9 Ağustos 2016

Bayan Ming'in Hiç Olmayan On Çocuğu / Eric Emmanuel Schmitt


Kitaplarla devam ediyoruz bu hafta...
Ne mutlu bana ki okumaya başlamışım yeniden :)))
Geliyooorrr deli kapaklı kitap geliyooorrrr :)))


Geçenlerde bi poşet kitap 'ta görmüştüm bu kitabı...
Kitabın kapağı beni tam onikiden vurmuştu zaten,  bir de alıntılara göz geçirince bu kitabı okumalıyım demiştim, iyi ki demişim :))

Madem ilk kapağıydı etkileyen beni o zaman biraz kapağı mıncıklayalım.... Aslında kitap çift kapak... Süslenmiş kapağın altında Bayan Ming varsayılan kişinin düz siyah beyaz fotoğrafını görüyorsunuz. Gayet sıradan, yıpranmış, bakışlarının yönü bile belli olmayan tarumar bir kadın....
Ya sonra...
Her görenin ayılıp bayılacağı nitelikte birkaç fırça darbesi ile al sana şahane kapak tasarımı...

Renkli delilik !!!!
İşte beni çeken buydu....

Kitabı elime almamla birlikte sayfalar birbirini takip etti. Yarısına geliverdim :)
Baktım olmayan 10 çocuğun hikayelerini okumak bana ayrı bir haz veriyor, bırakıverdim kitabı elimden... Zaten kitap hepi topu 72 sayfa; bir çırpıda bitirmek bünyeyi sarsabilirdi :))) Zamana yaydım olabildiğince...

Kitabın konusuna gelecek olursak; Bayan Ming bir otelin ERKEKLER tuvaletinde çalışan sıradan bir kadındır. Aslında çok da sıradan olduğunu söyleyemeyeceğim, koridorun ucundaki kadınlar tuvaletinde çalışan kadından kendince üstündü... Algının kendisi değil ama algının şekli beni benden aldı işte burada... Kitabı sevmemdeki etkenlerden biri. Bayan Ming'teki bu durum gayet düz, olduğu gibi bir burnu büyüklük değil de nedir ki...

Çin'de çeşitli iş görüşmeleri için bulunan Fransız iş adamı Bayan Ming'i çalıştığı tuvaletde tanımış ve bir şekilde sohbete başlamıştır.  Sohbetlerinde Bayan Ming 10 çocuğu olduğunu iddia etmekte ve onlarla ilgili çok güzel hikayeler anlatmaktadır iş adamına... İş adamı ilk önce bunun mümkün olmayacağını düşünmüştür çünkü Çin'de tek çocuk yasası bulunmaktadır. Her aile ancak bir çocuk doğurabilir. Ming'i yalan söylemekle suçlayıp hikayeleri inandırıcı gelmese de onu dinlemek bir tutku haline gelmiştir...
Taki Bayan Ming doğum gününde on çocuğunun bir araya gelmesini isteyene kadar.... (Bu cümle kitapla ilgili fazla spoiler yazmamak için yazılmıştır ve tamam kabul ediyorum kitabın arka kapak cümlesinden etkilendiğim doğrudur :))) )

Konfiçyus felsefesinden alıntıların da yapıldığı kitap bir annenin büyülü çocuklarının hikayelerinden oluşsa da bolca mesaj içerikli aslında... Dolayısıyla zırt pırt altını çiziktire çiziktire okudum kitabı...

Yaşadığı olumsuzlukları sanki olumlu yapabilme yetisi olan sihirli bir değneği var bayan Ming'in. Öyle bir sadelikte yazılmış ki elinizde olmadan etkileniyorsunuz.

Kitap kısa, anlattıkları uzun...
Ve kitap boyunca hep şu his vardı bende; "Bayan Ming'in tuvaletine gidiyim ve azıcık sohbet ediyim. Soruyum, sorsun, anlatsın anlatıyım."

Anladığınız üzere ben bu kitabı pek sevdim, pozitifliğini en çok da...

Kitabın sonu pek de beklediğim gibi değildi, daha çarpıcı olabilirdi...

Yazar Eric-Emmanuel Schmitt ile ilk tanışmam ama son olacağa benzemiyor. Kimmiş bu adam derseniz gezinirken şurada eski bir röportajına denk geldim. Az çok fikir veriyor yazar hakkında.

Okuyunuz efenim, inanın hoş vakit geçireceksiniz ;)


Şimdi gelsin altı çizilenler:

** Kısacası Bayan Ming, Yunhai'deki Grand Hotel'in erkekler tuvaletine bakıyordu; kibirli görünümünden de anlaşıldığı üzere başarısını kanıtlayan bir görevdi bu. Erkek çocuklarına değer veren bu ulusta, koridorun ucundaki kadınlar tuvaletini ovarak parlatmak gözden düşürücü olurdu; orada hizmetçi olurdu, burada hükümdardı, çünkü burada binlerce erkek, önünden geçiyor, yüce gönüllü biri olarak rahatlamalarına izin verinceye kadar onu selamlıyorlardı.

** Bilgenin davranışı, su gibi, her zaman kokusuzdur.

** ... bu bilgisayara sığınmayı, bu sayısal otizmi acınası bir durum olarak görüyordum; bu kolaylığa boyun eğmiş olsaydım asla dokuz dil öğrenemez, yeryüzünü karış karış dolaşamazdım.

** Yetenek hakkaniyetten uzak bir şeydir, bu yeteneğe sahip olanlar kadar sahip olamayanlar için de.

** Sen kibar davran ama minnettarlık bekleme.

** Eğer değerli bir insanla karşılaşırsan, ona benzemeye çalış; sıradan bir insanla karşılaşırsan, onun hatalarını kendinde ara.

** Bilge, içindeki kusurların nedenini ortaya çıkarır; çılgın, bundan diğerlerini suçlar.

** Kendini yükseklerde gören insan, içtenlikten uzak bir dost gibi davranır; sıradan insan ise dostluktan uzak bir yakın gibi davranır.

** Onu elinde tutanı aydınlatan bir mumdur tecrübe.

** "Karşılaştığım kadınlar arasında anne olacak birine rastlamadım."
     "Daha doğrusu, sizinle karşılaşmış olan kadınların sizde asla bir baba bulamamış olduklarını söyleyin."

** Olgunluk çağında insan hala ayıplanıyorsa artık ondan beklenebilecek hiçbir şey yok demektir.

** Ne aşırı yalnızlık, ne aşırı ilişki, tam ortası, işte bilgelik budur.

** İnsan duyguları varmış gibi yapabilir ama fikirleri olduğunu ileri süremez.

** Düşünmeden öğrenmek gereksizdir; öğrenmeden düşünmek tehlikelidir.

** Her gün ilerlemeyen insan her gün geriliyor demektir.

** Bir şey bilen insan sevdiği insanın önüne geçmez, ama bir şeyi seven insan zevk aldığı insanın arkasında durur.

** İnsanlar neden hakikati kaldıramaz? Birincisi, çünkü hakikat onları hayal kırıklığına uğratır. İkincisi, çünkü hakikat genelde çıkardan yoksundur. Üçüncüsü, çünkü hakikatin asla doğru görünümü yoktur - yalanların çoğu çok daha iyi hazırlanmıştır. Dördüncüsü, çünkü hakikat yaralar.

** Erdem eken onu sık sık sulamayı unutmamalı.

** Hakikat, bizim en fazla hoşumuza giden yalanın ta kendisidir.

**Gerçek, her zaman şüphecilikten pişmanlık duymama neden olmuştur.

8 Ağustos 2016

Pi



Önceki iki kitapla ilgili düşüncelerim burda ve burda...
Fikirlerim çok da değişmedi...

Okunmayacak bir kitap değil, ne kadar ilişkiler üzerine yazılmış kitapları okumayı sevsem de çok ayılıp bayılmadığımı söyleye bilirim hala.

Merak ettiğim karakterlerin dönüşümünü takip etmek hoş bir duyguydu... Karakterler döngüsünün birbirleriyle yollarının kesişmesi hiç umulmadık şekilde olmasa da farklı bir hissiyat yarattı...

Ama itiraf etmeliyim ki çok süründü elimde kitap... Zamansızlığın da etkisi var tabiki ama döngülerdeki bazı tekrarların payı büyük bu sürünmede...
Hala ısrar ediyorum, bu üç kitap tek kitapta daha derli toplu yazılsaymış daha şahane bir sonuç çıkarmış...

Kitabın sonu umduğum gibi bitmedi, bunu açıkça söyleyebilirim... Yazar ütopyasını hayata geçirdi, kitapta bile olsa... Ve bu ütopya hepimizin az çok hayaline yakındı... En azından benim... Ah keşke demedim değil...

Hoş şimdi böyle söyleyince kitabın sonunu nasıl hayal etmiştim ki ben ? Bak şimdi bilemedim...
Galiba beni şaşırtmasıydı ummadığım sonuç....

Neyse lafı fazla uzatmayalım ve altı çizili cümleleri de buraya aktarıp bu üçleme konusu kapatalım...

Mutlu haftalar hepimize ♥


* Sevgiyle edilmiş bir motivasyondan daha kuvvetli hiçbir şey olamazdı, özellikle de sevginin yokluğunu çeken biri için.

* Bir düşünceyi iki zıt ucuyla düşünebiliyorsan ve tüm zıtlıklarını hesaplayabiliyorsan ancak o zaman gerçekten anlayabilirsin. Fikrin bir ucunda durmak sadece dengeyi bozar, o fikri öldürür. Fanatiklerin sorunu da budur, öldürürcesine inandıkları fikre sadakatleriyle ihanet ederler aslında.

* Algıladığımız kadarını gerçek sanıyoruz. Yani anladığımız kadarı bizim gerçeğimiz oluyor. Demokrasi de öyle, tüm siyasi sistemler sahibinin anladığı kadar var olabilirler. Aynı teknoloji gibi. Bugün Amerika'nın üst düzey savunma ve uzay çalışanları kuantum bilgisayarlarıyla üçboyutlu işlemler yapıyorken yani hologramik bir teknolojinin içinde üçboyutlu bir sistemle olasılıkları hesaplayabiliyorken, biz gelişmemiş ülkeler, dokunmatik telefonlarımızla oldukça mutluyuz, çünkü kapasitemiz bu kadar aslında. Kapasiten arttıkça, her şeyin gelişir, çünkü yönetilen değil üreten olursun. Üreteni yönetemezler!

* Korumaya başladığın her şey sen koruduğun için var olurlar... anlıyor musun?

*Ağaç, filizi koruduğun için ağaç olur, filiz tohumu koruduğun için filiz olur. Sen tohumu korumasan ağacı kucaklayamazsın, aynı demokrasi gibi, eşitlik, hakkı koruduğun için var olur; adalet, eşitliği koruduğun için... Sahip çıkmalıyız korumak için, kavga etmeden, savaşmadan sahip çıkmalıyız, işte o zaman kapasitemiz de hak ettiklerimiz de artar.

* Birinden hayatı aldığınızda dostluk ölürdü.

* Her deha köklerini delilikten almaz mıydı_ Deliliğin derinlerine inebilenler değil miydi zekanın doruklarına çıkabilenler?! Bir kavramın her iki ucunu da anlayabilenler.

* Sonuçta hakkına sahip çıkamayan, kandırıldığını bildiği halde kıçını kaldırmayan uyuşukların ülkesi burası! Sahip çıkmayı bilmeyen, hareket ederek değil şikayet ederek rahatlayanların ülkesi...

* Sen ne işe yaramak istiyorsan o işe yaramak için yaratıldın, ancak ne istediğini düşünürsen, anlarsan olman gereken şeye dönüşeceksin. Kendine, düşünce engelleri koymak yerine en iyi yaptığın şey için emek ver. İşe yarayacak olan sadece yaptıkların değil, sensin! Verdiğin o emekle birlikte işe yarayacaksın. Verilen hiç bir emek asla boşa çıkmaz. Sen çabaya geç, emek ver, evren de sana cevap verir.

* İyi görünmek değil kendine güvenmekti erkeklik.

* İhtiyaç hedef olursa başarı gelir, yoksa başarı denilen saçmalık sadece hayaldir!

* Korumak için savaştıkların tarafından yalnız bırakılmak en büyük acıydı.

* "Yüzündeki her çizgide yaşadıklarını görüyorum, her çizgiyi seviyorum çünkü bana üstesinden geldiklerini anlatıyor ama şurda bir çizgi var." Parmağının ucuyla Muammer Bey'in sağ gözünün dış köşesinden çıkıp şakağına doğru kayan çizgiyi gösterdi. " Bu... bunun dışında. Yapmak isteyip te yapmadığın şeylerin, yapmamak için kendinle savaştığın anların çizgisi bu. Vermek isteyip veremediğin tepkilerin, söylemek isteyip söyleyemediklerinin çizgisi. Dikkat ettim, her kendini tuttuğunda suratını öyle bir geriyorsun ki bu çizgi çıkıyor hemen ortaya, başka zamanlarda ya da güldüğünde değil sadece kendini tuttuğunda derinleşiyor."

 " Bazen söylemek istediklerin yapmak istediklerini engelleyebilir. O çizgi kendimi eğitmemin çizgisidir. Kelimelerin içinde tutabilmeyi başardığında anlamları korursun. Her aklına geleni söylemek marifet değildir, kendinle savaşamadığının göstergesidir. İnsanın en büyük savaşı kendisiyle olandır, bunu anladığında  birçok şey daha kolay gelir. Senin o sevmediğin çizgim benim en sevdiğim çizgi çünkü o çizgi sayesinde bugün hala hayattayım. Aklıma gelenlerin filtresidir o çizgi, kendimle savaşımın ve kendimi yenip anlamı koruyuşumun çizgisidir. Kendiyle savaşmayan insan anlamlanamaz."

* Gerçek dost amaçlarını besleyen kişiydi, içine sızan o korkuda var olmaya çalışan değil !

* Kişi kendi ağırlığını, asla başkasına bırakmadığı için kişiydi, bırakırsa kişiliksizdi.

* Yardım etmesi gereken yerde yardımdan kaçanlar hep kafalarını çevirebilmek için kendilerini kandırırlardı.

* Kaybedilmiş bir güven yakılmış bir ağaç gibidir. Ne meyve ne de gölge verir. Bitmiştir. Yoktur!

* Hayat yasaklarla değil ancak anlayışlarla kontrol altına alınabilirdi!

* Kimseye ait olamayacak şeylerin sahipliği için ruhlarını satan yüzlercesinin ibretiyle doluydu tarih, görmek isteyene; anlamanı sağlamak için yaratılmıştı hayat gerektiği kadar tekerrür ederek ve asla evrimde geriye gitmeyerek, anlamak isteyene.

* Uygulama ölçüsünün akıl değil para olduğu akılsız fikirlerin dünyasındasınız! Uyanmak zorundasınız!

* Hayat her an yüzleştiriyordu aslında bizi kendimizle. Yaşadığımız her sıkıntıda, her hayal kırıklığında, her köşeye sıkışmışlığımızda fark etmemiz gereken, düzeltmemiz gereken bir yönümüz yüzümüze vuruluyordu. Keşke öle yapmasaydım dediğimiz anlar, iyi ki dediklerimizden fazlalaşınca dengemiz kalmıyordu. Hayatı yasını tutarcasına yaşamaya başlıyorduk. İşte bu yüzden her deneyimimiz kutsaldı çünkü o deneyimler aracılığıyla konuşuyordu hayat bizimle ve analizini yapabildiğimiz kadarını anlayabiliyorduk.

 Ne yazık ki, bir sürü acı dolu deneyimin içinde travmalarla doluydu insanlık tarihi... Acı çekmeden kendimizle yüzleşmeyi hala öğrenememiştik. Çekilen acı, öğrenilen bilgiden önce tutulduğu sürece de yüzleşemeyecektik. Eğlenceye saklanacak, oyalanacaktık, ta ki hayatımız yasını tuttuğumuz bir geçmiş olana kadar. Deneyim çok değerliydi ama seçilebildiği sürece.

* En büyük düşmanımız belki de en büyük kıskançlığımızdı.

*Tesadüf yoktu bu evrende, insan yaşaması gereken her şeyi yaşamalı, hissetmesi gereken her şeyi hissetmeli ve hayatının analizini yapmalıydı, ancak o zaman hayatın onu buluşturmak istediklerine hazır olabilirdi.

3 Ağustos 2016

temmuz ???



Yeni ay, yeni umutlar...
Unuttuk mu yaşadıklarımızı ? Tabi ki hayır...
Sadece normalleşme çabalarındayız hepimiz...
Gerginiz biraz, çokça endişeli...
Bir tarafımız hayatı yakalamaya çalışırken, diğer tarafımız acı ve korku içinde...

Güzelliklere, sevgiye, huzura, barışa merhaba diyeceğimiz bir ay olsun....



Güünnnaaayyyydııınnnnnnn ..
Bodrum yolunda..
Düğünler bizi bekler...
Hafta sonu kavuşmaları şahane ♥


Tamamen kapaktı sebebi bu kitabı almamın ama sayfaları çevirdikçe okumaya kıyamıyorum :)
 İlk çocukta sevdim Bayan Ming'i, onun çocuğumu bilmeden ♥ ♥ ♥
Bayan Ming'in hiç olmayan on çocuğu...
Kitabın ismi sayfa sayısından uzun gibi :)
Bitmesin diye elimden bıraktım hemen..




Her gün yeni bir başlangıç...
Derin nefes al...
Gözlerindeki umutla, yeniden başla...

Biraz nefes, biraz huzur...
Analı oğullu keyif zamanı
Bugün bir de baykuşlu peştemalim var ki,
mutluluk sebebi :)




Aydınlık günlere açılan bir sabah olsun...


"Anne ben çobanlık yaptım" diye neşeli neşeli bağırıyor telefonda... 
O kadar mutlu ki....
Evet bazen harlıyorum, kızıyorum ama çok şükür ki doğayla mutlu olabilen bir çocuğum var ♥ ♥ ♥
Bıdı bıdı yaptığımda bana bunu hatırlatın olur mu ...

Bugünkü şükür sebebim..
Mutluluğun bulaşıcı olduğu kesin :)
Ankara / Günalan



Sabah sabah eriklerimle aşk yaşadığım doğrudur... 
Madem ben en sendromlusundan bir pazartesiye başlıyorum, siz de güneşin alnında kuruyun, kavrulun dedim... 
Ağlaştık ve ayrıldık :((

Bu arada GÜNAYDIN demişmiydim size...

Tatil bitti...
İşteyim ve işkence çekiyorum diyebilirim :/
Bitmeyen tatil yapsalardı iyiydi.
En zoruda iki paşamı bırakmaktı...




Arife gününden bu yana yılan yılan diye sayıklayan ergenusum an itibariyle muradına erdi. 
Ben ürktüm o ürkmedi vallahi :s

Susadım çeşmeye inmez olaydım...
Yılanı görmez olaydım...
Bizde bayram devam ediyor hala..
Yurdum yılanı, yurt yılanı...
Bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın...




Birisi "üyde yasalgan bira" mı dedi !!!
Kuzen yapar, biz nasipleniriz :)))

Ev birası; Aruv bira..
Tatarcada iyi bira demek..
Günalan'da donuyoruz biz bu gece, hava buzzz gibi...
Mutlu bayramlar :)