23 Haziran 2020

Bu kitaplar çocuklara #5




İÇİMDEKİ MÜZİK / SHARON M. DRAPER

Melody 11 yaşında... Yürüyemiyor, konuşamıyor, desteksiz oturamıyor belki ama beyni tıkır tıkır işliyor... Vücudunda tek kontrol edebildiği uzvu baş parmakları...  Ama bu Melody'e yetmiyor tabi ki... Onun tek hayali hislerini anlatabilmek... Yani konuşabilmek...

Hayatımız boyunca bize sıradan gelen ve önemsemediğimiz  her şey Melody için çok özel... Yazar Melody'nin hislerini o kadar güzel yansıtmış ki çok rahatlıkla onun yaşadığı hisleri içinizde hissedebiliyorsunuz... Ve onu hissederken de bir yandan da kıymetini fark etmediğiniz bir çok şeye de şükretmeyi öğreniyorsunuz.. 

Elbette kitabın baş kahramanı Melody'i çok sevdim ama komşuları Bayan V. kalbimi ayrı fethetti... Melody'e verdiği güç ve Melody'nin ailesine verdiği destek şahaneydi...

11 yaş üzeri herkesin keyifle okuyacağı bir kitap bence... Sadece çocukların değil bence yetişkinlerin de okuması gereken bir kitap... 

Sahip olduklarımıza şükretmemizi sağladığı gibi azmin gücünü de öğretecektir eminim...

Severek okuduğum bu kitabı mutlaka okuyun , okutun ♥


Altı çizilim;

* Bir insan teşhis tablosundaki isimlerden çok daha fazlasıdır!






FARKLI / ANDREAS STEINHÖFEL

Felix....  11 yaşında bir çocuk... Tam da doğum gününde eve sebebini bilmediğimiz bir nedenden dolayı erken gelir ve o sırada doğum günü hazırlıkları sürmektedir. Babası çatıya 11 sayısını asmaya çalışmaktadır ve yanlışlıkla 1 lerden bir tanesi Felix'in başına düşer... Bu da yetmez annesi Felix'i görmeyerek arabayla çarpar ve Felix 263 gün kalır komada... Uyandığında artık Felix değildir, sanki başka bir insan dünyaya gelmiştir... O da zaten kendisine artık "Farklı" diye hitap edilmesini istemektedir.....

Kitap inanılmaz sürükleyiciydi benim için...  Kazaya sebebiyet veren anne-babanın vicdan azabı bir taraftan, okuldan erken çıkmasına izin veren öğretmeninin vicdan azabı diğer taraftan etkiledi beni... Ama en çok da tavuklu amca Eckhard Stack... Farklı'yı algılaması, çözümlemesi çok ince ince işlenmişti... Aslında bu olaylar esnasında bir bilinmeyen de çözülüyordu...

Kazadan sonra hafızasında oluşan problem sebebiyle ebeveynlerine sorduğu bir soru özellikle beni çok etkiledi; "Ben size güveniyor muydum?" Bir ebeveyne sorulan en zor soru??? Hatta altından kalkması zor bir soru...

Bu kitap 13 yaş ve üzeri olarak sınıflandırılmış... Ancak bu olay örgüsü ne kadar bir çocuk üzerinden ilerliyorsa da her çocuğun seveceği tarzda bir kitap olmayabilir... Bu yaştaki çocuklar genelde daha aksiyonlu, daha laylaylom kitapları tercih ediyorlar maalesef :/ Fakat yine de nitelikli, güzel anlatımlı bir kitap okumasını istiyorsanız bence yönlendirme yapabilirsiniz... Ve hatta benim gibi sizde çocuk kitapları okumayı seviyorsanız, sizin de keyifle bu kitabı okuyabileceğinizi düşünüyorum ;)

Altı Çizilililerim;

* Çocukların ruhlarında taşıdıkları ağırlıkları bilen kimse var mıydı?

* Çocuklarını bir kez olsun kokladılarsa, bazı anne babaların onlara nasıl vurabildiğini bir türlü anlayamıyordu.

* Saygı dikensiz korkudur. *****

* İlerde bir gün artık denizkızına inanmıyorsan, bu yetişkinliğe adım attığını gösterir, demişti dedesi. Çocukluğu terk edenlerin mucizeleri de yoktur.





19 Haziran 2020

MİM / Yeni mi Normal, Biz zaten Anormal !


Sevgili Deep'te bu mimi görür görmez hiç davet beklemeden mime zıpladım 😊 Nursedacık hazırlamış mim sorularını. Pandemi, karantina, yeni normal derken kafamın karıştığı şu günlerde bu soruları cevaplamak benim için bir iç dökme hali olacak 😉 

Geçelim sorulara;

1- Korona sürecinde vaktinizi ne ile geçirdiniz?

19 Marttan bu yana hâlâ evdeyim ve sanırım 1 Temmuz'a kadar da evde olmaya devam edeceğim... Bu süreçte 5-6 kez market ihtiyacımızı karşılamak için dışarı çıktım.. Bir de ilk defa dün bir arkadaşıma doğum gününü kutlamak için uğradım... Buna sosyalleşme demiyorum çünkü kendisi de benim gibi sürekli evde...

Bu dönemde evden çalıştım... Ooooo home ofis denilen şey pek keyifliymiş derken çalışma saatlerimin ortadan kalktığını fark edince hafiften keyfim kaçtı gerçi ama evde olma halim sebebi ile kendimi güvende hissetmemin hazzı çok daha fazlaydı... Gece gündüz saat dinlemeden çalıştım anlayacağınız bu süreçte... Gündüz rutinim aynıydı... Geceleri ise meraklı müşterilerimin aslında sadece can sıkıntısından akıllarına gelen minik hadiselerine çözüm bulmaya çalıştım... 




Kendimi evde oturamayan sürekli gezinen bir tip olarak düşünürdüm ama ben gayet evcimenmişim... Evde olmaktan hiç sıkılmadım aksine çok mutluydum... Bu süreçte bunu öğrendim...

Eve kapandığımın ilk zamanları şaşkındım... Kendimi bir bilgisayar oyununda gibi hissediyordum. Sanki bir korku tünelinden geçiyordum da oradaki virüs makinelerine yakalanmamaya çalışıyor gibiydim... Endişe katsayım maksimumlardaydı... O dönemde kendimi temizliğe verdim... İşten arta kalan dönemlerde sürekli evin içinde bir yerleri düzeltmeye çalıştım... Dolaplarımı temizledim, fazlalıklarımdan arındım, perdelerimi yıkadım, halılarımı yıkadım, eve yeni bir düzen kavuşturmaya çalıştım gibi gibi...

Bu dönemde kafamı çok toparlayamadığımdan kitap okuyamadım doğru düzgün... İlk zamanlar film de izleyemiyordum ama daha önce başladığım bir bebe battaniyesini bitirmek uğruna bir sürü saçma sapan film izledim. Hem onları anlamak için kafamın da yerinde olması gerekmiyordu zaten :)))

Oğlumla daha fazla vakit geçireceğimi ümit ediyordum ancak kendisiyle sadece kahvaltılarda ve akşam yemeklerinde bir araya gelebildik maalesef... Bilenler biliyordur, ben eve internet bağlatmıyordum ihtiyacımız yok diye... Cep telefonlarımızdaki yetiyordu... Bir de sürekli işteyim, Oytun'da geliyor yanıma her gün... O da işlerini akşam üstleri benim mesai sürecimde hallediyordu derken gerek yoktu... Ama bu evde çalışma haline karar verince ilk işim eve internet bağlatmak oldu ve Oytun'u kaybettim :)))) Oyun, oyun, oyun, yine oyun gibi bir hal aldı ergenim... Acaba oyundan kurtarabilir miyim kendisini diye Netflix'e bile abone oldum ama nafile... Yok hala bıkmadı :(

Anlayacağınız dolu dolu bir ev hali yaşadım bu süreçte, evimle hasret giderdim ♥

2- Yeni normal sizin için ne ifade ediyor?

Yeni normal benim için hiç bir şey ifade etmiyor ne yazık ki... Sadece işe yavaş yavaş başlarım diyordum ki millet cozutunca onu da erteledim... Gerekli olmadığı halde ipinden boşanırcasına çıkanları gördükçe hayretler içerisinde kalıyorum... Evde oturuyorum, ekmek yapıyorum ne güzel, ohhh evim diyenlerin sorumsuzca alışveriş merkezlerine dalışlarını, gezmelere- buluşmalara son sürat başlamalarını, deniz-kum-güneş yapış yapışlığını aklım almıyor ve kendimi daha fazla korumam gerektiğini düşünüyorum sadece....

3- Kendinizle ilgili anormal bulduğunuz bir şey var mı?

Bu korona bizde normal bir şey bıraktımı ki :))) Hijyen meselesine takıntım feci boyutlarda mesela... En son soda şişesini köpüklü kaynar suyla yıkarken elimde patlatınca mümkün olduğunca frenliyorum kendimi şimdi :))

4- Gezmelere başlanmalı mı? İlk nereye gitmek istersiniz?

Bu sene yazlık faslını bile açıp açmama konusunda feci kararsızım. Normalde annemi Mayıs gibi bırakır, hafta sonları da ben gidip gelmeye başlarım ama henüz bu konuda bir girişimimiz yok. Hoş bu ay sonu gibi bir gidip akar kokarımız var mı diye kontrol edeceğim ama eve girer evden çıkarım yine... Oytun feci deniz hayali kuruyor ama bu sene muhtemelen yok böyle bir planımız açıklamasını yaptım kendisine ama belki durumlar hafiflerse tenha koylarda 1-2 kez giriş denemeleri yapabiliriz diye alttan alttan düşünüyorum.

Şu korona illeti bitsin de gezme hayallerimizi kurmaya başlarız ;)

5- Gerçekten normale tamamen dönebilecek miyiz?

Ümitliyim, bir gün güzel günlere günaydın deyip motorlarımızı maviliklere süreceğiz ♥


Gelelim şimdi kimleri mimlediğime; bence bu yazıyı okuyan herkes yapsın... Bugünlere dair düşüncelerimizi bir gün okuduğumuzda belki vay beeee deriz ;)



12 Haziran 2020

Battaniye örmek için izlenen filmlere devam :))


Battaniyemin yarısından çoğu bitti... Ama daha bana 5-6 film daha izlettirir ;)
Havalar ısındı, elimde sıkıntı yapıyor ama yapacak bir şey yok... Ege kuşumuz Eylül'de geleceği için bu yaz bitmek zorunda...

Çocuğumun başına kakarım bol bol artık, ben senin battaniyeni örmek için ne saçma filmler izledim bir bilsen diye hahahahaaa :) Sanki çocukum ben battaniyesiz doğmam demiş gibi hehehheee :P

Neyse geçelim filmlerimize...


GÖREVİMİZ TATİL (2018)

Pinti mi pinti bir baba olan Sıtkı (Zafer Algöz) artık evde cinnet geçiren Türkan (Demet Akbağ) 'ı bir tatile götürmeye mecbur kalmıştır...  Yine işin ekonomik tarafına kaçan Sıtkı kiraladıkları karavan yolda bozulunca çekirdek aile Yavaşlar Köyü'nde mola vermek zorunda kalırlar ve maceraları başlar... Filmimizin kısaca özütü böyle...

Filmin başlangıcı aslında oldukça ümit vericiydi... Evde olduğu vakitlerde TV karşısından hiç ayrılmayan bir baba, çocukların elinde tablet-telefon ikilisi ve evde kendini oradan oraya atarak hem temizlikte hem de fedakarlıkta sınır tanımayan bir anne... İletişimsiz bir ailenin en güzel örneklerinden...

Yolları köye düştüğünde formatından kopan, ama köy kültürüyle sıcaklık yaratıyorken birden boykotlar, kutuplaşmalar derken mesaj kaygısını çokça barındıran bir film halini almış... Hayırlı bir boykot nasıl olsa diyerek bol bol zeytin ağaçlarımıza dokunmasınlar tabi diye ben de tüm gönlümle katıldım kendilerine tabi ;)

Çokça umduğumu bulamadığım ama malum biz dizilerden, filmlerden öğrendiğimiz için bir çok şeyi acaba birileri izlerken zeytin ağaçlarımızın, doğamızın kıymetini anlamıştır umarım diye umutlandığım oldu...

Sonuç olarak bende bu film zeytin ağaçları uğruna AAAAZZZZ   SEEEVVVDİİİMMM kategorisine atılmıştır efenim... Çoçuklarla izlerseniz  bence şahane olur... Mesajları onlar da alırlar bolca ;)



CİNAYET SÜSÜ (2019)

Kadro bakınca oldukça iç açıcı... Uğur Yücel ve Binnur Kaya var sonuçta di mi...
İşte durum tam da öyle değil :)))

Bir seri katil vakasını çözmeye çalışan bir ekip var. Başkomiser Emin (Uğur Yücel) ve ekibi Asuman (Binnur Kaya), Salih (Cengiz Bozkurt), Alaattin ( Mert Denizmen)... Bir de onlara yardımcı olabilmek için taaaa Amerikanyalardan gelen suç uzmanı Dizdar Koşu (Feyyaz Yiğit)...  Sonrası koşturmaca, kovalamaca bir de birbirleri arasında didişme...

İlk önce en siniri olduğum karakter suç uzmanı Dizdar'dı... O kadar gereksiz bir ayrıntı ki filmde... Bir de başrol kıvamında... 😕

Binnur Kaya her zamanki halindeydi... Filmi izlenebilir kılan detaylardan...

Birde sanat eseri niteliğindeki cinayet süslemeleri... Bak işte filmi izlemeye değer kılan detayların en başlıcası diyebilirim...

Oytun daha önce izlemişti bu filmi ve anne sen sevmezsin demişti de dinlemedim çocuğumu... Ali Atay detayından çok umutluydum ama benlik değişmiş gerçekten de...

Sonuç olarak ben bu filmi SEEEVVVMEEEDİİİMMMM efenim... Seveni bol gerçi... O yüzden zevkler ve renkler tartışılmaz der konuyu kapatırım...



ÇINAR AĞACI (2011)

Emekli öğretmen Adviye Hanım (Celile Toyon) 'ın 4 çoçuğu vardır.  Hepsi bir şekilde hayatlarını kurup yuvadan uçmuşlardır. Adviye Hanımcım da unutkanlığı sebebi ile tek başına kalamadığından sıra ile çocuklar tarafından bakılmaktadır. Ta ki kızlar yeter artık diyinceye kadar :( 

Konu olarak çokça hayatın içinden... Karakterler de öyle... Kardeş çatışmaları, gelinlerin ben bakmam havası, aldatılmalar, zenginlikler, parasızlıklar vs vs...

Ben en çok filmde Adviye Hanım'ın torunu Barış (Deniz Deha Lostar) ile ilişkisini sevdim... Çocuklarına oldukça kuralcı bir anne iken torununa yaramaz bir işbirlikçi arkadaş olmasını... 

Bir de huzur evindeki ilk tanışma yemeğindeki Adviye Hanım'ın asil duruşunu... Eskiler başka güzel, başka kibar bence...

Filmde Nurgün Yeşilçay ne kadar gençmiş dedim.. Sanki ben kırışmamışım gibi onun kırışıklıklarının olmamasına şaşırdım hahahaa :))) Ha bir de Oytun'a huzur evi sence iyi fikir mi gibilerinden laf sokuşturdum hahahaaa....

Sonuç; ben bu filmi çokça hayatın içinden öğeler barındırdığı için SEEEEVVVDDDİİİİMMM... Boş zamanınızda izleyebilirsiniz bence ;)




GÜZELLİĞİN PORTRESİ (2019)

Türk işi bir gerilim-korku filmi... Şükür cinsiz ve perisiz :))
Bu tarz filmleri hiç sevmesem de sırf oyuncuların hatırına başladım ki iyi ki izlemişim diyorum şimdi... Yine Kore'den tutmuş bir filmi uyarlasak da bence hiç de fena olmamış...

Filmimizin konusuna gelecek olursak;

Uzun süredir görüşmediği babasının meçhul bir şekilde ölümünden dolayı yaşadıkları eve dönmek zorunda kalan Nisan (Burçin Terzioğlu) ve eşi Özgür (Birkan Sokullu) bazı veraset işlemlerinden dolayı uzunca bir süre evde kalmak zorunda kalınca hem garip olaylara şahit olurlar hem de Nisan kendi geçmişiyle yüzleşmek zorunda kalır....

Çok gerilim-korku filmi izleyen bir tip olmadığımdan dolayı çokça ters köşe olduğum yer oldu... Böyle çığlıklar, oradan buradan çıkan ecinniler olmadığından da sadece merakla izleyebildim. Bu tarz gerilmeyi seviyorum sanırım...

Evin temizlikçisi Hilal rolünde Melisa Şenolsun şahane bir iş çıkartmış. Hele ki filmin sonuna doğru bir sahnesi var ki ufff diyorum... Seyretmelere doyamadım ♥ İzleyenlere şarkı söylediği diyeyim de anlasınlar ;)

Sonuç olarak ben bu filmi SEEEEEVVVVVDDDDİİİİİMMMM efenim, bu tarzdan hoşlanıyorsanız bir göz atın derim ;)



AHLAT AĞACI (2018)

Bu film için ilk söyleyebileceğim şey tabi ki benim için; anlatısı bol ancak bir o kadar da anlaması zor bir film diyebilirim.... 

Nuri Bilge Ceylan'ın "Bir Zamanlar Anadolu'da" filmini izlemiş ve hayran kalmıştım sessizliğine... Sessiz karakterlerinin duygularını bize muhteşem görsellerle anlatmıştı ve özellikle o kavak ağaçlarının hışırtısı hep gönlümün bir yerinde saklı kalmıştı. Bu filmde de öyle bir sessizlik bekledim işin açıkçası...

Ama Sinan (Doğu Demirkol) o kadar geveze bir karakter olarak çıktı ki karşıma şaşaladım...

Üniversiteden mezun olduktan sonra memleketi Çan'a dönen ve amatör yazar olarak kitap çıkartmaya çalışan bir karakter Sinan... İdealist öğretmenlikten kumarbaz öğretmene geçiş yapan babası İdris (Murat Cemcir) ile bol bol sürtüşmekte ve yolunda gitmeyen hayatlarının tek sorumlusu olarak onu görmektedir. Anne Asuman (Bennu Yıldırımlar) ise cefakar anne modeliyle çocuklarına kol kanat geriyor gözükse de Sinan'ı gerçekten anlayan kim diye de düşünmeden edemedim açıkçası....

Sınıf öğretmeni bir babanın sınıf öğretmenliğinden mezun oğlu, ikisi de alışılmışın dışında karakteri ile yaşadıkları ilçede aslında kabul görmeyen tipler... İkisi de oldukça geveze üstelik...

Filmde şaşırdığım bir şey de Hatice karakteriyle Hazal Ergüçlü'nün eski yavuklu kisvesiyle sade 5-10 dk gibi bir sahnede yer alması... Murat Cemcir Cannes'te Bennu Yıldırımlar'ın önüne geçti diye benim güzel sosyal mecram konuştukça konuşmuştu ya, bu konuyu nasıl es geçtiler bak hiç anlamadım :))

Filmin diğer handikabı da  bence süresi... Tam 3 saat... 5-10 dakikası da var sanırım üstüne... Uzun filmler izlemeye alışkın olmama rağmen beni oldukça zorladı diyebilirim... İki yarı da izleseydim sonunu getirememe riskim vardı, o sebeple hiç girişmedim...

Filmin en sevdiğim sahnesi ise babasının Sinan'ın nihayet çıkartabildiği kitabını gururla okuduğunu oğluna gösterdiği sahnelerdi... Halbuki Sinan o kitabı babasını yaralayarak bastırmıştı :(

Neyse lafı uzatmayayım... Sonuç olarak ben bu filmi çoğunluğun aksine SEVEEEEMMEEEDİİİMMM... Karakterlerden birini içime sindirip ruhumu okşamasını sağlasaydı fikrim değişebilirdi belki... Bu sefer olamadı diyelim ve konuyu kapayalım....


Herkese bol keyifli bir hafta sonu diliyorum... Havalar hafta sonu iyice serinleyecek sanırım, bence evde kalmaya devam edelim hep birlikte ;)
Kendinize iyi bakın ♥

11 Haziran 2020

Mayıs İnstaları ♥



Bloga çok fazla yazamıyor olmakla birlikte sizleri çoğunlukla okuyor ama yorum yazamıyorum. Sebebi hala evdeyim ve evde çalıştığım laptop son dönemde çok ağır aksak çalışıyor. Sekmeler açılmıyor, çoğunlukla kendini kilitliyor. Zar zor iş için kullanıyorum ve onun haricinde de bir şey açmamaya dikkat ediyorum. Telefondan okuyunca da yorum yazmakta zorlanıyorum gibi gibi...

1 Haziran itibari ile herkes yeni normal denen zımbırtıya geçti ama ben isteyerek ve bilerek geçmedim. İmkanım varken biraz daha evden çalışayım modundayım ama sanırım bu mod haftaya bozulacak... Kısmet diyorum ama işe gitmekten de feci tırsıyorum açıkçası... Karantina modda kendimi inanılmaz güvenli hissediyorum. Yavaş yavaş çalışma düzenime de geçmem lazım... Kafam oldukça karışık...

Neyse ben kafa karışıklığıma devam ederken siz Mayıs instalarına göz atın... Yoksa bıdı bıdılarımla içinizi azıcık sıkabilirim...


Kabağın en lezzetli halini buldum sanırım :)) 
Biraz tavuk, biraz garnitür, ver fırına, üstüne de kaşar...
Yeme de yanında yat :)))


2 senedir kurtardım kendimi ve mutluyum ♥


Bir bayram selfisi de çekmesemiydik ergenimle 😉 
Herkese mutlu, sağlıklı bayramlar diliyoruz 🥰😘😘😘 
Karantinada bayram 
Analı oğullu


Saçları hiç bu kadar uzamamıştı 🙈 
Duş sonrası saçları açık yakalayınca anılara ekleyelim dedik 😍

Karantina günleri 
Kestirelim artık dedikçe hayır diyor
Hayırlısı 💇‍♂️


Gözünün içine baksam açmazdın biliyorum... 
Sizden bi halt olmaz deyip ne zaman bir çiçeği atsam bir kenara sanki bana kendini göstermek istercesine çiçek açıyor🙈 
Bazen aynı bizim gibi diyorum. 
Görünemedikçe çabalıyorlar... 

Şebonunçiçekleri 
Fosforlu Cevriye olsun senin adın 
Gündüz açıyor, gece kapanıyor
Çiçeklerimi seviyorum


Adın küpeli olsun senin güzel kızım 😍 
Bu sene ilk defa çiçeklendiysen her sene isterim bak haberin ola 😉

Şebonun çiçekleri
Yine mi güzeliz yine mi çiçek






5 Haziran 2020

Battaniye örmek için izlenen filmler :)))


Soğuk kış akşamı filmleri oluyor, haftasonu filmleri oluyor, ütü filmi oluyor da neden battaniye örmek için izlenen filmler olmasın hahahaaaa :)))


Sözünü ettiğimiz battaniye olur kendileri... Battaniye örmek için uzun uzun bakışmalı dizileri izlemekten sıkılınca kendimi Türk filmlerine emanet etmek istedim. Yabancı filmleri alt yazılı izlemekten hoşlanıyorum ve alt yazılı filmlerde de gözümü ekrana dikmekten başka bir eylem gerçekleştiremiyorum malum... 

E o zaman bu elimi işte gözümü oynaşta tutabildiğim filmlerin de listesi Şebo usulü burada bulunsun istedim... Hemen kısa kısa açıklamalarla ;)



DÜNYA HALİ (2018)

Serdar (Murat Dalkılıç) tipitip bir çocuğumuz. Sırf anası mutlu olsun diye mühendis olmuş ama animatörlük ve sahne sanatlarına yönelmiş, bir de üstüne kendine güvensiz ruh halinde asıl oğlanımız. Asıl kızımız Gizem (Melis Sezen) e de deli gibi aşık. Arkadaşlarının yardımıyla kızı tavlama seanslarıyla başlayıp standart gelişme ve sonuç bölümleriyle çok da sürprizi olmayan filmimiz....

Ama Türkan ablamızın (Demet Gül) bir evi var ki her detayına ayrı bayıldım... Kuş kafesine bir bakın bence :))) Koltukları da sevdiklerimden :))) Elim işte olabilir ama ayrıntı kaçıracak halim yok herhalde...

Diğer bir ayrıntı olarak Kadıköy sokakları şahane ♥

Sonuç olarak ben de EHHHHH İŞTENİN BİR TIK ALTI  olarak kategorize edildi efenim... İzleyip izlememek tamamen sizin tercihiniz ;)


ACI TATLI EKŞİ (2017)

Murat (Buğra Gülsoy) ve Duygu (Özge Özpirinçci) çocukluklarından beri arkadaşlar. Bu arkadaşlık zamanla aşka dönüşüyor ve tabi ki romantik filmlerin olmazsa olmaz klişelerinden olan sınanma hali bu aşkta da söz konusu :) Filmi spoiler vermeden kısaca böyle özetleyebilirim...

Filmin renklerini ve enerjisini oldukça sevdim... Hele ki çocukluklarından beri benim için ne yaparsın sorusunun karşılığı için hazırlanmış kartlar beni benden aldı... Eğlenceli bir oyun bence :)) İster çocuk ol, ister ergen, ister aşık... 

Filmin ismi Murat'ın şef olmasıyla ilişkilendirilmiş ve filmi de bu minvalde bölümlere ayırmış. Tabi ki ilişkilerinin evreleri de buna göre konumlandırılmış... 

Film bir Çin filminden uyarlama, orjinali nasıldır bilmiyorum ama bu filmde fena olmamış... 

Sonuç olarak ben bu filmi SEEEVVVDDDİİİMMMM.... Klişeleri iyi kotarırlarsa severim modundaysanız tavsiye ederim efenim ;)



ARİF V 216 (2018)

A.R.O.G ve G.O.R.A filmlerinin devamı niteliğinde olan filmimiz ilk sinemalarda oynadığı zaman üzerinde çok konuşulmuştu. Çok konuşulan filmlerin kaderi ya çok sevilir ya da yerden yere vurulur. Bu film de aynı kaderi yaşamıştı...

O dönemde çok izlemek istememiştim çünkü ben hiçbir zaman GORA ve AROG cu olmadım... O filmleri de bir denk geldiğimde izlemiştim... Bu film de aynı kaderi yaşadı bende...

Arif (Cem Yılmaz) ve 216 (Ozan Güven) nın maceraları bu sefer 70 li yıllara kayıyor... Ve bizi sevdiğimiz ama kaybettiğimiz değerlerle buluşturuyor... İşte bu kısmını çok sevdim... Böyle eski Yeşilçam filmlerine de güzel bir selam çakıyor.

Sadri Alışık, Turist Ömer, Ajda Pekkan, Ayhan Işık, Filiz Akın ve cağnım Zeki Müren ♥ 

Çağlar Çorumlu evet tip olarak Zeki Müren'e çok benzememiş ama ruhunu verebilmiş olmasını sevdim... Bir de Turist Ömer'e hayat veren Kerem Alışık'ın Sadri Alışık'a selam çakması ayrı bir güzellikti...

Sonuç olarak ben bu filmi SEEEEVVVVDDDİİİMMMM.... Büyük kahkahalar beklentisinde değilseniz filmin yarattığı gülümsemelerden keyif alabilirsiniz bence ;)


TÜRK İŞİ DONDURMA (2019)

Gerçek yaşam hikayelerinden esinlenilmiş bir film olarak izlemeye başlayıp daha sonra takıldığım bazı yerlerde tarihçi bir arkadaşıma sorunca aslında gerçekle hiçbir alakası olmadığını öğrendiğimde üzüldüğüm bir film oldu açıkçası... 

Nice nice destansı kahramanlık hikayelerimiz varken neden böyle bir devşirme yaparlar anlamış değilim...

O sebeple bu filmle ilgili herhangi bir yorum yapmak istemiyorum. Kendimi izlememiş varsayıyorum... 



RÜZGAR (2018)

Ece (Belçim Bilgin) ve Alper ( Halil Sezai Paracıkoğlu) mutlu ilişkileri olan bir çifttir. Bir gün kapkaççı Rüzgar (Ata Berk Mutlu) ın evlerine girmesiyle birlikte hayatları değişir... Rüzgar kendine aile seçmiştir bir nevi...

Yeşilçam sinemasında Ömercik filmleri vardı hatırlarsanız... Biraz o filmleri andırıyor bu film de... Vakti bol ya da benim gibi aman oyalanayım işte modundayken izlenebilecek bir film... 7-12 yaş grubu için belki daha uygun bir seçenek olduğunu bile söyleyebiliriz...

Sonuç olarak EHHHHH İŞTENİN BİR TIK ALTI kategorisine attım kendisini :)))

Battaniye filmlerim bitmedi gerçi ama sabah yazmaya başladığım bu yazı işlerin arasına sıkışınca ancak bu seviyeye ulaşabildi...  Diğerlerini başka bir yazıda yazarım artık.

Herkese mutlu mutlu bir hafta sonu diliyorum.... Risklerin bitmediği bu dönemde yasaklar kalkmış olabilir, havada güzelleşmiş olabilir ama evde kalmak bence en güzeli der sizlere kocaman sevgilerimi gönderirim efenim ♥




2 Haziran 2020

Arzu Sapağında İnecek Var / Nazlı Eray



"Lokum 2020 Kitap Okuma Listesi" için okunmaya başlanan bir kitap daha....
Ve yeni bir tanışma kitabı da diyebiliriz...
Hatta ve hatta fantastik edebiyat türündeki ilk okuma belki de... Daha önce fantastik edebiyat türünde bir kitap okudum mu hatırlamıyorum... 

Bence bir sürü ilk :)))  Çünkü hayatımda okuduğum en absürt kitap kendisi... Bak bu da bir ilk sayılır😂

Bir sürü karakter, hepsi birbirinden ilginç.. Semra Özal'dan Kraliçe Mari Antonitte'ye... Alain Delon'dan cinci hocanın boykotçu cinlerine kadar... Skalanın genişliğini ve absürtlüğünü hayal edebildiniz mi? 

İlk birkaç bölümde Şebo zaman kaybediyorsun, gel bu kitabı okuma dese de iç sesim, engel olunamaz bir şekilde bu saçmalıklar zinciri beni çekti... Aslında bu çekimin; 1989 yılında yazılan bu kitabın öpücük ışınlanması ile 2020 senesine gelmesi ile çokça alakası var diyebilirim... 

Evet bizim yıllar yıllar sonra acaba hayatımızda ne değişiklikler olacak hayalini sevgili Nazlı Eray o yıllarda 2020 üzerinde kurmuş ve ne tesadüf ki ben kitabı bu sene okuyorum... 

Burada sevgili yazarımıza seslenmek istiyorum, okumayacağını bile bile... Maksat içimde kalmasın :))

Sevgili Nazlı Hanımcım; 
Sizin de anladığınız üzere insanoğlu henüz çok aşamamış kendini 2020 yılında... Öyle ne yürüyen kaldırımlarımız var henüz, ne de içtiğimiz sigaraya göre çeşitlenen ruh halimiz... O rüya makineleri icat edilince hayatımıza ne şahanelik katar bilemiyorum tabi... Herkesin kirli çamaşırları dökülür sadece ortaya... Mışşş gibi yaşayan bir toplum olduk sonuçta... Bu sene hayatımızın içine virüsler etti.. Boykotçu cinler bu duruma okuyup üfleselerdi keşke... Ya da astronot Abidin çözebilir miydi ki?

Sonuç olarak çok eğlenceli bir kitap olmuş, bu kadar saçma sapan karakter kurgunun içine bir şekilde konumlandırılmış ve okurken bu konu nereye bağlanacak diye de merak uyandırılmış... Öyle kolay kolay 1 günde kitap bitirenlerden değilimdir ama bu kitap 1 günde bitti, gitti...

Yazarın diğer kitapları da bu minvaldeyse, çerez niyetine okurum bir kaç kitabını daha sanırım... Sonuçta sık sık kafa dağıtmaya ihtiyacım oluyor bu aralar....

Söyleyeceklerim bitmiştir efenim... Arzu sapağında ineyim ben artık 😉