28 Ekim 2020

Kendime not;

Bu aralar yatağa uzandığımda hemen uyuyamıyorum. Kafamın içinde bir sürü şey dönüyor bilinçsizce. Alt beyin dedikleri şey sanırım... O an sorsanız bana ne geçiyor aklından diye hem çok şey söylerim hem hiçbir şey söyleyemem... 

Dün akşam uyku öncesi biraz kitap okuyayım istedim. Ancak sayfaları çevirdiğimi, okuduğum hiçbir cümleyi bırak anlamayı herhangi bir kelimesini bile hatırlamadığımı fark ettim. Alt beyin yine çalışmaya başlamış, kendi kendine dedikodu yapıyordu yine ve ben bunun farkında bile değildim. Başladım kendimi sorgulamaya... Beynimi kemiren o fare nereye saklanmıştı acaba? Tabi ki bulamadım :) Ama bu kendimi sorgulama süresince kendimce bir sonuç çıkarttım sanırım... 

Hayatımın en karışık yıllarını yaşadım sanırım son birkaç yıl içinde... Kaygılar, belirsizlikler, sonlar, yeni başlangıçlar, maddi manevi sıkıntılar gibi gibi... Altından iyi kalktım galiba dedim ve bu esnada kendime aferin demediğimi fark ettim, hemen bir kendimi sevdim ♥ Peki bitmiş miydi? Hayat sürüyorsa telaşesi de bitmiyor tabi ki....

Önüme yığsam dağ boyutunda halledilecek, yapılacak işler, alınacak kararlar, gidilecek yollar var daha... Ama zamanla, sabırla çözülecek işler... Eksildikçe üzerine yeniler de eklenecek tabi ki... Hayat gailesi diyoruz buna... Tüm bunlara rağmen içimde güzel bir huzur yakaladım... Hani biraz da köy yanarken saçını tarayan deli misali... 

Lafı fazla uzatmayayım; fareye bir kapan, kendime bir öpücük ve kazı çalışmasına koca bir tik 😉

Kendinize iyi bakın ♥




 

22 Ekim 2020

Kuyucaklı Yusuf / Sabahattin Ali

 


Kuyucaklı Yusuf hakkında yazacaklarım var elbet, içim cız ederek okuduğum bu kitap hakkında hissettiklerim benim için önemli. Ama ilk önce kendimi kınamak istiyorum izninizle...

Ben daha önce hiç Sabahattin Ali kitabı okumadım. Tamamen nedensiz, denk gelmedi sanırım... Kitap okumayı seviyorum, kendi kendime bak ne güzel kitaplar okuyorum düşüncesinde iken bu kitabı okuyup bitirdiğimde aslında önemli bir çok yazarı atladığımı, okumalarımı yeterince çeşitlendiremediğimi fark ettim. Ve buna üzüldüm kendimce... Kendimi çeşitlendiremedikçe ne kadar çok güzel kitabı kaçırıyorum kim bilir... 

Bu konuda kendimi terbiye etmem lazım ve en kısa zamanda özellikle Türk Edebiyatının önemli yazarlarından okumadıklarımı tespit edip en azından en sevilen romanlarından okumaya çalışmam lazım... Bunu koca harflerle bir kenara not ettim hemen... Zararın neresinden dönersem kâr ne de olsa...

Gelelim Kuyucaklı Yusuf'a...

Bildiğim, hayal edebildiğim bir coğrafyaya ait bu kitabı okurken öyle keyiflendim ki... Yusuf dört nala sürerken atını o zeytin ağaçlarının arasından belki de o ağaçlara dokunduğumu düşledim... Ya da diklenerek yürüdüğü o taş yollardan aslında benim de geçtiğimi, su içtiği çeşmenin hâlâ orada olup olmadığını bilmek bile ayrı bir hazdı tüm okuma serüvenim boyunca... O sebeple hem ne olacak diye merak edip kitabın sayfalarında ilerlemek isterken, bir yandan da bitmesin diye sayfalar arası geçişleri ağırdan aldım... 

Selahattin Bey, Şahinde Hanım, kızları güzeller güzeli Muazzez ve Yusuf... O günlerin aile yapısını o kadar güzel resmetmiş ki karakterleri üzerinden. Cumhuriyetin ilk yıllarındaki taşra hayatına ışık tutmuş bir nevi... 

Canım Muazzez ve canım Yusuf ♥ Eski Türk filmlerinin naifliğinde bir aşk ancak Sebahattin Ali'nin o güzel betimlemeleri ve kurgusuyla bir o kadar gerçekçi... 

Yusuf'un baba Selahattin bey öldükten sonra evi geçindirmekle ilgili aczinden o kadar çok etkilendim ki... O erzak sandığının boşalması ve onu eskisi gibi değil hiç dolduramamanın ezikliğini içim cız ederek okudum...  Ve insanların bu çaresizliği kendi lehlerine çevirme çabaları.... 

Kuyucaklı Yusuf, güzel ancak bir o kadar da hüzünlü bir hikayeydi benim için...  


Altıçizililerim;

* Kumarbazın kumarbaza senede beş kuruşu bile geçmezmiş...

* Parası olanın ırzı da tamam, namusu da !

* Bastığı yerin ayaklarının altında sıkı durduğunu hissedememek, hemen yola çıkılacakmış kadar eğreti bir hayat yaşamak ne azaplı şeydi?

* Hayattan fazla şeyler bekleme. Dünyada her felaketin içinden en az zararla sıyrılmanın yolu hayata uymak, muhite uymak, hiç sivrilmemektir. 

* Hayat, birbirinden ayırdıklarını, kısa bir müddet için tekrar yaklaştırır gibi olsa bile, uzun zaman yan yana bırakmıyordu.




13 Ekim 2020

Eylül instaları geldi hanım :)))

Ekim'i yarılamış olmamız, benim tembelliğimin had safhada olması, bir sürü şeyin yan batması çamura batması Eylül insta seçmecelerini yapmama engel olmaz dimi :)) Beni de tüüüüüü şuna bak diye ayıplamazsınız da zaten 😂😂😂

Eğlenmeden yürüyüş yapacağımızı düşünmediniz değil mi 😉

100 happy days / volume 61 
İçimdeki çocuğu seviyorum 
En son ne zaman binmiştim hatırlamıyorum ama rahat 10 yılı var
Bacak kaslarını da çalıştırıyor yalnız 
Bu da sportif notum olsun


Çocukların gün yüzü görmesi şerefine bir fotoğraf çekilelim dedik. 
Çok uzun zaman olmuş böyle bir foto çekmeyeli üstelik ;)
Sonrasında hamburger yediğimizi kayıtlara almadık tabi ki 😂😂😂

100 happy days / volume 59 
Eskiden ne gezerdik yahu
Bir de bugünkü hamburger yediğim en iyi hamburgerlerdendi diyebilirim 
Belki de uzun süredir dışarıda yemek yemediğimdendir
Sonuçta güzeldi ama ;)


İşinizi sevin çünkü sevgi başarır ❤️ 


Saçını kestirmesi için bizim ergeni nihayet kandırdığımın kanıtıdır efenim :)
Hala uzun merak etmeyin ama en azından etrafa çokça saç dökmesinden kurtuldum ;)


Bir Cumartesi gününden günaydın efenim ♥


Ayağa çorap, kucaklamaya Boby sezonu açılmıştır bizim evde 😂😂😂

100 happy days / volume 52
Oytun'un Boby'si benim sarılma yastığım olur kışın 
Hem yumuşacık hem sıcacık 
Ne demiş atalarımız
Ayağını sıcak tut başını serin 
Özlemişim bu havaları ♥


Pişmiş kellegillerden selamlar efenim ♥ 
33 yıl dile kolay 😉 
Mesafeleri dinlemeden her sene buluşabiliyoruz şükür ❤️ 
Tabi bu konuda Murat'ın katkıları büyük, o zaten bizden yaşlı 😂😂😂😂 
Olsun o kadar yani 😎

100 happy days / volume 43
Eski dostlar 
İlk tanıştığımızda Oytun'dan bile küçüktük
Hey gidi yıllar hey


Gün sonu raporu veriyorum;
* Çok çok çok çalışıldı.
* Eve karın ağrılarıyla dönüp kısa bir kestirme yapıldı.
* Yürüyüş yapıldı.
* Duş alındı.
* Yoğurt mayalandı.
* Yarına zeytinyağlı taze fasulye pişirildi.
* Üzüm pestili kaynatılıp tepsilere serildi.
Bu kadar işten sonra yatağıma kavuşmak ❤️ ben

100 happy days / volume 40 
Çok yoruldum instacım 
Yoğurt için alarm kurdum 
Hemen uyumak istiyorum zira 
İyi geceler


Yürüyüş sonrası kahve güzeldi de o baklava dilimi yanında olmasaydı iyiydi 🙈

100 happy days / volume 39 
Şimdi evde koşturmaca devam ediyor 
Gün 48 saat olsa yine yetişemeyeceğim ben galiba


Eve gelmem itibariyle minnak minnak uğraşmış olabilirim, yorulmuş da olabilirim :/

100 happy days / volume 38 
Kış gecelerinde mutluluk olacak bize 
Yorgunluğu işte o zaman unutacağım 
Erik pestili 
Şeftali ve üzüm de yarına artık
Öpüldünüz 
En mutlu geceler size


En kötü günümüz böyle olsun ♥


Cuma mutluluğu olabilir mi ;) 
Tabi ki olabilebülür 😂😂😂 
Ama senin odanda kahve içelim, benim odamda kahve içelim kavgasının inadım inat, gerisi ...... sözü de bu kahkahaya sebep olabilebülür 😉



5 Ekim 2020

Bu kitaplar çocuklara #6

Alt sınırı 7-8. sınıf olan bu kitabın aslında tüm yaşlara hitap ettiğini söyleyebilirim.

MEB 100 temel eseri arasında olan "Fareler ve İnsanlar", bir ara yasaklanan ya da sansürlenen kitaplar arasına girecekken kıl payı kurtuldu. Daha doğrusu ben orada kaldım, sonradan konuyla ilgili herhangi bir değişim olduğunu duymadım. Kitap hâlâ satılıyor nihayetinde...


Bu kitabı daha önce okuduğumu tamamen unutmuşum, kitabın sonlarına doğru ancak anımsayabildim zaten... Muhtemelen lise ya da üniversite dönemlerinde okudum ki bu kadar hafızamdan silinmiş. Eskiden not etmezdim ki bir yerlere, balık hafızam işte... Tekrar okuduğum için mutluyum ama ♥

Kitaptaki kahramanlarımız Lennie ve George birbirlerinden çok farklı olmalarına rağmen iyi arkadaşlar. George vücut olarak ufak tefek ama zeki bir adam. Lennie ise iri yarı, güçlü bir adam olmasına rağmen akli dengesi bozuk. Bu rahatsız edici boyutlarda değil ama... Daha çok bir çocuk saflığında...  George Lennie'nin hamisi rolünde daha çok...

Bu iki arkadaşı birbirlerine bağlayan bir etken de hayalleri. Yıllarca başkalarının çiftliklerinde çalıştıktan sonra sahip olabilecekleri ufacık bir toprak parçasının hayali... O küçücük toprak parçasına o kadar anlam yüklüyorlar ki insanın içinin ezilmemesi imkansız.

Çalışmaya yeni başladıkları çiftlikte diğer işçilerin de aslında onlardan çok da farkı yok... Hepsinin tutunacak bir dala ihtiyacı var...

John Steinbeck kısacık bir kitaba o günün şartlarını o kadar güzel yüklemiş ki; dostluk, cehalet, önyargı, ırkçılık, cinsiyetçilik, umut, hayal kırıklığı.... Birbirinin içinde karakterlerle çok güzel yoğurulmuş konular... Ve en önemlisi insanların hayalleriyle var olabildiklerini anlatan bir kitap... 

Okuyun, okutun mutlaka... 
Ben de Oytun'a okutacağım, evet çok tarzı değil ama maceraysa bu da macera... Hüzünlü olmasına biraz bozulacak sadece ama bu konuyla ilgili de yapabileceğim bir şey yok :/

Kendinize iyi bakın ♥


Altıçizililerim;

* İnsanın iyi olmak için akla ihtiyacı yoktur.

* İnsan çok yalnız kalırsa tozutur, hasta olur sonunda!