27 Mart 2014

taze taze filmlerle geldim :)


Aşk filmlerini sevmiyorsanız bu postu okumasanız da olur :)
Baştan söyliyim dedim ;)


İkili ilişkiler, aşklar.... Yürek meselesidir ya hani... Herkesin anladığı başkadır, gördüğü başkadır...
Her ilişkinin kendine has bir kokusu, duygusu, hazzı vardır... Bu aslında tüm insan ilişkileri için geçerlidir...
Şölendir insan ilişkileri... Rengarenktir benim için...
Belkide o yüzden severim ben aşk filmlerini....
Sokarım filmin içine kendimi, mutlaka birisinin yerine de koyarım hatta....
Böyle yapınca daha çok ağlayabilirim :)) İtiraf ediyorum işte :)))

Gelelim filmimize....
Filmin konusunu uzun uzun anlatmaya hiç gerek yok. 3 kişilik bir aşk öyküsü....
Hafif yeşilçamımsı...

Nurgül'ün oyunculuğunu sevmişimdir ben hep. Beni bu filmde de hayal kırıklığına uğratmadı..... Seksi kadın olma halleri ne yakışmış hatuna.... Burnum düşse almam yerden eğilip modelinden bide.... Güçlü ve seksi.... Eeeee kendince çok yaralanmış, ve bunun sonucunda güçlenmiş, kabuk bağlamış....

Ezgi Asaroğlu o çıtı pıtı kadın modeline evet tipiyle yakışmış ama eksik bişeyler vardı sanki. Bilemedim...

Tayanç Ayaydın bazı sahnelerde korku filminden fırlamış gibi davranmasaydı iyiydi :) Ama yapacak bişey yok... Filmin içinde kaynadı gitti....

Aşkın rengi kırmızı mıdır hakikaten, yoksa uçuş uçuş pembeler midir olması gereken...  Bu filmin kadınlarının rengi bu... Biri alabildiğine kırmızı, diğeri uçuş uçuş pembe....

Filmin sonunda jenerik kayarken kalakaldım, kimdi mağdur şimdi bu filmde... Kimdi aldatılan? Haklı kimdi? Çok aşık olsada bir kadın gerçekten bu kadar sabırlı olabilir miydi? Saygı yok olmadan bir aldatılma hikayesi yaşanabilir miydi?
Gibi gibi gibi......

Ve bu filmi SEVDİM der, izlemenizi tavsiye ederim... Farklı bir Ferhat, Zeynep, Nazlıgül durumu ;)



Yine bi Özcan Deniz klasiği :))

Asmalı Konak dizisini hatırlarmısınız... Ben müdavimlerindendim mesela... Ordaki Seymen Ağa'nın ismi değişmiş Kemal yada Haşmet olmuş... Karşısına da Yağmur geçmiş uç uç aşk böcüğü kıvamında... Londra sokaklarının da görselliğini ekle... Al sana aşk filmi...
İşte bunlardan dolayı filmin ortalarına kadar bu hissi atamadım üzerimden....

Filmin baş kadın karakteri Yağmur'dan daha çok Haşmet'in karısı rolündeki Nupelda (Pelin Akil) benim daha çok ilgimi çekti. Güzel bi oyunculuk sergilemiş... Nupelda'nın sahneleri çoğalınca daha çok girdim içine filmin....

Özcan Deniz kadın kitleyi hedefleyerek yaptığı bu filmde beni yine şaşırtmadı... Final güzel tasarlanmış, en azından benim için öyleydi...

Nihai olarak evde ayaklarınızı uzatarak izleyeceğiniz güzel bir film olmuş. Sinemada izlemeye değermi tartışılır, ki bunu da tartışmaya gerek yok vizyondan çıkalı ay oldu :)))

SEVİLESİ KIVAMDA der, bi boşluğunuzda değerlendirin derim ;)

Bu arada film müziğini İrem Candar yapmış ve çok da yakışmış üstelik...

"Bilmezdim bu derdin seni yolundan, beni solumdan edeceğini" der şarkı ince ince... Bunuda bi dinleyin isterseniz tabiki ;) tıktık

Su gibi geçsin gününüz....



24 Mart 2014

mimlenmeyide seviyorum mimlemeyide :))


Sevgili deeptone ve diloşun ayak izleri beni mimlemişler sağolsunlar :)
Seviyorum ben bu mim olayını, hem yanıtlamak zevkli hemde okumak...

Gelelim mimlere;

3 SORU MİMİ

1- Neden blog adın?

Benimki aşikar oğlum ve hayatım paralel birbirine... Tam anne/çocuk blogu kıstasında olmasamda Oytun'lu bir hayatım var benim :) Tamamen bu sebepten Oytunla hayat işte...

2- Hayat felsefeni belirleyen söz nedir ?

Öyle keskin çizgili bi hayat felsefem yoktur benim... Anı yaşarım çoğunlukla...
Neşemi, hayat şevkimi kaçırmamaya çalışırım...
Yaşda 40 lara geldiğimden beri ;

"Elinde defi, yerinde keyfi, boşver biter mi, dünyanın derdi... Hobbaaaaaa :))" demelerim çoğaldı ;)

3- Kendinle ilgili 3 ü doğru 4 şey nedir?

1- Anam göbek bağımı sokağa atmış, severim gezmeyi...
2- Bu sıralarda hastalanmaktan korkuyorum feci halde... Herşeyin başı sağlık nede olsa...
3- Dilimin kemiği yok mesela :)
4- Maymun iştahlının önde gideniyim ;)

Bulun yanlışı arasından bakalım ;)

ÇALIKUŞU MİMİ

İlk anılarınız neler? Hangi yaşa kadar inebiliyorsunuz?

Hmmmmm bak bu çok eğlenceli olacak :))
3-4 yaşlarıma inebiliyorum galiba ben. Ama bu konuda annemin anlattıkları da etkili... Hayal meyal görüntü olarak zihnime düşüyor ama...

Evden kaçışımı hatırlıyorum mesela... 3,5 - 4 yaşlarında çıkıp gitmişim evden... Anacığım delirmiş... Dedim ben size pek bi gezentiyim diye...

Sonra anneannemin hazırladığı şekerli ekmekleri zevkle karnıma güplettiğimi hatırlıyorum... Hala o tadı bulamam mesela ben... Bildiğin ekmek üzerine tereyağ ve tozşeker serpilmiş ama 3-5 parçaya ince ince kesilmiş verirdi önüme... Hala yaparım arada ama çocukluğumdaki zevki alamam :(

Bak bide bana akşam gölgesi derlerdi.... TV nin ilk açıldığı zamanlar, bizimkiler kaçak izliycem diye otururlar menemen bardağı gibi... Bende televizyonun önüne geçer, kendim söyler kendim oynardım ahahaaaa :)) Millete yaptığım eziyete bak....

Şimdi kimleri mimliyorum :))

Plakların kraliçesi Damla...
Bu sıralarda kitaplara daldı gitti Gizem, bakalım onda neler çıkacak...
Hamarat shingetsu'nun pisili dukkani sahibesi Ayça...
Bora'nın cici annesi Derya...

Yanıtları görelim hadi :))

21 Mart 2014

yasaklı günlerden bir gün...


Bugün başka başka şeyler yazacaktım....
Ama olmadı...
Akşam erken uyuyum dedim ilk defa...
Amaninnnn bi uyandım günden değişmiş...
Twitter kapanmış...
Yasağı yasaklayabilecek zihniyete karşı yasağı delecek bi zihniyete sahip olmak zorunluluğu oluşuverdi hepimizde...
Twitter eskisi gibi...
Yazıyoruz, çiziyoruz....
Ahhh buralar biz bize pek güzel diyenler bile var :)

Paşacım şimdi sözlerim sana...
Annen her zaman derki sana yasaklara uymak zorundayız. Toplum düzenini bozmamak vatandaşlık sorumluluklarımız arasında.
Hatta daha dün akşam bu konuyla ilgili ödev bile yaptık seninle...

Ama annecim bazı yasaklar vardır ki, insanlar kendi açıklarını kapatmak için yaparlar... Korktukları için senin özlük haklarına saldırırlar... Özgürlüğüne inebilecek her darbede dik olacaksın annecim...
Dimdik kişilik haklarını ve özgürlüğünü koruyacaksın...
İşte o zaman yasakları del delebildiğin kadar annecim...
Sana anne iznini burdan verdim gitti paşam ;)

Hadi ben kaçtım canlar...


20 Mart 2014

bir film, bir kitap...



DÜĞÜMLERE ÜFLEYEN KADINLAR / ECE TEMELKURAN

Bu kitaba başlamamdaki tek sebep kitabın kapağındaki cümle "Çünkü bir erkek, bir kadının nefesi kadar.."
Bu cümleye vurularak başladım...

Kitabın arka kapağı ise aynen şöyle...

"Amira, bize kadınları nasıl seveceğimizi anlatan bir kitap lazım. Yoksa hep böyle şapşal ve kavruk kalacağız. Bize kadınların nefesini genişletecek, o nefesin rüzgarına yelken açmamızı öğretecek bir kitap lazım. Yoksa biz ne kadar sevilsek tamir olmayız."

Bir kadının kalbini fena kırmış bir adam...
O adamı öldürmek için çölü geçmeyi göze almış dört kadın... Düğümlere Üfleyen Kadınlar bu yolculuğun romanı. Ne kadar sevilse de tamir olmayan o yaralı coğrafyada, Ortadoğu'da geçiyor. Saraylar devrilip meydanlar dolarken sorular kalıyor geriye. Her yola en az bir soruyla çıkılır çünkü: Bir kadın yada bir ülke nasıl sevilir sahiden?

Bu kitapla yolculuğum işte böyle başladı... Yolculuk diyorum zira yaklaşık 3 aydır süründü elimde :(
İlk sayfalarda kitabın içine girmekte zorlandım... Almira kim, Maryam neden böyle, Madam Lilla neden bu kadar gizemli... O bumuydu, bu omuydu derken bazı bölümleri algılayamadığım için tekrar tekrar paragrafı başa sarma.... Hatta bölümü başa sarma....

Bir otelin terasında uçuşan geceliklerle içilen içkinin tesiri nedir ki bu kadınlar bu yolculuğa böyle fütursuzca çıkabildiler... Çoğu zaman kitabı bırakma isteğiyle yanıp tutuştum. Ama bırakamadım....
Altını çizeceğiniz o kadar vurucu cümle var ki kitapta... En azından onları okumalıyım dedim hep...
Mesela;

"nasıl kırıyorlar sonra bu kız çocuklarını? nasıl kendilerine benzetiyorlar? cinayet gibi. belki biz de böyleydik. sakatlanmadan büyüyebilseydik... keşke öyle bir bilgisayar programı olsa. ruhumuz sakatlanmadan büyümüş olsak nasıl insanlar olacağımızı gösterse. ona bakıp nasıl olmamız gerektiğini görsek."

"Anlayacaksınız ki hayat sizin nefesinizde. Başka hiçbir yerde, hiçbirşeyde değil. Hayatı siz kuracaksınız. Nefesinizi üfleyeceksiniz. Hayat.... Nefesinizin yettiği kadar."

"Kesinkes yalan, insanın kendi kendini sevmesi meselesi, kim uydurduysa. İnsan ancak sevilince öğreniyor kendini sevmeyi.”

İşte kitabı bırakamamamda en büyük sebep bu cümleler... 

İteleye kakalaya bitirdim anlayacağınız....

Kitabın sonlarına doğru daha bir sürükleyici... İçsel yolculukların çözüme kavuştuğu, kitabın başından beri debelendiğim sorulara bir cevap niteliğinde... 4 kadının artık çözümlenmesi.... Bir direnişin sonlanması...

Kitabın 4. kadını yazar, kitabın anlatıcısı sadece kitabı anlatmak için orada var gibi... Madam Lilla bir girdap... Girdikçe derinleşen bir karakter... Feleğin çemberinden geçmiş de geçmiş hani... Güçlü, kudretli... Ama en büyük yürek sancısı onda... Amira dans eden aktivist bir kadın... Kıvrım kıvrım... Dansı gibi... Maryam tokatlar yiye yiye yüreği kabuk bağlamış bir kadın... Vücudu bile kabuk bağlamış....

Bu içsel yolculuk canlansın diye develer, tüfekler, helikopterler hatta mafyavari adamlar girip çıkıyor kitaba... Bazen çok abartılı.... Hatta şu Madam  Lilla'nın kalbini fena halde kıran bir adam varya... Onunla ilgili bir sahne var sonlarda hadi beeeee oluyorsun... Fazla fantastik... 

Bu kitabı sevip sevmediğime gelecek olursam inanın bilmiyorum :) Sevmedim diyemem ama çok çok bayıldım diyemem... Ehhh işte diyebiliyorum ancak... 

Kitapla ilgili fazlaca gevezelik yaptım filmde başka bir posta kalsın artık...
Öpüldünüz ;)

Bu arada kitabı okuyanların görüşlerini merak ediyorum... Benim gibi iteleyerek mi yoksa bir soluktamı okudunuz, bir ses verin emi ;)


13 Mart 2014

TDK'ya göre...


İnsan;

1-Toplum halinde bir kültür çevresinde yaşayan, düşünme ve konuşma yeteneği olan, evreni bütün olarak kavrayabilen, bulguları sonucunda değiştirebilen ve biçimlendirebilen canlı.

2-Ademoğlu, adem evladı

3-Huy ve ahlak yönünden üstün nitelikli (kimse)




Bugünlerde bu tanımı anlamaya ihtiyacım var....
Zira şu sıralarda insan görünümüne bürünmüş bazı canlılar görüyorum etrafta...

11 Mart 2014

sözün bittiği yer....



Eğme başını,kaldır...

Ve dimdik dur...

Bu senin değil,

Ülkemin ayıbı,
Hırpalanmış yerlerinden öperim,
ÇOCUK....

NAZIM HİKMET




10 Mart 2014

IG'den seçmecelerle haftaya başlayalım mı?


Daha önce size instagramı çok sevdiğimi söylemiş miydim? Söylemiştiimmmm :))
Ama ben bıktırana kadar söylerim ki sevdiğimi...
Orda paylaşıp paylaşıp buraya aktarmazsam bloğumu aldatıyor hissine kapılıyorum..
O yüzden her ayın en'lerini aktarmaya karar verdim bende...

Gelsin Şubat seçmeceleri....


Bugün kavuşmamızın 10. Yılına girdik... Nice mutlu yaşlara paşam :))))


Mini kutlama yapalım dedik anneanneyle beraber. İyiki doğdun paşacım ♥♥♥♥ 

Aşkın en güzel hali ♥♥♥♥♥ 
En büyük aşkım paşamla sevgililer gününüzü kutlarız efem....



Kalbini yerim senin salata ;)


İki yakışıklım... 
Her gördüğümde sanki babamlaymışım hissi uyandıran abim, canım...
Abi candır...


Analı oğullu pekmi şahaneyiz ne :))))

Tekirdağ köftesi halis muhlis... Tamda yerinden...


Dur yolcu!!!
 Bilmeden gelip bastığın bu toprak bir devrin battığı yerdir.
Çanakkale geçilmez....

Manzara muhteşem demişmiydim.... 
Küçükkuyu - Altınoluk'a tepeden baktık...

Civciv çıkacak kuş çıkacak... Acep bu Şebo burdan ne çıkacak ;) 

En az benim kadar deli arkadaşlarım var benim...
Dün telefonda konuşurken Yılmaz Özdil imza gününe gidiyorum ben dedi...
Bende hani imkansız ya banada kitap imzalat ama abı hayatım şebneme diye yazsın yoksa kabul etmem dedim... 
Güldük kahkahalarla... Bol bol dalga geçti benle hatta... Ama benim deli manuşum yazdırmış vallahi :))) Benim canım sana sonsuz teşekkürler...Ve Yılmaz Özdil sizde biz delilere uymuşsunuz ya sizede teşekkürlerimi sunarım efem :)))) 

Tam 3 yaşından beri oynar bu legolarla. Bıkmadı hiç. 
Bugünde dinazoruna arkadaş robot yapma sevdasına girdi :))

GÜÜÜNAYYYDIIIIIIINNNNN :) 
Bugün ay sonu ay başı derken iş çok... Bir sabah kahvesiyle motive olmak lazım dimi ;) 

Bu arada takip etmek isteyen olursa tık ;)

Ve iyi haftalaaaarrrr :)













7 Mart 2014

tariflere gel tariflere :)))


Erken ergenusumun doğumgünü için hazırladıklarımı burayada döküyüm dedim...
Hem aklımda kalsın hemde belki parti hazırlığı içinde olanlara da bir fikir olur ;)
Bu arada beğenileriniz için hepinize çok teşekkür ediyorum :) Çok bi şımardım vallahi ;)

İlk beceriksizliğim KARDAN ADAM KURABİYE efenim...
Beceriksizliğim diyorum çünkü son görüntüye ulaşana kadar 3 tepsi kurabiye yaptım...
Komik bir debelenmece...
İlk önce malzemelerle başlayalım;

125 gr tereyağı
1 yumurta
Yarım su bardağı pudra şekeri
1 çay bardağı öğütülmüş fındık (Orjinal tarifinde fındık unu diyor ama ben havanda dövdüm)
2 yemek kaşığı zeytinyağı
Aldığı kadar un
Gözleri için damla çikolata
Üzeri için yumurta akı ve tozşeker


Yetiştirilecek bir sürü mama varken bu kurabiyeyle işe başlamak benim için çok büyük talihsizlikti tabiki :)) Fırına sürülürken ne kadar da disiplinli ve şirindiler oysa...

Düşünün yapmışım, fotoğraflamışım, IG ye koymuşum, tebrikleri kabul edip şımarıyorum, o arada gözüm fırının içine ilişiyor ve dırnınıııımmmmmm!!!! Benim kardan adamlar kaykılmışlar :))) Ümidimi yitirmiyorum, fırından çıkınca düzeltirim diyorum ve kaykılmakla kalmamışlar birde birbirlerine yapışmışlar... Tabiki düzelmiyorlar :)
Hadi Şebnem ikinciyi yoğur, bu sefer cinlik yapıp iki topun arasına kürdan yerleştiriyorum. O kadar eminimki olacağına zafer turlarına başlıyorum... Sonuç tırtttttttt :))) Bu sefer kürdandan akıp gitmişler ve yine kaykılmışlar... Eh be kardan adamlaşamayan kurabiye benimle oynamak neymiş gösteririm diyorum ve 3. parti kurabiye hamurunu yoğuruyorum :))


Bu sonuca nasıl ulaşıldığına gelince; toplar ayrı ayrı pişirilir bu sefer ve yine kürdan yardımıyla kurabiyeler sıcakken birleştirilir :)) Ortalarında gözükmeyen bir kürdan mevcut anlayacağınız :))
Hile yapmış olabilirim tamam ama sonuç müspet mi ? Müspet... OLEYYYYYY :)))
Orjinal tarif ve muhteşem görüntü için sevgi blogger arkadaşımız O tabak bitecek 'e bakabilirsiniz... Ben birde gerçekleştiremediğim orjinali anlatmakla sizi yormuyum. Ancak şu kadar diyim tadı muhteşem, siz benim bu kadar debelendiğime bakmayın...

Şimdi gelelim POP CAKE tarifimize;

1 paket hazır pasta tabanı
1/2 paket krem şanti
50 gr glazür çikolata 
Lolipop çubukları
Üstünü süslemek için pasta süsü

Hazır pasta tabanını iyice ufaladım. Yarım paket krem şantiyi sütle hazırladım. Yaklaşık 4 yemek kaşığı krem şanti ile kurabiye kıvamında yoğurdum. (kaşık kaşık ekleyerek kıvamını ayarlayabilirsiniz kekinizin büyüklüğüne göre). Top top yaptım ve buzdolabında 20 dk kadar beklettim.
Bu arada çikolatamı benmari usulü erittim. Özellikle dar bir kap kullandımki kekleri kolay içine daldırıp çıkartıyım diye. Lolipop çubuklarını batırmadan önce ucunu çikolataya daldırıp keklere batırdım ve tekrar 20 dk kadar buzdolabında beklettim. Keke iyice sabitlendiler.
Ardından keklerimi çikolataya bulayıp pasta süsüne batırdım ve bir köpüğe dik olarak sabitledim ve buzdolabında beklettim. Sonuç oldukça şık oldu.


Hep tatlı, hep tatlı olmazki canım...
SOSİSLİ MİLFÖY KEBABI da fena olmadı görsellik açısından ;)

Tarif çok basit, milföy hamurunu hafif açıp içine sosis koyup bir iki kat rulo yaptım. 1-1,5 parmak kalınlığında kesip üçer üçer çöpşişe geçirdim. Tepsiye yerleştirip üzerine yumurta sarısı sürdüm. Oldumu sana kebap :))


Hmmmm sonra ELMALI TOP larım vardı...

İçi için;
2 adet elma
1 paket bebe bisküvisi
1 çay bardağı ceviz içi (iri dövülmüş)
Bol tarçın
Üstü için;
1 paket kakaolu puding
2,5 su bardağı süt


Elmayı rendeledim, çok az su ekleyerek pişirdim. Soğuduktan sonra bebe bisküvilerini ufaladım içine, ceviz ve tarçını ekleyip yoğurdum. Gelişigüzel toplar yapıp kağıt kalıplara yerleştirdim ve buzdolabında 1-2 saat beklettim.
Pudingi 2,5 su bardağı sütle pişirip üzerlerine hazırladığım topların üzerine gelişigüzel kaşıkla döktüm. Buzdolabında beklettim. Sonuç perfect ;)



Bunlara ilave olarak şeker hamurlu kurabiye, mayalı pohaça, kısır, sarma ve birde annişimin elinden çıkan enfes çiğbörekler vardı... Oldumu sana missss gibi bir sofra ;)

Hepinize iyi hafta sonları efemmmm... Haftaya görüşürüz ;)
Ağzınızın tadı hiç bozulmasın....


5 Mart 2014

paşamın doğumgünü kutlamasını da yaptık, rahatız :)


Bu seneki doğumgünü seremonimizi de gerçekleştirmiş bulunmaktayız paşamın...
Bu hazırlıklar onu çok mutlu ediyor doğal olarak...


Bakar mısınız nasılda kurulmuş öyle masanın başına :))
En sevdiği kısımlardan biri hala mum üflemek :) Mum üflemenin dayanılmaz cazibesi hangi çocukta yok ki ;)


Hayvan konseptli pastalarımıza bu sene timsahı ekledik...
Kriz yaşadık mı yaşadık... Akreple başlayan pazarlığımız oldukça çetin geçti :)) Akrep şekilli pasta yapılamıyor, pastanın üstüne resmini koysak olmaz mı teklifime "anne uğraşmalısın biraz bence" diye beni alaşağı etmeyi becerdi... Sonra iri kıyım bir hayvan seçeneği düşünürken timsahda karar kıldık :) Ne iri kıyım ama ahahaaaa :))
Bu sefer şeker hamuru/kremşanti ikileminde sürünürken yine fotoğraf teklifimi sundum cevap net "sen beni parandan dahamı az seviyorsun anne" noktasını koymayı başardı. Halbuki parayla ilgili bir endişem yoktu, sadece şeker hamuru ile yapılacak olsa bile konuştuğum kişilerin yapabilirmiyiz, kalıp yok söylemleriydi beni bu foto işine sürükleyen. Ama bunu gelde benim çok bilmiş oğluma anlat :))
Neyse ki pastamız paşamın beğenisini aldı, benide büyük bir ızdıraptan kurtardı ;)


Şeker hamurlu kurabiyelerimi de timsah kalıbıyla yapınca daha da güzel oldu... Oyun hamuru kalıplarımızı iyi ki vermemişim hiçbiryere :))

 Seviyorum ben bu kağıtlarla uğraşmayı :))


Onun için zevkli bir kısım daha :)) Bazen sırf hediye almak için bu doğumgünlerini istediğini düşünüyorum :))

Anne debelenmecesi de böylelikle mutlu bir şekilde bitmiş oldu :))