13 Aralık 2019

Misafir / Nermin Yıldırım




Yazarla tanışma kitabım "Dokunmadan" favori kitaplarım arasında yer alınca yazarın bir başka kitabını okumak farz olmuştu.... Ve bir süre bekledikten ve beklentilerimi normal seviyelere indirdikten sonra bu kitaba başladım...

Adına "ev" denilen bir akıl hastanesi... Doktorlar hemşireler zorunlu "abi" ve "abla"... Aklını yitiren hastane sakinleri ise o evin daimi misafirleri...

Esin o daimi misafirlerden birisi... Adalı ve Canan da... Hatta bir sürüsü... Rikkat ise abla denilen hemşirelerden... Biri 20 li yaşlarda diğeri 60 lı... Zaman zaman içerdekiler mi deli, dışardakiler mi sorgusunun bolca yaptırıldığı bir anlatım...

Bir Esin'in hikayesini okuyoruz kesik kesik, bir Rikkat'in evine gidip annesinin hayalinin onu ziyarete gelmesiyle geçmişe gidiyoruz... Olaylar, insanlar, hesaplaşmalar ve hayaller... Bu arada aradağımız bazı yanıtlar da var tabi ki...

Ara ara Esin'den sıkıldığımı belirtmeliyim... Ama o Rikkat var ya o Rikkat... Sarıp sarmalayıp sevesim geldi sürekli... İlk başta ağır ağır ilerlerken Rikkat'li bölümlere geçebilmek için daha hızlı okumaya başladım kitabı... Benim için yegâne sürükleyicisidir kitabın...

Kitabın sonundan çok hoşlanmadım... Belki de ters köşe beklentim, bu finalden hoşnutsuzluğuma sebep olmuştur... Diyorum ya beklentiler bazen güzel olan bir okumayı ya da izlemeyi bozabiliyor...

Bazı sorular havada kaldı... Canan'a ne oldu hakikaten ? M3 gerçek miydi ki? Bu da bende bir eksiklik hissi oluşturdu...

Sonuç olarak evet kitabı sevdim... Rikkat'i sarmaladım ama hâlâ favorim "Dokunmadan"...
Nermin Yıldırım dilini sevdiğimi rahatlıkla söyleyebilirim artık ♥ Hatta bu iki kitabın da güzel filmi olur düşüncesindeyim ;)

Keyifli bir hafta sonu diliyorum herkese....





Altıçizililerim;


* Beden eğitiminden hayat bilgisine her derste öğretiliyor, hayat böyle. Hızlanan düşer. Düşen yakalanır.

* Ortada bir anne varsa, gözünüzün içine şefkatle bakıyorsa, hayat size böyle fevkalade bir lütufta bulunuyorsa, gerisi artık o kadar da mühim olmuyor. İnsan bunun kıymetini çocukken pek bilmiyor da, o anneyi bir kere yitirdikten sonra, hani belki rüyama girer umuduyla kendini zorlayarak uyumaya çalıştığı yıllar boyunca, kafasına dank ede ede anlıyor.

* İnsan en çok sevdiklerinden korkar, onları yitirmekten...

* Bir şeye merak salmak için onu kaybetmek yetiyor.

* Büyüyünce insan daha mı az bencil oluyor, yoksa kendini kendinden bile saklamayı mı öğreniyor?

* İstenmediğini düşünenler, onları istemeyenleri kendilerinden mahrum bırakmak gibi gülünç bir çaba içine girerler.

* Ah gençlik, ah çocukluk... Yaşarken kıymeti bilinmeyen sıradan anların uçuculuğu. Mutluluğu hep gelip omza konacak şatafatlı, ağır bir masal kuşu gibi hayal etme hatası. Yıllarca beklediği şeyin, içinden geçtiği hafif anlarda kanatlanmış minik, basit sevinçlerden ibaret olduğunu insanın bu kadar geç anlaması, ah.

* İçimden geçenleri içimde tutmaya talimliyim. Ben sevilmeyi böyle öğrendim.

* İnsan ölünce değil, becerebilirse ancak yaşarken değişir.

* Akıl insanın kaybetmekten utandığı bir şey. Kendi yüzü de öyle. Yüzünün aklından silinmesi, bir yanıyla yeryüzünden sessizce silinmek, halinden utanç duyan bir hayalete dönüşmek gibi.

* Bizim yapmadıklarımızı yapanları, yaptıkları şeyleri pek de iyi yapamadıkları konusunda eleştirmek çok zevkli, itiraf etmeliyim.

* İnanmak konforlu bir seçim, kafayı rahatlatmasa da kalbi ferahlatıyor.

* İnsanı yaşı değil, hayatı yaşlandırıyor. Bazen yaşadıkları, bazen de yaşamadıkları.

* Ne hamlık kolaydı ne de ateşte döne döne pişmek. Gençliğin alameti, her şeyi bildiğine vehmetmek, ziynetiyse görkemli bir cehaletti. Heyhat, bazı şeyler zamanla idrak ediliyor. Beşer şaşkınlığından sıyrıldığında genellikle de iş işten geçmiş oluyor. Hayat, sırayla giydiğimiz bir hırkaysa bile, başkasının çıkardığı, üstümüze bol geliyor. Bizden evvelkilerin tecrübelerini şıkır şıkır kuşanamıyoruz, herkes kendi ateşinde yanmak istiyor.

* Aşk, bütün tutkallardan güçlü, mıknatıslardan kudretliydi ve her şeye rağmen onları bir arada tutmaya yetti.

* İşte kendi iyiliğimiz, sevdiklerimizin iyiliğine baskın çıkıyor.

* Bilmiyorum arkadaşlık hangisi, sevmek hangisi; birbirinin her halini kabullenip kusurlarını görmezden gelmek mi, başka türlüsünü denese daha mutlu olur umuduyla sevilmeme riskini bile göze almak mı?

* Utanmayı bilen insanlar güven veriyor bana. Korkmadan seviyorum onları.

* Kırgınlıklarımı gizlemekten bezmişim artık. Gizlediğim şeyleri arayıp bulmakla uğraşmıyordu kimse. Onlar fark edene kadar çatlaklar derinleşiyor, kalbim parçalara ayrılıyordu.

* Birine kalbinizi açıp içinizi döktüğünüzde, giderken sadece kendini götürmüyor, sanki size ait bir sırrı da yanına alıyor. O zaman artık yalnız bile değil, eksik kalıyorsunuz. Sırf gideni değil, dökülüp kırılarak ortalığa saçılmamış eski halinizi de özlüyorsunuz. Acıklı bir seçim bu ama ne zaman gerçekten birini sevseniz, yapmak zorunda kalıyorsunuz. Başkalarına yaklaştıkça kendinizden uzaklaşıyorsunuz. Aşkları, ayrılıkları affediyorsunuz da , sizden bir parça götüreni, hem de aldığı emanetin anlamını, kıymetini bilmeden götüreni bağışlayamıyorsunuz.

* Galiba dürüstlük, ancak bize yöneltilmediğinde erdem sayabildiğimiz ürkütücü bir özellikti.

* Hayatta hiçbir şeyin hatırlandığı gibi olmadığını öğrenecek kadar yaşadım. Bazen bir şeylerin nasıl hatırlandığının nasıl yaşandığından daha mühim olduğunu öğrenecek kadar da. Hakikat yaşandığı an kadar, hatıra ömür boyunca.

* Tek başına ağaçların da gölgesi var ve pek çok kişi onlara sığınıyor. Ama galiba tek başına insanlar, kimsenin sığınmayı aklından geçirmeyeceği denli güçsüz yahut tekinsiz görünüyor. Yalnız olunmuyor, yalnız kalınıyor.

* İnsan gençlikte her kabahatin üstünü pek güzel örtüyor. Nefis bahaneler uyduruyor, harikulade mazeretler. Yapraklardan gövdesinin kalın, kırçıllı kabuğunu göremeyen bir ağaca benziyor. Sonra yaşlanınca, yapraklar bir bir dökülüyor. Ve güzelce gizlediği o karanlık kabukla karşılaşıyor, karşılaşmak ne kelime, baş başa kalıyor insan...

* Dışarıdayken Twitter'da ha bire dört patisi koparılmış köpeklerin, öldürülüp buzdolabına saklanmış çocukların fotoğrafına bakar, karakter kısıtlamamız elverdiği ölçüde küfredip rahatladıktan sonra, Instagram'a geçen yazdan kalma bol gülüşlü tatil fotoğraflarımızı koyardık. Hem keçileri kaçırdığımızın hem de daha güzel günlere inanmaya çalıştığımızın ispatıydı bu. Yani ihtimal hâlâ vardı.

* Birini ille de bizzat nefesini keserek öldürmez insan. Birbirimizi öldürmenin onlarca yolu var... Bazen konuştuğuyla, bazen sustuğuyla öldürür. Bazen gidişiyle, bazen yanında kalmayışıyla.

* Biz insanlar genellikle anladığımız şeylerden değil, anlamadıklarımızdan etkileniyoruz. Anladıklarımıza ilgimizi kaybediyoruz, sıkılıyoruz onlardan, hatta ilk fırsatta onları küçümsüyoruz.

* İnanmadıkları şeylerden bile medet umar çaresizler.

* Hayat dediğimiz bir çeşit met-cezir galiba. Kâh gel-git, kâh başla-bit. Bu esas üzerine dönüyor dünya. Nasıl da uruk bitiyor bir şeyler, öbürleri başlarken her defasında coşkuyla.

* Küçük telaşlarda kaybolup büyük dertleri unutmak istedik ikimiz de.

* Korku dediğin alışkanlıktır. İnsanın kendi kanıyla beslenen bir alışkanlık.

* Büyümek biraz da utanmayı unutmak demek. Mahcubiyetin, ucu masumiyete bağlanan ipi, nasıl da ince ama aşikâr. O ip, ancak bir tür iç temizliğiyle sağlam kalabiliyor. İçini temizlemeyenler, dışını parlatıp duruyor.

* Çocuktuk, bazılarımız için yokuşlar daha dik, merdivenler daha yüksekti. Kimimiz birilerinin elini tutup çıkarken, kimimiz düşme korkusuyla tırabzanlara yapışıp kaldı, kimimiz de başka birileri tarafından aşağı itildi.

* Gitmeyi beceremeyenlerin, becerenlere bilenmesinin, paylarına düşen hayatın hıncını onlardan almak istemesinin adil olmadığını anlayınca, affettim onu.

* Biz, çocukluğumuzun, gençliğimizin değdiği yerlere aitsek, oralarda bize ait sayılmaz mı neticede?

* Gidenler geride kalmanın neye benzediğini hiç bilmiyor.

* Hayaller gerçeklerden daha mahrem galiba. En çok onlar ortaya çıkınca insan çıplak kalıyor.

* Yaşamak için ne lazımsa, herkesi en çok o öldürüyordu.

* İnsan kendine içeriden attığı kesiği, başka kimse dışarıdan dikemiyor.

* Hayat bir oyun gibiydi. Bekledim ki oyuna girmem için beni çağırsın biri. Çağırmadılar. Ama yine de beklemeye devam ettim. Bekledim, bekledim, uzun uzun bekledim. Derken, birlikte oynamak istediğim bir bir gitti. Bu saatten sonra kim çağıracak artık beni?

* Garip bir yer dünya. İçine düşen herkes, ellerinde yağlı urganlar, yardım ettiğini sanırken bile, birbirinin celladı kesilir. Acı, dirayeti emmeye başlayınca, herkes her şeyden vazgeçer bir noktada. Kendinden evvela.

16 yorum:

  1. Nermin Yıldırım'ın kalemini merak ediyorum ama henüz okuma fırsatı bulamadım. Yeni yılda okurum belki :)

    YanıtlaSil
  2. Bu kitabıyla yazarımızı sevdim :)
    Nasıl güzel bir yorum😍
    Dokunmadan adlı kitabını da merak ediyorum:)
    Sevgiler 💕

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Benim için daha anlamlı bir kitap Dokunmadan... Umarım onu da sevrsin

      Sil
  3. Geçen gün bir blogda yazarın en iyisinin Unutma Dersleri kitabı olduğunu okudum. Belki sıradaki kitabın o olur.

    YanıtlaSil
  4. Tanıtım için teşekkürler. Blogger arkadaşlarımız ''Blogger Mimi'' başlığı altında çok güzel bir mim yazısı hazırlamışlar. Ben de bu mim yazılarına katılarak blog açma serüvenimi anlattım. Okumak için sizi bloguma beklerim.

    YanıtlaSil
  5. nermin yıldırım, şermin yaşar, melisa kesmez, yaprak öz, gözdeleriim :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Melisa kesmez ve yaprak öz hiç okumadım deep. Bu sene de onlara şans vereyim..

      Sil
  6. Kitapları hep öven yazıları sevmiyorum. Bir şeylerin havada kaldığını söylediğin için de teşekkür ederim. Bu, benim için önemli bir ayrıntı ve ben başka bir kitaba yönelebilirim. Seçiciyim, seçmeme yardımcı olan yazılar için müteşekkrim.

    Sevgiler Şebnem'immmmmmmmmmmmmmmmm

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Hissiyatlarımızı alkışlarla doldurursak ne anlamı kalacak ki... Öpüyorum kocaman seni ♥

      Sil
  7. Dokunmadan kitabını ben de okumuş ve çooook sevmiştim.Keyifli okumalar Şebo.

    YanıtlaSil
  8. Bunu da okumadim. Bayağı kitap okumuşsun sen de canım 😍

    YanıtlaSil

Güzel yorumlarınız için teşekkürler :)