Filmleri tek tek yazmaya devam edersem yetiştiremeyeceğim aşikâr artık. O sebeple allah ne verdiyse yazacağım artık :)
Bugün kadın adayı olan filmlerden gideyim istedim. Bakalım ne kadarını yazabileceğim tek oturuşta.
Başlayalım o zaman; ben yazmaya, siz okumaya 😉
(En iyi kadın oyuncu dalında tek adaylık)
Leydi Di; erken yaşta hayata veda eden, kısacık yaşamına karşın evliliğinden itibaren her adımı olay olan efsane bir kadın... Haliyle böyle bir kadının hayatından da bir sürü yapım çıkartılabilir... Yaşamı kısa ama sonsuz bir kaynak var sonuçta.
Filmimiz 1992 senesinde Sandringham Köşkünde geçiyor ve bir noel tatili süresince yaşananlar anlatılıyor. Diana (Kristen Stewart) 'nın Camila ile aldatıldığını öğrendiği ilk zamanlar sanırım. Evliliğin çatırdadığı ve saray kurallarının iyice ağır geldiği zamanlar... Hoş zaten ben o koca burunlu ve soğuk nevale Charles'ta ne bulduğunu hiç anlamamışımdır Diana'nın... Ünvanda bir yere kadar...
Çocuklarının ve güvendiği hizmetlilerinin yanında oldukça rahat, kendiyle barışık gördüğümüz Diana özellikle yalnız kaldığı anlarda ve saray kurallarına riayet etmekte zorunlu kılındığı anlarda huysuzlaşıyor ve ortamı germek için de elinden geleni yapıyor. Saray kuralları demişken filmde bir tartılma geleneği var ki evlere şenlik. Kraliyet mensupları noel tatili öncesinde köşke geldikleri zaman tartılıyor, not ediliyor, bitişte yine tartılıyorlar. Ve aradaki kilo farkı ne kadar eğlendiklerinin göstergesi olarak sayılıyor... Ben sıkıntıdan çok yerim mesela, bu eğlendiğim anlamına mı geliyor yani :)))) Acayip işler işte :))
Film; kraliyet ailesi söz konusu olduğu ve Leydi Di'nin de problemli bir dönemine denk gelmesi sebebiyle durağan ve sıkıcı aslında. Fakat Kristen Stewart oyunculuğu burada devreye girip filmi izlenebilir hale getiriyor. Sanki oynamamış da yaşamış adeta rolünü... Bazı sahnelerde Diana gerçekten karşımdaymış gibi hissettim. O boynunu eğişi, suratındaki hüzün, bazı anlardaki mahcup gülüş benim o gazetelerde, dergilerde gördüğüm Diana'nın aynısıydı diyebilirim... Kendisini film sonrasında kocaman alkışladım şahsen 💗
Filmde bir detayda Sally Hawkins 'di. Di'nin oda hizmetçisi olarak izlediğimiz oyuncunun özellikle aşk itirafındaki halleri tam sarılmalıkdı. Filmin en canlı karakteri de oydu sanırım :)
Sonuç olarak filmimiz seyir olarak çok üst seviyede olmamakla birlikte oyunculuk şahane olunca benim için SEEEVVEEYYİİİMMM BAAAARİİİİİ kategorisine girdi. Bence boş zamanınızda bir şans tanıyın derim...
LOST DAUGHTER (2021)
(En iyi kadın oyuncu, yardımcı kadın oyuncu ve uyarlama senaryo dallarında toplam 3 adaylık)
Birçoğumuzun Napoli Romanları serisiyle gönlümüze taht kuran Elena Ferrante'nin Karanlık Kız kitabından uyarlanmış filmimiz. Aslında kitabını okuyup seyretmek isterdim ama Oscar adaylığı söz konusu olunca filmi bekletme gibi bir ihtimalim yoktu malumunuz.
Orta yaşlardaki başkahramanımız profesör Leda (Olivia Colman) tatil için Yunan adalarından birine gidiyor. Bavulunun çoğunluğunu kitaplarının ağırlaştırdığını düşünürsek kafa dinleyerek geçirmek istediği bir yaz tatili olduğunu anlıyoruz. Sahilde karşılaştığı şamatacı ailenin bir üyesi olan Nina (Dakota Johnson)'nın çocuğuyla olan ilişkisini izlerken kendi geçmişini ve özellikle de anneliğini irdelemeye başlıyor. Geçmişinde anneliğiyle ilgili yapmış olduğu tercih yavaş yavaş önümüze seriliyor film boyunca.
Aslında filmimiz tam bir karakter analizi yapıyor. Seyretmesi kolay olmayan ama çok keyifli bir film. Mekanın bir ada olması da ayrıca bonusu bence filmin.
Leda'nın gençliğine hayat veren Jessie Buckley benim favorimdi. Leda'nın kendini tanıma ve hayatının dönüm noktasında aldığı kararları o kadar güzel yansıtmış ki ekrana, o anda neler hissettiği hemen geçiveriyor insanın ruhuna. Tabi Olivia Colman'da her zamanki gibi şiir gibi oyunculuğuyla büyüledi film boyunca ama sanırım son dönemlerde oynadığı karakter çizgisi genelde birbirine benzeş olduğundan dolayı gözüm alıştı artık. Olağanüstü bir tepki veremiyorum kendisine dolayısı ile...
Filmde Leda'yı sarsan o şamatacı aile ise sanırım sadece karakteri tetiklemek için orada konumlanmış olsalar gerek ki onların yaşadıkları olaylar bir sonuca bağlanmadı... Gönül isterdi ki onlara da bir final biçilsin.
Birde filmin finali... Su gibi giden anlatımın sonuna doğru filmin çizgisi yükselince biraz daha keskin bir final beklentisi içerisine girdim sanırım ve bu final beni mutlu etmedi. Benim için tek aksayan yön buydu sanırım...
Sonuç olarak bu filmi OOOLLDDUUUKKKÇÇAAAA SEEEVVVDİİİİMMM kategorisine attım ben. Sakin ama karakterler üzerinden çok şey anlatan filmleri izlemeyi seviyorsanız mutlaka izlemenizi öneririm efenim.
PARALLEL MOTHERS (2021)
(En iyi kadın oyuncu ve özgün müzik dallarında toplam 2 adaylık)
Kırklarında gezinen Jenis (Penelope Cruz) ve henüz yirmilerinde olan Ana (Milena Smit) aynı hastane odasını paylaşan ve hemen hemen aynı zamanlarda doğum yapan iki kadın olarak çıkıyor karşımıza. Planlı yaşanmayan her iki hamileliği kadınlar farklı duygularla karşılıyor. Jenis kendini bir bebeğe hazır hissederken Ana bu konuda oldukça bocalıyor. Bu odadan ayrıldıktan sonra yollarının karşılaşmayacağını düşünen her iki kadın için de durum hiç öyle değil aslında.
Yeşilçam filmlerinde biz Türk izleyicilerin oldukça fazla karşılaştığı çocukların birbiriyle karışma hadisesi vuku buluyor ve ilerleyen dönemlerde bu iki anne bu olayla yeniden yüz yüze geliyor. Tabii ki bu olayda al bebeğini ver bebeğimi gibi bir durum yok.
Bu olay haricinde bir taraftan da arka planda Jenis'in İspanya İç Savaşı sırasında yaşanan olaylar sebebi ile oluşan toplu mezarların peşine düşmesi işleniyor. Jenis köyünün yakınlarında olduğunu düşündüğü toplu mezarda dedesinin olduğuna inanıyor ve onu bulmaya çalışıyor.
Bu filmin bonusu benim için Rossy De Palma 💗 Bu hatun nedense en silik karakterde bile bir yapımda yer alsa bence ışıldamayı başarıyor :) O karakteristik burnu ve beni benden alan tepkileriyle yine başımın tacı oldu.
Bir de bu filmde hafızama kazanan bir diğer şey ise Penelope'nin bacakları :)) Ki bu sevgili Leylak Dalı Nurşen ablanın da ilgisini çekmiş. Yalnız değilim anlayacağınız hahahaaa :))) Bugüne kadar bu güzelim kadının bacaklarının parantez bacak olmasını ben nasıl fark etmemişim dedim film boyunca. Üşenmedim eski fotolarına da baktım, hep böyleymiş... O parantez bacaklarıyla güzelliği nam salmış kadının, tebrik ediyorum kendisini :)))
Dönelim yine filme; film tamamen klişelerden oluşmuş aslında. Tek güzel tarafı bu bebek karışma olayını çok da ağdalaştırmadan ve dramatikleştirmeden anlatması. Ancak bir toplu mezar arayışı, bir annelerin duyguları, birbirlerine olan duygularının farklılaşması derken oldukça yalpalamış.
Ayrıca Penelope'nin adaylığı ise sanki çok gereksiz olmuş hissiyatındayım ki olağanüstü bir performans bulamadım film boyunca.
Sonuç olarak bu film bende EEEEEHHHHHH İŞŞŞŞTTEEEEEEE kategorisine atıldı. İzleyip izlememek tamamen sizin inisiyatifinizde.
Valla Şebocum ikimizi jüriye koysalar hiç tartışmadan aynı filmlere aynı oyları veririz diye düşünüyorum. Ayrıca hınzır izleyicileriz, kırk yıllık Penelope'un skoda bacaklarını keşfettik ya tebriği hak ettik :))) Bizden şahane magazin muhabiri olur :)))
YanıtlaSilKaranlık Kız'ın kitabını okumasan da olur, önceden okumamakla bir şey kaybetmedin, kitabı birebir çekmişler çünkü, ben sahneler atladıkça neredeyse başımla sayfa çevirme işareti yapacaktım. Ha konuyu önceden bilmek açısından diyorsan, boşver böylesi daha heyecanlı. O çığırtkan ailenin ne amaçla o kadar çok sahne-sayfa işgal ettirildiğini ve niye bir sonuca bağlanmadığını da hem kitapta, hem filmde ben de merak ettim doğrusu. Muhtemelen hayatlarına aynı çığırtkanlıkla devam ettiler, kavga-döğüş-huzursuzluk. Final yaklaşıyor, tek bir uluslararası film kaldı izlemediğim: Lunana. Onu da zor buluruz zaten. Ben hafta başı bir tahmin yazısı yazayım artık. Çok sevgiler...
Hakikaten yaaaa :))
SilParantez bacaklarına takılmışken sende skoda terimini görünce ne kahkaha attım anlatamam Nurşen ablacım :))
Lunana düşmedi, hayır ben şunu anlamıyorum. Adaylığın var, adından söz ettirmen lazım. Tamam korsana karşısın ama bu pandemiden ötürü bir sürü yasal film izleme ortamları oluştu. Koy birine, prim yap. Aksine ortalıktan kalkacağım diye uğraşıyorlar :/
Jüriye bizi alınca bunu hatırlatalım, hatta transfer tekliflerine karşılık ön şart koyalım hahahaaa :)
Çok gilm izleyen biri değilim ama şans eseri bir Oscar adayı izlemişim demek ki ben de :) Leda. Bence oscarlık değildi ama hikâye güçlüydü ve sonu beni şaşırttı aslında çünkü kimi ölmedi diyor ama çok bariz değil miydi sence de öldüğü? Beyaz kıyafetler, birden ortaya çıkan telefon ve portakal detayı.. Bence ilginçti.
YanıtlaSilDiana ve 2. Dünya savaşı bana kabak tadı veren konular ama Di.yi getçekten tutturmuşlar sanki bu sefer :)
Ama oscarın geleneği son yıllarda hiç haketmeyene gitme yönünde diyorlar, daha doğrusu politik ve stratrjik kararlar alınıyormuş sanatsaldan ziyade, bilmem sen ne dersin..
Bence de öldü. Sonunu bize bırakınca böyle kafalar karışıyor işte. Kırk defa söylüyorum yönetmenlere bize bağıra bağıra bir son yazın diye dinlemiyorlar :)))
SilDi evet güzel tuttu, hatta heykelciği de kaptı derken ucundan döndü :)
Bu sene çok daha garip şeyler döndü bence. İlginç bir hale büründü ama hayırlısı diyorum. Seneye de sınıfta kalırlarsa bizim gibi takipçi kitlesini kaybedecekler ;)
spencer ve parallel mothers, yerim bu iki filmi, ay ya hand of god da belfast gibi puding gibi film :)
YanıtlaSilHand of god bence de bunlara 10 basar ;)
SilBen bu 3 filmi de sevdim ya :) Favorim Spencer ama. Ben de bazen izlerken ekranda Kristen Stewart değil de bizzat Diana varmış gibi hissettim. Kristen belli ki çok iyi çalışmış rolüne. Benzer durumu Being the Ricardos'da Nicole Kidman'ın rolünde de hissettim, fiziksel görünümü de epey değiştiğinden olsa gerek başka biri var gibiydi :)
YanıtlaSilNicole uzun zamandır hiç bu kadar renkli değildi. Önceden bilmesen o olduğunu net tanımazdım, o derece yani :))
SilKadın üstüne dramalar daha güzel oluyor sanki, işin içine incelik giriyor. Sen ne dersin ;)
Spencer izlemek istediğim tek filmdi gerçekten Kristen ne kada Di olabilmiş onu görmek istiyordum. Hala izleyemedim ama. :(
YanıtlaSilKristen bu sene Oscar'ı kucaklar mı acaba diye geçiyor içimden sürekli?
Olamadı yine :))
SilAma üzülmedim de. Çünkü diğer favorime gitti :)
Kristen Stewart'ın oyunculuğunu hiç beğenmem. Bu rolde patlayacağını düşünüyordum ama genel olarak beğenildi. Bir de Oscar alırsa şoke olacağım :-)
YanıtlaSilVe alamaaadddıııı hahahaaa :)))
SilSon iki filmi izlemek istiyorum. Rossy De Palma^ya ben de bayılırım, çok güzel oynuyor. Ben Penelope'yi de severim, ayrı bir sempatim var ona.
YanıtlaSilLady D, başımın tacı olsa da Kristen Stewart'ı ve oyunculuğunu hiç sevmem ve büyük bir önyargım var maalesef o yüzden izlemem herhalde. Oscar alırsa da canım sıkılır :). Ödülü önemsediğimden değil de ben kötü bir oyuncu olduğunu düşündüğümden.
Palma ayrı bir dünyadan sanki :) Penelope iyidir genelde ama bu filmde o oyunculuğu göremedim ben.
SilBu sefer Kristen iyi iş çıkarmıştı ama direkten döndü bence. Filmin tamamında belki sıkılırsın ama kritik eşikleri izlersen ne dediğimi anlarsın ;)
Spencer filmini, sarayın kuralları beni de sıktığı için biraz sıkılarak izledim. İç açıcı bir konusu yoktu.
YanıtlaSilParalel Anneler filmini İspanya'ya karşı bir sempatim olduğundan mı nedir işlediği konu nedeniyle sevdim.
The Lost Daughter filmini net bir şekilde sevdiğimi söylemeliyim. Olivia Colman'ı başarılı buldum bu üç aday kadın oyuncu içinde.
Üç filmin de kadın oyuncuları çeşitli festivallerde en iyi kadın oyuncu ödülü almışlar. Oyunculuk başarıları paralel, Akademi bakalım ne diyecek?
Akademi bu sene abartılı bir oyunculuktan yana kullandı oyunu ama hiç üzülmedim. Diğer favorim oydu çünkü ;)
Sil