31 Aralık 2008

Bu hafta....



Kendisi berbere gitmeyi sevmez ama saç kesmesini pek sevdi beterböcek... Ama oğluşum yazık değilmi müşterine... Her seferinde berbat modellerle gönderiyorsun adamcağızı :))

İnşaat setimiz uzun süredir (inn) yaşantımızda. Çanta gibi taşıyoruz her yere... Hoş kapanınca çantada oluyor marifetli set :)) Biraz amaç dışı kullanıyoruz ama çok keyif alıyoruz oynarken. Ağzını doldura doldura henistem aldı bana diyor. Türkçe meali eniştem :) Birde imkansızları istemese benden :)) Ben o arabaların hepsini üst üste çatıya nasıl sığdırıyım... Enişten gelince söyle yapsın diyorum; olmaaaz Gööökçii yapar diyor. Arada kıskançlık damarı kabarıyor böyle :)



Gül ve Yamaç ziyaret ettiler bu hafta beni bir de. Doğum günümü gecikmeli kutlamak adeti oldu gülün :)) Ve bu sefer yamaçıda alet etti bilerek ve isteyerek :)) Pasta almış güzellerim benim; hem yedik hem oynaştık.

Bu çocuk büyüdükçe daha da şirinleşiyor. Tam maskara:)) Bu arada hediyemi çok sevdim. Ben böyle gecikmeli doğumgünü kutlamasına Allah derim.. Seneyede beklerim hahahaaaa :)))) Gecikmeli olunca böyle oluyorsa hep geciktir kutlamayı olur mu?




Teyzelerim hoş geldiniz evime... Şenlendirdiniz bizi taaaa Ankaradan... Özenip bezenip güzel bir sofra kurdum... Ağzımızın işlediği anlarda mutlu oluruz biz çünkü :))) Sonra da hayıflanırız offf çok yedik diye...

Sevgili teyzelerim çokda güzel hediyeler almışlar bana. Güzel güzel sofralar hazırlıyım diye rengarenk tabaklar ve ısıya dayanıklı porselen omlet tavası almışlar bana... Çok sevdim ama resimlerini çekmeyi unutmuşum. En kısa zamanda güzl bir sofrada çeker ve koyarım yine...

Son haftam böyle geçti dolu dolu... Bu akşam 2008 uğurlanıp 2009 hoşgeldin diyeceğiz. Ama notlarım var 2009' a :))

Sevgili 2009; bize sağlık, mutluluk, huzur ve başarı ver. Öyle olmadık kötü sürprizler yapma bize... Sürprizlerin hep güzel ve neşeli olsun olur mu? Bu sene kardeşimi getir bana. Ama 2008 gibi bir gözüm görüp bir gözüm görmeyecek şekilde olmasın lütfen. İki gözüm de görsün, hasretim dinsin, kokusu bir dahaki gelişine kadar yetsin... Oğluşumla yine en güzel ilkleri yaşat bana. Bu sefer senden güzel bir tatil de bekliyorum bir kenara yaz lütfen unutma... Şöyle annişimide alıp gidelim uzaklara... Güzelliklerle bekliyor olacağız seni bu akşam tam 24:00 da ;)

Hepinizin yeni yılı kutlu olsun....

29 Aralık 2008

Böööööööö:))))


Akşam teyzeannelerimizi uğurladık haliyle yatış saatimiz bayağı sarktı. Anneannede kal istersen, sabah kalkamazsın dedik... Olmaz tendi evime dideceğim dedi.... Peki dedik eve geldik... Bize düşen görevi yapmıştık; uyardık :)))

Sabah ne oldu peki....

Benim kıpırtılarımı duyunca kalktı. Ah ne güzel dedim sorunsuz uyandı, sorunsuz çıkarız inşallah evden dedim... Ama oğluş ortada yok. Giyindirmem lazım... Oytuuuuunnn, oğluuummm, minnoşum nerde.... Oğluşda ses yok.... Aranmaya başlanır hemen ama yok ortada bizim işgüzar :)) Aaaaa derken bizimki odasında; kapının kenarındaki koltuğa oturmuş ve uyuyor.... Şaşkın oğlum benim onu orda bulamayacağımı düşünerek kendince saklanarak uyumuş.... Hemen bir foto aldık gülerek ve uyandırmaya çalıştık ama olmadı. Docayla ne yapalım dedik, arabayla gidelim battaniyeye saralım, anneannede uyumaya devam etsin dedik.

Sardık sarmaladık bizimkinde tık yok.... Arabaya bindik, indik tık yok.... Anneanneye geldik tık yok... Usulca yatağa yatırdık doca ve anneanneyle tık yok.... Tam odadan çıkacağız anneanneye bakarak canavar sesi çıkartıyor bizimki bööööööööööööööööööööööööö diye :)))))))

Numaracı beter böceğim benim :)))))) Kandırmış bizi :)))))

27 Aralık 2008

SENSİZLİK....

Gittiğinden bu yana sen varmışçasına yaşamaya devam etmeye çalıştım. Eskiden de ağlardım bilirsin herşeye ama gözyaşım bu denli hazır değildi akmak için... Kaybetmeye alışmamıştım daha sen gittiğinde...

Bazen üşüyorum, anlamsızlıklarla doluyorum sonra; beni, bizi gördüğünü düşünüyorum; toparlanıyorum hemen. Yüreğinin sıcaklığını hissediyorum içimde... Beni böyle görmek istemezdi diyorum kendime...

Bugün sana, senin için, geliyorlar... O kadar çok babalık, abilik yaptınki sevdiklerine... O kadar anı bıraktınki herkese en gülümseteninden, en içteninden... Bugünümüzde bizi yine yalnız bırakmadılar. Tüm gönülleriyle geldiler koşa koşa... Onlara bugün Atalan sofrası kuracağım.. Severdin şık sofraları, sofralarda edilen sohbetleri... Sadece senin kadehin eksik olacak belki ama yine yanımızda olacağını biliyorum, izleyeceksin bizi... Hoş annemin yemeklerini ve sofralarını tutmaz belki ama bu sefer de benim elim değsin istedim.

Dün akşam hazırlanırken yemeklerime bulduğun bahaneler geldi aklıma, gülümsedim. Nedense hepde son yudumunda söylerdin gülerek... Yiyip yiyip tuzsuz olmuş derdin yada ehhhh derdin kıvamı bozuk ama olsun... Ama gülerdin benim surat ifademe... Kızdırmayı severdin....

Gittin gideli hayat devam ediyor... Acısıyla, tatlısıyla... Aşkın dedem uyuyor diyor hala... Sultanın, sultanımız hergün adınla başlıyor güne... Hala en taze dedikoduları ben veriyorum sana :))) Miniğin, küçük kızın sana en güzel sevinçlerini veriyor...

Ahhhh keşke yaşanmasaydı bu ayrılık ama biz yüreğimizde, evimizde, herşeyimiz de seni yaşatmaya devam ediyoruz hasretle....

Ruhun şad olsun babam....

25 Aralık 2008

Mayonez kavanozu ve 2 fincan kahve...


Bugün çok sevdiğim ve özellikle çocukluğumdaki anılarımda büyük bir yeri olan Belma ablamdan bir mail aldım. Bir kıssadan hisse hikayesi.... Aslında bu kıssadan hisseyi daha önce okumuştum ama 2 fincan kahvesiz halini... Bu haliyle daha da çok hoşuma gitti.... Bunu hemen paylaşmak istedim;

Bir gün bir Felsefe profesörü, elinde birkaç kutu olduğu halde derse gelir. Ders basladığında, hiçbir sey söylemeden, önüne büyükçe bir mayonez kavanozunu alır ve ağzına kadar tenis topları ile doldurur ve öğrencilere kavanozun dolup dolmadığını sorar;

Öğrenciler ittifakla kavanozun dolduğunu ifade ederler,

Bu sefer profesör önündeki kutulardan bir tanesinden aldığı çakıl taşlarını çalkalayarak kavanoza döker, böylece çakıl taşları kayarak, tenis toplarinin aralarındaki boslukları doldurur ve öğrencilere tekrar kavanozun dolup dolmadigini sorar, onlar da 'evet' doldu derler.

Profesör bu defa masanın üzerindeki diğer kutuyu eline alır ve içindeki kumu yavaşça kavanoza döker.Tabii ki kumlar da çakıl taslarının aralarındaki boslukları doldurur. Ve tekrar öğrencilere kavanozun dolup dolmadığını sorar, öğrenciler de koro halinde 'evet' derler.

Bu sefer profesör masanın altinda hazır bekleyen 2 fincan kahveyi alır ve kavanoza bosaltır, Kahve de kumların arasında kalan boslukları doldurur. Ögrenciler gülerler!

Profesör öğrencilerin gülüşünü destekleyerek 'eveet' diyerek; Ben 'Bu kavanozun sizin hayatınızı simgelediğini ifade etmeye çalistim ' Der. Şöyle ki; Bu tenis topları hayatınızdaki önemli seylerdir; aileniz, çocuklarınız, sıhhatiniz, arkadaşlarınız ve sizin için önemli olan şeylerdir. Diğer seyleri kaybetseniz de, bu önemli seyler kalır ve hayatınızı doldurur. O çakıl tasları ise daha az önemli olan diğer şeylerdir; işiniz, eviniz, arabanız vs. Kum ise diğer ufak tefek şeylerdir. 'Şayet kavanoza önce kum doldurursanız. ..' diye, anlatmaya devam eder, 'çakıl taşlarina ve özellikle de tenis toplarına (yeterli) yer kalmaz. Aynı şey hayatımız için de geçerlidir. Vaktinizi ve enerjinizi ufak tefek şeylere harcar, israf ederseniz, önemli şeyler için vakit kalmayacaktır. Dikkatinizi mutluluğunuz için önem arz eden şeylere çevirin. Çocuklarınızla oynayın. Sağlığınıza dikkat edin. Sevdiklerinizle yemeğe çıkın. Evinizin ihtiyaçlarını karsılayın. Öncelikle tenis toplarını kavanoza yerleştirin. Öncelikleri, sıralamayi iyi bilin .Gerisi hep kumdur.

Bu ara bir öğrenci sorar; 'Peki, O iki fincan kahve nedir? 'Profesör gülerek: 'Bu soruyu bekliyordum, hayatiniz ne kadar dolu olursa olsun, her zaman dostlarınız ve sevdiklerinizle bir fincan kahve içecek kadar yer vardır !!! '

Ben bugün uzun süredir ihmal ettiğim bir arkadaşımla kahve içmeyi başarabildim. Sizlerinde sevdiklerinizle keyifli bir kahve içmeniz dileği ile....

SÜPENDIR :))))

Dün akşam bir koşu eve gidildi oğluşumla. Hava soğukmu soğuk. Kendimizi dar attık eve. Ohhh dedik sıcacık evimiz. Bizim çılgın hala karın peşinde anniii neden tar dağmadııı? Ama ben onu ooookk özlemiştim. Annecim yağacak dediler ama yağmadı belki bu akşam yağar bekleyelim görelim dedik. Tatlıya bağladık işi:)

Oytunun karnı acıkmamış daha biraz sonra yiyelim dedik. Bu arada 2 parça ütü var onu araya sokarsak rahat ederiz değilmi? Hemen ütülendi Oytunun dolaplarına yerleştiriliyor birlikte. Oğluşum bana yardım ediyor. Askıda birşey gördü. Kırmızı kırmızı :) Türkün gözü alda ya oğluşumunda öyle. Kırmızıyı pek severiz ana-oğul:))

Bir özenle çıkarttı hemen ben yanıt vermeyince. Aaaaa "süpendır tıyafeti" dedi kahkaha atarak. Türkçe meali süperman kıyafeti olmaktadır :)) Anniii diyiyim hemen ben dökçi gönderdi bunu bana değilmi ? Halbuki göstermemiştik ona teyzesinden geldiğinde ama oğluşum hemen bildi. Bunu kim alır dökçisi alır hahahaaaa:))) Annecim doğumgününde giyeceğiz bunu ama dedim. Olsunnnnn azıcık anni dedi. Kıyamam ben bakışına senin minnoşum... Ama hemen çıkaratalım kirlenmesin diyerek giymeye başladık.

Giyer giymez oytun bir kolunu uzatıp sekmeye başladı. Ben bu ne yapıyor diye anlam vermeye çalışırken bir feryat.... Anniiii bu uçmuyor ama :)))) Kahkaha atmak istiyorum ama gülünürmü şimdi... Mazallah küser günlerce bana güldün diye.... Annecim bunu giyince uçamazsınki dedim. Sadece bir kıyafet o. Süperman e benzemek için sadece dedim. Oytundan teyzesine gönderme hemen; ooookk benzeyenini alsın dökçi o zaman :))))) Çok benzeyeni yokmuş ama şimdi biz çıkartalım bunu; doğumgününde belki uçabilirsin dedim yine gülmeye başladı:)))) Dökçisi seni çok seviyormuş duyurulur.

Bu arada duyduk duymadık demeyin. Doğumgünümüzde Oytun'u uçuracak güçlü kuvvetli kişiler aranıyor hahahaaa:)))) Yada salonun tepesine çengellerle ip bağlasamda mı uçursam acaba... Ne dersiniz... hahahaaaa:))))

PC: Süpendır t-shırtlü kıyafetimizin resmi doğumgününde artık :)))

23 Aralık 2008

mutfaktaki süslü....

Süslümüz dün öldü... Süslü de mi kim? Mutfağımızda yaşayan minik balığımızdı...

Oytun hemen fark etti tabi ve nerde sorularını sormaya başladı. Birden ağzımdan gezmeye gitti lafı çıktı. Kıyamam minnoşum hemen annesinin yanınamı gitti diye sordu. O anda ağlasam mı gülsem mi bilemedim. Gelsin ama dedi... Peki dedim minnoşuma...

Yakın bir zamanda hatta hemen bir balık daha alıp fanusumuza yerleştirmem lazım.... Tabiki adı da değişmeyecek yine o bizim SÜSLÜ müz olacak...

Bu arada oğluşum suluboyaya fena halde merak saldı... Heryerimiz batıyor ama yapacak birşey yok... Oooookkkk eviyorum ooookkk diyor :)

6 Aralık 2008

MUTLU BAYRAMLAR...

Keyifli, kalabalık, bayram tadında bayram yapmak için bugün yolculuğa hazırız.
Oytun çok heyecanlı... Özlem ablası ve Mehmet Ali dayısına gidiyormuş, kaplumbağaları onu bekliyormuş. Yılanda çıkarmıymış acaba :)) Aslanların ormanına gidelim anne diyor. Bu köy işini bu sefer fena abarttı. Hayalinde bir sürü şey var bakalım:)) Anne çooook kalalım töyde diyor ama sonuna da ekliyor ama tendi evime dönelim olu mu diyeee:))

Laptopumuzu da aldık yanımıza hemen oytun lafı yetiştirdi tabi... Döötçede bilsiyardan delecek töye diye:)) İnşallah canım dedim. Bir internet bulalımda orda oda gelir dedim. Bulalım, bulalım dedi:)

Dün akşam babam yine rüyamda bana güle güle dedi. Her uzun yolculuğa çıktığımızda görüyorum rüyamda onu. Ya psikolojik yada gerçekten güle güle diyor bize. Yola çıkmadan önce hoşçakal demeye gideceğiz yanına, öpeceğiz onu da...

Aslında bu bayram daha neşeli ve keyifli geçecekti ama imkanlar dahilinde olmadı işte... Kardeşim gelemedi bu sefer. Bir yanımız onun yanında olacak. Can kardeş sende güzel bir bayram yap orda. Şeker dağıtmayı unutma herkese... Biliyorum sen çalışacaksın orda ama gelen olursa da kahve ikram et onlara. Hatta ve hatta işe gider gitmez bir kahve yap kendine sanki biz gelmişizde bayramlaşıyoruz gibi keyifle yudumla kahveni olmazmı :))) İyi bayramlar kardeş, can kardeş...

Herkese iyi bayramlar diliyorum... En keyifli, en neşelisinden...

5 Aralık 2008

BİR PERŞEMBE DAHA....



Bir film daha... Sevgi fırtınası...
Orta yaş aşkı... Yükümlülüklerinin altında ezilmiş, sevgiye aç iki insanın öyküsü... Film sıradan ancak sonu beni oldukça şaşırttı ve her zamaki gibi beni ağlattı. Ben bugünlerde fazla ağlama modundayım galiba... Evde şöyle bir ağlıyım filmin karşısında derseniz bence bu film iyi bir seçim. En azından benim için öyle...




Bu arada Nuraycımla sinema öncesi güzelde bir yemek keyfi yaptık. Yeni açılmış daha doğrusu biz yeni fark ettik. Çok güzel makarna yapıyorlar. Özellikle soslara bayıldım. Bu arada yemek öncesi aperatiflerde zeytin ezmesiyle çok güzel bir tat yakalamışlar. Zeytin ezmesi, zeytinyağı, limon, sarımsak ve kekik... Enfes olmuş...

Her perşembe sinema günü yapmamız çok iyi oldu. Pek keyifli geçiyor. Beni evde bekleyen onca işin arasında pekbir vurdumduymazlık oldu ama olsuuuuunnnn :)))

4 Aralık 2008

PC..

Güzel uzun bir tatil,
Yetiştirilecek işler bitmedi hala,
Birkaç şey almak lazım ama ne zaman,
Valiz ne zaman hazırlıycam,
Offff son anda yine bir sürü şey unutmuş olacağım,
Annem ne kadar haklı,
Yine yumurtanın kapıya dayanma hali,
1,5 aydan beri gideceğimi biliyorum oysa,
Annem yine valizlerini hazırlamış kapının önüne, görünce moralim bozuldu,
Ben neden yetişemiyorum,
Bu kadar son ana bırakılırmı hiç,
Çamaşır, ütüde yapmak lazım; kesin onları götüreceğim tutar benim,
Offf kiii ne offfffffffffffffffffffff!!!!!!!!

3 Aralık 2008

GÜLÜMSETEN DİYALOGLARA DEVAM...

Bugünlerde komik cümleler, benzetmeler, isyanlar duyuyoruz oğluştan... Şaşırıyoruz, gülüyoruz, kimi zaman kahkaha atıyoruz olmadık yerlerde ve zamanlarda...

Akşam eve gidilir, yemek faslından sonra oyun faslı bitirilir bu arada tırnaklarının kesilmesi gerekliliği hatırlanır...

* Bebeğim tırnakların uzamaya balamış hadi keselim annecim...
*Aaaayııırrrr (ve koşarak kaçma eylemi)!!!!
*Annecim ama uzamış, rahatsız olursun sonra hadi keselim....
*Aaaayıırrr!!!!
*Neden annecim....
*Onlar daha uzayacak ben aslan olacağım... Sekersen aslan olamam...
*!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!! :)

1 Aralık 2008

Bayram nedeniyle :)


Bu sene doğumgünüm bayrama denk geliyor, biz Ankaradayız ve muhtemelen benim doca o gün yanımızda olamayacak işlerinden dolayı. Doğumgünü hediyemide erken aldım dolayısı ile....
Bu sene pek ince düşünülmüş hediyem, şaşırdım dersem gerçekten yalan olmaz :)) Geçen senelerden farklı olarak üzerinde çalışılmış ne alsam diye... Ay bende pek bir fesatım değilmi hahhaaaa:)))
Hediyem ne mi ? Doğduğum güne ait bir gazete özel ambalajında; kocaman bir demet gülle birlikte geldi. Aman bendeki sevinci görmeliydiniz. Ağzım kulaklarıma vardı. Çiçekçi çocuk da bunu farketse gerekki beni bekledi uzun uzun; madem mutlu oldun bahşişimi unutma der gibi :)
Bir gazeteye bu kadar sevinilirmi demeyin hiç sevinilir. Üzerinde düşünülmüş olması ve emek verilmesi önemli olan. Darısı diğer doğumgünlerimin başına hahaaaaa:)))))

29 Kasım 2008

çok güldürdün beni minnoşum :)



* Anneeee! Taplanımı annianneme dötürebilirmiyim?
* Götürebilirsin oğlum.

*Bak annem izin verdi dördün mü? Daramazlık yapmak yok ama. Honra hana daramaz diyerler. (parmak hııı diye kaplana doğru gösterilir bu arada) Daramazlık yapmak yok. Adece korkut, ısır, ye tamam mı?

Hey allahım bu oğlan bir çılgın :)))))

28 Kasım 2008

HÜNGÜRDEDİM YİNE....


Karların üstünde donmak üzeresin, uyku tatlı geliyor şimdi ama... aslında öldüğünün farkında değilsin....

Burası benim kopuş cümlem işte... Bir ayrılığa dair söylenen ve insanın içine işleyen hatta acıtan...

Filmin finalinden sonra 10 dk es verseler ben hönküre hönküre ağlamaya devam ederdim. Kendime geldiğimide söyleyemem...

Özellikle final müziklerle öyle ustaca bağlanmışki offf dedim. İçim aktı....

Burnum hala sızlıyor... O aşkı ben kaybetmişim gibi... Elimden uçup gitmiş gibi....

25 Kasım 2008

CİCİLERİMİZ GELDİ :))

Sevgili kardeşim yine harika şeyler göndermiş bize. Bizim alışveriş perimiz o :))) Hele ki oytunun... Bir ara bunu kim aldı diye sorduklarında hep dööötttçeeee diye uzata uzata yanıt veriyordu :)) Arada bizim aldıklarımızda kaynıyordu tabi...

Bu konuda çok şanslı benim oğlum. Bazen hayıflanmadık da değil tabi çocukluğumuzda bizim teyzelerimiz neden amerikaya hiç gitmedi diye hahahaaaa :))))

Bu seferki bavulumuzdan kocaman bir at çıktı oytuna. İlginç birşey, giyilerek biniliyor ata... Anlatmakla olmaz tabi bir ara resmini de koyarım. Fırsat olmadı çekmeye. Bizim zıpır hemen giyip dıgıdık dıgıdık koşmaya başladı evin içinde. Çok mutlu oldu. Doğum günü hediyen erken geldi bu sene dedim ama anlamadı muhtemelen :))))

Bana da çok şık bir kahverengi triko göndermiş; yakası saten şıngırdak bir şey :))) Biraz sonra boşluk yaratıp mağazalara atacağım kendimi. Onun altına güzel bir pantolon yada etek lazım. Alışveriş yapmak için bahane buldum kendime yani :))) Halbuki söz vermiştim kendime bu sene bir çöp bile almayacağım diye ama şimdi o şıngırdak bluzumu tamamlamam lazım hahahahaaaaa....

Ayyyy birde saçlarımı boyatmam lazım... Trikoma uygun koyu kahveye :)))) Ben abarıyorum ama hadi hayırlısı hahahaaaaaa:)))

22 Kasım 2008

...

MAVİ GÖZLÜ DEV, MİNNACIK KADIN VE HANIMELLERİ

O mavi gözlü bir devdi.
Minnacık bir kadın sevdi.
Kadının hayali minnacık bir evdi,
bahçesinde ebruliii hanımeli açan bir ev.

Bir dev gibi seviyordu dev.
Ve elleri öyle büyük işler için hazırlanmıştı ki devin,
yapamazdı yapısını, çalamazdı kapısını
bahçesinde ebruliiii hanımeli açan evin.

O mavi gözlü bir devdi.
Minnacık bir kadın sevdi.
Mini minnacıktı kadın.
Rahata acıktı kadın
yoruldu devin büyük yolunda.
Ve elveda! deyip mavi gözlü deve, girdi zengin bir cücenin kolunda
bahçesinde ebruliiii hanımeli açan eve.

Şimdi anlıyor ki mavi gözlü dev,
dev gibi sevgilere mezar bile olamaz:
bahçesinde ebruliiiii hanımeli açan ev..

Nazım Hikmet Ran


Birdenbire aklıma geldi. Dökülüverdi sözleri birden, unutmamışım hiçbir kelimesini... Çok sevdiğimden belki de....

20 Kasım 2008

yağmur yağıyor, seller akıyor, araç bacı camdan bakıyor...


Hep özenmişimdir yağmurlu günlerde arap bacı olup camdan bakarken kahvemi yudumlamaya :))) Ama inatla yağmurlarda hep bir koşuşturmaca, bir yetişmece, bir ıslanmaca....

Ahhh canımın içi sende benimle birlikte yağmurda yollardasın. Biliyorum çok erken başladın sabah-akşam yollarda olma haline.... Yolları eğlenceli hale getirmeye çalışmam sırf bu nedenledir... Bıkma, isyan etme diye...

Çocukluğumda ben de senin gibiydim. Her sabah ve her akşam anneannem ve ev arasında mekik dokurdum. Okumayı öğrendiğimde annem plakaları, tabelaları okuturdu bana oyalanmam için. Teyzen bize göre daha şanssızdı minik kuşum. Ama inan hiç isyan etmeden kilometrelerce yol yürürdü sırf bakıcıda kalmamak için. O zamanlar malatyadaydık ve annem köy okulunda öğretmendi. Otobüsü kaçırdıklarında minicik adımlarıyla annemin koşmasına eşlik ederdi. Mutlaka onunda oyalanmak için annemle oynadığı oyunlar vardı... Biz şimdi o günleri arada hatıralarımızın arasından çıkartıp gülümseyerek anlatıyoruz. Büyüdüğünde sende öyle yapacaksın biliyorum...

Anne şimdi bunu bana neden anlattın diye sorma; çünkü bilmiyorum.... :)

19 Kasım 2008

AKILLI KEDİ :)


Bir yığın kedinin içinden bir o gelir sırnaşır, ayaklarınına dolanır, sev beni diye miyavlar... Sevimlidir; tüm sırnaşıklığına rağmen...

Oytun "akıllı kedi" koydu adını; kendi kendini gelip sevdirdiği için...

Gel akıllı kedim gel diyor her akşam. Yaramazlık yapmazsan annem eve alır seni tamam mı... Anneeeee lütfennnn bak çok akıllı kedim benim diye mırıldanarak evimize giriyoruz:)

Beni bir gün ikna etmeyi başaracak mı bilmiyorum... Annem bile ikna olmuştu üstelik eve kedi alma konusunda. Tabi bu konuda babamın hakkını yememek lazım; bu ikna konusunda önemli bir etkendi çünkü :)

Oytuncum, bir tanem beni ikna edebilmek için kedinin akıllı olmasından daha güçlü bir etkene ihtiyacın var :))) Burdan çıkan sonuç bu :)))))

17 Kasım 2008

TİYATROYLA İLK TANIŞMA...

Dün oğluşum ilk defa tiyatroyla tanıştı. Geçen sene kreşte bir kaç gösteri yapılmıştı ancak tam tiyatro sayılmazdı, ufak ve amatör gösterimlerdi. Giderken de dolayısı ile hiç bir fikri de yoktu nereye gittiğine dair. Birşeyler anlatmaya çalıştım ona ama emin olun bakışları pek bir boştu:)))

Oğluşumu en öne oturtturdum ve ben tiyatro salonunu terkettim. İçim rahattı çünkü Evren dayımız içeride oyunun fotoğraflarını çektiği için oğluşumu da rahatlıkla kontrol etti. İlk önce oyun başlangıcında oturduğu yerde mızıldanmış ve sonra oyunun etkisine kaptırmış. Sevmiş yani :)))

Oyun formatı gereği çocuklar tiyatroda, aileler ise pedagog Elif Koca ile sohbette... Özellikle ben bu pedagog işini çok sevdim. Oğluşumla ilgili fazla hareketliliği ve bazen de hırçınlıkları sebebi ile oldukça endişeliydim. Bunları paylaşma fırsatı buldum ve korkulacak bir durumun olmadığı konusunda Elif hanım beni oldukça rahatlattı. Her ne kadar anneanne ile birlikte olsa da annenin çalışması ve uzun süreli ayrılıklar sebebi ile dikkat çekme ve kendini bir birey olarak gösterme çabasıymış yaptıkları ve her çalışan annenin başına gelebilirmiş. Hırçınlıklar bizi bezdirme yöntemiymiş ve bunu hiç olmadık yerlerde ve insanlara yaparmış. Evet doğru :))) Aynen öyle yapıyor... Birde sınırlarını çizmek gerekiyormuş artık, bu konuda anneannemizle ortak davranışlarda bulunuyorduk zaten ama bunu biraz daha belirgin hale getirmeliymişiz. Benim için çok faydalı oldu yani...

Tiyatro sonrası oytunun oyunu anlatımı biraz oytuncaydı. :)))) Ben izlemediğim için konuyu hiç bilmiyorum ve oytunda sağolsun pek güzel anlattı;
"Ayı vadı waaavvv dedi. Tangru vadı, hüyafa vadı, civciv vadı, mamun vadı. Tangru zıpladı.
Sanki itfaiyeciler vardı oğlum fark ettinmi? - Bilmiyom böcekler hu hıkıyoladı
Sevdinmi peki annecim tiyatroyu, birdaha gelmek istermisin - eveeettt sevdim ben hiyatoyu :)))

Çok güzel anlattın oğlum, inan seyretmiş kadar oldum :)))))
Evrencim olmasa bu etkinlikten haberimiz bile olamayacaktı. Davetiyeler okullarda dağıtılmış sadece. Teşekkürler dayısı oğluşumun ilk tiyatro deneyimine katkıların için...

15 Kasım 2008

ÇAPKINLIK GENİ NERDEN BULAŞMIŞKİ BU ÇOCUĞA :))

Düğünler, nişanlar, kına geceleri bizim için hep çok eğlenceli olmuştur. Bu genellemeye docayı hiç dahil etmiyorum çünkü sevmez bu serenomileri. Allahtan oğluşum bana çekmiş bu konuda :))) Bu yaz bir nakarattı tutturmuştu hatta "düğüne gidelim anne" diye. Hele gittiği bir sünnet düğününden çok etkilenmiş olsa gerek ki sünnet olmaya bile karar verdi minik yaramazım. Bir kaç sene sonrada bu fikre sahip olmaya devam edecekmi bilmem tabi :)))
Dün akşam da bir kına gecesindeydik. Oytun herzamanki gibi çocuklarla koşup oynuyor, ne zaman oynayacağız anne diye soruyordu ki küçük gelinimiz çıktı ortaya :) İlk önce kızımızın dikkatini çekti, sonra birlikte oynamaya başladılar, kız göbek attıkça bizimki oynama konusunda çığır açarak bayağı bir kıvırdı... Bir ara zincirler kırılmış bizimki kıza sarılıp sarılıp öpüyor ama ne öpme, görmeliydiniz... Küçük gelinimiz de hiç şikayetçi değil. Bir an olsun ayrılmadılar birbirlerinden. Bizi de bütün bir gece arada kahkahaya dönüşen bir gülümsemedir aldı :)))
Ama oğluşta dün akşam yakışıklımı yakışıklıydı. Sevimliliği de üstündeydi üstelik. Bu fotoğrafıda anne benim ciciliğimi çek diye kendi talebiyle çektirdi. Demek oluyorki artık oğluşum da ruh halini değerlendirir oldu. Yerim ben senin ciciliğini :)))



12 Kasım 2008

EŞLEŞTİRMECE...



Aslan ne yer - et yer....

Balık nerde yaşar - Denizde.... Başka - Akvaryumda....
Anne at ve yavru atlar nerde.... Yavru atlara ne denir - Tay.....
Oytunla bu oyunu oynamayı başarmak biraz zordu aslında ama dikkatimizi mümkünce toplamaya çalıştık. Sıkıldığımızda hayvanların seslerini çıkartarak birbirimizi gıdıkladık. Mümkün olduğunca bütün şekilleri hayvanlarla eşleştirdik, aynılarını bulup aile yaptık.
Bu arada teyzesinin eniştesi :) sen yeniymişsin daha; sadece kuzularda aile içine katabildik seni. Diğerlerinde o daha yeni aile olmadı daha dedi hahahaaaa:))))
Bir de yeni bir adetimiz var.... Her yaptığı işe bir hayvanını dahil ediyor ve öğretiyor yaptığı şeyi. Bu seferki misafir oyun arkadaşımız kaplandı. O çok akıllıymış ve bu oyunu o öğrenebilirmiş :))))

10 Kasım 2008


Hava güzel mi güzel... Bütün hafta itiş-kakış, koşuşturmacalı bir iş temposu sonrası stres atmak lazımdı...


Aldık anneannemizle Calibe teyzemizi verdik kendimizi yeşilliğe... Yeşillik içinde de olmazsa olmaz çocuk parkı tabiiki :))


Termosta missss gibi bir çay...


Yudumladıkça ayrı bir keyif....


Yanında atıştırmacalar...


Meyve bile almışım yanıma...


Biraz dedikodu, biraz gülüşmece derken akşam oluvermiş...


Oytun hala gitmiycem modunda...


Bense rahat ve huzurlu....

8 Kasım 2008

CUMARTESİ KEYFİ



Sırf benimle işe gelebilmek için oğluşum traş olmaya razı oldu bugün. Hiç sevmiyor traş olmasını sevgili annesi ve teyzesi yüzünden :) 1 yaşındayken zorla traş ettirmiştik teyzesi ile birlikte... Ve kıl fobisi oluştu oytunda... Ogünden beri de kandırarak traş ettiririz oğluşu ve bir tek anneannesi becerebiliyordu bunu. Bugün ilk defa ağlamadan sızlamadan oturdu berber koltuğuna ve büyük adamlar gibi traşını oldu :))) Mükafatı benimle birlikte işe gelmekti...

Ah benim güzel oğlum... Annenle birlikte olabilmek için en sevmediğin şeylere bile katlanıyorsun bu küçük yaşında... Bundan sonra söz sana haftada 1 gün benimle işe gelmene izin vereceğim... En azından öğlene kadar... Minik kuşum benim...

Şimdi yanımda... Kangrusunu da sabahtan aldı yanına senide işe götürücem diyerek ve ona bilgisayar kullanmasını öğretiyor.... Kendisi çok biliyor ya hahaaaaa:))))




7 Kasım 2008

ÇEYİZLERİMİ TOPLADIM :)

Biz yine geçen seneki kaldığımız yerden devam ediyoruz. Sabah anneanneye gitmeme kavgası, akşamda anneanneden dönmeme kavgası :) Sonucun değişmeyeceğini bile bile bu patırtıya devam ediyor şirinlik muskam...

İki gündür çeyizlerini toplayıp sırt çantasına dolduruyordu. Oytunun çeyizi ne olabilir tabiki oyuncakları... Dün anneannesi bu eziyete son vermek için sırt çantasını saklamış. Ama minnoşumda çözümler bitermi... Anneannesinin çantasına doldurmuş bu sefer oyuncaklarını... Bizim ortadan kaybetme girişimlerimize karşı koymak için giyinirken dahil olmak üzere elinden bir an bile bırakmadı... Taşıması da bir zor geldi minicik ellerine... Ama azimli... Kah çömelip dinlendi, kah yerde sürüdü, kah sıkı sıkı sarıldı.... Hain anne bende hiç yardım etmedim hahaaahaaa:))) Belki usanır da artık taşımaz diye ama teyzesi kılıklı oytunum azimli ve inatçıdır... Bakalım bu
inadı ne zaman kırılacak... Bekliyoruz annemle sabırla...

Şimdi bana bir alkış lütfen... Yapbozumu gide gele bitirdim. Kendi alanımda rekor kırarak :))) Tam 14 gün sürdü. Bu kadar kısa sürede biteceğini hiç tahmin etmiyordum... Ve itiraf ediyorumki oğluşum bu konuda bana hiç sorun çıkarmadı... Bir kere bile ellemedi :))) Çocuğumun boşu boşuna günahını almışım... Bir daha böyle fesatlık yapmayacağım söz sana oğlum :)))

Bu puzzle Evren'e gidecek bayram tatilinde... Bundan yaklaşık 2 sene önce mırıldanmalarıma karşı koyamayarak vermişti bana :)))) Üzerine bir bardak soğuk su içmiştir muhtemelen şimdiye kadar ama şimdi görünce o suyu midesinden nasıl çıkartacak bakalım hahahaaaa:)))

Serseri Evrenim benim... Nasılda günahımı aldın değil mi :))))

Ve puzzle mın bitmiş hali...

6 Kasım 2008

BEN ARTIK ANNEANNEMİN OĞLU OLUCAM. ONA GÖRE!!!!

Eve çok neşeli döndük gördüğünüz üzere... Çalıştın bugün bana ne alacaksın dedi meyve suyunu da kaptı benden :)))

Sabah ise anneanneye gidiş rüşveti olarak da pizza şeklinde pohaça kaptı :)))
Tehdit ise anneannemin oğlu olurum ben artık. Ona göre.... hahaaaaa:)))) Sanki anneannesinin oğlu değil paşam... Benden çok onun yanında... Anlamsız bir tehdit savurduğunu ne zaman anlayacak acaba :))))

3 Kasım 2008

EVE DÖNDÜ :)



Bu hafta sonu yazlıktaki son günlerimizdi. Bir yaz sezonunu daha gecikmeli olarak kapattık :)) Cumartesi günü sabırsız bir şekilde apar topar işlerimi toparladım ve büroyu arkama bile bakmadan terkettim... İyiki de çabuk çıkmışım çünkü beni sadece Oytunum beklemiyormuş, sultanımda bekliyormuş....

Biz çocukken annem ve babam her aybaşında maaşlarını aldıklarında yemeğe giderdik. Ailemize ve kendilerine verdikleri bir hediye merasimi gibiydi... Emeklerinin karşılığı... Bu nerde olursa olsun hiç değişmezdi. Hatta Malatya'ya gittiğimiz ilk dönemlerde gidecek yer bulma konusunda sıkıntı çektiklerini ama babamın uğraşları ile birkaç yer bulduklarını ve işletme sahibinin işyerine perde çekmek sureti ile yemek yediğimizi seneler sonra bile anlatırlardı. O dönemlerde Malatya oldukça tutucu bir kentti çünkü... Sevgili anne ve babamın bu alışkanlıkları bizler yanlarında olmasak dahi babamın vefatına kadar sürdü.

Annem cumartesi günü emekli maaşını çekmiş ve beni bekliyormuş. Eve girer girmez kısa bir hasret gidermenin ardından beni kimse bugün yemeğe götürmüyor ben sizi götürüyüm bari dedi. İçimden birşeyler koptu.... Biz nasıl oldu da bunu atladık dedim içimden ama nafile olan olmuştu... Kendimizi kısa süreli bir durgunluğun arkasından toparladık ve doğru yemeğe...
Hmmm amanda aman diye yemeklerimizi seve seve yedik. Yemeklerini severek yiyen bir bizizdir heralde bu dünyada hahahaaa:))))

Yemeğin arkasından eş-dost ziyaretlerine başladık ki sevgili Hatice teyzelerde yediğimiz yemeğin pişmanlığı düşüverdi içimize... Bizim için sağolsun içli köfte yapmıştı :))) Karın tıka basa dolu biz hala kendimizi zorluyoruz yemek için... Baktık olmuyor yüzsüzlük bu yaaa bizdeki; paket yapsakda eve götürsek dedik hahaaa:))) Ertesi günde afiyetle yedik...



Buda Pazartesi sendromu yaşayan Oytun hahaaa:))) Marketli evden sıkılmıştın haaa..... Kendi evine gelmek istiyordun haaaa... Al sana işte sabahın köründe kalkarsın ve vızıldanırsın hahahaaaa:))) Yine evden çıkmak istememeler, yine mırıldanmalar ve yine iş sendromu... Sendrom yaşaması gereken ben ama kaprisini Oytun paşa yapıyor :))

Biraz önce anneciğimle konuştuğumda Oytun marketli eve gidelim namesi yapıyormuş :)))) Yok öyle hemen ceee diyip kaçmak Oytun efendi... Bütün kış burdasın... Tatil bitti artık...

1 Kasım 2008

BİRKAÇ İLAVE YAPMAK İSTEDİM...

Mustafa filmini beğendiğimi yazmıştım bir önceki yazımda. Basında, internette o kadar çok eleştirisel yazılar okudum ve dinledimki bende birşeyler demeden geçemedim. Atatürk'e hakaret olarak görenler ve sakın izlemeyin aman ha hele çocuklara tüüü kakaaa boyutunda eleştiriler üstelik. Birden kendimden endişelenmeye bile başladım. Bende mi bir tuhaflık var diye....

Ama hayır.... Atatürk benim için aynı Atatürk... Filmi izlemeden öncede aynı şeyleri düşünüyordum şimdi de... Ben sadece Mustafayı izledim... Endişeleri, korkuları, sevinçleri, hüznü olan insanı...

Kısa boylu imajı verildi diye aaaa ben 10 m. sanıyordum olmaz bu benim saygımı kaybetti demedim ki...

Aaaaa karanlıktan korkuyormuş yok yok ben bu insanı lider olarak nasıl kabul ettim demedim ki...

Aksine kendini tamamen bir kenara bırakıp ülke için çalışan, fedakar askeri gördüm ben... Ne istediğini bilen ve amacına ulaşmak için çabalayan kurtarıcıyı gördüm ben... Hasta yatağında tüm doktorların yatmalısın mutlaka söylemlerine rağmen sırf Hatay meselesi zora düşmesin diye hayatını vatanı için riske atan bir lider gördüm ben...

Biz zaten Atatürk'ü tanıyan, bilen ve gönülden bağlı insanlarız. Özel hayatındaki zaafları bizi etkileyemez ki... Can Dündar'ın bazı yerlerde abartılı bir ifadesi olmuş olabilir, bunu eleştirebiliriz... Ama bu film yüzünden imaj yıkımı olacağına katılmıyorum. Bakmasını bilmek lazım bence...

Benim baktığım yer çok güzel... Sizleri de beklerim...

31 Ekim 2008

MUSTAFA

Mutlaka izlemelisiniz diyebileceğim, hatta film arşivinizde mutlaka olması gereken, belgeselden daha çok yorumlarla ruh katılmış soluksuz bir yapıt... Teşekkürler Can Dündar...

En yalın hali Mustafayla ilk defa karşılaştım, şaşırdım, duygulandım... Dünya tarafından başarısı alkışlanmış bir liderin hiç görmediğimiz bir yüzü vardı... Endişeleri, korkuları, hırsı ve en çok içime dokunan yalnızlığı... Yaşamının son dönemindeki günlerde oluşan ruh hali biraz abartılmış gibiydi ama kopuk değildi yine de... Hele müzikler apayrı bir güzellikteydi...

Ağladım... Gururlandım... Şükrettim...

Ancak en çok içimi ezen sinemadaki insanların hali oldu. Hiç mi coşkulanmadınız arkadaş... Hiç mi milli duygularınız kabarmadı... Hiç mi nereden geldik demediniz... Bu büyük bir başarı demediniz... Bırakın yöneteni, seslendireni orda bir tarih yazan, bugün bu koşullarda yaşamanızı sağlayan insan anlatıldı. Bu kadarmı tepkisiz olabilirsiniz arkadaş.... Pes dedim gerçekten... Filmin son sahneleri ve insanlar kıpırdanmaya başladı... Işıklar yansa da kaçsak modundalar. Bir alkış çokmu geldi dedim... Elleriniz acımalıydı alkışlamaktan oysa...

Kentimin insanı bir kez daha ruhsuzluğunu gösterdi dedim... Marşları benimle birlikte söylemelerini bekledim... Ama dudak kıpırdaması bile yoktu... Üzüldüm...


Sinema sonrası doca, gül ve fatihle birlikte biraz yürüyüş ve çay keyfi yaptık. Biraz ondan biraz bundan derken ılık bir sonbahar akşamının tadını çıkardık...

Eve geldiğimde direk puzzle ın başında buldum kendimi... Eeee son günler Oytunsuz... Kolaylamak lazım :)))) Bu puzzle ın bana kastı var bu arada. Ne zaman uykum gelip artık yatıyım desem parçalar peşpeşe çıkıyor ortaya ve uykusuz kalıyorum :)))) Parçalar lütfen ilk dakikalarda çıkıverin ortaya... Lütfen rica ediyorum.... Beni zor kullanmaya mecbur etmeyin :)))) hahhaaaa












28 Ekim 2008

29 EKİM CUMHURİYET BAYRAMIMIZ KUTLU OLSUN


Yarın Cumhuriyetimizin ilan edilişinin 85. yılı...
Ne kadar sansürlü, çetelerle dolu, engenekon davasının ayyuka çıktığı bir dönemde olsak da ben Atatürk çocuğuyum... Atatürkçü bir anne ve babanın evladıyım... Çocuğumda Atatürk çocuğu olmaya devam edecek...
Bizler büyük bir nesilin evladlarıyız... Bu vatan bizim ve bizim olmaya devam edecek...
Fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür bireyleriz biz... Oğlum da bu eğitimle büyüyecek... Atatürk ilke ve inkılaplarından ayrılmayarak...
Annem gibi, babam gibi, benim gibi, her Türk vatandaşının olması gerektiği gibi Andımızı okuyarak büyüyecek... Hiç yorulmadan... Hiç usanmadan...
"Türküm, doğruyum, çalışkanım,
Yasam; küçüklerimi korumak, büyüklerimi saymak, yurdumu, milletimi özümden çok sevmektir. ülküm; yükselmek, ileri gitmektir. Varlığım türk varlığına armağan olsun.
Ey bugünümüzü sağlayan, Ulu Atatürk! Açtığın yolda, kurduğun ülküde, gösterdiğin amaçta hiç durmadan yürüyeceğime ant içerim.
Ne mutlu türküm diyene!"
Cumhuriyet bayramımız kutlu olsun.....

27 Ekim 2008

YUPPPİİİİİ ve TEKRAR HAYAL KIRIKLIĞI



Bir anda giriverdim.
Yasa delici programmı çalışıyor dedim yooo çalışmıyor.
Eeeee nasıl girdim ben o zaman dedim....
Halbuki alışmıştım o koskocaman puntolu kırmızı yazıya...
Neden açıldı, niçin açıldı bilmiyorum ama gerçekten açıldı hahaaaa...
Topu topu 10 günlük blogger kullanıcısıyken ben bu kadar sevindiysem bu duruma eskiler ne kadar sevinecektir tahmin bile edemiyorum :))
PC: Şu anda sadece bloglar görüntülenebiliyor. Kayıt yapmak için yine program kullanmak zorunda kaldım. Ama olsun buda bir gelişmedir.
BİRDEN BİRŞEYLER OLDU VE AYNI SONUÇ. YİNE MAHKEME KARARI ÇIKIYOR BLOG GÖRÜNTÜLEMELERİNDE. NE OLURDU SANKİ DÜZELSEYDİ... UĞRAŞMAYA DEVAM :(

HAYDİ İMZAYA



Ben blogumdan yazabiliyorum kısa bir program indirerek. Güvenli bir yol, denendi ve onaylandı tarafımdan :)))

ultrareach.com.

Sırf girebiliyorum diye de durmamak lazım tabii ki. Sabah gözlerimi açtığımdan itibaren internette dolaşıyorum kim ne yapmış diye. Herkes kendine göre bir çözüm bulmuş. Ve de imza kampanyaları başlatılmış.


haydi imza kampanyalarına

http://www.bloghareketgunu.com/imza/bloguma-dokunma/index.php

http://blogspotacilsin.wordpress.com/

25 Ekim 2008

SANSÜR

Dün itibarı ile blogger ve tüm alt kullanıcı bloglarının yayını mahkeme kararınca durduruldu. Tam da ben bu blog işine ısınırken :(
İnterneti kurcalaya kurcalaya blogger a girmeyi başardım hahaaaa:) Fena halde internet canavarıyım canım...
Blog sahipleri büyük bir panik içinde hepsi wordpress'e yöneldi tabi bende ama bloggerin tadı yok gibi sanki. En kısa zamanda açılacağını ümit ediyorum.
Ben burdan yazmaya devam edeceğim indirdiğim program sayesinde. İlk amaç kardeşimle paylaşmaktı nede olsa...

oytunca.wordpress.com

24 Ekim 2008

TEBRİK EDİN BENİ :))

Bütün bir yaz boyunca boş boş oturan kim... BEN!

Oytun'un yazlıktan gelmesine 1 hafta kala 1500 parçalık puzzle yapmak için salona yayılmaya kalkan kim... BEN!

Eeeeeee o zaman bu cesareti gösteren bana bir alkış değil mi?
İnşallah parçalar kaybolmadan bitireceğim ben bu işi hahaaaa:)))

22 Ekim 2008

Koşuşturmacalardan ihmal ettiğim şeyler vardı. Uzun süreden beri gidilmek istenen yerler, yapılmayı bekleyen uğraşlar, bize gelmeyi bekleyen arkadaşlar... Uzun süredir evet bu hafta dediğim ama hiç o haftanın gelmediğini görerek yaşanan günler... Hani gitmişsin gitmişsin ama dönüp baktığında bir arpa boyu bile gitmediğini görme durumu :))) Bu hafta öyle olmasın istedim ve bir yerlerden başla hadi dedim kendi kendime...

İşle ilgili telefonlarla koyulaşan sohbetler sonrasında görüşmeliyiz sonucunu çıkardığımız ve yaklaşık 1 sene önce görüşmeye başladığımız ama aynı frekansı yakalayarak sanki çoooook eskiden beri varmış gibi hissetiğim sevgili Şenay'cığım vardı dün akşam bizde. Koca şehir dışında seyahatte. İki kişilik bir kızlar oturumu tadında bir gece.... Bir önceki günden cici mamalar pişirdim büyük bir ahçı edasında ve kendimle gurur duydum gecenin sonunda yine... Ben bu işi biliyorum der gibi dolaştım gecenin bir yarısında evde... İnternette gezinirken gördüğüm ve yapmalıyım mutlaka dediğim "kabak sandalı" nı pişirdim arkadaşıma özel. Kıvamınıda tutturmuşum ki güzel bir yemek yedik, sohbetimizle daha da güzel olan soframızda. Ordan burdan şurdan, yemek, çay, kahve derken gece 1 i boylamışız farkına varmadan... Sohbetler yaşananlardan, krizlerden, güldüreninden biraz da düşündüreninden...

Gecenin sonunda verdiğim karar evet hayatı ertelememek, mazeretler yaratmamak lazımmış...

PC: Çok güzel bir sofram vardı dün gece ama ne yazık ki makinamın pili bitmiş ve şarjı ofiste kalmış. Kareleyemedim bu sefer güzel anları. Ama olsun tekrarı olacak elbet. :)))

20 Ekim 2008

NELER YAPTIK NELER

Bu hafta sonu bomba gibi geçti diyebilirim. Kendimizi dağlara, taşlara verdik Oytun maskarasıyla :)) Pazar sabahı Zeytinli deresinden başladık gezmeye, deredeki ördekleri izledik, bahçelerden çiçek topladık, mandalina topladık ve afiyetle yedik, balıklara ekmek attık... Doğa ile iç içeydik anlıyacağınız...



Ama işin en komik kısmını pazarda yaşadık. Dönüş güzergahımızı pazarın içinden yapıyorduk ki Oytun'un balık kokusu geliyor anne demesiyle ben ne yaptım diyerek hemen farklı bir yöne yöneldim ama nafileydi :))) Bir kere balık kokusunu duydu Oytun dururmu? Burda burda diyerek kendimi bir balık tezgahının önüne çekilmiş halde buldum. Benim şaşkın oğlumu anneannen almış oğlum diye vazgeçirmeye çalıştıysamda balıkçıyla bizimki sohbete daldı ve balıkçıdan çingenelikle bir tane ufak balık kaptı :))))) Balık gezdirecekmiş !!!!! Hay allahım bu nasıl olacak derken balık elinde pazarda yürümeye başladık. Haliyle tezgahlardan, insanlardan binbir çeşit laf atmalar... Bu balığı bana ver diyenler, bu balığı nasıl pişireceksin diyenler, aaaaa çocuğa bak diyenler, bazı çocukların Oytunun elindeki balığı görünce ıyyyy diye kaçışmaları.... İnatla Oytunun laf yetiştirme çabaları... Karizma yerle bir bizdeki hahahaaaa:)))) Eve nasıl attım kendimi bilemedim. En kötü kısmı ise üzerimize sinen balık kokusu :)))) Tabiiki soluğu banyoda aldık...





Bu arada anneme göre gaddarlık, bana göre öğrenmesi gereken şeyler kapsamına giren ortak akşam bulaşığı yıkama faslımızı da unutmamak lazım... Çok eğlenceliydi ama anneannesi kıyamadı torununa :)))) Bu kadar küçük çocuğa yaptırılırmıymış? Ne varki bunda annesi yıkadı oğlu duruladı hahhaaaaa:))))



Dolu dolu ve bol kahkahalı bir hafta sonuydu bizimkisi... Anneannesiyle burun yemeceleride tam üstüne artık karın ağrıtanındı... Oytun küçüklüğünden beri annemle elleriyle burunlarından makas alıp ağızlarına atıyormuş gibi yapıp tü tütüüü mmmm acıymış derler; yada yanaklarından makas alıp tadına da hmmmmm tatlı tatlı derler :)))) Tekrar tekrar sıkıcı bir durumdur aslında bu ama oğluşum çok eğlenir her seferinde ve bu saatler sürer. Dün akşamda bunun tekrarı vardı... Kucak kucağa acı tatlı derken Oytun her seferinde tütüüttüüü diyip sözde numaradan tükürmeleri esnasında bende yarabbi şükür durumları oluştu... Annişimde durumu anlasın diye aynısını Oytuna yaptı hahaha:))) Meğerse bizimki teyzesi gibi huyluymuş bu konudaaa:)))) Yüzünü saklamaya çalışarak kenara çekilmeler, acayip yüz mimikleri ve sonunda beni işaret edip anneme yap moduna girdi edepsiz :))))) Şekilden şekile girdi ve bizi de güldürmekten kırdı geçirdi. İnatçılığı gibi huyluluğu konusun da da teyzesine çektiği tescillendi hahahaaaa:)))

16 Ekim 2008

YAMAÇ'LI BİR GECE


Bir çocuk bu kadarmı güzel üzüm yer.... Ağzının içine tamamını tıkıştırarak, hatta parmaklarını bile yemek suretinde bir güzel üzüm yedi... Annişimiz Gül ortalık kirlenmesin diye tedbirli davranmaya çalışarak oturarak yemesini istedi ama bizim bücürük ayakta yemeliydi ve bu konuda ısrarlıydı :))) İstediği olmayınca yada engellendiği zaman bir timsah gözyaşı döküyor ki sormayın. Gözünde bir damla yaş yok ama maşallah bol bol yaygara :)))
Dün akşam bizdeydiler ama altın top dedikleri şey gerçekten doğruymuş; dün hiç sohbet edemedik. Tek konu ve ilgi odağı Yamaç bücürüğüydü. Eskiden olsa özellikle gül ve ben nasıl kaynatırdık :))) Kulağı çınlamayan kimse kalmazdı herhalde... Yamaç sayesinde herkes rahat etti; kimsenin yüzü yanmadı, kulağı çınlamadı hahahaaa:))
Oytun geldiği zaman yine bekliyoruz sevgili Yamaç... Çünkü oğlum seninle oynamayı çok seviyor...

15 Ekim 2008

HAFTA İÇİ KAÇAMAĞI


Dün gece kaçamak yaptık!!!! En güzelinden, en hasret gidericisinden, en gülümseteninden, enlerin eni yani :)))) Koca telefon açtı gidelim mi dedi bende bir anlık düşünme (ki bugün akşam 4 günlüğüne yatılı seyahate gidiyor ve hafta sonu evle ilgilendiğim için çamaşır ve ütü hafta içine kaldı, yetişir mi düşüncesi) sonucu sadece seyahatin lafı çıktı ağzımdan. Koca ayarlarız diyince atladım hemen ne zaman diye :)))) Bu gezmeye atlama konusunda pek bir başarılıyımdır zaten heheeee... İş çıkışı bindik arabaya istikamettt YAZLIIKKKK!!! Saat 20:15 gibi ordaydık Oytun'un marketli evinde :)) Yanlış anlaşılmasın sakın evin kenarında bucağında altında üstünde bilumum yerinde market falan yok ama ne hikmetse bu yaz oytun yazlığın adını marketli ev koydu. Gökçe, annem ve ben birbirimizin suratına soru işaretleri ile bakarak anlam vermeye çalıştık ama nafile oytuna akıl fikir erer mi hiç :)))

Bizi görünce bir atlama, bir zıplama, öpüşmece, sarılmaca.... Bütün gece sevinç nidaları :))) Mutlu mesut bahtiyardık hepimiz anlıyacağınız...

Sabah mışıl mışıl uyuyordu biz evden çıkarken. Öptüm, kokladım, sevdim minişimi... Hafta sonu yanındayım diye fısıldadım kulağına....

14 Ekim 2008

KARTPOSTAL TADINDA





Teyzemiz bir fotoğrafımızı kartpostal tadında düzenlemiş. Ellerin dert görmesin bitanem... 10 üzerinden 100 bizden sana :)

NOT: Kakılmış güncesi :)

yer : Mutfak

başlangıç: 20:00

bitiş : 23:50

etki : Kol ağrısına eklenen bel ağrısı

sonuç : Işıl ışıl, hijyenik, düzenli bir mutfak

Uzun süre bu dip köşe temizlik beni idare eder ve yaşasın Oytun geldiğinde onunla daha fazla vakit geçirebilirim :)))

13 Ekim 2008

HAFTA SONUNDAN SEÇMELER

Bu hafta sonum tam bir felaketti diyebilirim. Normal şartlarda oğlum anneannesiyle yazlıkta olması nedeni ile her hafta sonu yazlığa gidiyorum. Bu hafta sonu gitmesemde evimi mi temizlesem düşüncesi ile ikileme düştüm ve sevgili anneciğimde hadi biz gelmeden evini temizle sen demesiyle gitmemeye karar verdim. Ancak inanılmaz bir suçluluk duygusu kaplayıverdi içimi. Cumartesi akşamından itibaren yapılacak işleri varmıydı, minik böceğim ne yapmıştır şimdi, ama işlerimide halletmem lazımdı, Oytun mızıldandımı acaba gibi bir sürü düşünceyle savaştım durdum. Ve sabah bingooooo...
İlk telefonlaşmamızda Oytun başladı
*Anneeee işin bitmedi mi?
*Anneeee işini çabuk bitir
*Hava kararmadan gel anneeee
Ve ben suçluluk duyguma biraz daha ekleyerek biraz da gaflete düşerek tamam oğlum geleceğim gibi bir cümle çıktı ağzımdan.
Öğle seansımızı ucuz atlattık ki oğluşum bu sefer teyzesi gökçe'ye takmıştı :)
*Anneeee Gökçe'yi karşılamaya git
*Anneeee Gökçe'ye selam söyle, onu çiçekler çoook seviyorum
*Anne anneanneminde selamını söyle Gökçe'ye
Gökçe ile neden beraber olduğumuzu düşündüğü hala bir muamma, anlaşılamadı henüz :)))
Ve akşam seansında oytundan kurşun gibi cümleler geldi...
*Anneee hava karardı sen hala gelmedin (Burdan çıkartılacak ders Oytunu kandırmak için bir daha asla anlamsız cümleler kurma, zira unutmuyor)
*Anneee çabuk gel
Bende bir eveleme sormayın gitsin. Neyseki işi tatlıya bağlayarak kapattık telefonu. Obana dünyalar çoookkk seviyorum seni dedi bende ona bende seni dünyalar çok seviyorum dedim, gülüştük, iyi geceler dedik, kendine iyi bak dedim ondanda büyümüş de küçülmüş bir karşılık
*Merak etme anne ben kendime bakıyorum :)))
Çok alem oldu bu çocuk artık...
Tüm bu konuşma zincirleri arasında kendimi kakılmışlığa vererek camlarımı sildim, perdelerimi yıkadım, ütüledim, evimi iğneden ipliğe temizlemeye verdim kendimi :))) Tabiki bittimi HAYIR..... Hafta içine sarkan mutfak dolapları ve salon vitrin içleri.... Zira akşam saat 10 du ve artık sağ kolum hissetmiyordu. Nasıl bir can havliyle yaptıysam işleri... Kolumun ağrısından bütün gece uyuyamadım ve hala ağrım var :))) Bütün gece beynimde aynı cümle... " Gitmez misin oğlunun yanına, al sana ceza. Allahın sopası yokki kafana kafana vursun" Ne alakası varsa kolumdaki ağrıyı yaptığım işlere değilde oğluşuma gitmemenin sonucunda verilen bir ceza gibi algıladım durdum. Oğlum gibi ben de bir alemim değil mi?:))))
Hafta sonu bu kadar mı? Tabii ki hayır... Birde yemek meselesi var... Orjinalini hiç denemediğim için uydurmaca yapılan bir köfte çorbası... Ama çıkan sonuç bir harika. Kendimle gurur duydum bu karmaşanın arasında. Nasıl yaptığıma gelince... Minik köfteler annem tarafından daha önce hazırlanmış ve dondurucuya atılmıştı. Yani köfte yapılışı uydurmaca değil en hakiki ve en lezzetlisinden :))) Domates rendelendi, kavruldu, içine su, köfte, bezelye, küp küp doğranmış havuç ve patates atıldı, kaynadıktan sonra yumurta sarısı ve çok az unla terbiye edildi ve kısık ateşte biraz bekletildi... Ve çıkan sonuç :))))


10 Ekim 2008

MİNİŞ İKİZLER YİĞİT VE YAVUZ

4 ay önce eski iş arkadaşım Perihan'ın ikiz bebekleri dünyaya gelmişti. Çok istememe rağmen koşuşturmacalarımdan ve birazda ihmalimden bir türlü fırsat bulup da bebekleri görmeye gidememiştim. Aslında oğluşumla birlikte gitmeyi çok istiyordum ama kısmet değilmiş... Nihayet dün akşam biraz yüzüm kızararak da olsa bebekleri görmeye gittim...


Şirinmi şirin, güzel mi güzel 2 tane bıcırık... O kadar güzeller ki... Mis gibi kokuyorlar... Bebek kokulu bir evdeydim yani dün akşam... Yavuz ve Yiğit bana nispet yaparcasına bütün bir akşam uyudular. Sanki geç kaldın bu kadarla yetin der gibiydiler :))) Onların inatlarına rağmen bende inat ederek uyurken sevdim onları... Buda benim inadım dedim içimden hahahaaa:))


Perihan ve Selim çok özenmişler doğum sonrası... Bebek şekerlerinden, biblolarından verdiler. Güzel bir gece geçirdim kısacası...


Yiğit ve Yavuzlu geceden görsel anılar ve burnumda kokularıyla döndüm eve...



9 Ekim 2008

BİRİCİKLERİM....

Bloğumdaki başlangıcımın çok özel olmasını istedim. Buda ancak bitanelerimle, en değerlilerimle, beni ben yapanlarla olabilir ancak... Sevgili ailem tabiiki...
Ailemizin temel taşı, atası sevgili babam... Çok kısa bir süre önce kaybettiğimiz, ama yokluğunu bir asır gibi hissetiğimiz babam... Seni çok seviyor ve özlüyoruz babam... Yanımızdasın, yanındayız...




Annem.... Dünyalar güzelim.... Evimizin sultanı.... Sen olmasaydın ne yapardık bilmiyorum... İyi ki varsın...





Evimizin minikliğini Oytun'a kaptıran ikinci miniğimiz... Evimizin cadısı, çok bilmişi :) Kilometrelerce uzakta olmasına rağmen hala herşeyimize yetişen, fedakar kardeşim benim... Sensiz asla olmazdı...



Biricik oğlum Oytun'um... Duyguların en güzelini tattıran yegane varlığım... Afacan, bücür, sevimli, şımarık, yakışıklım benim... İnci tanem...





Ve hayat arkadaşım, eşim... Ağır abi görüntülü iyi yürekli docam... Evimizin 1 numaralı gurmesi :)))



Sizlersiz ne yapardım hiç bilmiyorum.... Yaşamımda olduğunuz , bana değer kattığınız ve ben olduğumu sağladığınız için binlerce teşekkürler... Hepinizi çok seviyorum...