24 Kasım 2018

Çocukluk Anısı / Bir MİM


Anı yazılarıyla her zaman beni mest eden Beyaz Yakalı arkadaşım böyle güzel bir konuda mimlediği için ne sevinmiştim... En sevdiğim şey anılarımı anlatmak çünkü ♥ Ama üşengeç Şebo aylar aylar sonra yapabiliyor bu mimi de...
Geç olsun güç olmasın benim yerleşik hissiyatım olmaya başladı artık farkında mısınız 😂 Beni de böyle idare edin artık :)

Bugün ilk önce size bir evden kaçma hikayesi anlatacağım sonra da hani şu çok merak edilen ders sırasında başta yumurta kırılan hikayeyi anlatayım dedim...

Sanırım 4 yaşlarındayım....
Evimiz bir yokuşun başında kocaman bir balkonu olan müstakil bir evdi... O zamanlar bana hemen iki sokak ötemizde oturan rahmetlik anneannem bakıyordu... Soğuk bir kış günü olduğunu çok iyi hatırlıyorum. Annem beni anneannemden alıp eve getirmişti ve ben yol boyunca mızıldanmıştım anneme üşüyorum diye :)

O zamanlar gaz sobası yakıyoruz...
Kahverengi bir gaz sobamız vardı... Hatırlarsınız mutlaka bu sobaları...
Kıyamam annem ben üşüdüm diye alelacele sobayı yakmaya çalışıyor ama soba yanmıyor...Ben bir taraftan hala mızıldanıyorum üşüyorum diye... Ama derdim üşümek değil tabi ki :) Anneannemden beni aldı diye kadının ruh halini bozmak :))))
Şimdi bana bunu Oytun yapsa yemin ediyorum hayatı ona dar edebilirim :))

Neyse efenim gaz bitmiş meğerse, acilen gaz alınması lazım ve bakkal yokuşun hemen altında... Hadi Şebnem demiş annem ama ben mızıldağım ya gitmek istememişim... (Bu kısımları annemin anlatımından hatırlıyorum) Kadın oturmuş yalvarmış bana ama ben dediğim dedik öttürdüğüm düdük, tınmamışım bile... Kadıncağız ne yapsın güzelce beni pencerenin önüne yerleştirmiş, zaten bakkal gözüküyor kabak gibi oradan... Bak demiş buradan gidip hemen geleceğim, sen beni pencereden izle... Tamam demişim...

Annem gaz alıp gelmiş hemen... Bana seslenmeye başlamış ama bende çıt yok... O zamanlar dolapların içine saklanma huyum varmış... Tüm dolaplara bakmış, tüm somyaların altına ama Şebnem yok ortada....
Bir anda botlarım gelmiş aklıma, yok....
Kırmızı montuma bakmış, o da yerinde yok...
Şebnem gitmiş, ama nereye gitmiş...
Anneannem aklına gelmiş hemen, kesin oraya geri döndü diye... Onu da telaşa vermek istemiyor ilk önce ama aklına gelen tek yer de orası... Koşa koşa gidiyor... Usulca anahtarıyla kapıyı açıp botlarıma bakıyor, yok.... Bu arada anneannem de sesi duyup geliyor... Birşey unutmuşum onu almaya geldim dese de anneannem yemiyor tabi :) Şebnem nerede o zaman diyor...
Şebnem yok...
Anneannem hemen mahallenin çocuklarına sesleniyor, karşıda kedili bir teyze vardı acaba ona mı gittim kedi sevmeye diye bakıyorlar, yok...
Annemin aklına bu sefer babaannem geliyor... Birkaç mahalle ötede oturuyorlar o zaman onlar da... Çok gidebileceğim bir yer değilmiş uzaklık olarak ama annem siz buralara bakınırken ben de oraya bakıyım diyor ve o yöne doğru koşmaya başlıyor...
Bu arada yer Ankara Keçiören ve beni arayacağı yer Aktepe...
Uzak, bence de gidemezmişim oraya :))))
Yine de bir umut işte...
Hemen hemen yolu yarılıyor annem koşarak...
Bu arada bir aile dostumuzun evinin önünden geçerken Nevin teyze bağırıyor anneme... Annem bir yandan koşarken bir yandan da sonra Nevin diyor aceleyle... Ama Nevin teyze susmak bilmiyor, annemin sabrını taşırıyor nihayetinde... Nevin laklağın sırası değil Şebnem yok ortada diye bağırıyor... Nevin teyze ne derse beğenirsiniz :) "Şebnem burada" hahahaaa :))) şaka gibi....

Bakın buraya kadar olan kısmını annemin anlattığı şekliyle biliyorum.... Ama bundan sonraki kısım hala capcanlı hafızamda hahahaaaa :))) Unutmam imkansız :)

Annem elinde böyle bir takunyayla üzerime yürüyordu... Yer misin yemez misin.... Salonun ortasındaki sehpanın etrafında ben kaçıyorum o kovalıyor... Yakaladıkça da popoma bir takunya yiyorum :)))

Takunya ne alaka diyecek olursanız eve girerken anneme giymesi için veriyor Nevin teyze... Ama annem o takunyayla hafızamdan silinmeyecek bir anıya imza atıyor 😂😂😂

Sonradan bana hep takunya geliyor demesinin sebebi işte bu olaydır...

Bu arada ben niye oradaydım hiç bilmiyorum...  Sanırım babaaneme gidiyormuşum ki Nevin teyze beni yoldan çevirmiş... Yeni bebeği olmuştu, arkadaşım Pelin :) Onu sevmekle kandırmış beni :))) Kandırmasaymış nereye gidiyor olduğum konusunda hâlâ kimsenin fikri yok :)))

Şimdi gelelim üniversite yıllarıma... Şu bizim ilgi çeken sınıfta kaz yumurtası kırma işine...

Üniversiteyi ilk kazandığım yıl... Şahsına münhasır bir matematik öğretmenimiz vardı...
Derse girer, bizimle hiç ilgilenmez... İmzasını atan çıkar usulca ve kalan birkaç kişiyle o ders yapardı...

Hatta kendisinin şu resimdeki gibi küçücük Bis marka aracı vardı. Bizim çocuklar arabanın dört bir tarafından tutup arabayı kel alaka yerlere taşır, hoca da dersten çıkınca deli gibi arabasını arardı 😂😂😂
Genciz ya...
Genç olmak böyle abuk subuk şakalar yapmak demek çünkü o zamanlar...


O gün yine Matematik dersindeyiz... Hayalinizde amfi falan canlanmasın hiç... O zaman bizim okul  Ziraat Fakültesinin eski ahırlarından bozma dersliklerine sahipti... Normal sıralar, bir ilkokul kıvamında.... Üniversiteyi tek çağrıştıran şey sanırım ileri geri kaydırılan tahtasıydı... Sınıfın tam arka kapısından çıkınca da kazların kümesine ulaşıyorduk...

Okulun müstahdemi Şemo dayı orada kaz yetiştiriyordu okul için ama nedenini sormayın hiç hatırlamıyorum :)))

Hepimiz hoca derse başlasın, imza kağıdı dolaşsın, biz imzayı atalım ve kaçalım diye bekliyoruz... Dersten kaçıp ne yapacağız peki, hiiiçççç... Bir kafeteryada oturup ya king oynayacağız ya da kantinde boş boş oturup çay içeceğiz işte... Kağıt dolaştı, imzalar atıldı... Kaçan kaçtı... Ama biz Adoyla hâlâ fırsatını bulamadık çıkmak için... Ankaralı bir arkadaşımız vardı, Aydın... O da biz kaçamadık diye sanırım dalga geçiyordu... Ya da başka bir şey şimdi çok net değil hafızamda...
Ado usulca kümes tarafına geçti, ben de peşinden... Kazların yumurtasından kaptık hemen...
Ben hâlâ ne yapacağımızı kestiremiyorum ama.. Ado birden fırladı Aydın'ın kafasına "taaakkk" diye yumurtayı geçirdi çıktı sınıftan... Millet şokta hahahaaa :))) O ne oluyor falan derken "taaakkk" ikinci yumurtayı kırıp ben de çıktım sınıftan....  Bu arada hoca ders anlatmaya devam tabi ki :)))

Adoyla bir yandan kaçıyoruz, bir yandan gülüyoruz kahkalarla, bir yandan da Aydın'ın kıvır kıvır su girmeyen saçlarından o yumurtaları nasıl temizleyeceğini konuşuyoruz... Kesin eve gidecektir ama yine de saklanmak lâzım...

Normalde hiç gitmeyeceğimiz bir kafeteryaya oturup başlıyoruz tavla oynamaya... O kadar eminiz ki bizi bulamayacağından...

Orada ne kadar oturduğumuzu hatırlamıyorum ama kapıdan Aydın'la birlikte bizim zıpır çocukların kapıdan içeri girişlerini çok iyi hatırlıyorum... Bir yandan gülüyoruz bir yandan da Aydın'ın elindeki yoğurt kasesine odaklıyız... İçinde yoğurt, toprak, ot, çöp, ketçap, mayonez, yumurta ne ararsan var... Bir yandan rezil olacağız ondan çekiniyoruz, bir yandan o karışımı saçımızda düşünemiyoruz tabi ki :)))

En azından kafeteryada böyle birşey yapmamaları konusunda ikna ediyoruz bizimkileri...
Yalvar yakar, mızıldan, acındır derken bunlar Adonun kollarından tutuyorlar sadece... Tamam diyorlar madem Ado başlattı sadece onun başından geçireceğiz bu bulamacı... Ben nasıl seviniyorum hahahaaa :)))
Durun diyorum kızın defterleri kitapları kirlenmesin... Onları alıyorum elime, montunu çıkartıp alıyorum.. Ben kurtuldum ya direkt satıyorum Adoyu farkındaysanız hahahaaaa :)))

Eskiden Bornovadan şehir merkezine gittiğiniz yolu hayal edin... Üst geçit falan yoktu...
Tıp Fakültesinin oralar... Bölünmüş yoldan okula doğru geçiyoruz... Vızır vızır arabalar işliyor... Onlar önde ben arkada ilerliyoruz... Tam orta bankette arabaların geçişini beklerken o bulamaç benim kafama geçiyor.... Üstüm başım, defterler, herşey batıyor :)))
Ben çığlık çığlığa...
Herkes gülüyor...
Önümü göremiyorum...
Neyse bizimkiler çok insaflı, kolumdan tutup beni okula doğru geçiriyorlar... Ado gülmekten kırılıyor... Gelen geçen bize bakıyor...
Tamam görüntü ofsayt da bir de çok sesliyiz :)))

Eve o halde gitmem imkansız... Şampuan almış zaten Aydın kendi saçlarını temizlemek için... Aralık soğuğunda okulun bahçesinde bir hortum bulup saçlarımı yıkadık hep birlikte...

Saçmalamak gençliğin temelinde var sanırım :)))

Ahhh gençlik ahhhh diyor ve bu mimi Handancım ve Maigillerken Kadriyecime paslarım...

Mutlu hafta sonları gençler ve hala genç kalanlar ♥









25 yorum:

  1. Anneciğinin korkusu yıllar sonra bile buralarakadar ulaşıp kendini yaşattı :))

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Kendimi onun yerine koyunca fena oluyorum, ama kendime de çok gülüyorum :))

      Sil
  2. Hoş bir anı yazısı. Keyifle okudum.

    YanıtlaSil
  3. Süpersin Şebnem, hepsini bayıla bayıla okudum. Kim bilir sen anlatsan nasıl eğlenceli olur. Ama yumurtalı karışımı okurken benim kafam kaşındı valla :))))

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. O yumurtalı karışım fenaydı evet :))
      Uzun süre kokuyormuşum gibi gelmişti bana :))

      Öpüyorum ♥

      Sil
  4. Çok teşekkür ederim, çok naziksin. Ne güzel bir cümleyle başlamışsın yazına, çok mutlu oldum. Anılarından çok keyif aldım. Biz küçükken mahalleler ne kadar güvenli idi. Kaçsak, kaybolsak muhakkak ailemizi bilen biri bizi yanına alır, korurdu. O yıllarda hepimiz mahallede ailelerimizin çocuklarıydık, komşu teyzeler sokakta top oynarken salçalı ekmek verirdi. Bir de salçalık domates alırlarken tüm çocuklara sokakta yesinler diye domates verirlerdi. Yumurtalı anıya çok güldüm. İçinde Bornova hatta bizim mahalle olunca daha da keyifle okudum. Ben evimize yakın Suphi Koyuncuoğlu Lisesinde okudum ortaokulu. Okulu ektiğimizde en çok kampüse giderdik. Tüm fakülteleri bilirim nerdeyse. Evimize en yakın Ziraat idi zaten. Eriğe dalmak derdik, erik ağaçlarından meyve toplardık. Tabii bekçiler bisikletle arkamızda. Merkezde ekmek fırınımız vardı babamın, o zamanların önce Çınar sonraki ismi Oscar sinemasının yakınında. Oraya kadar koşardık, bekçiden kaçarken. Çok güzel anlatmışsın yazın beni içine aldı, geçmişe götürdü. Hem mahalle teyzeleri, hem yaramaz çocukluk günleri, hem okul yılları, gençlik hepsi var. Okumak çok keyifliydi.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çınar sineması en sevdiklerimdendi ♥ Bak hatırlıyorum o fırını sanki...
      Sene 89-90 hala vardı sanırım.... Sen eski yazlık sinemayı da hatırlarsın o zaman :) Ne güzel günlerdi o günler...

      Bir tane vagondan cafe açmışlardı, hala duruyor sanırım... Ne büyük olay olmuştu... Bornovanın en ilgi çeken mekanı haline gelmişti...
      Ama her zaman en sevdiğim yerler küçük park civarı olmuştu hep... Bir de o zamanlar Derya cafe vardı parkın hemen çıkışında. Orası da en sevdiğim yerlerdendi :)))

      Anılara gitmek bak ne iyi geldi bana :))

      Sevgiler...

      Sil
    2. Evet o fırın bizimdi, o yıllarda da faaliyetteydi. Şimdilerde bizim olmasa da hala fırın olarak hizmet veriyor. Evimiz zaten Çınar sinemasının üstündeydi. Çınar sineması artık, Ooze Venue adında İzmir' de tanınan bir disko oldu :(( Yazlık sinema, rahmetli Hüsnü Amca'nın Hayat Sineması, ah çocukluğum. Su-Ga Gazozum, koşturduğum tahta sandalyeler. Şimdi mi orası bira bahçesi hatta yeni durumu meyhane. Derya' nın kumpiri nefisti. Derya da kapandı maalesef. Eskilerden Portakal devam ediyor, hem de eskisinden de güzel bir mekan olarak.

      Sil
  5. Ah çok güldüm sabah sabah Şebo, üniversite yılları ne güzeldi di mi?Benim en çok özlediğim yıllar...

    YanıtlaSil
  6. Benimde içim açıldı,seni okuyunca.
    Anılaaaaarrrr...Anılarrrr...
    Komik kadın,severim ben senin o esprili yanını,kahkahalarının sesini duyar gibiyim eminim melodi gibi gelir bana.
    Benim en çok duymayı sevdiğim arkadaşlarımın kahkaha sesleri inşallah bir gün senin kahkahalarını yakından duyar kahkahalarına eşlik eder,bu dünyanın
    gelmişine geçmişine kahkahalarla güleriz...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ay inşallah Merihim, bir gün karşılıklı kahkaha atabiliriz...
      Çok keyifli olacağından o kadar eminim ki ♥

      Sil
  7. Ah çocukluk ve gençlik anıları.. Sanırım bizler daha şanslı nesillerdik.
    benimde evden kaçma maceram var karakolda biten:)
    Üstelik babanem beni almak için karakola geldiğinde, polis amcalar bu bayanı tanıyormusun diye sorduklarında hayır tanımıyorum demişim:))) (sanırım karakoldaki ilgi alaka çok hoşuma gitmişti) babanem zavallı gerisin geri eve dönüp kimliğimi alarak durumu ispatlamak zorunda kalmış, beraber eve döndüğümüzde ise takunya vari bir hesaplaşma geçmişti aramızda:))
    Ah anılarımı getirdin aklıma..
    kal sağlıcakla..

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. hahahahaaa :))) Sen benden de betermişsin :))
      Babaanneciğini düşününce şimdi, nasıl da kızmış, söylenmiştir kimliğini almaya giderken :)))
      Sen çok yaşa emi :))

      Sil
  8. Ahhhh anılar ah şimdi gözümde canlandılar :)

    YanıtlaSil
  9. Hahahaha, o takunyayı sonuna kadar hakketmişsin :D Yumurta efsane. Bu anıların üzerine ben ne anlatırım bilemedim şimdi :D

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bence de haketmiştim o takunyayı :))
      Sende neler vardır kimbilir, zevkle okuyacağımdan eminim ♥

      Sil
  10. Bizde de vardi o sobadan. Cok keyifli anilar 😊

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. O soba sonradan üniversitedeki evimi de şenlendirmişti Derya ♥
      Öpüyorum :)

      Sil
  11. Sesini hiç duymadığım halde karşımda oturup anlatıyormuşsun gibi dinledim. Yok dinlemedim okudum :) Hey gidi gençlik o an için berbat olsa da şimdiye kalan harika anılar. Takunya da fena oturmuş dimi hafızaya :))

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Oturmaz mı hiç o takunya hafızaya :)
      İlk ve tek olmasının da payı var tabi ki...

      Keşke karşılıklı gelip anlatabilsek birbirimize anılarımızı, ne güzel olurdu ♥

      Sil

Güzel yorumlarınız için teşekkürler :)