27 Mart 2022

2022 Oscar adaylarını izliyoruz ♥ Volume 14 / Uluslararası film adayları

Tahminleri malumunuz yazdım ama madem uluslararası film adaylarının çoğunu izledim, onları da bu seriye dahil edeyim istedim.  Hatta bir kaç tane de farklı adaylığı olan film izledim ki yazmaktan sıkılmazsam onları da yazacağım. 

Oscar oscar diye başınızın etini yedikten sonra bu seriyi de pazartesi kazananlar ile birlikte kapatırım inşallah maşallah :))



THE WORST PERSON IN THE WORLD (2021)

(En iyi özgün senaryo ve uluslararası film dallarında toplam 2 adaylık)


20 li yaşlarında genç bir kız cerrahlık için uğraşırken bir süre sonra psikologluğa oradan da fotoğrafçılığa adım attığını izliyoruz ilk sahnelerde. Kendini bulmaya çalışan bir genç kadın var karşımızda. Bu atılışlarını öyle bir maymun iştahlılıkla yapıyor ki bir yerlerden hem tanıdık bir his geliyor bir yandan da hadi canım diyor insan elinde olmadan.... Sonrasında adım adım ilerliyor aslında kendini bulma hikayesi ancak son ana kadar da bir erkeğin gölgesinde ilerliyor var oluş hikayesi Julie (Renate Reinsve) 'nin...

Kendinden oldukça büyük yaşlardaki Aksel (Anders Danielsen Lie) 'in yanında ona uyum sağlarken oldukça bocalıyor aslında. Tamamen Aksel'in hayatına göre şekilleniyor ve bu onu rahatsız ediyor aslında ama sanırım baba figürünün eksikliğini tamamlıyor onda bir şekilde. Ansızın karşısına çıkan Eivind (Herbert Nordrum) bu süreci noktalamasına sebep oluyor ve farklı bir aşkla farklı deneyimler içine giriyor.  Aksel ile son karşılaşması ise hem dengelerini altüst edip hem de yolunu çizmesinde en büyük etken oluyor...

Film bölümler halinde verilmiş ve her bölüme bir isim verilmiş. Bu isimler bize izleyeceğimiz bölümün ipucunu da veriyor ve bir nevi neye odaklanmamız gerektiğinin bir işareti gibi. Aynı zamanda Julie'nin hayatındaki dönemeçler de vurgulanıyor...

Filmde en sevdiğim sahne Aksel'in yanından Eivind'in yanına gittiği sahne. Yönetmen o sahnede Julie ve Eivind haricinde herkesi dondurmuş ve öyle bir duygu bütünlüğü yaratmış ki Julie'nin hisleriyle, soluksuz kaldım resmen. Ve hatta film bittikten sonra tekrar o sahneye geri dönüp izledim.

Diğer sevdiğim bir sahne de Eivind ile sigara içme sahnesiydi ki, çok vurucuydu bence. İlişkilerinin zincirlerini nasıl kıramadıklarının bir kanıtı gibiydi...

Oyunculuklar da gayet yerindeydi ancak Anders Danielsen Lie'nin son bölümlerdeki performansına bayıldım. Su gibi oynamış... 

Sonuç olarak ben bu filmi ÇÇÇÇOOOKKKKKKK SEEEVVVDDDİİİMMMMM 💗 Uluslararası film dalında gönlüm bu filmin ödül alması. Mutlaka izleyin dediğim filmlerden olur kendisi...




THE HAND OF GOD (2021)

(En iyi uluslararası film dalında tek adaylık)


İtalyan aile yapısını sevmişimdir hep uzaktan uzaktan. Akdeniz kültürüne yakınlıkları ve kendine has enerjileri ile bende pozitif etkileri vardır. Filmlerinde ağır dram işleseler dahi mutlaka bir neşe ve enerji vardır ya da bana öyle gelir bilmiyorum :)

Bu filmimizde de Napoli'deyiz. Paulo Sorrentino kendi gençlik yıllarına odaklanmış filmde ve sanırım yönetmenliğe nasıl soyundum sorusunun başlangıç hikayesini anlatmış.

Kalabalık bir İtalyan ailesinin ergen yeniyetmesi Fabietto (Filippo Scotti). Tüm aile üyeleri ve kent sakinlerinde Maradona Napoli'de oynayacak mı tartışmaları sürerken ilk etapta Maradona gibi futbolcu olmak isteyen bir delikanlı olduğunu düşünüyoruz Fabietto'nun ama sonradan gözünü yönetmenliğe dikiyor yaşadığı olaylar neticesinde. Bir nevi bir ergenin kendini bulma hikayesi de diyebiliriz. Ailenin birbirinden şahsına münhasır fertleriyle zenginleştirilmiş hikayesi ile birlikte tabii ki...

Napoli kentinin sonsuz güzelliğini inanılmaz güzel bir şekilde yansıtmışlar filme. Duygu ve olayların geçişlerinde kentin detaylarını çok güzel yerleştirmişler filme.

Filmde en sevdiğim karakter anne Maria (Teresa Saponangela) oldu sanırım. Evlatlarına sahiplenişi, aile üyelerine bağlılığı, kocasına aşkı ve inanılmaz eşşek şakalarıyla gönlümü fethetti diyebilirim. 

Filmde en etkilendiğim sahne ise Fabietto'nun anne ve babasını kaybettiği sahneydi. Ajitasyona sığınmadan o kaybetme duygusunun verdiği fevriliği inanılmaz güzel işlemişler. Uzun süre etkisinden çıkamadım.

Her ne kadar Fabietto'nun yolunu belirlemesine odaklansa da aslında yer yer komedi öğelerini de barındıran film tipik bir aile draması diyebilirim. Ancak hemen bir not düşeyim; Çoluk çocuk toplaşarak izlenebilecek bir film değil. 

Filmi Netflixte izledikten sonra Sorrentino'nun çekim yaptığı yerlerde gezerek şehir ve anlattıklarıyla ilgili bağını anlattığı kısacık bir film daha olduğunu fark ettim ve hemen onu da izledim. Bazı sahneler o videoyu izledikten sonra daha iyi oturdu bende. Filmi izledikten sona o kısa çekimi de izlemenizde fayda var diye düşünüyorum.

En anlamadığım sahne ise hayranı olduğu bir yönetmenin peşine takılıp, bir mağaradan geçerek denize ulaştıkları denize kadar olan konuşmaydı ki üzerine ne kadar kafa patlatsam da özünü kavrayamadım :)) Vardır elbet bir hikmeti ama ben oturtamadım işte.

Sonuç olarak ben bu filmi OOOLLLLLDDUKKKÇÇÇAAA SEEVVVDİİİMMMM. İtalyan filmlerini seviyorsanız bu filme de bir şans tanıyın derim.




FLEE (2021)

(En iyi uluslararası film, belgesel ve animasyon dallarında toplam 3 adaylık)

Daha önce animasyon bir filmin uluslararası film kategorisine girdiğini hatırlamıyorum. İlk o sebeple ilgimi çekti bu film. Üzerine birçok yazı da okudum, hikayesi oldukça ilginç geldi bana.

Gerçek bir hayat hikayesinden yola çıkılmış filmimiz. Yönetmen Rasmussen gerçekte arkadaşı olan mülteci bir kişinin hikayesini anlatmış. Filmde Amin Nawabi olarak isimlendirilen arkadaşı çok uzun yıllar boyunca Rasmussen'in hikayesini anlatmasına izin vermemiş. Ta ki animasyon olarak gelen teklifi kimliğinin korunmasında hiçbir sakıncası olmadığını düşünerek kabul etmiş ve bu animasyon çekilmiş.

Film çift zamanlı olarak ilerliyor. Amin terapi benzeri bir anlatımla arkadaşına çocukluğundan itibaren yaşadıklarını anlatırken o dönemi izliyoruz ve bazı anlatımlardan sonra ne hissettiğini anlamlandırmak için yeniden gerçek zamanlı anlatıma dönüyoruz.

Bir savaş ve göçme hali bu kadar yumuşak anlatılabilirdi. Çizimlerde bile bazı kritik anlar daha doğrusu savaşla ilgili anlar kara kalem çalışması ile aktarılmış ki bence bu daha etkili olmuş. Gözümüzün gördüğünü zihnimizin canlandırması istenilmiş gibi geldi bana.

Amin ve ailesinin Afganistan'daki halleri ve aile üyelerinin farklı yerlere dağılmaları... Amin'in Danimarka'ya yolculuğu... Saklanmaları... Aile üyelerinin dönem dönem tekrar buluşmaları... Uyum sürecinde yaşadıkları...

Ben bu filmden sonra mültecilikle ilgili bazı konularda ne kadar tek taraflı baktığımı fark ettim. Dolayısıyla film beni bir nebze daha fazla etkiledi ve düşünmemi sağladı.

Sonuç olarak ben bu filmi SEEEEVVVVDİİİİMMMMMM ve mutlaka izlenilmesi gereken bir film olduğunu düşünüyorum. Mültecilikle ilgili düşüncelerinizi yeniden gözden geçirmenizi sağlayacak diye düşünüyorum....




HOUSE OF GUCCI (2021)

(En iyi makyaj/saç tasarımı dalında tek adaylık)

Dünya markası olmuş bir ailenin dramı var karşımızda. Aldo (Al Pacino) ve Rodolfo Gucci (Jeremy Irons) kardeşlerin temsilcisi olduğu Gucci markasının bir kadın yüzünden nasıl aileden çıktığını izliyoruz. 

Rodolfo Gucci'nin oğlu Maurizio (Adam Driver) avukatlık okuyan ve babasının işleriyle çok da alakası olmayan bir adam. Bir partide tesadüfi şekilde Patrizia (Lady Gaga) ile tanışması ve babasının itirazlarına karşın evlenmesi bir nevi ailenin çöküş fitilini de ateşliyor. Orta direk bir İtalyan ailenin kızı olan Patrizia zaman içerisinde Gucci ailesinin üyelerinden daha fazla sahiplenip bir takım entrikalarla markayı ele geçirmeye çalışması üzerine odaklanılmış film boyunca. 

Diğer kardeşin oğlu Paolo (Jared Leto)'nun senelerce onaylanmamış fikirlerinin birden Patrizia tarafından alkışlanmaya başlamasındaki yaşadığı salaklık da bu olayları hızlandırıyor. 

Kısaca gökten bir kadın düşüyor ailenin içine ve ortalığı tarumar ediyor da diyebiliriz.

Bu yaşanan olaylardan sonra basında kara dul olarak adlandırılan Patrizia'yı canlandırmak konusunda Lady Gaga 'yı ilk bölümlerde başarılı bulsam da ikinci bölümde oyunculuğunu çok kasıntı buldum. İlk filmindeki halinden eser yoktu oyunculuk konusunda. Fazlaca abartılıydı.

Diğer oyuncularda da bir olağanüstülük yoktu açıkçası, gayet normal seyir ettiler ve sanki herhangi bir fark yaratamadılar hissiyatı verdiler bana.

Konu olarak oldukça ilgi çekici yalnız film, çok bayıltmadan seri bir şekilde anlatmış yönetmen anlatacaklarını.

Sonuç olarak ben bu filmi SSEEEEVVVVDDDDDİİİİİİMMMMM, bana göre izlenebilir bir kıvamda der konuyu bağlarım :)



Bu filmlerin haricinde bir de kostüm tasarımı dalında adaylığı olan Cyrano'yu izledim ama onu da yazmaya kalkarsam bu yazıyı sarkıtacağım. O sebeple o da kusur kalsın dedim :)

Yarın görüşmek üzere 💗



11 yorum:

  1. Haydi bakalım! Sonuçları merakla bekliyorum. Seyrettiklerimden umutluyum. :))

    YanıtlaSil
  2. Hand of God'ın o kısa filmini görmüştüm ama röportajdır diye düşünerek bakmamıştım. Merak ettim şimdi, müsait bir zamanda ben de izleyeyim. Ne güzel filmdi yaa o :)

    Flee bana da çok farklı ve görmem gereken bir bakış açısı kattı. Bu hikayenin ülkemizde daha da duyulup izlenmesi gerekiyor bence. Bazı anlarda animasyonun değişmesi ekstra etkileyiciydi.

    Ben House of Gucci ile yorumlara başlamıştım, sen de onunla bitirmişsin :)) Şimdi heyecanla töreni bekleyelim bakalım. Çok keyifli bir sezon oldu bence :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. O kısa filmi izle mutlaka. Sanırım 15 dakikalık bir şey. Mekan seçimlerine de değinmiş, güzel olmuş.

      Flee bende de aynı etkiyi yarattı. Paralelmiş duygularımı ♥

      Hakikaten ya, öyle bir güzellik olmuş :)))

      Sevgiler yolluyorum ♥

      Sil
  3. hand of god bayıldım bayıldım. flee ve worst person ı bulamadım izleyemedim, worst person ın yönetmeninin reprise ı en sevdiklerimden. gucci izlerim sonra :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Worst Perso'u izle mutlaka deep. Seveceğinde o kadar eminim ki.
      Bu sezonda izlediğim en iyi filmdi diyebilirim.
      Reprise duymamıştım hiç, listeye ekliyorum hemen ♥

      Sil
  4. coda dışında hepimizin tutmuş tahminleri genelde :)

    YanıtlaSil
  5. Gucci yi merak ediyordum bir bakacağım. :)

    YanıtlaSil
  6. THE WORST PERSON IN THE WORLD çok övülüyor. Ben de merak ettim, mutlaka izleyeceğim.

    THE HAND OF GOD da Netflix'te varmış. Listeme ekledim, zaman bulursam izlerim.

    YanıtlaSil

Güzel yorumlarınız için teşekkürler :)