28 Kasım 2019

Tiyatro sezonunu açtık...




Geçen kış sınav senemiz olması sebebiyle çok tiyatroya gidememiştik. Dolayısıyla gözüm kulağım açık bekliyordum şehrimdeki etkinlikleri ki Müjdat Gezen Tiyatrosunun geldiğini duyunca hemen kaptım biletleri...


Oyun; Yılmaz Özdil'in kitabı M. Kemal 'in Müjdat Gezen tarafından sahneye uyarlanmış hali...
Bu sene Kasım ayında perdelerini açmış, bu sebeple kendimi çok şanslı hissettim... Malum hemen ilk senesinde gelmeyebiliyor oyunlar benim büyük gözüken küçük şehrime :)

İnternette biraz bakındım oyun öncesi ama çok da yorum bulamadım. Hayalimde farklı beklentiler içerisine girdim dolayısıyla. İlk beklentim anlatıcının Müjdat Gezen olmasıydı... Ama tabi ki öyle olmadı...


Oldukça kalabalık bir ekiple  karşılaştım ki bu da beklediğim bir şey değildi...
Kitapta anlatılan anıları yine kitaptaki gibi kısım kısım canlandırmışlar... Sahnede sürekli hızlı bir hareket söz konusu idi bu sebeple...


Çocukluğundan tutun da okul yıllarına, savaş yıllarından ölüm yılına kadar geniş bir yelpazeye sahipti oyun... Yer yer video kayıtlarına da yer verilen oyunda en etkilendiğim sahnelerden birisi Çanakkale'de hayatını kaybeden bir Anzak askerinin annesinin yazdığı mektubu rahmetlik Yıldız Kenter'in sesiyle dinlediğim sahneydi.. Etkilenmemek mümkün değildi...


Ve oyun bitti, Müjdat Gezen sahneye çıktı... Ümidimi kesmiştim halbuki...
Bu oyunu nasıl hazırladığını, oyuna yerleştiremediği bazı hikayeleri de kendisi anlatarak sohbet havasında bir şekilde  oyuna dahil oldu anlayacağınız...

Oyunla ilgili ne hissettiğime gelecek olursak, çok hızlı geçişlerin yaşandığı bir oyundu... Hikaye bitiyor dekorlar oyuncularla birlikte çıkıyor yeni oyuncular yine ellerinde dekorlarla sahneye geçiyorlardı... Ve dolayısıyla bu geçişler maalesef ki özellikle bazı duygusal ve önemli sahnelerde beni rahatsız etti... Ne biliyim belki hikayeler daha çok elenip daha uzun sahneler oluşturulabilirdi... Bu söylediklerim lütfen yanlış anlaşılmasın, bir tiyatro oyununa asla yok şöyle yok böyle diyemem... Hem bu konuda ben bir bilirkişi değilim, hem de ortada inanılmaz bir emek var. Bu emeğe asla saygısızlık yapamam. Sadece hissiyatımı aktarmaya çalışıyorum sizlere... Herhangi bir hata yapmak istemem o sebeple...

Özgür Özgülgün Atatürk'ü canlandıracak kişi diye okumuştum. Ancak bu değişti mi yoksa farklı bir mazereti mi vardı bilmiyorum ama izlediğimiz bu gösterimde Barış Taşkın canlandırdı Atatürk'ü... Üstesinden çok da iyi geldi aslında... Ama böyle büyük bir adamı canlandırmanın üzerindeki ağırlığını hissettim tüm oyun boyunca... Çok heyecanlı ve aynı zamanda çok kontrollüydü...

Melike Demirağ oyunun bonusuydu... Sahnede onu görmek ve yumuşacık sesini dinlemek güzeldi...

Sonuç olarak çocuklarla keyifli bir gece geçirdik... Tiyatro tozu her zaman güzel ve müstesnadır bilirsiniz... Bol tiyatrolu bir sezon geçirmek dileğiyle mutlu günler diliyorum herkese...

25 Kasım 2019

Şebonun Gevezelikleri #20




Yorgun bir Pazartesinden selamlar efenim...
Saat 13:00 civarı şu an ama hâlâ işe adapte olamamış durumdayım... Hatta Pazartesi mesaileri öğlen başlasaydı diye söylenmekteyim bolca :/

Hafta sonunu dinlenmeden ya da gezmeden geçirdiğim zaman böyle oluyorum ben... Hep diyorum ki Şebo Pazar günleri dinlen, yat ama çalışan kadının kabusu evdeki yapılacak işleri yetiştirme çabası... Neyse emeklilik günlerimde bol bol dinlenirim artık... Ne kaldı ki zaten hepi topu 9321843214545  gün  kadar :)))


Yaz kış bu modda geçireceğim emeklilik günlerimi ahahahahaha  :)) Hayal bu ya işte :))) Gönlüm şu an böyle istiyor ;)

Bu hafta aslında çok koşuşturmacam yoktu... Ofisteki son düzenlemeceler zamanımı çok aldı... Hatta hâlâ tam düzenimize kavuşmuş değiliz. Zamanla oturacak artık yapacak bir şey yok. Ve henüz koltuk konusuna da karar verebilmiş değiliz. Gönlümüze göre olanlar çok pahalı, kesemize göre olanlara da biz ikna olmuyoruz derken mevcut koltuklar gözümüze batmasın diye uğraşıyoruz... Şahane bir çözüm değil mi :)))

Bu hafta 3 gün boyunca Oytun'un MUN toplantısı vardı yine... O gidiyor ama ben ondan daha çok yoruluyorum yeminle... Onu götür, tekrar al... Ayy program mı değişti, hadi ya nidaları eşliğinde hiçbir halt yapamadan vakit öldürüyorum o toplantıdayken genelde :) Sonuçtan Oytun mutlu ya diyerek ona da mızıldanamıyorum :))

Bu hafta king partisi yaptık bir de.... Üniversitedeyken deli gibi oynardım ve çok severdim... Biraz hamlamışım gerçi, kağıt saymakta zorlanıyorum ama şu kesin ki erkekler hâlâ beni çok seviyor hahahaaaa :))) Eskiden de erkek almazı boş geçmezdim, şimdi de geçmiyormuşum anladım bir sürü ceza yiyince... Eskiden rıfkıda başarılıydım, şimdi onu da boş geçmiyorum. Yaşlandım ya kupa papaz boşa gitmesin hahahaaaaa :)))



Bu hafta listemi tamamlayabilirdim aslında... Ama listedekileri yapmak yerine dolaplara giriştim... Psikopatım çünkü :))) Ama bak bir anlatayım da dinleyin...

Plan belli, Cumartesi akşamı ütü yapacağım, kaldıracağım... Pazar sabahı tekrar çamaşır yıkayacağım ama. Evim ütüsüz kalmasın :)) Nevresimler falan da değişecek üstelik... Sonra evi süpürür silerim dedim çok dip köşe girmeden... En nihayetinde de ayakkabılığı hallederim, yapıştırılacakları yapıştırırım, boşluğum kalırsa da satacağım eşyaların fotoğraflarını çekerim dedim... Gayet başarılı bir hayaldi...

Ama ben ne yaptım. Cumartesi evet ütüleri yaptım ama bir çoğunu kaldıramadım. Hadi pazar kaldırırım dedim baş köşeye istifledim... Geceden çamaşırlarımı yıkadım astım... Pazar Oytun'u bıraktıktan sonra pazar ve market alışverişimi yaptım. Eve geldim nevresimlerimi değiştirip onları da makineye attım... Gayet iyi gidiyorum değil mi :))) Ay dedim şimdi ütülenenleri kaldıracağım iptekileri de ütüleyeyim, onlar da kalksın ortalıktan dedim ikinci partiyi de ütüledim. İş kaldırma eylemine gelince elimi attığım yer karman çorman, yerleştiremiyorum bir türlü... Hadi bir taraftan da düzenleme işine giriştim... Ama o kadar abuk subuk bir düzenleme ki... Ordan 2 çekmece, burdan 1 raf, şurdan çoraplar, ay şunun yerini değiştireyim, burayı da böyle yapayım derken akşam oldu...  Ne Oytun'un ne de benim dolaplarım tam olarak bitmedi, dama taşı gibi düzeldi dolaplar... Ama ütüler kalktı yerlerine düzgün bir şekilde... Sonrası ışın hızıyla pazarlıkları yıkayıp yerleştirdim, evi süpürdüm sadece, silemedim bile... Al sana gün bitti :/

Film izleyemedim ama "Size Pandispanya Yaptım" kitabını bitirdim. Bu hafta yeni kitaba başlayacağım...

Ne kadar çok bıdı bıdı ettim değil mi? İçim şişmiş, rahatladım ama :))

Haydi ben listemi de yapıp kaçayım artık... İşler beni bekler ;)


* Yapıştırılacaklar...

* Dolap yine eksik kalmasın listeden...

* Ayakkabılıktan yazlıkları kaldır, kışlıkları çıkart...

* Yamalı bohça gibi düzenlediğin Oytun'un dolaplarını tamamen bitir...

* Salı günü doktor randevun var...

* Salı akşamı gezmen var...

* Cumartesi kızlarla film gecesi yapacaksınız... Biraz ıvır zıvır hazırla önceden...

* Ay sonu hesapları kapatılacak...

* Bu hafta başlayacağın kitap ince, bence bitirebilirsin...

* Oytun'a ders programı hazırla, malum tatil çıkışı gevşer yine...

* Azıcık yemek kavanozla, ne zaman yaparsın bilmiyorum ama stok yapman lazım, sıkışıyorsun sonra...

* Tango kursu diyordu Özlem çocuklar için, bir araştır bakalım. Eğlenceli olabilir çocuklar için...

* Arabayı bakıma vermen lazım... Bir de koltukların çok kirlendi bak bakalım çözüm bulabiliyor musun...




23 Kasım 2019

Size Pandispanya Yaptım / Mario Levi



Yazarın daha önce Yanlış Tercihler Mahallesi kitabını okumuştum ve çok sevmiştim. O sebeple başka bir kitabını okumak farz olmuştu bana. Bu kitabı da konusuyla ilgili hiçbir fikrim olmamasına rağmen isminin büyüsüne kapılıp attım sepete... Dün akşam bitirince de bugün sıcağı sıcağına yazmak istedim.

Bir aile hikayesi kitabımız. Araya serpiştirilmiş yahudi kültürü ve yemekleri ile harmanlanmış bir anlatım...

İki kız kardeş Rahel ve Lea, onların eşleri, çocukları, torunları, gelinleri ile kalabalık bir aile  var hikayemizde... Adetleri, yemekleri, bayramları, öfkeleri, aşkları, kederleri de var bolca... Bir de sırları...

Hikaye benim için oldukça cezbedici başladı... Alikobeni sözciğüyle o kadar cezbetti ki tamam işte yine şahane bir okuma olacak dedim... Alikobeni yani alı koy beni :) Komşu çocuklarını oyalamak için misafir ederken börek, çörek, kek Allah ne verdiyse yani, çocuğun eline tutuşturulan yemek alikobeni bir nebze... Bir nebze de ebeveynlerinin çocuğu evden postalama yöntemi :))

Lea ve Rahel'in her mutfağa girdiklerinde hazırladıkları yemek tarifleri vardı bir de... Hemen kısacık ama anlaşılacak şekilde anlatılan yahudi yemekleri... Ispanak kökü mezesini pirinçli pişirdi mesela Lea. Hemen not ettim denemek için...

Anlayacağınız kitap çok sevilesi bir şekilde başladı... Ama sırlar birbirinin içine geçip anlatıcıların da birden fazla kişiye çıkmasıyla bende durumlar biraz karıştı... Bir de defterler var tabi ki... Hem kafam karıştı hem de sıkıldım... Ha şimdi toparlıyor, ha yarın toparlayacak beklemecesi içinde ilerlerken ve evet beklediğim gibi toparladı... Gizem ve sır ortadan kalkmaya başladıkça hikaye yeniden sürükleyici şekle büründü... Ben de rahatladım tabi ki :))

Rosi ve pandispanyası ise kitabın en sevdiğim ikinci bölümüydü... Bu kısmı anlatmayacağım hiç... Kendime bir hatırlatmaca olarak bulunsun bu yazıda. Anlatırsam kitabın büyüsü kaçar...

Anlayacağınız bu kitabın sevdiğim tarafları da var, sevmediğim tarafları da... Ama farklı bir kültürün içine girmek için doğru bir kitap diyebilirim... Hikayede yahudi adetlerini o kadar güzel anlatmış ki... Bir sürü şey öğrendim bu kitabı okurken onlar hakkında...

O sebeple bu kitap için tavsiye noktasına girmeyeceğim... Ben altızililerimle başbaşa bırakayım en iyisi sizi...

Mutlu bir hafta sonu diliyorum hepinize...


* İnsanın hayalleri ve kaygılarıyla çizdiği bir toplum resminin içinde yer alabilme adına, farkına bile varamadığı ne çok yalana ve yanlışa sığınması gerekiyordu.

* Hangi küskünlük yılların akışında törpülenmez, özellikle başka küskünlükler yaşanan günleri kaplamaya başlayınca azalmaz, yavaş yavaş önemini yitirmezdi ki?.. Hangi ayrılık matemi bitmez, günü geldiğinde, iyice yerleşmiş olduğu ve hep kalacağı sanılan odadan bir kuş gibi uçup gitmez, kılık değiştirerek hafızanın derinliklerine karışmazdı ki?..

* Hayallerimiz, hırslarımız, bize bazen geçici körlükler yaşatabilirdi. Ancak bu hayalleri gerçekleştirdiğimizde kurtulabileceğimiz körlükler... Hayatı, vakti geldiğinde, daha iyi anlamamızı da sağlayacak körlükler...

* Güçlünün fikri her zaman en iyisidir. (Fransız atasözü)

* Yüzyıllara dayalı bir beraberliği yaşayanların birbirlerine aktarabilecekleri tatlar ve duygular da vardı.

* Sahnelerden biri önce hatırlanmış, bir başkası sonra, ne fark eder? Hem hafıza da her zaman birilerine makul gelebilecek bir seyir izlemez değil mi?

* Her duygu kendi anlarına aitti.

* Hayat ona, mecbur kaldığında, duygularını saklamayı da öğretmişti.

* İnsanlar peşlerinden koşanlardan çok, herkesin peşinden koştuklarını daha cazip bulmaz mıydı?

* Kimileri sarsıntılarıyla yüzleşmemek için varoluşlarını bazı kaçışlar ve suskunluklar üzerine kurmaya çalışırlar...

* Hayat ona herkes tarafından sevilmenin imkânsızlığını henüz öğretmemişti. Asıl önemsenmesi gerekenin kendini sevmeyi öğrenmek olduğunu da...

* Hiçbir soru boşu boşuna sorulmuyordu. Hiçbir hikaye de sorular sorulmadan anlam kazanamıyordu.

* Hayatlarımızı bazı fırtınaların uzağında sürdürmemize imkân veren limanlarımızda kendi hapishanelerimizi nasıl inşa ettiğimizi, yan çizmelerimizin bize ne bedeller ödettiğini düşünmeninse hiç zamanı değildi. Hem bazı hayatlar sadece filmlerde yaşanmaz mıydı? Dahası filmler çoğu kez hayaller için seyredilmez miydi?

* Kalanın gözünde, bir başka umuda gidenin sağladığı, belki yalanlar ve yanılsamalarla da yüklü, ama yine görmezlikten gelinemeyen, biraz da gizli bir hasetle taşınan bir zaferi vardı.

* Kırıklıkların yaşattıkları başkalarının kırıklıklarını duymada bizi o kadar sağır, görmede o kadar kör yapabiliyordu ki...

* Çocukluk ülkesinin gizli sokaklarında, odalarında, aynalarında yaşananların yaptığı hasarlar kolay kolay tamir edilemez, dahası anlatılamaz derler, doğrudur.

* Yaşananları akışına bırakınca istediklerini, hayal ettiklerini daha kolay elde edebiliyorsun bazen.

* İntikamla yaşamanın kimileri için bir kader olduğunu biliyor muydun peki?..


22 Kasım 2019

MİM / Hakkımda Bilmediğiniz 11 şey

Hakkımda bilmediğiniz bir şey kaldı mı bilmiyorum ama bu tarz mimleri yapmayı seviyorum ben. Seneler geçtikçe cevaplarım evriliyor, o anki ruh halimi yansıtıyor. Dönüp dönüp okumayı seviyorum bu sebeple...

Bu mimi de sağolsun Deryacım paslamış. Hemmen tabi ki diye başlıyorum yazmaya :)


1- Kendinde sevmediğin özellik?

Maymun iştahlılığım :))) Özellikle son zamanlarda arşa çıktı bu durum...
Ev yarım bıraktığım işlerle dolu...
Kendi kendime bir sürü bıdı bıdı yapıp; spora başlayacağım, diyete başlayacağım, bugün bunu halledeceğim deyip çoğunlukla yarım bırakıyorum... Hevesim kaçmıyor aslında da bahanelerim oluyor hep... Bu konuda iyice kıl olmaya başladım kendime... Feci hem de...



2- En büyük takıntın nedir?

Hmmmmm takıntılı kadına sorulacak soru mu bu :))) Hangisini yazsam acaba?
Bu aralar takıntım dağınıklık... Yok ev toparlanmıyor anacım... Bizim evde poposuyla eşyaları oradan oraya atan canavarlar yaşıyor...



3- Kimsenin bilmediği bir sırrın var mı?

Aslında geceleri ben vampir oluyorum hahahahaaaa :)))



4- Hayatta en büyük başarın nedir?

Rahmetlik babamı anacağım bak yine... Hemen hemen yeni doğum yapmışım, evde oturuyoruz hep birlikte. Altın top misali de Oytun ortada seyirlik :) Babacığım gayet ciddi bir tavırla Şebnem biliyor musun bu hayatta en güzel yaptığın şey dedi Oytun'u göstererek... O an çok şaşalamıştım şimdi bana iyi bir şey mi dedi, kötü bir şey mi diye :)) Şimdi şimdi anca anlıyorum aslında ne demek istediğini ;)



5- Seni en mutlu eden şey ya da şeyler?

Bazen açan bir güneş, bazen kahveye eşlik eden bir çikolata, bazen baykuşlu küçük bir broş, bazen sıcacık anne çorbası, bazen küçük bir sarılma, bazen telefondaki dostun sesi, bazen çayın mis gibi kokusu, bazen yüze düşen bir damla yağmur, bazen her zaman oturduğun koltuğa konan bir minder... Mutluluk şarta bağlı değil, ruha bağlı bence...



6- Sevdiğin ünlü kim?

Bak ilk aklıma gelen Adile Naşit... Mutluluktan sonra bu soru gelince ilk aklıma gelen onun gülümseyen suratı oldu :)



7- Şansa inanır mısın? Şans getirdiğine inandığın bir eşyan var mı?

Şansına inandığım bir eşyam yok şu aralar ama şansa inananlardanım... Araba park edecek yer bulma konusunda mesela çok şanslı olduğumu düşünürüm ;)



8- Hayalindeki meslek ve nedeni?

Bu hayalimi sağır sultan duydu sanırım... Butik bir otel işletmecisi olmak isterdim.. Yada butik bir cafe... Sebebi basit, seviyorum insanlarla iç içe olmayı....



9- Kafan bozukken yaptığın şeyler nelerdir?

Sinirliysem temizlik yaparım, üzgünsem dram izler ağlarım ya da ne biliyim en fazla dağa taşa vururum kendimi...



10- En sevdiğin film ya da dizi?

Süper baba, Perihan Abla, Şehnaz Tango, Şaşıfelek Çıkmazı, 7 Numara ne güzel dizilerdi.... Hala izleyebilme potansiyeline sahibim...


11- Kendine hangi sorunun sorulmasını istersin ve cevabı ne?

Şebocum yıllara meydan okuyan güzelliğini neye borçlusun hahahahaaa :)) Ah bak bunu yazarken çok eğlendim :))



Bu mimi kime pasladığıma gelince sanırım çoğunluk yaptı. Ama bu yazıyı okuyup hâlâ yapmayan varsa mimliyorum efenim... Mesela seni ;)

21 Kasım 2019

Aldatmak / Paulo Coelho



Lise yıllarımda yazarın "Simyacı" kitabını okumuştum ve evet çok etkilenmiştim. Birçok detayını hatırlamadığımı fark edip yeniden okumak düşüncesindeyken yazarın bu kitabını okumaya karar verdim birden...

Umduğumu buldum mu kısmına gelmeden önce birkaç kelâm etmek istiyorum...

Hikayemiz Cenevre'de geçiyor... Evli ve iki çocuk sahibi Linda'nın hayatı kusursuz sayabildiğimiz çizgilere sahip...  İyi bir eş, gazetecilikte yaptığı iyi bir kariyer, rahat ve zengin bir yaşam... Bir gün eski lise aşkı, şimdiki ünlü bir siyasetçi Jacob ile röportaj yapmaya gidiyor ve hayatının kaosunu yaşıyor. Ve tahmin ettiğiniz gibi tekrar karşılaşmalarından doğan yasak aşk...

Konu çok sıradandı... Fakat bu sıradan konu içerisinde kitapta beni etkileyen kısım yaşadığı kent Cenevre'yi anlattığı kısımlardı.. Ufak ufak tarihi bilgilere de yer verirken kenti hayal ettirmesi şahaneydi diyebilirim...

Mutsuzluğuna çareler aradığı kısımlarda etkileyiciydi aslında ama sonradan günümüz entrikalarına girişmedi mi... İşte o arada konudan uzaklaştım ve merakla okuyabileyeceğim bu aşk hikayesi benim için sığlaştı diyebilirim...

Linda eninde sonunda kendince doğruyu buluyordu kitapta evet ama bana kafayı yedirtiyordu da diyebilirim bu anlatım için :)

Anlatımımdan çok da umduğumu bulamadığımı sanırım tahmin etmişsinizdir. Klasik kadın kıskançlıklarını aşıp gerçekten yaşadığı o kaosun ve buhranın üzerine gidip anlatabilseydi derdini konuyu basitleştirmekten uzaklaştırabilirdi diye düşünüyorum...

Yine de altıçizililerim hatırı sayılır çoklukta... Okumak çok büyük bir kayıp değildi... Cenevre'de gezdim azıcık kitap sayesinde... Azıcık da mutluluğun yaşam rahatlığına bağlı olmadığını, insanoğluna her zaman ve her şekilde rahatın batabileceğine ikna oldum...

Okuyup okumamakta karar sizin der bağlarım bu konuyu da...

Yazarın başka kitabını okur muyum, tabi ki okurum. Ama ilk önce yeniden Simyacı'yı okuyacağım kesin bilgi efendim ;)


* Başkasının başına gelen felaketler daima kendi ıstırabımızı yatıştırmaya yarar.

* Acı çeken ruhlar birbirlerini tanır ve canlıları korkutmak için bir araya gelirler.

* İnsan hayatını seçemiyor: Hayat insanı seçiyor. Hayatta payına mutlulukların mı, mutsuzlukların mı düşeceğini bilmek mümkün değil. Kabul edip yola devam etmek gerek.

* Balıklardan birinin akvaryumun camına yaslanmış oradan oraya yüzdüğünü görünce kendi kendime şöyle dedim: Balık yola nereden başladığını hatırlamadığı için bitişi de asla bulamayacak. Akvaryumdaki balıkları bu yüzden severiz: Bize kendi yaşamımızı hatırlatırlar, biz de iyi beslenmemize rağmen etrafımızdaki camdan duvarların ötesine geçemeyiz.

* Körlerin en fenası, görmek istemeyendir.

* Hevesle peşine düştüğümüz her şey -sevgi, iş, iman- yetişkinliğe ulaştığımızda sırtımızda ağır bir yüke dönüşür.
   Bundan kurtulmanın tek yolu sevgiden geçer. Sevmek köleliği özgürlüğe dönüştürmektir.

* Buradaki hastaların çoğu önceden estetik yaptırmıştır. Ben sizin yerinizde olsam yaptırmam. İnsanın bedeniyle aklı arasında dengesizlik yaratır.

* ... birlikteliğimiz tekdüzeliğin kıyısına oturdu. Sevgi buna dayansa da aşk dayanamaz, ölür.

* Sevgi bir duygudan ibaret değildir; bir sanattır. Sanatta olduğu gibi sevgide de ilham yetmez, emek vermeden olmaz.

* Korkan insan asla gerçekleri göremez. Hayallerinin arasında gizlenmeyi yeğler.

* Yapabilecekken yapmadıklarımı düşünmeye başlarsam bir kara deliğe kapılacağımdan korkuyorum...

* Bütün bu güzelliklerin ve azametin bir film karesine sığacağını mı sanıyorsun? Gördüklerini kalbine işle. Yaşadıklarını başkalarına göstermekten daha önemlidir bu.


19 Kasım 2019

10 yaşıma ♥


Sevgili Umman başlatmış bu mimi, Handancığım da bana paslamış...
10 yaşına mektup yaz hadi demiş...
Yazmaz mıyım hiç ♥ Büyük bir keyifle yazarım hem de ♥



Merhaba Tombul Teyze,

Bu aralar sana böyle diyorlar ve sen çok kızıyorsun değil mi?
Nerden mi biliyorum? Çünkü ben senim...
Sadece biraz büyümüş, tamam tamam oldukça büyümüş halinim.
46 yaşındayım şimdi...

Bu yaşlarında başlayan diyet maceraların ömrün boyunca devam edecek... Kilolarına takılmamayı zamanla öğreneceksin hatta onlarla barışacaksın. O sebeple üzme kendini... Diyet yapmayı değil sağlıklı beslenebilmeyi öğrenmeye çalışsan şimdiki bana inan çok faydalı olursun...

Kırmızı bir çizme isteyeceksin annenden bu aralar. Dizime kadar olsun, parlak olsun, topuklu olsun diye sayıyorsun... Yok bulamıyor kadın, ayakların daha minnacık... Nasıl bulsun ki zaten... Ağlıyorsun, tepiniyorsun ve annen sana özel dikim bir çizme yaptırıyor. O kadar mutlu oluyorsun ki yatakta bile kırmızı çizmeni çıkartmayacaksın neredeyse... İsteklerin hayatın boyunca hep böyle tutkuyla olacak... Ama ilerleyen zamanlarda azmini kaybedeceksin zaman zaman... Tutku tek başına bir anlam taşımıyor anlayacağın, sabır da lâzım güzel kız... Tüm isteklerine, hayallerine ulaşman için o sabrını, gayretini zorla biraz daha... Pes etme... Çalışınca her şeyi başarabilecek bir gücün var senin. Bunu unutma...

Uzun süre tek çocuk olmanla mı alakalı yoksa kalabalık bir ailede büyümenden mi bilmiyorum ama tam bir sevgi pıtırcığısın. Hatta bazen işi abartıp sevgi arsızı da olabiliyorsun. İşte bu sevgi arsızlığı durumun zaman zaman seni çok yaralayacak... Herkes seni sevsin evet, ne güzel değil mi... Ama ilerleyen hayatında herkesin seni şartsız koşulsuz sevmesi imkansız güzel kız... Çok hırpalama kendini... Sevgini esirgeme yine kimseden ama karşılık beklemeden sevmesini de öğren... Böyle çok daha mutlu olacaksın emin ol....

Biliyor musun küçük kız, sen çok güzel gülüyorsun. Bu hiç değişmeyen bir özelliğin olacak işte... Gülümseyişinin ve kahkahalarının kıymetini her zaman bil....

Her geleni bayram sevinciyle karşılayıp her gidenin arkasından gözyaşlarını sel yapıyorsun... Yapma küçük kız.. Gidişler her zaman ilelebet terk ediş değildir... Yalnızlıktan, yalnız kalmaktan korkuyorsun biliyorum. Yalnız kalmayacaksın hiç... Hem yalnız kalsan bile senin kendine yetecek bir gücün var... Bu gücü erken keşfet küçük kız....

Ve zamanı fark et küçük kız.... O kadar hızlı akan bir zamanın içindesin ki... Hayatının her anının keyfini sür... Unutma bu hayat senin... Bakarsan bağ, bakmazsan dağ olur...

Çokça seviliyorsun güzel kız ♥