15 Mayıs 2020

Kaç Zil Kaldı Örtmenim / Filiz Aygündüz


Bu kitap sevgili Esra'nın "Lokum'un 2020 Okuma Listesi" meydan okumasındaki 10. maddedeki "içinde okul geçen kitap" teması için seçtiğim kitap... Aslında uzun zamandır alışveriş listemde bekliyordu. Almak ve okumak bu zamana kısmetmiş ♥



1995 yılında geçiyor kitabımız.... İstanbul'da korunaklı hayatında etrafında olan bitenden habersiz yaşayıp giden bir genç kızın Silvan'a atanıp Hoca'nım olarak yaşadığı bir seneyi anlatıyor.... Kitabı tek kelimeyle özetleyin deseler bu cümle yerinde bir tanımlama olur sanırım...

Doğu'ya yeni atanmış bir öğretmenin gözleriyle o dönem atmosferine bakmak ilk başta çok hoşuma gitmedi... Sanki eksik bir his vardı da koca koca bilindik laflarla bu his kapatılmaya çalışılıyor gibiydi... Siyasi dilden uzaklaşmak için çabalıyor ama o dönemde yaşanan Türk-Kürt meselelerinden kaçamadıkça bir yapaylık geliyordu sanki anlatımına... Tabi ki bu ilk hissiyatım...

Sonra çocuklar girdi... Her biri çakmak çakmak, ayrı bir hikaye gibi...

Sonra sonra Mehmet Bey'in, Mehmet Hocanın, Mehmet'in girmesiyle çok keyifli bir hal aldı benim için... O güzel aşkları... Hayalleri... Korkuları... Ve en çok da Mehmet'in koca gönlü ♥ Su gibi aktı gitti...

Evet bu kitapta benim en sevdiğim Hoca'nım dan çok Mehmet Hocaydı... Bu hikayenin en özel kahramanı bence... Ve keşke dedim insanlar kendilerini bulurken bu kadar incinmeseler, incitmeseler...

Ve kendime not; Dicle ve Fırat iyi ki doğmuş doğmasına da Zilan ve Mervan olabilseydi keşke...

Ve tabi ki çayı karla demleselerdi hep....


* Dağlı göğsüyle, şehirli gözüyle ısınırmış.

* Dilin yoksa yalnızmışsın meğer.

* Her birimiz anlaşılmak istiyorduk, iki dili birbirine ekleyip. Bir de gözlerimiz...

* Soruların kapısını sıkıca kapatınca rahat ettiğimi fark ettim.

* Silvan, gözümde büyüttüğüm insan modellerini de değiştirmişti. Kimse "mutlu" bir insan kadar şaşırtıcı gelmiyordu.

* Muhatabın karşında yoksa, gördüğünü suçluyordun.

* Günlerin hepsi birbirinin aynıydı. Biz bir anlam verirsek değişiyordu.

* Diyarbakır'da mahallenin delikanlısına sevdalanan kızlar gibiydim. Bir tek pervazında kömür, limon ve kuru ekmek eksikti penceremin; anlamları aynıydı ve bendeydi: Limon gibi sarardım, kömür gibi yandım, seninle kuru ekmeği bölüşmeye razıyım.

* İnsan kapısını sıkıca kaparsa, sorulara boğmazsa kendini, alışıyordu her şeye.

* Bir çırpıda anlatılırsa, daha mı az acı verir bazı hikayelerin sonları? Ondan mıdır soluk soluğa bitişi...

* Bazı geçmişler, bazı lafları kaldırmaz.





14 Mayıs 2020

İzlediğim diziler ♥



FEUD (2017)

8 bölümlük mini bir dizi Feud ve gerçek yaşam öykülerinden yola çıkılarak çekilmiş...
Efsane oyuncular Bette Davis (Susan Sarandon) ve Joan Crawford (Jessica Lange) arasında yaşanan ezeli rekabeti anlatıyor...

Her iki aktrisin meslek hayatlarında ulaştıkları  zirveden sonra yaşlarının kemale ermesi sebebi ile inişe geçtikleri dönemi anlatmış dizi... Özel hayatlarının çalkantıları da var tabi ki... Aslında her ikisi de yalnız ve sorumlulukları olan kadınlar ama o hırs yok mu o hırs.... Savaşta her şey mubah derler ya bunlarda da o cinsten....

Bir de üstüne birlikte rol aldıkları "What Ever Happened to Baby Jane?" filminin Oscar törenlerinde  her ikisininde aday olması ile birlikte ortalık epey karışır... Bu durum bana o dönem oscarlarının perde arkasını yansıtarak keyfime keyif katar tabi ;)

Yaşadıkları bu rekabet komik durumlara da sebep olmuyor değil... Ben bazı sahnelerinde çok eğlendim... Mesela bir sahnede Crawford kendisini taşımak zorunda olan Davis'e zorluk çıkartmak için ceplerine taş doldurur :))) Akabinde Davis, Crawford'a atacağı tekmenin dozunu arttırır ve bu 6 dikişle sonuçlanır...  Yok canım o kadar da değil demeyin, google amca doğru olduğunu söyledi bana ;) İlk tepkim benim de öyleydi çünkü...

Dram ve biyografi tarzından hoşlanıyorsanız bu diziyi de seveceğinizi düşünüyorum. Özellikle Susan Sarandon ve Jessica Lange oyunculukları o kadar iyi ki... 8 bölüm boyunca gözümü bile kırpmadım diyebilirim...


Sonuç olarak ben bu diziyi SEEEEVVVVDİİİMMMMMMM ve eğer siz de bu türden hoşlanıyorsanız kaçırmayın derim.

Bu arada dizinin 2. sezonu İngiliz kraliyet ailesindeki rekabeti konu alacak ve onayı alındı dense de sanırım sekteye uğramış ve raftan kaldırılmış. Zira çekilecek olsa 2017 den bu yana çoktan çekilirdi.... Bu da son notum olsun :)


YOU (2018-2019) 2. SEZON

Bu dizinin ilk sezonunu geçen sene izlemiş ve çok sevmiştim.... İkinci sezon yayınlanır yayınlanmaz da seyretmeye başladım hemen....

Bu sezonda Joe (Penn Badgley) yeni bir aşka ve yeni bir maceraya başlıyor... Candace'den sonra  Love (Victroria Pedretti) 'da aynı hataları yapmamakta kararlı olan Joe başarabilecek mi tabi ki izleyince göreceksiniz :)))

Sapkın aşık Joe'nun ilk sezondaki halini sevmek ve nefret etmek arasında ikilemde kalsam da bu sezon kanım daha çok ısındı kendisine... Dizinin 3. sezonunu sabırsızlıkla bekliyorum ;)

Her sezon 10 ar bölümden oluşuyor. Ve peş peşe sürüklüyor...

Sonuç olarak ben bu sezonu da SEEEEEEVVVVVDDDİİİİMMM, izlemediyseniz hala izlemenizi tavsiye ederim...





ATİYE (2019)

Hakan Muhafız'dan uzak durmuştum ama Atiye'ye kayıtsız kalamadım itiraf ediyorum... Sebebi konusunun beni biraz daha çekmesi, bir de şu Netflix işin içine karışınca bizim Türk dizileri ne menem bir hal alıyor görme merakı... Bu arada sakın Türk dizilerine çamur attığım sanılmasın, eline su dökülemeyecek ruhta dizilerimiz var nihayetinde....

Atiye (Beren Saat) spiritüel yanı baskın bir ressam...  Her resimde aynı sembolün farklı şekillerini çizen ressamımız çizdiği sembolün Göbeklitepe'de bulunan bir sembolle aynı olduğunu gazetede görünce hemen Urfa'ya gidiyor. Burda da yolu sevgili araştırmacı hocamız ve aynı zamanda da Göbeklitepe kazısının başı Erhan (Mehmet Günsür) ile kesişiyor... İkilimiz bazı izlerin peşinde giderek hem geçmişlerini hem de kendilerini bulma yolunda ilerliyorlar...

Bu diziyle ilgili çok şey yazılıp çizildi... Eleştirenler, yerlere göklere sığdıramayanlar gibi gibi... İşin gerçek tarafını söylemek gerekirse bazı eleştirileri ben çok gereksiz buldum. Evet sevmemiş olabilirsin, tercihlerin arasında değildir ama bu kadar yerden yere vurmanın bence çok da anlamı yok... Neyse geçelim bu konuyu, bazen bak ben de gereksiz konuşabiliyorum :)))

Ben en çok Cansu karakterine hayat veren Melisa Şenolsun'u sevdim galiba dizide... Tatlı şımarık küçük kız kardeş rolünde gayet iyiydi...

Bu dizide diğer bir sevdiğim şey ise olaylar ile birlikte tarihi zenginliklerimizin sergilenmesiydi... Göbeklitepe'yi gezmeyi çok istedim... Nemrut şahaneydi... Aslında dağdaki yeniden doğuş sahnesi de gayet yerindeydi...

İlk sezon 8 bölümden oluşuyor. Gelecek sezon ne zaman yayınlanır bilmiyorum ama sonuç olarak ben bu diziyi de SEEEEVVVVDİİİİMMMMMM ;)

Şebo bu aralar izlediği tüm dizileri seviyor galiba :)))

11 Mayıs 2020

Nisan İnstaları ♥


Nisan karantina ayıydı...
Evden dışarı çıkmadım hiç  market dışında ...
O da sanırım 2 kereydi...
İlk zamanlar uyum sağlayamasam da bu duruma şimdilerde alıştım iyice...
Evimde yaşamayı daha çok sevdim bu dönemde...
Evde neler yapmışımın toplu gösterimi olsun bu insta seçmeceleri ;)



Balkonumun prensesi artık hiç şaşmıyor 😍 
Bu dönemlerde üstü pıtır pıtır hep ❤️ 

Yine çiçek açtı gözümün çiçeği


Bugün 23 Nisan, hep neşeyle doluyor insan 👏👏❤️🎊🎊 

Bugün 100. yılımızın onuruna balkonlarda buluşuyoruz ♥


İnanıyorum vallahi :))
O huzura erdiğinde beni de huzura erdirecek biliyorum :)))


Yumurta kapama sevenler elime mum diksin ;)


Şu sebze kurutma zımbırtısını çıkartanın ellerinden öpüyorum ♥
Onda kurutup biraz havalandırıyorum ve genellikle kavanozlara yerleştiriyorum yeşilliklerimi...
15 gün rahat dayanıyor..
Ben de vicdan azabı çekmiyorum böylece ;)


Sabah kahvesini daha yeni içebiliyorum desem 😳 
Azıcık başım tuttu gerçi ama pc başından kalkamadım bugün. 
Saat olmuş 5 ben daha akşam yemeğinde ne yiyeceğimizi bile planlamadım kafamda. 
Sıkışınca dışardan pizza söylemek nasıl bir lüksmüş 😞 
Neyse elime ne geçerse içine koyacağım bir yemek yapayım da bizim ev ahalisi azıcık söylensin bana 😂😂😂 
Diyeceklerim şimdilik bu kadar, herkese iyi akşamlar 😘😘 

Bizim evin halleri 
Karantina bilmem kaçıncı gün
Ne bulduysam koydum yemeği yapanlar elime mum diksin ;)


Oytun'a level atlatma çabalarında bu bölümde accuk sınıfta kaldı ama olacak o kadar...
Sonuçta ben de sevmem ütüyü...
O da sevmek zorunda değil...
Ama sıkışınca ütülemek zorunda hahahaa :))


Ne zaman balkonu yıkasam istisnasız geliyor :))
Çıl-dır-mıy-cam 


Balkonda güneşlenmeyi sevdik biz bu karantina da ♥


Hani şu ilk sokağa çıkma yasağı ilan edilip gece yarısı marketlere doluşulan günün sabahıydı...
Ve ben çoktan markete gitmiştim :))
Hoş gitmemiş olsam da açlıktan ölmezdim 2 gün ;)


Erkekler bazen mutfakta biz kadınlardan daha başarılı olabiliyorlar...
İçindeki cevheri çıkarmasını ve bir daha mutfağa yemek yapmaya girmemeyi umuyorum...
Bir gün olacak biliyorum ;)


Güüüünaaayyydddııınnnn ☀️ 
Derse ve işe başladıysak mutlu haftalar diyebiliriz bence. 
Bu hafta güzel sürprizlerle gelsin hepimize ❤️ 

Karantina günleri
Güzel günlere uyanacağız
Biraz daha sabır


Terapi saati ♥

10 Mayıs 2020

30 Gün Şarkı Meydan Okuması Bölüm #4 ve The End



İçinde anne sevgisi ve vicdanı barındıran, koruyan, kollayan, karşılıksız seven herkesin anneler günü kutlu olsun ♥ İyi ki varsınız :)

Bu güzel günümüz de şarkılı türkülü geçsin...


22- Adı uzun olan bir şarkı;

İkiye On Kala / İyi ve Güzel Kadınlar Hep Ağlar

Listemdeki en uzun isimli şarkı buydu; İyi ve Güzel Kadınlar Hep Ağlar... Hoş bu grubun çoğunlukla şarkı isimleri uzun uzun, ama ben bu şarkısını daha çok seviyorum ♥


23- Sahilde dinlenecek bir şarkı;

Sertab Erener / Kumsalda

Bu sene deniz yüzü görüp göremeyeceğimiz bile kesin değil ama hayallerimde bu şarkıyı söyleyerek kumsalda uzanasım var benim :)))


24- Bütün gün aklına takılan bir şarkı;

Aşkın Nur Yengi / Ay İnanmıyorum

Geçen hafta Oytun'la atışırken aklıma gelip bu şarkının nakaratını söylemiştim ona ay inanmıyorum diye... O günden bu yana dilimde... Diğer sözlerini hatırlamıyordum, bak şimdi uzun uzun söylerim :))


25- Farklı bir dilde şarkı (Hadi bunu İngilizce ve Türkçe dışı yapalım)

ZAZ / Que Vendra

Tabi ki Fransızca ;)
Fransızca şarkılar sanki ayrı bir güzel...
Bu kadının da hemen hemen tüm şarkılarını seviyorum sanırım ben... Ses tonu oldukça etkileyici.. Enerjisi hep pozitif geliyor bana...


26- Uyumana yardımcı olan bir şarkı;

Böyle bir şarkı yok desem :) Hiçbir şarkının beni uyutmamasından dolayı değil ben halay müziğinde bile uyuyabilirim... Yeter ki uykum olsun ;)


27- Şu an nasıl hissettiğini anlatan bir şarkı;

Pinhani / Dön Bak Dünyaya

Bir taraftan endişeliyken bir taraftan da içim kıpır kıpır...
Sanırım şu karantina günlerinde kendimi, çevremi irdelediğim bir dönem  dahaolmadı...
Neden bilmem bu şarkı geldi şimdi de aklıma...
Ve yeni klip çektiklerini fark ettim...
Bence şahane olmuş ♥


28- Eskiden nefret ettiğin ama artık sevdiğin bir şarkı;

Kalben / Haydi Söyle

Bu şarkıyı hiç sevebileceğimi düşünmemiştim mesela ben... Ama inanılmaz bir yorumla aşık oldum işte ♥


29- Romantik bir buluşmada çalınacak bir şarkı;

Fikret Kızılok / Sevda Çiçeği

Romantik buluşma zamanlarını geçeli çok oldu... Ama bak eski zamanlardan bir şarkı bırakayım ben buraya ;)

30- Bizle paylaşmak istediğin bir şarkı;

Can Bonomo/ Sen Bunları Duyma 


Şarkı güzel de klibi daha çok hoşuma gidiyor bu şarkının...
Belki sizin de hoşunuza gider dedim ;)




9 Mayıs 2020

30 Gün Şarkı Meydan Okuması Bölüm #3


Araya başka meydan okumalar girince şarkılarım yarım kalmıştı... Nisan bitti gerçi ama devam etmemde sakınca yok bence... Hem daha filmlerle meydan okuyacağım ;)

Sevgili Öneri Makinesi düzenlemişti bu meydan okumayı. Hala eğlenmek için katılabilirsiniz bence ;)

Kaldığım yerden devam edeyim ben de...

16- Adını sevdiğin bir şarkı;

Adamlar / Koca Yaşlı Şişko Dünya

Bu şarkının ismine de kendine de ilk gördüğümden beri bayılıyorum. Koca yaşlı şişko dünya diye şarkı yapmak nereden akıllarına gelmiş bilmem :))))


17- 17 yaşında olmak hakkında bir şarkı;

Ajda Pekkan / 17 Yaşında

Biraz eskilere gidelim bu sefer ;) Ahhh Ajdacım ahhh ♥


18- Sana birini hatırlatan bir şarkı;


Yonca Evcimik / Yine Yeşillendi Fındık Dalları

Yoncimik bu şarkıyı söylemeye ilk başladığı zamanlar kardeşim beni deli ederdi... Avazı çıktığı kadar hiç susmadan söylerdi... Bitmeyen şarkı koymıştum adını :))

Kardiş kulakların çınlasın ♥

19- Öfkeli olmak hakkında bir şarkı;


Doğukan Monça-Tuğba Yurt / Sakin ol

Öfkelenmeyelim, sakinliğimizi koruyalım bence :))) Hşşşt Hşşştttt sakin ol ;)


20- Adı akronim olan bir şarkı (Biraz araştırma isteyen bir bölüm:));

Bak yeni bir kelimeyle daha tanıştım. Efendim ekşide kısaca şöyle anlatmış bir yazar;

"Bir kaç kelimeden oluşan bir terimde majör sözcüklerin ilk harflerini yan yana getirerek yapılan kısaltma. Terimdeki "and", "of", "ve" gibi bağlaçlar genelde dikkate alınmaz, söyleniş kolaylığı ve yeterli sayıda sesli harf sağlasın diye ilk harf yerine ilk bir kaç harf kullanıldığı  da görülür."

Bu şekilde ismi olan hiç şarkı gelmedi aklıma, dolayısıyla izninizle pas geçtim bu maddeyi...


21- Gecenin 3'ünde dinlediğin bir şarkı;


Sezen Aksu / Ne yapayım Şimdi Ben?

Gecenin bir yarısı hangimiz Sezen dinlemedi ki... Hele benim gençliğimde.... Sezen ile yatıp Sezen ile kalktığım zamanlar çok oldu..... Bu şarkısı değildi belki ama seçim yapamadığım için ben en son youtube a yüklediği şarkıyı koydum buraya ;)


Bugünlük bu kadar olsun... İçinizi müziğin ezgilerinin sıcacık kapladığı bir gün diliyorum herkese ♥

8 Mayıs 2020

Bir Deliler Evinin Yalan Yanlış Anlatılan Kısa Tarihi / Ayfer Tunç




Çok keyifle okuduğum bu romanı nasıl anlatacağımı bilemeden yazının başına oturmuş bulunmaktayım. Hadi hayırlısı 😉

Ayfer Tunç'un dilini seviyorum. Suzan Defter kitabı ilk göz ağrılarımdan ve hatta en sevdiğim kitaplarından... Onun yerini bir başkası dolduramaz hissiyatımı bambaşka bir şekilde anlatımıyla sağolsun tokatlamayı başardı...

Bu kitap sanırım 1,5-2 senedir başucumda okunmayı bekleyenler arasında.... İsmi değişik gelmişti, bir de indirimdeydi ve üstelik Ayfer Tunç kitabıydı derken alıp bu kadar kalın bir kitabı (ki kendisi 515 sayfa) işyeri-ev ve bilumum yerlerde elimde dolaştırma zorluğundan dolayı bekletip duruyordum... Bu karantina sürecinde madem evdeyim, sürünecekse evde sürünsün hissiyatıyla başladım okumaya...

Kitaba başlamamla birlikte ilk şoku yaşadım... İlk 30 sayfada rahat 25-30 karakter önüme yığılıverince ne oluyor diye şaşaladım ve içimi ben bu kitabı bu kafayla bitiremem hissiyatı kapladı... Birbiriyle bağlantısız gibi gözüken ama eninde sonunda birbiriyle bir bağlantısı olan insanlar yığıldıkça gözlerim faltaşı gibi açıldı... Kitabı okuduktan sonra internette bu kitap neymiş, nasıl yazılmış diye gezinince meğerse  "karnavalesk" türünün Türk Edebiyatında ilk örneğiymiş. Ve ben bu türü ilk defa duyuyorum...

Okumaya devam ettikçe bu kalabalık karakterler hoşuma gitmeye başladı. Tabir-i caizse sanki yazar karşıma oturmuşta laf lafı açıyormuş hissiyatında daldan dala atlıyorduk beraber... Hiç bir karakter üzerinde çokça durmayıp bilmem gerektiği kadarını bana aktarıp diğer kişiye geçiyor ama bu geçişte hiçbir kesiklik olmuyor gibi...  Kitabın ritmi bir an olsun bozulmuyor anlayacağınız...

Üstelik zaman dilimi de o kadar geniş ki... Kitabın arka kapak yazısında dediği gibi; "Mekan ve zaman sınırı tanımayan, bir ucu 19. yüzyılda, bir ucu günümüzde yazınsal bir Türkiye paranoması."

Tüm bu karakterlerin yolu bir şekilde Karadeniz'in o küçük kentinde hem denize nazır hem de kör duvarlarla denize sırtını dönmüş o Ruh Sağlığı Hastanesi ile mutlaka kesişmiş... En büyük ortak noktaları bu...

Yazının başından beri karakter bolluğundan bahsediyorum ya bir ara üşenmedim saymaya kalkıştım ve 100 lü rakamları aştığımda vazgeçtim... Ancak şunu rahatlıkla söyleyebilirim ki rahat 250-300 karakter vardır bu kitapta... Aslında kitabın sonunda tüm karakterleri, tüm mahalleri hangi sayfada konusunun geçtiğine kadar listelemişler. Ama onu bile saymaya üşendim işte :)

Ancak beni asıl kendisine hayran bırakan kısım finalidir. Merak etmeyin spoiler vermeyeceğim... Tüm kitap boyunca birbirinden farklı bir sürü insanı tanımışken öyle bir kurguyla finalde çoğunluğunu bir araya getirip öyle bir selam çakmış ki yazar, ağzım açık okudum...

Sonuç olarak diyorum ki şu günlerde fırsatınız varsa okuyun, hatta dönüp dolaşıp bir kez daha okuyun... Ben şahsen öyle yapacağım... Araya biraz zaman koyup tekrar başa sarmak istiyorum. Biliyorum ki kaçırdığım birçok ayrıntı vardır...

Çok sevdiğim bu kitabı kesinlikle tavsiye ediyorum efenim... Okuyunuz, okutunuz ;)

Bu arada hemen bir dip not; bu kadar sevdiğim bir romanda altını çizdiğim tek cümle olmaması beni şaşırttı. Eminim sizi de şaşırtacaktır. Bu sebeple altıçizililerim kısmı eksik kaldı bu sefer ;)