İlk defa bu kadar sıcağı sıcağına bir kitabı buraya aktarıyorum sanırım.
Sebebi de dövüşürken hanımefendi değilim 'in başlattığı ve Kasım ayında da Şule'nin ev sahipliğini yaptığı Blogger Kitap Kulübü / BKK efenim... Ha bugün başlarım, ha yarın başlarım dediğim kitabı yaklaşık 3 gün önce elime aldım ve az önce de son bölümünü bitirdim 💗 Bahtiyarım bu sebeple 😃
Genel olarak bu kitap okuma etkinliklerine kısmi mesafeliyimdir aslında ben. Evet katılmak isterim ama kendimi zaman kısıtlamasına sokmak istemem, biraz tutulurum, ihmal ederim falan derken bir türlü olmaz. Bu sefer yakaladım ama, vakti saati bu yaşlarıma kısmetmiş demek ki... Hoş bu etkinliğin de ilk 2 ayını kaçırdım, düşünün bendeki uyuşukluğu 😄😄 Neyse geç olsun güç olmasın demişler...
Gevezeliği bırak Şebo diyerek kendime, kitaba geçiyorum şimdi... Sonra yeniden gevezelik ederim elbet...
Rus Edebiyatının önemli eserlerinden biri "Babalar ve Oğullar". Nihilizm konusunda da ilk yazılmış kitap sanırım. Bu arada Nihilizm nedir konusunda bu kitabı okuyuncaya kadar hiç bir fikrim yoktu, meğer nihilizm hiçlik, yokluk anlamına geliyormuş. Hiçbir şeyi kabul etmemek, diğer anlamda da her şeyi reddetmek gibi bir şey... Ve ben tüm bunları öğrenirken de ergenliğin bir döneminin Nihilizm rüzgarlarından bilmeden nasibini aldığını da düşünmedim değil tabi... Malumunuz hayatımızın bir dönemi her şeyi reddetmekle geçti ister istemez...
Kitabımızda da iki gencimiz var ana karakter olarak. Deneyimli Nihilist Bazarov ve yeni tanıştıkları halde tıfıllığıyla Bazarov'un feci halde etkisinde kalmış yavru Nihilist Arkadiy... Olaylar döngüsü de Bazarov - Arkadiy kafadarlarının aileleri ve 3. bir aile olarak da aşık olunabilecek tüm niteliklere sahip Madam Odintsova 'nın minik ailesi içerisinde geçiyor...
Nihilizm baskın karakterimiz Bazarov'un düşünceleri üzerinden ortaya dökülüyor. Aileleri vasıtasıyla da o dönem Rusya hayatının bir özeti sunuluyor kitap boyunca. Ve inanılmaz bir kuşak çatışması... Kestane kabuğundan çıkmış da, kabuğunu beğenmemiş misali...
Ve tabii ki aşk... İnsana olmayacak şeyler yaptıran güce sahip o duygu... Aşk ile tanışmalarıyla ne denge kalıyor bizim kafadarlarda ne de hiçlik duygusu tabi...
Bu arada kitapta en sevdiğim karakter benim Bazarov'un babası Vasiliy İvanoviç oldu... Onun o askerlikten ufak bir köy doktoru ve aynı zamanda çiftçi hayatına dönüşü, karısını ve oğlunu idare ediş şekli, oğluna olan sevgi şekli, kimi zaman yapışkan kimi zaman hayalet gibi sevdiklerine tutunma şekli... İçime en yakın gelen karakter oydu diyebilirim.
Kitabın dili gayet sade ve akıcı. İşin gerçek tarafını söylemek gerekirse bu kadar sadelik beklemiyordum bir klasikten. Turgenyev'i çok rahat okuyabileceğimi fark ettim bu kitapla beraber. Rusların birden fazla isimleri olması biraz kafa karıştırıcıydı sadece. Bir insana neden çeşit çeşit seslenir ki insan zaten 😄 Sonra alıştım ama...
Bir de bu kitabın önsözü çok güzeldi ki Doğan kitap yeni basımlarını Yekta Kopan'ın önsözüyle yayınlamış ve şahane olmuş diyebilirim. Kitaba bir ısınma turu niteliğinde, seveceksin sen bu kitabı diyerek sırt sıvazlama şeklindeydi önsöz....
Bendeki hissiyat işte bu şekilde... Klasiklerden çok haz alamayan ben bu kitap ile birlikte ufak bir inat kırılması yaşadım sanırım... Darısı diğerlerinin başına...
Sizde bize katılmak isterseniz lütfen bir tık tık yapın ve ben de geliyorum deyiverin yeter...
Dostça ve hoşça kalın efenim 💗
Altıçizililerim;
* Yeryüzünde genç ve güzel bir anne ile kucağında sağlıklı çocuğu kadar büyüleyici bir şey daha var mıdır sahiden?
* Önemli olan , iki kere ikinin dört etmesi, üstü hep boş.
* Tabiat, bir tapınak değil, imalathanedir, insan da onun içerisinde bir işçi.
* Yalnız aptallar, bir de akıllı geçinenler zaman kaybeder.
* Bedenimizdeki hastalıkların nelerden kaynaklandığını aşağı yukarı biliriz, ahlaki hastalıklarımız da kötü eğitim ve küçüklükten kafamıza doldurulmuş boş şeyler yüzünden yani toplumun çarpık düzeninden ötürü ortaya çıkar. Toplumu düzeltin, hastalık da kalmaz.
* Malum, zaman bazen kuş olur uçar, bazen kurt olur sürünür ama insan en çok, zamanın hızlı mı yavaş mı geçtiğini fark etmediği anlarda iyi hisseder kendisini.
* İnsan dediğin varlık ipin ucunda asılı gibidir, altındaki uçurum her an yutabilir kendisini ama o bununla da yetinmez, bir sürü iş açar başına, kendi elleriyle mahveder yaşamını.
* İnsanın anlamadığı şey yoktur, eterin titreşmesini, güneşin yapısını hep anlar ama gel gör ki bir başkasının kendisinden farklı sümkürüşünü anlamak gelmez elinden.