28 Eylül 2018

Bayılmışım... Kendime Geldiğimde 40 Yaşındaydım / Şebnem Aybar



Şimdi siz kitabın kapağına baktınız değil mi, aynen benim gibi...  Televizyonun pembe dizilerine eşdeğer beyaz dizi kitapları vardı eskiden... Aşk, intikam, ihtiras, entrika... İşte kapak tamamiyle bana o tarzı çağrıştırdı... Çok ayılıp bayılmıyorum tabi o kitaplara ama bunun ismi başka arkadaş...

Evet aynen bendeki hissiyat...
18 yaşıma gün saydığımı hatırlıyorum, bir ara kendimi 23-24 lerde biraz fark ediyor gibi oldum sonra... 40 dedim, 41 kere maşallah dedim...  Ayıldım, kendime geldim ve ben sanki bu yaşa ışınlanmışım hissine kapıldım... Kadın benim hissiyatımı almış kitabına isim yapmış işte...

Bu kitabı almayayım da ne yapayım değil mi? Hoş aslında kitap çok eskiden çıkmış ama benim 40 ı çoktaaaannnn aşmış olduğum bir zamanda fark etmiş olmamı da kendime bir işaret saymış olabilirim...

Allahım kapaktan girdim nereden çıktım... Sonuç olarak kitabı alma sebebim aynen böyle. Sizde Şebo bu kitabı niye aldı acaba diye çok merak etmiştiniz değil mi 😊😊😊

Kitaptaki kahramanımız Şehnaz'da bir gün fark ediyor ki artık 40 yaşında... Yaptıkları var, yapmadıkları var, doğruları var, yanlışları var... Kendince güçlü azıcık da feminist bir karakter... Hah işte kapak burada devreye giriyor... Böyle bir kadının anlatıldığı kitaba böyle bir kapak... Kitabın karakterine aykırı... Bu konuda bendeki hissiyat budur...

Gelelim kitapla ilgili düşüncelerime; öyle bir ayılma, kendine gelme kitabı değildi tabi ki benim için... Yaşantı şekillerimiz aynı olmasa da sadece benzer hisler yaşadığım bir kadının öyküsünü okumak hoştu... İnce esprileri hoştu... Ara ara kendiyle hesaplaşmalarında aman hadi canım söyle gerçeği artık kendine desem de onun sancılarını hissetmek de hoştu...

Eğlenceli bir kitap...

"İnsan 40'ında kırkayak oluyor, neresinden kesilirse kesilsin yürümeye devam ediyor" diyor ya işte beni benden alıyor bu betimlemesiyle ♥

Şehnaz'ın doğallığını sevdim bu kitapta ben... Yorulmadan çıtır çıtır okunuyor kitap... Bu dile aşinayız aslında... Neden mi aşinayız... Bazen böyle iç dökümlerini biz de yazıyoruz bu mecrada... Sonradan öğreniyorum ki Şebnem Aybar'da eski bir bloggermış.. Ben hiç bilmiyordum, sanırım blogunun adı da Nikitanın Makasıymış... Biraz bakınayım dedim, kapatmış olduğunu fark ettim... Ya da farklı bir isimle devam ediyordur bilemiyorum...

Sadece kitabın sonunu beğenmedim, hafif bir yeşilçamsı bir bitiş olmuş sanki... Hayal ettiğimiz o emeklilikteki sahil kasabası nevi şeye ulaşmış gibi olmasını da kıskanmış olabilirim... Okuyanlar varsa aranızda benim çekememezlik seviyemi kesinleştirsin efenim, ya da Şebo haklısın desin lütfen 😂 Ben senelerdir olmayan Mısırlı bir dedemden miras bekliyorum, kıskanma kızım seninde bir Kohen amcan olacak desin :)))) Burda hemen bir not düşeyim vallahi spoiler vermedim hahahahaaaa :)) Kitapta Mısırlı dede yok :) Kohen amca olabilir ama....

Eğlenmek için çıtır çerez bir kitap beklentisindeyseniz bu kitap sizin için bir seçenek olabilir der altıçizililerime geçerim ;)



* Dünyaya gelmesi öyle büyük bir coşkuyla beklenmeyen, kaza sonucu doğan ya da aslında hiç mi hiç istenmeyen çocukların yazısıdır belki "çelişki". Annemin karnında seni besleyen üç ince damardan geçenler sadece vitaminler, nikotin ya da suçiçeği mikrobu değildir. Kararsızlık, zamansızlık, çelişki, belki doğmadan içimize siniyordur.

* Kusmak güzel. Ağlamak da. Ruhunun bedenine ağır geldiği zamanlarda bir kanal açman ve o kanaldan dışarı selin çıkmasına izin vermen lazım.

* Bu yaşı kemale ermek üzere olan ya da ermiş olduğu halde hala tüylü oyuncak seven kadınları, param olduğu zaman bir araştırma şirketine özel olarak inceleteceğim.

* Allah, yağ mumu yakana yağ mumu, balmumu yakana balmumu verir, derler ya. Müge ve ekibinin kozmik lisanında buna, evrenden iste, akıt, kokut, pozitif enerji yay, sana geri gelsin falan derler. Kozmikçe konuşunca daha bir afili ve çok bir bok biliyormuşsun gibi durur, hesapta.

* Bizden daha iyi bildiklerini zanneden kişiler, olaylara müdahale ettikleri zaman böyle oluyor galiba... Yapmacık, zorlama...

* Galiba insanlar altmış yaşına gelince, birden bire "hop dedik" düğmelerine basıveriyorlar. Neden kendi kendimle mücadele ediyorum ki? Annem, onca yılın üzerine basmış kasvetini ve bulantısını misal, birden bire, bir gecede nane limon içerek kesiveriyor.

* Üzerime giydiğim, herkesin gözünü kamaştıran -sözüm ona- özgüvenimin altında, kirli don ve ve askıları sararmış destekli sutyen misali bir sır sakladığımı, önce kendime sonra herkese itiraf etmek istiyorum.
   Ama dinleyicim yok. Ben bile korkuyorum duymaktan kendi ağzımdan çıkacakları, içim sıkılıyor yüksek sesle söylemeye gelince iş. Başkaları neden dinlesin?
   Değiştirmek değil yıkamak istiyorum iyice onları. Çıkarıp atmayacağım artık. Kararlıyım. Kimse görmesin diye, hatta ben bile görmek istemediğim için onları iyice yumak haline getirip siyah kalın bir çöp poşetine tıkmaktan ve çöp bidonunun en derinlerine yollamaktan sıkıldım. Attıktan sonra da, kirlilerimin çöpü karıştıran birinin eline geçeceği korkusuyla yaşlanmak istemiyorum.
   Bahar kokulu çamaşır sularına yatırmalıyım içimi. İlk günkünden de temiz olması için. Bir gece öncesinden basmalıyım suya ve ertesi sabah ağardıklarını görmeliyim. Yıpranmamalılar sonra. En iyi malzemeleri kullanmalıyım. Özenle yıkadığım kirlilerimi, beyaz saf sabunla yıkadığım vücuduma giymeliyim sonra da.Onlar benim. Ne bir beden bol ne bir beden küçük. Ama ağır geliyor artık, içlerine sinen yılların ifrazatı ile ağırlaşıp sıkıyorlar bedenimi. Yıkamalıyım. Atmamalıyım.

* Demlenmek, sıradan bir yerde, sıradan insanlarla içki içmek anlamının çok dışında bir şey ifade ediyor bana. Aldığın içkiyle beraber dünyevilikten uzaklaşmak, beraberinde en fazla bir kişi ile birlikte ya da bana kalırsa tek başına yapılan bir ayin gibi. Bir yerlere dalmak, daldığın yerden bir avuç kum çıkarmak gibi bir şey işte. Evet şu anda ihtiyacım olan tek başıma "demlenmek". Alkolün kanımda dolaşırken beni derinlerde bir yerlere götürmesini ve karşıma bir avuç kum çıkarmasını istiyorum. Sonra o kumun içinden bir deniz kabuğu çıksın istiyorum.

* Keşkelere ayıracak vaktim kalmamıştı. Aynı hataları ısıtıp ısıtıp önüme ekşi bir yemek gibi koymaktan vazgeçmem gerektiğine kanaat getirebilmem için çok geç kalmıştım.

* Ruh dörtnala atlı ama beden, çöle çoktan çadırını kurmuş, önündeki gölgelikte nargile dinginliği istiyor.

* Anneler ve kızları arasındaki bu nesil farkı gittikçe büyüyor, acaba dünya gerçekten bu kadar ürkütücü bir süratle mi değişime uğruyor? Eğer bu başkalaşım bu süratle giderse, Formula pistlerinde direksiyon hakimiyetini kaybedip saha kenarlarındaki saman yığınlarının içinde omuriliklerini bırakan sürücülerin sedyeyle yarış alanından çıkarılmaları gibi sona erecek, torunlarımızla olan ilişkilerimizin kalitesi.

* Hepimiz ardımızdan öyle bir turuncu valiz sürüklüyoruz galiba. Rengi hoşumuza gitse de ilk başlarda, içindeki yük ağır gelmeye başladığında çıkan o tekerlek sesleri. Yükümüzle izimizi belli ediyoruz. Peşimizden sürüklediğimiz yük ne kadar büyükse, çevremizdekiler de o denli bizden rahatsız oluyor.

* O kadar basit ki aslında hayat denilen havuz problemi. Havuzu dolduran muslukla, boşaltan arasındaki dengeyi tutturman için önce taşmasını beklemek gerek diyor, belki de... Başlarda kontrolsüz umursamazlıkla sonuna kadar açtığın dolum vanasının hızına, ne zamanki küçük gider deliğinin yetişemediğini anlıyorsun o vakit aklın başına geliyor. Denge, seviye sana bağlı tabii ki. Aklını başına devşirmeye başladığında, elinin ayarı da yerine geliyor belki. Ama şimdi havuzun neden taştığına bakmak lazım. Bundan sonraki ayarı tutturmak için bugüne kadar önce doldurduğun miktarı gözden geçirmen lazım.

* Veren almak istiyor, alan da bu yükün altında ezilmemek için vermek istiyor aslında geri. Ama almanın acizliği o kadar baskındır ki ve aldığın kişiye karşı o denli seni suçlu ve ezik hissettirir ki, doğal olarak sen de başka birine vermek istersin her zaman, aldığına değil de. Herkes, içinde karşılıksız vermeyi bir erdem olarak büyüttüğü için belki de.

* İtiraf ediyorum, Tanrı akıl dağıtırken, ben masanın altında, kaybettiğim terliğimin tekini arıyordum, belki de aslan ayaklı masanın oymaları arasındaki örümcek ağlarını temizliyordum.





12 yorum:

  1. Şebo'cuğum yalnız değilsin:)olmayın Mısırlı dededen bir miras kim hayal etmez? Ay keşke olsa:)))))ama ben epeydir öyle hayalleri çöpe attım:)kitap güzelmiş, alıntılardan ve senin eleştirinden yola çıkarak diyorum, temizlik hastasıyım ya üstü gösterişli altında kirli çamaşır cümlesi duyunca ıyyy demişim:)))ama mecazi anlamdaymış iyi ki:)
    Eline sağlık...:)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. :)))
      Yalnız olmadığıma sevindim Müjde :))

      Iyyy haaaaa :))) Sen çok yaşa emi :))) Mecazi merak etme ;)

      Sil
  2. Keyif ile okuduğum bir kitaptı. Sana da keyifli okumalar.

    YanıtlaSil
  3. Bu kitap okuma listemdeydi bu yaz 40 yasima gelmeden:) Semsi pasa pasajini okudugumda karsima cikmisti ille de okumaliyim demistim ama sonra bulamadim.Sirf basligindan hep sevecegimi dusundim nedense ve kapak konusunda cok haklisin bence.Demlenme benim icin de cok benzer bir durum:)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ben de Şemşi Paşa Pasajını okumak istiyorum, kadın eğlenceli yazıyor...
      Şayet bulamazsan bir Türkiye ziyaretinde bu kitabı sana gönderirim ben ;) Seslen yeter ♥

      Sil
  4. Ah o sahil kasabası emekliliği, başarmış mı ama umut var o zaman. Mısırlı olmayacaksa o dede ak sakallı da olabilir, kabulümdür. Kitap hemen etkisine aldı bile 30+ yaşlarımdaki beni.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. O nevimsi bir şeyi başarmış başarmasına da keşke yalnız başarsaymış da demedi değilim hani... Accuk spoiler oldu ama yorumları da okumasınlar artık apoiler karşıtları :)))
      30+ 40 demek zaten hahahaaaa :) Deneyimlediğim için rahatça söyleyebiliyorum :))) Moralini bozmadım di mi ;)

      Sil
  5. Ben elliye merdiven dayamis biri olarak öleyim .Bari 😂😂😂

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Yok yahuuu ölmeyelim biz hahahaaa :) Her yeni, onluk yaş grubunda ben aaa bak çok eğlenceliymiş diyorum :))

      Sil
  6. Kapak benim okuduğum historicalların kapaklarına benziyor :-)

    30'lu yaşlarıma nasıl geldiğimi anlamadıysam bir gün 40 olduğumda da ne ara 40 oldum derim herhalde :-)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Kesin diyeceksin Şulecim de dememeni dilerim yine de... Şu zamanı yavaşlatmanın keşke bir yolu olsa :/

      Sil

Güzel yorumlarınız için teşekkürler :)