20 Şubat 2021

Unutma Beni Apartmanı / Nermin Yıldırım

 

Nermin Yıldırım'ın kitaplarını okumayı seviyorum. Bu okuduğum 3. kitabı ve beni hiç yanıltmadı. Eğer yazarla hala tanışmadıysanız şiddetle tanışmanızı öneririm, dilini seveceğinizden eminim ♥

Şimdi gelelim biz kitaba.... 

Kitaptaki kahramanımızın adı Süreyya... 43 yaşında çıkıyor karşımıza Süreyya... Kendisini daha bebekken terk eden annesi Mesude'nin telefonuyla başlıyoruz hikayesine... Sonrası iki bölüm halinde ilerliyor; Süreyya'nın geçmiş ve şimdisi bir yanda, annesiyle konuşması diğer bir yanda.... Ve için için merak ettiğiniz sorular ise yavaş yavaş yanıtlanıyor bu geçişlerde...

Kitaptaki kahraman dedim ama Süreyya aslında çok görünmez, çok renksiz hatta renklendiremeyeceğiniz kadar şeffaf bir karakter. Deli ediyor beni ilk başlarda o ruhsuzluğuyla ve duyarsızlığıyla... Sonradan sonradan o kendi içinde kendi duvarlarına hapis bir şekilde yaşayan Süreyya'yı anlamaya başladım ve ısındım.

Kitap ilerlerken dönemin siyaseti ve toplumsal yapısı çok güzel aktarılmış, konuların içine yedirilmiş... 60 darbesineden, 28 Şubata, depremlerden, sellere... Gözünüze sokmadan hayatın akışı içinde...

Bir çok alt öyküsü de var; bunlar da yan karakterlerle giriyor hayatımıza... Bir de tabi ki N.Y. adında bir kadının yazarlığını kendi yazdığı romanlarla tescilleyen Süreyya'nın yazma halindeki öyküleri... Bir çok konu ele alınıyor bu sebeple... Bu arada sahte yazarı kendi ismi ve soyisminin baş harfleriyle kodlaması da ayrı bir ironi olmuş bence...

Süreyya'ya en çok babaannesi Çeşminaz Hanım'ın ölümündeki ruhsuzluğunda kızdım sanırım... Sanki geçmişi ile bağlarını tek kalemde silebilecekmiş gibi tüm eşyaları dağıtıp, her şeyi bırakması içime dokundu... Çeşminaz Hanım her şeye rağmen bunu hak etmemişti...

Nermin Yıldırım'ın kitaplarının ortak özelliği ve güzelliği bence mutlaka kendinizle ilgili bir detay yakalayabilmeniz... Bazen bir korkunuz, bazen sevdiğiniz bir şey ya da sadece kendinize has olduğunu düşündüğünüz bir his... 

Süreyya'da benim gibi karın o ayaklarının altında çıkardığı sesi seviyordu... Bana hiç benzemeyen bir kadınla aynı şeyi sevdiğimizi bilmek ortak bir payda yaratmak gibi... 

Depremde can havliyle sabahlığını giymeye çalışıyor, kendini evden atacağına vücudunu örtmeye çalışıyor Süreyya... Geceleri sırf bu sebeple üzerime alacak bir şeyleri başucumda bırakıyorum ben... Yaşadığım acziyeti o da yaşıyor...

Ve bir isim çıkıyor karşıma Mefkure Hanım... Çok sık rastlanan bir isim değil malumunuz... Acaba diyorum Nermin Yıldırım'da benim tanıdığım o çiçekçi kadını tanıyor muydu diye düşündüm... 

İşte tüm bu detaylar  kitaba bağlanmanızı sağlıyor... Bunlar benimkilerdi, belki siz farklı detaylar yakalayacaksınız...

Kitapta beni huzursuz eden şeylerden biri Rıdvan'ın neden ortadan kaybolduğunu bilememekti... Öğrenmek isterdim neden kayboldu ortadan...  Sevmiştim halbuki ben onu ♥ 
Diğeri de kızıydı... Sürekli bir telefon dahi olsa açmasını bekledim... 

Okuyun ♥ Okutun ♥ dediğim kitaplardan anlayacağınız...


Altıçizililerim;

* Acımak, başkalarının çektiği azaba bakıp, onların yasını tutarmış gibi yaparak kendi mutluluğuna şükretmektir çünkü. Acımak, kıl payı yırttığın mutsuzluğun diyetini uğursuz, cüretkar bir sadaka gibi dağıtmaktır. İşte bu sadaka, iki damla gözyaşı ya da kimsenin bir işine yaramayacak anlık bir yürek  burkuntusu kadardır.

* Küçük bir çocuğun tek istediği, diğer çocuklar gibi olmaktır. Herkes nasılsa, öyle olmak. İyi ya da kötü tüm farklılıklar, onu arkadaşlarının gözünde yabancı yapar.

* Gizli şeyler, kimseyle paylaşılmayan sırlar çocuklar için kıymetlidir.

* Tıpkı kıymetli bir taş gibi düşün. Hafifledikçe değeri azalır kadının.

* İnsanın kişisel tarihi başladıklarıyla değil bitirdikleriyle, kazandıklarıyla değil kaybettikleriyle yazılıyor.

* Suskunluğun ne büyük bir kuvvet olduğunu o zaman anladım. Birine saatlerce dil dökerek yaptıramayacağınız şeyleri susarak yaptırmanız mümkündü.

* Bu zaman hep böyledir işte, zora girdiniz mi geçmek bilmez.

* Sevildiğini bilmeyen çocuklar kendilerini de sevmezlermiş çünkü. Sevemezlermiş.

* Yokluğun birilerinin varlığına tesir etmesi gerekir. Etmiyorsa, kimse için önemli olmamışsın, kimsenin hayatında boşluğu hissedilecek bir yer dolduramamışsın demektir bu. Uçsuz bucaksız bir yalnızlığın orta yerinde yaşamışsın demektir.

* Küçükken ölenin kapıya bırakılan ayakkabısının fakir fukaraya, ihtiyaç sahibine verildiğini anlayamazdım. Kimsenin bir ölünün ayakkabısını giymeyeceğini düşünürdüm belki de. Benim inandığım, o ayakkabıların asıl sahibi gelip alsın diye bırakıldığıydı. Gittiği yerde ayakları acımasın, üşümesin, karnı ağrımasın diye.

* İnsanlar sizin suskunluğunuzun üzerine daha iyi olasınız diye gitmezler. Onlarınki kimsenin işine yaramayacak kötücül bir meraktır. O merak, kendilerinin daha iyi durumda olduklarını görüp rahatladıklarında nihayete erer. Bir tecavüzden farksızdır.

* Kadınlar sınırsız arkadaşlıklar kurmayı, kendini sakınmadan açmayı erkeklerden daha iyi becerirler.

* Sahip olduğumuz her şey sırtımıza bir yüktür. Bir çamaşır makinası satın aldığınızda onu banyodaki yerine koymaktansa omuzlarınıza yerleştirirsiniz. Kaçmak istediğinizde sizi tutacak ilk şey o makinanın ağırlığı olur.

* Ne aradığını bilmeyen biri için bir şey bulmak neredeyse mucizedir. Mucizeye eremedim.

* Rahata erebilmek için sorulara cevaplar bulmak, neticeleri vesilelere bağlamak gerekir. Neden sonuç ilişkileri kurmakla uğraşmazsak hayat çok sıkıcı olur. 

* Küçük yalanlar kimseye zarar vermiyordu.

* Birini sevdiğine karar vermek, ona hükmedebilme hakkını da getiriyordu beraberinde.

* Gençlik koca bir sünger gibiydi. Her şeyi kolaylıkla emebiliyor, hemencecik hazmediyordu. Gençlik nankörlük demekti bazen de.

* Kahraman olamayacak kadar korkak, ama korktuğumu söyleyebilecek kadar cesur biriyim ben.

* Aşk sadece aşıklarına büyülü görünür genellikle. Dışarıdan bakanlar, orada çocukça haller içine giren ve yaratmaya çalıştıkları yepyeni evrenle kimi zaman komik bile görünen iki kişiden fazlasını göremezler çoğu kez.

* Her aşık "o"nun herkeslerden başka olduğuna inanır. O güne dek sabırla beklediği tek şeye kavuştuğuna ve bundan sonra onsuz bir hayatı yaşamaya takati olmadığına... Bir sebebe ihtiyaç duymadan peşinen bunları kabul eder her aşık.

* Anladım ki aşk gözlerini kaybetmekti zaten. Sesini kaybetmekti, tümden kaybolmaktı. Başkasının gözünden bakıp, ağzıyla konuşmaktı. Aşk yakalandığım en kişiliksiz hastalıktı.

* Geçmişimiz her zaman geleceğimiz hakkında söz sahibi olmaz mı?

* Bazı kadınlar sevmek, bazıları ise sevilmek için çocuk yapar. Ben ikisini de istemiyordum. Bazı kadınlar hiçbir erkek onları yeterince sevmediği için küçük bir bebekte ak pak, tertemiz sevginin tadına bakmak isterler.

* Yükte ağır, pahada hafif varoluşsal sıkıntılar....

* Yazmak da yaşamak gibiydi. Geçmişe takılıp kalmak, yeni adımlar atmanın önünü kesiyordu.

* Arkadaşlık iki insanın birbirine günlük rapor vermesi, hayatlarının tüm ayrıntılarını paylaşması demek değildi. İki insanın birbirine iyi gelmesi yeterliydi bana kalırsa.

* O kadar hayat doluydu ki hemencecik yoruluyordu!

* Kendiliğinden olan şeyler zorlama olanlara nazaran çok daha gerçekti.

* Meçhulün hikayesi her zaman malumunkinden daha merak uyandırıcı.

* Bilirim ki en olmayacak şeyler, hiç başına gelmeyeceğini sananlara olur.

* Ölülerin yüzlerinin yavaş yavaş fotoğraflardan silinmediğine seviniyordu. Çünkü zamanla en sevdiklerinin yüreklerinde bile azalıyordu izleri.

* Herkesten tek bir şey olması bekleniyor. Oysa insan aynı anda birçok şey...

* Yanlış bir şey yapmak istemiyordum, ama doğrunun ne olduğuna dair en ufak bir fikrim de yoktu.

* Uzun yol şoförlerinin adı olmaz. Bir biçimde diyalog kurmanız gerektiğinde, onların hepsi "kaptan"dır.

* Bu Bilecik var ya, toprağının her bir parçasını başka bir bölgeye bırakmış. Bir parçası Marmara'da, bir parçası İç Anadolu'da, bir parçası Karadeniz'de, bir parçası Ege'de. Dört bölgede birden toprağı olan tek şehir.
   Bir şehir olsam, muhakkak Bilecik olurdum demek ki. O kadar dağınık, o kadar yersiz yurtsuz. Oysa iyi ya da kötü bir yerde olmak, herkes gibi olmak, ne kadar kolaylaştırıyor hayatlarımızı...

* Terk edenler, günahlarını düşünüp yaralarını kaşımayı, arada bir o yaradan konuşmayı severler. Ama terk edilenler daha bir mağrurdur hep, sorularını bir tek kendilerine sormayı tercih ederler. 

* Ben küçükken, bu kadar çok insan ölmezdi mesela. Ama zamanla, yaş aldıkça, yaşlandıkça, tanıyıp bildiğim her şey birer birer göçmeye başlamıştı. Yenileriyle tanışacak kadar bilemediğim için yaşamayı, elimdekiler gittikçe azalıyordu. Kırılmış kumbarasından bozukluklar yitiren minik bir çocuk kederiyle izliyordum elimdekinin, avucumdakinin eriyip bitişini...



30 yorum:

  1. Tanışmadığım bir yazar, okuyacağım teşekkürler çok da ilgi çekici anlatmışsınız :)

    YanıtlaSil
  2. Yazarla tanışmayanlardanım. Notumu alıyorum ( bu ara not almıyorum bakalım hep unutuyorum çünkü okuyacağım dediklerimi. Notları da kaybetmezsem iyidir)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ay o bende de var saadet. Not alıyorum, aldığım nptu kaybediyorum :))
      Şimdi deftere baladım kaybetmeyeyim diye :))

      Sil
  3. Süreyya ile aynı yaşta olsak da hikayelerimiz farklı:-)) Kendimizden bir şeyler bulabilmek sanırım o kitaba bizi bağlayan en önemli etkenlerden. Dönenim toplumsal ve siyasi olaylarına değiniyor olması da benim ilgimi çeken hususlardan. Sağ olun tavsiye için:-)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Dönemin toplumsal ve siyasal olaylarını hikayeye çok güzel yedirmiş. Ben de o kısmını çok sevdim.

      Hepimizin hikayeleri farklı ama kesişen noktalarımız bizi yakınlaştırıyor hayatta da :)

      Sil
  4. okuduğum güzel kitaplardan birisiydi

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Benim de :)
      Ama yazarın okuduğum kitaplarının arasında Dokunmadan en favorim hala ;)

      Sil
  5. Bu kitabı birinde daha gördüm, o da çok güzel bahsediyordu kitaptan. Ben bu yazarı okumadım hiç. Tavsiyenize kulak vereceğim teşekkürler :)

    YanıtlaSil
  6. nermin yıldırım, yaprak öz, melisa kesmez, şermin yaşar, sevinç çokum, sine ergün, gözdeleriiim :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Yaprak öz hiç okumadım daha, ben de onu okuyayım deep.

      Sil
  7. Duymadığım bir yazar ve kitabı. Ama kitap gerçekten ilgimi çekti. En kısa zamanda okumaya niyet ediyorum :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Okuduğunda pişman olmayacağının garantisini veririm :)

      Sil
  8. Hiç duymadığım bir yazar hayat dolu ama yorucu haa

    YanıtlaSil
  9. Yazarı okumayı çok istiyorum ama henüz yolumuz kesişmedi.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bu sene mutlaka yolunuzu kesiştir Şule, su gibi akacak biliyorum

      Sil
  10. Hâlâ okumadım bu yazarı, oysa merak da ediyorum.

    YanıtlaSil
  11. Bu yaziyla tanistim Nermin Yildirimla. Ve hemen okudum bu kitabi. Bu genc yazari pek sevdim. Sonra ikinci kitabi olan Rüyalar Anlatimaz'ida okudum. Sirasiyla bütün kitaplarini bitirmeyi düsünüyorum.
    Sahi Ridavan'a ne oldu? Bir seyi farkttim bu yazarin kitaplarinda, bir kitaptaki bir karakter baska bir kitabinda ortaya cikiyor. Belki baska kitaplarinda ortaya cikar bu Ridvan? :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Nermin Yıldırım dilini ben çok seviyorum. Şimdiye kadar 3 kitabını okudum ama ortak karaktere hiç rastlamadım. Ama ben karışık okudum belki ondandır. Rüyalar anlatılmazı okuyacağım ben de, sırada o var. Bir kitabında Rıdvan çıkarsa karşıma çok sevinirim inan :) Sevdim ben o adamı çünkü ♥

      Sil
    2. Valla buldum. Ridvani buldum. Esrarengiz mektuplar alinca morali bozuldu biraz. Nermin Yildirim'in 3. Kitabi Sakli Bahceler Haritasi'nda rastladim ona, dün bitiridim kitabi, buraya koptura koptura gelisim bu yüzden. Haber edeyim dedim:))

      Sil
    3. Hadi yaaaa ♥
      Şu an elimde bir seri var, onlar bitsin hemen okuyorum o kitabı :)

      Sil

Güzel yorumlarınız için teşekkürler :)