21 Şubat 2019

28 Gün Meydan Okuması #21 / Oscarlar Aşkına


Herhangi bir konuda eleştiri hazırlayabilirsin, telefon uygulaması, kitap müzik ya da restoran ne istersen sana kalmış.

Oscar için izlediğim filmleri yazamadım hâlâ.
Madem bugün yorum günü, o zaman izlediklerimi yorumlayayım istedim size.
Aslında bu filmleri uzun uzun yazmak lâzım ama bazen kafamızda planladıklarımızı zamanla buluşturamıyoruz...
Haydi başlayalım ♥


BOHEMIAN RHAPSODY (2018)

Bu filmin ilk çekilmeye başlandığını duyduğumdan bu yana merakla bekliyordum. Queen grubu özellikle üniversite çağlarımda sıkı takip ettiğim gruplardandı. Çıldırırdık yeni bir albüm çıkardıklarında. Hey gidi günler hey :))

Yalnız grubun en sevmediğim şarkısının da filme isim olarak taçlandırılması benim için ayrı bir ironi ;)

Film  Freddie Mercury (Rami Malek) 'i odağına koyarak Queen grubunun oluşmasını, yükselmesini ve tam artık dağıldı bitti denildiğinde "Live Aid" konseriyle yeniden küllerinden doğarak ilahlaşmasını anlatıyor.  Çok da güzel anlatıyor üstelik.

Freddie Mercury'i canlandıran Rami Malek inanılmaz başarılı. Freddie'ye benzemek için çok da makyaja ihtiyacı yokmuş aslında. Daha önce fark etmediğim bu benzerlik filmin cast aşamasında ne kadar ince ince düşünüldüğünün de kanıtı bence. Grubun diğer üyeleri Brian May ( Gwilym Lee), Roger Taylor (Ben Hardy) ve John Deacon (Joseph Mazzello) ı da aynı şekilde başarılı şekilde canlandırmışlar. Film yapımının yılan hikayesi gibi 10 yıl gibi bir süreye yayıldığını da düşünürsek bu kadar da olsun bari de diyebiliriz aslında :)

Otobiyografi türünde bir film olarak düşündüğümüz bu film aslında Freddie Mercury'nin hayatına çok da fazla mercek altına almıyor. Basından bildiğimiz olayları görüyoruz ekranda. Hatta bazı bildiklerimizi görmüyoruz bile. Queen grubunun hikayesinden çok fazla bir yöne bakmıyor, dağıtmıyor detaylarla konuyu. Bu seçim bize artı olarak dönüyor film seyiri boyunca.

Ben dram severim mesela... Freddie Mercury'nin de o şan ve şöhrete rağmen hayatının bir çok döneminde çok acı çektiğini ve talihsiz dönemler geçirdiğini de biliyordum. İşin özü beni yüreğimden dağlayabilecek, vurun daha çok vurun diye kendimden geçebileceğim ağlama, böğürme potansiyeline sahip hayat hikayesi kısa kısa hafiletilmiş duygusal sahnelerle beni çok da ağlatmamasına bozulmadım değil açıkçası. Ama dediğim gibi her şey kararındaydı...

Filmde etkilendiğim sahnelerden ilki  aile olgusunun işlendiği kısımlardı. Hele son dönemde çocuk ünlü olmuş, tamam cinsel tercihini de değiştirmiş gay olmuş, ailesi tarafından seçimlerinden dolayı reddedilmiş, baştan beri de seçimleri de çok onanmamış zaten... Kaç yaşında olursa olsun, hangi aşamalardan geçerse geçsin babası tarafından onanmaya ihtiyacı var işte. Ki hayatının son dönemlerini yaşadığını bilerek babasının karşısına tüm gerçekliğiyle çıkması da bunun işareti değil miydi? Hayatı boyunca tutkuyla bağlı olduğu Mary (Lucy Boynton) ile değil de hayatının son dönemlerinde yanında olan erkek arkadaşı Jim (Aaron McCusker) ile gitmesi bunun en büyük kanıtıydı bence.

Filmle ilgili diğer beni etkileyen şey ise sevdiğim şarkıların nasıl ortaya çıktığını öğrenmek oldu. Hele hele kendisini hiç haz etmediğim Bohemian Rhapsody'nin nasıl bir azimle ortaya çıktığını görmek oldukça şaşırttı beni. Peki bunu öğrendikten sonra duygularım değişti mi, tabi ki değişmedi ama en azından artık duyduğumda ıyyy diye kapatmıyorum :))

Ve son olarak Live Aid konserini gerçekten o anda oradaymış gibi izleyebilmek ve o heyecanı hissedebilmek benim için muhteşemdi...

Benim için çok keyifli bir filmdi, özellikle sinemada izlemem ise ayrı bir güzellikti...
Sonuç olarak ben bu filmi ÇOOOOOKKKKKK SEEEEVVVDDDİİİMMM kategorisine attım. İzlemeyenlerin mutlaka izlemesini öneririm naçizane ♥

Bir de Oscar lakırtısına değinecek olursam 2019 oscarlarında  en iyi film, erkek oyuncu, kurgu, ses kurgusu ve ses miksajı olmak üzere 5 dalda adaylığı mevcut. Hep birlikte göreceğiz hangilerini kapacağını ;)





A STAR IS BORN / BİR YILDIZ DOĞUYOR (2018)

Klasik bir konu var şimdi karşımızda... Geçim sıkıntısı çeken ve hayali bir gün ünlü olmak olan Ally (Lady Gaga)  'i bir gün tesadüfi olarak ünlü country müzik yıldızı Jackson Maine (Bradley Cooper) izler ve Ally' e hayran kalır. Klişeden kaçamayız tabi ki ve Jack Ally'i gücüyle, şöhretiyle ve sunduklarıyla kendine aşık eder.  Aynı zamanda Ally nin şöhret basamaklarını bir bir çıkmasını da sağlar. Ama o çıkarken kendisi de inmektedir bağımlılıkları nedeniyle...

Konu klasik demiştim size... Ve filmi izledikten sonra öğreniyorum ki bu film daha önce aynı hikaye ve aynı isimle 1954 ve 1976 yıllarında da çekilmiş. 76 senesindeki Ally'i canlandıran isim ise Barbara Streisend. Yani diyeceğim o ki Bradley Cooper aynı zamanda yönetmen olarak oturduğu koltukta çok da risk almamış.

Bu filmi adaylar belli olmadan izlemiştim ben, ihtimaller dahilindeydi çünkü. Aslında en çok merak ettiğim Lady Gaga idi... Hani o et parçalarını bacağına saran kadın (ki benim aklımda en belirgin görüntüsü odur) nasıl bir filmde oynayabilir ya da onun oynadığı film nasıl olur merakı idi. Ama kadın bence hiç faul vermedi film boyunca. Filmin ilk sahnelerinde her ne kadar karşıma "Drag Queen" görüntüsü ile çıksa da filmin ilerleyen tüm bölümlerinde gayet makyajsız, sade ve oldukça güzeldi. Rol kabiliyeti de hiç sırıtmadı...

Şarkılar şahane, filmin içerisine yedirilmişti. Ki Bradley Cooper da ben şarkı söyleyebiliyorum, güzel de söyleyebiliyorum üstelik mesajını güzel vermişti.

Her ne kadar bizim yeşilçam filmlerimizi andırsa da yine de hakkını yemeyeyim filmin. Görüntü kalitesi olarak da güzeldi. Ve özellikle sahne görüntülerini ve heyecanlarını çok sevdim. Konu değiştirilmeden çok risk alınmasa da görüntü kalitesi, efektler ve oyunculuk açısından güzel bir boyut kazandırmayı başarmışlar filme.

Sonuç olarak ben bu filmi SEEEVVVDİİİİİMMMMM, romantik dram türünden hoşlanıyorsanız izlemeniz gereken bir film olduğunu söyleyebilirim...

Bir de Oscar adaylıklarına bakacak olursak; en iyi film, erkek oyuncu, kadın oyuncu, yardımcı erkek oyuncu, uyarlama senaryo, görüntü yönetimi, özgün şarkı, ses miksajı ve görsel efekt olmak üzere 9 kategoride adaylığı mevcut.




BLACKkKLANSMAN / KARANLIKLA KARŞI KARŞIYA (2018)

Filmimiz 70!li yıllarda geçiyor. Colorado'da ırkçı bir örgüte sızmayı başaran zenci polis Ron (John Davis Washington) ile yahudi meslektaşı Flip (Adam Driver) 'in bu örgütün çökertilmesiyle ilgili hikayesini anlatıyor. Gerçek bir yaşam öyküsünden uyarlanmış.

Şimdi bu filmle ilgili çok da anlatabileceğim bir şey yok aslında. Neden diyecek olursanız yok arkadaş ben filmin içine giremedim. Hatta ben mi anlamadım acaba diye bir sürü yorum okudum ama yok yorumlardan da bir şey çıkartamadım. O kadar feciyim bu filmle ilgili yani.

Siyahi hikayelerin son dönemde Oscarda yerini bulmasıyla birlikte ben de  anlatırım denmiş hatta tüm eleştirmenlerden işte film öyle, işte film böyle, Spike Lee'nin inanılmaz dönüşü gibi yorumlar alınmış olsa da ben de hiç bir ampul yanmadı :)

Okuduğum tüm yorumlardan sadece öğrenebildiğim sevgili Denzel Washington'un oğlunun John Davis Washington olduğu :P

Sonuç olarak ben bu filmi HİİİİİÇÇÇÇÇÇ SEEEVVVMMEEEDİİİMMMM !!! Sevenlerin önünde saygıyla eğiliyorum :)

Ha ben bu filmi anlamadım sevmedim diyorum da Oscarda en iyi film, yönetmen, yardımcı erkek oyuncu, uyarlama senaryo, kurgu ve özgün müzik dallarında toplamda 6 adaylığı mevcut. Ben bu işten anlamıyorum galiba der bu konuda susma hakkımı kullanırım :)




22 yorum:

  1. En son yazdigin eleştiriye bende katılıyorum. Ilk filimi izlememiştim.Aklimda olsun :)

    YanıtlaSil
  2. ben de anlamıyorum oscar dan valla zaten dram da sevmiyorum :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. hahahaaa :)
      Sana komedilerle aksiyonlarla gelelim o zaman ;)

      Sil
  3. Şebnem'im, bayıldım Bohemian Rhapsody yorumuna. Evet eksik geliyor ama bi film süresini düşündüğümüzde de gayet yeterliydi gibi düşündürüyor, aynı fikirdeyim. Belki de buna eksik dememiz, daha fazlasını, her detayı göebileceğimiz şöööle upuzun, belgesel tadından da farklı bir senaryo ihtiyacı. Ay birileri yapsa da izlesek ;)) Öptüm seni

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Sevdikçe daha çok izlemek istiyorsun, her detayına girmek istiyorsun di mi :)
      Birileri duyar belki bizi Ece :)))

      Sil
  4. Eleştirdi sorusu etabın en degerli sorusu olmuş
    Eleştirileri herkesde keyif alarak okuyorum
    Teşekkür ederim

    YanıtlaSil
  5. Bohemian Rapsody'i defalarca izleyebilirim.Diger ikisini hala izlemedim.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Star is Born da fena değil, ben sevdim anlayacağın ;)

      Sil
  6. Blackkklasman filmini ben de anlamakta zorlandım. Hatta durdurup netten ne anlatıyor diye okudum biraz. Ama senin kadar olumsuz değilim sanırım.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Belki senin gibi yapsam içine girebilirdim ama yok benden uzak olsun hahahahaaa :))

      Sil
  7. Bir Yıldız Doğuyor filmi bana Hint yapımı Aashiqui filmini anımsattı, hatta aynı gibiler. Vaktiniz olursa izlemenizi tavsiye ederim :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. O filme de bakayım ben bir, sağolasın tavsiye için ♥

      Sil
  8. Sen şu Derya'nın Dünden Bugüne mimini yapmayacak mısın yaaaaa?Merak ediyorum :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ay çok geç kaldım ben bu ara mimlere. Ama yapmak istiyorum hala :)

      Sil
  9. A star is bornu izleyecegim ama her gun erteliyorum 😁

    YanıtlaSil
  10. Bohemian Rhapsody şimdiden klasikler arasına girdi bile bence!
    Bir Yıldız Doğuyor izledikten sonra hemen albümü indirdim. Hikaye klasim ama müzikler enfes.
    BlackKklansman da ben çok eğlendim. KKK'ya katılan bir siyahinin hikayesi çok ironik geldi bana. Ama bunda en büyük pay Jr. Washington'ın tabii ;)

    Ne güzel oldu böyle kısa kısa paylaşımın 🙌

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Klasiklere girdi evet. Tekrar tekrar izlenebilecek şahane bir yapım oldu.

      KKK bende ters tepti vallahi :) Yok bir tık anlamadım beno filmden..

      Yazacak bir sürü film var aslında taslaklarda tamamlanmayı bekleyen, yine kısa kısa yazarım belki ;)

      Sil

Güzel yorumlarınız için teşekkürler :)