28 Şubat 2019

28 Gün Meydan Okuması #28 The End


Bugün meydan okumanın son günü, neler oldu, koca bir ay nasıl geçti, meydan okuma nasıldı merak ettim...

Dolu dolu bir ay geçti hepimiz için.
Yazma disiplini olarak son günlerde aksattım sadece. Oytun'un doğumgünü koşturmacası sonra da hastalık vurdu beni. Birkaç gün aksattım ama günlük olarak bir kaç yazıyı birleştirince yetiştim ♥

Okuma disiplinime gelince bak o konuda çok zorlandım. Hatta ve hatta yetişemedim diyebilirim. Bloglar o kadar neşeli ve güzeldi ki... Hepsinin hakkını verebilmek için yarım günümü ayırdım çoğunlukla. Ama bazen de imkan olmadı tabiki...

Çok yeni şeyler öğrendim ♥
Yeni güzel insanlar tanıdım ♥
Çok kahkaha attım ♥
Bazen hüzünlendim ♥
Bir çok ortak noktamızın olduğunu yeniden yeniden keşfettim ♥

Bunlar meydan okumanın en güzel bonuslarıydı :)

Meydan okuma bitti bitmesine de benim için okuma halleri devam edecek bir süre daha. Özellikle son hafta feci dipteydim çünkü... Biraz daha güzel etkileşimi sürdürmek niyetindeyim.

Ve Ezgi'cim blogosferi bu meydan okumayla şenlendirdiğin ve bizi de gaza getirdiğin için çok teşekkürler.
Yorumlarını, güzel düşüncelerini eksik etmeyen sevgili arkadaşlarım size de kocaman öpücüklerimi yolluyorum.

Ben her zaman derim "Biz birlikte güzeliz" diye ya bunu boşu boşuna demiyorum ben ♥




27 Şubat 2019

28 Gün Meydan Okuması #27


Bazı günler enerjin düşük uyanırsın ya da bir şey olur modun düşer. Ne yaparsın da toplarsın? Var mı sihirli bir kaç önerin?



Bu aralar bu bana o kadar sık olmaya başladı ki... Hoş havalara bahane buluyorum hep ;)

Bizim aile cümbür cuma banyo yapmanın sihirli bir gücü olduğuna inanır.
Hasta mısın? Banyoya...
Yorgun musun? Banyoya...
Sıkkın mısın? Banyoya...
İnandığımız için belki de banyo yaptığımızda rahatlarız...

İkinci sihirli inancımız güzel bir uyku.... Hatta banyo sonrası güzel bir uyku :)) Dertlerimizi, tasamızı uykuya yüklemeyi severiz ;)

Bunlar tutmadı mı? Pozitif enerjili sevdiğin bir arkadaşını ara derim ben. Ya olanı biteni anlat rahatla ya da onun pozitifliğini içine çekene kadar gevezelik yap... Ben susangillerden değilim, hiçbir zaman da olmadım. Ben anlatmalıyım, konuşmalıyım...

Alışveriş ♥ Bak bu da benim modumu değiştiren şeylerden. Çok büyük bişey olmasına gerek yok çorap alsam mutlu olurum ben :)

Saç baş meselesi de beni rahatlatır bak. Ağır depresyondaysam saçım da radikal değişimlere gidebilirim. Beni tanıyan bir kuaförümün olması müthiş bir şey o sebeple. En son yeşile boyasak teklifimi abla hadi gel ben sana fön çekeyim hem de kahve içip falına bakayım diye geçiştirmişti 😂😂

İlk aklıma gelenler bunlar... Bunlar da çözmüyorsa zaten halim harap demektir ;)


26 Şubat 2019

28 Gün Meydan Okuması #25 / #26


Son 2 gün kaldı... Hafta sonu yazamama aksaklığımı bugün rutine döndürüyorum artık. O sebeple iki günü birleştirdim :)

Geçelim konulara;

Alfabe oyunu gibi düşün. A-Z ye sevdiğim şeyler listesi. A denince aklına ilk ne geldi mesela? Böyle tüm alfabeyi hazırla bakalım.



A - Ailem, arkadaşlarım
B - Baykuş, balon, bal
C - Ceylan Ertem
Ç - Çekirdek, çay, çikolata
D - Deniz
E - Elmalı tart
F - Fal, film, fotoğraf
G -Gezmek ♥
H - Hediye almak/vermek
I - Ihlamur misss miss
İ - İzmir ♥
J - Jelibon şekeri
K - Kestane, kavun, kıvırcık saç, kahkaha
L - Latin dansları, leylek (kendisi değil yalnız görmeyi severim)
M - Meyve, mavi
N - Nakış, not tutmak
O - Oytun ♥
Ö - Özgürlük, öpücük
P - Puding, pasta, piknik
R - Roman, radyo tiyatrosu
S - Sinema, salep
Ş - Şebnem kişisi ♥
T - Tiyatro, tembellik, tahinli çörek
U - Ufuk
Ü - Üzümlü kurabiye
V - Vatan,vicdan
Y - Yaz, yüzmek
Z -  Zevzeklik yapmayı dermişim hahahaaaa :) Bunu bulamadığımdan salladım :)))


Maddi ya da manevi neye ihtiyacın var?

Paraya kimseye hayır demez bugün şartlarında sanırım ve ben de hayır demem tabi ki :)
Ama zamanı kısıtlayıp şu ana odaklanırsak ben yatağımı istiyorum. Feci hastayız analı oğullu o sebeple uyuyup dinlenmekten başka bir şeye odaklanamıyorum. Yatağıma yatıp uyuyayım ben, bir de sıcak çorba olsun yeter vallahi...





25 Şubat 2019

28 Gün Meydan Okuması #24


Farklı şehirlerdeyiz ya da aynı yerde bile olsak herkesin önerisi kendine özel olur eminim. Bulunduğun şehirle ile ilgili öneri listesi şahane olur bence. Bir günüm var neler yapabilirim orada? Nerede leziz birşeyler yiyebilirim bir düşün bakalım?

Ben Balıkesir'de yaşıyorum biliyorsunuz.
Planım uzun uzun özellikle bizim körfez dediğimiz Akçay-Altınoluk-Kaz Dağları ile ilgili bir yazı yazmaktı bu maddeyi ilk gördüğümde.
Günü gününe yazma temposunu kaçırdığımdan mütevellit yazma işini hızlandırmam lazım. Az önce de okuldan aradılar, hastalığımı Oytun'a geçirdim galiba. Başı ağrıyormuş, kendini iyi hissetmiyormuş. Onu okuldan erken alıp eve geçeceğim. O sebeple size eskiden yazdığım; Altınoluk'a çok yakın ama il haritasına göre Çanakkale'ye bağlı olan Küçükkuyu/ Adatepe Köyüne ait bir gezi yazımı buraya taşıyacağım.
Söz bir ara Balıkesir ile ilgili bir yazı yazıp bu açığımı kapatırım ;)

Eski yazım burada. Aynı yazıyı buraya da kopyalıyorum ;)

...............................

Çanakkale ilçesi olan Küçükkuyu'nun bir köyü Adatepe... Ama Edremit - Altınoluk'a yol olarak daha yakın...
Küçükkuyu merkezden dağlara doğru bir yol göreceksin gidersen, koskocaman Zeus Altarı, Adatepe Köyü yazıyor tabelasında....

İşte o yoldan dön hemen... Kıvrım kıvrım yollardan tırmanmaya başla... Pencereni açmayı unutma ama... Zeytin kokusunu içine çek bol bol...

4-5 km çıktıktan sonra ilk durak yeri Zeus Altarı...


Park et şimdi arabanı...
Hareket zamanı :)
Gözün korkmasın ama...
Hepi topu 790 m. yürüyeceksin...


Keyifli bir yol....
Kozalak toplayabilirsin çıkarken...
Çekirgeler zıplayacak önünde....
Doğaya odaklan istersen...
Sesini dinle...
Tenha bir zamana denk geldiysen çok şanslısın aslında :)


Ağaçların güzelliğini seyret bol bol....


Bak ulaştın Zeus Altar'ına....
Yunan mitolojisine göre en yüce Tanrıları Zeus'a kurban adadıkları yermiş burası...
İlyada destanında Zeus'un burada yaşadığı bile söylenmektedir.....

Bak ben size söylemeyi unuttum, imkanınız varsa termosunuza çay/kahve koyun diyecektim...
Manzara şahane çünkü burada...
Taşların üzerine oturup belki keyif yapmak isterdiniz...
Aklınızda bulunsun mutlaka ama...


Manzara şahane olunca bizim gibi çok çok fotoğraf çektirin hatta :))
Doğa ayrı bir güzel, taşlar ayrı bir güzel...


Altar'ın hemen yanında Çanakkale Savaşlarına katılan bir dedenin yatırı var....
Fotoğrafta güzel göründüğüne bakmayın, kirlilik tamamıyla...
Genelde ıslak mendil ve su şişelerinin etiketleri bağlanmış...
Ben muhtarın yerinde olsam madem bu bizim geleneklerimizde var; çeşit çeşit , renk renk kumaşlar bağlarım buraya... Renk cümbüşüne çeviririm... Kirlilik göze batmaz hiç olmazsa....
Hatta 1 liraya kumaş parçaları bile satarım, köyü güzelleştirmek için :)
Hem insanlar dilek dileyerek umutlarını, hayallerini perçinlerler hem de köye katkıda bulunurlar...


Şimdi Adatepe Köyü'nün sokaklarındayız...
Daracık sokaklar...
Taş binalar....

Köye girişte meydanda hemen bir çay bahçesi var, çınar ağaçlarının altında...
Fotoğrafını çekmeyi unutmuşum... Aslında çektiğimi de hatırlıyorum ama telefonumla çektim galiba. Üzerinden çok zaman geçti... Ağustos'ta gitmiştik biz... Bulursam eklerim meydanı da...

Hemen çay bahçesinin yanında dondurmacı var. Otlu dondurma satıyor...
Kekikli, naneli, zeytinli :)
Kekikliyi sevdim ben, gidersen dene mutlaka...

Sit alanı ilan edilmiş bu köy... O yüzden betonarme bina görmek neredeyse imkansız...
Eski binalar orjinaline sadık kalınarak onarılmış...


Mesela şu sağdaki ev...
Terkedilmiş belli...
Sürtündüm duvarlarına, belki bana verirler diye :))
Ama nerdeeee...

Bu arada burada yeni inşa ev olmadığı için ev fiyatları çok yüksekmiş...
Duyunca hayalini bile kuramadım ahahaaaa :)
Yalanmakla kaldım :)))


Köyün çeşmelerinden bir kaçı...
Bazılarından su akmıyordu...
Kaz dağlarının eteğindeki bir köy için ne üzücü...


Eskiden zeytinyağı çıkartmak için kullandıkları taş düzenekler....
Zeytin ve zeytin yağı satan bir dükkanın önünde rastlıyoruz...
Küçükkuyu'nun içinde Adatepe Zeytinyağı Müzesi açılmış aslında...
Vakit olmadı dönüşte uğramak için..
Bir başka zamana artık...


Ara sokaklarından birinde Sabun Kayfe'ye rastlayacaksınız...
İlk önce kahve içmeye niyetlendik ama taze limonata hazırladığını duyunca limonataya bir dönüş yaptık...
Uzun zamandır içtiğim (kendi yaptıklarım da dahil) en iyi limonatalardan biriydi...
Sıcak, samimi bir ortamı var...
Dikiş makinası ayağından yapılan masalara bayıldım :)
Şahsına münhasır insanlar işletmecileri...
Mutlaka uğrayın dediğim yerlerden...


Taş binaya ben maviyi çok yakıştırıyorum....
Sanki masalsı bir hava katıyor evlere...
Şimdi kim yaşamak istemez ki bu evde :)


Güzelim evlerden bir tanesi daha...


İrili ufaklı konaklar var köyde konaklamak için... Buda o konaklardan biri...
Köyün en üstüne konumlanmış...
Geniş bahçeli, tam dinlenmelik bir yer...


Fotoğraflarda bu kadar boş göründüğüne aldanmayın...
Biz hafta içi gitmiştik...
Hafta sonu akın akın insan seli olabiliyor bu sokaklarda...


İşleme ne kadar da yakışmış değil mi...
Seviyorum ben böyle işleri...
Yeniyle eskiyi bir araya getiren o ruhu...

yine bir gezimizin sonuna geldik...
Size yazdan kalma birkaç yer daha anlatacağım vakit bulduğumda...
Benim iki böcüğümle size kocaman öpücükler gönderiyorum..
Hoşça ve dostça kalın  ♥


28 Gün Meydan Okuması #23 ve Şebonun Gevezelikleri #6


2 günlük bir aksatmam mevcut meydan okumamda. Bugün açığı kapatabilir miyim bilmiyorum ama meydan okumanın son gününe kadar toparlamam lazım.

Efendim niye geciktin diyecek olursanız bizim ergenin hafta sonu malum doğumgünüydü ve ben bir koşuşturma içerisindeydim. Dile kolay 25 kadar ergen geçti bizim evden hahahaa :)) Üstüne de hasta oldum bingoooo 💣

Dün gece Oscarlar dağıtıldı ve ben izleyemedim. Bu sene internetten yayın yapılmadı maalesef ya da yapıldıysa da ben bulamadım. Digitürk üyeliğim de olmadığından resmen kös kös oturdum. Sinirden evde gezinip durdum tüm gece. Evet tüm filmleri izleyemedim, hatta çoğunu izleyemedim de diyebilirim  ama yine de kendimce tahminlerim vardı. Saç baş yoldurdular bana gece gece anlayacağınız :/

Sonuçları öğrendikten sonraki izlenimlerimi yazacak olursam;

Green Book en iyi film ödülüyle zaten fethettiği kalbimi güzelce perçinledi.

Bohemian'ın toplamda 4 ödül alması ve özellikle Rami Malek'in en iyi erkek oyucu heykelciğini kapması yine çokça sevindiklerimden.

BlackKklansman 'ı sevmemiştim, uyarlama senaryo kategorisinde heykelciği kapması kimseyi şaşırtmasa da beni şaşırtan kategoriydi.

Black Panther'i izlememiştim ama aday listesinde olması bir çok kişiyi şaşırtmıştı. Aday listesinde bunun ne işi var dememize rağmen 3 dalda heykelciği kapmış. ( Prodüksiyon tasarımı, kostüm tasarımı ve özgün şarkı)

A Star is Born ile sevdiğim "Shallow" şarkısı özgün şarkı dalında heykelciği kaptı, bence haketti de. Sevgili Gaga üzülmüştür muhtemelen Olivia Colman' a en iyi kadın oyuncu heykelciğini kaptırdığına. Henüz Favoruite filmini izlemedim ama okuduğum yorumlarda iyi olduğu söyleniyordu. Hoş Glenn Close ihtimali daha yüksek gözüküyordu ama son düzlükte Glenn Close geride kalmış demekki...

Ve "Roma"... Sevenleri de çoktu sevmeyenleri de. Ben seven taraftaydım hatta en iyi film dalında Green Book ile savaşacağını düşünsem de gönlüm Green Book'tan yanaydı. Roma filmi de en iyi yabancı film ödülünü kaptı. Bunun haricinde en iyi yönetmen ve görüntü yönetimiyle toplamda 3 heykelciği var ♥

Bu sene hakkını veremediğim Oscar Ödülleri hakkında kendimce düşüncelerim  bunlar. Şimdi gelelim meydan okumada geciken günlerimi tamamlamaya...

Cumartesi günkü konumuz;

Neler Yapıyorum yazısı hazırlıyoruz. Maddeler için benim bir yazıma bakabilirsiniz.

Seviyorum / Loving:
Bu aralar rutinlerimi seviyorum. Rutinlerim aksayınca hırçınlaşabiliyorum.
Evde vakit geçirmeyi seviyorum. Battaniyemi çekip kitap okumayı, Oytunu oturduğum yerden delirtmeyi, dünya yıkılsa bile ben yerimden kıpırdamayayım modumu seviyorum...

Yiyorum / Eating:
Bu aralar sebze yemekleri favorim. Brokoli/balkabağı/karnabahar üçlüsünü her gün yiyebilirim hatta. E hal böyle olunca da çeşit çeşit yeni tarifler deniyorum ♥

İçiyorum / Drinking:
Limonlu sıcak su... Hiç içmezdim eskiden ama son 2-3 haftadır fincan fincan içiyorum. Kokusuna ve ağzımda bıraktığı tada bayılıyorum.

Hissediyorum / Feeling:
Kendimi yorgun hissediyorum. Bunun hasta olmamla alakası da olabilir tabi ama dokunmasalar günlerce yerimden kalkmadan yatabilecek gibi hissediyorum.

Yapıyorum / Making:
Bu aralar hiçbir şey yapmıyorum :) Bir ara elimdeki yarım işlere odaklanmıştım ama şimdi ondan da vazgeçtim. Geçecek inşallah bu tembellik halim...

Düşünüyorum / Thinking:
24 saati sürekli kafamda döndürüyorum bu aralar. Ölü zamanlarımı biraz da aktifleştirebilir miyim diye planlamalar, listeler geçiyor zihnimden sürekli. Uygulama mı? O işler karışık işte ahahahaaa :))

Hayalini kuruyorum / Dreaming:
Oytun'un iyi bir liseye yerleşmesi hayalindeyim çokça bu aralar. 3 ay kala sanırım sadece buna odaklanabiliyorum.

Okuyorum / Reading:
Misafir/Nermin Yıldırım

Dinliyorum / Listening:


Bu da Geçecek / Göksel
Bu aralar bu şarkıya takıldım ♥

İzliyorum / Watching:
Oscar adaylarını izliyordum ama listeyi tamamlayamadım hâlâ. Ödüller verilmiş olsa da ben izlemeye devam edeceğim...

Mutlu haftalar ♥

23 Şubat 2019

28 Gün Meydan Okuması #22


Ne zaman 22. güne geldik yahu :)
Son düzlük farkında mısınız. Tamam blogları okuma konusunda çok hakkını veremedim ama aralıklı olsa da tüm yazıları okuyup peş peşe yorumlamayı becerdim sanırım. Elimden geldiğince yani :P

Bugünkü konumuz ise;

İnanıyorum bu yazı faydalı olacak, bildiğin şeyler hakkında ipucu verebilirsin. Ne bileyim mutfak ipuçları ya da fotoğrafla ilgili ya da şu an hiç aklıma gelmeyen birşeyle ilgili... İpuçları hayati önem taşırlar, içlerinde deneyim barındırırlar.

Çok öyle her haltı bilen kadınlardan değilim. Yaptığım şeyin hakkını vererek yapmayı severim sadece. O yüzden hep önerilere açığımdır, duyduklarımı denemeyi severim.

Mesela iki seneden beri kavanozlama yöntemi kullanıyorum tüm yemeklerimde. Çalışan kadının hayatını kurtaran yöntem. Akşama ne yiyeceğiz, ay misafirim geldi endişesine çokça kapılmıyorum o sebeple. Yöntem basit, ne pişireceksem çokça pişiriyorum. Taze pişen yemeği sıcak sıcak kavanozlara alıyorum ve ağzını sıkı sıkı kapatıp ters çeviriyorum. Soğumaya bırakıyorum. Buradki püf noktası sadece kavanozu düzgün kapatmak. Soğuyunca dolaba atıyorum. Mis oluyor misss... 20 gün garantili bekleme süresi var ;)


Salata da hazırlıyorum bak ben bu yöntemle. Yeşillikleri kurutup nasıl hazırlayacaksam doğrayıp kavanozluyorum. 1 hafta hiçbir şey olmuyor salatalara buzdolabında ♥


Börülce, bakla gibi sebzeler haşlanırken kararıyor biliyorsunuz. Ben bu sebzeleri soğuk suyla haşlamıyorum. İlk önce suyu kaynatıp içine atıyorum. Birde ikiye bölünmüş domates koyuyorum, rengi hiç bozulmuyor ;)


Bir de karnabahar meselesi var. Haşlayınca genelde sararır. Onu haşlarken de suyun için 1-1,5 yemek kaşığı un atıp unla haşlıyorum ve bembeyaz oluyor karnabahar ;)

Şimdilik aklıma gelen ve sürekli kullandığım ipuçları bunlar efenim :)
Kendinize iyi bakın ♥

...................................

Bu arada hemen kısa bir not düşeyim, hafta sonu meydan okumaları hafta sonu koşturması sebebiyle aksatmak zorunda kalacağım maalesef :/ Önceden hazırlamak gibi bir imkanım olmadı maalesef...

22 Şubat 2019

Bugün sana açıldıysa kapılarım ♥



Bugün sen neler hissediyorsun bilemiyorum ama ben her sene bugün çok heyecanlı oluyorum ve kendimi tutamıyorum bir türlü... Seni kucağıma aldığım ilk an geliyor... Bak sen hiç görmedin sanırım parmağımda ama rahmetlik deden senin doğumunda bana çok güzel bir incili yüzük takmıştı.  Dar geliyor takamıyorum ama senin için saklıyorum. Hemen burnunu kıvırıp abartma istersen gibi laflar etme, sana tak diye saklamıyorum deli 😂😂😂 Hatıra olur diye saklıyorum...

Bak seneler geçti, sana klişe gibi gelecek ama ben senin büyüdüğünü hiç anlamadım. Bu dediğimi bir gün baba olduğunda mutlaka anlayacaksın. Emekledi, yürüdü, anne dedi, okudu, yazdı derken geçti gitti seneler. Keşke o anları daha sakin daha tadını çıkara çıkara yaşama imkanım olsaydı.. Hoş şu anda çıkartıyor musun anne desen yine koşuşturmaktan çıkartamıyorum farkındayım.

Bu sene büyük bir değişim geçirdin her anlamda... Fiziğin daha erkeksi oldu. Artık tamamen çocukluktan çıktın diyebilirim. Bıyıkların yavaş yavaş belirmeye başladı. Ki ne kadar geç çıkarsa o kadar iyi senin için farkındayım :))) Birileri sana sakız çiğneme köse olursun demiş ve sen deli gibi sakız çiğniyorsun. Bu saflığın beni öldürecek bir gün Oytun :))) Bak sana gerçekleri açıklama zamanı geldi, çene kaslarının işlemesiyle cildinin altındaki kıl kökleri etkilenmiyor oğlum 😂😂😂

Bu sene okul konusunda aslında daha az yordun ama ne yazık ki sınav senen oldupu için inişlerin çıkışlarında çok oldu. Fakat bak burada itiraf ediyorum senin bu kadar ders çalışabileceğini hiç düşünmüyordum. Bu konuda beni oldukça şaşırttın ♥ Ama yine de bir dürtülmeye ihtiyacın oluyor arada. Benim başında dolanmama o kadar alışmışsın ki anne otur yanımda diyorsun sürekli... Sorulardan sıkıldıkça geziniyorsun deli danalar gibi... Evet farkındayım yoruldun. Çok da haklısın bu konuda. Vücudun alışkın değil bu kadar tempoya. Ama sabır oğlumcum hepi topu 3 ayın kaldı...

Saçların iyice uzadı. Eskiden dağınık bırakmayı çok severdin ama artık topuz yapmaktan hoşlanıyorsun. Aynanın karşısında geçirdiğin zamanlar iyice uzamaya başladı.

Bu sene küpe takmaya başladın. Kulağını deldirmeyi kendin istemedin, mıknatıslı olanlardan takıyorsun. Canının yanmayacağından emin olsan deldireceğim diye tutturursun alında da allahtan canın kıymetli :P

Hayatına çok güzel insanlar kattın bu sene de. Ve dolayısıyla benim hayatıma da ♥
Gamze öğretmenine bayılıyordun zaten ama o yeni bayılacak insanlar kattı sana; deyim yerindeyse Özlem öğretmenini hediye etti. O kadar çok iyi anlaşıyorsun ki onunla. Ve de bazı konularda çok benziyorsunuz birbirinize :))) Okulda da Deniz öğretmenin var, dibinden ayrılmadan gezindiğin :)))

Bu sene ev ekonomimizin bir kısmının idaresini sana bıraktım. Kavanozda para tutuyoruz ve günlük alışverişimizi sen oradan yapıyorsun. Bu konuda baya bir geliştirdin kendini. Bana tasarruf yaptırmaya bile kalkıyorsun. Tasarruf yapamadığın tek şey bilgisayar ve bilgisayarla ilgili olan şeyler. Bu sene kaç kulaklık aldığını hesap edemez oldum artık düşün halini :))

Bu sene en çok kullandığın kelime sanırım farketmez :)) En büyük kaçış kelimen. Aaaa bir de duymamazlıktan gelip susma halin var tabi ki...

Bu sene seni alt yazılı filmlere iyice alıştırdım. Sen de zevk almaya başladın artık. Sadece aksiyonu bol filmlerde hala dublajı tercih ediyorsun ama ondan da vazgeçersin yakında.

Bu sene kıyafetlerinden en vazgeçemediğin şey spor ayakkabın ve kısa patik çorapların. Muhtemelen rahat ettiğin için vazgeçemediklerin arasında ama yağmur deli gibi yağarken senin patik çorap ve spor ayakkabıyla gitmene de izin verecek değilim :)))

Bu sene benim dedektör takdırdığıma iyice kani oldun. Ne zaman gizli saklı bir iş çevirsen yakalandın. Ve yakalandığın için üzülmenin aksine nasıl yakalanırım ben diye kendine kızdın bolca. İlginç bir ruh haliydi :)))

Arkadaşların hayatında daha bir önem kazandı, çarşıya çıkıp gezmeye başladınız birlikte. Arada kafelere gidiyorsunuz yine keşifler yapıyorsunuz :)

Bu sene bir sevgili yapmayı çok istedin ama maalesef henüz yapamadın. Geçen sene adını bile andırmıyordun bana ama şimdi yan yan bakışların beni çok güldürüyor ;)

Geçen sene banyo yapmak istemiyordun bu sene de banyodan çıkmak bilmiyorsun gibi bir durumun var. Beni bu huyunla deli ediyorsun Oytun.

İnstagram hesabı açtın bu sene. Sınav senen olması sebebiyle çok giremiyorsun ama her gün bi instaya girsem gibi bir cümle yerleşti akşam rutinimize.

Hala öpücük en sevdiğin şey. Bütün sorunları öperek halledeceğine inanıyorsun. Sana küstüğüm zamanlarda öpeyim öpeyim diye peşimde geziniyorsun. Küsme süremi uzatmamın sebebi bak bu  öpücükler olabilir benim hahahaaaaa :)))

Hala dipdibeyiz, hala aşkım tatlım balım oynuyoruz. Bu çocukluk alışkanlıklarından vazgeçmemene çok seviniyorum.

Bu sene artık kavgalarımız tek taraflı değil. Sen de bana laf yetiştirmeye çalışıyorsun ama nafile be oğlum. Annen senelerdir uğraştı ve makineli tüfek kıvamında level atladı. Yetişemezsin boşuna uğraşma hahahaaaa :))

Evet oğlum bu yaşında böyle geçti.
Bu sene birlikte zor bir sene geçirdik. Çok da ağladık birlikte ama biz seninle hep güzelliklerimizi hatırlayalım. Kızdıklarımız, üzüldüklerimiz geride kalsın...

Ve en güzeli de ne oldu biliyor musun?
Kalbimdin, neşemdin, sebebimdin ama aynı zamanda omzum oldun bu sene.
En büyük destekçimsin artık benim...

İyi ki doğdun oğlum, iyi ki varsın hayatımda...
Sen olmasan ben çok renksiz olurdum...
Seni çok seviyorum ♥
Hep mutlu ol oğlum ♥

Annen





21 Şubat 2019

28 Gün Meydan Okuması #21 / Oscarlar Aşkına


Herhangi bir konuda eleştiri hazırlayabilirsin, telefon uygulaması, kitap müzik ya da restoran ne istersen sana kalmış.

Oscar için izlediğim filmleri yazamadım hâlâ.
Madem bugün yorum günü, o zaman izlediklerimi yorumlayayım istedim size.
Aslında bu filmleri uzun uzun yazmak lâzım ama bazen kafamızda planladıklarımızı zamanla buluşturamıyoruz...
Haydi başlayalım ♥


BOHEMIAN RHAPSODY (2018)

Bu filmin ilk çekilmeye başlandığını duyduğumdan bu yana merakla bekliyordum. Queen grubu özellikle üniversite çağlarımda sıkı takip ettiğim gruplardandı. Çıldırırdık yeni bir albüm çıkardıklarında. Hey gidi günler hey :))

Yalnız grubun en sevmediğim şarkısının da filme isim olarak taçlandırılması benim için ayrı bir ironi ;)

Film  Freddie Mercury (Rami Malek) 'i odağına koyarak Queen grubunun oluşmasını, yükselmesini ve tam artık dağıldı bitti denildiğinde "Live Aid" konseriyle yeniden küllerinden doğarak ilahlaşmasını anlatıyor.  Çok da güzel anlatıyor üstelik.

Freddie Mercury'i canlandıran Rami Malek inanılmaz başarılı. Freddie'ye benzemek için çok da makyaja ihtiyacı yokmuş aslında. Daha önce fark etmediğim bu benzerlik filmin cast aşamasında ne kadar ince ince düşünüldüğünün de kanıtı bence. Grubun diğer üyeleri Brian May ( Gwilym Lee), Roger Taylor (Ben Hardy) ve John Deacon (Joseph Mazzello) ı da aynı şekilde başarılı şekilde canlandırmışlar. Film yapımının yılan hikayesi gibi 10 yıl gibi bir süreye yayıldığını da düşünürsek bu kadar da olsun bari de diyebiliriz aslında :)

Otobiyografi türünde bir film olarak düşündüğümüz bu film aslında Freddie Mercury'nin hayatına çok da fazla mercek altına almıyor. Basından bildiğimiz olayları görüyoruz ekranda. Hatta bazı bildiklerimizi görmüyoruz bile. Queen grubunun hikayesinden çok fazla bir yöne bakmıyor, dağıtmıyor detaylarla konuyu. Bu seçim bize artı olarak dönüyor film seyiri boyunca.

Ben dram severim mesela... Freddie Mercury'nin de o şan ve şöhrete rağmen hayatının bir çok döneminde çok acı çektiğini ve talihsiz dönemler geçirdiğini de biliyordum. İşin özü beni yüreğimden dağlayabilecek, vurun daha çok vurun diye kendimden geçebileceğim ağlama, böğürme potansiyeline sahip hayat hikayesi kısa kısa hafiletilmiş duygusal sahnelerle beni çok da ağlatmamasına bozulmadım değil açıkçası. Ama dediğim gibi her şey kararındaydı...

Filmde etkilendiğim sahnelerden ilki  aile olgusunun işlendiği kısımlardı. Hele son dönemde çocuk ünlü olmuş, tamam cinsel tercihini de değiştirmiş gay olmuş, ailesi tarafından seçimlerinden dolayı reddedilmiş, baştan beri de seçimleri de çok onanmamış zaten... Kaç yaşında olursa olsun, hangi aşamalardan geçerse geçsin babası tarafından onanmaya ihtiyacı var işte. Ki hayatının son dönemlerini yaşadığını bilerek babasının karşısına tüm gerçekliğiyle çıkması da bunun işareti değil miydi? Hayatı boyunca tutkuyla bağlı olduğu Mary (Lucy Boynton) ile değil de hayatının son dönemlerinde yanında olan erkek arkadaşı Jim (Aaron McCusker) ile gitmesi bunun en büyük kanıtıydı bence.

Filmle ilgili diğer beni etkileyen şey ise sevdiğim şarkıların nasıl ortaya çıktığını öğrenmek oldu. Hele hele kendisini hiç haz etmediğim Bohemian Rhapsody'nin nasıl bir azimle ortaya çıktığını görmek oldukça şaşırttı beni. Peki bunu öğrendikten sonra duygularım değişti mi, tabi ki değişmedi ama en azından artık duyduğumda ıyyy diye kapatmıyorum :))

Ve son olarak Live Aid konserini gerçekten o anda oradaymış gibi izleyebilmek ve o heyecanı hissedebilmek benim için muhteşemdi...

Benim için çok keyifli bir filmdi, özellikle sinemada izlemem ise ayrı bir güzellikti...
Sonuç olarak ben bu filmi ÇOOOOOKKKKKK SEEEEVVVDDDİİİMMM kategorisine attım. İzlemeyenlerin mutlaka izlemesini öneririm naçizane ♥

Bir de Oscar lakırtısına değinecek olursam 2019 oscarlarında  en iyi film, erkek oyuncu, kurgu, ses kurgusu ve ses miksajı olmak üzere 5 dalda adaylığı mevcut. Hep birlikte göreceğiz hangilerini kapacağını ;)





A STAR IS BORN / BİR YILDIZ DOĞUYOR (2018)

Klasik bir konu var şimdi karşımızda... Geçim sıkıntısı çeken ve hayali bir gün ünlü olmak olan Ally (Lady Gaga)  'i bir gün tesadüfi olarak ünlü country müzik yıldızı Jackson Maine (Bradley Cooper) izler ve Ally' e hayran kalır. Klişeden kaçamayız tabi ki ve Jack Ally'i gücüyle, şöhretiyle ve sunduklarıyla kendine aşık eder.  Aynı zamanda Ally nin şöhret basamaklarını bir bir çıkmasını da sağlar. Ama o çıkarken kendisi de inmektedir bağımlılıkları nedeniyle...

Konu klasik demiştim size... Ve filmi izledikten sonra öğreniyorum ki bu film daha önce aynı hikaye ve aynı isimle 1954 ve 1976 yıllarında da çekilmiş. 76 senesindeki Ally'i canlandıran isim ise Barbara Streisend. Yani diyeceğim o ki Bradley Cooper aynı zamanda yönetmen olarak oturduğu koltukta çok da risk almamış.

Bu filmi adaylar belli olmadan izlemiştim ben, ihtimaller dahilindeydi çünkü. Aslında en çok merak ettiğim Lady Gaga idi... Hani o et parçalarını bacağına saran kadın (ki benim aklımda en belirgin görüntüsü odur) nasıl bir filmde oynayabilir ya da onun oynadığı film nasıl olur merakı idi. Ama kadın bence hiç faul vermedi film boyunca. Filmin ilk sahnelerinde her ne kadar karşıma "Drag Queen" görüntüsü ile çıksa da filmin ilerleyen tüm bölümlerinde gayet makyajsız, sade ve oldukça güzeldi. Rol kabiliyeti de hiç sırıtmadı...

Şarkılar şahane, filmin içerisine yedirilmişti. Ki Bradley Cooper da ben şarkı söyleyebiliyorum, güzel de söyleyebiliyorum üstelik mesajını güzel vermişti.

Her ne kadar bizim yeşilçam filmlerimizi andırsa da yine de hakkını yemeyeyim filmin. Görüntü kalitesi olarak da güzeldi. Ve özellikle sahne görüntülerini ve heyecanlarını çok sevdim. Konu değiştirilmeden çok risk alınmasa da görüntü kalitesi, efektler ve oyunculuk açısından güzel bir boyut kazandırmayı başarmışlar filme.

Sonuç olarak ben bu filmi SEEEVVVDİİİİİMMMMM, romantik dram türünden hoşlanıyorsanız izlemeniz gereken bir film olduğunu söyleyebilirim...

Bir de Oscar adaylıklarına bakacak olursak; en iyi film, erkek oyuncu, kadın oyuncu, yardımcı erkek oyuncu, uyarlama senaryo, görüntü yönetimi, özgün şarkı, ses miksajı ve görsel efekt olmak üzere 9 kategoride adaylığı mevcut.




BLACKkKLANSMAN / KARANLIKLA KARŞI KARŞIYA (2018)

Filmimiz 70!li yıllarda geçiyor. Colorado'da ırkçı bir örgüte sızmayı başaran zenci polis Ron (John Davis Washington) ile yahudi meslektaşı Flip (Adam Driver) 'in bu örgütün çökertilmesiyle ilgili hikayesini anlatıyor. Gerçek bir yaşam öyküsünden uyarlanmış.

Şimdi bu filmle ilgili çok da anlatabileceğim bir şey yok aslında. Neden diyecek olursanız yok arkadaş ben filmin içine giremedim. Hatta ben mi anlamadım acaba diye bir sürü yorum okudum ama yok yorumlardan da bir şey çıkartamadım. O kadar feciyim bu filmle ilgili yani.

Siyahi hikayelerin son dönemde Oscarda yerini bulmasıyla birlikte ben de  anlatırım denmiş hatta tüm eleştirmenlerden işte film öyle, işte film böyle, Spike Lee'nin inanılmaz dönüşü gibi yorumlar alınmış olsa da ben de hiç bir ampul yanmadı :)

Okuduğum tüm yorumlardan sadece öğrenebildiğim sevgili Denzel Washington'un oğlunun John Davis Washington olduğu :P

Sonuç olarak ben bu filmi HİİİİİÇÇÇÇÇÇ SEEEVVVMMEEEDİİİMMMM !!! Sevenlerin önünde saygıyla eğiliyorum :)

Ha ben bu filmi anlamadım sevmedim diyorum da Oscarda en iyi film, yönetmen, yardımcı erkek oyuncu, uyarlama senaryo, kurgu ve özgün müzik dallarında toplamda 6 adaylığı mevcut. Ben bu işten anlamıyorum galiba der bu konuda susma hakkımı kullanırım :)




20 Şubat 2019

28 Gün Meydan Okuması #20


Bugün hava nasıl ? Havaya göre bir liste hazırla mesela. (film, kitap, kıyafet, yemek artık aklına ne gelirse)

Bugün hava bizde güneşli ama soğuk...  Şu anda işte çalışıyorum ama evde olma hayalleri kuruyorum bugün de son birkaç gün gibi...

Şimdi bu hayalime ortak edeyim seni... Keyfimce bir gün geçirme listem olsun bu liste de...

* Kahvaltının mutlulukla kesin bir ilgisi var. Kendime güzel bir tepsi hazırlamayı planlıyorum ben bugün. Mutfakta yapmayacağım bugün kahvaltıyı. Televizyonun karşısına geçip bir film patlatacağım kahvaltımla birlikte... Bir hababam sınıfı olabilir mesela, izlemekten hiç bıkmıyorum bu filmi...


* Güneş azıcık ısıtıyor galiba, bir yürüyüşe çıkılabilir. (Bak bu madde hep Handan'dan ötürü hahahaaa :)) Çiçek böcekli yürüyüşlerine feci özeniyorum hatunun.) Hatta termos bardağıma çay da koyayım. Soğuk çok ısırmazsa bir yerde çay içip mola veririm. Bol bol da fotoğraf çekerim ♥

* Ohhh yürüyüş çok iyi geldi... Miss kokulu bir kurabiye yapayım şimdi de. Ergene akşam sürpriz olsun.


* Kurabiyem pişerken kahve-kitap ikilisi ne güzel olur şimdi. Dur pencerenin yanına çekeyim koltuğu, ayaklarımı da kalorifere dayayayım ♥ Güzel bir müzik de açayım sakin sakin...

* Bak kitap okurken akşamın nasıl olduğunu anlamadım. Yemek de yok şimdi :/ Madem bugün keyif günü eve pizza siparişi verebilirim değil mi? Yemek pişirmek de neymiş :))

* Oytun'un gelmesine hala 2 saat var. Bir film daha izleyebilirim aslında. Oscar filmlerini izleyecektim ben hani. Listeden 1 film daha eksilteyim en iyisi ;)

* Bak pizzayla Oytun aynı anda geldi. Nasıl da şaşırdı ergen pizzayı görünce :)) Yemek zamanı şimdi ♥

* Bugün annenin keyif günü Oytun, sen ödevlerini yapsan ben de TV izlesem azıcık desem Oytun da ikiletmese ne güzel olurdu derken bak ikiletmedi akıllı çocuğum. Dur hemen çay demleyeyim, yanına da kurabiye. Şu yarım işlerimden de alayım elime. Kuzgun diye bir dizi başlamış, özetle yakalarım ben ne olduğunu nasıl olsa ;)

Vallahi cennettesin Şebo bugün :))))  Yahu nasıl bir liste oldu bu böyle hahahaa :)))


19 Şubat 2019

28 Gün Meydan Okuması #19


Bugün blog maceramızla ilgili bir konu var meydan okumamızda...

En merak edilenlerden, baştan beri blog maceranı dinlemek isterim demiş Ezgicik ♥

Bir çok defa yazdım bunu aslında... Hatta bu konuyla ilgili başlı başına bir mim yapmıştım (burada). Ben o yazımı aynen kopyalıyorum efenim bugün ;)

Ben blog yazmaya başladığımda bloglardan bihaber bir ana kişisiydim...
Kendime göre sosyaldim de ama realite sosyallikten bahsediyorum...
Bir facebook hesabım bile yoktu anacım :)))
Tek internet gerçeğim sonunda mynet ve yahoo olan mail adreslerimdi....

Şimdi düşününce bak komik geldi....

Kardeşimi Amerika'ya göndereli 3 sene olmuştu...
Oğlum 3,5 yaşındaydı...
Msn den görüştüğümüz kadarıyla birbirimize yaşadıklarımızı anlatıyorduk...
Yada telefonda bikaç lakırtı...
Bir gün ne oldu bilmiyorum ama, "abla beee ben bu çocuğun büyüdüğü anları kaçırıyorum" dedi...
Haklıydı...
Bizim anlattığımız kadarıyla ya da geldiğinde 3-5 sayılı günde gördükleriyle biliyordu çok sevdiği paşasını...
Fotoğraf göndermekle olmuyordu bu iş...

Bazı blogları okur takip edermiş kendince...
Bak dedi birkaç link mail attı bana...
Eski bloglardan Tanya, Tuğba ve Defnenin, şimdi ismini hatırlamadığım birkaç blog vardı içlerinde...
Uzun uzun okudum onları...
Sevdim yazdıklarını...
Şimdilerde sadece Tanya yazıyor aralarında...
Gitti birçoğu çeşitli sebeplerle yada sebepsiz....
Sen de yazabilirsin diye kardeşcağızım şevklendirdi beni...
Olurdu olmazdı derken ilk blog yazımı "oytunca" olarak yazdım :)

Çok amatörce (hoş hala öyleyim) oraya yazıp dökmeye başladım...
Kardeşim okusundu ilk amacımız...

O zamanlar aneymmmm o kadar çok kişiye söylemişimki ben blog yazmaya başladım diye, sanırsın dünyanın en önemli işini yapıyorum :)
Baktım bazı şeyleri rahat yazamıyorum...
Yavaştan, sessiz sedasız "Oytunla Hayat" a transfer ettim kendimi...
Ve başladı kendi kendime takılmacalarım...

Sonra sonra çok sevdiğim insanlar tanıdım burda...
Yazamadığım zamanlarda özlemeye başladım buraları...
Amaç oğlum ve kardeşimdi ilk önceleri...
Sonra sevgi yumağı oldum bu mecrayla :)

İşte benim blog hikayem böyle...
Bir kaç ay sonra dolu dolu 7 yıl bitecek... (Şu anda 11. senemdeyim)
Daha ne kadar yazarım bilmiyorum ama bana sanki ömrümün sonuna kadar yazarmışım gibi geliyor şu anda...
Şimdilerde nasıl oğlumu çekiştiriyorum burda, daha torunlarımı anlatacağım inşallah size :)))
Bu neyin kafası Şebo demeyin hiç bana...
Ben sevdim mi böyle seviyorum işte :))))
Pazara kadar değil anacım mezara kadar ahahahaaaa :))))





18 Şubat 2019

Şebonun Gevezelikleri #5 ve 28 Gün Meydan Okuması #18


Bir haftadır donuyoruz... Dün biraz nefes aldırdı güneş ama bu hafta yine yeni bir soğuk hava dalgası geliyor diyorlar. Üstelik kar olma ihtimali de söz konusuymuş. Bir bahar gelse de rahatlasam modundayım artık.


Şu şeker patlatma oyununu oynamayacağım diye söz vermiştim kendime geçenlerde. Ama ben ne yaptım, bu hafta onu bozdum hahahaaaa :))) Saçma salak bir şekilde her gece sınırsız can kazandım üstelik ve deli gibi uykusuz kaldım. Hayır her seferinde de kendime kızıyorum ama yok tutamadım kendimi... Bu hafta yine ceza verdim kendime ama bakalım uyabilecek miyim merak ediyorum 😂😂 Kendime güvenemiyorum bu konuda :))


Bu hafta sonu inanılmaz bir trafik vardı... Cumartesi-Pazar çeşitli okulların bursluluk sınavları vardı. Sınav heyecanını yensin, deneyim kazansın azıcık diye okuldan okula sınava gittik. Kıyamam o içeride ter dökerken biz iki anne de tavla gibi ulvi bir oyun oynadık 😂😂

Azıcık kahve buluşmaları, azıcık alışveriş, azıcık kafa dağıtmaca derken koskoca hafta sonunu yedim bitirdim... Evi toparlamak bir yana yemek bile yapmadım. Bu hafta açız anlayacağınız :))



Bugünün meydan okumasında konu;

Evet bugün yaratıcı günümüz, bugün blogun için yeni bir seri başlat.  Bu yazı ilki olsun ve elinden geldiğince her ay devam ettirmeye çalışabilirsin mesela...

Bak tam da her Pazartesi yazdığım "Şebonun Gevezelikleri" serisine denk geldiği için bu konu tembellik yapıyorum ve 2019 da başlattığım bu seriyi, bugünkü meydan okumaya ithaf ediyorum... Yeni bir seriye başlayacak gücü de fikri de bulamadım arkadaşlar ;)



Mutlu haftalar, kendinize iyi bakın ♥

17 Şubat 2019

28 Gün Meydan Okuması #17


Takıntı denmez belki ama, bazı eşyalara takılırız eskise de hep onları kullanırız ya, var mı senin de böyle takılıp kaldıkların?

Bugünkü konumuz takılıp kaldıklarımız evet....
Şöyle düşündüm de öyle çok takılıp kaldığım bir eşyam yok gibi... Ya da herşeye takılıp kalıyorum, vazgeçemiyorum hahahaaa :))

Bak belki sorunun tam yanıtı değil ama ben mutfak eşyalarımdan vazgeçemiyorum :)))


İlk evlendiğim yıllardan tabağım çanağım hala duruyor benim. Üzerine yenileri eklenebiliyor ama ben onlardan vazgeçemiyorum... Kırılması lazım evden gitmesi için :))

Hatta bazen bıkıyorum usanıyorum her gün görmekten ama yok veremiyorum/atamıyorum. Takım bozulsa dahi... Bir plan geriye gidebiliyor rafta ama yok olamıyor...
Mutfakta dolaplarımın içi çakılı o sebeple...
Bak arada ofiste kullanabileceğim gibiyse ofise getirebiliyorum. O da bir vazgeçiş değil sanırım....
Kupam çatlıyor, saksı yapabiliyorum... Ya da çekmece içi dağınıklığına çözüm buluyorum onlarla...

Bak çok feci yüzleştim kendimle :(( Bu konuyu kapatalım en iyisi...

Mutlu pazarlar ♥

16 Şubat 2019

28 Gün Meydan Okuması #16


Yine bir liste günü, herhangi bir konuda 10 maddelik bir liste hazırla. Artık konu sana kalmış.

Dün bu soruyu gördüğümden bu yana düşünüyorum. Ne listesi hazırlayabilirim diye... İnanın aklıma ufacık bir şey gelmedi :)))

Bir ara alışveriş listesi mi acaba dedim, sonra Şebo alışveriş yasağı koydun kendine, alışveriş yapma isteğine blogu alet etme, çok ayıp deyip vazgeçtim... O andan itibaren de çözümsüzüm... Daha doğrusu çözümsüzdüm şu ana kadar...

Sonra aklıma eğlenceli bir konu geldi... Evdeki ergen hahahaaaa :))
Anneliğim boyunca hiç kimse kusura bakmasın ama en zorlandığım dönem bu erken ergenlik ve dibine vurulmuş ergenlik dönemi. E hal böyle olunca kendime göre ergen kullanımına yönelik bir liste hazırlayayım dedim :)))

Şşşşttt pşşşttt diyeceklere baştan söyleyeyim bu liste bilimsel hiçbir veriye dayanmamakta ve tamamen kendi annelik deneyimimle eğlenme amaçlı hazırlanmıştır. Hadi başlayalım eğlenmeye ergen kullanma kılavuzuyla ♥



* İlk belirti tüylenmeyle başlıyor aman dikkat. O pürüzsüz, yumuşacık teniyle ay parçası gibi olan çocuğunuzun orada burada tüyleri çıkmaya başlıyorsa uçurum size doğru koşmaya başlayacak, hazırlayın kendinizi... Hele kılsız bir vücut hayal eden bir çocuğunuz varsa anırarak ben bu kılları istemiyorum anırmalarına karşı kulağınıza tıkaç bulundurabilirsiniz yanınızda. Ama merak etmeyin belli bir süre sonra alışıyor, azıcık sabır...

* Ergenler her şeyi bilir siz hiçbir şeyi bilmezsiniz. Sizin söylediğiniz her şey yanlış ama sümüklü arkadaşının her söylediği doğrudur. Sakinliğinizi koruyun anacım, inatlaşmayın. Gerçekleri burnuna sokma hakkına sahipsiniz ama :)

* Evdeki kapıları kaldırın, camları koruma altına alın, bilumum tekme atılacak objeleri yere sabitleyin savrulmasın. Haliyle siz böyle yapınca evdeki erken ergenin çarpılacak bir kapısı, ulaşamayacağı camları, havada uçuşan minderleri, kilimleri dolayısıyla hiçbir şeyi olmayacak. Hanenize galibiyet skoru yazabilirsiniz böylece :))))

* Bu ergenler biliyorsunuz el kol koordinasyonu sağlamıyorlar fazla gelişmişlikten. Sakarlaşıyorlar. Antikalarınızı, kıymetli eşyalarınızı müze kıvamında korumaya alabilirsiniz. Ergenler dokunamaz gibi uyarı levhaları koyabilirsiniz mesela.. Ya da çevresini direkt elektrikli tellerle çevirebilirsiniz. Çarpılsın şoparlar :)))

* Erkeklerin sesleri kalınlaşıyor, değişiyor biliyorsunuz... Bir sabah kalktığınızda sesleri duyup eve bir hırsız çetesinin girdiğini sanıp paniklemeyin. Konuşan sizin ergeniniz. Çok sesli koro kıvamında dengesiz ses kümelerinden korunmak için yine bir kulak tıkacına ihtiyacınız var. Bu kulak tıkacı meselesi önemli, ergenlikteki demirbaşınız,  iyi bakın ona...

* Acayip acayip müzikleri yüksek sesle dinlemelere başlıyorlar... Bir de seslerindeki çatlaklara aldırmadan avaz avaz şarkı söylemeyi başlamıyorlar mı oyoyoooyyy diyorum... Odasının duvarlarına ses yalıtımı yapın diyeceğim ama çok maliyetli. Evin bodrumuna karton yumurta viyollerinden izoleli bir kutucuk yapın, müzik dinleme seanslarında oraya kilitleyin ergeninizi :))))

* Çemkirmek, atarlanmak en başlıca özelliklerinden bu dibine vurulmuş ergenliğin. Alttan almak, bıcır bıcır sevgi sözcükleri etrafa saçmak onların azgınlık seviyesini ikiyle çarpıyor. Ondan bir gıdım fazla atarlanmanız işi çözüyor ve kedi gibi pısıyorlar. Eğer kedi pısması vaziyetine 50 sn ye kadar hala geçmediyse atarlanma volümünüzü bir seviye yukarı çıkartın.

* Vücutlarındaki dengesizlikleri ruhlarına da vuruyor bu ergenlerin. Kahkahalarla gülerken birden ağlama efektine geçebiliyorlar. Bu gibi durumlardaki en güzel hareket 2,5 yaş ergenliğinde yaptığımız gibi onları görmezden geliyoruz. Totomuzu dönüp gidiyoruz.

* Sivilceleri var bir de. Oğlum/kızım oynama iz kalacak suratında dedikçe oynuyorlar bu tipler. İlk önce İlyas Salman fotoğrafıyla ikna etmeye çalışın. E onunla da olmuyorsa mecbur çekeceksiniz tırnaklarını hahahahaaa :)) Tamam tamam burası azucuk fazlaydı. Bandajlayın tırnaklarını yolamasın suratını :P

* Evet geldik son maddeye... Sevin anacım bu ergenleri... Çok zor doğurduk, çok zor büyütüyoruz bunu unutmayın... İki gün sonra yuvadan uçup kendi kanatlarıyla da uçacaklar... Kalacağız cascavlak öyle... Sevgi her derdin merhemi inşallah maşallah... Atlatacağız hep birlikte bu dönemi ♥

Hadi kendinize de etrafınıza da iyi bakın der kaçarım ben :))

15 Şubat 2019

28 Gün Meydan Okuması #15


Bugün araştırma günündeyiz.

En çok  merak ettiğin bir şeyi araştır, iyice öğren bize de anlat. Bilgileri paylaşalım belki başkasına farklı bir şekilde temas eder ne dersin?

Benim Oscar merakımı biliyorsunuz. Son senelerde ilgimi çeken aday filmleri izlemeye çalışıyorum, tahminlerde bulunuyorum. Peki bu Oscar neyin nesi bir bakalım mı hep birlikte...


Amerikan Sinema Sanatları ve Bilimleri Akademisinin ilk oluşumu 1927 yılında başlamış.


İlk fikri ortaya atan Metro-Goldwyn-Mayer stüdyolarının sahibi Louis B. Meyer. Başarılı film, oyuncu ve yönetmenlere ödül vererek sektörü canlandırmak amacıyla bu fikri ortaya atmış. Sinema dünyasının ünlü isimlerinden oluşan 36 kişilik bir grupla çalışmalara başlanmış.


Organizasyonun ilk başkanlığını Douglas Fairbanks yaptı.
2017 den bu yana ise başkanlık görevi halihazırda John Bailey'de..


İlk Oscar töreni 1929 un Mayıs ayında gerçekleşti ve ilk ödüller dağıtıldı. O yıl ödülleri kimlerin alacağı 3 ay önceden duyurulmuştu. Ertesi yıl Akademi ödülleri gizli tutmaya başladı ve basın yayın kuruluşlarına o gece saat 11 de yayınlanmak üzere ödülleri bildirmeye başladı. Ancak 1941 yılında bir gazetenin ambargoya uymayarak ödülleri 1 gün önce duyurması üzerine şu anda uygulanan zarf sistemine geçildi.

İlk yıllarda bir filmin aday olabilmesi için içinde bulunulan  yılın 31 Temmuzuna kadar Los Angeles'ta vizyone girmiş olması, en az 40 dk uzunlukta olması ve gösterimin en az 1 hafta sürmesi şartı aranıyordu. Ancak 1933 yılında bir yılın tüm aylarını değerlendirebilmek adına 17 aylık bir süre tanındı filmlere ve artık 12 ay boyunca gösterime giren filmler değerlendiriliyor.



Bu ödüllere Oscar isminin verilmesi ise daha ilginç. Hoş bu konuyla ilgili çeşitli hikayeler olsa da en bilineni; Akademi'nin kütüphanecisi ve eski yöneticisi Margaret Herrick altın heykelciğe bakarak Oscar amcasına benzediğini söyler ve ağızdan ağıza dolanmaya başlar bu isim. Ancak bir tören sonrası gazetede en iyi aktris ödülünü alan Katharine Hepburn ile ilgili yazılan yazıda Oscar isminin kullanılması bu kelimeyi daha fazla yayar. Akademi ise bu ismi resmi biçimde kullanması 1939 e denk geliyor.

İlk oscar heykeli 24 ayar altın kaplamadan yapılmış olsa bile tüm heykelciklerin maddi bir karşılığı yok. Oscar kazanan kişilerin bu heykelcikleri satması Akademi tarafından satması yasaklanmış. Kişinin ölümünün ardından ya da herhangi bir sebeple verilmek istenirse ancak Akademi'ye 1 dolar karşılığı satabiliyorlar.

1943 yılında ilk defa radyo tarafından duyurulan törenlerin televizyonda naklen yayınlanması 1953 yılını bulmuş. İlk defa renkli yayın ise 1966 törenlerine kısmet olmuş.

Şimdiye kadar 3 defa ertelenmiş törenler; 
* 1938 yılında Los Angeles'taki sel sebebiyle
* 1968 yılında Martin luther King'e saygı sebebiyle
* 1981 yılında Ronald Reagan'a suikast girişimiyle

Big Five denilen en iyi film, yönetmen, erkek oyuncu, kadın oyuncu ve senaryo kategorilerinin hepsini birden kazanan 3 tane film var ; It Happened One Night / Bir Gecede Oldu (1934) , One Flew Over the Cuckoo's Nest / Guguk Kuşu (1975) ve The Silence Of the Lambs / Kuzuların Sessizliği (1991)

Şu ana kadar bu ödülü reddeden iki kişi var; George C. Scott, aktörlüğün bir yarışa konu edilemeyecek kadar saygın bir meslek olduğunu savunması  ve Marlon Brando  ise film endüstrisindeki ayrımcılığı protesto etmesi sebebiyle...

Oscarla ilgili bu kadar bilgi hepimize yeter de artar sanırım :)
Şimdilik hoşçakalın ♥



14 Şubat 2019

28 Gün Meydan Okuması #14


Sana soruyorum bugün gerçekten nasılsın?

İç güveysinden hallice be blogcum.
Sabah kötü uyandım mesela.. Burnum sızım sızım sızlıyordu sebepsiz... Dokunsan ağlayacak gibi... Hayır bir de ben böyle sebepsiz ağlarım da sonra senaryosunu kurarım... Beter bir huy...

Ama biliyorsun ben de bir erken ergen var evlere şenlik... İnsanı bazen dinden imandan çıkaran, bazen de sevgi pıtırcığı gibi ortalıkta gezdiren...

İnstagramı açmamla birlikte ruh halimi değiştirdi yeminle 😂😂


Oğlum ne içtiysen bana da getirseydin keşke dedim... Yeminle ne burun sızısı kaldı ne de dellenik hallerim. O saatten bu yana çok eğleniyorum 😂😂

Bendeki durum budur işte, ruh halim inişli çıkışlı ♥


13 Şubat 2019

28 Gün Meydan Okuması #13


Ne çok yazıyor olduk biz :))) Vallahi hepimizin çenesi açıldı ben diyeyim size :))
2 Gündür oku oku bitmiyor arkadaş :) Bak yine ilk yazı ile bu yazı arasında bir sürü blog okuyup geldim :)))
Yarın da artık ancak güzel yorumlarınızı cevaplarım. Hep bir taraf eksik kalıyor ben de :) Sizde öyle değilse şayet bana nasıl yetiştiğinizi söyleyiverin anacım. Kulunuz köleniz olurum bak ;)

Neyse bugünkü konumuza geçelim;

Bugün görsel zevk günü, bakmaya doyamadığın instagram hesapları ile tanıştır bizi...

İnstagram dipsiz bir kuyu.. Genelde eş, dost takip ederim ama bazı hesaplardan da öğrenirim, gözümü gönlümü açarım.


Mesela labofem...
Bitkileri seviyorum biliyorsunuz. Özellikle succulent grubunu... Sayesinde bir çok şeyi öğreniyorum. Bazen soruyorum da, sağolsun hiç üşenmeden yanıtlıyor sorulan soruları da... Ayrıca yaşam tarzına da bayıldığımı söylemeden geçemeyeceğim :)


Diğeri atolye1040...
Seramik seviyorum biliyorsunuz. Yapmayı çok isterdim aslında. İşte ben bu isteme, heveslenme duygumu bu hesabı izleyerek daha da perçinliyorum ;)


Ve bookhou...
Punch aşkımı perçinleyen kadın bu da :))) Bakıyorum ve aman çok  kolay diyorum. Birkaç kez denedim de hatta ama yok arkadaş bir türlü beceremedim. Ama denemelere devam. Bir gün becerirsem göğsümü gere gere paylaşacağımdan emin olabilirsiniz ;)


Ve son olarak evcil_kedi....
Nilgün hanımcım eski bir blogger arkadaşımız. Arada hala geliyor ve beni sevindiriyor. Ama instagramda onu takip etmekte çok keyifli... Çok maharetlidir kendisi... Bir de kedileriyle köpekleriyle yaşamını çok severim. Çok ta incedir üstelik ♥

Benden bugünlük de bu kadar ♥

28 Gün Meydan Okuması #12


Allahım yazsam okuyamıyorum, okusam yazamıyorum...
Nedir benim bu halim :))
Uzun süredir blogları okuyup yorum yazamadığımdan dolayı dün sabahtan itibaren boş kaldıkça özellikle meydan okuma yazılarını okudum... Akşama kadar peyderpey okumama rağmen bitmedi üstelik, tüm bloglara yetişemedim. Ama bugün bitiririm sanırım. Hal böyle olunca da benim yazı kaldı tabi...
Neyse bugün iki post birden yazar hallederim artık ;)

Dünkü konumuz neymiş hemen bakalım o zaman;

Yaşasın, meşhur moda blogger'ı gibi hissedebilirsin bugün kendini. Kullanmaktan asla vazgeçmediğin, bittikçe yeniden aynısını aldığın şeyleri yaz da bilgilenelim...


Gardırobumda yaz kış vazgeçemediğim şeylerin başında elbise geliyor benim. Öyle zıpçık gibi üzerime oturan cinsten değil salaş modelleri tercih ederim hep. Ya bol uzun olacak ya da çan kısa... Ve olmazsa olmaz ayrıntısı ise mutlaka cebi olacak :) İçinde kendimi çok rahat hissediyorum. Pikniğe bile elbiseyle gidebilme potansiyelim var benim 😂😂😂


Diğer vazgeçemediğim şey siyah tayt... O gövdeye tayt demeyin hiç, vallahi çok rahat ediyorum... Özellikle kışları geçir üzerine salaş bir tunik, oh senden rahatı yok 😂😂 Bedenime uygun rahat bir tayt buldum mu hiç kaçırmam, hemen alırım ♥


Diğer vazgeçilmezlerimden biri de fularlarımdır. Çok severim. Boynuma bağlayıp evden çıkan fularım gün içerisinde farklı görevler görebilir 😂😂 Bir bakmışsın kafama bağlamışım, bir bakmışsın omzuma, belime bile bağladığım olur sıkıntıdan. Çok amaçlıdır her zaman anlayacağınız ;)


Bir de güneş gözlüklerim var tabi. Çoğunlukla tepeme taç yaparak kullansam da yaz kış yanımdadır. Gerçi bu sene kışın okuma gözlüğümle birlikte zaptetmesi zor oldu da biraz boşladım kendisini. Yaza yine kavuşuruz ama ;)


Aaa bak kıymetlimi unutuyordum. Bir de senelerdir giydiğim crocs terliğim var vazgeçemediklerimden. Parmak arası altı tomurcuk tomurcuk bir şey. Kardeşim benimle dalga geçer hatta o terlikle ilgili, " abla crocs bu terliği sadece  bir sene üretti ve beğenilmedi diye kaldırdılar. Tek çeşit sensin bu terlikle rahat eden" diye. Ama ne yapayım benim için dünyanın en rahat terliği kendisi ♥

Şimdilik bu kadar, ben azıcık yine sizleri okuyayım ;)