28 Ekim 2016

Yedi Evin Sırları / Alev Aksoy Croutier


Yine güzel bir kitap anlatmak için geldim size.
Bundan aylar önce sevgili Sevda'cığım tavsiye etmişti bu kitabı bana...
O tavsiye eder etmez hemen almıştım ama uzun bir süredir bekliyordu başucumda...

Ve nihayet başladım kitabı okumaya....




Arka kapakta şöyle yazıyor;

"Evlerin de ruhu vardır. Onlarda görür, hissederler... Onlar da sever, sevgi beklerler. Sevdiklerine bağlanır, sır biriktirirler.

Yedi Evin Sırları, Osmanlı İmparatorluğu'nun son günlerinden Cumhuriyet'in ilanına ve günümüz Türkiye'sine dört kuşak boyunca uzanan bir ailenin öyküsünü yaşadıkları farklı evlerin dilinden anlatıyor.

Benzersiz olaylarla örülmüş bu aile destanında, aynı zamanda, değişik kuşaklardan özel dört kadının yaşamı buluşuyor."








Eski evleri çok severim, beni takip edenler bilirler...
Kapısına, penceresine baktığımda o evde yaşayan hayatları hayal ederim hep... Penceresi işlemeliyse mesela, o evin sahibi benim için nazenin duygusaldır.... Bahçesinde çiçekten çok ağaç varsa, köklerine bağlı bir insan hayal ederim... Bunun gibi bir sürü şey...

Ben böyle hayal ededururken,  Alev Aksoy Croutier o evleri dillendirmiş...
Sanki kendileri aşık olmuş gibi, özlemiş gibi, sevmiş gibi, ağlamış gibi....
Kendilerine sahip çıkanlarla özdeşleşmiş evler...

Bir kuşak aile nereleri gezdiyse o evler dizilmiş sıra sıra önümüze...
İzmir, Bursa, Ankara, İstanbul...
Köşkten başlayıp sıradan bir günümüz dairesine uzanan geçmişten bir yolculuk....

Kurtuluş Savaşı yıllarından, Cumhuriyet'in ilanına, oradan da günümüze geçişleri...
Hayat şartları, yedikleri, içtikleri, kıyafetleri, saçları...
Her konudaki değişimleri...

Hepsi birbirinden farklı kadınlar; Esma, Ayda, Gonca, Papatya, Amber, Kamile...
Ve ailenin büyüğü İskender Bey...
Kadınlar çeşit çeşit, renk renk...
Hepsi birbirinden farklı...
Aşkları, duruşları, özlemleri, arayışları...

Kitapta en sevdiğim karakter küçük bir yeri de olsa Papatya idi benim... Farklılığını sevdim... Renk getirmiş kitaba... Ayda'nın yaşlılık halini sevdim sonra da...
Amber tüm kuşaklar arasında geçişin en büyük tanığı...

Kadına ne gözle bakıldığının da bir resmi bu kitap aynı zamanda... Erkeğin ardında gizlenen ve ancak onun kimliği sayesinde yaşamını sürdürebilen kadından, günümüz kadınına bir serüven...
Aile baskısı, mahalle baskısı, gelenek-görenek baskısı...

Tüm ailenin birlikte yaşadığı o kalabalık aile resmini de çok güzel anlatmış Alev Aksoy Croutier...

Kitabı genel olarak çok sevdim...
Keşke dediğim şeyler oldu ara ara sadece....

Keşke dediklerimden biri de baskı konusundaydı... Keşke o evlerin ayrıntılı bir resmini çizselerdi kitaba, küçük resimler yerine...
Bir de dönem dönem farklı isimler, farklı kelimeler geçtiğinde yazı içerisinde aşağıya açıklama düşebilselermiş... Hiç bilmediğim, duymadığım bazı terimler vardı. Aramak, anlamak bazen zor oldu... Yıldız koymak çok zor olmasa gerek...

Sözün özü kesin okuyun bu kitabı diyorum ve Sevdacığıma teşekkür ediyorum böyle güzel bir kitabı okumamı sağladığı için ♥

Hepimizin Cumhuriyet Bayramı kutlu olsun...
Yarın bizim en güzel bayramımız ♥






Altı çizililer;


* Biz evler güzel mekanlar arzularız. Güzel bir mimari, sağlam inşaat, çevreyle uyum, iyi kalpli ev sakinleri, sürekli bakım, uzun bir hayat, sevgi ve şefkat isteriz. Bütün bunlar bize can katar. Ve karşılığında, bizde aynı şeyleri veririz. İçimizde yaşayanlara güzel, huzurlu bir iç dünyası sunarız.

*Bir saat sonra yangın sönmüştü. Bizi,  yani İzmir'in sakinlerini, siyah bir çamur ve matem içinde bırakarak terk etmişti alevler. Her zaman beyazlar içinde olan Smyrna şehri şimdi siyah bir peçeye bürünmüştü. Tıpkı kadınları gibi.

* Mümkün müdür ki bir toplumun yarısı topraklara zincirlerle bağlı kaldıkça diğer kısmı göklere yükselebilsin?

* Çevresindeki diğer kadınlar gibi, o da yorucu işlerle uğraşmaktan kaçınıyordu. Öyle ya, buralı erkekler, kadınlarının etli butlu olmasını tercih ederlerdi (kadın vücudu başka ne işe yaradı ki?). Kürdan gibi sıska o gavur kadınları kim beğenirdi! Kadınlarımızın incirlerimiz gibi tombul ve yumuşak olmaktan başka çareleri yoktu. İleri yaşlarına erişip de bacaklarının ve kalçalarının peltek muhallebi gibi olduğunu fark edinceye kadar düşünülmezdi bu haller. O zaman bile, bu kusurları kadere yorar, ya da nazar değdiğine inanır veya soya çekime bağlarlardı. Kendi annelerine ve ninelerine de aynı şey olmamış mıydı?

* "Çocukların böyle şeylere alışmaları şarttır. Büyümenin bir parçasıdır bu da." demişti babası Amber'e.  "Bir daha gördüğünde bu kadar üzülmezsin. Her türlü acı tekrarlana tekrarlana gücünü yitirir."  (Not: Kurban kesilirken çocuğun seyretmesinden bahsediyorlar.)

* Yaşadığımızın dışında daha o kadar çok dünya var ki, Amber! Mesele doğru parolayı bulmaktadır. Bazı yollar diğerlerinden daha etkilidir.

* "Kokunu kimseye vermemelisin, tatlım" dedi Ayda, "Eğer biri kokunu çalarsa, ruhunu da çalabilir. Unutma bunu."

* Mızmız tabiatlı insanlara, bilhassa kadınlara, kahve içmek iyi gelir. Böyle insanlar bol bol koyu kahve içmelidir. Melankolik olmadıkları sürece, fazla kahve içmekten hiçbir zarar gelmez. / Katip Çelebi - Mizanü'l Hakk (1650)

* Kadınların hepsi, Kamile'nin Miele'sini kullanmak için başka işlerini ihmal etmeye başladılar. Makinenin çalkalanmasından adeta büyüleniyor, otomatikleşmenin neşesiyle coşuyorlardı. Sonra, çamur renkli ya da pembe tuvalet kağıtları aynı işi gören gazete kağıdı parçalarının yerini aldı. Derken kadınlar halis keten ve ipekliden dokunmuş, kenarları ince ince işlenmiş güzelim mendillerinden vazgeçip kaba krep kağıttan üretilmiş Kleenex mendilleriyle silmeye başladılar burunlarını. Atmak, bakmaktan daha kolaydı.

* Kamile, Amber'e bir keseyle pembe bir Puro sabunu verip artık kendi kendine yıkanacak kadar büyüdüğünü söyledi, banyonun kapısını kapadı ve kızı kendi başının çaresine bakmaya terk etti. Amber, kocaman tabut biçimli küvetin içine oturmuş, arada bir suyun içine kayarken, kendini son derece önemsiz ve küçülmüş hissetti. Boğulmaktan korktu. Kapının kilitlenmesinden, dışarı çıkamamaktan korktu. Küvetin giderinden vantuz gibi emilmekten korktu. Kendisini okşayan, keseleyen, yıkayan elleri özledi. İnsan sıcaklığını özledi. Yıkanmak, birdenbire yalnızlığın ve terk edilmişliğin simgesi haline gelmişti.

* Ama derler ki, tehlikeden kaçtıkça, tehlike yatağınıza gelir.

* Bir hayalperest, yarattığı hayaller dönüşünce hayalle gerçek arasındaki farkı anlayamaz. Düşler görmekten asla vazgeçmez.

* Kadınlar erkeklerine hizmet ederek var olabilirlerdi. Bir ruh kazanmalarının tek yolu buydu. Kadınlar bir ruha sahip olarak doğmadıkları için, ancak kendilerini bir erkeğe adayarak, onun yoluyla cennete girebilirlerdi. Ama cennette bile erkeklere huri denen kadınlar hizmet ederdi. Kadınlar için başka cennet yoktu.

* Yoldan geçenler, bir zamanlar burada dokumacı bir ailenin oturduğuna dair öyküler uydururlar. Ama hepsi şunu söyler: Farklı bir dokumacılıktır bu, ipek değil de hikayeler dokuyan bir aileydi onlar.

* İnsan asla akıllı bir adamın önüne geçmemeli, bir aptalın peşine de düşmemeli.

* Sıla hasreti, anılarımızdaki nesneleri şiirsel ideallere dönüştürür. Geçmişin güzel hatıraları gözümüzde iyice büyür; kusurlu yönleri ise araya giren zaman ve mesafeyle yumuşayıp törpülenir ve bir zaman gelir hayalimizden hemen hemen tümüyle silinir. / George Sand - Horace

* Sokak satıcıları. Yoğurt, karpuz, simit satıyorlar. Burada böyle tanıtım yapılıyor.
   Avaz avaz bağırmaları şart mı?
   Yoldaşlık ve rekabet yaratmanın bir yolu bu. Mallarını şarkı söyler gibi duyurmak.

* Bizim ailemiz kendi geçmişi konusunda o kadar güvensizdi ki, geçmişe dayanmadan kendilerini çırılçıplak ve yüzsüz kalmış hissederlerdi Amber. İşte bu nedenle, geçmişleri hakkında parlak bir hikaye uydurdular. Kuşaktan kuşağa geçecek bir öykü. Böylece kimse onların ne kadar sıradan insanlar olduğunu bilmeyecekti.

* Çiçeklerin dili vardır, bilirsin. Hercai menekşe sevecenlik demektir, mor hasekiküpesi kararlılık, gelincik teselli, inciçiçeği mutluluğun geri gelmesi, melekotu ilham demektir.

* Kendini olduğun gibi kabul edersen ve kendini zarafetle  taşırsan, yaşlılık hayatının en güzel çağı olabilir.

20 yorum:

  1. Alıntıları sevdim gerçekten :) Okunması gereken kitaplardan biri gibi duruyor. Varlığından haberdar olmadığım bir kitapla daha tanıştım teşekkürler :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. 3-5 ay öncesine kadar ben de duymamıştım, ne kitabı ne de yazarı...
      Halbuki bir çok dile çevrilmiş...
      Gizli köşelerde kalmış bu kitaplara üzülüyorum ben, keşke daha çok okunda diye...

      Sevgiler ♥

      Sil
  2. Hımm, listeme ekledim. Bu ay bir kitap bile bitiremedim gerçi, kitap fuarı geliyor benim bitirilecek bir sürü kitabım var.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Şu kitap fuarı turlarınızın hastasıyım handan :)
      Bir kitap fuarına denk gelemedim senelerdir... Paracıklar cebimde hala ahahahaaa :)))
      Öperim seni ♥

      Sil
  3. Evlerin dilinden anlatılması çok ilginç. Puro sabunu benim çocukluğumda çok ünlüydü:) Çok teşekkürler mutlaka okumak isterim.
    Sevgiler...♥

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Puro sabununu ben hatırlayamadım Müjde, ama pembe tuvalet kağıtları dün gibi aklımda :)))
      Ne eskimişiz biz yahu :)))

      Sil
  4. Çok severim ben de eski evler , geçmiş yaşamlar. Böyle kitaplar sanki tavan arasının tozunu yutmuş da gelmiş içinde sımsıcak dokunuşların olduğu kitaplar gibi geliyor bana.
    not edeceğim. dur hatta pinleyeyim bunu ben :)
    anlatımın çok dingindi kitapta bunu yakalamak istiyorum :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Aynı hissiyat Deryacım vallahi :))
      Ay sende mi pinleyenlerdensin :))) Unutuyorum diye ben de pinliyorum ;)

      Dingin anlatmayı beceremem fazla ama kitabın dingin sesi geldi demek ki bana da... Kitapta öyle merak etme ♥

      Sil
  5. Ben de eski evleri severim. Ilginç bir kitap sanirim.

    YanıtlaSil
  6. Duymadığım bir yazarla sizin yazınız sayesinde tanışmış oldum. Eski evleri seven biri olarak kitabı hemen not ettim :)Keyifli okumalar dilerim.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Blogları bu yüzden seviyorum ben en çok işte...
      Bazen hiç ummadığımız pencereler açıyorlar bize...
      Sevgiler ♥

      Sil
  7. Epey bir zaman önce okumuştum bu kitabı. Kimi şeyleri unutmuşum. Yeniden okumalı sanki....

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Senin okumadığın kitap var mı acaba çok merak ediyorum Saadet :)
      Okuma hızın şahane...

      Sil
  8. Tehlikeden kaçtıkça,gerçekten ayağınıza gelir :) Çok hoş alıntılar...

    YanıtlaSil
  9. Sevda'cik o sirin evinin bahceye bakan kisminda oturup bol bol kitaplar okuyormus cogunlukla:)

    Valla o alti cizilesi cümlelere bayildim, gercekten cok güzellermis hepsi. Hele o son cümle...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. O son cümle hakikaten beni de benden almıştır Ayşem...
      Sevdacım ah neler biriktiriyordur şimdi, bir dönse artık...
      Özledim vallahi ♥

      Sil
  10. Son cümle için darısı başımıza diyelim :)
    Evlerin ruhu var elbette, daha doğrusu ev sahiplerinin ve hatta yalnızca ev sahibesinin ruhudur evin ruhuna yansıyan. Ne kadar renkliyse ruhu evin içi de aynı şekilde ya da tam tersi...
    Ben de hep üzülürüm soğuk, duvarları boş, standart evlere... Olması gerektiği kadar eşyayla, fazladan bir biblo, bir çiçek bile olmayan evlere. Hele hele salonun kapatıldığı oturma odasında yaşanan evlere... Neden cezalandırır ki ev sahibesi böyle yaparak hem evini hem kendini ve hem de hane halkını... Gerçi eskiden çoktu bu ama niye ki yine de?
    Öperim :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Son cümle senin de kalbini fethetti dimi :))

      Yaşayan evleri seviyorum, yaşayanın ruhunu yansıtan evleri...
      Bazen mesela evimi bembeyaz hayal ediyorum, sonra rengarenge dönüşüveriyor ahahaaa :)) Hayalimde bile yapamıyorum yani...
      Sevgiler canım ♥

      Sil

Güzel yorumlarınız için teşekkürler :)