27 Kasım 2017

bu ayın şarkısı #6 ve listeleme halleri


Ay bitmek üzereyken ayın şarkısı hormonları coşanlara gelsin efenim :))



Melek Mosso / Full Libido

Siz şarkıyı dinleye dururken ben de azıcık daldan dala atlayayım...

Biliyorum siz benden gezi yazısının devamını bekliyorsunuz ama fotoğrafları hazırlamış olsam da yazısını bir türlü yazamadım... Bu hafta malum ay sonu olunca yazabilir miyim bilmiyorum.... Deneyeceğim şansımı :)

Hafta sonu nihayet anneciğimi yazlıktan getirebildim. Hala havalar düzelecekmiş ben gelsem mi şarkısını söyleyen anneme sicim gibi yağan yağmur cevabını verdi şükür :))  Aklı kalmadı o sebeple yazlıkta... O her ne kadar üşümüyorum dese de bir gecede totom buz tuttu zira benim... Zemheri zürafası psikolojisi bana uymadı sevgili anacım ♥

Bu hafta çok heyecanlıyım aslında... Hafta sonu nihayet tiyatroya gidebileceğim... Benim büyükşehir dedikleri kasabama elle tutulur bir tiyatro geldi şükür.... Haldun Dormen'i kanlı canlı izleyebileceğim... İyiymiş kötüymüş incelemedim bile... Oytun'u da bir duayenle tanıştırabilmenin keyfi de var tabi ki 😊😊😊😊 Bilet aldığımdan bu yana bıdı bıdı anlatıyorum ona ama bizimki pek ruhsuz gözüküyor bu konuda... Deli ediyor beni 😐😐

Koskoca bir yılı devirmeye ramak kaldı ama benim halim bir arpa boyu yol alamamak haliyle pek bir barışık :) Her sene sonuna geldiğimde bu hisse kapılıyor olmam çok can sıkıcı 🙈🙉🙊
Bana hödö hödö yapma suç senin diyor bak 2017 bana :)))

Bu kadar gevezelik yeter... Ben haftalık planlamamı da yazar kaçarım bayanlar baylar...
Kendinize iyi bakın ♥


* Banka işlerini ivedilikle hallet, ivedilikle hem de...

* Ay sonu hesaplarını Çarşamba akşamına kadar kapatman lazım. Perşembe kritik sistemler...

* Cuma Keteme gideceksin... Bu sefer kesin... Ne kesini yahu, bak yine olmadı, haftaya kaldı :/

* Oytun'un vitamin iğnelerine başla. Belli adam gönül rızasıyla ikna olmuyor, emrivaki ile çöz...

* Cuma tiyatro var yaşasıııınnnn 👏👏👏👏

* Haftalık çalışma programına bu hafta da el atmaya devam, alışacak emin ol.... Hâlâ kaytarmaca offf offfff 👽👽👽 Başlangıca göre daha iyi ama 😉

* Sümbül soğanlarını ekmeyi unutma, zamanı gelmiş...

* Hafta sonuna bir film gecesi planla çoluk çombalak ♥ Hatta haftalık program ödülü diye şevklendirebilirsin evdeki ergeni 😉


21 Kasım 2017

Gemi turu 3. bölüm / Santorini


Bugün masal gibi bir adaya gidiyoruz... Çok heyecanlıyım...
Fotoğraflarını ilk gördüğüm andan beri vurulduğum bir ada...
Saat 16:30 da adaya çıkacağız ve yine bot sırası almak lazım...
Geçen seferden deneyimliyiz ya bu sebeple Oytun görevlendirildi konuyla ilgili... 
Bu adaya ilklerde inmek çok önemli... Adada gezecek çok yer var ve bizim 5 saatimiz var...

Sürpriiizzzzzzz :)))
Oytun beklerken muhtemelen ya daldı, ya uyukladı, ya da salaklandı... Bu konuyla ilgili üzerinden aylar geçmesine rağmen hala fikrimiz yok çünkü...
Bot sırası 9 😢😢😢
Gitti yarım saat....
3 kadının şerrinden nasibini alan Oytun bu gezide ne dersek ikiletmeyecek :))) Hatta ve hatta ben hallederim, ben taşırım, ben yaparım siz yorulmayın modunda olacak :)
Suçluluk duygusu zor azizim :))))


Adaya çıkmak için sabırsızlıkla bekliyoruz :)
Bu arada size ada hakkında kısa bir bilgi vereyim; Santorini adası Ege Denizinde bulunan Kiklad takım adaları içinde yer alan volkanik adalardan biri. Miladdan önceki yıllarda Minos Patlaması ya da Thera Patlaması adıyla bilinen büyük bir volkanik patlama sonucu adanın büyük bir kısmı sular altında kalmış ve şimdiki hilal şeklindeki görüntüsü su üzerinde kalmış...

Hatta ve hatta o dönemde o kadar büyük bir tsunami olmuş ki Minos patlamasının küllerinin İzmir'deki bazı arkeolojik kazılarda görüldüğü söyleniyor....


Bir yandan adayı seyrederken hiç olmazsa bottan erken inme planını yapmaktayız...
Zaman kaybımızı teleferikte sıra bekleyerek çoğaltmamamız lazım...


Limandan adanın yerleşim merkezi Thira (Fira) ' ya çıkmak için iki yolumuz var... Biri teleferik, diğeri de eşekler :))
Eşekle çıkmak da ayrı bir güzellikte olabilir ama benim cüssemi düşünerek hayvanlara eziyet etmek istemiyoruz :)) Belli bir yerden sonra bindiğim eşeği aşırı yükten kaybetme ihtimalimiz çok yüksek ahahahaaaa :))))


Bu arada benim sonradan oluşan yükseklik korkum var :) Ve teleferikten deli korkuyorum :)) Yemin ediyorum ellerim titredi, ateş bastı binerken...
Sağolsun kardiş bu halimle oldukça dalga geçiyor teleferikte... Ben aşağılara bakmayı reddedip yan manzaralara odaklanırken bu fotoğrafları da sağolsun kardiş çekiyor :) 

Mesafe kısa ama oldukça dik bir çıkış... 
Yukarıdaki fotoğraftan ne demek istediğimi anlamışsınızdır herhalde :)


Benim manzaram da fena değil ama 😉


Şükür teleferikten iniyoruz 😃😃
Fira'dayız şimdi ama ilk önce Oia köyüne gitmek istiyoruz....
O yüzden hızlıca otobüs durağına gidiyoruz.


Şansımıza hemen kalkacak bir otobüs denk geliyor ve biniyoruz. 10-15 dakikada bir otobüs kalkıyormuş zaten. Kaçırırsanız panik yapmayın :)
Bu arada otobüs ne kadar derseniz kişi başı 1,80 €
Bu arada hemen gidecek olanlara da güzel bir kıyak yapayım, burada güzergahlar ve fiyat tarifeleri var. İnceleyebilirsiniz istediğiniz zaman 😉
Yolculuğumuz yaklaşık 25-30 dakika sürüyor...

Adada otobüsün haricinde araç da kiralayabiliyorsunuz. Fakat en yaygını ATV motorlar...
O daracık ve oldukça virajlı yollarda ne kadar güvenilir tabi ki düşünmek lazım...


Artık gün batımı efsaneleşmiş Oia köyündeyiz ♥



Her köşesi sanki özene bezene hazırlanmış...
Burası bir pansiyon mesela... Deniz manzarasız ama, içlerde yer alıyor çünkü...


Burası Oia köyünün merkezi...
Hemen arkamızdaki de köyün en büyük kilisesi...


Hemen kalabalığa karışıp Oia sokaklarına dalıyoruz...
Manzara her yerde muhteşem ♥

Santorininin diğer biz özelliği de kübik formlarda iç içe giren evleri...
Ahşap detaya çok da fazla rastlamıyoruz...
Beyaz ve mavinin sonsuz uyumu da diyebiliriz...


İç içe olan evler birbirini rahatsız etmeyecek şekilde konumlandırılmış ve istisnasız deniz manzaralı olması da ayrı bir güzellik tabi ki...


Daracık sokaklarda tek sıra yürüyoruz sürekli...
Çok kalabalık her yer.... Akın akın gün batımını izlemek üzere kaleye doğru gidiyor ahali..
Eeee tabi ki bizde...


Her fotoğrafta karşımıza çıkan o ünlü mavi kubbe ♥
Ahhh şimdi yeniden oralarda olmak vardı :))


Bakar mısınız güzelliğe....
Oldukça romantik ve keyifli bir ada Santorini...


Bu aralarda bir yerlerdeydi sanırım birbirimizi kaybettik biz yaşasın :))))
Oytun ve kardişe siz önden gidin dedik, annemle ben de arkada kalıp oyalanacaktık ama ufak bir yanlış anlamayla arap saçına döndü ortalık...

Al sana bir vakit kaybı daha :)))
Anacığımla ikimiz kardişi baya hoplatmışız ahahahaaaa :)
Suçluluk duygusu zor azizim, Oytun'a derken bizde gezinin bu bölümünden sonra pıstık kaldık o sebeple ahahahaaa :)))


Kaybolma aşamasında baya bir eğlenmişim ama gördüğünüz üzere ahahahaaaa :)))


Mesela bu kitapçı çok keyifliydi :)))


Biz buralarda oyalanırken onlar uzakta gördüğünüz yel değirmeni civarına yaklaşmışlar bile :)))
Şimdi anlatırken güzel güzel anlatıyorum da, o sıradaki panik feciydi :))



Henüz bizim kaybolduğumuzun farkına varmadıkları için onlar da keyiflilermiş aslında :)))



Burası Oia köyünde denize girilen noktalardan birisi...
O merdivenleri çıkmayı göze alamadığımızdan dolayı aşağı inmiyoruz...
Bir de zamanımızın azalması etkeni var tabi ki...


Fark ettiniz mi bilmiyorum ama Santorini oldukça çorak bir ada...
Volkanik yapısından dolayı kurak bir toprağı var...
Ancak gördüğünüz üzere mimari yapısını farklılaştırarak ve çok katlı binalara yenik düşmeden adayı turizm cenneti yapmışlar...
Bu Yunanlar turizm konusunda dehalar 😉


Artık çok az vaktimiz kaldı....


Gün batımını Oia köyünde izlemek isterdik aslında ama ufak bir hesap yapıyoruz...
Yarım saat otobüs, muhtemel bir teleferik kuyruğu...
Son dakikalarımızı Fira'da geçirmeye karar veriyoruz...
Dönüş güzergahına başlıyoruz anlayacağınız...


Bu arada gözüm bu tombik kızlara takılıyor ♥
Uzun uzun inceleyecek zamanım yok ne yazık ki...
Hızlıca fotoğrafını çekip yola devim ediyorum...


Hoşçakal Oia ♥
Kalbimin bir köşesini sende bıraktım, kim bilir belki bir gün yeniden almaya gelirim 😇😇


Yeniden otobüse binip Fira'ya dönüyoruz...
Fira sokaklarına çok dalamadık maalesef...
Hem gemiye binme saatimize az kaldı hem de gün batımını en azından sahilden izlemek istiyoruz...
Yukarı doğru çıkarken kısa pas geçiyoruz gördüğümüz sokaklara....
O sebeple Fira sokaklarında çok fotoğraf çekemiyorum...


Gün batımı burada bile bu kadar büyüleyici iken kimbilir Oia'da nasıldır diye hayıflanıyoruz kardişle....


Bu adanın bir dönem Türklere ait olduğunu biliyorsunuz değil mi?


Gün batımları sizin de ruhunuzu dinlendiriyor değil mi?
Tazelenmiş hissediyorum kendimi her defasında ben...


Ve teleferikteyiz artık...
Aşağı eski limana iniyoruz yeniden...
Teleferikten gün batımının sonunu izliyoruz...
Bu arada ben korkumu galiba unutuyorum, karşıya bakabildiğime göre :)


Bozcaada'dan sonra ikinci aşkım bu ada oldu galiba...


Vaktimizin yetmediğini hissettiğim tek ada galiba burası oldu gezimiz boyunca...
O kadar çok gezilecek yer vardı ki...
Santori'nin plajlarındaki siyah kumu çok ünlü mesela... Ve denizi tabiki...
Biz iki köyü bile tam anlamıyla gezememişken bölünmedik daha fazla...
Red beach (Kızıl Sahil)  var mesela gidilebilecek yerlerden... Kıpkırmızı kayalıkların altında, farklı bir atmosfer...
Volkanik patlamada yerin altında kalan kenti arkeolojik kazılarda bir kısmını çıkartmışlar. Akrotiri Müzesinde sergileniyormuş... Görülmesi gereken yerlerden birisi de buraydı mesela...

Bir de aklım balıklarda kaldı tabi ki :))
Küçük akvaryumlarda balıkların içine ayaklarınızı sokuyorsunuz, hani şu öpücük konduran balıklar :)
Ölü derileri temizliyorlar ya hani, duymuşsunuzdur mutlaka...
Fira sokaklarında bir çok yerde vardı bu dükkanlardan...
Vaktimiz olsaydı deneyimlemek isterdim aslında ;)

En az tam bir gün lazım bu adanın tadını çıkartmak için anlayacağınız...


Yine de bulunduğumuz vakit içerisinde adanın keyfini çıkarttığımızı düşünüyorum....
Yeniden botlara binip gemiye dönüyoruz...


Ve Santorini tepesine yerleştirdiği ay ile bize güle güle diyor sanki...
Yeniden görüşmek üzere diyorum tüm kalbimle ♥

Bir sonraki limana kadar gemimizdeyiz tekrar...
Devamı gelecek yine 😊


20 Kasım 2017

güüünnnayyddıınnn ♥



Size şöyle yanık yanık bir günaydın diyeyim istedim 😂😂😂


Çiçekli, böcekli, sevgi pıtırcığı modunda geçsin haftanız ♥
Hava yağmurlu, soğuklar da geliyormuş... 
Fazlaca enerjiye ihtiyacımız olacak 😉


Yeni hafta hoşgelsin, hoş gitsin...
Sevinç nidalarımız bol olsun ✌
Haydi kolay gele herkese ♥


Ben olağan haftalık listemi yapar kaçarım ;)

* Eski gümüşlerini vermiştin, gümüşçüden hala ses yok. Bir git de kendini hatırlat.. Şükür benim gümüşler ölmemiş ama olmamış da :)) Bakalım ne zaman olacak :))

* Keteme gidilecek bu hafta... Haftaya kaldı, sıra alamadım :/

* Romatolog araştıracaksın, en yakın nerede var, sevksiz gidilirse daha iyi olur bulduğun yere Bu bölümden sıra almak deveye hendek atlatmaktan daha zormuş... Denemelere devam o sebeple....

* Oytun rehberliğin çıkardığı haftalık programı nasıl uygulayacağını oturtamadı hala, bu hafta birlikte uygulamaya koy ki alışsın biraz biraz - Çalışmalara devam, adam sabit fikirli :/ 

* Hafta sonu kına gecesi var, sakın unutma... Nikaha gidemeyeceksin çünkü...

* Hafta sonu doktor kontrolün var, iğnelerin var yapılacak offf offff 😔

* Ütü seansını da unutma, birikiyor sonra...

16 Kasım 2017

Gemi turu 2. bölüm / Heraklion (Kandiye)


Heraklion'a saat sabahın 6:30 un da varıyoruz... Bugün Pazar...
Kargalar henüz kahvaltısını yapmadı ama biz hazırız...
Gemi limana yanaştı, direkt inebiliyoruz gemiden... Saat 11:30 a kadar vaktimiz var ve gezilecek çok yerimiz var....
Haydi başlayalım o zaman :)


Kandiye şehri yani Heraklion Girit Adasının en büyük şehri ve adanın başkenti...
Aynı zamanda Yunanistan'ın da 4. büyük kenti...

Hiçbir adada tura katılmadığımızı geçen yazıda söylemiştim. Ya metro, otobüs vs kullanarak ulaşımımızı sağlayacağız ya da taksiye bineceğiz. Henüz bilmiyoruz :) Ne şahane değil mi :)))

Limandan çıkar çıkmaz taksi taksi diye gelmeye başlıyorlar başımıza... Pek yüz vermiyoruz ilk önce... Biri geliyor, diğeri gidiyor... 80 Eurodan kapak açıyorlar ve pazarlığa çok yanaşmıyorlar... Tamam o zaman diyoruz teşekkürler :) Burnumuz yere düşse eğilip almayız biz maaile pazarlık konusunda ahahaaaa :)))
Sonra bir başkası, bir başkası... Anlaşmışlar 80'de :))
Limandan uzaklaşmaya başlıyoruz ki biri daha geliyor... Al aşağı vur yukarı 50 de anlaşıyoruz. Sıkı sıkı da tembih ediyoruz. Bu noktalara gideceğiz, birisini dahi eksik kabul etmeyiz vs vs... Bekleyeceksin değil mi? Gemiye geç kalmamamız da lazım... Sorun yok değil mi?  Okeyi verdi adam :))) Sorun yok gibi gözüküyor. Buralı olan o, yolu da bilen o... Ama biz adama işini öğretiriz ahahaaaa :))) Yol planını da yapıyoruz ve işlem tamam... Yaşasııınnn ✌


Gün doğarken limana çok ta uzak olmayan Venedik Kalesindeyiz...
Venediklilerden kalan eski bir liman burası aslında... 16. yüzyılda şehri Osmanlılardan korumak için boydan boya çevrilen duvarların ucuna da bu kaleyi inşa etmişler...


Şimdilerde kalenin içi restore edilmiş, sergi alanı ve kaleye ait eski zamanlardan kalma birkaç eserin sergilendiği müze olarak kullanılıyormuş...
Ancak biz sabahın seyrinde orada olduğumuz için içini gezme şansımız yok.... Dışarıdan etrafında tur atıyoruz....


Kalenin denize bakan kısmına yapılan "Venedik Aslanı" kabartması  selamlıyor bizi :)


Biz de artistik fotoğraflarımızla onu ölümsüzleştiriyoruz anılarımzda ♥
Selam sana yeniden "Venedik Aslanı"...


Burası aynı zamanda insanların sabah sporu yapmak için kullandıkları bir alan haline gelmiş zamanla... Düşünsenize sabah yürüyüşünü tarih ve denizin buluştuğu bir noktada yapıyorsunuz... Hayal ettim de keyifli olsa gerek ♥

Şehre doğru baktığımızda maalesef burası da çok katlı binalara yenik düşmüş...  Kentleşme dedikleri beton yığını :(


İkinci durağımız Agios Minas Katedrali ya da diğer adıyla Aziz Minas Kilisesi....
Aziz Minas'ın Heraklion kentinin koruyucusu olduğuna inanıyorlar. Almanlarla 1941 yılında girdikleri savaşta kilisenin avlusuna iki tane bomba düştüğü halde patlayıp zarar vermemesini Aziz Minas'ın kutsallığına ve koruyuculuğuna bağlamışlar...


Pazar olması sebebiyle Pazar ayinine denk geliyoruz...


Aziz Minas Kilisesi özellikle tavan süslemeleri ile ünlü...


İnce ince işlenmiş...
Büyülü bir atmosfer....


Kilisedeki ayinden dolayı çok fazla önlere doğru giremiyorum insanlara rahatsızlık vermemek için... Ayinle birlikte kenarlarda gezinmek bile keyifli ama...


Oytun her zamanki gibi mumların başında...
Dilek dilemeyi seviyor, annesi gibi ♥


Kilisenin etrafını gezerken anlatıdaki bombaya rastlıyoruz...
İnsanların savaşlarda her zaman bir güce ve savaş sonrasında da birlik ve beraberliklerini korumak amacıyla kahramanlık hikayelerine ihtiyaçları vardır diye düşünüyorum ben...  Bu bomba da o günlere ait iyi bir hatırlatıcı olmuş...


Avluda gezinirken yine bir kediye rastlıyor Oytun....
Buranın ev sahibi benim edasıyla kurum kurum kurulan minnoşla uzun uzun bakıştılar... Bana da bu anı kayıt altına almak düştü :)


Ve şimdi de Morosini Çeşmesindeyiz yani Aslanlı Çeşme...


Ne yalan söyleyeyim bu çeşmeyi daha büyük hayal etmiştim ben... Bu konuda biraz hayal kırıklığına uğradım...

1628 yılında Venedik Dükü Francesco Morosini tarafından  yaptırılmış... Yaptırıldığı dönemde çeşmenin tepesinde Poseidon heykeli bulunmaktaymış... Adayı Türklerin ele geçirmesinden sonra heykel kaldırılarak yerine şadırvanla yükseltilmiş ancak Türklerden sonra şadırvan da kaldırılmış ve çeşme bu haliyle kalmış...


Çeşmenin bulunduğu Lions Square yani Aslanlar Meydanı etrafında irili ufaklı bir sürü cafe ve restaurant konumlanmış durumda...  Ve Pazar günü için sabahın kör saati diyebileceğimiz bir zamanda  tıklım tıklım :))) Muhtemelen bizim gibi turist hepsi...


Ve biz sabahın bu saatinde bougatsa  yemeden geçemiyoruz bu meydandan :)))
Bougatsa Girit'in meşhur tatlısı ve burada da bunu en iyi yapan yer Kipkop'muş... Daha önce gelenler öyle demişler biz de onların tecrübesine güveniyor ve burada yemeye karar veriyoruz... Hamuru milföy hamuru gibi yada bizim sokak böreklerimiz gibi diyeyim, içinde irmikli bir muhallebi var. Keçi peyniri de varmış gerçi ama ben çok tadını alamadım peynirin... Tuzlu-tatlı karışımı bir tatlı yani... Hafif ama... Bizim laz böreğini andırıyor sanki.. Pudra şekeri ve tarçınla servis ediyorlar ve genelde kahvaltıda yiyorlar...
 Fikrimi beyan ediyorum, sevdim 😏 Kardeşime göre ise lüzumsuz bir tatlı 😃 Anlayacağınız bu tatlının güzel olup olmadığına ancak siz karar vereceksiniz... Zevkler ve renkler meselesi ;)


Bu kadar mola yeter deyip tekrar yola koyuluyoruz...
Çeşmeden aşağı indiğimizde şimdiki Heraklion  Belediye binasını görüyoruz... Eskilerde kentin yönetiminde ve ticari faaliyetlerinin yönetiminde önemli bir yere sahip Venetian Loggia yani Venedik Loca'sı binası...



Belediye binasının karşısında tanıdık bir isim göz kırpıyor bize :)))
İzmir'in kebabı meşhur değildir gerçi ama bizim taraflara İzmir'le selam göndermişler belli...
Sempatik geliyor orada İzmir yazısı bize ♥



Hemen yukarısında da Aziz Markos Bazilika var. Şimdilerde sergi, konser gibi kültürel faaliyetlerde kullanılan bir sanat galerisi ve belediyeye ait... Yeni adıyla Vasiliki Agios Markos Municipial Art Gallery...

En son okuduğum Sunay Akın'ın "İstanbul'un Nazım Planı" kitabında özellikle Kız Kulesi ile ilgili bir çok atıfta bulunmuştu Turizm ve Kültür Bakanlıklarına... Bilmemkaç metrekare inşaat olanı çıkardıkları ihalelerde tarihi binalarımızın cafe ve restaurant işletmeciliğinde perişan edildiklerine dair güzel tespitleri vardı... Şimdi bu yazıyı hazırlarken o aklıma geldi birden... Biz ihaleyle peşkeş çekiyoruz, elin gavuru dedikleri adamlar sanat galerisi yapıyor tarihi binalarını... Çok kıskanıyorlar bizi çookkkk....

Neyse geziyi siyasete karıştırmayalım ve aşağıya doğru yürümeye devam edelim biz ;)


Şimdi de Agios Titos Kilisesindeyiz...

Aziz Minas Kilisesi kadar gösterişli değil bu kilise...
Bu kilise Osmanlı döneminde işgal edildiği dönemde cami olarak kullanılmış ve Vezir Camisi olarak anılmış o dönemde... Türklerin adadan ayrılmasının akabinde minare yıkılarak tekrar kilise olarak ibadete açılmış...



Aslanlı Çeşme, Venedik Locası, Aziz Markos Bazilikası ve Agios Titos Kilisesi aynı cadde üzerinde ve yürüme mesafesi olarak birbirine çok yakın...

Şimdi geldiğimiz yerden yeniden yukarı doğru çıkıyoruz... Caddenin üst tarafında kalan Osmanlı döneminden kalan şadırvan ve Venedik döneminden kalan çeşmeye doğru yol almamız lazım...


Valide Sultan Cami şadırvanındayız şimdi... Büyük depremde cami yıkılmış şadırvanı kalmış sadece maalesef...


Camisi kalmadığı gibi suyu da yok şadırvanın maalesef... Eskiden tepesinde karlık dedikleri yere kar koyarak buz gibi su akmasını sağlarlarmış halbuki...


Ve şadırvanın tam arkasında bulunan Bembo Çeşmesi...
Oytun bilindik heykel pozunu veriyor tabi ki...


Bu arada dükkanlar yeni yeni açılıyor nihayet...
Biraz da ne var ne yok diye dükkanlara da bakmak lazım tabi ki ♥


Açık bulduğumuz dükkanlara dalıyoruz hızlıca... Ne incelesek kâr kârdır :)))
Üst sağdaki bebeklere bayıldım mesela ben... Çok güzel duruyorlardı...


Hehheeeeeeeheee :)) Tabi ki baykuşlarım ♥,
Çok da oyalanmamak lazım ama... Zaman kısıtlı malum...

Şimdi sırada Heraklion'un en önemli yerlerinden biri var.....



Heraklion Arkeoloji Müzesi....

Demir kapılı girişine bakmayın siz, içeride bir tarih var...

1856 yılındaki büyük depremde yıkılan bir manastırın yerine yine manastır planlarına sadık kalarak yeniden yapılmış bina.  Manastırın bazı kalıntıları hala bahçede bulunuyor...


Girit tarihinin her döneminden eserler barındıran bir müze... Neolitik Çağdan Roma dönemine kadar 5500 yılı aşan bir kronolojik dönemi kapsadığı söyleniyor... Özellikle Minoan (Minos) döneminin en önemli eserleri bu müzede yer almaktaymış...


Biz müze gezmeyi de eğlenceli hale getiririz ve uyarıyı da alırız :)))
Yukarıda gördüğünüz boğa figürü Minos dininin temel öğelerinden.... Tabi ki dalga geçmek gibi bir niyetimiz olmasa da Oytun bu figürün önünde parmaklarını kafasında boynuz yaparak fotoğraf çektirmek istedi ve tam çekim aşamasında da görevliler tarafından yapamazsın uyarısını aldı :)
Ve o uyarıdan sonra kulaktan kulağa fısıldayarak bize aralıksız gözetmenlik yaptılar..... Göz hapsi bizim moralimizi tabi ki bozmadı :)) Onlar baktıkça bizi bir gülmedir aldı kardişle :)))

Kesin bize deli demişlerdir :)))

Bu arada aşağı sağda gördüğünüz metal plakalar para... Zenginlerin haline acıdım o paraları görünce ben, taşıması oldukça zor olsa gerek...


Çift taraflı kutsal Minos Baltaları ve Oytun ♥



Müzenin en çok hoşuma giden bölümü bu mozaiklerin olduğu bölümdü...
Görseli yansıtmak adına gerçek mozaiklerden kalan bölümü resimle canlandırma yapmışlar ve bakmaya doyulamayacak eserler bulunmaktaydı bu alanda...

Bu arada fotoğraf çekmek bazı alanlarda serbest olsa da bazı alanlarda yasaktı.... Tabelalarla uyarı yapılmakla birlikte fotoğraf çekilmesi yasak olan bölüme girişte mutlaka uyarıyorlardı...

Ücreti ile ilgili hemen bir dip not düşeyim buraya unutmadan. Kişi başı giriş ücreti 15 €. 18 yaş altı için ise ücretsiz ♥ Ancak hemen bir ayrıntıyı belirtiyim. Taksi şoförü bu konuda bizi uyarmasaydı bilmiyorduk çünkü... Arkeoloji Müzesine aldığınız biletle Knossos Antik Kentini de ücretsiz gezebiliyorsunuz. Dolayısı ile buraya yolunuz düşerse ilk istikametiniz müze olmalı...

Bu müze hakkında daha detaylı bilgi almak isterseniz resmi sitesi burada...


Knossos Sarayı'nın maketini gördükten sonra Antik Kente doğru yol almamız lazım artık...


Knossos Sarayı İngiliz Sir Arthur Evans tarafından 1900 yılı civarında ortaya çıkarılmış...
Minos Uygarlığına başkentlik yapmış bir antik kent...



M.Ö. yıllarda yaşadığı iki büyük depremle tamamen yok olmuş ve kazı çalışmalarıyla yeniden ortaya çıkmış...


Antik Kent çok büyük bir alana sahip... Yönlendirme yollarla kentin her yerini gezme şansına sahip oluyoruz...


Yer yer renklendirilmesi ise tarihi yere ayrı bir güzellik katmış...


Duvarlardaki fresk resimler orjinal halleri değil... Orjinal halleri Arkeoloji Müzesinde sergileniyor...


Burası Taht Odasından bir kesit... Bu şekilde bazı alanlar gerçek haliyle sergilenmeye çalışılmış ve Minos'ların yaşam halleri sergilenmeye çalışılmış...

Saray hakkında daha detaylı bilgi almak isterseniz buraya bakmanızı tavsiye ederim...  Tarihsel mevzuları anlatmak çok bana göre değil çünkü ;)


Artık bu şehre veda etme zamanı geldi....
Hızlı hareket edip gemiye yetişmemiz lazım ama çıkışta taksimizi bir süre aramak zorundayız :))) Kendisi frappe içmeye gitmiş sanırım :))) Keyfine düşkün adamlar ne de olsa... Biz bu arada ne senaryolar yazdık bu konuyla ilgili ama kendisinin bu panik halimizden haberi olmadı :)))

Bu arada antik kent çıkışında küçük küçük hediyelik eşya dükkanları da var ama ben fotoğraflarını çekmeyi unutmuşum.... Bu hariç tabi ki  😅


Devam edecek efenim ♥