29 Mayıs 2018

Blog Muhasebesi


Yine tatlı bir mim :)
Sevgili Melissa (Melonika'nın Dünyası) ve Handancım (Bir) mimlemişler sağolsunlar beni 👏👏👏
Sıcağı sıcağına yapmazsam unutur giderim ben bu mimi...
İkisine de öpücüklerimi gönderiyorum ♥

Gelelim sorulara;

- Blog alemine nasıl girdim ?

Tamamen hasretsel bir konuydu bloga girişim. Kardeşim söyleyinceye kadar da blog nedir bilmiyordum hatta...

Akıllı telefonlarımız, WhatsApp larımız, İnstagramlarımız yoktu henüz... Kardeşim Amerika'da, babamı kaybetmişiz, Oytun daha ufacık... İletişimimiz sadece MSN üzerinden... Randevulaşıyoruz, biz internet buluyoruz, giriyoruz bilgisayara falan filan... Eeee hal böyle olunca zaten kısıtlı olan iletişimimizde en önemli konuları paylaşıyoruz mümkün olduğunca. Bir gün Oytun'la ilgili bir şeyden konuşuyoruz, ben biliyorsun ya dedim sanırım. Bizimki "bilmiyorum" dedi... Sonra da "an" ları kaçırmanın telaşı ile blog yaz sen, ben okuyayım dedi...

Giriş o giriş, patladım gitti işte hahahahahaaaaa :))



- Hangi blog sana ilham oldu ?

İlham oldu diyebilir miyiz bilmiyorum ama  o zamanlarda Tanya vardı, Defdef vardı yani Defne... Kardiş al blog nasıl yazılıyor öğren diye bu iki blogu önüme sürmüştü. Çok da keyifli bloglardı. Oradan oraya derken bloglararası fetih çalışmaları yaptım... Sonra da artık ben yazabilirim sanırım, mantık doğallık dediğimi hatırlıyorum :)))


- Bloga yazdığın ilk yazı ile son yazı arasında fark var mı ?

Olmaz mı hiç, bir sürü...
Mantık doğallık diye yola başlamıştım ama feci kasmışım farkında olmadan  hahahaaaa :)))
Yazdıkça açılmadım da okundukça ve olağanlaşmaya başladıkça doğallaşmışım sanırım ;)




-  Yakın çevrendeki insanlar blogunu biliyor mu?

Çok fazla bilen yok sanırım... Ama yine de çok emin değilim. Özellikle bahsetmediğimi söyleyebilirim sadece...
Eskiden saklıyordum hatta öğrenildiği için blog ismimi bile değiştirmiştim ama şimdilerde saldım çayıra modu hakim...


- Blog yazmak yaşantına ne kattı ya da ne çıkarttı? 

Beni değiştirdiğini, eğittiğini ciddi ciddi söyleyebilirim... Ufkum açıldı.... Neden çok daha önce yazmaya başlamadım sanki diye hayıflanıyorum bazen... Tanıdığım güzel insanlar da bonusu ♥


- Şu an bu mim yayını ile birlikte blogunda kaç yazı var ve kaç sayfa görüntülenmen var?

906 yazı yazmışım vay be :))) 302.433 de sayfa görüntülenmem varmış...
Çok da patlamamışım be 😂😂😂

Görüşürüz ;)







28 Mayıs 2018

Bu hafta #20 #21


Tam geri döndüm diyordum ki "Bu Hafta" serisini bile aksattım... Bu sefer mazeretim tatlı telaşeler ♥
Bütün yetişememelerim için keşke böyle güzel mazeretlerim olsa :)

Baştan başlayayım ben anlatmaya...

Son dönemlerde kendimi berbat hissettiğimden dolayı her kadının başvurduğu yola başvurdum. Klasiklerden vazgeçmemek lâzım 😉 Saçları merinos koyunu moduna geçirdim :))) 3 sene ara verince pek bir özleşmişiz kıvırcık halimle. Aynaya gülümseyerek bakıyorum artık... İlerleyen günlerde boya işini de halledersek uzun bir süre kuaför kapısından geçmem sanırım ;)

Coşkulu bir 19 Mayıs geçirdik geçtiğimiz hafta. Okulda çocukların gösterileriyle, şiirleriyle, şarkılarıyla coşup akşam da yürüyüşe katıldık maaile... O kalabalık içimi ısıttı, umudumu körükledi... Bayramına sahip çıkan insanlarla birlikte olmak eşsiz bir duyguydu ♥

Bu sene tiyatro açısından verimli bir sezon geçirdim. Tam artık bu sezon finali dediğimde Haldun Dormen'in "Kibarlık Budalası" oyununun geldiğini görmemle bilet almam bir oldu. Sezon açılışını malum kendisiyle yapmıştık seneler seneler sonra... Sezon kapanışını da ustayla yapmak keyifliydi gerçi ama Haldun Dormen'i 5 ayda çok daha fazla çöktüğünü görmek üzücüydü... Konuyla ilgili hissiyatımı inşallah bir ara ayrıntılı yazarım...

Küçük paşam Arden'i karşıladık geçen hafta sonu... 1 haftadır feci halde aşk yaşıyoruz. Eve nasıl gittiğimi bilemiyorum... "Tizicim seni sabahtan beyi çok özledim" diye atlıyor boynuma ♥ Nasıl zevkten dört köşe olduğumu tahmin ediyorsunuzdur herhalde :)) Avusu ile arası bambaşka... Bir öpücükler, bir sarılmalar ki tam sevgi pıtırcığı haller :)

Tüm bu hasret gidermecelerin ve koşuşuturmacaların arasında Oytun'un sınav haftası da eklendi. Bizimkine kalsa çalışmaya ne gerek, o yapar, halleder :)) Özgüveni patlamalarda... İteleye iteleye ders çalıştırdım da geçen hafta sınavların çoğunu hallettik. Ama iki bomba ders bu haftaya kaldı... Onu da atlattık mı işlem tamam :)

Arada can kırıkları da vardı ama attım suya gitti...  Ya da gittiğini sanıp kendimi kandırıyorum... Kısmet...

Film yok yine, kitap zaten hak getire... Altın toptan bir kaç hafta daha fırsatım olmaz. Niyetine bile girmiyorum o sebeple...  Hafta sonu anneliğine ve de teyzeliğine başladığım zaman arayı kapatırım nasılsa...

Bu kadar gevezelik yeter, azıcık da sizleri dolanayım ben ♥
Öpüldünüz, sevildiniz çokça :)





Listelemeye de devam edeyim bari, arap saçına dönebilirim her an çünkü....

* Ayakkabılar tamirciden alınacak...

* Telefon kartını hallet...

* Havlulara şablon çıkart, kardişle hafta sonu halledersin belki...

* Arden'e oyun kartı yapılacak...

* En son çekilen video kasetini cd ye aktart, hafta sonuna eğlence çıksın...



17 Mayıs 2018

Aşkın Sonu Cinayettir - Pınar Kür ile Hayat ve Edebiyat / Mine Söğüt


Şöyle uzun uzadıya yazı yazmayı özlediğimi fark ettim. Üzerimdeki tozları silkelemenin zamanı gelmişti artık...
O zaman bir Mine Söğüt kitabı ile başlayabilirim herhalde  ;)



Mine Söğüt'ün tüm kitaplarını okumak gibi bir niyetim olduğunu söylemiştim daha önce... Sanırım 32469746121 milyonuncu kez :) Bu kitapta o niyetle alındı ve geriye sadece basılmış kitaplarından iki kitap kaldı :) Kutlamaya az kaldı yani :))

Bu tarz hedefler, yeni yolculuklara da sebep olabiliyor bazen... Aynı bu kitapta bana olduğu gibi... Pınar Kür'ü tanımıyordum, hiçbir kitabını okumadım bugüne kadar. Ve okuyacağımı da sanmıyordum... Ta ki bu kitabı okuyana kadar....

Bu kitabın hissiyatına şöyle diyebilirim ben aslında; sevdiğiniz bir yazarla, onun tanımaya çalıştığı başka bir yazarın evine konuk oluyorsunuz ve hiç tanımadığınız o yazarın kendine güveninden, samimiyetinden, itiraflarından etkilenip bu kadın hayatında böyleyse kurgularında acep nasıldır diye kitaplarını merak ediyorsunuz....

Aslında kitapları hakkında da bir sürü tüyolar veriyorlar sohbetlerinde, hatta bazı karakterlerinin çıkış noktalarını, kitapta neyi kast etmeye çalıştığını ve bazen sonunu bile anlatıyor... Hiç kitabını okumayan biri için bazen havada kalsa da anlattıkları, bu sefer merak boyutuna geçiriyor sanırım. Şahsen bende öyle oldu... Mesela seneler seneler önce Asılacak Kadın filmini izlemiştim ama kitabını okumamıştım. O film ve kitaptan o kadar farklı bahsedildi ki ben şimdi kitabını okumak daha sonra oturup bir kez daha filmini izlemek istiyorum gibi... Ki kitaba fena halde kanımın ısınacağından eminim... 

Yazarın kitaplarını okuyanlar için ise bu kitabın tadı daha farklı olacaktır eminim...  Hele ki seviyorlarsa tadından yenmez bence :)

Normalde söyleşi tarzını sevmem, belli bir yerden sonra sıkılırım. Ara verince de önce - sonra bağlantısı kuramam. Bu kitap benim için tam kıvamındaydı o sebeple. Sıkılmadan keyifli bir okuma dönemi geçirdim... Tanıdığım ve sevdiğim isimlere rastlamam da kitabın bonusuydu.... Söyleşi tarzını sevenler için iyi bir tercih olacağını düşünüyorum kendi hissiyatımdan...

Altı çizililerimi de kondurur yazımı sonlandırırım...
Dostça ve hoşça kalın ♥



* Vapur ilk Atina'da durdu. Annem yanına Kulüp ve Sipahi sigarası almıştı. O sigaralarla, taksi şoförüyle pazarlık edip Akropol'e çıkıldı; para kullanılmıyor... Ban dokuz yaşındayım, yerden bir taş aldım, bir bekçi geldi, elimden o taşı aldı, "Burdan taş alınmaz," dedi; halbuki bşzden ne taşlar götürürler, kimsenin haberi olmaz. Sonra İtalya'ya Napoli'ye geldik, o sigaralarla dünyanın en güzel mercanlarını satın aldı annem. O zamanlar Türk parası ve sigarası o kadar değerliydi. Bir tanesinin yarısı içilmiş, iki buçuk pakete, mercan kolye aldığını biliyorum. Bu 1953 yılında oluyor, 1962 yılında Amerika'dan dönerken, dokuz sene sonra, o zaman da Amerikan sigarasıyla alıyorduk her şeyi!

* Aşkın tanımını yapmak için onu birkaç kez yaşamak, yaşın da kırka gelmesi gerekiyor galiba. Gençken derin sandığın duygular aslında epeyce yüzeysel... Olanakların sınırsız, vaktin sonsuz sanıyorsun... Daha doğrusu pek düşünmüyorsun, hayatın bir sürü son içerdiğini aklına getirmiyorsun...

* Yeni bir şehre gittiğimde, o şehri kendime mal etmek için yolları kaybetmek gerek diye düşünüyorum.

* Kolaylık çok iyi bir şey değil. "Kolayını bulma" güdüsü bir alışkanlığa, hatta hastalığa dönüşüyor. Bazı günlük işleri kolay yaparsan, daha ciddi, daha zor işlere vakit bulacağını sanıyorsun, sonra bir e bakıyorsun, kolaylık seni öyle kuşatmış ki zor şeylere vakit ayırmak şöyle dursun, her türlü zorluktan korkar, kaçar hale gelmişsin. Her türlü derinlikten ürken, sığ sularda yüzmeyi yeğleyen biri olup çıkmışsın. Amerikan kültüründe var bu kesinlikle. Teknolojinin orada gelişmesi boşuna değil.

* Larry, Playboy'a da fotoğraf çekiyormuş. Bana "Poz verir misin sen de," dedi. "Olur mu öyle şey," dedim, "ben ileride meşhur bir yazar olacağım! Şimdi çıplak poz verirsem, ileride ne derler?" "Merak etme, resimlere bakan kimse zaten yüzüne bakmaz!" diye gülmüştü. Sayfa başına bin dolar alıyordu, "Yarısını sana veririm," dedi. En az beş sayfa basıyorlar. Eder iki bin beş yüz dolar. O zaman ben olayı Can'a açtım, "Böyle bir teklif var, o beş bin dolar alacak, ben de iki bin beş yüz dolar alacağım, ne diyorsun," diye, "Ben de para verip dergiyi mi alacağım!" dedi ve konu kapandı.

Olmadı yani?

Tabii ki olmadı. İnsan ne kadar özgürlüğüne düşkün de olsa, Batı'da yetişmiş de olsa ruhunda mı, kanında mı bir Doğululuk kalıyor demek ki. Kendim karar vereceğime kocamdan izin istiyorum!

* Çocuklar annelerini severler, onlardan ayrı kalmak istemezler, ayrı kaldıklarında özlerler. Ama gerçek bir sevgi midir bu, yoksa doğal bir ihtiyaç mı? Onsuz kendini çaresiz hissettiği için yapışır çocuk annesinin eteklerine. Sevdiği için değil. Sevmek doğuştan yok insanoğlunun içinde, zamanla öğrenilen bir şey. Herkes de kendi duygusal derinliğine -ya da çağdaş deyimle, kendi gen haritasına- göre geliştiriyor sevme yeteneğini. Anneyi de ancak büyüdükten sonra "insan" yerine koymayı, onun varlığını kendi varlığınızdan ayrı değerlendirmeyi öğreniyorsunuz... ya da öğrenmiyorsunuz, kopuyorsunuz.

* Bence çok kötü bir zamanda sünnet oluyorlar. Freud'a baktığımız zaman, erkek çocuğu, penisini kaybetme korkusu yaşadığı ve babasını kendisine tehdit olarak gördüğü çağda sünnet oluyor ve bu "gitti gidiyor" endişesi onlarda derin izler bırakıyor. Yahudiler mesela doğar doğmaz sünnet ederler.

* Sağlık ansiklopedisi yaptığımız iddiasındayız, ama olmadık açık saçık resimlerle süsleniyor. Eros Cinsel Bilimler Ansiklopedisi! Türkiye'de çıkan ilk seks ansiklopedisidir. Ben, yazarlığıma leke sürülmesin diye adımı koydurmadım künyeye. Gene de orada aldığım eğitim sayesinde ileride müstehcenlikten yargılandım!

* Günümüz üniversite gençliğini gördükçe tüylerim ürperiyor. Genç dediğin bir şeylere karşı çıkar, değil mi? Bunlar babalarına bile isyan etmiyorlar. Büyük çoğunluğu düzene uyum sağlamak peşinde. İçlerinde doğa gereği var olan muhalefet duygusunu da, bunu eğlence haline getirerek milyarlar kazanan bazı komedyenlerle gideriyorlar.

* Yazarın nihai amacı insanları mutlu kılmak değildir. Yazarlar iyi insanlar değillerdir, iyi olmak isteseler doktor, hemşire, yuva öğretmeni olur insanlara yararlı işler yaparlardı. Amaç okurun dünyasını sarsmak. Birisi "Okudum kitabını, ağladım, perişan oldum," derse ben memnun olurum. O akılda kalır. Mutluluğun romanını yazmış olan kim var? Sen yazdın mı? Hiç öyle bir şey fark etmedim ben senin yazdıklarında! Çünkü hikaye yoktur mutlulukta. Zaten mutlu olduğun anda roman yazmak da, okumak da aklına gelmez. Herkesin çok mutlu olduğu bir romanı niye okuyasın ki? Sinirden ölürsün...

* Aşk dediğin kısa sürmeli, tadında kalmalı! Oburluğa gerek yok!

* İnsanın mutluluğa güvenememesinin gerisinde bir ölüm bilinci yatıyor belki.

* Türkiye'de kadınlar erkeklerle eşit koşullarda yaşamadıkları için özgürlüklerini dolambaçlı yollardan elde etmek zorundalar. Erkekleri gözlemlemeyi, çözmeyi daha küçük bir kız çocuğuyken öğrenirler. Önce babayı idare etmekle başlarlar, tıpkı Yarın Yarın'da Aysel'in çocukluğunda anlattığım gibi zayıf noktalarını yakalayıp istediklerini yaptırmayı öğrenirler, sonra varsa abileri, flörtleri, kocaları idare ederek, onların suyuna giderek, bir yerlerde kendilerine yaşama alanı yaratırlar.

* İnsan kendi kendisini görmek istediği gibi yansıtan birine aşık oluyor. Karşı tarafın tuttuğu aynada kendini güzel (yani hayal ettiği gibi) görüyorsa, hemen ona yöneliyor.

* .... kabul etmek tasvip etmekten geçmiyor.

* ... Orhan Pamuk da Can Yayınları'ndaydı ve bana, "Ne kadar şanslısın, yasaklandıkça daha meşhur oluyorsun," dedi. Kendisi o zaman henüz benim kadar meşhur değildi! Sonra da "Keşke benim kitaplarım da yasaklansa," dedi! Neyse o işi de kıvırdı. Yasaklanacak nitelikte bir kitap yazamadı ama verdiği demeçlerle mahkemeye verilmeyi başardı. Ve dünya çapında patırtı kopardı, bildiğin gibi.

* Bence iyi romanın çok katmanları var; ilk okuyuşta bir katmanını fark ediyorsun, ikinci okuyuşunda daha derinlere gidiyorsun, aradan zaman geçip okuyunca, çok daha fazla şeyler bulabiliyorsun; çünkü hikayenin ötesinde, çok fazla edebi unsur var. Ama bunu sinema daha yalınkat bir biçim olduğu için, katman katman aktaramıyorsun ve karakterlerin analizi o kadar iyi olmuyor. Mesela orta halli bir kitabın çok iyi film olduğunu gördüm ben.

* Sinema edebiyattan besleniyor fakat iyi bir kitabı ele aldığı zaman aynı değere ulaşamıyor.

* Aşkın ölümüne neden olan şey, esrarın yok olması. Karşındaki insanı tanımaya başlayınca esrarı kayboluyor; o esrar gittikçe aşkın büyüsü de bozuluyor, bilinmezliğin verdiği heyecan kalmıyor.

* Şüpheli ölümlerde hep düşünürüm, karısı mı, kocası mı öldürdü diye. Bu benim kafamın sakatlığı değil, polis araştırmalarında hep ilk şüpheliler, karılar, kocalar ya da sevgililer oluyor. Aşkın sonu cinayet meselesi.

* Bilgi Üniversitesi'nde hocalık yapıyorum ya, Nezihe meriç'in Korsan Çıkmazı'nı okutuyorum. Orada bir roman karakterinin ismini lambaya koyuyorlar. "Siz hiç böyle bir şeye isim taktınız mı?" dedim çocuklara. İnan ki, "Oyuncak bebek dışında hiçbir şeye isim takmadık," dediler. İsim takmak fikrine şaşkınlıkla baktılar. Nasıl oluyor da bu kadın lambaya isim takıyor, akılları almadı. "Hiçbir şeyi o kadar benimsemedim ki," dedi biri. O kadar bolluk ve çokluk içinde yetişiyorlar ki, hiçbir şeye değer vermiyorlar... Son model cep telefonlarını, iki ay sonra daha yenisiyle değiştiriyorlar, babaları yılda bir yeni araba alıyor onlara. Neye bağlanacaklar?




14 Mayıs 2018

Bu hafta #19


Bu haftanın özeti yedim içtim yaydım a dostlar... Başka da bir şey yok...
Dolayısıyla ev kalk gidelim diyor... 
Sadece ev değil ben de darmadağınım....



Akşama bu modda olmalıyım ki haftayı kotarabileyim... Bilmem anlatabildim mi ?
Anlatabildiysem ben çok güzel kaçarım, sizi de kocaman öperim...

Mutlu haftalar ♥







11 Mayıs 2018

İnstacımla güle güle Nisan


Kafamda deli sorular :)
Ben niye bu kadar programsızım a dostlar..
Heheeee :)
Tembelliğin yeni adı programsızlık...
Bak ne kadar üreticiyim :))) 
Neyse ben Nisan insta seçmecelerini koyayım da rahatlayayım...
Öpüldünüz, sevildiniz ♥




Dopdolu bir gün geçirdik yine sayelerinde... 
Çok güzel projeler, şahane deneyler derken bir baktım işe geç kalmışım 😂😂😂 

Bilim Şenliği
Çocuklar şahane projeler yapmışlardı
Çok da eğlendikleri her hallerinden belliydi
Hem öğrenme, hem eğlenme




Ergen olmak ya da olmamak, işte bütün mesele bu 😂😂😂

Düşeceğim dedi
Kimse görmesin dedi
Ama neden dedi
Çocuk olduğunu hatırladı sonra şükür
Bugün 23 Nisan, neşe doluyor insan




Biz bu işi çok sevdik, hele Aziz Nesin hikayeleri ile daha çok sevdik ❤️❤️❤️ 
Bol kahkahalı okuma gecesi için USULEN teşekkürler @ozlmgns @t_zynp_tt ve Oytunum  

Kitap okuma günleri
Biz bunu rutine oturttuk inşallah
Aziz Nesin / Çocuklara En Güzel Öyküler
Çocuklar bayıldı
Tabiki bizde ♥




Tiyatro ekibi hazır ✌️✌️✌️✌️

Nereye Gitti Bütün Çiçekler
Hayata farklı bir pencere
Kısa bir nefes
Haydi başlasın o zaman




Bugünkü #tbt 2012 Nisanından gelsin
O sıralar henüz tembel değilmişim, çeşitli atraksiyonlar peşindeymişim 
ve Oytun Paşa da yapmacık pozların nirvanasındaymış 😂😂😂😂 

Bir Rapunzel çalışması
Şimdilerde artık eve sokmuyoruz bu lüzumsuzları
Arden Efendi için bu sene yine yasak delebilirim ama




Açık hava bol gıda 😜😜😜
Gerçi havası bol gıdası az olaydı iyiydi ama şimdi bunu düşünemeyeceğim 😂😂😂 

Pazar pikniği
Sabahın sekizinde diktim ahaliyi
Gerçi su kaynatanlarda oldu
İsim vermeyeyim şimdi mesela @ozlmgns
Çok pis sattı bizi 😂😂😂




Bu çocuk anasını nasıl mutlu edeceğini biliyor
Hem de çok iyi :))

 En sevdiğim çiçek
Papatya
Üstelik oğlumun elinden
Okuldan dönüş mahsulü
Bahar geldi masama




Ceylan Ertem biz seni dinlemeye hazırız ❤️❤️❤️ 

Konser / Ceylan Ertem
Kıtır kadınlar bugün fire ile konserde
Tülüş kalbimizdesin
Bu aralar sosyalleşmenin dibine vurduk
Bir ara duruluruz nasıl olsa




Akşamdan beri çok hamaratım çok... 
Sabah sabah da yoğurdumu mayaladım.. 
1Nisan şakası yapmayıp tam kıvamında tutacak inşallah. 
Bu arada bizim ergen bana şaka yapmayı unuttu 😂😂😂 
Bak şimdi sesleniyorum içeriye; bugün 500 soru çözülecek diye... 
Saniyede uçtu yanıma, nasıl da bızıklanıyor bak 😤😤 
Az daha mırıldansın da eşşek 1 Nisan şakası diyeyim bari  
Ay ben çok gıcık bi anneyim

Analı oğullu
Sabah halleri
Bugün pazar
Çocuğun unuttuysa sen şakala onu
Bugün 1 Nisan
En yumuşak karnından vur onu
An itibariyle içeride hala söyleniyor
Ben köleyim zaten diye 
Çok eğlenceli

7 Mayıs 2018

Bu hafta #18


Selam millet....

Hâlâ blog konusunda üzerimdeki miskinliği atamadım. Ama anlıyorum ki birçok kişi benimle aynı gibi, sanki yani...
Aslında bloglarınızı okuyorum ama yorum yapamıyorum.... Çünkü telefondan okuyorum ve oradan yorum yazmayı sevmiyorum...
Hatta çokça yapmışım ki bu işi  internet paketim sinyal verdi, ayın 23 üne kadar 1 GB hakkın kaldı diye...  10 günde 9 GB uçurmuşum anlayacağınız ve ben işyerindeyken zaten wifi ile bağlanıyorum. Bu ne lahana turşusu henüz çözemedim...

Bu hafta şükür elimdeki kitaplardan birini bitirdim. Mine Söğüt'ün Pınar Kür ile söyleşi kitabıydı; "Aşkın Sonu Cinayettir"... Ayrıca yazacağım bu kitapla ilgili düşüncelerimi gerçi ama genel olarak keyifli bir kitaptı diyebilirim...

Şubat sonu gibi portföy çanta başlamıştım, aklımca hemen 1 ay gibi bir sürede bitiriyordum... Pehhhh.... Hepi topu bir karış şeyin sadece bir yüzünü bitirebildim daha bu hafta. Darısı diğer yarının başına 🙏

2-3 haftadır ütü yapmıyordum. Neredeyse gardırobu boşaltmışız ve artık tektekçiliğe başlamıştık ki Pazar günü tüm ütülerimi yapıp rahata erdim. Koskoca 4 sepet ütü hemen hemen günümü öldürdü diyebilirim ama yapacak bir şey yok... Ha diyeceksiniz ki Şebo bu hafta rahatsın bak ütün yok. Hunharca gülerim buna ben. Çünkü dün akşam 2 posta daha çamaşır yıkadım ve bugün sabah balkondan topladım. Ütüsüz ev, öksüz ev yeni sloganımız 😂😂😂 Ne yapıyoruz evlerimizi asla öksüz bırakmıyoruz 😌😌

Hıdırellezde oğluşumla ütopik dileklerimizi dileyip koyduk bahçedeki kırmızı gülün altına. Sabah alıp akan suya bırakırız dedim benimki sabahın seyrinde gidip almış dilek kağıtlarımızı. Deşifre olmayalımmış... Tabi deşifre olmak istemez, para pul tamam da adam yakışıklılık iksiri nevi bilumum iksirlerden istemiş hahahahaaaa :))) Anasına çatlaklığı azıcık çekmiş gibi....

"Bir Nefes Yeter" diye bir türk filmi izledim bu hafta şeytanın bacağını kırıp. Yorumu bir film yazısına artık...

Ben ne kadar çok arkası yarın moduna girmişim bu arada :)) Kitap okudum, başka yazıya... Film izledim, başka yazıya 😂😂😂 Hayır o yazılar da gelmiyor bir türlü... Az kaldı tepelemenize, yani ben bile şu an kendimi tepelemek istedim :)))

Oytun'un alerji kontrol sonuçları kötü çıktı maalesef... Nefes testi sonuçları çok parlak değil... Aşı tedavisine başlamaya karar verdi doktorumuz. 4 sene sürecek ve ilk 3 ay her hafta bir iğnesi var.. Sonra yavaş yavaş aralıkları uzayacak gerçi ama meşakkatli bir süreç... Temmuz ortasına kadar düşünme süremiz var, bu arada bir kaç görüş daha alacağım... Tamam dediğimizde başlayacağız tedaviye...

Şimdilik bizden haberler bu kadar...
Haftaya bağlamadan gelirim yeniden inşallah....

Listeye aynen devam bu arada, milim kıpırdama yok bende :)))


* Yazlığa boyadığın filleri süsle ve vernikle, bitsin o iş...

* Kardeşe fotoyu yine unuttun...

* 2016 ilk 6 ay fotolarını düzenle ve dosyala...




1 Mayıs 2018

Bu hafta #17



Bu seriyi  her hafta yazacağım mutlaka diye söz vermiş olmasam buralara uğrayacağım yok galiba...  Halbuki size yazacağım filmler bekliyor yarım yamalak taslaklarda, gittiğim tiyatrolar ve konserler var tamamlanacak yine taslaklarda bekleyen... Enerjim yok desem gayet enerjiğim... Sebebini belirleyemediğim bir hiçbir şey yapmama hali sadece benimki...  Geçecek inşallah, maşallah yani  😉

Bu psikolojiyle yine de bir şeyler hallettim...  Boş boş yatma seçeneğim olsa idi emin olun o hakkımı kullanırdım...

Oytun'un ikinci kontrolü için hani araya kaynak şansımı kullanacağım demiştim ya aynen büyük bir yüzsüzklükle bu hakkımı kullandım. Başka bir hastanın ismini seslendiklerinde başımı kapıdan uzatıp kontrolü var oğlumun ama randevu alamıyorum dedim pişkin pişkin doktora. Elimdeki yine onun yazdığı notları da gösterince haklısınız beklememeniz lazım dedi ve bir not yazıverdi sekreterine. 2 Mayıs'a böylelikle randevu alabildim. Ama benim çenem durur mu? Durmaz tabi ki... Sekretere kraldan çok kralcı olmamak lazım, beni dinlemeyi ve anlamayı tercih etseydin ben de seni ezmek zorunda kalmayacaktım dedim... Çok kötü bakışlara maruz kaldım ama inanın pişman değilim ✌

Bu arada tomogrofi sonuçlarımı da hallettim... İyiyim, kalbimde bir sorun yok şükür. Ama hala kalbim ağrıyor benim dediğimde yine sedeflerden yola çıkarak romatolojiye hedef belirledi doktorum. Ah dedim o romatologlara bir ulaşabilsem :/ Anlayacağınız yeni hastane serüvenimiz bu yolda ilerleyecek ama bir süre ara vermek istiyorum. Yeminle psikolojim bozuldu bu oradan oraya savrulma hallerimden...

Oytun Paşanın bilim şenliği vardı okulda bu hafta... Dönem içerisinde gruplar halinde proje hazırlamışlardı, onları sergileyip anlattılar... Dinlemesi de keyifliydi, onların enerjilerini hissetmek de... Hepsi ışıl ışıl ♥

Hafta sonu da okul olarak Bursa'daki Bilim Fuarı'na gittiler... Çok keyifli atölyelere katılmışlar... Anlata anlata bitiremedi... Fotoğraf makinesini almıştı yanına, ben de ümitlenmiştim ne güzel fotoğraflar çeker diye... Ama nerdeeeee.... Doğru düzgün bir fotoğraf çekmemiş, çektirmemiş... Allahtan öğretmenleri, arkadaşları çekmiş de bir kaç foto ben de ucundan bucağından nasiplenip neler yaptıklarını görebildim...

Bu hafta kitaplardan, filmlerden hele ki diyetten hiç bahsetmiyoruz yine.... Neden diye hiç sormayın bile, bahse konu olacak bir eylemim yok tabi ki bu haftada...

Aaaa bu arada söylemeyi unutuyordum, tiyatro sezonunu kapattım sanıyordum ama gelecek ay için bir Haldun Dormen bileti daha kaptım ♥ Kibarlık Budalası oyununu izleyeceğim... Mutluyum o sebeple 😊

Bu hafta birkaç defa parka çıktık... Oytun patenle kaymayı öğrenmeye çalışıyor. Karizmayı bozmayacağım diye epey bir debeleniyor, bana da gülüp eğlenecek bol malzeme çıkartıyor tabi ki :))) Bakalım ilerleyen günlerde adam sende diyip patenleri bir kenara mı atacak yoksa üzerinde daha çok düşüp gerçekten öğrenecek mi göreceğiz...

Bizden haberler şimdilik bu kadar...

2 haftadır listemde ilerleme kaydedemiyorum ama olsun ben yine de yılmayıp aynı şeyleri kopyalayıp duruyorum :) Yine bir kopyala yapıştır listesi gelsin o zaman ;)



* Yazlığa boyadığın filleri süsle ve vernikle, bitsin o iş...

* Kardeşe fotoyu yine unuttun...

* 2016 ilk 6 ay fotolarını düzenle ve dosyala...