3 Ekim 2018
Yıkanan Kadınlar / Tie Ning
Bu kitapla yolum ne için kesişti çok iyi hatırlamıyorum, almışım bir zamanlar... Çok uzun bir süre okunacaklar arasında gezindi durdu...
Aralarında boyca en uzun olandı son dönemlerde... Çıkıntılık yapıyordu... Takıntılı bir anıma denk geldi işte ve okumaya başladım...
Ama keşke o takıntılı ruh halime denk getirmeseydim... Zorlandım açıkçası kitabı okurken....
Hikaye enfesti aslında... Ama çeviri berbattı... Yazar acaba burada ne demek istemiştir diye dakikalarca düşündüğüm oldu... Yok yok kesin böyle demek istemiş, bak hah burada doğruladı beni gibi çokça yorum yapmak karakterlerden dönem dönem kopmama neden oldu ne yazık ki :/
Kitap Çin Kültür Devrimi döneminde başlıyor... İki kız kardeş Çiao ve Fen; annesi Yişun ve Vu 'nun sürüldükleri kasabada onları yalnız bırakıp bir işçi kampına gitmeleriyle yapayalnız kalıyorlar... Bir yanda yokluk, parasızlık... Bir yanda anne ve babasızlık... Başlarının çaresine bakıyorlar işte yaralana yaralana...
Kendi kendilerine kaldıkları dönemde çok da güzel dostluklarda yakalarlar... Yoyo ve Fei ile yoldaş olurlar... Aslında bu dört çocuğun büyüme hikayeleriyle birlikte Çin'in dününü ve bugününü de her yönüyle aktarıyor kitap...
Kitapta en sevdiklerim çocukluklarına ait zamanlardı... Yoyo'nun evinde pişirdikleri yemekler... Birlikte ettikleri sohbetler... Ve birbirlerinin hayallerine sonsuz inançları en etkileyen kısımlardı...
Anne Vu'ya deli oldum mesela bir ara.... Kamptan kaçmıştı bir hastalık bahane ederek... Bunu çocuklarının başında kalmak için devam ettirseydi, anne olmayı becerebilseydi keşke dedim çokça...
Ve Fen... Hani bir kaşık suda boğulacak cinsten tiplerden... Belki kendince sebepleri vardı, ama yoktu yahu... Çıldırttı beni tüm kitap boyunca... Ara ara tam kıyamam moduna girecek oldum, yine delirtmeyi becerdi...
Çiao ise ayrı bir alem... Hep bir sorgulama, hep bir kendini hırpalama halleri... Mutluluğu eliyle iter mi insan, Çiao iter... Herşeyin doğrusunu bulacak ya... Bakmayın böyle dediğime, kitabın sevilmelik kahramanıydı kendisi...
Kitapla ilgili bendeki hissiyat aynen böyle işte...
Kısacası hikaye güzel, çeviri berbat, gerisi sizin ne kadar toplayabildiğinizde... Ben toparlarım diyorsanız bu Çinli kardeşlerin hikayesini deli olmakla birlikte sevebilme ihtimaliniz var... Siz karar verin artık...
♥
Altıçizililerim de burada kalsın her zamanki gibi ;
* İnsan bedeni çok garip, dişler gibi en sert şeyler ilk olarak kayboluyor ama dilimiz, dudaklarımız gibi yumuşak olanlar hayatımızın son anına kadar bizimle birlikte kalıyorlar...
* Bir insana itiraf etmek veya boku yemek arasında bir seçenek sunulursa, herkesin görmek istediği şey itiraf değil, boku yemek olabilir.
* Kıskanmak ve kıskandırmak zaman ve enerji gerektiren bir şeydi. Kıskançlık. Bu acı, hassas, keskin duygunun belki kendine özgü ilkel bir yanı vardı.
* Her annenin yavrusunu sevme kapasitesi yoktur, oysa dünyada her çocuk sevilmek için yanıp tutuşur. Her anne çevreye annelik ışığı saçamaz, oysa dünyada her çocuk o ışıkla yıkanmak için yanıp tutuşur.
* İnsanlar masum başlangıçlara dönebilmek için nasıl da uğraşıp kendilerini yoruyorlardı...
* İnsanlar aynada kendini seyretmeyi sever, ama kim gerçekten de baktığında gerçek kendini görür? Hepimiz aynaya bakınca gördüğümüz yansımada güzel bir yüz görmeyi bekleriz. Dolayısıyla, başkalarını izlemek, aslında aslında kişinin kendisini gizlemesidir.
* Sıradan bir insanın çektiği acı önemsenecek bir şey değildi, etkisi olmazdı ve halka ilginç gelmezdi, o nedenle bahsetmeye de değmezdi. Acı çekmek, sadece başka türlü insanlara olduğunda gerçeklik kazanır; ünlüler arasında neredeyse bir soytarı gibidir.
* Mantık bizi hata işlemekten korur, ama aynı zamanda mutluluk fırsatlarını da kaybetmemize sebep olur.
* Güneş doğduğunda gece yaşanan şeyler genellikle inanılmaz gelir insana.
* Kendisi öldüğünde başkalarının ne düşündüğünü bu kadar takan biri, aslında kendini öldüremez. Başkalarının suçluluk hissetmelerini sağlamaya heves ettikçe, kendimi öldürme isteğim azalmıştı.
* Fazla yumuşak artık yumuşak değildir, tıpkı fazla özgürlüğün de artık özgürlük olmaktan çıkacağı gibi.
* Dünyada en sağlam olan şeyin ne olduğunu soran bir kitap okumuştum bir zamanlar; cevabı, hiçbir şeyin kırık bir kalpten daha sağlam olmadığıydı.
Görüşürüz ♥
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Yıllar önce okumuştum, iyi ki konusunu hatırlattın güzelim.
YanıtlaSilSen ne hissettin okurken merak ettim ;)
SilHeyecanlı ve akıcı bir kitaptı benim için.
Sil♥
Silİlk defa duydum bu kitabı Şebo. Ancak şu sıralar okuması kolay kitaplar tercih ediyorum...
YanıtlaSilBen de bir yerlerden duyup almıştım ama kimdi neydi hiç hatırlamıyorum Gamze...
SilOkuması kolay kitaplara yöneldiysen yoğun günler yaşıyorsun galiba..
Kolay gele canım ♥
Acaba çevirmen Çinceden mi çevirmiş? Zor bir lisan bir de acemiyse belki o yüzdendir, bilemiyorum tabii bir tahmin sadece ama çevirinin önemine çok inanıyorum kitabı rezil de eder, vezir de. Eline sağlık Şebo'cuğum.:)
YanıtlaSilÇinceden çevirmiş olduğunu düşünüyorum Müjde. Ama goodreads yorumlarından anladığım kadarıyla İngilizce çevirisi de kötüymüş...
SilÇeviri konusunda kesinlikle sana katılıyorum ;)
Takıntılı anın tebessüm ettirdi daha ilk cümlede. Birebir ayn durumu yaşayan birisi olarak üstelik! Ama en kötü şeyden bahsederken bile insan sürükleniyor cümlelerinde. Bir yerden sonra cümlelerindeki sıcaklığa kapılıyorum, kopuyorum akıştan... Hep yaz :) Gerçekten diyorum...
YanıtlaSilBazı seçimlerime takıntılarım yön veriyor galiba :)))
SilBak tekrar söylüyorum sen beni çok şımartıyorsun güzel yorumlarınla ♥
Çok teşekkür ederim :)
Adı çok ilginçmiş:) Çevirinin kötülüğüne rağmen okutmuş kendisini :)
YanıtlaSilBen de adına kanmıştım zaten...
SilBaşladığım şeyi yarım bırakamama gibi kötü bir huyum var gerçi ama bu kitapta kardeşlere ne olacağını deli gibi merak ederek okudum...
Kitabın adı, alışılmadık :)
YanıtlaSilKesinlikle ;)
SilOkuduğum kitaplardan alıntılar yapmasam, bir kitabı ikinci kez okuyabiliyorum... o yüzden okuduklarımı liste yapıyor ve alıntılarını da o listeye link vererek böylece hem o kitabı okumuş olduğumu anlıyor hem de içeriğinde neler olduğunu alıntılar sayesinde öğrenmiş oluyorum...
YanıtlaSilAlıntılar üzerinden gidince güzel betimlemelerin olduğu bir kitap gibi duruyor... teşekkürler...
Alıntılar yapmak ve yazmak beni de kitabın konusu hakkında pekiştiriyor. Unutmuyorum ya da geri dönüp baktığımda hissiyatım yetiyor bana da hatırlamak için...
SilGüzel betimlemeler daha da güzel olabilirdi aslında... Çok daha iyi bir kitap olabilirmiş diye düşünüyorum ben bu kitap için...
''İnsan bedeni çok garip, dişler gibi en sert şeyler ilk olarak kayboluyor ama dilimiz, dudaklarımız gibi yumuşak olanlar hayatımızın son anına kadar bizimle birlikte kalıyorlar...''
YanıtlaSilBu ilk alıntın çok dikkatimi çekti.İnsanlar da uyum sağlamazlarsa,olaylar karşında çok sert olurlarsa daha travmatik durumlar yaşarlar.İnsan bedeni bile bunu doğruluyor.
Çevirinin kötü olması sıkıntı verici olmuş :(
Bak senin yorumunla bu cümle daha tamamlayıcı oldu... Her farklı bakış açısı nasıl da güzelleştiriyor anlamları ♥
SilÖpüyorum canımcım
Anlaşılması zor anlatımlar beni de yoruyor ve bazen anlamak için aynı cümleyi 2-3 defa tekrar okuduğum oluyor o zaman...
YanıtlaSilO tekrar tekrar okumalar da bir süre sonra baygınlık veriyor maalesef :/
SilÖzlemişim seni.
YanıtlaSilAltını çizdiklerin her biri birbirnden değerli.
Emeğine sağlık.
Teşekkür ederim canım benim ♥
SilBen de seni çok özledim inan...
Çeviri ķitabın okunabilirliğini çok etkiliyor. Ben de bu aralar okunması zor kitaplar için uygun değilim. Yine de altını çizdiklerin çok güzel.
YanıtlaSilÇeviri vezir de rezil de derler ya... Konu güzel olmasa okuyamazdım zaten...
SilAma İngilizce çevirisi de çok kötüymüş, sonradan yorumlardan okumuştum... Ne bileyim bilemedim işte...