. Bu minvalde ilerleyen filmin sonuna çok hakim olamadım ne yazık ki... 
Film oldukça durağan, anlaması biraz güç, metaforlar zorlayıcı olsa da Ahmet Mümtaz Taylan şahane bir oyunculukla göz kamaştırıyor. Kendisine bir kere daha aşık oldum 💗 İzlemesi zor olan bu filmi izleyip izlememe kararı tamamen sizin.

Nasipse Adayız (2020)

Malumunuz kitaptan uyarlama bir film. Kitabını okuduktan sonra izleme seçeneğini kullanacaktım ama malumunuz annem bizdeyken daralan seçeneklerimiz içinde izlemek zorunda kaldım.
Kendi kişisel deneyimlerinden yola çıkarak yazdığı kitabı sinema ekranlarına aktaran Kesal ne yazık ki benim ne sevdim diyebildiğim ne de sevmedim diyebildiğim bir seyir oluşturmuş. Günümüz Türkiye siyasetine gerçekçi bir yaklaşımı olduğu kesin ama sanki bir yerlerde ortada kalmış hissiyatı yarattı bende.
Dr. Kemal Güner (Ercan Kesal)'in aday adaylığı sürecinde bile kendini ortaya çıkarmak için siyasetin kirli ve çıkar dolu dünyasını trajikomik durumlarla ortaya koyduğu film kendini sivriltememiş sanki. Ercan Kesal candır diyerek kendisine olan sevgimden dolayı filmle ilgili daha dip yorumlar yapmayacağım. Sanırım ben ileriki zamanlarda kitabına şans tanıyacağım...

Son grubumuz çıtır çerez 2 filmden oluşuyor. Hiçbir beklenti içine girmeden izleyeceğiniz bir kategori, battaniye filmi olur mesela 😀


Her Şey Aşktan (2016)

Tam evlenmek üzereyken aldatılan Pelin (Hande Doğandemir) ile Burak (Şükrü Özyıldız) 'ın yolları bir şekilde kesişir ve Burak ona hem ayrılığın etkilerini azaltmak hem de yaşam şeklini değiştirmesi için yardımcı olmaya çalışır. Ve sonunda tabi ki aşk olur :))
Klişe konular ama renkli çıtır çerez bir film. İzlenebilir bence :)

Damat Takımı (2017)

Liseden bu yana birbirlerinden ayrılmayan beş arkadaştan Yiğit evlenmeye karar verir ve evlilik öncesinde arkadaşlar bekarlığa veda partisi niteliğinde lisedeki günlerinde yaptıkları şeyleri tekrar deneyimleye karar verirler ve ortaya komik durumlar ortaya çıkar gibi özetleyebilirim. Sabun köpüğü bir film, bazı absürtlükleri olsa da izlenebilir.



3 gün kesik kesik yazınca ne yazdığımdan çok emin değilim ancak bu kategoriyi tamamlamanın bahtiyarlığındayım :) Şimdi sırada diziler var. O kaç günde tamamlanır emin değilim :)

Görüşürüz 💗💗








5 Ocak 2022

2021'de İzlediklerim / Yabancı film

Merhaba sevgili dostlar...

Bir yılı daha devirdik ve 2021 e çeşitli açılardan kuş bakışı bakma zamanı geldi benim için.
Bu sene 48 film izlemişim ki işe başladığımı da düşünürsek fena bir rakam değil. İlave olarak bir de diziler var.

Geçen sene filmleri beğeni seviyesine göre sıralarken oldukça zorlanmıştım. Bu sene elmalar armutlara karışmasın diyerek yabancı ve yerli filmler olarak ayırıp yazacağım. Belki daha kolay olur :)

Favori filmlerimi ve bu film güzel dediklerimi sıralamak kolay ancak beğeni seviyesi azaldıkça biraz karman çorman olabiliyorum. Birinin müziği, birinin enerjisi, birinin oyunculuğu derken biraz arada kalıyorum ama yapacak bir şey yok. Sonuçta bu yazı profesyonelce hazırlanmış bir liste değil ve ben kendi beğenimi sıralıyorum. Çok da önemsemeyin yani :)))

İlk grubumuz tabi ki senenin enleri...


Her iki filmde de tadına doyulmaz bir oyunculuk vardı ve inanılmaz keyifli bir seyirdi benim için. Efsanelerdi her ikisi de. Bu filmleri Oscar adaylıkları döneminde uzun uzun yazmıştım. O yüzden tekrar bıdı bıdı yapmayacağım. 
Okumak isterseniz;
The Father 👉burada 
Sound Of Metal 👉burada


2. grup filmlerim efsanenin bir tık altı. Kendi türlerinde güzel örnekler diyebilirim.


Bu filmlerin de hepsini yorumlamışım hayret :)) Bu sene az film yazdım sanıyordum ama yine iyi yazmışım bence :) O sebeple okumak isteyenlere tık tık linkleri bırakıyorum.

Nomadland 👉 burada
Mank 👉 burada
Pieces of a Woman 👉 burada
My Octobus Teacher 👉 burada
Cruella 👉 burada


3. grubun aslında 2. gruptan çok da fazla bir farkı yok. Duygu yoğunlaşmam bir milim az sadece.


The Invisible Man 👉 burada
The Trial of the Chicago 7 👉 burada
Promising Young Woman 👉 burada
Minari 👉 burada

Rose Island (2020)
Bu gruptan sadece bu filmi yazmamışım. Film gerçek bir hayat hikayesini konu alıyor. 1960 lı yıllarda Giorgio Rosa adlı bir mühendisin Adriyatik Denizine bir ada inşa etmesini ve İtalyan yetkililere kendi adasını yeni bir devlet olarak tanıttığı yılları anlatıyor. Bu bilgiden yoksun olan ben ancak filmin sonunda gösterilen gerçek fotoğraflardan öğrendim ki gerçek bir hikaye taşınmış sinema perdesine. Bence müthiş bir zeka ve müthiş bir hikaye. O sebeple şiddetle seyretmenizi önerdiğim bir film olur kendisi. 

4. grup filmlerimi bir bütün olarak baktığımda ehhh işte modunda olan ama ayrıntılara daldığımda bazen oyunculuklarda, bazen şarkılarda, bazen de konunun detaylarında kalbimi pıt pıt attıran filmler olduğunu söyleyebilirim. 


Hillbilly Elegy 👉 burada
Judas and the Black Messiah 👉 burada
The United States vs. Billie Holiday 👉 burada
The Life Ahead 👉 burada
Ma Rainey's Black Bottom 👉 burada

Dolemite is My Name (2019)
Filmimiz 70 li yıllarda yaşayan Rudy Ray Moore'un gerçek yaşam hikayesinden uyarlanmış. Çeşitli sahne gösterilerinde komedyenlik yapan Rudy'nin hayallerinin peşinden giderek bir sinema filmi çekmesini anlatıyor. İlk başlarda aman bu da ne dediğim ancak film ilerledikçe Rudy'nin azmine, sabrına ve yaratıcılığına şapka çıkarttığım bir seyir oldu. Renkli ve kıpır kıpır bir kara komedi. Bu tarzdan hoşlananlar için güzel bir seçenek olduğunu düşünüyorum :)

5. grup filmlerimiz benim tam da ehhhhh işte dediğim filmlerden oluşuyor.


One Night in Miami 👉 burada

Greta (2018)
Bu film tamamen Isabelle Huppert hayranlığımdan ötürü izlenmiştir. Ve evet kadının oyunculuğuna hayranım. Tepkisiz ama su gibi bir oyunculuğu vardır. Bu filmde de beni şaşırtmadı ancak karakterde çok sınırlı kalması sebebiyle çok da benimseyemedim filmi. Filmin konusu ise bir psikopat ve  bir kurban ilişkisi. Greta'nın metroda unutmuş olduğu çantasını götüren Frances ile kurduğu yakın ilişkiden sonra oyandıkları bir kedi-fare oyunu diye özetleyebilirim. Ortalar sıkıcı olsa da başlangıç ve final keyifliydi.

News of the World (2020)
Emekli asker olan Kidd Amerikan İç Savaşının ardından kasaba kasaba gezerek okur yazarlığı olmayan o dönemdeki insanlara gündem haberlerini bir gösteri tadında okuyarak para kazanmaktadır. Savaşta ailesini kaybeden ve bir kabile tarafından büyütülen bir kız çocuğuyla karşılaşır ve onu akrabalarına kavuşturmak gibi bir misyon edinir. Tabi bu sırada bir sürü zorlukla da karşılaşırlar. Film hafif western tadında olsa da kurgusundaki basitlik bu filmi bu kategoriye dahil etmemi sağladı sanırım. Yoksa Tom Hanks her zaman baş tacımdır :)

Rebecca (2020)
Filmi izlerken sürekli ah ben bu konuyu biliyorum, acaba kitabını mı okudum acaba diye düşünürken sonradan 40'lı yıllarda çekilen ilk filmin tekrar yorumlandığını öğrendim. 
Filmimizin konusu; sosyetik ve zengin bir kadının hizmetinde çalışan genç kadın, bir tatilde zengin ve karizmatik Maxime ile tanışır, sonuç olarak büyük bir aşk doğar. Evlendiklerinde Maxime'in ölen eski eşi Rebecca ile ilgili bazı olağan dışı olaylarla ilgili sorunlar yaşar. 
Film birebir ilk filmin yolundan gitmiş ve hiç sapmamış. Ancak ortalama bir his bırakıyor ve etki konusunda zayıf kalıyor. Filmin ilk versiyonu kesinlikle daha sarsıcı ve etkileyiciydi.

6. grup filmlerimiz çıtır çerez eğlenmelik filmlerden oluşuyor.


Yes Day 👉 burada

Love Guaranteed (2020)
Nick üye olduğu aşkı garanti eden bir çöpçatanlık sitesinin kendisini oyaladığını ve kandırdığını düşünerek avukat Susan'ın kapısını çalar. İkisi birlikte bu ünlü çöpçatanlık sitesini dava ederken tabi ki aşk bu sefer kendi kapılarını çalmıştır. Sıradan bir hikaye, ortalama bir oyunculuk, eğlenceli bazı sahneler ve ortaya çok da beklenti içine girmemeniz gereken bir çıtır çerez film :)

Jexi (2019)
Phil telefon bağımlısı bir adamdır. Bir gün telefonu kırılır, yeni bir telefon alır ve telefonu kurarken de işletim sistemi Jexi'nin kuralları okuyup onaylıyor musunuz sorusuna okumadan onaylıyorum diye yanıt verince Jexi Phil'in hayatını ele geçirmeye çalışır. 
Günümüz teknolojilerine güzel bindirmeler yapan eğlenceli bir film. Çocuklarla birlikte izlememenizi öneririm.

Nappily Ever After (2018)
Mükemmelliğe kendini adamış ve mükemmel bir hayatı olan Violet'in hayatı bir gün alt üst olur.  Mükemmel işi, mükemmel erkek arkadaşı, mükemmel düz saçları bir anda elinden kayar gider. Ve hayatını yeniden anlamlandırıp pürüzleriyle yüzleşmeye başlar. Kendini olduğu gibi kabul ederek mutluluğun yolunu arar. Çıtır çerez bir olumlama filmi de diyebiliriz. Konu keyifli, film ortalama da denebilir.
 
Over The Moon (2020)
Annesini kaybeden küçük bir kızın babasına annesinin okuduğu bir masaldaki Ay Tanrıçasının gerçek olduğunu kanıtlamaya çalıştığı hoş müzikal bir animasyon. Mükemmel değil ama izlemesi keyifli ♥

7. grup filmler ise benim hayal kırıklığı yaşadığım, hiç sevmediğim, sanata saygı babında berbat demediğim sadece bana göre olmayan dediğim filmler. Siz anladınız beni :) 

Borat 2 yi oscar adaylığı döneminde izleyip burada , I'm Thinking of Ending Things filmini de beğeneni çok olduğundan izleyip burada yazmışım. Diğer filmleri ise anlatmaya bile gerek görmüyorum. Benim için zaman kaybıydı.Ve genelde hepsini de birileri ile izlediğimden kapatamamıştım hahahaaa :) Sonuçta listenin böyle bir bölümü de olması gerekiyordu, sayelerinde oldu diyebilirim.

En yakın zamanda Türk filmleri sıralamamla karşınızda olacağım inşallah maşallah :)
Mutlu günler diliyorum ♥