26 Mart 2021

2021 Oscar Savaşları / Volume 7 ♥ NOMADLAND ♥


 NOMADLAND (2020)

(En iyi film, kadın oyuncu, yönetmen, uyarlama senaryo, sinematografi ve film kurgusu dallarında toplam 6 adaylık)

Bu sefer belgesel tadında bir film var karşımızda. Jessica Bruder'in "Yirmi birinci Yüzyılda Amerika'da Hayatta Kalabilmek" kitabından uyarlanmış. 

Herkesi vuran 2008 global ekonomik krizi sonrasında bulunduğu bölgede büyük fabrika kapanınca terk edilmiş hayalet kasabaya dönen ve yaptığı ücretli öğretmenlik işi mecburi olarak son bulan bir kadın Fern (Frances McDormand). Eşi Bob'un da ölümü bu döneme yakın anladığım kadarıyla ve hiç çocukları yok. Evini terk etmek zorunda kalan işsiz Fern kamyonetini karavana çevirip bir göçebe hayatını yaşamak zorunda kalıyor. Aslında burada zorunda kalmak kelimesinden çok emin değilim. Çünkü zorunlu haller çerçevesinde başlayan bu yolculuk bir hayat tarzı meselesine dönüşüyor.

Filmde Fern karakterine hayat veren Frances McDormand ve Dave (David Strathairn) haricinde tüm karakterler gerçek. Yani kendi hayatlarını ekrana yansıtmışlar. Belgesel tadı dememdeki kasıt buydu.

Böyle bir göçebe hayatı Amerika'da mevcut ve şahane bir minimalist yaşam yaşıyorlar. Yaş ortalamaları oldukça yüksek. İşsiz, evsiz kalıp yol üstündeki geçici işlerde çalışıp, karavanlarını evleri haline dönüştürüp hayatlarını idame ettirmeye çalışsalar da bir çoğunun bu durumdan gayet hoşnut olduğunu görüyoruz. Bir hayat tarzı, özgürlük olarak algılamamız da mümkün... 

Bu filmi izlerken sürekli kendimi sorguladım. Evet doğayı seviyorum, gezmeyi seviyorum, yeni insanlar tanımayı seviyorum, çözümsel olmayı seviyorum ama bir yere ait olamama duygusunu sevmiyorum. Ve bu kadar minimalist yaşamam mümkün değil sanırım. Hoş iş başa düşerse mutlaka alışılır ama sürekli bir özlem hali bulunur diye düşünüyorum. Fern bu konuda inanılmaz dirayetli bir kadındı ve özlediği yaşamı değil Bob ile hatıralarıydı sadece... 

Göçebelik hayatını evsizlik olarak algılamamızı da sağlıyor film. Fern bir markette karşılaştığı eski öğrencisinin acınaklı bir tonda evsiz misin sen artık sorusuna evsiz olmadığını sadece onun anladığı şekilde bir evinin olmadığını söylüyor ki bu filmin en sevdiğim sahnelerindendi...

Geçici işlerde çalışmak için hava şartlarına bağlı olarak bir döngü çizen bu yaşam tarzına sahip insanlar haliyle döngü içinde bazen birlikte hareket ediyorlar bazen de ayrı ayrı... Ama nihayet bir şekilde yolları da herhangi bir konumda kesişiyor. Arkadaşlıklar kuruyorlar, eşya takası yapıyorlar, deneyimlerini aktarıyorlar, uzun uzun bir ateş etrafında toplanarak birbirlerini anlıyorlar... Yalnız ama sürekli iletişim halindeler. Ve bunu telefonsuz beceriyorlar. 

Bazen ben Oytun'la konuşurken hayatımızda eskiden cep telefonu olmadığını ama arkadaşlarımızı nerede bulacağımızı bildiğimizi anlatırım da şaşırır. Müthiş koku alma duyumuz gelişmişti, şıp diye bulurduk birbirimizi dediğimde dalga geçtiğimi sanır :)) Daha çok iletişim ve birbirini tanıma meselesi tamamen. Ve odak noktan o elindeki alet olmadığı için tüm algılarının açık olma haliydi bizimkisi sanırım. Bu filmde de insanların iletişimle birbirlerini tanıma hallerini çok sevdim ben.

Fern'in karşısına tekrar bir yere ait olma seçenekleri çıkıyor aslında. Biri karavanı bozulup kardeşini ziyaret ettiğinde diğeri ise ara  ara karşılaşıp hafif flört ettiği Dave'in çocuklarına destek olmak için tekrar yerleşik düzene geçtiği zaman. Ama Fern artık onu tutan bağlardan kurtulmuş ve o özgür düzene ayak uydurmuştur bir kere...

Göçebelerin birbirlerini uğurlamalarını çok sevdim ve bir de kayıp verdiklerinde onun için toplandıkları zamanları. Ki Fern'in göçebelik hayatında önemli bir yere sahip Swankie'yi uğurlama sahneleri çok kıymetliydi benim için...

Sürekli Fern üzerinden anlattım ama filmin tabi ki farklı mesajları da var sosyoekonomik yapı üzerine. Kişisel diyaloglar üzerinden sistem eleştirileri... Ama ben insani ilişkilerin üzerine odaklanmayı seçtim sanırım.

Frances McDormand performansından söz etmeden bu yazıyı sonlandırmak imkansız tabi ki. Kadın öyle bir girmiş ki Fern karakterinin içine o gerçek karakterlerin içinde hiç sırıtmadığı gibi bir bütünün hiç göze çarpmayan bir parçası halini almış. Yüzündeki çizgiler ve bakışlar o an ne hissediyorsa hemen içinize işliyor, bunu hissettiriyor. Sakin ve abartısız muhteşem bir oyunculuk.

Sonuç olarak ben bu filmi ÇOOOOKKKK SEEEVVVDDDİİİMMMM. Belgesellikle kurgu sınırını çok ince bir çizgide tutan sakin bir film olduğunu da söylemem gerek. Bu tarzı sevmeyenler için çok iyi bir seçenek değil tabi ki. Ama ruh hallerine ve insan ilişkilerine odaklanmayı seviyorsanız bu dönüşüm filmini seveceksiniz diyorum.

Mutlu bir hafta sonu diliyorum herkese, evde kalın, sağlıklı kalın ♥




20 yorum:

  1. benimde sevdiğim bir filmdi karavan aşkım vardı depreşti:))

    YanıtlaSil
  2. Epey bir zaman önce izledim filmi. Zaten hatun kişinin oyunculuğuna diyecek yok. Belgesel tadında hoş bir seyirlik.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. McDormand elini neye atsa güzelleşiyor sanki ♥

      Sil
  3. Bana Zahir kitabını hatırlattı nedense film. Nedense değil aslında , orada da çingeneler ve evsizler sürekli çalışıp ev, araba, statü sahibi olunan hayatı eleştirip özgür değilsiniz, mutlu değilsiniz diyorlardı. İlginç biz de onlara acıyoruz:)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. O kitabı okumadım Kadriye. Çingenelerin o özgür ruhuna hep özenmişimdir. Ama onlar gibi yaşamak çok zor. Hatırlar mısın bizim gençliğimizde Yasenia diye bir dizi vardı :) Pek de güzeldi :) Bak şimdi o geldi aklıma ;)

      Sil
  4. Dur o zaman bu filmi izleyeyim ben:)

    YanıtlaSil
  5. Ben de bir yere ait olamadan yapamam.

    YanıtlaSil
  6. ooo sağlam film desene :) bir de druk adlı filmi izlesene zamanın olunca :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Druk izleyeceğim izlemesine de deep bulamıyorum internette. İzlediğin bir hyer varsa atsana bana...

      Sil
    2. ya yazsana google'a "druk izle" desene beş on sitede var istediğin yerden izle :)

      Sil
    3. birçok yerde telifden dolayı kalkmış ama inceleyeyim tekrar

      Sil
  7. Bizim kültürümüze ne kadar uzak bir yaşam tarzı. Minimalizmi ben de severim ve hayatıma uyarlamaya çalışıyorum ama böyle bir hayat istemezdim. Benim başımı sokacak bir evim olması lazım, yoksa rahat hissedemem.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Gezeli tozalım yine konforlu yaşamımıza dönelim değil mi Şule :

      Sil
  8. Şebnem'imcim,

    Bir arkadaşımla buluşacaktık telefonlaştık ve ayın 30'unda öğlen Beşiktaş'ta..deyip ayrıldık.

    Bugün için imkansız tanımlar bunlar. ..ama aynısaatte aynı yerde birbirimizi bulduk. Oytun'a binlerce sevgi benden. Onu anlaıyorum onun beni anlaması imkansız diye düşünsem de.

    Evsizlik ve bir yerde uzun kalmama her zaman hayalimdi. Özgürlük, aynıkasede iki kere çorba içmeme enfes bir şey olmalı.

    Ama bu yaştan sonra yapabileceğimi sanmıyorum.

    Sevgiler

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bugün için kesinlikle imkansız yanımlar. Konum yolla ile başlıyor tüm tarifler :)) Ve çocuklar bizi bu konuda kesinlikle anlayamaz haklısın

      Keşke şu aklımız geçmiş zamanda bizde olsaydı diyorum ben çoğu zaman. Geç kaldık kelimesini kullanmak istemiyorum ;)

      Sil
  9. Şimdi bitirdim...
    Ağır akan kurgusu ve sabırlı izleyiciye verebilecekleri ile beraber ben olası ileri yaşam alternatiflerini çok sevdim ve kendimi bu yönde sorguladım daha çok...
    Söylediğin gibi tam bir belgesel ...
    Merak ediyorum ödül töreninden payına neler düşecek :)))-annekaleminden

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. İyi şeyler düştü :) Beklentisini fazla fazla aldı bence ;)

      Sil

Güzel yorumlarınız için teşekkürler :)