24 Aralık 2021

Lilith / Esra Pekin

Sene bitiyor ama ben hala okuduğum birçok kitabı yazmamışım. Daha doğrusu çoğuna başlamışım yazmak için ama taslaklarda kalmış, bit(e)memiş... Bu sene doğru düzgün yazmadım, bari kitaplarım geçsin kayıtlara diyerek başlıyorum tamamlamaya... Çok da okumamışım zaten geriye baktığımda. Bu da ayrı bir üzüntü sebebi :/
Neyse önümüze bakalım, daha daha nice güzel hikayelere diyelim ♥


Yazarla ilk tanışmamız, ve sanırım aynı zamanda ilk kitabı...  Bazen tesadüfi tanışmalar beklenmedik güzellikte olabiliyor, o sebeple heyecanla başladım okumaya... Üstelik ismi de oldukça cezbediciydi.
Lilith; Adem'in ilk karısı... Aynı şartlarda yaratıldığı için Adem'in bir türlü baş edemediği asi dişi...

Ve tahmin ettiğim gibi bu döngüde başlıyor kitap ama günümüzle benzeştiriliyor... 
Lilith....
Lamia...
Habil ve Kabil...
Kuzey ve Güney...

Bir fi tarihindeki geçmişe, bir fi tarihindeki geleceğe odaklanıyor hikaye...

Zorlandım açıkçası okurken, belki de formülünü tutturamadım. Sadece Lilith olsaydı ya da sadece Lamia dedim kitabı okurken. 
Gidip gelmeler arasındaki uyumsuzluk okumamı bozdu... Hele bolca kullanılan o eski kelimeler okuma hızımı iyice düşürdü. Gerek var mıydı bu kadar bilemedim.

Sonuç olarak kitap kötü değil ama bana göre kopukluklar vardı bölümler arasında. Ya da dediğim gibi ben formülünü oturtamadım... 

Bu tarz kitapları sevenler, daha iyi değerlendirebilecektir sanırım. o sebeple siz karar vermeden önce başka yorumlara da bir göz atın derim naçizane ♥



Altıçizililerim;


* Yerin altında çürümekte olan bir iskeletin, yerin üstünde kendisi için inşa edilen gösterişli mezarının boyutlarıyla ilgilenmeyeceğini kestiremeyen ademoğlu gösterişe olan marazi bağımlılığından burada da kurtaramamış kendisini.

* Ne büyük başarı diye düşünüyorum: Kendinin kim olduğunu bilmeden, üzerine bir beden büyük gelen bir kostümle tüm bir hayatı sürdürmek.

* Dün olmasaydı, bugün olmazdı. Bugün dünün devamı, bugün düne bağımlı, oysa dün bugüne kayıtsızdı.

* Aşk varlıktan değil yokluktan zuhur eder, aşk sevilenin sevende sebep olduğu bir yoksunluk duygusundan peydahlanır.

* Kahvaltıyı kendinle, öğle yemeğini dostunla, akşam yemeğini düşmanınla yemelisin. Ne kadar az konuşursan o kadar çok yer, ne kadar çok konuşursan o kadar az yersin. 

* Demek ki acı ile hafıza aynı yolun yolcusuydu. Bize en çok acı verenleri asla unutamamamızın nedeni buydu; ya hafızamızdan vazgeçip, bizi sadece tek tip güdük bir mutluluğun içine hapseden bir yaşamı seçecektik ya da ona sarılıp acılarımızın çeşnilendirdiği bir geleceğe doğru pupa yelken ilerleyecektik özgürce.

* Acının kaynağıyla aramızdaki mesafe kısaldıkça şiddeti artıyordu.





21 Aralık 2021

Doppler - Volvo Kamyonlar - Bildiğimiz Dünyanın Sonu / Erlend Loe

Ailesiyle birlikte refah seviyesi oldukça yüksek bir ülke olan Norveç'te yaşayan Andreas Doppler'in her şeyden sıkılıp ormana yerleşmesiyle başlıyor üçlememiz.... Deli mi dedim ilk anda ama gayet akıllı bir adam vardı karşımda...

Bir de Bongo'yu ekledi hayatına (ki kendisi en yakın arkadaşı geyik olur) ve bu yaşam daha da ilginç bir hal aldı... Kapitalizmle, sistemle ince ince dalgasını geçerek aldı beni sürükledi...

Yapı Kredi Yayınları 2. kitap olarak Bildiğimiz Dünyanın Sonu'nu bastığında koşa koşa aldım ve okumaya başladım ama bir yerlerde bir kopukluk vardı. Bıraktığım yerde değildi... Ve 3. kitabın çıkmasıyla birlikte anladım ki aslında Volvo Kamyonlar serinin 2. kitabıydı ve YKY'nın nasıl böyle bir hata yaptığına anlam veremedim.

Serinin 2. ve 3. kitapları beni ilki kadar etkilemese de Doppler üslubuyla benim gönlümü kaptı...

Eğer kitaplarıNI hala okumadıysanız serinin 2. kitabı Volvo Kamyonlar'ı okurken oğlunun babasına ilişkileri ile ilgili bir anlatımı var ki mutlaka sizin de ilginizi çekecektir. Beni benden aldı diyebilirim tespitleri. Bu dünyayı çocuklar güzelleştirecek dedirtiyor insana...

Lafı fazla uzatmayıp altı çizililerime geçeyim en iyisi ben... 
Zira konuyu anlatmaya başlarsam korkarım ki toparlayamayacağım.

Fırsatını bulduğunuzda okumanızı öneririm...

Sevgiyle kalın ♥


* Hayat bana, doğruyu gizlersem başıma kötü şeyler geleceğini öğretti.

* Artık böyle. İnsanlar çevrelerine duvar örüp birbirlerinden korkar hale geldi.

* Kafa karıştıran sinyaller konusunda insanların üstüne yoktur, kimse onları alt edemez; istersen bin yıl aran dur, insanların yolladığı sinyallerden daha fazla kafa karıştırıcı bir şey bulamazsın.

* Sorunun kendinde olduğunu itiraf etmek kolay iş değil. Özellikle de etrafında suçu üstüne almaya hazır başka insanlar varsa.

* İyi günde, kötü günde, demiştik evlendiğimizde. Sorun, aynı günün, biri için iyi, diğeri içinse kötü olabilmesinde elbette.

* Çok şey bildiğimize inanıyoruz ama aslında neyin gezegen olduğundan, hatta ve hatta babamızın kim olduğundan bile haberimiz yok.

* Doğru ya da yanlış diye bir şey yok. Mesele kim olduğun  ve ne zaman olduğun.

* Yalan, nadiren kullanılan muhteşem bir araç aslında. İnsanın söylediğiyle kast ettiği şey bambaşka. Fevkalade.


* Aileler olabilecek en karmaşık şeyler, insanoğlunun en gelişmiş örgütlenme modeli.

* İnsan hep olduğu yerdedir ve saniyeler tik tak geçer; insan başkası olacaksa çok büyük fedakarlıklar ve değişimler gereklidir.

* Sözcüklerin tınısının, iyileştirici bir etkisi olduğunu hatırlıyordu; anlamlarının değil, sadece tınılarının.

* İnternetteki bilgi miktarı devasaydı. Dünyayı çok geniş bir elektronik ağla birbirine bağlamanın hastalıklı bir fikir olduğunu düşündü.

* İnsan yalanın ayrıntılarını iyice bir gözden geçirdiğinde, yalan söylemek hiç zor değil. Bize yalanın aptalca ve tehlikeli olduğu, kesinlikle doğru bir şey olmadığı öğretiliyor. Ancak yalan bir dizi sorunu halledebilir.

* Düşüncelerimizle bedenimizin aynı yerde olmasını sağlamalıyız.


* Aristokrat anne babalar aristokrat çocuklarına bunu öğretir: Yenilenebilir kaynaklar satılabilir. Yani kütükler, balıklar, geyikler ve tahıl. Ama toprağın kendisi satılmaz. Ne yaparsan yap, toprağı asla satma diye belletirler. Sahip olmak soylu, satmak utanç verici bir şeydir.

* İyice ölçülüp biçilmiş bir yetiştirme tarzından daha etkilisi yoktur.
                                                                                                                                                                                                       

8 Aralık 2021

Kasım İnstaları

Hani Kasım'da aşk başkaydı arkadaşlar... Kandırıldım, incitildim hahahaaa :)

Öyle bir Kasım geçirdim ki tam evlere şenlik, bir şeyler yetişmedi, depresyona giresim vardı giremedim, param pul oldu, bir sürü bir sürü şey işte... Ama yine de arada keyifli anları da yakalamışım azıcık 😉


Pinokyo cevap vermedi tabi ki
Elektriksiz 3 saat ilaç gibi geldi
Devamını bekliyorum dedim ama gelmedi henüz :))


Şu toplanmaları ne kadar özledik ♥
Bir Cumartesi kaçamağı olarak kayıtlara aldık kendisini :)


Ergen bekleme dönemi başladı bizim evde...
Böyle sessiz sessiz bir köşede ben kitap okurken nefesimi ensesinde hissediyor muhtemelen :)
Kıpraşamıyor :))


Öğle kahvesi rutinim ve ben ♥


Seneleeerrrr sonra nihayet sağlık ocağımızda kan tahlillerimizi yaptırdık.
Pandemi korkusuna gidemiyorduk
B12 lerimiz, demirlerimiz yine sürünmeye başlamış yerlerde
Takviyeye başladık bakalım :)


Manzaranın gece hali enfes olsa da biz gündüz halini de seviyoruz :)
Pazar kahvaltısı hazırlayan arkadaş candır bu arada ♥


Kulüp izlemek ayrı bir keyifti ♥
Yeni sezonu da Ocak ayında geliyormuş bu arada 😉


tbt yapayım ama hatıralı bir fotoğrafla yapayım 😉

Sene 2014 Mayıs
Dubai
Nasıl mutlu, enerjik ve keyifli gözüküyorum değil mi 🤗 Evet öyleyim aslında ama deli gibi de yorgunum aynı zamanda 😜
Tüm gün zaten ayaklarımız şişene kadar gezmişiz, final Dubai kanalında tekne turu ancak teknelerle pazarlık yapmamız lazım. Niyet ettim 1 kişi fiyatına 3 kişi fiyatı almaya 😂😂😂 Nasıl olur diye sormayın orda böyle işliyor pazarlık kuralları 🙈 Ama bunlar çetin ceviz çıktı 😂😂😂 
Tüm tekneleri geziyoruz, ben diyeyim 15 siz diyin 25 😇 
Annem perişan, kardeşim yok binemeyeceğiz bu kızın inadından diye telaşlı. 
Ve sürpriiiizzzz 🎉 
Son tekneyle anlaşıyorum ve biniyoruz. 
Tekne kalkmak üzere ama bizi alt kata alıyorlar hahaaa :))) 
Tekrar bir cıngar, üst kat demiştik biz diye 😭 
İniyoruz tamam diyorum 🤣 
Bizimkiler artık çöktü çökecekler ama blöfümü yiyor adamlar 😉
Üst kata kuruluyoruz, yemeklerimizi alıyoruz 🥰

Az önce kimseyi delirtmemiş gibi çek pampa modunda poz veriyorum işte 😂😂😂😂

Bazen içimden bir canavar çıktığı doğrudur
Yay kadınıyım ne de olsa


Lucifer'la vedalaştım, öptüm kokladım, arşivin tozlu raflarına kaldırdım ♥


Ve bir blog gecesi düzenledim kendime
Herkesin evine gidip çene çaldım
Pek keyifliydi ♥


2 Aralık 2021

Rüyalar Anlatılmaz / Nermin Yıldırım


Rüyalar anlatılmaz mıydı gerçekten?

Bu kitabı elime ilk aldığımda kendime bunu sordum sanırım... Rüyalar tabi ki anlatılırdı ama gündüz niyetine anlatılırdı bizde... Gece rüya anlatılmazdı mesela... 
Neden? 
Hâlâ bunun yanıtı yok bende...
Ama ben gece rüya anlatırım :) Aklıma ne zaman gelirse o zaman anlatırım daha doğrusu...
Sabah ilk kalktığımda tüm ayrıntıları gözümde film gibi canlıyken anlatmadıysam bölük bölük, çoğu parçası birbirinden kopmuş, yorumlanacak hali kalmamış halini anlatırım ben... O haliyle anlamı kaldıysa tabi ki...

Kitabımızın kahramanı Eyüp'e de  annesi yıllarca rüyalar anlatılmaz demiş, öyle öğretmiş... Uykusuz gecelerinin, sıkıntılarının, kabuslarının çözümü için yardım aldığı psikoloğu ise yaz rüyalarını demiş, yaz ki çözümleyebilelim... 

Eyüp kaybolduğunda eşi Pilar'ın elinde de bu rüyaları yazdığı defteri ve hiç tanımadığı bilmediği bir ülkenin kenti; Eyüp'ün İstanbul'u...  Ve bir de Eyüp'ün İstanbul'daki ailesinin yardım etmesini umarak kapılarını çaldığı Bahriyeli ailesi...

Aslında kitabın kahramanı tek başına Eyüp değil.... Bir arayış kitabı olmakla birlikte aslında Bahriyeli ailesinin çözülme hikayesi diyebiliriz... Her bir aile ferdinin ince ince nakış gibi işlendiği bir hikaye... Abla Müesser'den kardeş Veysel'e, evin gelini Perihan'dan oğlu Bülent'e...

Pilar'la birlikte Eyüp'ü ararken hikayede geçen her karaktere bir kalp bırakmamı sağladı Nermin Yıldırım. Ama ufacık bir anda sahneye giren Vehbi'ye gönlümü kaptırdım tek hareketiyle... Bir delikanlıya kullanılmış bir kurşunkalem hediye edip "istersen yazarsın" dediği anın hemen arkasından da "istersen sonra silersin" diyerek silgi hediye etmedi mi... Bu naif hareketiyle kendisine kral tacını taktım gönlümde. Seviyorum böyle nevi şahsına münhasır karakterleri 💗

Nermin Yıldırım dilini seviyorum, karakterleri yaratış şeklini, ajitasyon yapmadan hayatın acılarını karakterlerine yedirişini... Dokunmadan ile başlayan tanışmam Misafir ve Unutma Beni Apartmanı ile devam etti. Ve her romanında daha çok kendine bağladı beni. Ama keşke dedim ilk kitabından başlayarak okusaydım da eski romanlarından yeni romanlarına taşıdığı mini karakterlere sırayla öpücük bıraksaydım. 

Sözün özü ben gönlümü kaptırdım bu romanına da ve hâlâ okumadıysanız siz de okuyup gönlünüzü bırakmanız naçizane tavsiyemdir efenim.


Altıçizililerim;

* Gece ve gündüz birbirine mesafeli durmalıydı, karıştılar mı bir kere, artık sadece gece vardı.

* Aşka başka bir gezegene taşıyordu insanı, iki kişiden ibaret küçük bir gezegene. Hava diye birbirlerinin nefesini soludukları yepyeni bir evrene.

* İnsan söyledikleri kadar değil, söylemedikleri kadardı.

* Geride kalanlar, sadece kendilerinden vazgeçildiğini düşünmektense, gidenin koca bir hayata tümden boş verdiğine inanmayı yeğlerdi.

* İnsanın gücünü kendinden güçsüzlerle sınamaya kalkması yahut kırıp dökerek kendince terbiye vermeye soyunması ne mertliğe ne hakkaniyete sığıyordu. Bir başkasında yaralar açmaya cüret etmek günahların en fenasıydı.

* Ya o şanslıydı ya da hayat adaletsiz...

* Evlat olmaktan memnun kalmamış olanlar, babalıktan medet umarlardı.

* Suspus edilmişler, suspus etmeyi severlerdi.

* Onun için pek çok şey yapabilirim, hatta belki ölebilirim bile. Ne var ki biri için ölmek, onun için yaşamaktan daha kolaydır zaten. Kimse kabul etmese de bu böyledir. İşte bu nedenle uğruna yaşamaya mecbur kalacağım bir bebek istemiyorum hayatımda.

* Bu mutluluk takıntısına ifrit oluyorum ben. Herhalde insanları yakınlaştıranın, mutluluklardan çok mutsuzluklar olduğunu düşündüğümden... Sevinci paylaşmak kolay ama kederi öyle mi?

* Paylaşmanın güzelliğinden dem vuranlar, onu bir mecburiyet değil, erdem olarak yaşayanlardı. Bollukta paylaşmak iyiydi, güzeldi ama yoklukta paylaşmak zorunda kalmak hiç de insanları yakınlaştıran, bağlarını güçlendiren bir şey değildi.

* Yemeği verenle lafı söyleyen, hayattaki sırasını kolay kolay kaybetmezdi.

* Öfkeli kadınların, hava kaçıran balonlar gibi tizleşiveren seslerine inat, çok tumturaklı laflar ettiklerine defalarca tanık olmuşumdur.

* Tecrübe, aptalların utanç duvarıymış...

* Acaba bazen hiç sevilmemek, borçlu kalacak kadar çok sevilmekten evla olabilir miydi?

* İnsanlardan az şey beklemek hayal kırıklığı riskini azaltıyordu.

* Büyükler herkesi budayıp kendilerine benzetmek isterdi ama çocuklar kahramanları oldukları gibi sevecek cesaretteydi.

* Oysa ben, birlikte badireler atlatmayı, sinir bozacak kadar mutlu ve yapış yapış bir romantizme defalarca tercih ederim.

* Aile gibi olmanın aile olmaktan daha keyifli bir şey olduğunu düşünüyorum hâlâ.
.....
.....
   Bir yeri iyi ya da kötü yapan içeride sürdürülen hayattan ziyade, orada sıkışıp sıkışmama hadisesidir bana kalırsa. İnsanın kendini içine hapsedilmiş hissettiği, dışarı çıkmakta güçlük çektiği her yer kötüdür.

* Ölen çoktan alıp başını bambaşka bir âleme gitmişti, mesele kalanların onsuz yaşayacağı hayattı. Ölü evinde pek çokları gözleri kan çanağına dönene dek ağlar, paralanırdı; ne var ki pek az gözyaşı ölünün bizzat kendisi için akıtılırdı.

* İnsan kendi izlerini silmeye çalışırken, başkalarının hayatında derin kesikler, büyük lekeler bırakabiliyordu demek bazen.

* Keder her zaman mutluluktan daha çok saygı görüyor, başkalarının acısı, kendi şansıyla avunmak isteyenlere için için iyi geliyordu.

* Yaşarken herkes birbirinin önündekine saldırır, gırtlağına basardı da ölüye karşı herkes pek bir cömertti.

* Küçükken insanın kalbi geniş, sevgisi cömert oluyordu. Ama büyüdükçe artık kimse kimseyi sevmekle uğraşmak istemiyordu.

* İnsan rüyasında çocukluğunu görüyorsa, büyürken bir şeyleri yanlış yapmış demektir bence. 

* Mutluluk öyle bir şeydi ki herkese yakışıyor, gülümserken pek az kişi kötü olabiliyordu.

* Söylenmemiş sözcükler tıpkı tutulmamış yaslar gibi acıtırdı.