25 Nisan 2017

Dolapdere Kürt Kediler Çingene Kelebekler / Mine Söğüt


Biraz ara verdim çünkü ne yazacağımı bilmiyordum...
Aslında ağzım ve yüreğim doluydu da... Kelimelere dökme işi sıkıntılı oldu...
Açtım açtım kapattım sayfayı...
Yazamadım... Bir es oldu ...

Bugün hadi dedim okuduğum kitabı yazıyım... Kelimelerimi toparlarım diye düşündüm...
Bakalım becerebilecek miyim...

Biliyorsunuz Mine Söğüt'ün kitaplarının tamamını okumaya çalışıyorum. Böyle bir hedef koymuştum önüme geçen sene... Bu sene devam ediyorum geçen seneki hedeflere...  Bu okuduğum 5. kitabı... Kaldı halihazırda baskıda olanlardan 2 tane... Bu sene biter bu madde...



Dolapdere Kürt Kediler Çingene Kelebekler kitabı Heyamola Yayınlarının İstanbul'um serisiyle çıkarttığı kitaplardan biri... Her mahalleyi bir yazar yazmış ve Mine Söğüt'ün kaleminden de Dolapdere çıkmış...

Kitabı alırken alsam mı almasam mı diye uzun uzun düşündüm hatta... Bu tarz kitapların bana göre olmadığını düşünürdüm hep... Karakterlerle giden kitapları daha çok seviyorum çünkü... ( HATA 1- Kitabı ismi ve niteliğine göre değerlendirme Şebo dedi bana bu kitap 😏 ) Diğer sebebim ise İstanbul aşığı bir kadın değilim ben, çok da bilmem üstelik İstanbul'u.. Ne biliyim İzmir olsa belki avucum kadar iyi bildiğim bir şehrin hikayesini okumak iyi gelirdi ( HATA 2- Bir mekanı bilmeden de okumak ayrı bir haz verirmiş Şebo ve o yeri deli gibi merak edermişsin dedi bana bu kitap 😊 ) Tek okuma sebebim yazarının Mine Söğüt olması olan bu kitap iki ön yargımı bozmama da sebep oldu diyebiliriz aslında...

Bir mahalleden yola çıkarak Türkiyenin yakın geçmişi de anlatılmış aslında kitapta... Çok ta iyi saptamalar var...

Mahallenin eski yaşayanlarından tutun da şimdiki yaşayanlara kadar geniş bir yelpazede sunmuş karakterlerini... Marika'dan Hevida'ya, Kadife Abla'dan Mersiye'ye, Ruandalı Gaspard'tan Garbis Usta'ya inanılmaz bir kültür yelpazesi... Hepsinin hikayesi bambaşka... Tek ortak noktaları belalı Dolapdere...

Sokaklarını, evlerini, kültürlerini, yokluklarını ve renklerini öyle güzel anlatmış ki Dolapdere'nin adım adım gezesim geldi benim de... O dik yokuşun başında oturup izlemek geldi içimden.... Kim bilir belki bir gün diyerek...

Yaşar Kemal'den, Sait Faik'ten, Metin Kaçan'dan alıntılar da var kitapta... Hepsi aynı yerde buluşmuş, Dolapderenin rengarenkliliğinin karasında...

Hele sonunda yazara İstanbul tarafından yazılan bir mektup var ki tam kıskanılası....

Bir mahalleyi anlatmak için yazılan bir kitaptan bu kadar zevk alacağımı tahmin etmemiştim hiç... Serinin diğer kitaplarını okur muyum hiç bilmiyorum ama göz atmak isterseniz serinin tamamı burada...  Benim de notlarım arasında...

Şimdi sıra geldi altı çizilenlere... Ne demek istediğimi en iyi bu cümleler anlatır sanırım...

Hepimize keyifli günler ve okumalar diliyorum....



* Çingene kelebeklerden birinin üzerine bardak kapadım. İçinde çırpına çırpına çığlıklar attı. Çingene sineklerden birinin kanadını koparttım. Uçmaya çalıştı... çalıştı... çalıştı... Yere düştü. Üzerine bastım, öldü. İçinden sapsarı bir su çıktı.

* Dolapdere'ye ilk kez, ismi bir efsane gibi ortalarda dolaşan "tehlikeli" ve "cazip" mahallelerin varlığını merak edip İstanbul sokaklarında kaybolmayı bir oyun haline getirdiğim yıllarda tesadüfen gittim.

* Şer hayatları ehven-i şer hayatlara bağlayan incecik damarlar teker teker kesilip, ortalarından o geniş cadde geçirilmemişti. 

* İçinden otobüslerin ve otomobillerin kıvrıla kıvrıla geçtiği bu sokaklarda gördüğüm insanlar Beyoğlu'nun hemen dibinde, bizlerin nispeten temiz ve güvenli hayatlarının hemen yanı başında başkalarının yaşadığının ve o başkalarının cehennemde cennet rüzgarları estirmeyi beceren büyücü bir kavmin kadın üyeleri olduğunun gizli işaretleriyle donatılmışlardı.

* İşte bir gün, yanlarından geçip durduğum ama herkesin sanki yoklarmış gibi davrandığı, görmezden, hissetmezden, sevmezden geldiği bu insanları geceleri yutan, saklayan, koruyan o labirente daldım.

* İstanbul'un tam kalbinde saklanan muhteşem bir cehennem. Ateşinde binlerce yoksul ısınıyor. Ve o kadar küstah ki kendinden olmayanı ne ısıtıyor, ne yakıyor.

* Onlar ve biz. Yakamı bir ömür boyu bırakmayacak olan iki zamir. Onlar ve biz. Beyazlar ve siyahlar. Bahtsız doğanlar ve ayrıcalıklı doğanlar. Kadim bir kast sistemi. Yasalar karşısında herkes ne kadar eşit olursa olsun, hayatın tam merkezine dikilen ve hiçbir yasayı tanımayan acımasız bir eşitsizliğin kırbacıyla yaralanıp duran bir düzen...

* İçinde yüzlerce damar olan dev bir şişe düşünün. Hayat o şişenin dar ağzından şehvetle içine akıyor. Damarlara dağılıp ağır ağır dibe çöküyor. Taksim şişenin ağzı. Tarlabaşı gövdesi. Ve Dolapdere dibi. Akan hayatların tortusu bin yıldır orada birikiyor.

* ... zaman taşkın bir dere gibi akıyor bu mahallenin içinden. Kimi o derenin suyunu içiyor, kimi o suda kirlerini temizliyor, kimi de içinde boğuluyor.

* Bir zamanlar yüksek tepelerin eteğinde, içinden dereler akan ve kiraz ağaçlarının güzelliğiyle nam salan yeşil ve kırmızı bir boşluktu Dolapdere. Eski adı bu yüzden Kresohora yani Kirazlıköy.
.... kiraz çiçeklerinin kokusu yerini artık lağım akan derelerin kokusuna bıraktıkça ismi de manidar bir metamorfoza uğradı, buraya Keratohora yani Boynuzlu Köy denmeye başlandı. Çünkü bu yörenin kadınları fazla çapkındı...

* Aslında bütün tarihler ve talihler döne döne ilerler; her dönüşte bir tarafın yüzü güler diğer tarafa acı düşer.

* Mecidiyeköy dutluk, Çengelköy bostanken bile....Beyoğlu'na şapkasız eldivensiz çıkılamazken bile... komşu mahallelerin kanalizasyonları olduğu gibi Dolapdere'ye akar, oradan Kasımpaşa'ya yollanır, Haliç'in bir zamanlar içilesi olan biçare sularına karışır. Ve mahalle yaz kış çok fena kokar. Eskiden... Şimdi de güzel kokmuyor ama her şeyin üstünü örtmeyi beceren çağdaş yaşam yoksullukla birlikte çöplerin ve lağımların üzerini de örtüyor. O örtüyü biraz aralarsanız Dolapdere hem dün, hem bugün hep için için kokuyor.

* Çingeneler, hayal dünyasında kelebek ömürlüdürler. Üstelik bunu kendileri de gayet iyi bilirler.

* Yoksulluk para hesabına gelmez. Yoksulsan... yoksulsundur işte. Bir şizofren tarafından yazılmış bir roman gibidir yoksulluğun hesapları. O hesaplarda elmalarla armutları toplayabilirsin, tek sayıları birbirinden çıkarıp yine tek sayılara varırsın. Yoksulluğun hesapları parmakla değil vicdanla yapılır. O yüzden yoksulluğun mantığı olmaz ama felsefesi vardır. Yoksullar için para da, zaman gibi izafidir.

* Hayatın, içinden çıkılması gereken bir iş olduğunu kimse cesaret edip de söyleyemez Çingenelere. Yüzyıllardır, bin yıllardır bu böyle.

* Benim ailem tek kızlarına bir çiçek ismi takacak kadar nahif ve nikbin ve onun ailesi iki anneden doğma on sekiz çocuğun kızına "Sabreden" anlamına gelen bir isim takacak kadar umarsız ve bedbin. (Hevida için söylüyor bunu)

* Ah Hevida bu mahalle hep "kendi"ne ait olanla "biz" e ait olanın kesişmediği lanetli bir çemberdir. İçinde "biz" ve "kendi" ayrı ayrı daireler olarak durur. Bazen bu daireleri ateşlere verirler. Her şey yanar. Acı içinde yanar. Biter. Kül olur. Yine de kesişmezler. Öyle ölümüne bir inat.

* Dünyayı savaşlar aracılığıyla para yönetir.

* Tüm halkların din ve aşk hikayeleri birbirine benzer. Bütün insanlar aynı şeylerden korkar ve birbirlerini aynı şekilde severler.

* Sanır mısınız kilitli kapılar sadece anahtarlarla açılır. Marika'ya emanet anahtarlar göğüs kafesindeki ateşin ısısıyla eridi. Kapılar... o kapılar anahtarlarla değil baltalarla açıldı. Marika penceredeki perdeyi çekip gizlice seyretti ve ağladı. Evlerin kapılarının kırılışını. Eşyaların teker teker çıkarılışını. Evlere yeni kapılar takılıp içeriye yeni eşyalar konuluşunu. Yeni komşularını perdenin arkasından ağlayarak seyretti. Bir gün kendi evine de aynı şeyin yapılacağını bilir gibi, içi yana yana, hiçbir şey yapamadan, ağlayarak seyretti.

* Hangi cam kırıklarını yiyerek büyürse çocuklar, o camların rengini ve keskinliğini alırlar. O camların kanattığı yaralara benzer hem çocuklar, hem çocukluklar.

* Evet siz bizim bildiğimiz şeyleri bilmiyorsunuz, bilmediğimiz şeyleri biliyorsunuz Hevida. Eskiden bu evde yaşayan Marika da bizim bilmediğimiz şeyleri bilirdi. Ama senden farkı bizim bildiğimiz şeyleri de bilirdi. Biz dediğim Müslüman Türk, Marika dediğim Rum asıllı Hıristiyan Türk, sen dediğim Kürt asıllı Müslüman Türk.

* Burası kurtlar mahallesi. Mahalle halkından hırsızlarla uğursuzların mekanı belirsiz. Mütemadiyen saklanıyorlar. Kürtlerin mekanı belirsiz. Mütemadiyen göçüyorlar. Rumlarla Ermenilerin mekanı belirsiz. Kayboldular. Çingenelerin mekanı belirsiz. Her yerden kovuluyorlar. Dolapdere sadece tekin olmayan ve gafil avlayıp gafil avlanmamak için yer değiştiren soyların hüküm sürdüğü bir krallık değil. Buranın gafleti kapısının herkese ama herkese açık olmasında. Açık kapılardan girmek de kolay, çıkmak da. Açık kapıların ardında kaybolmak... o en kolay.

* Eğer tarihi kazananlar değil haklı olanlar yazsaydı, bugün hayat tüm dünyada  ve bu mahallede bambaşka olacaktı.

* Yeryüzünde herkes iki hayat birden yaşar. Biri tenine dokunan gerçek hayattır, öbürü aklını başından alan hayali hayat.

* Hiçbir kötü, bir diğer kötüden daha az ya da daha çok kötü değildir. Her kötü kendi kimyası içinde aynı acıyı verir.

* Keşke dünya herkesin birbirine hikayesini anlattığı kocaman bir sahne olsaydı. Belki herkes durup karşısındakinin hikayesini can kulağıyla dinlese, anlasa, anlayabilse, kimse kimseye düşman olmazdı. Oysa insanlar sadece kendi hikayelerinden mesulmüş gibi yaşıyorlar. Kimse başkalarının kaderinde kendi hissesi olabileceğini sezmiyor.

*Çok kültürlü ve çok hüzünlü bu mahallede yaşayan herkes zaman zaman Allah'ın kendisini unuttuğunu, terk ettiğini düşünür. Dünü yaralı, bugünü risklive yarını meçhul insanlar başka başka kitapların, başka başka inançların vaatleriyle umutlanır ama tanrılarına yakardıkları kadar sitem de ederler. Allah bazı kullarını gerçekten unutur. Bunu Dolapdereliler çok iyi bilirler. O yüzden onlar da sık sık Allah'ı unutur, ona sitem ederler.

* Madem hayat hep yolları hep çatallanan bir bahçe, oraya değil de buraya sapılsa, öyle değil de böyle yapılsa... sonsuz bir olasılıklar deryası içinde her şey aslında masallardaki gibi olsa. O zaman belki de kilisenin ve temsil ettiği yığınla şeyin varlığı asla bir tehdit olmaz, o tehdidi bertaraf etmek için büyük ateşler yakılıp elde ne varsa içine atılmaz, ayrışmaktansa bir arada durmanın daha yüce bir duygu olduğunu sezenler, kapılarını dışarıdan gelen menfaatçi telkinlere kapar ve birbirlerine sarılırlardı.

* Umut denen şey, gerçekleşmese bile bir olasılık olarak hep var olan iyinin şifalı işaretidir.

* Dolapdere'de ne arasanız yok, ne ararsanız var.
   Her şey bir var bir yok.
   Sihirli bir kutu gibi.
   İçine her şey sığar, dışarıya hiçbir şey sızmaz.
   Burası Dolapdere.
   İstanbul'un tam göbeğinde tekinsiz ve güzel bir mahalle.









46 yorum:

  1. Alti cizikler sahane. Alinacaklar listesine ekledim bu kitabi
    İstanbul'un tam kalbinde saklanan muhteşem bir cehennem. Ateşinde binlerce yoksul ısınıyor. Ve o kadar küstah ki kendinden olmayanı ne ısıtıyor, ne yakıyor.
    cok begendim burayi.
    Birkac tane daha var, beni benden alan. Sagolasin Sebom yaa sayende kitap arastirma derdimiz son buldu valla :))

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ben bu kitabı bir de referandumun olduğu gün okudum üstelik Mevlüde. Ruh halim dolayısıyla o altı çizililer daha çok canımı acıttı :(

      Ne mutlu bana, bir fikir verebiliyorsam :) Mutlu hissettim kendimi ♥

      Sil
  2. Mine Söğüt'ten sadece Deli Kadın Hikayeleri'ni okudum :(( Diğer kitaplarını da okurum umarım, dilini ben de sevmiştim :))

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ben de Mine Söğüt ile Deli Kadın hikayeleri ile tanışmıştım ve sonrası geldi. Bakalım bu sene tüm kitaplarını bitirebilecek miyim :)
      Sevgiler ♥

      Sil
  3. Hiç okumamıştım kitaplarını, yalnız alıntılarda kelebeğe işkenceyi görünce okumayayım dedim:( Çok teşekkürler tanıttığın için...aslında kelebek kısmı hariç çok ilginç...:)Sevgiler Sebo'cum.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. İroni yapmayı seviyor Mine Söğüt... Böyle nasıl diyim acıyı kanatmayı seviyor... Yaraya tuz basar gibi...
      Kelebeği orada yaşayan insanlarla bağdaştırmış..
      Rahatlıkla okuyabileceğin bir kitap Müjdem
      Öpüyorum kocaman seni ♥

      Sil
  4. Bu kitabını duymadım ama ben de çok merak ettim. Okumak istiyorum. İyi ki yazmışsın :). Ben de sordum dedim bayadır yok Şebocum nerelerde, güzel oldu dönüş. Bir kere yazmaya başladın mı gerisi gelir zaten :).

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Son seçim sürecinde bir an çok umutsuzluğa kapıldım... Elim kolum kalkmadı.
      Umutsuzluğumu, kırgınlığımı buraya çok yansıtmak istemediğimden birazcık da susuşum...

      Gerisi gelecek inşallah ♥
      Öptüm seni

      Sil
  5. Kaleminize sağlık çok güzel yorumlamışsınız. Kitabın içerisine alıyorsunuz okuyanı :))

    YanıtlaSil
  6. Alıntılar ne kadar çok ve güzel. Ben de Mine Söğüt'ün tüm kitaplarını okuyacağım. Şimdiye kadar 3 tanesini okudum ve zekasına hayran oldum. Bu kitabı da oldukça ilgi çekici görünüyor.
    Ayrıca yazdığın iyi oldu. Bugün epey bi düşünmüştüm seni yazmıyor ne zamandır diye. Yokluğun belli oluyor yani. Arayı açma lütfen Şebooo :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Alıntılar evet çok oldu biraz... Çok çiziktirmişim ben bu sefer... Bu benim o günkü ruh halim ile de ilgili sanırım.
      Bu kitabından etkileneceğimi düşünmüyordum ilk başlarken ama beni yanılttı Mine Söğüt. Mahalle üzerinden toplumsal konulara güzel değinmiş.

      azen çok demorilize olduğumda yazamıyorum ben... İnşallah atlattım diyorum ilk şoku şimdilik..

      Öpüyorum seni ♥

      Sil
  7. okunur buuuu :) yazarı da severim zağtensii :)

    YanıtlaSil
  8. Bir İstanbul sever olarak sayenizde kitabın farkına vardık, içeriğin tadına baktık, teşekkrler...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Okurken de siz aklıma geldiniz Bolat, acaba haberi var mıdır bu seriden diye. Malum İstanbul olunca konumuz akla geliyorsunuz :)

      Sevgiler..

      Sil
  9. Merak ettim bu kitabı, İstanbul'dayım ama Dolapdere'ye hiç gitmedim sanırım. Hadi bir ara gel de seninle gezelim :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Seninle gezmek nasıl güzel olur Handan hakikaten ♥
      Ne güzel fotoğraflar çekip, ne güzel sohbetler ederiz :)))
      Öperim seni

      Sil
  10. Mine Söğüt hiç okumadım. Ne yazık dedim yorumunu okuyunca peki Mine Söğüt ile tanışmak için ilk hangi kitabını okumamı tavsiye edersin Şebnemcim? En beğendiğin hanisi acep ;)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Şu ana kadar okuduğum kitaplardan en sevdiğim Beş Sevim Apartmanı sanırım... Sonra da Deli Kadın Hikayeleri geliyor.
      Eğer okursan ne hissettiğini mutlaka yaz, merak ederim ben şimdi :))

      Sil
  11. Mine Söğüt'ü her duyduğumda, gördüğümde aklıma sen geliyorsun Şebnemim:)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bıdı bıdı ne kadar yediysem başınızı artık ahahahaaa :)
      Öpüyorum canımcım seni ♥

      Sil
  12. "Eğer tarihi kazananlar değil,haklı olanlar yazsaydı,bugün hayat tüm dünyada,ve bu mahallede bambaşka olacaktı."
    Çok etkilendim...Özetlenmiş hayat hikayeleri,
    Fazla etkileniyorum bir süre sen gibi bende içinden çıkamadığım anlarım olunca,ötelemek için,dikişe-nakışa,ya da dağa taşa yüryüşe, vuruyorum,kendimi..!

    Emeğine sağlık yine değerli" Mine SÖĞÜT" kitap tanıtımı,

    İstanbul'u hangi yazar-şair anlatırsa anlatsın okurum.
    Sadece Ülkemizi değil dünyayı tanıtır insana ; İSTANBUL...!

    Kucaklıyorum, arkadaşımı..

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ben de bu sefer sessizliğe vurdum kendimi Merih. Kelimelerim sanki havada kalıyor hissiyatındaydım çünkü..
      İnşallah geçecek bu günler diyorum ve diliyorum

      Mine Söğüt'ü sen de seviyorsun biliyorum. Dili çok akıcı olmasa da verdiği his bambaşka kadının.

      Bende kucakladım arkadaşımı kocaman ♥

      Sil
  13. İlgi çekici bir kitap, efendim.
    Güzel yorumlamışsınız... :)

    YanıtlaSil
  14. Kitabın ismi de çok ilgi çekici ama asıl şu altı çizili satırlar ilgimi çekti benim...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çok ilginç saptamalar var değil mi... Beğenmenize sevindim :)

      Sil
  15. İyi etmişsin yazmakla. Olmuyor düşün düşün nereye kadar. Bitmediki mücadelemiz...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ahhh Saadet ahhh :(
      Bir şekilde mücadele etmeye devam arkadaşım...

      Sil
  16. Bu kitabı hemen not aldım.Okuyacak çok kitabım var ama bunu da sıraya alıcam.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bende de öyle... Yavaş yavaş okuruz artık..
      Aman listelerimiz, hedeflerimiz hiç bitmesin hem ♥

      Sil
  17. "Keşke dünya herkesin birbirine hikayesini anlattığı kocaman bir sahne olsaydı. Belki herkes durup karşısındakinin hikayesini can kulağıyla dinlese, anlasa, anlayabilse, kimse kimseye düşman olmazdı. Oysa insanlar sadece kendi hikayelerinden mesulmüş gibi yaşıyorlar. Kimse başkalarının kaderinde kendi hissesi olabileceğini sezmiyor."
    Altı çizililerin, altı çizilesi cümlem olarak seçtim ;)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. O bölüm ben de de yıldızlı bölümlerde Aytül ♥
      Keşke dinlemesini becerebilen bir toplum olsak....

      SEvgiler en kocamanından ♥

      Sil
  18. OKUDUĞUN KİTAPLARI BU DENLİ AÇIKLAYARAK YAZMAK SENİN İÇİN BİLİYORUM YORUCU OLSA DA TAKİPCİLER İÇİN ÇOK BİLGİLENDİRİCİ OLUYOR CANIM ELLERİNE EMEĞİNE SAĞLIK.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Severek yazıyorum emin ol... Paylaşmak hoşuma gidiyor sizlerle...
      Hele de böyle güzel yorumlar olunca ben mest tabiki... Çok teşekkür ederim arkadaşım ♥

      Sil
  19. Kitaplarını hiç okumamıştım ama yazılarını takip ederim. Fakat kesinlikle okumak gerekiyormuş.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Kitapları ayrı bir güzel Yasemin...

      Bu arada hoşgeldin, sefalar getirdin ♥

      Sil
  20. Ben de benzer ön yargılarla almazdım sanırım bu kitabı. Kitapların isimleri çok etkiler beni. Mine Söğüt ün Deli Kadın Hikayeleri en fazla önüme çıkan kitabı oldu. Ama elim bir türlü gitmedi yada beni çekmedi bilmiyorum. Ama seviyorum senin yazılarını tavsiye ve yorumlarını. Keyif veriyor bana okumak. İyi geliyorsun diyeyim kısaca. İyi ki varsın.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ahhh çok teşekkür ederim canımcım... Böyle güzel yorumlar gelince nasıl mutlu oluyorum anlatamam sana ♥

      Dramatik ve farklı bir kafası var Mine Söğüt'ün... Acıyı kanatmayı sevenlerden... Ve de çok güzel tespitleri var özellikle toplumsal olaylarda... Eğer bir gün okumak istersen Beş Sevim Apartmanı en güzeli diyebilirim okuduğum kadarıyla...

      Öpüyorum seni ♥

      Sil
  21. Canım Şebocum es vermek iyi oluyor bazen değil mi. Ama sen çok verme sen blog dünyasına lazımsın sen demirbaşsın olmaaaz :)
    kitap yorumunu çok beğendim Şebo. Altı çiziklerin çok oluşuna hayret ettim bu senin kitaptan ne kadar etkilendiğini gösteriyor ve bunu çok iyi aktarmışsın. Merak ettim bu kitabı hemen pinleyeyim panoma unuturum çünkü .
    çok öperiiim mutlu günler şebocum <3<3<3

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Cağğğnımmm benimmmmm ♥ Severim senin tatlı dilini, güzel enerjini ♥

      Kitap incecik ama ben de altı çizililer çok oldu bu kitapta... Söz konusu insan yaşamı olunca birde ülkemin genellemeleri es geçemedim sanırım... Okuyunca sen nasıl bulacaksın bakalım...

      Öperim yeniden ♥

      Sil
  22. Dolapdere son yıllarda sembol haline geldi. Bienalde rastlamıştım 2-3 sene önce. Kitabı okumadım, çok cazip duyuluyor.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bu kitaptan sonra ilk fırsatta gezilecek yerler arasına girdi benim için de...
      Farklı bir kültür...

      Sil
  23. Çocuklugum oralarda geçti. Kitabi okumak isterim firsatim olursa.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ciddi misin... Keşke blogta anlatsın çocukluk anılarındaki o yerleri ve zamanları...

      Sil

Güzel yorumlarınız için teşekkürler :)