27 Kasım 2022

Kırmızı Pelerinli Kent / Aslı Erdoğan

 


Aslı Erdoğan ile tanışma kitabımdı bu kitap. Uzun süredir hakkında o kadar fazla yorum okumuştum ki seveceğimi düşünmüştüm. Kuzenim hediye edince yaşasın diye başladım ancak sanırım tanışma kitabı olmak için uygun değildi benim için...

Kitabımızın karakteri Özgür Rio de Jenairo'ya okumak için gidiyor. Biraz da hayata kafa tutmak istiyor (sanırım yani). Fakat şehrin karanlığında kayboluyor bir nevi... Parasızlık vuruyor feci halde... Sigara ve yemek parasını denkleştirmekte bile güçlük çekiyor. Parasızlık bir yandan, sıcak öte yandan vuruyor da vuruyor. 
Mutsuz ve depresif bir Özgür var karşımızda...
Hal böyle olunca da insan sormadan da edemiyor tabi; madem bu kadar mutsuz ve kaybolmuş hissediyorsun kendini ne diye bırakıp dönmüyorsun diye... Hatta bol bol kızıyorsun da...

Kitap iç içe geçmiş iki bölümden oluşuyor; bir yandan Özgür günlük hayatını anlatıyor bir yandan da Rio'da yazmaya başladığı kitabın satırları çıkıyor karşımıza... Kendini bulmaya çalıştığı sancılı bir dönem...

Rio dedim ama aslında Rio benim bildiğim karnaval şehri değil kitapta... Yolsuzlukların, yoklukların, tekinsizliğin ve ölümün cirit attığı bir kent olarak çıkıyor karşıma... Gitmeden nefret ettiğim bir yer haline geldi bu kitapla resmen 😔 Rio hayallerimi çaldı diyebilirim...

Kitapta benim için sanki bir şeyler eksikti. Sıkıcı değildi ama çokça sancılıydı... Kullandığı dil şahane ama tekrar üzerine tekrar olaylar zinciri... 

Karanlık duyguları, dramları severim ben ama yok bu kitaba ısınamadım... Kitabın finalini de kendimce oturtamayınca yok bana göre değilmiş dedim... 

Bir gün yeniden yollarımız kesişirse yazarla, tam olarak sevip sevmeme kararımı veririm artık...

Bu arada siz ne durumdasınız Aslı Erdoğan kitaplarıyla... Merak ettim doğrusu... Bana biraz tüyo verirsiniz belki yorumlarınızla 😉

Sağlıcakla kalın 💗



Altıçizililerim;

* Geleceğe doğru yalınayak koşmak için güçlü bir arzu duydu içinde; kılıcını çekip atını yaşamın çetin cephelerine doğru doludizgin sürme isteği... "Yaşama sevinci" denilen duygu buydu herhalde.

* Ölüm korkusu, yoğunlaştıkça siliniyor olmalıydı, mutsuzluk gibi...

* Bütün saatler onundu; ama kullanılmak için değil, içerdikleri sonsuz boşluğa bir ceset gibi yayılıp kalmak için.

* İnsan, gerçekte gereksinim duymadığını tüketmeye bir türlü doyamıyordu.

* Kıdemli bir göçmendi, insan için "vazgeçilmez" olanın bir çantaya sığabileceğini, geriye kalan her şeyin gözden çıkarılabileceğini çoktan öğrenmişti.

* Parasını "özel bir şey" için harcamak, hayatla ateşkes imzalamak gibiydi.

* Para bir baston gibidir, insanın dik durmasını sağlar.

* Sıfırı tüketmiş insanlar, çaresiz hayvanlar kadar bile sevecenlik uyandırmıyor.

* İnsanı tanımak için uzaklara gitmek gerekir.

* Sıfır Noktası'na varan herkesin bildiğini o da biliyor artık, insanın yoluna çıkan bütün cesetler, onu bir tek yerinden, en zayıf yerinden vurur: Kendi içindeki cesetten.



6 yorum:

  1. İlk defa sende gördüm, hemen kütüphane sistemine baktım kohadan oradan alıp okuyacağım. Yalnız şu cümle biraz empati yapılmadan yazılmış gibi;
    Sıfırı tüketmiş insanlar, çaresiz hayvanlar kadar bile sevecenlik uyandırmıyor.
    İnsanın çaresizliğinin hayvanla kıyaslanması olmamış bence.

    YanıtlaSil
  2. Yıl sonu yaklaştıkça birikmiş kitap yorumları eritiliyor sanırım. Ben de aynı durumdayım. Bir bakıma iyi oluyor çünkü bloglarda daha aktif olup daha sık görüşüyoruz :-)

    YanıtlaSil
  3. Bu kitap ciğeri kebap yapar, yıllar önce okumuştum hala etkiler. Kitap bir yana da o kuş şeklindeki saksılara bayıldım :)

    YanıtlaSil
  4. Yazarı sizden duydum açıkçası, elimde de hiç kitabı yok sanırım. Başlamak için başka kitabını seçmek aklımda olsun. :D

    YanıtlaSil
  5. eski yazarlarımızdan çok severim :) kendisi de çok ilginç biri :)

    YanıtlaSil

Güzel yorumlarınız için teşekkürler :)